Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14.Güvenilir Bir Ruh

@vaerosas

Beşinci Yüzük Serisi 1 - Hecr

 

14.GÜVENİLİR BİR RUH

 

TATE MCRAE - YOU BROKE ME FİRST

 

Lütfen satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı atmayı unutmayın keyifli okumalar💗

༻☾༺

 

Sislerin arasında tam karşımda bir çift yeşil içinde düz bir çizgi bulunan gözler belirdi karşımda, bunlar bir yılanın gözleriydi. Uzun tırnakların olduğu el bana yaklaştığında korkuyla çığlık atıp gözlerimi kapattım. Acıyı beklemeye başladığım sırada canhıraş bir çığlık yükseldi. Hızlıca gözlerimi açtım, çığlığın sahibi ben değildim. Sis dağılmaya başlarken etrafımda yılanlarda bağırarak bedenimden düştüler. Hızla onlardan sürünerek uzaklaştım ve sesin geldiği yere baktım. Görmeyi beklediğim manzara neydi bilmiyorum ama karşılaştığım manzara gözlerimin kocaman açılmasına neden oldu.

 

Naomi duvara yapıştırılmış vaziyette bağırıyordu ve göğsünden içeri bir el girmişti ancak beni asıl şok eden elin sahibiydi çünkü bu el kızıl gözlerinin ardından öfkeyle soluyan Alar'a aitti.

 

༻☾༺

 

Kim güvenilirdir?

 

Karşılaştığım her kişi - ya da sadece Alar Farzin - bana sadece hayal kırıklığı bırakıyordu. Bu evrene ilk geldiğimizde arkadaşlarım tarafından geride bırakılmıştım belki Açelya gerçekleri duymasaydı hâlâ onların umurunda olmayacaktım. Belki bir kaç gün üzülüceklerdi bana ama sonra unutucaklardı beni. Sonuçta yıllardır merak ettikleri ailelerini bulmuşlardı benim triplerimi mi çekeceklerdi.

 

Ama beni gerilerinde bırakırken keşke biraz düşünselerdi de o kadar çabuk gitmeselerdi.

 

Çünkü öylece gitmelerinden daha az canımı yakardı bu.

 

Peki sen Alar, sen kimsin ve benim hayatımda neden bu kadar çok yer kaplıyorsun?

 

Neden sürekli seni düşünüyorum? Neden senin için endişeleniyorum? Kimsin sen ve benim hayatımda ne işin var?

 

"A-Alar?" Buradaydı gerçekten buradaydı. Bir an hayal gördüğümü sanmıştım ancak buradaydı kanlı ve canlı.

 

Naomi'yi boğazından tutup duvara yapıştırmış sanki onu öldürmek ister gibi sıkı tutuyordu. Belki de gerçekten bunu yapacaktı. Naomi'nin nefes almak için çırpınışları hiç umurunda değildi. Kızıl gözleri o kadar soğuk bakıyordu ki ona yaklaşamazdım bile hele yüzündeki o korkunç ifade... bu gerçek Alar mıydı? Onu daha korkunç hale getiren koyu saçları mıydı bilmiyorum kumralken en azından daha sevimli bir ifade oluyordu yüzünde bu kızgın görüntüsü bile fazla korkutucu olmazdı.

 

Kadının biraz daha çırpındığını görünce kendimi toparlamaya çalıştım. " Alar kes şunu kadın ölecek!" İnce uzun parmakları hala sıkı sıkı Naomi'nin boynundaydı. "ALAR!"

 

Parmakları nihayet gevşedi. Gözleri omuzunun üzerinden bana dönerken yüzümde gördüğü ifadeyle Naomi'yi kenara bir çuval gibi savurdu. Naomi yerde öksürüklerle sarılırken duvara tutunarak ayağa kalktım. Alar'ın tam arkasında durduğumda hırıltılı nefeslerini duymaya başlamıştım. Onu bu kadar sinirlendiren neydi.

 

"Ne oluyor?" Diye sordum kısık çıkan sesimle.

 

Onun gözleri Naomi'deydi. "Eğer bir daha ona zarar verirsen seni gerçekten öldürürüm." Parmağıyla beni gösterdi. " O bile engel olamaz."

 

Naomi öksürmesine rağmen kahkahalarla gülmeye başladı. Ben şaşkınlık içerisinde kalırken Alar elini ona uzattı. Kadının bedeni Alar'ın büyüsü ile havalanırken Alar bir kez daha onun boğazına yapıştı. Naomi'nin yeşil gözleri kısıldı. "Neden bu küçük cadı kızının peşindesin iblis? Yoksa sen de mi onun içindekini istiyorsun?(!)"

 

Gözlerimi Alar'a çevirdim. "Evet." dedi Alar hiç düşünmeden. Ona inanmadım çünkü bana onu çıkarmak için söz veren ve hiç düşünmeden neredeyse benim için canından olan biri olarak yalan söylediğini biliyordum.

 

Elbette Naomi'de ona inanmamıştı sanırım az önce söylediklerinden dolayıydı. "Yalan söylediğine göre senin için önemli biri." Alar parmaklarını sıkılaştırdı, Naomi'nin yüzü büzüşürken sırıttı. "Sakin ol kızına dokunmayacağım. İstediği büyüyü alın ve gidin."

 

Alar kaşlarını çattı 'ne büyüsü' der gibi omuzunun üstünden baktığında gözlerimi kaçırdım.

 

Alar'ın Naomi'yi yere fırlatma sesinin ardından kadının kısık inlemesi duyuldu. "Büyü nerede?" diye sordu Alar soğukça.

 

Naomi parmağıyla masadaki kitabı gösterdi. "Kitabın ortasında." Uzanıp masadaki kitabı açtım. Dediği gibi kitabın en ortasında sarı bir kağıt vardı. "Büyüyü başka bir kağıda yaz küçük. Yeni müşterilere ihtiyacım var."

 

Dediğini yapıp masadaki kağıtlardan birine tüylü kalemle yazdım. "Yazdım." dedim bitirdiğimde Alar'a hitaben.

 

Alar yerdeki Naomi'ye son kez baktıktan sonra odadan çıktı. Bana dönüp bir kere bile bakmadı.

 

Damarlarımda dolaşmaya başlayan öfkeyle odadan çıkıp peşine düştüm. Kızlar etrafta görünmüyordu. Önümde acele adımlarla yürüyen Alar'a yetişmek için koşmak zorunda kaldım çünkü onun adımları benim koşmamla eşitti eğer koşmaya kalksa ona yaklaşamazdım bile. Zor bela yanına yetiştiğimde kolunu yakaladım. Onu kendine getirmek amacıyla tırnaklarımı biraz koluna bağırdığımda dişlerini sıkarak durdu. Yüzünü bana çevirdiğinde buz gibi kızıl bakışlarla karşı karşıya kaldım.

 

"Ne istiyorsun?" Bu bana karşı daha önce hiç kullanmadığı bir ses tonuydu.

 

Öfkeme engel olamayarak ellerimi sıkılaştırdım. " Ne yaptığını sanıyorsun sen?! Burada ne işin var beni mi takip ediyorsun?" Durdum ardından hızla devam ettim. "Öylece haber vermeden gittikten sonra yeniden niye karşıma çıkıyorsun?!" Sesimdeki bu kırgınlıkta neydi böyle? Ya da kalbimde hissettiğim ezilme?

 

Kolundaki elimi yavaşça çekti. Bakışlarımı o tarafa çevirdiğimde kolunu kanattığımı fark ederek bir adım geriledim. "Konuştuklarımızdan sonra ne yapmam gerekiyordu Hera? Biz ikimiz düşmanız unuttun mu? Benim senin yanında olmamam lazım. Bunları sen söyledin."

 

"O zaman niye hâlâ buradasın? Neden kurtardın yine beni?" Kızıl gözlerine bakarken yutkundum. Gözlerin neyi anlatmaya çalışıyor Farzin? "Senin ateşin beni yakardı hani?"

 

Alar sinir bozukluğuyla güldü. "Benim ateşim bir tek seni yakmaz bunu hâlâ anlayamadın."

 

Benim ateşim bir tek seni yakmaz.

 

Kolunun üzerindeki elimi tuttu ve yavaşça çekti. Ona engel olamadım. Ne kal diyebildim ne de git.

 

Kendimi toparlayabilmek için beş dakika kadar olduğum yerde kaldım ancak gelen giden bana bakmaya başladığında koridordan hızla çıktım. Barın ana bölümüne geldiğinde tezgahtaki taburelerden birine oturdum ve başımı tezgaha yaslayıp kollarımı etrafıma sardım. Az sonra yanıma biri geldi sanırım bu az önce ismini öğrendiğim büyücü barmendi.

 

"Sorun ne cadıcık moralin neye bozuldu?"

 

Cadıcık mı?

 

"Efran bana hafif bir şeyler versene." İsmini hatırlıyor olmam sanırım onu biraz şaşırtmıştı zira şu an yüzü bir balığınkine benziyordu. Şaşkın bir balık.

 

"T-tabi getiriyorum hemen." O tezgahın arasında içeceklerle uğraşırken etraftaki kişilerle iletişim kurmamaya çalışıyordum. Büyüyü almıştım kızları beklerken de bir şeyler içip rahatlayabilirdim bu benim de hakkımdı şonuçta. "Buyurun hanımefendi!" Önüme bir bardakta yeşil bir içecek bıraktığında kaşlarımı çattı.

 

"Bu ne?" diye sordum emin olamayarak.

 

Efran güldü, "Korkma zehir değil bir kaç ot karışımıyla elde ettiğim spesiyalim." Başımı sallayarak bardağı avucuma aldım ve ufak bir yudum aldım. "Eee nasıl buldun?"

 

Açıkçası çok kötü bir tadı yoktu hatta güzel bile sayılabilirdi. "Eh fena değil." dedim yalan söylememeye çalışarak.

 

Komik bir ifadeyle omuzlarını düşürdü, "Eh fena değil mi?!" Dudaklarımdan çıkan ufak kıkırdamaya engel olamadım.

 

"Kötü değil üzülme." Dedim onu teselli etme ihtiyacına kapılarak.

 

Yüzünde minik bir tebessüm oluştuğunda bende gülümsedim.

 

"Hera!"

 

Arkama dönüp baktığımda kızları gördüğümde buradaki vaktimin dolduğunu anladım. Tezgaha cebimdeki keseden bir miktar para bırakıp Efran'a veda ettikten sonra kızların yanına gittim. Fazlasıyla soruları vardı ancak şu an ki yorgunlukla onları geçiştirmeye çalıştım. Medusa ve Karanlık Sokak'dan çıktığımızda nihayet karanlık enerjide bizi rahat bırakmıştı. Bu üzerimden bir yük kalkmış gibi hissetmeme neden oluyordu.

 

Kızlarla yol ayrımında vedalaştıktan sonra Hale'nin omuzuna dayanarak eve giden yolu yürümeye başladım onunla birlikte. Orman yoldan geçip eve gelene kadar ikimizden de ses çıkmadı. Garip bir şekilde bir şeyleri anladığını hissediyordum. Onda farklı bir şeyler vardı. Nasıl desem bilmiyorum ama en basit şekilde bana abla hissiyatı veriyordu ve bu yapmacık bir duygu değildi.

 

Yoğun sessizliğin ardından eve yaklaştığımız sırada Hale konuştu, "Ne oldu bilmiyorum ancak üstüne sinen kül ve kan kokusuna bakılırsa şu ignis komutandı değil mi? O geldi ve bir şey yaptı."

 

Sezgilerimde haklıydım. Muhtemelen eve yaklaşana kadar sormamasının nedeni kafasında bu konuyu ölçüp tartmasıydı. Başımı salladım. "Oydu, Naomi gelip kara enerjiyi çalmaya çalıştı ancak o engel oldu." Naomi'nin yılansı bakışları zihnime dolduğunda yüzümü buruşturdum. "O kadın ne tam olarak?" diye sordum merakıma engel olamayarak.

 

"Yarı cadı yarı yılan." Beklemediğim bu cevapla şaşkınlıkla başımı kaldırıp sırıtan Hale'ye baktım. "Medusa ve Şahmaran gibileri asla efsane olmadı Hera. Yarı insan yarı yılan olan bir yaratık bunlar ancak artık bir kaç grup dışında onları bulmak çok zor. Naomi ise onlardan çok daha güçlü çünkü annesi yarı yılanken babası bir büyücü. Ayrıca Naomi'nin genç göründüğüne bakma o en az iki yüz küsür yaşında ancak melez olmasıyla birlikte ileri seviye bir cadı oldu ve uzun bir yaşam için hak kazandı."

 

Tanrım eğer Alar yetişmeseydi o kadın beni kesinlikle öldürürmüş yani!

 

Sertçe yutkunduğumda Hale gülerek sırtımı sıvazladı. "Ancak endişeleneme bir daha sana zarar vermek için bile adım atamayacak."

 

Kaşlarım çatıldı. "Nereden biliyorsun?"

 

Karanlıkta koyu duran kızıl turuncu arası saçlarını savurdu. "Sence ignis kralının sağ kolu tarafından boğazlanılıp ondan uyarı aldıktan sonra sana bir daha yanaşır mı?(!)"

 

Ben olsam yanaşmazdım sanırım.

 

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Sen orada mıydın?"

 

Keyifle başını salladı. "Müdahale etmek üzereydim ancak onu görünce geride kaldım."

 

"İnanılmazsın gerçekten!"

 

İşaret parmağını dudağına yaslayıp bana yaklaştı. "Şştt buradan sonrasında kötü cadı bizi dinliyor sonra devam ederiz sohbetimize."

 

Kaşlarımı çattım, "Kötü cadı mı?"

 

Başıyla evi işaret ederdi. O tarafa dönüp de Balay neneyi gördüğümde ağzımdan kocaman bir kahkaha çıktı. Hale' de yanımda kıs kıs gülmeye başladığında Balay nene somurttu. Yanına geldiğimizde ikimizin kıçına da elinde ki değnekle hafifçe vurdu.

 

"Siz ikiniz bana haber vermeden bunca saattir neredeydiniz?" Sanırım bizi duymamıştı. "Eğer hemen cevap vermezseniz size gerçekten kötü cadıyı gösteririm hanımlar!" Sesindeki uyarı dolu tonlamaya bakılırsa bizi duymuştu. Anlaşılan kötü cadı bizi haşlayacaktı.

 

Başımı çevirip Hale'ye baktım, o da bana bakarak omuz silkti. "Nenecim önce bir eve girsek hani?(!)"

 

Balay nene ona kızgın kızgın baktığında parmaklarıyla dudağına hayali bir fermuar çekti. Biraz daha kapının önünde azarlanacağımızı düşünmüştüm ancak Balay nene bize acımış olacak ki, "Geçin hadi içeri." diyerek yine kıçlarımızı değneğiyle döverek bizi içeri soktu.

 

Hızlı adımlarla içeri girdik elbette yoksa soğuktan donabilirdik. Salondaki koltuklara yığıldığımızda kafamı yaslandığım yerden şömine de yanan ateşi izlemeye çatırdayan odun sesini dinlemeye başladım. Ancak fazla uzun sürmedi çünkü Balay nene sorgu için odaya girmişti çoktan.

 

"Dökülün."

 

Hale tam itiraz etmeye hazırlanıyordu ki ben atladım olaya. "Biraz takılıp bir şeyler içtik benim biraz kafaya dağıtmaya ihtiyacım vardı. Hale 'de beni kıramadı." Hızlıca bir yalan uydurup Balay nenenin inanması için dua etmeye koyuldum.

 

Bir bana baktı bir Hale'ye ve sonunda ikna olmuş olacak ki kendini koltuğa bıraktı. Yorgun olmalıydı. Zavallı kadın tüm gün dükkanda yalnızdı onlara destek olamamak beni gerçekten üzüyordu. Yardım edebilmenin bir yolu olsa bunu yapardım ancak bu koca evrende benim onlardan başka kimsem yoktu şu an ve arada işlerine yardım etmekten başka bir şey yapamıyordum. Eğer yüzüklerin tamamını bulmayı başarırsak buradan gitmek zorundaydım.

 

İkisi gitmişti geriye üç kaldı.

 

"Siz ikiniz aç mısınız?"

 

Aç mı? Ben bu stresle doymuştum teşekkürler nene...

 

"Sağol Balay nene ben aç değilim çıkıp uyusam daha iyi." Ayağa kalktım ve ikisine de iyi geceler diledikten sonra yukarı çıktım.

 

Üzerimde ki elbiseyi çıkardıktan sonra katlayıp sandığın üzerine koydum ve dolaptan ince kare çizgili salaş bir pijamayla yarım kol dar bir bluz giydim. Masanın üzerindeki su dolu tasa mendili değdirip yüzümdeki makyajdan da kurtulduğumda kendimi yatağa attım. Gözlerim yorgunlukla kapanırken avucumun içerisindeki kağıdın tenime batma hissiyle uykuya daldım.

 

༻☾༺

 

Uyan cadı vaktin daralıyor, karanlık senin için geliyor. Ruhların geldiği yer seni bekliyor. Prensesin ruhuna dikkat et müttefiklerin için çalış. Ruhların arasından sıyrıldığında en parlak olan seni bulacak.

 

Yattığım yerden sıçrayarak kalktım. Hale yatağın hareketlenmesiyle uykulu sesler çıkarırken nefes nefese kalmış elimi göğsüme dayayarak nefes alış verişlerimi düzene sokmaya çalışıyordum. Kahrolası safir bu defa uykumda ipucu verecek zamanı bulmuştu. Ya canıma kastı vardı ya da zaman kavramından haberi yoktu.

 

Yatakta ki hareketlenmeye ve sırtımda hissettiğim ele bakılırsa Hale'de uyanmıştı. "Hera iyi misin nefes nefese kalmışsın canım?"

 

Başımı sağa sola salladım. "S- safir yeni ipucunu söyledi o yüzden aniden uyandım üzgünüm sende uyandın benim yüzümden."

 

Mavi gözleri kısıldı. "Demek sonunda yeni ipucu geldi. Önemli değil bak hava aydınlanmış bugün dükkana gitmem gerek hem dükkana gittiğimizde bize ipucunu söylersin onu çözmeye çalışırız."

 

Cama doğru baktım. Gerçekten hava aydınlanmış camdan içeri güneşin yaydığı ışıklar giriyordu. "Haklısın kalkıp hazırlansak iyi olacak." Halle yataktan hoplaya hoplaya çıkarken avucumun içinde hissettiğim batmayla içini açtım. Bu dün Alar sayesinde aldığım kopyalama büyüsüydü.

 

Kağıdı masanın üzerine bıraktım ve Hale'nin uzattıklarını giymek üzere yataktan kalktım. "Bugün artık seni buranın stiline göre giydirme vakti." dedi Hale sırıtarak.

 

Elimdeki parçalara bakarken tek kaşımı kaldırdım. "Buranın stili?"

 

"Cadı tarzı hayatım cadı tarzı. Buralarda fazla pantolon bulamazsın ve sürekli pantolon giyersen dikkat çekersin bu yüzden biraz etekli kombinler yapsak sana daha iyi."

 

Başımı sallayarak parçaları giymeye koyuldum. Önce sıfır kollu siyah dantelli bluzu giydim üzerine de mor desenli uzun eteği. Birleşince güzel durmuşlar desenleri birbirine uyum sağlamıştı ancak böyle dışarı çıkarsam donma ihtimalim çok yüksekti. Ben bunu düşünürken Hale elime siyah yünlü bir hırka tutuşturdu.

 

"Yaz olsa bu şekilde çıkabilirdin ancak fazlasıyla soğuk zamanlardayız bu yüzden bunu giysen daha iyi. Hem bunu ben ördüm biliyor musun? Benim sevgim seni ısıtacak!" Son söylediğinden sonra göz kırptığında kıkırdadım.

 

Üzerime hırkayı giydiğimde salaş olması hoşuma gittiğinden tebessüm ettim. Etek gibi hırka da ayak bileğimde bitiyordu. Siyah çoraplar giyip başımı Hale'ye çevirdim. O da dizinin biraz altında dantel desenli etek ve uzun kollu boğazlı bluz giymiş uçlarını eteğin içine sokmuştu. Sade kalmamak için olsa gerek ucunda kuvars olan bir kolyeyi gerdanına takmıştı.

 

"Hera?"

 

Sesini duymamla başımı kaldırıp yüzüne baktım, "Hm?"

 

Şirince gülümsedi, "Bugün saçlarına farklı bir şey yapabilir miyim?"

 

Şüpheyle gözlerimi kıstım, "Nasıl bir şey?"

 

"Hm biraz düzleştireceğim ve perçemlerini hafif kıvırmayı düşünüyorum."

 

Saçlarımın ucuna baktım. "Fazla uzun sürmez mi?" Her an Balay nene bizi kahvaltıya çağırabilirdi.

 

Hale hafifçe gülüp elini havaya kaldırdı. Parmaklarını saçlarıma doğru hareket ettirdiğinde mor parıltılar saçlarıma ulaştı. Karşımdaki aynaya baktığımda onun şaheseriyle karşılaştım. Uzun zaman sonra saçlarımın düz halini görüyordum üstelik Hale perçemlerimi de dışa doğru hafifçe kıvırmıştı. Bu görüntü hoşuma gitmişti, fazlasıyla.

 

"Şaheserim hakkında ne düşünüyorsun?" Saçlarını savurarak sorduğu soruya sırıttım.

 

"Eh idare eder!" dedim gıcıklığına abartılı bir ifadeyle.

 

Hale gözlerini pörtletti. "İdare eder mi?!" diyerek cırladı hemen. "Mükemmel görünüyor bu resmen şahsıma bir hakaret!"

 

Gülerek masadaki rimellerden birini hafifçe kirpiklerime değdirdim. O arkada homurdanırken yanaklarıma biraz allık geçip dudaklarıma parlatıcı sürmüş doğruluyordum. Göz göze geldiğimizde bana dil çıkardı ve saçlarını at kuyruğu yapmaya devam etti. Kıkırdayarak aşşağı indim ve onu yalnız bıraktım.

 

Mutfaktan gelen tıkırtılara bakılırsa Balay nene çoktan uyanmış kahvaltı hazırlıyordu. Salona girip dolu masaya baktığımda bunu doğrulamış oldum. Ona yardım etmeyi planlamıştım ama o çoktan her şeyi hazırlamış çayları dolduruyordu. Kokuya bakılırsa papatya çayı yapmıştı bu sabah. Sanırım Hale'nin cırlamalarını o da duymuştu.

 

"Yardım edilecek bir şey var mı?" diye sordum mutfak bölümüne geçerken.

 

Balay nene beni gördüğünde gülümsedi. "Teşekkürler tatlım Hale hanımı getirmek dışında bir şey kalmadı."

 

"Hale hanım geldi!" Hale mutfağa girdiğinde Balay nene başını iki yana sallayarak köşesine oturdu.

 

Biz de yerlerimize yerleştiğimizde hep birlikte kahvaltıya başladık. Balay nenenin ahşap bardak ve tabaklarıyla yemek yemek gerçekten çok hoşuma gidiyordu. Çok farklı bir havası vardı ve el emeği olması en ilgi çekici olan kısmıydı ayrıca her birine işlenmiş desenler yemek yerken bir yandan onları izlememe neden oluyordu. Hepsi birbirinden ilginç desenlere ve şekillere sahipti. Acaba geri dönerken ben de bunlardan alsa mıydım emin olamıyordum.

 

Kahvaltı faslı bittikten sonra Balay nene üzerine giyinmeye gitti biz de birlikte etrafı topladık. Balay nene üzerini giyinip geldiğinde hepimiz botlarımızı giydik ve evden çıktık. Bala nene önden yürümeye başlarken ben anahtarı saksının altına yerleştiren Hale'yi bekledim. O işini bitirdiğinde biz de Balay nenenin arkasından yürümeye başladık. Dün gece yine yağmur yağdığından toprak nemliydi, düşmemek için kol kola girmiş birbirimize tutunuyorduk.

 

Etraftan kuş sesleri gelirken huzurla Hale'ye yaslandım. Bu orman yolunda yürümeyi gerçekten çok seviyordum hele Hale'ye yaslanıp arada gözlerimi kapatıp etrafı dinlemek o kadar mutlu hissettiriyordu ki... Ancak bunlara alışmamam gerekiyordu çünkü yakında bu güzel rüya son bulacaktı. Her güzel şey gibi.

 

Orman yolundan çıkıp kasabaya giden taşlı yola geldiğimizde doğruldum. Balay nene tanıdıklarına selam verirken göz göze geldiğim kişilere kibarlık açısından gülümsemeye çalışıyordum ancak bir çoğu karşılık versede büyük kısmı beni tanımadığından kaşlarını çatıyordu. Bu yüzden yolun kalanında başımı hafifçe eğerek yürümeye devam ettim.

 

Dükkana geldiğimizde Balay nene tabelayı çevirirken üst kata çıkıyorduk. Bizim üst kata çıktığımızı gören Balay nene de hem eşyalarını çıkartmak için hem de merakından peşimize takıldı. Hepimiz koltuklara yerleştiğimiz sırada aşşağıdan zil sesi geldi.

 

Balay nene yerde ki kapağı araladı, "Kim o?"

 

"Biziz Nesli ve Açelya!"

 

"Yukarı gelin!"

 

Balay nene kapağı tamamen açıp geri yerine oturduktan bir kaç saniye sonra Açelya ve Nesli göründü. İkisine de gülümseyip oturmaları için hafifçe kaydım. Nesli yanıma otururken Açelya kapağı kapatıp yanımıza geldi. Hepimiz bir araya geldiğimizde konuşmak için hafifçe arkama yaslandım.

 

"Tam vaktinde geldiniz ben de tam ipucunu anlatacaktım."

 

İkisi de şaşırırken ilk tepki Açelya'dan geldi. "Safir sana yeni ipucunu ne ara verdi?"

 

Yüzümü buruşturdum. "Rüyamda."

 

"Bu sefer nereye gitmemiz gerekecek merak ediyorum." diye mırıldandı Nesli.

 

"Öyleyse hemen söyle Hera da çözelim bakalım." dedi Hale heyecanla.

 

Başımı salladım ve Safir'in bana söylediklerini tekrar ettim. "Uyan cadı vaktin daralıyor, karanlık senin için geliyor. Ruhların geldiği yer seni bekliyor. Prensesin ruhuna dikkat et, müttefiklerin için çalış. Ruhların arasından sıyrıldığında en parlak olan seni bulacak." Konuşmayı bitirdiğimde hepsinin yüzünde düşünceli bir ifade yer etti.

 

İlk tepki veren Balay nene oldu. "İlk cümlenin ipucuna dahil olduğunu sanmıyorum bu doğrudan senin için söylenmiş bir cümle Hera."

 

"Katılıyorum." diyerek onayladı Açelya.

 

Bende öyle düşündüğümden başımı salladım. "Peki ya bahsettiği yer neresi olabilir?"

 

Balay nene düşünceli bir tavırla çenesini ovuşturdu. "Bu kadar ruh kelimesini kullandığına göre tek bir yer olabilir ayrıca prensesi olan tek krallıkta şu an da orası."

 

Heyecanla doğruldum. "Neresi peki burası?"

 

Balay nenenin yüzü düşmüştü. "Ruh koparanların şehri."

 

BÖLÜM SONU

 

Şimdilik hoşçakalın sihirle kalın kendinize iyi bakın 🫂🤍

 

instagram;

 

@vaerosas

 

Loading...
0%