Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.Bölüm: Yakımları Yıkıma Tercih Ederdim Oysa Sorsalardı...

@uykulupanda

Burçak Vatanoğlu...

 

Aptal gibi bekliyordum. Belli ki annemin benim için seçtiği başarılı "koca" adayım sırf annesini geçiştirmek için gideceğim demiş ve beni iki buçuk saat aptal gibi bekletmeyi layık görmüştü.

 

Geri zekalı! Sanki ben bayılıyordum böyle randevulara gelmeye. Sırf bu randevu için timimin başına sevgili(!) can düşmanım Büge geçirilmişti. Her ne kadar hem tim hem ben itiraz etsek de, en nihayetinde operasyon yapılmak zorundaydı. Ben olsam da olmasam da.

 

Giydiğim elbise yüzünden kendimi sosyetede ki yapılı tırnakları ile günde on saat kuaförden çıkmayan kızlar gibi hissediyordum. O kızlar ise şuan muhtemelen bu kattaki diğer masalardan birinde yeni aldıkları çantayı veya beni keşfettilerse, buraya ait olmadığını haykıran benliğimi eleştiriyorlardı.

 

Daha fazla aptal gibi bekletilmeye dayanamayacağıma kanaat getirerek annemi aradım ve son kez on beş dakika daha vereceğimi gelmezse gideceğimi söylemiştim. Doğrusu merak ediyordum.

 

Beni bekletme cesaretini gösteren erkeği.

 

Yanlış anlamayın kızlar bekletir felsefeli biri değilim. Sadece bir doktor olarak zamanın özellikle saniyelerin ne kadar değerli olduğunu bilen birinin benim ona gösterdiğim saygıyı bana göstermemesi sinirlerimle oynuyordu.

 

Sipariş ettiğim kahve soğumaya yüz tutmuş bir biçimdeydi. Ve bu hiç hoş değildi. Saatime baktığımda on beş dakikalık zamanın dolduğunu fark etmemle yanımda taşıdığım defterden bir sayfa koparıp not yazarak bileğimdeki saatle birlikte masaya bıraktım ve gelen garsona bu masaya rezervasyonu olan "beyefendinin" gelmesi durumunda notu ve beraberindeki saati ona vermelerini rica ederek kahvemin ücretini ödeyip asansörlere doğru ilerledim. Asansörün gelmesini beklerken sinirlendiğimi hissediyordum.

 

Nasıl olurdu da ben bile annemin zoruyla gelmişken beyefendi laubali davranıp beni ekebilirdi.

 

Annemden öğrendiğime göre saati geride kalmışmış! Aman ne hoş. Beyefendi bu geri aklı ve saatiyle ameliyatlara yetişebildiğine şükretmeli ya neyse.

 

Asansörün boş kabiniyle bakıştığım saniyelerin son bulmasıyla asansöre binerken merdivenlerden birinin koştuğunu işitiyordum. Asansör kapanmadan hemen önce gördüğüm kahverengi hareler ve domates surat da bunu doğruluyordu. Yalnız tanımadığım bu adam kızarmış suratıyla bile beni etkisi altına almayı nasıl başarmıştı birkaç saniye içinde?...

 

Mete Çağın...

 

Asansörde ki kız... yüz hatlarıyla, güzelliğiyle, saçlarının güneşi kıskandıracak güzelliğiyle tıpkı Burçak'tı. Zaman kavramının kendini dondurmasına nazaran sıcak kafe koridorunda kapanan asansörün ardından bakıyordum. Açılırsa ve Burçak'ımın ikinci kez elimden kayıp gitmesine izin mi verseydim? Yanıma gelen garsonun elindeki hesap defterine benzer şeyi görünce gözlerimi ister istemez asansör kapısından ayırmak zorunda kalmıştım. Yanıma yaklaşan genç çocuk.

 

Ağır hareketlerine tezat ağzından çıkan alelacele kelimelerle aklımı dumura uğratıyordu. Yanıma yaklaşan garsonla ona döndüğümde konuşmaya başladı. "Efendim rezerve ettiğiniz masaya gelen hanımefendi size bunu bıraktı." Hesap defterini açmış içindeki kağıdı bana uzatıyordu.

 

Gitmiş miydi? Ayaklarına koşturarak çağırdığı halde? Saçmalık! Ben ki koskoca Mete Çağın. Çağın Holding'in Baş Veliaht' ı, Ruşen Kliniğinin başhekimi Mete Çağın.

 

Katlı olan kağıdı aralayıp yazıya bakma gereği hissetmiştim nedensizce.

 

"Geç kaldın doktor. Umarım bozuk saatin ameliyat vakitlerini doğru gösterir diyeceğim ama imkansız."

 

Bana laf mı sokmuştu o? Fakat laf sokma stili nedensizce tanıdıktı. Aklıma sabahki Asker kız getirmişti. Hayatımda bana laf sokanların sayısı günden güne artıyordu resmen. Garson çocuk tekrar yanıma yaklaşıp tedirgince konuştu. "Efendim birde hanımefendi bunu size vermemizi söyledi." Elindeki kutuda bir saat ve başka bir not tutuyordu. Saat erkek saati olmasına nazaran kadın bileğine ayarlandığı belli oluyordu. İkinci notu da oflaya puflaya açıp okumaya başladım.

 

"Saat geçmişimin en değerlisinindi... Kendin için olmasa bile hastalarının hayatları için düzgün bir saat kullanmalısın doktor. O saatin getirdiği ayrılığa inat yaşat o insanları doktor... yaşat ki onun ruhundan kalan parçayı sana verdiğime pişman olmayayım."

 

Neden bana saatini vermişti ki? Hoş ben de Nilay' ın eşyalarını ihtiyacı olana vermiştim. Bana sahte acı getiren şeyler, onların tebessümü olsun diye. Sanırım benziyorduk. En azından acılarımız bir payda da bölünüyordu. Ben Burçak'ımı kaybetmiştim o saatinin sahibini. Beraber kaybetmiştik...

 

Akşamüzeri Çağın Aile Evi Yemek saati

 

Herkes masadaydı. Tabi oğulları buluşmaya yetişememişti haberleri illaki olacaktı. Ne bekliyordum ki! Tabi ki kız muhtemelen hemen yumurtlamıştı gitmediğimi. Annemin yüzündeki kinayeli tebessümden belliydi. Ne sanıyordum ki? Onun için özel olan saatini verdi diye ispiyonlamayacağını mı? Ya da anneme pek sevgili ve saygılı bir biçimde gelmediğimi lanse etmeyeceğini mi? Bok yapmazdı. Kız milleti değil mi etrafımdaki hepsi aynıydı. Burçak hariç. Odama çıkacakken beni durduran Reha hanımla geri dönüp masaya oturmak zorunda kalmıştım.

 

Annemin soru sormakla sormamak arasında kaldığını görmeye daha fazla dayanamayıp işkencemin bitmesini arzu ederek "Sor anne sor. Ne soracaksan sor da sende rahatla bende rahatlayayım." Demiştim. Rahat bir nefes vererek "Bugün ki buluşmaya gitmedin değil mi?" dediğinde onaylarca başımı sallamış ve sessiz kalmıştım. Halbuki gitmiş ama yetişememiştim. Tabi bunu bilmelerine gerek yoktu.

 

Hemen ardından aldığı onayla gülümseyerek – gülümseyerek mi?- afallamış gibi bakmama aldırmayan annem ise hızlıca konuştu. "Aman aman iyi ki gitmedin aslan oğlum benim." Hem kızmayıp hem de övdü mü beni az önce? Annem? Beni doğuran kadın?

 

"Anne? Bu sen misin? İçine ne kaçtı güzelliğim senin? Hem niye böyle dedin bakayım?" dediğimde eş zamanlı olarak merakla kaşlarımı kaldırıp indirdiğimde açıklamaya başladı. "Kız askermiş oğlum. Halbuki ben Kırım Holding' te amcasıyla beraber yöneticilikte çalışıyor sanıyordum. Asker gelinim olamaz anlıyor musun? Kabul etmiyorum. Gecesi gündüzü belli değil. Ya hamile olduğunda göreve gidip torunumu düşürürse. Zaten o aptal kız yüzünden bir torunumdan old-" Nilay'a laf edemezdi. İzin vermezdim. Oynadığım oyun bozulamazdı. Sinirli çıkarttığım sesimle aşırı tepki verecek şekilde konuştum.

 

"Anne! Haddini bil. O aptal kız dediğin kadında senin gibi bir kadının kızıydı. Babaannem seni kapının önüne koymadı. İlk geldiğinde ailemize yakıştırmamazlık etmedi. El üstünde tuttu seni. Senden sadece saygı duymanı istedim. Başka bir şey istemedim. Sadece bunu istedim ya. Sadece saygı duymanı. Ama ne yaptın? Karşı çıktın. Neden? Çünkü fakirdi. Çünkü güya param için benimleydi. Çünkü ben geri zekalıyım değil mi anne? Beş yaşında, aptal, daha kendini yıkamaktan bir haber o çocuk değilim artık. Anla bunu. Bana saygı duymamanı anlarım ama başkasına mesleği, maddi durumu, hayatı üzerinden hakaret etmeni saygı duymamanı asla anlayamam da kabullenemem de."

 

Elimle dizlerimin üzerinde ki kumaş peçeteyi masaya bırakıp babama dönerek konuştum. "Afiyet olsun size. Ben doydum. Odaya çıkacağım izninizle." Nezaket kuralları gereğince iznimi isteyip ayaklandım. Merdivenlere doğru ilerlerken arkamdan duyduğum çığlık kadar ince, haykırış kadar boğuk, acı kadar özgür sesle olduğum yerde çivilendim. " Bana inanmıyorsun öyle mi!? O kız senin paran için seninleydi! Ama sen hala acıların büyüttüğü çocuk gibi körsün! Ses kayıtları, banka kayıtları hatta ve hatta şirketin kasasındaki kayıtlara git de bir bak Mete Efendi! O çok sevdiğin, yere göğe sığdıramadığın adını söylerken gözlerinin ışıldadığı kadının mutluluğu sen misin paran mı diye?!"

 

Burçak Vatanoğlu...

 

2 Gün Sonra

 

Oyunu sonlandırmanın vakti geliyordu. Gece katılacağım göreve yetişmek için şu andan itibaren üç saat elli iki dakikam vardı. Karargah, dağ eteklerinin karlı soğuğu ile bütünleşmiş gibi buzluydu. Oyunu sonlandırma nedenim ise iki gün önce Büge'nin komutasında olan timimin erlerinden Mehsar Kolçak'ın dibine atılan bomba ile can vermesiydi. Elbette ki fevri davranmamış, ve davanın seyrini değiştirecek herhangi bir harekette bulunmamıştım. Bunu sırf Mehsar'ın emeklerini hiçe saymamak için yapmıştım.

 

Zira askerlerimin giysilerindeki gizli kameradan bakıldığında Büge'nin askerlerin içine sızmış bir alçak oluğunu öğrenmiştik. Asker giysilerin kamera koyma fikrini neyse ki bulmuştuk fakat istihbaratın bile fark etmediği kişilerin içimize sızmasını önlemenin herhangi bir çözümü yoktu. Ne yazık ki Mehsar Kolçak için çok geçti.

 

Taze bir aile babası olabilecek bir adam daha hayata, henüz yeşeremeden gözlerini yummuştu. Yine geç kalmıştım.

 

Tıpkı babam gibi... belki babam genç değildi evet ama arkasında bıraktığı yarım hayata sahip kızı, yani ben henüz ufacıktım. Babama muhtaçtım. İlk aşkım babamken, küçücük yaşta babamı toprakla paylaşmıştım. Paylaşmak zorunda kalmıştım. Oysa önceden parfüm sanırdım toprak kokusunu. Sonra öğrendim asıl gerçeği. Meğer babam, ölümün soğukluğuna sahip olan yegane toprağın kokusunu sahiplenir, inatla toprak kokarmış meğer. Çok geç anladım. Asker olduğumda...

 

 

Loading...
0%