Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19.Süper Cadı

@vaerosas

 

19.SÜPER CADI

 

 

CAMİLA CABELLO - SHAMELESS

 

 

Lütfen satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı atmayı unutmayın keyifli okumalar💗

 

Merakıma daha fazla engel olamayarak hafifçe eğilerek duvarın arkasına baktım. Tanıdık dağınık siyah saçlar ve ilüzyon olduğunu bildiğim mavi hareleri gördüğüm an omuzlarım hayal kırıklığı ile çöktü. Oydu, tahmin ettiğim gibi her kötü işin altından o çıkıyordu. Alar Farzin bir kez daha ondan beklediğimi yapmıştı.

 

 

༻☾༺

 

Hiç bir zaman tamamen iyi biri olduğuma inanmamıştım. Hiç kimse tamamen iyi olamazdı zaten benim inandığım buydu. Ne zaman ortaya çıkacağı belli olmazdı elbette, sonuçta küçük bir bebek iyi ve kötüyü ayıramazdı bu sonradan çevresinde görüp öğrendiği bir durumdu. Doğuştan olmazdı zaman geçtikçe oluşurdu karakter, buna göre de iyi mi kötü olacağına kişi karar verirdi. İnsan ve ya cadı ve ya ignis hiç fark etmez. Kimse birilerinin dayattığı şeyleri yaşamak zorunda değildi.

 

Peki sen Alar Farzin? Altı yüz yıllık bir hayatın olduysa gerçekten bu uzun hayatta sen kim olmayı seçtin? Türünde ki diğer ignisler gibi kötülüğün tohumlarını beslemeyi mi seçtin yoksa kendin için farklı bir yol mu seçtin? Onu çözemiyordum, ne kadar zaman geçerse geçsin ben Alar'ın kim olduğunu ve ne yapmaya çalıştığını bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı o da kızıl harelerin kalbimi hızlandırdığıydı.

 

Saklandığım duvarın arkasında zorlukla gizleyebildiğim bir hayal kırıklığıyla konuşmalarını dinlerken tanıdık gözler beni yakaladı. Karşısındaki adamın arkası bana dönüktü ama o bir şekilde beni fark etmişti. Tek kaşı şaşkın bir ifadeyle kalkarken kontrol amaçlı konuştuğu adama baktı. Alar beni fark ettiği için saklanmanın gereksiz olduğuna karar verdim. Karşısındaki adam kasabada aranan bir seri katildi ama kendi gücüme olan güvenim mi yoksa Alar'a olan güvenimden mi bilmiyorum saklandığım duvardan çıkıp adamın arkasına ve Alar'ın karşısına geçtim. Böylelikle artık ikiside beni fark etmiş oldu.

 

Alar gibi siyah dağınık saçlara sahip olan adam omzunun üstünden baktığında kızıl irisleri karanlığın arasında parlayarak beni buldu. Dolgun dudaklarında keyifli bir sırıtma oluşurken Alar'a baktı ardından bana dönerek ikimizin arasına girdi. Bu hareketle Alar ona daha fazla yaklaşmış mesafeyi kapatmıştı. Kısa bir anlığına ona baktım ve o hayal kırıklığı ile bakan gözlerimden konuştuklarını duyduğumu anladı. Başını hafifçe yana eğerken gözleri yapma der gibi baktı sanki.

 

Ona daha fazla bakmadım yoksa aramızdaki sessiz konuşma büyüyecekti bu yüzden önümdeki diğer ignise döndüm. Alar tahminimce bir doksan beş boylarındaydı bu adam ondan kısa görünüyordu ancak çok kısa da değildi. Tahminimce bir doksan boylarındaydı. Yüz hatları Alar'ınkine benziyordu ama biraz daha yumuşaklardı. Alar'ın yüz hatları daha keskin ve sertti. Bu adamın da sert bir duruşu vardı ancak yüzüne baktığınızda sıradan bir genç gibi görünürdü. Alar kesinlikle öyle değildi sıradan olmadığını ona baktığınız an anlardınız.

 

İgnis hafif bir ıslık çaldı. "Kızıl saçlar, koyu mavi bakışlar yoksa sen şu meşhur Hera mısın?" Ben onu tanımıyordum ama anlaşılan o beni tanıyordu. Kim olduğumu Alar'dan mı duymuştu merak etmiştim.

 

Fazla geride duruyordu tedirgin olduğumu anlamaması için bir adım attım. "Beni tanıyorsun peki sen kimsin? Hadar'ın itlerinden misin?(!)" dedim tiksinircesine. Yüzü anında bozulurken gülüşü soldu dudakları düz bir çizgi halini aldı. Yanılsama mıydı bilmiyorum ancak kızılları parlar gibi oldu. Ne kadar sinirlenirse sinirlensin şu an benimle boy ölçüşemezdi. Balay neneye yaptıkları cezasız kalamazdı.

 

"Cesursun cadı ancak fazla cesaret iyi değildir biliyor musun?" Sesinde gizli olan tehlikeli tınıyı duymuştum açıkça uyarı yapıyordu.

 

Öyleyse aynı şekilde karşılık vermeliydim. Gözlerini kısarak benim gözlerime baktığında maviliklerin yerine parlak morun aldığını anladım. "Cesur olmak birilerinin direttiklerini yapmaktan daha iyidir biliyor musun?(!)" Tıpkı onun kullandığı tonu kullandığımda aramızda görünmez bir şimşek çaktı sanki.

 

Alar işin kızışacağını anlamış olacak ki ignisi hafifçe arkasına çekti. "Aral." Sesindeki uyarıyı hissetmiş gibi isminin Aral olduğunu öğrendiğim ignis sert bakışlarını üzerimden çıktı. Alar ile tekrar gözlerimiz buluştuğunda konuşma sırasının onda olduğunu biliyordum. "Hera hepsini duydun mu?"

 

Duymasam yalanlarla gizleyecek miydi. "Duydum." dedim tereddüt etmeden. "Açıkla. Açıkla çünkü benim kafam hiç hoş olmayan senaryolar dönüyor." Parmağımı sertçe Aral'a doğrulttum. "Bu herif Balay neneme saldırıp onu yaraladı neredeyse öldürecekti!"

 

"Yaşlı kadın büyükannen mi?" diye sordu Aral gözlerini büyültürken. Ne değişecekti? Büyükannem olsa ne değişecekti bu ona saldırdığı gerçeğini değiştiremezdi.

 

"Ne fark eder?! Onu neredeyse öldürüyordun!" Neredeyse bağırıyordum. Sesim fazla çıkmıştı farkındaydım ancak engel olamıyordum öfke içimde kaynıyordu.

 

Alar omzularıma ellerini nazikçe koyarak beni kendine çektiğinde hareket edemeyeceğim kadar hızlıydı. "Sakin ol güzelim etrafa birilerini toplayacaksın." Bir yandan arkama doğru bakıyor muhtemelen biri duymuş mu diye kontrol ediyordu. "Aral her şeyi anlatacak ama önce buradan biraz uzaklaşalım." Uzanıp elimi tuttuğunda engel olamadım. Aslında olmadım, dokunuşu beni rahatsız etmiyor aksine sakinleştiriyordu. "Yürü Aral."

 

Aral kaşlarını çattı. "Nereye?"

 

"Elinin körüne!" dedim sertçe.

 

Aral bana tip tip baktığında Alar'a yaklaşıp ona dil çıkarmamak için kendimi zor tuttum.

 

Alar bıkkınca gözlerini kapatıp nefesini bıraktı ardından Aral'a baktı. "Medusa'ya Aral Medusa'ya!" Bana kızıyordu ama kendisi de sinirine engel olamayarak yüksek sesle konuşuyordu.

 

Aral homurdanarak önden ilerlemeye başladığında onu takip etmeye başladık. Ancak ufak bir sorun vardı ki benim üzerimde geceliğim vardı ve onunla Medusa'ya gitmek uygun bir fikir değildi. Başımı hafifçe kaldırıp Alar'a baktım, şu an sinirli olduğundan sert görünüyordu ona söylemek konusunda arada kalmıştım. Ona baktığımı farketmiş gibi başını çevirip bana baktı. Ona şirin bakışlar atmaya çalıştığımdan olsa gerek bakışları yumuşamış ve bir derdim olduğunu anlamıştı.

 

Adımlarını yavaşlattı. "Ne oldu?" diye sorduğunda düşüncümde haklı çıkmıştım.

 

Başımla üstüme işaret ettim. "Gecelikle mi gideceğim Medusa'ya?"

 

Gözleriyle üzerimdeki geceliği süzdüğünde yüzünde huysuz bir ifade yer etti. "Kesinlikle gitmeyeceksin." dedikten sonra Aral'a seslendi. "Aral sen önden git biz Hera'ya düzgün bir kıyafet giydirip geleceğiz." Aral başını salladığında biz başka bir tarafa sapmıştık.

 

Bilmediğim yolda ilerlemeye başladığımızda bu yolun eve gitmediğinin farkındaydım. "Nereye gidiyoruz?"

 

"Tanıdığım bir cadı var ondan ödünç kıyafet alacağız."

 

Başımı sallayarak onayladım gözüm yoldayken. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama yolları takip ederek etrafı zihnime kazıyordum böylece kaybolma olasılığını yok etmeye çalışıyordum. En sonunda siyah bacalı ahşap bir evin önünde durduğumuzda Alar kapıya iki kere vurdu. Merakla gelecek kişiyi beklerken kapı açıldı. Açan kişi genç bir cadıydı. Pamuk şeker gibi pembe saçları, şirin bir yüzü, beyaz bir teni ve parlak yeşil gözleri vardı. Muhtemelen yirmilerin başında olmalıydı. Tıpkı saçları gibi pembe, uzun ve askılı bir gecelik giyiyordu ve yeni uyandığı ovuşturduğu gözlerinden belliydi.

 

Bizi gördüğünde kaşlarını çattı. "Alar? Gecenin bu saatinde kapımda ne işin var?" dedi huysuz bir sesle. İnce ve yumuşak bir sesi vardı.

 

"Sanada merhaba Faye. Ödünç verebileceğin kıyafetin var mı?" Alar bunu söylediğinde Faye isimli cadının gözleri beni buldu.

 

Dudakları iki yana kıvrılırken kenara çekilip evi işaret etti. "İçeri girin."

 

Alar önden girdiğinde elimi tuttuğundan bende onu takip etmek zorunda kaldım elbette. Minik bir evdi, iki oda bir salon ve salonla birleşik mutfak vardı. Alar ile birlikte salona girdiğimizde tanıdık bir yüzü görmek şaşırmama neden oldu. Koltukta oturan minyon kızı daha önce Alar içimdeki kara büyüyü kolyeye aktarırken görmüştüm. Bana kıyafet vermiş Alar'a efendim diye seslenmişti. İri ela gözleri ve düz omzunda laciverte benzer saçları vardı.

 

"Navi?" Alar'ın şaşırmış sesini duyunca Navi'nin yere sabitli gözleri bizi buldu.

 

Varlığımızı yeni fark eden Navi'nin gözleri şaşkınlıkla açılmış ayağa fırlamıştı. "Efendi Alar!" Ardından gözleri beni buldu. "Leydim siz de gelmişsiniz, hoşgeldiniz." dedi gülümseyerek. Orta çağda kalmış gibi konuşması garip bir şekilde hoşuma gidiyordu.

 

İçten bir tebessümle karşılık verdiğim sırada Faye içeri adım atmıştı. Gözleri ikimizin arasında gidip gelirken ellerini beline koydu. "Siz tanışıyor musunuz?" Kıstığı yeşil gözlerinin arasından bir bana bir Navi'ye bakarken gereksiz gerilmiştim.

 

"Efendi Alar'ın evinde tanışmıştık." dedi Navi kısaca.

 

Faye başını salladı daha fazla uzatmak istemiyor gibiydi. "Ne tür bir kıyafet lazım."

 

"Günlük bir şeyler olsun yeter." dedim omuz silkerek.

 

Alar hemen lafımın ardından atladı. "Medusa'ya gidiyoruz." dedi Faye'e hitaben.

 

Faye anında başını sallayarak salonun dışındaki bir odaya girdi. Bir kaç dakikanın ardından kapıdan başını çıkararak içeri baktı. "Kızıl buraya gel hadi." Eli ile gelmemi işaret ettiğinde Alar'ın elini bırakarak aceleci adımlarla yanına gittim. Beni odanın içine çektiğinde siyah bir elbiseyi elime tutuşturdu. "Sen üzerini giyin ben bakmıyorum." diyerek elleriyle yüzünü kapattığında gülümsedim. Tatlı bir kızdı.

 

Üzerimdeki geceliği çıkarıp elbiseyi giyerken sessiz ortama dayanamayıp ona bir soru sordum. "İkinizde cadı mısınız?" Siyah elbise aslında bir tulumdu.

 

"Ben doğadan gelen cadıyım ancak Navi cadı değil." Kısa bir sessizlik oluştu. "O bir ignis." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken Faye gözlerini açmadan devam etti. O sırada babetlerimi geri giyiyordum. "Biz küçükken Navi sürekli hasta olurdu. Hapis evrenine kapatıldığımızda da bu devam etti. On sekiz yaşlarındayken hastalığı ilerledi ve ölüm döşeğine düştü. Anne ve babamız öleli uzun zaman oluyor tek başıma yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Bazı şeyler büyü ve tılsımla düzeltilemez. Navi'nin öleceğini düşünerek dışarıda ağladığım sırada biri bana elini uzattı. Kardeşimi kurtardı ancak kurtarabileceği tek yol onu ignise dönüştürmekti ama önemli olan küçük kardeşimin yaşamasıydı ve o kardeşimi kurtardı. Bu yüzden Navi onun için canını bile vermeye hazır."

 

Faye'in avuçlarının arasındaki boşluklardan yaşlar inerek çenesinden aşşağı düştü. Burukça gülümsediğinde gözlerim kapıya döndü. Alar'dı, Navi'yi kurtarıp ignise dönüştüren kişi Alar'dı. Gözlerim yanarken burukça Faye'e baktım. Elleri hala yüzündeydi ancak artık beni görmemek için değil göz yaşlarını gizlemek için. Onu korkutmamak için yavaşça ellerimi ellerinin üzerine koydum. Yavaşça çektim yüzünden avuçlarını, yeşil yaşlı gözleri açıldığında maviliklerimle buluştu. Gülümsedim ona sonra bir şey demeden sarıldım. Hiç bir şey demeden bir kaç dakika sadece sarıldık. Onu tanımıyordum beni tanımıyordu ancak o an ikimizinde buna ihtiyacı vardı. İki yabancı olarak.

 

Birbirimizden uzaklaştığımızda konuşmadık. Faye göz yaşlarını sildi bende dışarı baktım. Ardından elinde bir rimel ve allık ile geldi. Ben itiraz etmeden karşısında dikilirken rimeli gözlerimde, allığı yanaklarımda gezdirdi. Parlak bir ruju dudaklarımda gezdirdikten sonra özenle dalgalı saçlarımı düzeltti. Son olarak benim sonuna kadar kapattığım tulumun ön fermuarını açarak göğüs dekoltesi oluşturdu.

 

Derin bir dekolteydi de.

 

"Hadi çıkalım fazla bekletmeden." Başımı salladığımda birlikte odadan çıktık.

 

Navi ve Alar karşılıklı oturmuş konuşuyordu. Kapı sesini duyduklarında ikiside ayaklanıp yanımıza doğru geldi. Navi ile göz göze geldiğimizde gözleri parlarken Alar'ın kollarını göğsünde birleştirmiş huysuzca bir noktaya baktığını gördüm. Baktığı nokta göğüslerimdi ve bu durumdan pek hoşnut görünmüyordu. Yanıma yaklaştı ardından iki parmağının arasında sıkıştırdığı fermuarı yukarı doğru çekti.

 

Faye ve Navi gözlerini devirirken baygınca baktım gözlerine. "Erkek milleti her yerde aynı!" diye homurdanan Faye'i hiç umursamadı Alar aksine sırıttı.

 

"Böyle daha iyi." Bu defa bende göz devirdim. Faye kesinlikle haklıydı. Alar hepimizin kötü bakışlarına dayanamamış olacak ki kapıya doğru gitti. "Aral'ı daha fazla bekletmeden gidelim."

 

"Aral mı? Gene ne yaptı o aptal?!" dedi Faye yüzünü buruşturarak. Anlaşılan Aral'dan hoşlanmıyordu. Haklıydı da zaten.

 

"Sonra Faye sonra." Kapıyı açıp tutmam için elini uzattı.

 

Faye ve Navi'ye dönerek gülümsedim. "Teşekkür ederim elbiseyi yakın zamanda geri getireceğim."

 

Faye, "Önemli değil sende kalabilir koyu renkler tarzıma uymuyor benim." dedikten sonra gözünü kırptıktan sonra gülümsedi.

 

"Hoşçakalın leydim." dedi Navi ablasının arkasından. Onun yuvarlak ve şirin yüzüne baktım. Bir ilüzyon olan ela gözlerine uzun uzun baktım. Navi on sekiz yaşında genç bir kızdı. Sonsuza kadar.

 

"Hoşçakal Navi." Onlara el sallayarak vedalaştıktan sonra Alar'ın benim için uzattığı elini tuttum. Geldiğimiz yolda tekrar yürümeye başladık.

 

"Seni sevdiler." dedi sessizliğin arasında.

 

Cevap vermeden önce fermuarı yarıya kadar indirdim, beni bunaltmıştı. "Bende onları sevdim. İkiside çok cana yakındı."

 

Hoşnut olmayan bakışları göğsümden yola döndü. "Öyledirler. Keşke elbise seçimlerinde de iyi olsalar." Ağzının içinde homurdandığında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

Karanlık sokağa girip bir kaç adım attıktan sonra Medusa'nın ışıklı tabelası göründü. Başımı hafifçe kaldırıp Medusa'nın heykeline baktım kısa bir anlığına. Gözlerim istemsizce oraya bakmıştı her seferinde oluyordu. Sanki canlıydı heykel gözlerinde o umutsuz ifadeyi görüyordum. Heykele bakarak daha fazla oyalanmamak adına Alar'ın adımlarını takip ettim. Medusa'dan içeri girdiğimizde alkol kokusu ve müzik sesi anında bize doğru geldi.

 

Etraftakilerin arasından geçerken ezbere biliyormuş gibi Aral'ı buldu. Sakin bir köşede oturmuş elindeki bardaktan kırmızı bir sıvı içen Aral'ı gördüğümde içindeki sıvının kan olma ihtimali ile yüzümü buruşturdum. Göz göze geldiğimizde dudakları anında iki yana kıvrıldı. Alar karşısına oturduğunda bende hemen onun yanına oturdum. Rahat bir ifade ile oturduğu koltuğa yayılmış olan Aral elinde bardağı bana doğru uzattı sırıtırken.

 

"İster misin cadı?" Alar anında elini geri itti.

 

Arkama yaslandım. "Siktir git Aral." Ağzı bozuk biri değildim ama bu adama bakarken ard arda bildiğim tüm küfürleri sıralayabilirdim.

 

Yalandan olduğunu bildiğim kınayan bir ifade yerleşti yüzüne. "Ne kadar ayıp! Senin gibi ufak bir cadıya hiç yakıştıramadım ağzına acı biber sürerim bak!"

 

"Aral!"

 

Alar'a susmasını işaret ederek masada Aral'a doğru eğildim gözlerimi kısarken."Aral senin dişlerini tek tek söker kendime kolye yaparım o zaman ufağı biberi görürsün."

 

"Ovv!" Abartılı mimiklerine göz devirirken arkama yaslandım.

 

"Artık boş konuşmak yerine bana ne boklar çevirdiğinizi anlatın."

 

Alar dilini dişlerine bir kaç kez vurduğunda ona döndüm. "Tı tı tı senin ağzın ne kadar bozuldu cadıcık."

 

Anlaşılan o da özüne dönüyordu. "Alar! Konuşun dedim!"

 

Teslim olmuşçasına ellerini kaldırdı. "Sen ne biliyorsan ben de onu biliyorum." Başıyla gevşekçe oturan Aral'ı gösterdi. "O anlatacak ne boklar çevirdiğini. "

 

Tüm gözler Aral'a çevrildiğinde sırıtan ifadesi soldu. Yavaşça doğrulurken masaya yaslandı. "Bak Hera ben senin büyükannene isteyerek saldırmadım. Ondan öncekilerin hepsini isteyerek öldürdüm çünkü beş para etmez heriflerdi. O kadına saldırırken kendimde değildim kendime geldiğimde ise o çoktan yerde yatıyordu."

 

Şüpheyle süzdüm mimiklerini ancak hayır yalan söylemiyordu. Aklımdan bir kaç ihtimal geçiyordu. İçtiği ya da yediği bir şeyde bir çeşit iksir olabilirdi ya da tılsımlanmıştı. Gözleri kendinden emin ve net bir şekilde yalan söylemediğini kanıtlamaya çalışır gibiydi. Ona güvenmiyordum ama kontrol etmekten zarar gelmezdi.

 

"Kolunu uzat." Dedim ifadesizce. Surat ifadesine bakılırsa anlamamış ve şaşırmıştı bu yüzden açıklama gereksinimi duydum. "Tılsımlanmıs olabilirsin onu kontrol edeceğim." Başını sallayarak kolunu uzattığında iki elimle ayrı bölgelerden hafifçe tuttum kolunu.

 

Vücudunda büyüye dair bir iz varsa bunu fark edebilirdim en azından. Gözlerimi kapattım ve sadece odaklanmaya başladım. Küçük de olsa biz iz bulabilirsem ona inanabilirdim ancak bulamassam iyi bir oyuncu olduğunu kabul etmem gerekirdi. İgnis enerjisini aştığımda bir büyü enerjisi hissettim. Şüphesiz bu bir cadıya aitti.

 

Gözlerimi açıp merakla bakan Aral ve Alar'a baktım. "Biri sana tılsım yapmış." Vücudunda bir tılsım vardı fazla güçlü değildi ama onu etki altına almış olabilirdi. İksir yoluyla ya da gizlice yapılmıştı. "Son zamanlarda yediğin içtiğin şeylerde gariplik hissettin mi?" diye sordum konuşmalarına izin vermeden.

 

Aral bir kaç saniye düşündükten sonra gözlerini büyülttü. "Geçen gün tanımadığım bir cadı kokteyl getirmişti."

 

"Tanımıyorsan niye içiyorsun oğlum?!" Alar onu terslediğinde sırıttı.

 

"Güzel kızdı dayanamadım." Devamını duymak bile istemiyordum.

 

Konuyu dağıtmak için yeni bir soruya geçtim. "İçtikten sonra ne yaptın?"

 

Tekrar düşündü, "Arka odaya geçtik..."

 

"Ayrıntıya girme Aral!"

 

"Tamam tamam. Uyuya dalmışım sonra işte tekrar uyandığımda zihnim bulanıktı ve hava kararmıştı. Bir anda bilincimi kaybettim geri geldiğinde yaşlı kadının kanlı bedeni vardı karşımda."

 

"O cadıyı bulmalıyız biri tarafından gönderilmiş olduğu kesin." dedi Alar düşünceli düşünceli.

 

Aral'ın gözleri arkada bir noktaya çevrildi. "Orada." Alar ile aynı anda arkamızı döndük. Işıkların altında dans eden genç kadınları gördüğümüzde Aral hızlıca tarif etti. "Esmer olan."

 

Kırmızı simli mini bir elbise giyen genç kadının yüzünde de simli ama fazla olmayan bir makyaj vardı. Koyu düz saçları hareket ettikçe sallanıyordu. Alar ayağa kalkmak için hareketlendiğinde hızlıca onu durdurdum.

 

"Nereye?"

 

Başıyla kadını işaret etti. "Onun kim olduğunu öğrenmeye."

 

Bıkkınlıkla göz devirdim. "Alacaklı gibi gidersen kız şüphelenir bırakta ben konuşayım."

 

Tek kaşını şüpheyle kaldırdı. "Yapabileceğine emin misin?"

 

Başımı sallayarak onayladığımda isteksizce geri oturdu. onun yerine ben kalktım ve cadının arkasına doğru yürüdüm. Elime masalardan bir kokteyl bardağı alıp müziğe uyum sağlamaya çalıştım. Hafifçe ona sürttüğümde bana doğru çevirdi başını. Göz göze geldiğimizde dudakları iki yana kıvrıldı. Vücudunu bana çevirip aynı şekilde dans etmeye başladığında sahte bir gülümsemeyle ona eşlik etmeye başladım.

 

Vücutlarımız loş ışığın altında kıvrılırken kulağıma doğru eğildi, "Seni daha önce buralarda hiç görmedim yeni misin?" Müzikten dolayı bağırarak konuştu.

 

Başımı salladım, "Arada uğruyorum!" Diye yalan söyledim.

 

Kıvrımlı vücudunu iyice yaladı bedenime. Bakışları boynumdaydı. "Ay cadısı... dövmeni görmesem bir ateş çıkaran olduğunu düşünürdüm."

 

"Anlaşılan sen öylesin?" Gözlerimle boynunu işaret ettim.

 

Keyifli bir kahkaha attı, "Öyleyim. "

 

Artık konuya girmem gerekiyordu. "Tılsımlardan anlar mısın?" dedim sanki merak ettiğim bir konuymuş gibi.

 

Bilmiş bir tavırla saçlarını geriye savurdum. "En iyi olduğum konu. İstersen ufak bir karşılıkla senin içinde yaparım."

 

"Ne tür tılsımlar yapıyorsun?"

 

"İksir, kağıt, doğrudan... Pek çok yöntem ve tılsım hakkında bilgiliyim."

 

"Birinin bilincini kaybetmesini sağlayabilir misin?"

 

Gözleri kısıldı, "Evet?"

 

Sırıttım. "Öyleyse benimle geliyorsun."

 

Başını eğip karnına baktığında gördüğü hançer ile gülüşü silindi gözleri kocaman açıldı. "Kimsin sen?!"

 

Kulağına doğru eğildim. "Eğer canını seviyorsan sessiz ol ve yürü!"

 

Boşta olan elimle sertçe onu koridora ittirdim. Arka odalara giden koridora geldiğimizde sesler ile yüzümü buruşturdum. Boş gibi görünen bir odaya girip onu da içeri attım. Cadı dengesini sağlayamayıp yere savrulurken kapıdan iki kişi daha girdi. Kim olduklarını görmek için arkamı dönüp bakmama gerek bile yoktu. Alar ve Aral arkamdaydı.

 

Genç cadı ikisini gördüğünde gözlerini büyülttü. "Siz!"

 

Aral gevşekçe güldü. "Beni özledin mi güzelim?(!)"

 

Kadın onu gördüğü an ciddi anlamda şoka girmiş gibi görünüyordu. Telaşlı mimikleri geri geri kaçmaya çalışması kafamda çoktan bir kanaat getirmeme sebep oluyordu. Korkuyordu bir suçlunun korkusuydu bu. Tüm ipuçları bizi ona götürüyordu, tılsımlarda usta oluşu ve ignisleri tanıyor oluşu açıkça planlı bir işlem yaptığını gösteriyordu. Asıl soru bunu neden yapmıştı?

 

Yerde gerileyen bedenine ilerleyip üzerine doğru eğildim. Bir elimi omzuna koyarken diğer elimi dengem için dizimin üzerine bastırdım. "Yakın zamanda bu ignisi tılsımlamış olabilir misin tatlım?"

 

Başını hızlı hızlı iki yana salladı. "Hayır onu tanımıyorum bir şey yapmadım." Ağlamaklı sesi biraz daha üstüne gitsek ağlayacağını belli ederken omzumun üstünden arkaya baktım.

 

Aral yaklaştığında doğrulup kenara çekildim. "Beni bu kadar çabuk mu unuttun gerçekten?(!)" dedi dudaklarını büzerken. Kadın başını eğdiğinde ifadesi ciddileşti. Sertçe çenesini kaldırdı. "Numara yapmayı kes ne yaptığını biliyorum Lara."

 

Gözleri kocaman büyüyen Lara dudaklarını dişledi. Kendini geri çekmeye çalıştığında parmakları arasındaki kızıl alevleri görmemle ileri atılıp Aral'ı kenara ittirdim. Babetimin topuğunu Lara'nın parmaklarına bastırdığımda ufak bir çığlık attı. Acıyla inlediğinde hançerimi boğazına doğrulttum.

 

"Oyun oynamayı kes Lara cevap vermeden bir yere kaçamazsın!" Öfkeli yaşlı gözleri ile göz göz göze geldiğimde ayağımı elinden çekip doğruldum.

 

"İgnislerle iş birliği yapan bir cadı olmaktan utanmıyor musun?"

 

Onu taklit ettim, "İgnislerle yatan bir cadı olmaktan utanmıyor musun?"

 

Aral'dan keyifli bir gülüş yükselirlerken Alar sırıttı. Lara tekrar gözlerini büyültürken artık bu durumdan sıkılmaya başlamıştım. Artık konuşma vaktiydi daha fazla bekleyemezdim. Balay nene ve Hale yokluğumu çoktan farketmiş olmalıydı.

 

"Lara! Ne bok yediğini biliyoruz neden bunu yaptığını anlat artık?!" Sabırsızca bağırdım en sonunda. "Biri yaptırdı parayla neden yaptın söylesene?!"

 

Başını öne eğdi. "Onunla kişisel bir sorunum yok. Ben bana söylenileni yaptım!" Bir anda başını kaldırıp bağırdığında beklemediğim tepkiyle kaşlarım çatıldı. "Zorundayım! Küçük kardeşimi öldüreceklerdi hala daha kardeşimin nerede olduğunu bilmiyorum! Yapmam gerekeni yaptım!"

 

Tehdit edilmişti. Kahretsin!

 

Alar kıza yaklaşıp ona doğru eğildi. "Kim sana yaptırdı bunu? Kardeşini kim alı koyuyor Lara? Söyle ki yardımcı olabilelim."

 

Lara alayla güldü. "Kralına karşı çıkabilecek misin komutan?(!)"

 

Hadar... elbette o yaptırmıştı. Ondan başka böyle kötülükler yapacak bir yoktu.

 

Alar doğruldu, bize doğru döndüğünde ne düşündüğünü anlayamıyordum. Kaşlarım çatılmış gözleri kızarmıştı. Öfkeli görünüyordu bu durumda ne yapacağını anlayamıyordum. Gözleri Aral'a döndü.

 

"Siz Hela ile kızın başında kalın." Kapıya yöneldiğinde hızla ileri atıldım.

 

Kolunu sertçe yakalayıp kendime çevirdiğimde bunu bekliyormuş gibi bir ifadeyle baktı. "Tek başına şuradan şuraya gitmene izin vermem bende geliyorum." Gerçi nereye gittiğini de bilmiyorum.

 

"Hela tehlikeli burada kal işte."

 

Başımı hızla iki yana salladım. "Tehlikeliyse Aral'da seninle gelecek. Seçim hakkın var elbette, ben mi Aral mı?"

 

Arkada Lara'yı teselli etmeye çalışan Aral'ı gördüğünde yüzünü buruşturdu. Anında mavilerime bakarken cevap vermişti, "Her zaman sen Hera her zaman." Kolunu tutan elimi alıp avucunun arasına koyduktan sonra omuzunun üstünden arkasına baktı. "Burası sana emanet yüzümü kara çıkarma."

 

Parmaklarım sıkıca tenini kavradığında odadan çıktık. Hançeri pelerinimin içine sakladığımda ikimizde pelerinin kapşonlarına örtmüş Medusa'nın çıkışına ilerliyorduk. Arka sokaklarda ilerlerken hala karanlık sokaktaydık bu yüzden nereye gittiğimizi bilmiyordum ama Alar planlı ilerliyor gibiydi.

 

Başka bir sokağa girdiğimizde dayanamadım. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum

 

"Cadı kasabasında Hadar'ın gizli bir bölgesi var ben oraya elimi kolumu sallayarak girip çıkabilirim ama çocukla çıkmaya çalışırsam dikkat çeker ve hemen Hadar'a yetiştirirler."

 

Kaşlarımı çattım. "Yani? Ne yapacağız o zaman?"

 

"Ben oyalayacağım sen de gizlice çocuğu alacaksın. Tabi Lara doğruyu söylüyorsa." Sırıtken tek kaşını kaldırdı, "Eee yapabilir misin cadı?"

 

Bu hali keyiflenmeme sebep olurken dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Beni hafife mi alıyorsun ignis?(!)"

 

Güldü, "Asla öyle bir hata yapmam güzelim."

 

Sevgili kalbim lütfen bu kadar hızlı atma nefes alamıyorum!

 

"O zaman planı açıkla da gidelim ortak." Kendimi onunla ajancılık oynuyormuş gibi hissetmek hoşuma gitmişti. Hela ve Alar'ın gizli görevi! Çocukken fazla Kim Possible izlemiştim sanırım...

 

"Çocuğun yerini tespit ettiğimde sana işaret vereceğim. Oradaki muhafızları oyaladığım sırada çocuğu al ve arkana bakmadan kaç."

 

"Sen ne olacaksın?!"

 

"Bana bir şey olmaz gittiğini anladığım an rahatlıkla oradan çıkarım sen sadece kendin için endişelen ve saçma bir hareket yapma Hela duydun mu?"

 

Kulaklarım duyuyordu elbette! Huysuzca başımı salladım. "İşareti nasıl vereceksin bay ukala?"

 

Avucunun arasındaki elimi kaldırıp bileğimi kendine yaklaştırdı. Damarlarımın üzerine minik bir öpücük bıraktığında nefesimi tutmuş neredeyse dengemi kaybedip düşecektim. Alar geri çekildiğinde minik bir hilal bileğimde tenimi yakar gibi ortaya çıktı ancak canım yanmamıştı. Aynı simge onunda bileğinde oluşmuştu. Ne olduğunu bilmiyordum ama bağlayıcı bir simge olduğunu tahmin ediyordum.

 

"Gözün bileğinde olsun işareti oradan vereceğim ancak fazla odaklanmana gerek yok zaten hissedersin varlığımı." Dedi bileğimi hafifçe geri bırakmış kendi gömleğinin kollarını düzeltirken.

 

"Artık gidelim o zaman."

 

Gözleri yoldayken başını salladı. "Ben dümdüz ilerleyeceğim hemen aşşağıda üs sen ise şuradaki merdivenden çatıya çık oradan ilerle. Bunu yapabilir misin?" Başımı sallayarak onayladım. "Senden bir gölge gibi olmanı istiyorum Hela dikkatli ol."

 

Alar aşşağı sokağa hızlı adımlarla ilerlemeye başladığında gösterdiği sokağa girdim. Karanlık sokakta kapşonlumu iyice çekerken tıpkı bir gölge gibiydim onun istediği gibi. Minik bir ışık hüzmesini avucumdan çıkarıp merdivenleri hızlı hızlı çıkmaya başladım. Düz beton zeminden çatıya çıktığımda hafifçe sesler kulağıma çalındı. İgnis enerjisini hissettiğimde adımlarımı hızlandırdım. Hızlı ama sessiz. Varlığımı hissettirmeyecek kadar dikkatli.

 

İgnis bölgesine geldiğimde aydınlatmalar sahnesinde daha iyi görebiliyordum bu yüzden avucumu kapatarak ışığı söndürdüm. Aşşağı inen merdivenleri gördüğümde dikkatlice oraya adımlayıp aşşağı indim. Bir kaç adamın sesini duyabiliyordum ancak görünmemek için gizlendiğimde sesler azalmıştı. Saklana saklana ilerleyerek etrafa bakındım. Kapıdan giren Alar'ı gördüğümde gözlerim ona kilitlendi. Oldukça rahat bir tavırla içeri girmiş onu selamlayanlara hafifçe başını eğerek karşılık veriyordu. Karşımdaki büyük depoya yaklaştığında yanına orta yaşlı bir ignis geldi. Adam telaşlı telaşlı ona bir şeyler anlattığında Alar'ın gözleri depoya takıldı.

 

Bileğimde yanma hissettiğimde sessizce inleyip pelerini hafifçe sıyırdım. Hilal parlıyor ve derimi yakarak işaret veriyordu. Çocuk buradaydı karşımdaki depoda. Parmaklarım bileğime kapandığında varlığımı hisseden gözleri ışık hızında beni buldu karşısındaki ignis başka bir işle uğraşırken hafifçe başını salladı. Bu harekete geçmek için onayımdı.

 

Başlıyoruz.

 

Önce alanı iyice kontrol ettim. Alar kapıdaki görevlilerle konuşup oyalarken hızlı adımlarla küçük binaların arkasında koşturmaya başladım. Gözle gözle görülemeyecek bir hızla ilerleyip büyük depoya yaslandığımda önce arkasını kontrol etmeyi mantıklı bularak oraya ilerledim. Bir kapı olmasını umuyordum ve şans bu defa benden yana olacak ki kumaşla kapatılmış bir giriş vardı. Etrafı kolaçan ettikten sonra dikkatlice kumaş kapının altından geçip içeri girdim.

 

Dışarıdan göründüğü kadar büyük olmayan deponun içinde bir çok kutu vardı. İrili ufaklı kutuların arasında ilerlerken gözlerim etrafı tarıyordu. Burada nerede olduğunu anlamam gerekiyordu, küçük olsa da burası labirent gibiydi. Belki de yukarıdan ilerlemek daha iyi olabilirdi. Birbirine yakın kutulara tutunarak ilerlemeye başladım. Yukarı çıktığımda depo çok daha iyi görünüyordu. Kapı girişinde hala ignisleri oyalamaya çalışan Alar'ı gördüğümde hızlı olmaya çalıştım. Onları fazla tutamazdı hemen çocuğu bulup gitmeliydim.

 

Nereye doğru ilerleyeceğimi bilmez vaziyette etrafı kolaçan ederken duyduğum küçük hıçkırık sesiyle tüm hareketim kesildi. Bir çocuğa ait olduğuna emin olduğum ağama sesleri tam karşımda az ileriden geliyordu. Gözlerimi kıstım, adımlarım daha sert basarken derin bir nefes aldım bir an sonra diğer kutunun üzerine atladım sonra diğerine ve ondan sonra öbürüne. Ses yaklaşırken durdum. Başımı eğip aşşağı baktım. Tam aşşağıdaydı ağladığı için onu sarsan bir ignis vardı yanında. Tek bir kişiydi onu halledebilirdim bunun için büyüye bile ihtiyacım yoktu az da olsa bildiğim dövüş teknikleriyle onu halledebileceğimi düşünüyordum. Tek sorun dışarıya ses gitmesini önlemekte bunun için ufak bir büyü yapmakta sakınca görmüyordum.

 

Duruşumu dikleştirdim. İşaret parmağımı dudaklarıma yaslayıp hafifçe dudaklarımı araladım. "Silentium." Fısıltım dalgalar halinde depoya yayılırken dudaklarım kıvrıldı.

 

🌙

 

Küçük çocuk hissettiği enerjiyle bir anlığına şaşırırken ağlaması kesilmiş bununla birlikte ignis ondan uzaklaşmıştı. Yakaladığım bu fırsatla tüm gücümü toplayıp adamın üstüne doğru atladım. Kafasına doğru savurduğum sert tekme dengesini kaybetmesine sebep olurken gümüş hançerimi çıkardım. İgnisin toparlanmasına izin vermeden onu omzundan kavrayıp kendime çektim. Hançerin sivri ucu karnına saplandığında acıyla inledi. Ayakta durmayı başarıp dizlerinin üzerine düştüğünde hançeri geri çektim. Oluk oluk kan karnından akmaya başlamıştı. Çocuğun görmemesi adına bir tekme atarak onu diğer tarafa çevirdim. Acıya daha fazla dayanamayan adam saniyeler içerisinde bilincini kaybetti.

 

Hançeri geri gizledikten sonra ağır ağır arkamı döndüm. Az da olsa dışarıdan gelen ışık sayesinde onu görebiliyordum. Elleri ve ayakları parlak bir iple bağlanmıştı. İp tılsımlıydı ve bir cadının büyü yapmasını engellemek içindi ve eminim ki çok can yakıyor olmalıydı üstelik bu caniler ipleri küçücük bir çocuk için kullanmıştı. İplerin altından bile belli olan kızarıklığı gördüğümde yüzümü buruşturdum. Ona doğru bir adım atmaya yeltendiğimde kendini geri çekti. Kara saçları ve aynı renk zeytin gibi kısık gözleri vardı. Saçları dağılmış gözleri ise ağlamaktan kızarmıştı. Burada ailesinden uzak kim bilir ne kadar korkmuştu.

 

Onu daha fazla korkutmamak adına kapşonu çıkardım. "Merhaba," dedim dizimi kırıp ona doğru eğilirken. "... sana zarar vermeyeceğim ufaklık seni ablana götürmeye geldim."

 

Ablasından bahsettiğim an gözleri parlamış hemen doğrulmuştu. Bu beni gülümsetti. "Ablamı tanıyor musun?"

 

Yavaş yavaş başımı salladım. "Hı hı acele edip seni buradan götürmem lazım canım fazla vaktimiz yok." Alar'ın fazla zamanının kaldığını sanmıyordum.

 

Küçük çocuk başını salladığında hızlıca bileklerine bağlı ipleri çözdüm. Maalesef yaraları benim ilgilenemeyeceğim kadar kötü durumdaydı bir an önce onu sağlık ocağına götürmeliydim. Etrafa yaydığım büyü bozulmaya başlamıştı bile. Eğilip çocuğu sırtıma aldım. Fazla ağır değildi ama hareketlerimi kısıtlayacağına emindim. Muhtemelen yedi yaşlarında anca vardı fazla kilolu değil ufak tefek bir çocuktu Alar olsa onu çok rahat taşırdı zaten ignislerin insan üstü bir kas gücü vardı ama maalesef bu ufaklıkla merdivenleri çıkamazdım.

 

Yukarıdayken ezberlediğim yollarda ilerlerken dışarıdan sesler yaklaşmaya başlamıştı. Kumaş kapıyı açarken biraz zorlanmış ve yüzümü buruşturmuştum ama bunu ona belli etmemeye çalıştım. Alar'a haber vermeliydim ama önce depodan uzaklaşmam gerekiyordu. Duvarların arkasında yürüyüp en uca geldiğimde farklı bir çıkış buldum. Aydınlığa bakılırsa burası karanlık sokağın sonu kasabanın farklı bir girişiydi. Adımlarımı olabildiğinde hızlandırıp araziden çıktığımızda rahat bir nefes verdim. Kasaba sınırlarına girdiğimizde bulduğum kırık eski bir duvara çocuğu bırakıp nefeslendim. Alar'a işaret vermek için parmağımı hilale bastırdım. Ufaklığın beni izlediğini fark ettiğimde gülümsemeye çalıştım. Buna karşılık o da gülümsedi.

 

"Aynı süper kahramanlara benziyorsun." dedi minik bir kıkırdamayla.

 

Bu söylediği beni güldürdü. "Ben mi?" Süper kahramanlarla hiç bir benzerliğim yoktu belki biraz Wanda ile benziyorduk ki o çok çok güçlü bir karakterdi...

 

Ufaklık başını salladı. "Ablamın anlattığı süper kahramanlar kötüleri yenip masumları kurtarıyordu. Sen kan emiciyi yendin ve beni kurtardın tıpkı süper kahramanlar gibi."

 

Gülümsemem gittikçe büyürken yanağından makas aldım. "O zaman süper kahraman yerine süper cadıya ne dersin bence çok daha uyumlu oldu?" Bunu beğenmiş görünüyordu. Başını salladı gülerken.

 

"Hey siz!" Az önce koşarak çıktığımız sokağın başında buraya koşan ignisi gördüğümde sessiz bir küfür dudaklarımdan fırladı. Çocuğu kucağıma alıp uzaklaşmam gerekiyordu ancak ignisler çok hızlıydı ve ben fazla uzaklaşamazdım başka bir şey yapmalıydım. "O çocuğu hemen bırak cadı."

 

Adam karşıma geldiğinde çocuğu arkama aldım. "Avucunu yalarsın!" İgnis öfkelenmeye başlıyordu, yüz ifadesi sertleşirken kızıl gözleri parladı. Dişlerini göstercek şekilde tısladı. Yırtıcı bir hayvan gibi görünüyordu.

 

"Beni zorlama cadı çocuğu ver yoluna git seninle işim yok."

 

Omuzumun üzerinde gözleri dolmuş ufaklığa baktım. Korkuyla arkama sinmişti. Kollarını ve bacaklarını oynatamıyor gibiydi. Onu bırakamazdım bir yolunu bulmalıydım kaçmanın.

 

Gözlerimi kısarak baktım ignise, mor hareler kendini belli ederken parmaklarım hareketlendi. Ancak benden önce o üzerime atıldı. Çocuğu ondan uzaklaştırmak için ittirdim ama o sırada yere düşmüştüm o da üstüme çıkmıştı. Kontrolünü kaybetmiş bir biçimde saldırıyordu. Gözlerinin altındaki koyu damarlar bile ortaya çıkmıştı. Kuduz bir köpek gibi boynuma yaklaşmaya çalışırken onu ellerim ve ayaklarımla ittirmeye çalıştım. Sivri tırnaklarını koluma geçirdiğinde acı dolu bir çığlık dudaklarımdan fırladı. Acıdan gözlerim yanarken son bir gücü bacaklarımda toplayıp çığlık atarak ittirdim onu.

 

İgnis yanıma savrulurken sağlıklı olan elime hançeri alıp karnına sapladım. Bu defa o acıyla inlerken hıncımı alamadım. Hançeri çıkarıp defalarca karnına saplarken o çoktan acıdan bayılmıştı. Duramadım, gözüm dönmüş vaziyette defalarca çıkarıp tekrar sapladım. İgnisin kanları kollarıma yüzüme saçılmışken dizlerimin üstüne çöküp hançeri karnına bıraktım. Pelerinimi çıkarıp kumaşından bir parça kopardım. Kolumu onunla sararken yerdeki su birikintisine yansıyan görüntüm ile göz göze geldim. Kana bulaşmış yüzüme ve koyulaşan herelerime bakarken arkamda bıraktığım çocuğun varlığını hatırladım.

 

Kahretsin onu unutmuştum! Korkuyla arkama döndüm, neyseki sırtı bana dönüktü muhtemelen durumu anlayarak görmemek için diğer tarafa dönmüştü. Pelerin ile yüzümü ve kollarımı sildikten sonra ignisin üzerini örttüm görmemesi için. Tutunarak ayağa kalktığımda üstümü ve saçımı düzelttim. Kolumu gizlemeye çalışarak yaklaştım ona. Omuzuna hafifçe dokunduğumda bile irkilmişti.

 

"Ufaklık?" Güçlükle bana döndüğünde göz yaşlarını görmek kendime defalarca kızmama neden oldu. "Özür dilerim..." dedim onu kendime çekip göğsüme yaslarken. "Özür dilerim bunları görmemen gerekiyordu çok üzgünüm."

 

Bu kadar küçük yaşta bunları görmek zorunda kaldığın için özür dilerim ufaklık.

 

"HERA!" Tanıdık gür sesi duyduğumda hızla başımı kaldırdım.

 

"Alar..." dedim yanımıza koşarak gelen iri cüssesini gördüğümde.

 

Önce yerdeki ignise baktı ardından hemen yanımıza geldi. Gözleri ikimizin arasında gidip gelirken kolumu fark edince durdu.

 

"Bunu sana kim yaptı?!" dedi tüm kelimeleri bastırarak öfkeli bir sesle . Bu cümleden sonra kolumu hafifçe geri çektim. Gözleri tekrar yerdeki ignise döndü. Ne olduğunu anlamış vaziyette ona ilerlemeye başladı. "Gözleriniz kapatın. " dedi öfkeli bir fısıldamayla. Öfkesi yerde yatan igniseydi.

 

Ona ne yaptı bilmiyorum ama saniyeler içerisinde acı bir çığlık duyuldu. Çocuğu kendime bastırıp kulaklarını kapattığımda gözlerimi açtım. Omzumun üzerinden geriye baktığımda küle dönüşen bedenin karşısında duran Alar'ın sırtını gördüm. İgnisi öldürmüştü, sonsuza kadar.

 

Yanımıza gelip çocuğu kucakladı. Medusa'ya gidene kadar sesimi çıkarmadım ama ara ara acıdan yüzümü buruşturmak zorunda kalıyordumm ve o bunu gördükçe çıldırıyor ve daha da hızlanıyordu. Medusa'ya arka kapıdan girip Lara'nın olduğu odanın kapısına geldiğimizde Alar yan odanın kapısını açtı.

 

"Sen burada bekle beni."

 

Neden olduğunu bilmiyordum ama kabul ettim muhtelemen bir bildiği vardı. Odaya girip kapıyı arkamdan kapattığımda kolumdaki kumaşı çözdüm. O tenime baskı yaptıkça canım daha çok yanıyordu. Kolumda ki derin çiziklerden hala hafifçe koyu kan sızıyordu. Tarif edemeyeceğim kadar büyük bir acı çekerken dayanamadım, gözlerimden yaşlar akarken hıçkırmamak adına dudaklarımı dişledim. Kapı aniden açıldığında arkamı döndüm. Kimin geldiğini anlamak için bakmama gerek bile yoktu.

 

Bedeni karşıma geldiğinde göz yaşlarımı silmeme fırsat vermeden o uzandı. Parmakları tenimi okşayarak yaşları silerken koluma uzandı. Yaranın durumu sandığımdan daha kötü olacak ki yüzünü buruşturmuştu. "Koluna zehir akıtmaya çalışmış ama fazla başaramamış. Onu çıkaracağım ama canın yanabilir."

 

Üzgün çıkan sesine karşılık hızlı hızlı başımı salladım. "Dayanabilirim."

 

Elime kumaş bir mendil verdi. "Dişlerinin arasına koy." Sandığımdan daha çok acıyacak gibiydi. Mendili dişlerimin arasına sıkıştırdığımda kolumu yüzüne yaklaştırdı. Sivri dişleri görünürken onları aniden koluma sapladı. Ani bir acı hissetsemde sadece yüzümü hafifçe buruşturdum ama zehiri içmeye başladığında mendilin altından boğukça çığlık attım. Göz yaşları daha hızlı akmaya başlarken dişlerimi sıktım acıyla. Dikkatlice kolumu bırakıp beyaz bir sargıyla sardığında mendili ağzımdan çektim. Gözyaşlarımı tekrar silmeye çalışıp beni kendine çekti. Başım göğsündeki yerini bulurken kollarını bedenime sarıp iyice bastırdı kendine. "Geç kaldığım için üzgünüm canımın içi."

 

Onun dilediği özür sanki tüm acımı almıştı. Kollarımı beline sarıp sıkıca sarıldım. Canımın içi ... bu duyduğum en güzel sevgi sözcüğüydü bana söylenilen ama onun ağzından duymak kalbimi yumuşacık yapmıştı.

 

"Alar," dedim göz kapaklarım ağırlaşırken. "... uykum geliyor eve gitmeliyiz."

 

"Önemli değil Hela, kapat gözlerini uyu ben buradayım."

 

Görüşüm bulanıklaştı. "Buradasın değil mi gitmeyeceksin?"

 

"Buradayım bir tanem, hep burada olacağım."

 

BÖLÜM SONU

 

 

 

instagram hesaplarım;

 

 

@hatedogru

 

 

@vaerosass

 

 

 

Loading...
0%