Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7.Bölüm:Sevgilim Mi Dedi O?

@uykulupanda

 

Mete Çağın...

 

 

Daha birkaç dakika öncesinde başım Burçak'ın omzunda, kalbim kalbine yaslı, damarlarımdaki yasa boğuk kanımın içime nakış gibi işlediği kurumuş göz yaşlarımla, sevdiğim kadınların birini bulmuş, birini kaybetmiş bahtsız bedevi misali çaresizce sevdiğim kadının omzuna yaslanmışken, şimdi ise sevmediğim ama yüz hatlarına ve tavırlarına hayatımın neredeyse on dört yılıdır aşina olduğum bir kız, 'senden hamileyim' demiş ve matem havasının ortasında annemin yasının yayıldığı evimde onun hatıralarına saygı duymayan arkadaşlarına malzeme veriyordu.

 

 

Kendime gelerek hızla dudaklarıma yaslanan onu ittirmiş ve etrafıma bakmıştım. Ama yoktu. O da mı gidecekti yoksa? Sevdiğim kadınların benden kaçma huyu mu oluşmuştu yoksa ruhumun oyuklarında?

 

 

Kapıya doğru ilerlerken annemin en sadık dostu olarak lanse ettiği kadının ve yanındaki kadının konuşmaları dikkatimi fazlasıyla çekmişti. " Annesinin oğlu işte." dediğinde şahsıma kullanılan herhangi bir tabir umurumda değildi ancak daha bugün uğurlanmış bir kadının, annemin arkasından konuşulmasına sessiz kalacak değildim. Sinirle kadına döndüm.

 

 

"Ben en azından annemin oğluyum Tülay Hanım. Ama siz, yanlış hatırlamıyorsam Ahmet Bey ile evlendikten sonra " Onun bunun çocuğu" olarak anılmaktan kurtulmuştunuz." Dolu gözlerim ve kızaran burnuma inat biten cümlelerime ek tekrar konuşma başlattım. Zira beni kıranı kırmadığım bir dünyanın var olduğuna inanmaları tamamıyla saçmalıktı.

 

 

" Ne ironidir ki benim annem sizin aksinize her gece başka adamlara bekaretini vere vere ve vermeye devam ede ede gelin gelmedi bu eve. Hani çok önemsiyorsunuz ya bekaret kalıbını." Demiş ve gözlerimi kapatıp açarak Sadakatsiz Asya'nın 'yerse' hareketini yapmış ve kalbimin yarısını, sevdiğim kadını aramaya gitmek için harekete geçmiştim. Tekrar ediyorum ayol tam oyuncu olacak adammışım. Vallahi doktorlukla harcanıyorum.

 

 

Dışarı çıkıp Burçak'ımın yanına gideyim derken Sevgi'nin kolumu tutmasıyla duraksadım. Çek o lanet ellerini pis kadın demek istesem de sözcüklerimi yutarak olabildiğince boş gözlerle bakmaya başladım. Neticede eğer bahsettiği gibi hamileyse, çocuğun benden olmadığına emin dahi olsam bir can taşıdığı konusunda bir çıkarım yapamazdım. Bu yüzden sakin kalmak ve en uygun anı kollamak en iyisi olacaktı.

 

 

" Mete... hamile olduğuma gerçekten hiç mi inanmıyorsun?" bilerek titrettiği sesiyle konuşup titreyen elleri arasına elimi alıyor karnına bastırıyordu. Ateşe değmiş gibi elimi hızla geri çekiyordum. Neticede her ne kadar saplantılı ve hasta bir kadın da olsa orta yakınlıktaki bir arkadaşımın hoşlandığı kadındı. Onun Sevgi'sine dokunmak başka birinin Burçak'ıma dokunması gibiydi gözümde.

 

 

"Mete inan bana yalvarırım! Sana asla yalan söylemem yemin ederim söylemem biliyorsun. Hem yedi hafta önce nerede uyandın sevgilim? Benim evim değil mi?! O gece ne olduğunu anlatayım ister misin herkese? Önce körelene kadar sarhoş oldun sonrasında ise avlanan bir avcı misalindeydin. Aramızdaki orta sehpasını tekli koltuklara doğru ittin. Oturduğun koltuktan kalkıp benim oturduğum koltuğa geldin. Üstüme yattın. Boynumdan göğüslerime kadar her yerimi usul usul öptün, giysilerimi yı-" dediği anda bir şey tarafından lafları bölünmüştü.

 

 

Durmasını sağlayan şeyin ne olduğunu anlamaya çalıştım zira benim gözlerimin sapasağlam olması bile o hızda bir şeyi algılamaya yetmezdi.

 

 

Burçak'ın tokat attığı kızaran eli ve Sevgi'nin kendini yere atmasından fark etmiştim. Tokat sesini duymamıştım ancak Sevgi'nin yerde olmasının başka açıklaması da olamazdı zaten.

 

 

Bana döndü. Aha vallahi sol yanımın sahibi güzel yüzünü bana döndü!

 

 

Elimi tutuyor şuan. Hakikaten elimi tutuyor! Allah'ım rüya görüyorsam uyandırma rabbim. Uyanınca annem yanımda olacak olsa bile ruhumun incisini, küllerimi ikinci kez benden alma Allah'ım...

 

 

Aradan Geçen On Dakika Sonunda Burçak Vatanoğlu' ndan...

 

 

Aldığım soluklar neden boğazıma düğme iliklenir gibi ilikleniyordu? Neden yalan olduğunu derinden hissettiğim bir habere canım yanıyordu ki? Mete... Koruyucu meleğimin dünyaya düşmüş hali... Mete'm... Benim Mete'm sahiden başka biriyle birliktelik yaşamış mıydı? Yaşadığı düşüncesini kenara bırakalım birkaç dakikalığına, Mete'nin başka birinden çocuğu olsaydı yine onu kabul eder miydim? Ya da o çocuğunun annesi için beni bırakmayı kabul eder miydi? Benim vereceğim cevap kendi sorum açısından sanırım bariz belliydi. Evet Mete'yi sahiden çok seviyordum.

 

 

Lakin bir çocuğunun iki anne biri biyolojik biri ise üvey ve tek babayla sürekli gergin bir ortamda büyümesi hem onun gelişimini etkiler hem de beni evli dahi olsak güya sevilmeyen eş konumuna düşürürdü. Mete'yle aramızdakilerin böyle bir şey için yıllarca yıpranması tercihlerim arasına dahi koyamazdım. Peki ya o, gerçekten de baba olacak mıydı? Gerçekten hali hazırda bir ilişkisi olduğu sırada beni hayatına dahil etmiş miydi? Sahiden beni aptal yerine koymuş muydu? Yoksa sahiden küçüklüğümün cesur çocuğun yerini iki kadını aynı anda idare edebilen bir çapkına mı bırakmıştı?

 

 

Şüphelerle yaşamak için fazla mı ruhsuzdum ya da fazla mı duygusal yaklaşıyordum olaya? O halde gidip şüphelerimin kaynağının sert kayalıklarına korkusuzca inmeli ve gerçekleri, teröristlerin çukurunun içlerine doğru yolumu kazarken aldığım haz gibi kazmalıydım.

 

 

On dakika evvel terk ettiğim "Çağın Aile Evi" yazılı geniş bahçeli şehirden uzak olmasına rağmen bu kadar uzaktan gelip sol yanıma yaslı adamın evine girdim yeniden. Evine kadar gelip, cenazeyi bölmekten zerre çekinmeyen hadsiz ve bir o kadar da kendini bilmez kadın hala arsızca konuşmaya devam ederken, bir yandan da Mete'min koluna tırnaklarını batırıyordu.

 

 

'Buna izin mi vereceksin Burçak?'

 

 

İç sesimi yanıtsız bırakarak düşüncelerime daldığım yerlere doğru usul usul yol aldım.

 

 

Uzun tırnaklı kızlardan mı hoşlanıyordu yani? İdeal tipi bu muydu cidden? İyi de ben dağda zorluk olduğu için kendi tırnaklarımı her hafta düzenli kesen biriydim.

 

 

Kendimi toparlamalıydım hem de hemen. Zira biraz daha harekete geçmezsem bu aşüfte kadın Mete'yi kendi çıkarları için hipnotize bile edebilecek derecede güzel ve sinsiydi.

 

 

Ben ise ortalama güzellikte, ortalama tipte, ortalamanın biraz üzerinde kaslı –kadınlar için olan ortalama- ve yine ortalama seviyede bir zekaya sahiptim. Yapabildiğim tek şey, vatanımı canım pahasına korumak ve bu uğurda yapacağım her planı en ince ayrıntısına kadar incelemek ve tüm detayları noktası noktasına belirlemekti.

 

 

Hızla kızı geriye ittiğimde kendini acındırmak için sinsi bakışlarını Mete'den ayırıp gözlerime diktikten hemen sonra kendini yere atan 'kadın' tabirli insandan bozma "Mete! Bak hamile sevgilini yere atıyor bu manyak! Bir şey demeyecek misin gerçekten?" dediğinde, Mete hipnoz etkisinden çıkar gibi bana doğru dönerek görüşüne giren simamı test ediyordu muhtemelen aklınca.

 

 

Mete'm ben bile gerçek olup olmadığımı anlayamazken bakma bana öyle. Lütfen...

 

 

"Burçak? Gitme-... gitmedin mi?" dediğinde gördüğüm umut... gözlerinde gördüğüm umut, ona inandığımı hissettiğine dair içimi sıcacık bir ateşle kaplayan yegane şeydi. Onun umudu gözlerinden, bedenime yayılıyordu adeta.

 

 

"Gitmedim hayatımın yarısı, gidemezdim kalbim burada kalmışken zaten. O yüzden kalbimi geri almaya geldim bazı kendini bilmezlerden." dediklerim gerekli yere ulaşmış olsa gerekti. Ulaşmadıysa da şu saatten sonra zerre umurumda değildi.

 

 

Tüm şehre bağıra bağıra 'Bu adam benim! Beni çok seviyor' deme isteğimi bastırmak için kendimi zor tutuyordum doğrusu.

 

 

Mete'min eline uzanıp soğuk ellerimle elini tutarak kıza dönüp konuştu. "Şimdilik gidiyorum kurgusal kötü karakter ama unutma ki, hazin son her daim baş karakterden olur. Geri döneceğim yani. Seni böyle bırakmak pek de tarzım değil zaten."

 

 

Genellikle okuduğum çoğu kitapta iyi karakter kötüyü ezerdi. Dilerim bizim masalımızda da aynısı olurdu...

 

 

Yazardan...

 

 

Genç kadın sevdiği adamın elini tutarak matemin soluk renklerinden onu uzaklaştırmak amacı ile adeta kaçırırcasına çıkarmıştı onu o ejderha çukurundan. Az ileride Burçak'ın arabası onları karşılarken içten içe ikisi de yüklerini burada bırakmaya yemin etmiş gibi rahat birer nefes almışlardı. Burçak Mete'ye döndü sakince.

 

 

"Sevdiğim... koruyucu meleğim... hayatımın yarısı yapmadım dersen inanırım. Biliyorsun değil mi?" dedi ve soğuk elini gencin kalbine koydu usul usul.

 

 

"Buranın benim için attığını söylediğin dakikadan beridir kalbimin kilitli kapılarını sana karşı aralamışken bana yalan söylemeyeceğin düşüncesine böylesine gönülden bağlıyken yalan söylemeni kaldıramam Mete'm. Bu benim tüm duvarlarımı sarsar. O yüzden her ne kadar o kızla birlikte olmayacağını bilsem dahi bunu senin ağzından duymaya ihtiyacı var kulaklarım ve beynimin...sevgilim." genç kız fısıldayarak söylemişti bu lafları.

 

 

Mete'ninse aklı ise çok başka diyarlara yolculuğa çıkmıştı çoktan. Ne güzeldi öyle son kelimesi genç kızın. Mete'nin bu kızın yanındayken yarıya düşen aklı dahi son kelimede takılı kalmıştı bozuk kaset misali. Yıllardır çaresizce aradığı kadın, hayatına minicikken giren o küçük kız çocuğu, karşısında durmuş ona 'sevgilim' diyordu.

 

 

Titreyen elleriyle ellerini tuttu ve gözlerini genç kızın gözlerine sabitledi ardından ise bildiği gerçeği dile getirmesi kaldı geriye. "Yapmadım. Yemin ederim yapma-" dediğinde devamını dinlemedi genç kadın devamı önemsizdi onun için. Artık daha fazla dayanamayacağına kanaat getirdiği, asırlardır beklediği şeyi gerçekleştirme vaktiydi. Ve gerçekleştirdi de.

 

 

Sımsıkı sarıldı koruyucusuna. Kendini, kaybetmekten korktuğu çocukluk anılarına, kalbine, ruhuna, değer verdiği üçüncü ve son adama sarıldı sıkıca. Birini kaybetmişti küçükken doyamadan. Gerçi kim doyardı ki babasının sevgisine şu hayatta?

 

 

İki genç yalnız başına o tepede sarıldılar öylece başlarına gelecek bela ve yaptıklarının sonucunda ödeyecekleri bedellerden habersiz...

 

 

Loading...
0%