Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.Bölüm: Oğlumuzu Görmek

@uykulupanda

Barut Aslan…

Son kırk dakikadır Pırıl hanımın yolladığı askerleriyle uğraşıyordum. Nereden bulduğunu bilmediğim bir şekilde Yağız’ı bile getirmişti. Kadınlardan gerçekten korkulurdu. Yağız’ın geldiği ilk an sessiz geçerken biraz zaman sonra konuşurken bulmuştuk kendimizi. Kızı Tuğçe benim oğlanla yaşıttı. Çok güzel kızdı, gelin olarak mı alsaktı acaba?

Benim eşikten kalkmayacağımı anlayınca Yağız’da yanıma oturmuş ve sırıtmaya başlamıştı. kaşlarımı çatarak yüzüne bakmaya başladığımda sesini lütfetmişti paşam. “Oğlum o kadar yıl bekar kalıp kalıp gün sonu benim baldıza yanlaman hoş olmadı. Neyse en azından yabancıya gitmeyecek. Benim hanım gece rahat uyur artık.” Oha! Pırıl’la Elif arkadaş mıydı? Ben düğüne gelme nedenini babasının çağırılması sanmıştım ya. Gerçek anlamda dünyadaki geri zekâlı nüfusunu oluşturan önemli faktör bizdik sanırım.

“Valla bilader Pamir’in tercihler her zaman güzel oluyor anlamadığım şekilde. Çocuk tak diye yıllar önceki hanımımı buldu lan anne diye. Hayır babasına çekmemiş o kesin de kesin teyzesine çekti, sikeyim ya.” Dinlemiş dinlemiş kahkahayı basmıştı sonda. Elini omzuma koyup hafifçe sıkmış ardından konuşmuştu. “Oğlum Sevilay’ın işe yaradığı tek nokta bu lan şükret. Biyolojik olarak hatalı üretimdi ama sağ olsun genetikleri Pamir’i ultra iyi seçici yapmış. Benim kız üç gün beni görmezse kapıdaki köpeğin peşinden baba diye koşuyor. Hayır ite de benzemiyorum ama.”

Kolumu ensesine koyup yarılmamak için kendimi tutarken konuşmaya çalışmıştım. “Benzemiyor…sun kardeşim, benze- Hahahahaaahhahahah! Oğlum bir şarkı var acayip hayvanlara benziyirsen. Bence yenge evde bunu dinleyerek geziyor. Bizim prenses babasına acayip hayvanlara benziyirsen demek istiyor da olabilir tabi.” Konuşmamı bitirmiş olmama rağmen gülmem durmamıştı. Çok uzun zaman sonra bu kadar uzun gülüyordum. Değişik bir histi. Yanaklarımı ağrıtıyor, boğazımı kurutuyordu. En son Pırıl Şentürk’tü beni bu kadar güldüren.

Yağız ciddileşerek tekrar kısa bir an yüzüme bakmış ve konuşmuştu. “Bırak şimdi beni seni de sen ne yaptın da kapıya atıldın oğlum? Hayır damarına basmasan tıslamaz benim baldızım. Gerçi senin Pırıl’a karşı en büyük ve en ağır hatan evlendiğin gün. Ağabey biliyorum mecburdun, yalanlar girdi aranıza falan ama biz o kızı o gün saatlerce hastanede bekledik lan. Kriz mi geçirmedi, sakinleştirici mi almadı, senin yüzünü görmemek için yatay geçişler mi yapmadı. Üzmeyin artık ulan birbirinizi geldiniz otuz yaşınıza. Dur lan gerçi benim baldız hala çıtır. Siktir git lan uzak dur baldızdan yakışıklı çıtırlar alacağım ben ona.”

Ne demek başkasını ayarlamaktı? Burada ben, Barut Aslan, tarihin en büyük hanımcısı dururken, başkasını mı ayarlayacaktı benim hanımıma? Sıkardı o iş biraz. Benden bağımsız çatılan kaşların ve büyüyen göz bebeklerimle en sinirli ve ters bakışımı atmış ve cevap vereceğim esnada ona yapacaklarımın kesitleri onun da gözünün önünden geçmiş olmalıydı ki hızlıca cevap verdi. “Saçmalama Barut. Şaka yapıyorum geri zekâlı. Üstüne alınma çocuğum hemen. Tuğçe’m gibisin sende ha iyice.”

Şakan hoşuma gitmedi kafamın üstünden geçip gitmesini tercih ederdim demek istesem de ben ciddi bir adamdım. Anladım ben seni koçum gibi bir kafa sallayışı yapmış ardından gözlerimdeki okuması umduğum ‘Yarın antrenmanda görüşeceğiz kardeşim.’ bakışımı atmış ve ardından ağzımdan dört kelime çıkmıştı. “Siktir git kardeşim başımdan.”

Kafasını sallayıp kaçmak için hareketlenirken kısıkça konuştu tekrar. “Sende kalk kapıyı başkası gibi tıklat açlınca da direk dal içeri. Bahanen hazır zaten. Oğlumu göreceğim de gir koçum bekleme yapma burada. İdmanlı ağabeyin konuşuyor.” Cevap vermeme izin vermeden merdivene ilerleyip inmeye başladı. Şerefsizdi falan ama kral adamdı vesselam. Yağız’ın iyice gitmesini bekleyip kapıyı tıklamış ve açılmasını beklemiştim. Kapı açılana kadar botlarımın fermuarlarını açmak için eğilmiştim.

Fermuarlarımı açtığım esnada açılan kapıyla hızlıca içeriye fırlamış ve botlarımı ayakkabılığa koyup ne bok yiyorsun lan sen çemkirmesi gelmeden hızlıca konuştum. “Oğlumu görmeye geldim annesi. Haber de verdiğime göre geçiyorum içeri.” Şoka girmiş tatlı bir Pırıl’ı kapıda sinirinin yüklenmesini beklerken Pamir’i mutfakta bulacağımın bilincinde sağa dönmüş ve açık kapıdan girdiğim gibi oğlumla göz göze gelmiştik.

Beni gören oğlumun yüzüne yerleşen gülümsemeyle sandalyeden atlamaya çalışması bir olmuştu. Hızlıca sandalyeye ilerleyip belinden tutmuş ve hafifçe indirmiştim sandalyeden. “Babacığım.” demişti son heceyi uzatarak. Gülümseyip yere çökerek yanağını öpmüş ardından elimle saçlarını karıştırıp yalancı bir kızgınlıkla konuşmuştum. “Babacığın tabi ya sıpa seni! Buldun anneyi sattın hemen babayı. Yazıklar olsun kırıldım, alındım, gücendim.”

Kıkırdamaya başlayan oğlumla bende sinsice gülüp, karnını gıdıklamaya başlamıştım. “Ne oldu sıpa komik mi geldi babanın acıları! Tüh yazıklar olsun sana. Ben seni böyle anneci ol diye mi büyüttüm lan.” Dediğimde cevap farklı bir sesten gelmişti. “Lan deme oğluma lan! Bana bak parçalarım seni Barut Aslan. Çek pençelerini oğlumdan yeni baba bulacağız biz.” Yağız bile söyleyip kaçmışken benim hatun nasıl bu denli ciddi söylüyordu bunu?

“Ne demek yeni baba?” şaşkın mimiklerimi benim oğlana çevirip bir de ona sordum. “Paşam? Ne demek yeni baba bakayım? Sen babayı terk mi ediyorsun?” Pamir kollarımdan kaçıp annesinin bacağına sarılmış ardından yanağını annesinin bacağının yanına yaslamış ve konuşmuştu. “Baba kötü oyldu. Anneyi aylattın sen. Yeni baba alcasz biz anneyle.” Darbe çift taraflı olunca fena oluyordu doğrusu. Resmen oğlum, üç yıllık oğlum, kıvırcık salatam, annesiyle bir olmuş ve bana bana biricik babasına darbeler atıyordu. Head shot yemelere doyamıyordum.

Elimi kalbime atıp bir Pırıl’a bir Pamir’e bakıp hainlere ceza diye bağırıp üstlerine koşmuştum. Biraz hayvan olabilirdim vesselam. Ama soyadım hayvandı bir kere. Ne yapabilirdim yani? Hızla koşup sol kolumla Pırıl’ı kavradığım belinden omzuma atmış ardından Pamir’in karnını sağ elimle tutmuş ve koluma tutunmasını sağlayan bir pozisyonla çanta niyetine Pamir Ege’yi taşımaya başlamıştım. Pırıl’ın salladığı bacakları ve sırtıma attığı darbelere çokta şeyim sessizliği eşliğinde odaya ilerlemiştim.

O değil de bu kız en son gittiği zaman bu kadar gelişmiş değildi. Şuan ya Pırıl’ın klonunu tutuyordum ya da son dört yılda spor salonu kaçakçılığı yapmıştı. Her gün yaptığım sporlar olmasa kusura bakmayın ama bok tutardım Pırıl’ı aynı konumda sabit. En sonunda sinirden çenesi açılan benimki konuşmaya başlamıştı. “Bana bak pislik herif ben senin karın değilim! Öyle istediğin gibi kucaklayamazsın lan beni! Zaten yalancı göt herifin teki olmuşsun! Bırak lan beni!” ayıp oluyordu ama artık. Bir mağara bir göt falan kırılıyordum yani.

“Yavrum ayıp ediyorsun ama. Sessiz kalmak yalancılık olduysa yalancıyı yedi mahalle şey etsinler!” Pamir’imin kulakları önemli ve hassas olduğu için nasıl yapıldığını mümkünse öğrenmesindi. Ama Pırıl reis cevabı şak diye yapıştırmıştı orası ayrı tabi. “kasa güzelde yedi mahalleden sonra yedi sene oturamazsın gibi bir vibe aldım. Dikkat et yani, fazla genişlemesin koçum.” Yalnız o, bu değil de benim hanım gitgide kamyoncu Ramiz dayı olmaya başlamıştı. Bir ara o güzel ağzı toplamalıydım. Mümkünse en acilinden olmalıydı hem de.

Bacaklarını tuttuğum kolumla Pırıl hanımı hafifçe tekrar havalandırıp yerini güvene almış ardından yediğim dayaklar eşliğinde odasına girmiştim. Pamir’i nazikçe bıraktığım yatağın diğer yerine Pırıl’ı omzumdan atmış ve onun düşeceğini sanıp kollarını boynuma sarmasıyla kendimi onun üstünde bulmuştum. Düşeceğine emin olan hanımım gözlerini yummuş gelecek acıyı beklerken yumuşak yatağı fark ettiğinde gözleri hızla açılmış ve kollarını çekmişti hızlıca.

Çektiği kollarını sol elimle başının üstüne toplamış ve kıpırdanıp durması komiğime gitmiş gibi gülmeye başlamıştım. Sinirden kuduruyor olmalıydı şuan. Buna adımın Barut olduğu kadar emindim. “Hayvan herif!” çığlığı da tezimi doğruluyordu. Hani ödülüm? Pırıl kollarını kurtarmaya çalışırken Pamir’e dönüp hızlıca konuşmuştum. “benim hain, babanın telefonu aşağıda kaldı onu getirir misin paşam? Sana dondurma sipariş ederiz anne izin verirse.” Muhtemelen izin kısmını duymamıştı çünkü oğlum dondurma aşığı bir birey olmanın gereğini yapmış ve dondurmayı duyduğu gibi yataktan inip paytak hızlı adımlarla çıkmıştı odadan.

Pamir’in çıkmasıyla burnumu Pırıl’ın burnuna sürtmüş ve konuşmuştum. “Hayvan sadece sana hayvan güzelim. Ayrıca bak oğlumuzu da yolladım aşkımızı kıskanmasın diye.” Ellerini kurtaramayınca vücudunu sallayarak debelenmeye başlamıştı. bir yandan da laf yetiştiriyordu tabi. “Sadece bana hayvanmış paşama bak! Sokağa çıksa yedi kişi hoşt der sadece bana hayvan aynen. Ayrıca sen ne hakla benim oğlumu köle gibi kullanıyorsun lan?! Mısır tanrıçası mısın da köle yetiştiriyorsun hayırdır aslanım!” sinirli bir Pırıl Şentürk ciddi manada söylediğiniz her kelimeye kulp bulabilirdi. Tabi susturmak sadece benim elimdeydi.

Debelenmekten yorulup hafifçe aralanmış dudaklarına dudaklarımı değdirmiş ve o güzel çenesini zorlamaması için yardımcı olmaya çalışmıştım. Öpmeye başladığımda karşılılık vermemek için direnen dudakları titrerken vücudunun debelenmesi gitgide hoş olmayan şeyleri aklıma sokuyordu. Birkaç dakika öpmüş ve sonunda dayanamayarak kulağına eğilip konuşmuştum. “Biraz daha debelenirsen yedi mahalle bana geçmeden ben sana geçeceğim gibi yavrum az sakin mi olsak?” o ise verebileceği en güzel tepkiyi vermiş ve kulağına eğilmek için yatağa yaklaştırdığım kafamın ona dönük tarafındaki kulağını ısırmıştı. Acıyla inlediğimdeyse bir anda dengemi kaybetmiş ve altımdaki kıpırtılı bedenin üstüne tüm ağırlığımı vermiş bulunmuştum. Tabi başka münasip olmayan şeylerde buluşmuş olabilirdi.

O da anti münasipliğimizi hissetmiş olmalı ki yıllar önce beni öptüğü gün gibi ensesine kadar kızarmıştı. Boşluğumdan yararlanıp kollarını kurtarmış ardından göğsümden itip yana devirmişti beni. Kritik anlarda bu kıza deli gücü geliyordu imdat. Yalnız o değil sanırım biraz sonra kapı yerine balkondan atılacaktım. Şaşkın, utanan, kıvranan bir sesle konuşmuştu ortamdaki garip sessizliği dağıtmak ister gibi. “Sende kendinden küçük kızlara ne çok yükseliyorsun öyle abisi ya. Sahi bak ben yenge buldum bana. Haftaya bir randevu ayarlayayım size. Güzel hatun bak.” Konuşmasa da olurdu gibi sanki ya.

Olabildiğince yavaşlayan bir zamanla birlikte başımı yavaşlığa uyarak Pırıl’a döndüm. “Bana güzel gelen bir hatun var hanımefendi. Teşekkürler iyi günler.” Utandığı zaman kızaran boynu cümlemden sonra kızardıysa doğru yolda olmam gerekiyordu. Daha fazla cevap verip kendini kırmasına müsaade etmeden kalktım ve odadan çıkıp salona doğru ilerledim. Benim garip oğlum babasının bıraktığı –aslında cebinde olan- telefonu ararken bulamamış ve uyuya kalmıştı. Bunlarda sürüm buymuş öyle duymuştum. Uyuyup uyuyup büyüyorlarmış. Biraz daha Pamir’i izlersem bizim zamanımızda böyle miydi diyen dayılara dönüşmekten korkuyordum şuan.

Arkamdan gelen Pırıl’ın ayak tıkırtıları eşliğinde Pamir’e yaklaşıp alnına hafif bir öpücük bırakmış ve uyanmasın diye hafifçe saçlarını okşayıp kokusunu içime çekip ayakkabılığa yürümüştüm. Ayakkabılarımı giyip arkamda bekleyen Pırıl’a omzumun üstünden bakmış ve aniden yapmak istediğim, yapmak için öldüğüm o şeyi yapmıştım. Hızlıca arkamı dönüp geri çekilmesine fırsat vermeden belinden tutmuş vücudunu vücuduma yaslamış ve dudaklarımı dudaklarına dayamıştım. Havada kalan elleri kollarımın üstüne konmuş ve kollarımı hafifçe sıkıyordu bizi gerçekte tutmak ister gibi. Alınlarımızı birbirine değdirip dudaklarımız arasına minik bir mesafe koyarak soluklanmaya başlamıştım dudaklarında.

“Oğlumuza… iyi bak annesi. İş çıkışı evimizdeyim.” Fısıldayarak söylediklerime başını sallamış fakat sonra anlamış olacak ki başı donakalmıştı. Hafifçe burnumdan güldüğüme dair o minik ses çıktığında dudaklarını hafif kaldırıp alnına yaslamış ve derince öpmüştüm güzel alnını. Kendimizi toparladığımıza inandığımda geri çekilmeden yanağını öpmüş ve yavaşça bırakmışım belini. Kollarım anında boşluğa düşmüştü. Yavaş yavaş hiç istemeyerek evden çıkmış ve istasyona doğru yürümüştüm. Kollarım da kalbim gibi üşümüştü.

 

Herkese merhaba öncelikle bir hafta bekletip bu kadar kısa bir bölüm olmasından dolayı özür dilerim. Ama inanın kurtarabildiğim kısım bi kadardı ve bekletmemek adına burayı yayınlamaya karar verdim. (Bilgisayarım bozuldu)

Artık silinen kısmı kurtarmak için biraz daha uğraşıp kurtaramazsam yeniden yazacağım. Eğer kurtarırsam sizce yeni bölüm olarak mı ekleyeyim yoksa buraya devam mı ekleyeyim?

 

 

Sizleri seviyorum 🫶🏻 öpüldünüz aşklarımm

Loading...
0%