@uykulupanda
|
Burçak Vatanoğlu...
"En azından sizin gibi boşa insan yakalamıyoruz bayan küstah toprak kokulu."
Buram buram alay kokan sesi midemi kaldırmaya yetiyordu. Her daim hissettiğim tanıdıklık hissi beni karşımdakinden de, hayatımdan da, anılarımdan da korkuturdu. Tıpkı şu anki sebepsiz iç güvenime inat anılarımdan korkmam gibi.
Hayatım boyunca asla ama asla annem hariç kimseye boyun eğmemiş biriydim. Fakat hayalim olan meslek için tüm ailemi karşıma almıştım. Babam hariç. Ailemizde nesillerdir olduğu gibi askerliğe ilgi duyan elbette biri olurdu. Bu kişi genelde erkek olurken şimdi ki zamanda ki ilgili kişi ben oluvermiştim ansızın. Küçük bir kızken babamın günlerce eve gelmediği dönemlerde hem evimi hem de ailemi -yani annemi- korur kendimi ev reisi ya da süvarisi ilan ederdim.
Bir kız çocuğu için en zoru annesini karşısına almaktır demişti adını dahi hatırlamayıp bu sözünü hatırladığım bir meslek büyüğüm. Haklıydı belki de. Aylarca evden, annemden uzakken bunu çok net bir şekilde anlamıştım. Aradığımda açmaz mesajlarıma dönmezdi o zamanlar.
Ta ki o lanet, ailemi parçalayan habere kadar. Küçüklüğümden beri eve her geldiğinde toprak kokan ama bu kokusunu hep çok sevdiğim babamın ölüm haberi, bizim, birbirimizin arasındaki paslanmış bağı yeniden parlatmıştı.
Ölüm haberini alan annem, yana yakıla beni aramış ve saatlerce telefonda ağlamıştık. Uçağa bindiğimde ise mecburen birkaç saat kadar kapatmak zorunda kalmıştık. İndiğimde, gördüğüm manzara kalbimi yıkmaya yetmişti. Babamın ölüm haberi havaalanındaki büyük televizyonlara yayılmış, üstüne üstlük kim tarafından sızdırıldıysa benim buraya geleceğimin haberi magazine yayılmıştı. Hani demiştim ya asırlardır asker bir aileden geliyorum diye. Ailemi tanımayan Türk, Türk soylu insan kalmamıştı haliyle.
Babam, daha doğrusu Emekli Binbaşı Alphan Vatanoğlu' nun ölümü ben ve annemle beraber önce bizi tanıyan yakınlarımızı sonra haberi duyan tüm babamla gönül bağı taşıyan aileleri de bizimle birlikte kor bir ateş çukuruna çekmişti.
O günün gecesinde ise annemle yüzleşmiş ve yüzleşmemizin sonucunda ise, toprak kokulu babamın harelerini bana bıraktığı gibi kutsal mesleğini de bana bıraktığında kararına varmıştık.
Şimdi ise karşımdaki bu adam hem toprak kokulu babamın kokusuna, hem de babamın ve babam gibilerin kanını verdiği, uğruna şehadete yürümekten korkmadığı vatanımıza yakışır yegane mesleklerden biriyle alay etmekten çekinmemişti.
Aldığım derin nefesler ve içimden tekrar tekrar saydığım onlukların beni sakinleştirmediğini fark ettiğimde iş işten geçmişti. Zira erlerimin muayenesi bitmiş doktor çoktan tüymüştü.
Ne zaman geldiğini fark etmediğim abim gibi sayıp, sevdiğim asker arkadaşım yanıma gelmiş iyi olup olmadığımı soruyordu anladığım kadarıyla. " İyiyim Burak abi, iyiyim. Bu lanet yerden çıkarsak daha iyi olacağım." Dediklerime inanmasa bile şimdilik sorgulamayı sonraya bıraktığını anlayabiliyordum.
Gülümsemeye çalıştım olabildiğince. Acılarımı her zaman yaptığım gibi gözlerimin ardına iteledim yine.
On beş dakika gibi saçma süre sonunda hastanenin serum karışımlı kusmuk kokusundan kurtulduğumda aklıma gelen annem sağ olsun görücü usulü randevuyla bugünün iyice tadımın kaçacağı gibi kitap paralarımın da ellerimden kayıp gideceğini hatırlamıştım.
Tim arabasının arka paravan gibi genelde yakaladığımız kötüleri koyduğumuz yerine binip abimle aramızdaki perdeyi kapatmış ve giyinip makyajımı yaparken bir yandan da abime açıklama yapıyordum.
" Burak abi beni Son Durak Kafe' ye bırakabilir misin? Malum Aybüke Sultan Hanım Hazretleri ve onun en yakın "çöpçatan" arkadaşıyla ayarladığı görüşme randevularından birinin saati yaklaşıyor da." Gibi cümleler kullanmıştım sanırım.
Çarpıkça gülümseyerek sırıta sırıta konuştu. "Aybüke Sultanıma laf yok! Ama kadın haklı be ağabeyciğim. Ben senin yaşındayken günde üç kızla buluşu- neyse neyse ben ruh eşimi buldum ya gerisi önemli değil. Hem zamanın geldi de geçiyor güzelliğim. Biraz daha evde kalırsan Aybüke annem "Gözlerim açık gidecek!" diye yakınmaya başlar. Yol yakınken evlen, barklan kurtul. Bak bana üçüncü çocuğum yolda."
Sanki çok büyük bir iş başarmış gibi anlatmasıyla gülmeden edememiştim. "Bazen ufacık çocuktan farksız oluyorsun abi. Allah yengeme sabır versin. Ayrıca bilmiyor musun sanki? Asker olduğumu duyan her erkek bir tarafına motor takmışçasına kaçıyor." Abimle konuşmak beni motive ediyordu doğrusu.
Güldü. "Korkutuyorsundur sen hemcinslerimi. Bilirim bilirim. Ne çektiklerini bir ben bilirim. Bir de Allah."
Hep benimle dalga geçerdi küçüklükten beri. Ama severdim bu huyunu. Ama tabi biraz utanması işime gelmiyor değildi. "Allah üç çocuğu nasıl yaptığınızı da görüyor, duyuyor ve biliyor ağabeyciğim."
Olabildiğince sevimli ve masum sırıtmamla kızarıp bozarırken arabayı park etmiş ve bana dönmeden konuştu. "Geldik. İn kızım arabamdan karımı özledim ben." Gülümseyip daha da utandırmayı amaçlayarak konuştum.
"Üçüncüye hamileyken dördüncüyü yapacak kadar özleme de abi." Cevap vermesine izin vermeden hızla arabadan inip yağan yağmurun altında kafeye arabadan kaçan karınca gibi girmiştim.
Rezervasyonum sorulduğunda ise ismimi söylemiş ve beklemeye başlamıştım. "Hoş geldiniz Burçak Hanım. Buyurun lütfen bu taraftan."
Asansörlere doğru ilerlediğimizde üst kat ayırtacak kadar gösteriş meraklısı olduğunu kafamın köşesine eksi puan olarak not etmiştim. Neden mi böyle düşünüyordum? Çünkü geldiğimiz kafe adından da anladığınız gibi size verilen hesap fişi ile 'oturduğunuz masa, sipariş ettiğiniz yiyecek ve içecekler sizi itinayla kalpten götürecek yani son durağınız o masa olacak sayın müşterimiz.' der gibiydi. Ayrıca katlara göre rezervasyon ücretleri ve rezerve edilen masanın manzara yakınlığı da menüdeki yiyeceklerin fiyatını değiştiren önemli hususlardandı.
Bana kalsa sahil yolundaki herhangi bir dürümcü, köfteci veya balıkçıyı tercih ederdim. En azından adamlar kendi emeğiyle ekmeğini taştan çıkarıyordu. Bu yerler gibi önüne gelene kol kadar fiş vererek değil.
İlerlediğimiz masanın cam kenarı ve tamamıyla manzara temalı olduğunu görmemle kredi kartımdaki sıfırlı rakamların bu yemekte biteceğinin hüznü, kalbimi okşamıştı. Yeni kitaplar almak için biriktirdim onca parayı daha randevusuna geç kalan bir andaval için harcayacağımı bilmek içten içe beni kahrederken bu kata beraber geldiğimiz komi kızın bana dönerek masayı tanıttı.
"Buyurun efendim Mete Bey'in sizin için ayırttırdığı masa." Kesin kendisi ayırtmıştır tabi. Annesinin hiç parmağı yoktur bu işte. Sorun şuydu ki annelerimiz arkadaştı. Mükemmel kaderim ve bana oynadığı mükemmel oyunlar. Her ne ise bekleyelim bakalım Mete Çağın Beyi. Beklerken de kitap paralarımın bu kadar zamansız benden ayrılacağının üzerine bir soğuk su içeyim bari...
Mete Çağın...
"En azından sizin gibi boşa insan yakalamıyoruz bayan küstah toprak kokulu."
Ne de güzel laf sokmuştum ama. Cevap bile verememişti. Oh olsun ona! O kim bana işimi öğretmek kim?! Yüzünü görmemiş olsam bile kulağı güzeldi gerçi.
Ses tonu her ne kadar sertte olsa fısıltısı büyü gibiydi. Ameliyattan çıktığımda hızlıca odama gittim.
Malum görücü(!) usulü randevum var. Hayır anlamıyorum bu zamanda nasıl hala görücü usulü randevu kalıyor? Hızla ve anın getirdiği sinirle üstümdeki önlüğü parçalarcasına çıkartırken odaya kapı çalmadan birinin girmesiyle arkamı döndüm. Gördüğüm sima hiç hoş değildi. Karşımda bana saplantılı üniversite ve hastane arkadaşım Sevgi'yi görmeyi beklemiyordum.
O da bu halde görmeyi beklemiyormuş gibi vücuduma alıcı alıcı bakarken sert sesimle kendine gelmesini amaçlayarak sordum. "Ne zaman odama kapıyı çalmadan giren birini gördün de bu cüreti kendinde buldun Sevgi!?" bir hışımla yerinde sekerek rüyadan uyanmış gibi gözlerimin içine bakarken fark ettirmediğini sanarak yaklaşmaya başlamıştı. " Sevgilimi özledim ne var yani bunda?" kullandığı cümleler ve sesinin hormonlarımın uyarıcısı olabileceğini falan mı sanıyordu bu kız?
"Sevgi benim ilk ve son sevgilim Nilay' dı. Hatırlarsın bana yaklaştın diye gece yurtta göğüslerini yakan kız. Hoş plastik cerrahi iyi para getiriyordur. Yaptırmışsındır yeniden." Dediğimde gözlerindeki sinirle başlayan akıma alay geldiğinde eli gömleğinin düğmelerine ilerledi ve açmaya başladı. Bu arada altyazı geçeyim Burçak asla böyle bir şey yapacak karakterde biri değildi. O bırakın bir kadını herhangi bir canlıya zarar vermezdi. Tabi şimdi nasıldı bilmiyorum ama.
"Tabi ki bir ömür o şırfıntının izlerini taşımayacaktım sevgilim. Görmek ister misin? İstersin sen istersin. Bak bakalım güzel yapmış mı doktorlar." Dedikten sonra gömleğini kenara attığında ellerini sırtına uzatıp tahminimce sutyen kopçasını açarak göğüslerini serbest bırakmıştı. Bakışlarım bir an olsun gözlerinden ayrılmazken gitgide yaklaşıyordu. Otoriter sesimi takınarak son kez güzellikle konuşmaya başladım. "Sevgi... bak seni kovmak veya diplomanı kaybetmene sebep olmak istemiyorum. Giyin ve çık şu odadan randevuma geç kalıyorum senin yüzünden. Ve eminim göğüslerin benden çok Murat'ın ilgisini çekecektir."
Murat kim mi? Benim saf salak, dile kolay sekiz yıldır Sevgi'ye aşık arkadaşım. Değişeceğine inanıyordu hala Sevgi'nin, sevgisiyle. " Randevu? Hiç güleceğim yoktu Mete. Güldürme beni Sevilay Annem bile senin elinde sonunda bana geleceğinin farkında. Yalan mı?" yakıcı cümlelerinin ardından bir anda bileklerimi yakalamış ve ellerimi göğüslerine konumlandırmıştı.
" Bak! Güzel hissettiriyorlar değil mi? Ama güzel hissettiren onlar değil benim olmaları sevgilim. Gel inadı bırak evlenelim. Her gece tutkumuz yatak odamızdan okyanusa uzansın." Dediği şeyler tamamıyla saçmalıktı.
Deli kuvveti denen o şey bu kızda olmalıydı. Çünkü ellerimi neredeyse oynatamıyordum bile. O kadar sıkı tutuyordu ki ellerimi şayet kurtarırsam, ki kurtardığımda ellerim ya onun ellerinde kalacak ya da moraracaktı. Gözüm saate kaydığında randevu saatinin zamanını göstermesiyle içimden anneme uydurabileceğim bir bahane arıyordum ama maalesef yoktu.
Son bir umut sözlerimle kandırıp elinden kaçmayı denemekten başka çarem kalmıyordu. "Sevgi... Kendini kandırma lütfen. Sen benim hep arkadaşımdın. Arkadaş arkadaşını göğsüne dokundurur mu? Göğüslerin ve vücudun sana özel. Ayrıca gözlerin varken gerisine ne gerek var?" cümlelerimle yumuşuyor gibiydi.
Bunu fırsat bilerek hızlıca ellerimi ellerinden kurtarıp fırlattığı gömleği ve iç çamaşırını alarak eline tutuşturup kapının kilidini açarak dışarı çıkmasını sağladım. Bu kat benim özel katım olduğundan -malum baba parası her şeydir- sadece ben ve Sevgi'nin bana saplantısını bilen birkaç hemşire bulunuyordu.
Hızlıca içeri girmeye çalışmasını engellemek için kapıyı kapatıp kilitleyerek giyinmeye başladım.
Giyindiğimde yakışıklı soyunduğumda seksiydim. Nasıl bir mükemmel varlıktım ben böyle? Annemin aramasını yanıtlayarak yolda olduğumu söyleyecekken bağırmaya başlamasıyla susmak zorunda kaldım.
"Oğlum sen manyak mısın?! Kızı nasıl iki buçuk saat bekletebilirsin?! Hayır kız sana zaman ayırmak için işinden izin alıyor zar zor sen gitmiyorsun. Nasıl mahcup oldum biliyor musun sen?!"
iki buçuk saat mi? On beş dakika değil miydi ya? "Nasıl... anne bir yanlışlık olmasın saat daha 12.15?" sorarcasına kurduğum cümleyle ahlaya ahlaya " ah oğlum doktor olup salak kalmış oğlum! Beyin nakline geç kalmış oğlum! Vah çileli başım! Eh be oğlum saat 14.45!"
"Kaç? Kaç?"
"14.45!"
"Anne saçmalama lütfen o kızın saati yanlıştır." Annemin bana karşı umutsuzluğu serzenişlerindenve üzgün sesinden bile belliydi. "Benim üvey oğlum! Hastanede karışmış çocuğum!Hadi kızın yanlış benim, babanın, hatta kızın annesinin saati de mi yanlış? Her ne ise 15 dakika daha bekleyeceğini söylemişti sen anlayana kadar on dakikası çöp oldu zaten beş dakika içinde oraya varamazsan müstakbel gelinim galiba gerçekten de Sevgi olacak! Üstünde siyah elbiseye tezat kumraldan sarıya çalan saçlı beyaz taşlı topuklu ayakkabılı kızı görürsen bil ki müstakbel gelin adayım o kız bulamazsan akşam eve gelme!"
Üstüne basa basa söylediği akşam eve gelmemem gerekçesinin ardından yüzüme kapatmıştı. Koşarak vardığım Son Durağınız kafe tabelalı yere girdiğimde rezerve edilen masanın yerini bildiğim için ve tüm asansörler üst katlarda olduğu için hızla merdivenlerden çıkarak kata gelmiştim.
Merdiven başında soluklanırken asansörde gördüğüm yüzle aldığım soluklar soluk borumu delercesine soluğumu kesmişti...
|
0% |