@vaerosas
|
Beşinci Yüzük Serisi 1 - Hecr
13.YILANIN TUZAĞI
I MONSTER - WHO İS SHE?
Lütfen satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı atmayı unutmayın keyifli okumalar💗
༻☾༺
Zar zor açık tuttuğu gözleri kapanırken ne dediğini anlamayarak kaşlarım hafifçe çatıldı. Az sonra parmaklarımın arasındaki saçlarından minik kırmızı parıltılar yükselmeye başladığında neyden bahsettiğini öğrenmek üzereydim. Gözlerim bu beklemediğim görüntüyle açılırken etraftakilerden de şaşkınlık mırıltıları yükseliyordu.
Alar'ın koyu bir sarı rengine sahip saçları diplerden başlayarak karardı ve sonunda dağınık saçları koyu bir kahverengi halini aldı.
༻☾༺
Gitme vakti artık gelmişti. Alar kendini toparlar toparlamaz haber vermeden gitmişti bunu da sabah Lavena'dan öğrenmiştim. Ona bir teşekkür etme fırsatım bile olmadığı için üzülsem de terasta konuştuklarımız aklıma geliyor onu düşünmemek için kendimi zorluyordum. Ne kadar zor gelsede o benim yan yana bile durmamam gereken biriydi. Bunu o da ben de biliyorduk bu yüzden erken gitmiş olmalıydı.
Yavaş yavaş benim de enerjim tazeleniyordu. Kara büyünün yaydığı enerji hala oradaydı ancak bir süre beni rahatsız edemeyeceğini biliyordum bu yüzden içim rahattı. Bu ormana girerken hepimiz tedirgindik ancak çıkarken hepimiz güle oynaya gidiyorduk. Buradaki istirahatimiz sona erdiğinde çıkışa kadar Lavena ve Alora bir kaç peri ve trolle bize eşlik etmişti. Kalea ağacı koruması gerektiğinden çıkışa kadar bize eşlik edememişti ancak onunla vedalaşmış ve sonsuz teşekkürlerimi sunmuştum. En güzel yanı ise herhangi bir zor durumda yanımızda olacak bir ittifakımız daha olmuştu.
Ormana girdiğimiz yere geri geldiğimizde Alora tek tek hepimize sımsıkı sarılmıştı. Bir an neredeyse ağlayacağını düşünmüştüm ama o kendini tutmayı başardı. Kız kardeşinin aksine Lavena herkese uzaktan bir hoşçakal demişti. Ancak tam gitmek üzereyken beni kolumdan yakalayıp durdurmuştu.
"Farketmek için geç kalma." Bunlar Lavena'nın bana söylediği son sözlerdi ardından ormanın içinde kaybolmuştu.
Dediklerine anlam verememiş olsamda kızların gerisinde kalmamak için hızla çıkışa gitmiştim. Etraftaki karlar erimiş ve göl tamamen çözülmüştü. Görünürde kimse yoktu ama yine de kimseye görünmemek için hızlı adımlarla göl tarafından uzaklaştık. Öğle vakitlerinde olmalıydık yani tepeden kafamıza vuran güneş öyle düşünmeme sebep olmuştu. Kızlar sahte ailelerine bizde kalacaklarını söylemişti ancak bu kadar gün Balay nene onları nasıl idare etmişti bilmiyorum. Bu duruma bir an önce çözüm bulmalıyız yoksa bu gidişle foyamız ortaya çıkacak cadı kralı ve ignis kralı ne planladığımızı öğrenecekti.
"Eee ne düşünüyorsun ay kızı?" Uzun zamandır duymadığım bu tabir kaşlarımı çatarak o tarafa dönmeme sebep oldu. Seslenen Ilım'dı.
"Dikkatli olmalıyız şu sıralar çok dikkat çekiyoruz." Dedim düşüncelerimi küçülterek.
Yanımdaki Hadra beni onayladı. " Haklısın şu sıra çok ortadan kayboluyoruz."
"Keşke kendimizi klonlayıp köyde bırakabilsek." Dedi Havin omuzlarını düşürürken.
Bu düşüncesi hepimizin dikkatini çekmiş olacak ki benimle birlikte diğerleri de Havin'e bakıyordu. Düşüncede mantıklıydı ama böyle bir şeyi yapabilir miydik? Ya da böyle bir büyü var mıydı?
"Neden bana korkunç korkunç bakıyorsunuz?" Diye sordu Havin hepimizin onu izlediğini farkettiğinde. Zavallım gerçekten korkmuştu. Muhtemelen onu azarlayacağımızı düşündüğündendi.
Ilım gülerek kolunu onun omuzuna attı. "Sanırım kırk yılın başı doğru bir cümle kurdun Havin."
Bu Havin'i şaşırttı. "Gerçekten mi? Ben mi?"
İstemsizce hepimiz güldük. Ilım kolunu attığı omzunu yavaşça pat patladı. "Evet güzelim sen. Düşüncen mantıklıydı." Ardından bize döndü. " Tabi bunu yapabileceğimiz bir büyü varsa."
Eğer kendimizi klonlayabileceğimiz daha doğrusu kopyalayanileceğimiz bir büyü varsa bu büyüyü bilse bilse Balay nene bilirdi. Belki de onun sihir dükkanında ki kitaplarından birinde yazıyor olabilirdi. Bu köyde tanıdığımız en bilge kişi oydu - zaten pek kişiyi de tanımıyorduk -.
"Balay neneye sormalıyız eğer böyle bir şey varsa bilse bilse o bilir." Dedim içimden düşündüklerimi dile getirerek.
Nesli hafifçe düşündükten sonra başını salladı. " Haklısın o bu tarz büyüleri gerçekten biliyor. Eğer kendimizi kopyalayabileceğimiz bir büyü varsa bunu da sadece o bilebilir."
"İş saati çoktan başlamıştır buradan direkt Lopus'a geçelim Balay Nene oradadır." Tanminlerime göre saat ya on bir ya da on iki olmalıydı, Balay Nene yedi buçukta mutlaka dükkanı açardı.
"Daha az kişiye görünmemiz lazım ayrılalım." Hadra Havine ve Ilım'ı alıp ters yöne gitmeye başladı. Geriye ben, Nesli ve Açy kalmıştık bu yüzden normal yoldan gitmek üzere yola koyulduk.
Yolda yürürken pelerinlerimizin kapşonunu kapatmıştık çünkü artık bazı kişilerin bize karşı garip bakışlarını yakalıyorduk. Yayadığımız enerjinin cadı enerjisi olduğunun farkındaydılar ama muhtemelen kasaba da yabancı olduğumuzu fark ediyor ve sorguluyorlardı. Tabi bu Hale'nin varsayımıydı bunu düşünebilecek kadar zeki cadı ve büyüceler ne kadar vardı bilemiyorum.
Henüz erken saatlerde olduğumuzdan etraf kalabalık değildi neyseki bu sayede içim biraz daha rahattı. Yanımda yüzüklerine sahip bu kasabadaki belki de herkesten güçlü olan iki cadı vardı bu yüzden endişelenmemeliydim ancak hissettiğim bu duyguya engel olamıyordum. Durmadan diken üstündeydim ve bu biraz rahatsız ediciydi. Durmadan diğerleri acaba kızların yoğun enerjisini hissedebiliyor mudur diye düşünmekten beynim duracaktı.
Kendimi bu negatif düşüncelere öylesine kaptırmıştım ki Nesli beni dürtmese geldiğimizi fark etmeyecektim bile. "Hera kızlar geliyor hadi içeri girelim."
Hadra, Havin ve Ilım üçlüsünün diğer sokaktan buraya yürüdüklerini gördüğümde başımı sallayıp dükkandan içeri girdim. Kapıda asılan küçük zil kendisinin aksine dükkana büyük bir gürültü yayarken tezgahın arkasında Hale'yi azarlayan Balay nene bize döndü.
"Hoşgeldiniz ne arıyor- Tanrım! Kızlar!" Balay nene tontiş tontiş yanımıza koşmaya başladığında Hale'de yaslandığı tezgahtan doğruldu ve yanımıza geldi. Balay nene karşıma geçip vücüdumu bir yara ve ya onun gibi bir şey bulmaya çalışır gibi tararken bir yandan konuşmaya başlamıştı. "Gelmeniz ne kadar uzun sürdü öyle bir an o sahtekarlara ne yalan atacağımı şaşırdım doğrusu üstelik başını bir şey geldi diye çok korkmuştum ama şükür ki iyisiniz canlarım!"
Sahtekar diye bahsettiği kişiler kızların sahte aileleri olmalıydı.
"Biz iyiyiz nene." dedim elimi beni tutan ellerinin üzerine koyup gülümsemeye çalışarak ancak Balay Nene parmaklarımı farketti ve ağzından bir şaşkınlık nidası döküldü. Onun ardından gören Hale'nin de öyle.
"Hera bu ilerlemeye ne zaman başladı?!"
Elimi çekip ovuşturdum. "Ormanda yüzüğü alabilmek için önemli bir büyü yapmamız gerekti o zaman yayılmış olmalı ancak nene merak etme ormanın lideri Kalea bana yardımcı oldu en azından kara büyüyü yavaşlattı ve az da olsa güç kullanabilecek hale gelmemi sağladı. Muhtemelen yüzüğümü aldığımda kara büyüden kurtulabilirim."
Balay Nene rahatlamış bir ifadeyle yaklaşıp beni kendine çekti. "Şükürler olsun." dedi bana sarılırken.
Onun ardından Hale ile sarıldık ve dikkat çekmemek üçün üst kata çıktık. Hepimiz odanın bir köşesine yerleştiğimizde durumu Balay Nene'ye anlattım. Balay Nene dikkatle anlattıklarımı dinledi ardından başını sallayarak ayağa kalktı. "Çok mantıklı düşünmüşsünüz kızım ancak ben böyle bir büyüyü bilmiyorum belki kitaplarımda vardır ancak bu da düşük ihtimal."
Kızların yüzü düşerken ben çaresizce başımı salladım. "Anlıyorum nene."
"Yine de umutsuzluğa kapılmayın hemen tamam mı güzellerim? Ben gidip bakacağım."
Balay nene aşşağı indiğinde herkes nefesini verip kendini geriye attı. Bende sinirle inleyip koltuğa iyice yaslandım. Eğer böyle bir büyü olsaydı her şey çok daha kolay olurdu. Umudu kesmiş bir vaziyette gözlerimi kapattığım sırada odada bir gülme sesi duyuldu. Hale kahkalar atarak gülmeye başladığında gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Odadaki tüm gözler benim gibi ona dönerken o yaş gelen gözlerini sildi.
"Hale?" diyebildim sadece.
Hale saçlarına geriye iterek doğruldu. "Siz çocuklar hemen ümitsizliğe kapılıyorsunuz izlemesi gerçekten komik oluyor."
"Neyden bahsediyorsun?" dedi Ilım sinir olmuş bir tavırla.
"Nenemin bilmiyor olması böyle bir büyü olmadığı anlamına gelmez." Göz kırptığında tüm ilgim ona döndü.
"Nasıl yani böyle bir büyü var mı?"
Keyifle başını salladı. "Bir çok kişi bilmesede bu tarz büyüleri satan kişiler var."
Heyecanla doğruldum. "Gerçekten mi nerede?"
Hale gözlerini kıstı. "Nerede olacak elbette ki Medusa'da." Onu ilgiyle dinlediğimiz sırada ayağa kalktı ve aramızda dolaşmaya başladı. "Her türlü bilinmeyen, yasak ve tehlikeli olan büyü, eşya ve tılsım Medusa'da bulunur. Karanlık sokaktaki dükkanların bile satmaya cesaret edemeyeceği şeyleri Medusa'nın arka odalarındaki gizli satıcılarda bulabiliriz."
"Kimden o büyüyü bulacağımızı nereden bileceğiz?" diye sordum tek kaşımı havaya kaldırırken.
Hale saçlarını savurdu. "Eh benim de bir iki kere yapmışlığım var bu büyüyü ancak bir kötü yanı var o da yaptıktan sonra zihninizden silinmesi."
Bu kötüydü işte ancak çok iyi bildiğim bir şey varsa o da her büyünün bir açığı olduğuydu.
"Dert değil." dedim düşünmeden.
"Öyleyse akşama oldukça şık giyinin hanımlar Medusa'ya gideceğiz!"
İşte bu biraz sıkıntılıydı. Sıkıntı Medusa'nın ta kendisiydi.
"Evlerinize giderken dikkatli olun şu sıralar şehir de bazı dedikodular var." Dedi Hale alt katın kapısını açarken. Her birimiz merakla kaşlarımızı çattığımız sırada Hale omzunun üstünden bize baktı. "Birileri genç cadıları avlıyor."
༻☾༺
Sıcak bir duş dünyanın en güzel şeyi olabilirdi. Üstelik artık kendim suyu açabildiğim için bu duş bana çok daha iyi gelmişti. Kimseye ihtiyacım olmadan kendim rahatça duşumu alıp keyifle banyodan çıktım. Balay neneyi dükkanda bırakmış akşam sekizde buluşmak üzere sözleşmiştik. Ben duşa girdiğim sırada Hale kıyafet ve atıştırmalık hazırlıyordu.
Mutfaktan tabak çanak sesleri gelirken üst kata çıktım. Saçlarımı havluyla kurutup taradıktan sonra iç çamaşırlarını üstüme giydim. Hale'nin yatakta hazırladığı elbiseyi saat henüz erken olduğundan giymeyip beyaz bir gecelik giydim. Havluyu katlayıp kenara koyduktan sonra merdivenlerden geri aşşağıya indim.
Hale'nin ıslık sesi eşliğinde kurduğu sofrayı gördüğümde karnımın guruldamasına engel olamadım. Karnım gerçekten çok açtı ve Hale sofraya en sevdiğim yemekleri koymuştu. Dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirip masaya oturdum ve hızlıca bir parça sarmısak soslu ekmeği ağzıma attım. Dudaklarımdan beğeni dolu bir mırıltı çıkarken Hale'nin güldüğünü işittim.
"Ormanda aç mı kaldınız?" Dedi önüme çorba koyarken.
Ağzımdakini tutmaya çalışırken başımı iki yana salladım. "Aslında aç kaldık denilemez ama ben uzun bir süre baygın olduğumdan yemek yiyemedim."
Kaşlarını çattı. "Nasıl yani?"
"Sana tüm hikayeyi anlatsam dilini yutarsın."
"Bir şeyler oldu değil mi? Duşa girdiğinde suyu ayarlaman içinde çağırmadın yoksa..."
Gülerek başımı salladım. "Çözüm bulana kadar geçici bir yol bulduk yani buldular."
"Hera taksit taksit söylemesene kızım kim buldu, ne oldu?!"
Elimi salladım. "Tamam tamam anlatacağım ama iyi dinle bir daha anlatmam." Hale başını salladığında en baştan anlatmaya başladım. Konuşmayı bitirdiğim de hem ağzı hem de gözleri kocaman açılmıştı. "Sonra da Alar bize haber vermeden gitti işte."
Uzun bir süredir elimde duran bardağı dudaklarıma yaslayıp büyük bir yudum aldım. Bu süre zarfında Hale ses çıkarmamış elindeki çatalı sallayarak masayı izliyor, bir şeyler düşünüyor gibi görünüyordu.
"Sorun ne?" diye sordum ondan ses gelmeyeceğini düşünerek.
Elindeki çatalı bırakıp başını kaldırdı. "Orman cadıları. Onların çocukluğumuzda anlatılan bir efsane olduğuna inanırdım ancak sanırım gerçeklermiş."
Lavena, Kalea ve Alora'dan bahsediyordu.
"Tam olarak ne olduklarını bilmiyorum. " diyerek başladım. "Lavena ve Alora ormanın renklerini taşıyor ve büyü yapıyorlardı. Bize anlattıkları hikayeye göre cadı oldukları kesin uzun bir süredir yaşadıkları da. Kalea onlardan çok daha farklı. Gözleri görmüyor ama bizim göremediğimiz şeyleri görüyor. Kelebeklerinkine benzer kanatları ve beyaz parlak saçları var. Ürkütücü bir güzelliğe sahip ayrıca güven verici bir kişiliğe. Bana yaptığı yardımdan ötürü ömrümün sonuna kadar ona minnettar kalacağım."
Kalea uzun vadeli olmasada beni çok büyük bir tehlikeden kurtarmıştı. Ne kadar biz de ormanları için onlara yardım etmiş olsakta isteseydi sadece yüzüğü vermekle yetinip benim durumumu umursamamaya bilirdi ancak o bizi hem misafir etmiş hemde bana çok büyük bir yardımda bulunmuş hayatta benim için en önemli olan şeyi bana geri vermişti.
Büyümü.
"Kalea'yı bir kraliçe gibi düşünebiliriz ancak anladığım kadarıyla siren kraliçesinin aksine o kendisini halktan biri gibi görüyor bu yüzden de periler ve troller ona lider diye sesleniyor sanırım ha?" Hale'nin mantıklı çıkarımına başımı salladım.
"Ben de öyle düşünüyorum. Sirenler Amaris'i bir tanrı gibi görüyor adeta ona tapınıyordu. Kalea ise halkı için bir liderin yanı sıra dosttu. Sonuç olarak biz onlara onlarda bize yardım ettiler." Her ikisine de minnet doluyduk ve onlarında bizimle aynı duyguları paylaştığına inanıyordum.
Hale yanağını masaya dayadığı kolunun avucuna yasladı. "Yıllardır bu evrende yaşıyorum ama bu bir kaç ayda benden daha çok kişiyle tanıştın üstelik bunlar kraliçe ve liderler. Bir dahakine de bir kralla mı tanışacaksın acaba merak ediyorum." Krallar, kraliçeler ve liderler... bu evren içinde ne çok ünvan barındırıyordu. "Safir'den yeni ipucunu ne zaman isteyeceksin? Bu defa sizi nereye götüreceğini merak ediyorum."
Bunu bende düşünmüştüm ancak şu an doğru zaman değildi benim düşünceme göre. "Önce şu klonlama büyüsünü öğrenmek istiyorum sonrasında ipucunu öğrenip onu çözmekle uğraşabiliriz."
"Haklısın bu işler oldukça uzun ve kafa patlatma gerektiriyor. Vaktimiz bol nasılsa biraz dinlenin." Ayağa kalkıp yanıma geldi. Gülümseyerek elini omzuma koyup yavaşça sıvazladı. "Kendini bu kadar yıpratma ufaklık."
Göz kırptığında kıkırdadım. "Tamamdır kaptan."
Hadi şimdi kalk ve hazırlanmaya git bende buraları temizleyeyim."
Somurtarak itiraz ettim. "Önce sana yardım edeyim sonra birlikte hazırlanırız."
Hale bıkkın bir ifadeyle göz devirdi. "Tatlım el becerisi kullanmayacağım, ben tembel bir cadıyım bir kaç dakika ellerimi oynatmam yeterli olacak." Elini masaya doğru uzattı, bununla birlikte masadaki bir tabak hatasız bir şekilde avucunun içine gelmişti.
Benim aksime onun işinin daha kısa süreceğini anlayarak derin bir nefes alıp verdim. " İyi çabuk ol." Tripli bir ifadeyle arkamı dönüp yukarı çıkarken arkamdan güldüğünü işittim.
Üst kata çıkıp yerdeki kapıyı arkamdan kapattıktan sonra Hale'nin hazırladığı kıyafetleri giymek üzere üstümdeki kıyafetleri çıkarıp iç çamaşırlarımla kaldım. Yatağın üstünde duran beyaz elbiseyi bir çırpıda üzerime giyip aynadaki yansımama baktım. Sade bir elbiseydi. Dirseğe kadar kolları dardı sonrasında bollaşıyordu. Göğüs kısmı v şeklindeydi ve tam ortasında minik bir kurdele vardı. Dizimin iki karış kadar üstündeydi. Altıma çorap giymeyip topuklu ve ipli olan siyah babeti giydim. Babetin dizimin altına kadar gelen iplerini bağladığımda hazırdım.
"Ah giyindin mi?" Hale'nin içeri girdiğini o gelmese farketmeyecektim bile. "Cidden çok güzel görünüyor gel de yüzüne elbiseye uygun bir kaç dokunuş ekleyeyim."
Beni tutup makyaj masasındaki koltuğa oturttuğunda sesimi çıkartmadım. Göz altlarıma biraz kapatıcı ve pudra uyguladı. Yanaklarıma hafif pembe bir allık sürdü. Biraz da burnumun ucuna eklemişti sanırım. Göz kapaklarıma açık kahverengi bir farı sürdürüp kısa bir eyeliner çektikten sonra elindekileri bırakıp sanat eserini izlermiş gibi büyük bir dikkatle bana baktı.
"Enfes oldu Hera umarım bu gece başımızı belaya sokmazsın. Şimdi ben giyineyim sende o sırada saçınla uğraş."
"Tamam." Sondaki harfi uzatarak ona arkamı döndüm ve dalgalı saçlarımı biraz kremleyerek taradım. Krem sayesinde dalgalar daha çok meydana çıkmış ve saçlarım da parlak bir hal almıştı. İşim beş dakikadan kısa sürmüştü ama Hale tüm hazırlanma işini bitirmişti. Bu da büyünün gücüydü işte.
Benim için yaptığı kombinin aksine kendi için daha renkli bir parça bulmuştu. Açık kırmızı askılı kısa dantelli bir elbise ve bol deri ceket giymişti. Yaptığı makyaj benimkine kıyasla daha belirgin ve koyuydu. Saçlarını dağınık bir topuz yapmış ayağına topuklu botlar giymişti.
"Hızlısın." dedim gülerek.
Hayali saçlarını savurdu. "Ne diyebilirim ki bazen çok iyi olabiliyorum."
Tekrar ona güldükten sonra daha fazla oyalanmamak için askıdan dizlerime kadar gelen siyah kapşonlu pelerini alıp üzerime giydim. Hale'de aynısını yaptığında birlikte merdivenlerden aşşağıya indik. Dışarı çıktığımızda anahtarı saksının altına sakladık ve el ele ormanda yürümeye başladık.
Hava çoktan kararmıştı, günler tahmin ettiğimizden daha hızlı ilerliyordu zamanımız gittikçe daralıyordu. Buraya sanki daha dün gelmiş gibiydik ancak şimdiden aylar geçmişti. Biz ne kadar ertelemeye çalışsak da zaman bir şekilde ilerliyordu işte. Sanki buraya alışıyor gibiydim. Bu ormanda yürümeye, cadı kasabasındaki sokaklara ve içindeki cadılara, Medusa'nın kasvetli havasına, Balay nene ve Hale'ye de tabi ki. Bana uzun saman sonra aile gibi hissettirmiş hiç bir sebepleri olmamasına rağmen bana kucak açmışlardı. Gerçi saraydayken Nesli'nin sahte babasına babamın akrabaları olduklarını söylemişlerdi. Bunun hiç üstüne duramamıştım yoğunluktan ancak en kısa sürede bu konuyu onlara söylemeliydim.
"Önüne bak Hera düşeceksin." Hale'nin beni uyarmasıyla son anda taşa takılıp düşmekten kurtuldum.
Bir de Alar vardı. İnkar etmeye defalarca uğraşsam da o durmadan karşıma çıkıyordu. Ondan nefret etmiyordum ancak onun ırkından nefret ediyordum. Dünya da ki masum insanları öldürmelerinede göz yumamazdım. Neden burada koca bir dünya ya sahipken hala o küçük kasabaya dönmek istiyorlardı ki sanki?! Burada kendi ülkelerine sahiplerdi. Kral ve kraliçe gibi ünvanlara sahiplerdi ancak onlar inatla kasabaya dönüp aptal bir intikam almakla kafayı bozmuşlardı işte.
Ormandan çıkıp kasaba yoluna girdiğimizde cadıların arasına karıştık. Sanırım tam iş çıkış saatlerinden olduğumuz için etraf kalabalıktı. Hale kolumu tutarak beni kendine çektiğinde ona ayak uydurdum. Burada kaybolmayı istemezdim sonuçta. Cadıların arasından sıyrılıp o kahrolası sokağa girdik. Bu sokağa girdiğimiz an hissettiğim kötü enerji beni gerçekten çok rahatsız hissettiriyordu. İzleniliyormuş hissi her tarafında tüm çevremi kaplıyordu. Huzursuzluk tüm bedenimi kaplarken Hale'ye doğru sokuldum.
Yokuşu inip Medusa'ya ulaştığımızda kapıda bekleyen kızlarla buluştuk. Her biri tıpkı bizim gibi giyinmiş hafif bir makyaj yapmışlardı. Medusa için fazla sönüktük ancak daha da günlük giyinip insanların dikkatini çekmek istememiştik bu yüzden de en mantıklı olanının hafif de olsa süslü şeyler yapmak olduğuna karar vermiştik.
"Hadi hemen içeri girip halledelim şu işi burası beni çok rahatsız ediyor." Mavi askılı elbisesinin içerisinde huzursuzlukla kıpırdandı Açelya.
Onunla aynı fikirdeydim burası insanı fazlasıyla rahatsız ediyordu. "Katılıyorum bir an önce içeri girelim."
Böylece hep birlikte içeri girdik ancak hepimizin aynı anda girmesi dikkat çekeceğinden belirli aralıkla girmeye özen gösterdik. Medusa'nın içine girdiğimizde kaybolmamak adına birbirimize akın durmaya çalışıyorduk çünkü bu gece oldukça kalabalıktı. Yılan desenlerinin hüküm sürdüğü barın köşedeki bir masasına geçtik ve garsonu beklemeye başladık. Genç büyücü bir garson yanımıza gelip ne istediğimizi sorduğunda Hale hepimizin yerine sipariş vermiş kimse ses çıkarmamıştı. Siparişlerimiz bir kaç dakika sonra geldiğinde konuşmaya başlamak için biraz masaya yaklaştım.
Hale'ye yönelik olarak, "Nerede bulacağız büyüyü?" diye sordum.
O da benim gibi yaklaştı. "Arka odaların birinde bir kadın var aradığımız onda." Herkes kaşlarını çatıp ona baktığında Hale hafifçe güldü. "Normal bir kadın. İllegal işler yaptığı için arka odalardan birini kiralıyor."
Açıklamasından tatmin olmuş bir şekilde onayladık.
"Elinizdekileri için sonra gruplara ayrılarak gideriz ancak önce bugün hangi odada olduğunu barmenden öğrenmeliyiz."
Bar tezgahının o tarafa baktım. Bu daha önce geldiğimde konuştuğum kahve saçlı çocuktu. "Ben sorarım kadının adı ne?"
Hale tek kaşını kaldırdı ama kadının adını söyledi. "Naomi."
Başımı sallayarak çıkardığım pelerini Hale'ye verdim ve yanlarından ayrıldım. Bar tezgahının oraya gidip taburelerden birine oturduğum da kahveli çocuğun başı bana doğru döndü. Gözlerimiz buluştuğunda kaşlarını çattı sanırım beni tanımıştı.
Gülümsedim, "Merhaba. Ben Naomi'nin hangi odada kaldığını öğrenmek istiyorum."
Başını salladı. "Hera değil mi?"
Bu defa başını sallayan bendim. "Evet, geçenlerde karşılaşmıştık sanırım ancak ben senin adını öğrenememiştim. " dedim imayla.
Gülerek saçlarını karıştırdı. "Ne kadar kabayım, ben Efran. Seninle tekrar tanıştığıma memnun oldum.
İstemsizce mimikleri beni güldürdü. "Ben de öyle Efran." Tanışma faslını artık bitirmem gerekiyordu çünkü arkadaşlarım beni beklerken sabırsızlanıyorlardı. "Şimdi bana Naomi'nin hangi odada olduğunu söyleyebilirmisin?" Şirince gülümsedim.
"Tabii, bugün yirmi iki numarda yalnız dikkatli ol Naomi tehlikeli ve güçlü bir cadıdır."
Sırıttım, "Ben de öyle." Sessizce mırıldandım. "Yardımların için sağol Efran, hoşçakal." Tabureden inip kızların yanına geri döndüm. Pelerinimi Hale'den alırken konuştum. "Yirmi iki numaralı oda. Hale ve Nesli benimle önden geldin iki dakika sonra sizde gelin. Kapıda bekliyor olacağız."
Onaylayan mırıltılar eşliğinde masadan kalktılar ve bar tezgahının arkasına odaların olduğu koridora yürümeye başladık. Koridorlarda barın geri kalanı gibi koyu yeşil renge ve yılan derisi desenlere sahipti.
İlk on kapıyı geçtikten sonra adımlarımızı hızlandırdık. Acelemiz yoktu belki ama yine de burası mekanın çoğu yerinden daha çok huzursuz ediyordu beni. Ben hızlanınca kızlar da mecburen hızlanmak zorunda kalıyordu. Onların da bir an önce gitmek istediklerini umut ediyordum. Burası buram buram kara büyü enerjisi yayıyordu bu da beni huzursuz etmeye yetmişti.
Yirmi birinci kapıyı da geri de bıraktık ve bir saniye sonra yirmi iki numaralı kapının önündeydik. Ayak sesleri geldiğinde başımı geldiğimiz yöne çevirdim. Ekip tamamlanmıştı.
Hepimizin burada olduğuna emin olduğumda Hale'ye döndüm. "Önden sen gitsen daha iyi olur gibi."
Hale itiraz etmeden başını salladı ve önüme geçti. Kapıya sadece bir kere vurdu ve cevap almayı beklemeden içeri daldı. Onun bu hareketi karşısında şaşırıp birbirimize baksak da geride kalmamak için içeri girdik.
"Selam Naomi nasıl gidiyor?!" Hale hiç çekinmeden Naomi'nin karşısına oturdu.
Naomi iri yeşil gözleri ve siyah saçlarıyla güzel bir kadındı. Yirmilerinin sonunda görünüyordu. Keskin çene hatları ve biçimli bir yüzü vardı. Siyah derin -oldukça derin- bir göğüs dekoltesine sahip elbisesiyle bir masanın arkasında oturuyordu.Yaşı genç görünse de gözleri sanki uzun yıllardır bu dünyadaymış gibi bakıyordu. Ondan sezdiğim enerjiye bakılırsa havayla bağlantılıydı bu da onun gemini meclisine bağlı olduğunu gösterirdi. Göz göze geldiğimizde buna hazırlıksız yakalandığımdan huzursuzlandım. Kıstığı yeşil gözleriyle izlendiğimin bilincinde olarak başımı başka bir yere çevirdim.
"Hale... uzun zaman olmuştu. Bu kadar kalabalık bir grupla geldiğini göre mühim bir şey olmalı." Kadının sesi öyle değişikti ki sanki sesiyle birini hipnoz ediyordu. Kötü değildi aksine fazla güzeldi.
"Öyle." dedi Hale başını kısa bir anlığına bize çevirip. "Bir büyüye ihtiyacımız var."
Tanrım... yanımızda her zaman çocuksu eğlenceli tavırlarıyla bizi eğlendiren Hale şu an o kadar tehlikeli ve korkutucuydu ki gözlerime inanamadım. Bakışları tehditkardı ve kesinlikle şu an tıpkı Naomi gibiydi. Anlaşılan bu da onun dış dünyaya karşı kalkanıydı.
Naomi tek kaşını kaldırdı. "Hmm ne büyüsü bu?"
Hale'de aynı mimikle ona yaklaştı. "Kopyalama."
Odada bir kahkaha yankılandı, bu Naomi'ye aitti. "Demek kopyalama ha? Arkadaki kızlar için mi?"
Bunda komik olan neydi ki?
"Komik olan ne?" diye çemkiren Ilım içimi okumuştu ya da aynı şeyi düşünmüştü.
Kadının yüzünde alay dolu bir gülüş oluştu. "Ailelerinizi mi kandıracaksınız yoksa? Erkek arkadaşlarınızla buluşmak için bu kadar çabaya gerek yok kızlar. (!)"
Cidden böyle mi sanmıştı? Bende onu zeki bir kadın sanmıştım.
"Ne için istediğimiz bizi ilgilendirir." dedi Hadra. Kollarını göğsünde birleştirmiş ciddi bir ifadeyle Naomi ile göz teması kurmuştu.
"Emin misin tatlım? Yoksa krala şüphelerinizden bahsedeyim mi?"
Bir dakika ne?
Aramızda bir şaşkınlık dalgası geçti. O bunu nereden biliyor olabilirdi? Şehirdeki kimsenin anladığım kadarıyla haberi yoktu ancak bu kadın kralın sahte aileler ayarladığını üstelik bizim bunu fark ettiğimizi biliyor ve bizi bununla tehtid ediyordu.
"Sen nasıl..." gibi yarım yamalak bir cümle geçti dudaklarımın arasından.
Benim aksime Ilım daha net bir cümle kurmuştu. "Ne anlatıyorsun sen?!"
Hızlıca kolunu cımırdım. Ne var dercesine bana döndüğünde kaşlarımı kaldırıp gözlerimi belerttim. Bu artık susması gerektiğini işaret ediyordu ancak o küçük çocuklar gibi hızlı hızlı omuzlarını kaldırıp indirdi. Sabır dilenircesine gözlerimi kapatıp yüzümü sıvazladım.
"Sakin olun kızlar." diye seslendi Hale. "Naomi bir kahin."
Hepimizin ilgisi tekrar onlara döndü. Naomi bir kahindi ve kahin olabilmek için...
"Bunu yaptın mı?" diye sordu Hadra şokla. "Kız kardeşini öldürdün mü gerçekten?"
Bakışlarım tepkisini görmek için yüzüne çevrildi. Naomi tepkisizce bakıyordu Hadra ve yanındaki kız kardeşi Havin'e. Bu ifade bile pek çok cevap veriyordu bize. Havin tamamen şok olmuş bir ifadeyle elini ağzına kapatırken Hadra iç güdüsel olarak onun önüne geçti. Bu Naomi'yi güldürdü ancak keyifli bir gülme değildi.
Kahin cadılık genellikle gemini meclisinde olurdu diğer cadıların kahin olabilmek için yıllarca çalışması gerekirdi ancak gemini cadıları için bu geçerli değildi. Onlar için bu çok daha kolay oluyordu tabi ne kadar kolay denilebilirse. Gemini meclisinde doğan kardeşler eğer isterlerse kahin olabilirlerdi. Kardeşlerini öldürerek. İlahi bir güç istiyorsan büyük bir fedakarlık yapmalıydın. Gözünü hırs bürüyen pek çok cadının bunu yaptığını anlatırdı Gülnihal nene ancak bunlardan biriyle karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim.
"Her cadı şanslı doğmaz." dedi Naomi gözü hala o ikisinin üzerindeyken. "Bu dünyada güçlü olan kazanır."
Havin dolu gözleriyle başını iki yana salladı. "Hiç bir canlı güç için kendi canını öldürmez."
Naomi'nin yüzü Havin'e bakarken bir anlığına yumuşar gibi oldu. "Yanılıyorsun küçüğüm çünkü bilmiyorsun. Bunun nasıl bir durum olduğunu bilmiyorsun. Eğer ailenizle yaşasaydınız aranızdan biri bu yaşına kadar gelemezdi bile."
"Biz sizin gibi değiliz bir birimize zarar dahi vermeyiz!"
Kocaman bir kahkaha attı kadın. "Hepsi başta öyle dedi ancak öldürürken bir an dahi düşünmediler, gözlerini dahi kırpmadılar." Naomi duraksadı. "Tıpkı benim gibi."
"Sizlerin sevgiden bağlılıktan haberi yok eğer olsaydı zaten şu an burada olmazdık." dedi Hadra karşılık olarak. Duruşu da sesi de sertti. Sanki bir tehlike gelebilirmiş gibi Havin'in önünde siper olmuştu.
"Tıpkı bana benziyorsun." Naomi onun dediklerini umursamadan tekrar konuştu ya da numara yapıyordu. "Bende tıpkı senin gibi inkar eder kız kardeşimi korumaya çalışırdım ancak gördüğün üzere buradayız ve kız kardeşim toprağa karışalı uzun zaman oluyor."
Hadra onunla saatlerce tarışabilirdi ancak tekrar konuşmaya başlayacağı sırada Havin koluna sarılıp onu susturdu. "Boşuna yorma kendini o anlamayacak. Zaten buradan gittiğimizde bu konu önemli bile olmayacak." Hadra başını salladığında konu kapanmış oldu.
"Gelelim asıl konuya Naomi'cim." Hale öne eğildi. "Büyü için ne kadar istiyorsun?"
Naomi tekrar eski haline dönüp keyifle sırıttı. "Hmm..." Başını çevirdiğinde göz göze geldik. "Onun kara büyü enerjisinden bir şişe istiyorum."
"Saçmalama." Ben cevap dahi veremeden Hale bıçak gibi bir sesle girdi araya. "Bu yasal değil üstelik bu ona zarar verir."
Merakla kaşlarımı çattım. "Bana nasıl zarar verir?"
Hale omuzunun üstünden bana baktı. Gözleri kabul etmemi söyler gibiydi. Naomi hızlıca açıkladı, "Alınan enerjinin yeri daha hızlı doldurulur bu da enerjine daha çok kara enerji dolmasını sağlar."
"Sakın aklından bile geçirme Hera." dedi yanımdaki Nesli. Eli hızlıca kolumu tuttuğunda gözlerim Naomi'nin yeşil gözlerine sabitliydi.
Şimdi gözlerine bu kadar dikkatli bakınca onu neye benzettiğimi çözmüştüm. Bir yılana. Sinsi bir yılana. Medusa'nın içinde ki gerçek bir yılandı sanki. Düşünceleri asla tahmin edilir değildi ve yüzündeki sırıtan ifadeye bakılırsa o çoktan işin sonunu görmüştü. Onu ters köşeye düşürmek istesemde o sonucu biliyordu. Ben ise bilmiyordum.
"Hera." Başımı seslenen Hale'ye çevirdim. "Sakın."
"Ben..."
"Daha fazla bekleyemem!" Naomi beklemediğimiz bir anda bağırarak ayağa kalktı ve aynı saniyeler içerisinde oda da büyük bir rüzgar esti. Saçlarım havalanmaya başlarken kollarımı yüzüme siper ettim. Kollarımın arasından etrafa baktığımda odayı yoğun bir sis kapladığını fark ettim.
Kollarımı yüzümden çektim ve sağa sola bakmaya çalıştım. Hiç bir şey görünmüyordu sadece sis bulutları vardı. Önümü göremediğimden bağırmayı denedim. "Hale! Nesli! Hadra! Açelya!" Hiç bir ses gelmedi bana geri dönen sesimin yankısı dışında. "Havin! Ilım neredesiniz?!" Sonuç yine aynıydı. Tüm bedenim endişeyle gerilirken enerji hissedebilmek için gözlerimi kapattım. Enerjilerini hissedemiyordum o kadın nasıl bir büyü yapmıştı böyle?!
"Boşuna uğraşma ay cadısı. Ne sen onları duyabilir ya da hissedebilirsin ne de onlar seni!" Kocaman bir kahkaha yankılandı kulaklarımda.
Bu defa vücudum öfkeden dolayı hareketlendi. Enerjim hızlanmaya başlarken ellerime akmaya başladı ve gözlerimde parladı. "Göster kendini? Nesin sen korkak bir canavar mı? Bizim iblis bile senden yürekli!"
Niye böyle bir anda ondan bahsediyorsun aptal?!
Naomi tekrar bir kahkaha attı. Bu durumdan oldukça keyif alıyor gibiydi. "Korkmak mı? Kim korkuyormuş göreceğiz ufaklık!"
Çevremde bir enerjinin varlığını hissediyordum. Sanki sürekli olarak etrafımda dönüyordu. Bu enerji Naomi'ye aitti, diğer gemini üyelerine kıyasla onun enerjisi koyu bir maviydi. Onun enrijisinde kara büyünün enerjisi vardı. Benden bu yüzden mi enerjimi istiyordu? Ancak hangi cadı bunu kendine isteyerek yapardı aklım ermiyordu.
Enerjinin üzerime doğru geldiğini hissettiğim an ellerimde biriken enerjiyi bağırarak oraya savurdum. Enerjisindeki kesikliğe bakarsak Naomi sendelemişti. Rahatlığa kapılmadan enerji biriktirmeye devam ettim. Enerjisini gizliyordu artık onu hissedemiyordum. Bir hamle yapacağını hissediyordum ancak ne yapacağını kestiremediğimden yapabildiğim tek şey enerji toplamaktı.
Bacaklarımda sürünen bir hareketlilik hissettim. Başımı eğip baktığımda ağzımdan bir çığlık fırladı. Onlarca yılan yerden çıkarak bedenime dolanıyordu. O kadın hakkında yanılmamıştım o gerçekten bir yılandı. Kurtulmak için hareketlendiğimde sıkılaştı ve beni yere düşürdü.
Sislerin arasında tam karşımda bir çift yeşil içinde düz bir çizgi bulunan gözler belirdi karşımda, bunlar bir yılanın gözleriydi. Uzun tırnakların olduğu el bana yaklaştığında korkuyla çığlık atıp gözlerimi kapattım. Acıyı beklemeye başladığım sırada canhıraş bir çığlık yükseldi. Hızlıca gözlerimi açtım, çığlığın sahibi ben değildim. Sis dağılmaya başlarken etrafımda yılanlarda bağırarak bedenimden düştüler. Hızla onlardan sürünerek uzaklaştım ve sesin geldiği yere baktım. Görmeyi beklediğim manzara neydi bilmiyorum ama karşılaştığım manzara gözlerimin kocaman açılmasına neden oldu.
Naomi duvara yapıştırılmış vaziyette bağırıyordu ve göğsünden içeri bir el girmişti ancak beni asıl şok eden elin sahibiydi çünkü bu el kızıl gözlerinin ardından öfkeyle soluyan Alar'a aitti.
BÖLÜM SONU
Merhaba sevgili cadılarım! Görüşmeyeli nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Fazla uzatmayı sevmiyorum bu yüzden kısa keseceğim. Naomi hakkında ne düşünüyorsunuz? Ha bir de eğlenceli barmenimiz Efran da var ama en önemlisi Alar...
Ah çocuğum bir gün geçmeden kızın yine yanında bitti ama ne yapsın kıyamıyor çocuğum :')
Bir dahaki bölüm kim bilir bizi neler bekleyecek şimdilik hoşçakalın, sihirle kalın!
instagram;
@vaerosass
|
0% |