Yeni Üyelik
23.
Bölüm

22.Hatıralar Havuzu

@vaerosas

 

22.HATIRALAR HAVUZU

 

 

THE NEİGHBOURHOOD - LEAVİNG TONİGHT

 

 

Lütfen satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı atmayı unutmayın keyifli okumalar💗

 

 

Ölüm ve yaşam arasında kalmış o nokta; araf. Annem olduğunu söyleyen kadının yanındaydım, bir kaç gün öncesine kadar her gece burada olmak için uyurken şimdi tam karşımda duran kadına kocaman bir hissizlikle bakıyordum. Artık onun doğruluğuna da gerçekliğine de inanmıyordum çünkü etrafımdaki herkes bir şekilde bana yalan söylüyordu. Bu kadın neden bana yalan söylemeyecekti ki?

 

"Hera?" Endişeli gözlerle yanıma yaklaşmaya başladığında olduğum yerden bir adım ileriye bile gitmedim. Koskoca bir boşluğa bakar gibi baktım okyanus mavilerine. "Neyin var kızım?" Eline omzuma doğru uzatmaya çalıştığında geri çekildim. Beklemediği bu hareket karşısında yüzü düşerken gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırdı.

 

"Sana tek bir şey soracağım." dedim artık lafı dolandırmadan bana doğruyu söylemesini umut ederek. "İgnis lideri Acahan ile ne alakan var?"

 

Tamamen şoka girmişti. Adamın adı geçtiği an gözleri kocaman açılmış olduğu yerde sarsılmıştı. Sıkıntı içimde koca bir girdap olup büyürken karşımdaki kadının gözleri dolu dolu olmuştu.

 

"Sen onu nereden tanıyorsun?" dedi zar zor kelimeleri birleştirerek.

 

"Bir fotoğraf buldum, ignis sarayında buldum hem de. Sarayın en tepesindeki bir kulede küçük bir odada minik bir kutunun içinde. Annem olduğunu söyleyen kadın ve ona sarılan ignislerin lideri Acahan'ın aynı karede bulunduğu bir kareyi." Yüzümde neşeden uzak bir gülümseme oluştu. "Ona sarılmış gülümsüyordun. O da gülümsüyordu ve bu iki yakın arkadaşın fotoğrafı değildi. Değil mi anne?"

 

Karşımdaki kadın olduğu yerde sarsılırken gözlerim onun akan yaşlarına gitti. Titreyen elini dudaklarına bastırırken çıkan hıçkırığı gizlemeye çalıştı.

 

"Ona aşıktın değil mi?" O bana cevap vermedi ama ben cevabı çoktan almıştım.

 

Kız çocukları annelerinin kaderini yaşar.

 

"O düşündüğüm kişi mi?" Artık sesim o kadar güçlü değildi, titriyordu. Gözlerimi yakan yaşlar da bana yardımcı olmuyordu. "Cevap ver!" Sesim yankı yaparken karşımda ağlayarak yüzünü kapattı. "Ben, ben senin gibi korkak olmayacağım anne. Benden sakladıklarının bana ne kadar zarar verdiğinin farkında mısın?"

 

"Hera..." Güçlükle adımı söylemek dışında bir şey yapamıyordu.

 

"Sana bile güvenemeyecek miyim ben? Etrafımda ki herkes yeterince yalan söylüyor benden. Sende mi saklayacaksın benden kimliğimi. "

 

"Anlamıyorsun Hera ben doğru zamanı bekliyordum. Sadece güven bana seni düşünüyorum ben kızım."

 

Başımı hafifçe iki yana salladım, "Ben kendim dışında kimseye güveniyorum artık."

 

Gözlerimi açtım. Odun seslerine karışan tabak sesleri ile etrafa bakmaya çalıştım ancak anında sızlayan kemiklerimle gözlerimi acıyla yumarak inledim. Tabak sesleri durduğunda bir kaç adım sesi geldi ardından yanımda bir gövde durdu. Yüzüme doğru eğilen bir başka tanıdık yüz ile gözlerimi kırpıştırdım. Koyu renk gözler ve aynı renk saçlar ah bir de karanlıkta bronz gibi görünen buğday ten. İlk kar festivalindeki solist çocuk. Neydi grubun adı? Gecenin Çocukları olmalıydı ancak onun burada ne işi vardı? Ya da yattığım rahat yatağa bakılırsa benim burada ne işim vardı.

 

"Günaydın Hera." dedi sıcacık bir gülümsemeyle. Adımı hala hatırlıyor muydu? Ben onunkini çoktan unutmuştum. Doğrulmak istediğimde elini belime koyarak yardımcı olmaya çalıştı. Niyeti iyi gibiydi ama yine de dokunuşu beni rahatsız etmişti. "Kendini zorlama yaraların daha taze."

 

Onun yardımıyla arkama yaslandığımda hırkamın üstümde olmadığını fark ettim. Üstümde bana oldukça bol gri bir tişört vardı. Muhtemelen ona aitti. Karnımın üstündeki ağırlık da sargılara ait olmalıydı. Durum sandığımdan daha kötüydü sanırım.

 

"İçten büyük bir hasar almışsın ama vücudun diğer cadılara kıyasla kendini çok hızlı iyileştiriyor. Neredeyse bir ignisin iyileşme hızıyla aynı." Bir ignisin iyileşme hızıyla aynı... "Daha çabuk iyileşebilmen için merhem de sürüp sardım bir kaç saate daha iyi olacaksın."

 

İnci gibi dişlerini göstererek gülümsediğinde yutkundum. "Neden bana yardım ediyorsun?"

 

Omuz silkti. "Seni ormanda bulduğumda çok kötü durumdaydın öylece orada bırakıp gitmek istemedim. Üstelik kaç zamandır seninle tekrar karşılaşabilmeyi umut ediyordum."

 

Ona güvenemezdim. Kimseye güvenemezdim.

 

"Tanımadığın birini kurtarmak için bunlar yeterli bir sebep mi sence?" dedim tek kaşımı şüpheyle kaldırırken.

 

"Senin kötü biri olduğunu düşünmüyorum bu yüzden kurtarmak da sakınca görmedim."

 

"Kötü olmadığımı düşünüyorsun?" dedim inanamaz gibi. "Neden?"

 

"Seni bulduğumda baygındın ancak ağlıyordun. Uykusunda ağlayan insanlar en çok acı çekenlerdir. Acı çeken birini yalnız bırakmam."

 

İnsan, ikimizde insanlıktan fazlasıyla uzak olduğumuzu biliyorduk yine de sesimi çıkarmadan başımı salladım.

 

"Karnın aç olmalı sana biraz çorba getireyim sıcak sıcak iyi gelir." Yanımdan kalkıp gittiğinde arkasından bakıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım.

 

Ahşap bir kulübenin içindeki çift kişilik ahşap bir yatağın içinde yatıyordum. Tek bir odadan oluşan bu kulübenin tek bir kapısı vardı o da muhtemelen tuvalet olmalıydı. Az önce ay bekçisinin gittiği tarafta küçük bir mutfak vardı orada kaseye çorba koyduğunu görebiliyordum. Duvarda bir şömine karşısında ise üçlü, kahverengi bir koltuk vardı. Bir kaç temel eşya daha vardı evin içinde ama fazla kalabalık yapmıyordu. Az ve özdü.

 

Çorbayla yanıma geldiğinde tepsiyi dikkatlice kucağına koydu. "Kendin yiyebilir misin? Yardımcı olabilirim?"

 

Uzanıp çorbayı alarak ona cevabı verdim. "Teşekkür ederim ellerimi kullanabilecek durumdayım."

 

"Pekala..." dedi gülerek kaşığı bana uzatırken. Ben uzattığı kaşığı alıp çorbayı içmeye başlarken bacaklarımın ucunda bağdaş kurarak oturdu. "Bu arada sen muhtemelen hatırlamıyorsun ama adım Artan."

 

Doğru düşünmüşsün Artan hatırlamıyordum.

 

Bitirdiğim kaseyi dikkatlice elimden aldığında ne yapacağımı bilemeyerek etrafa bakındım. Burada daha fazla kalamazdım bir an önce gitmem gerekiyordu yaralarımda iyileşmiş gibiydi zaten.

 

"Beni ağırladığın için sağol Artan ama artık gitmem gerek yolum uzun." Dikkatlice kalkmaya başladığımda o da ayaklandı.

 

Kenara bıraktığı hırkamı tekrar üstüme giyip fermuarı kapattığımda kapıya yöneldim. Kapıdaki ayakkabılarımı da giyip çıkmak üzereyken elini koluma dolamasıyla durdum. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda bana hançerimi uzattığını fark ettim.

 

"Nereye gideceksen en azından sana eşlik edeyim yoksa aklım sende kalacak." İçtenlikle söylediği sözleri beni düşündürürken bunun mantıklı olabileceğini düşündüm. Sonuçta o buralıydı gideceğim yerin nerede olduğunu biliyorsa bu benim işime gelirdi.

 

"Hatıralar havuzuna gideceğim." Dedim hançeri belime sabitlerken.

 

Kapıdan çıkmak üzereyken kolumu yakalamasıyla durmak zorunda kaldım. "Oraya tek başına gitmene izin veremem yaralısın." Ben konuşmadan askılıktan siyah pelerinini giydi. "Şanslısın ki evim oraya yakın ve sana eşlik edebilecek kadar çok vaktim var."

 

Kapıyı kapatıp karşımda durduğunda omuz silktim. "Olur, benimde işime gelir yolu bilmiyorum zaten." Dedikten soldaki tepeye yöneldim.

 

"Hera yol sağ tarafta." Neredeyse kahkaha atacak gibi gelen sesi duyduğumda kendi kendime kıza kıza sağ tarafa yöneldim ve önden onun gitmesi için geriledim.

 

Yanımdan geçerken bıyık altından güldüğünü görmemle somurtarak kollarımı göğsümde birleştirdim. "Gülme!" diyerek onu azarlamamla dudaklarına hayali bir fermuar çekti.

 

"Gülmüyorum." dedi kendini sıkmaktan kıpkırmızı olan yüzüne inat.

 

Gözlerimi devirip sert adımlarla onu takip etmeye devam ettim. Artan yol boyu iyi olup olmadığımı soruyordu ve bu beni yürümekten çok daha fazla yormuştu. Ona kaç kere iyiyim dediğimi artık hatırlamıyordum bile. Hala biraz ağrım vardı ama dayanabileceğimi umuyordum. Daha kötülerine dayanmıştım hem ben bunlar neydi ki? Alt tarafı karnım boydan boya mosmor olmuştu. Ah bir de baş ağrılarım vardı ve bunun nedenini bilmiyordum. Gözlerim ara sıra parmak uçlarıma uzanan kara damarlara kayıyor, onları gördüğümde Artan'ın ne düşündüğünü merak ediyordum. Bu damarlar neredeyse boynuma kadar geliyor ve bana fazla zamanım kalmadığını hatırlatıyordu.

 

Yaklaşık iki saat aralıksız yürüdüğümüzde artık ağrılar hissedilebilir bir hal almıştı ancak bunu Artan'a söyleyemiyordum çünkü en son iyi misin diye sorduğunda onu terslemiştim ve o da o zamanda beri bana bunu tekrar sormamıştı. Üstelik bu adam hiç yorulmuş gibi de görünmüyordu. En azından o yorulup dinlenelim dese bir şekilde kurtulacaktım ama nefes alışverişleri bile değişmemişti oldukça rahat görünüyordu. Yarı hayvan olduğu için mi yorulmuyordu acaba?

 

Kendi kendime düşündüğüm için önümdeki dalı görmeyip tökezlediğimde ağzımdan istemsizce küçük bir çığlık çıktı. Onun koluna tutunarak ayakta kalmayı başardığımda sonunda dikkatini çekebilmiştim.

 

"Hera, iyi misin?" Bu soruyu duyduğuma bu sefer gerçekten sevinmiştim işte.

 

"Biraz ağrım var gibi." dedim abartı bir mutsuzlukla.

 

Artan'ın kaşları çatılırken nazikçe elimi tutup kendiyle birlikte yere oturmamı sağladı. "O zaman dinlenelim demen yeterli."

 

Başımı salladığım sırada pelerinin çıkarıp bir bebeği kundaklar gibi onu üstüme sardı. "Ne yapıyorsun?"diye sordum şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırarak.

 

"Akşam olduğunda buralar çok soğuk olur. Sen alışkın değilsin hasta olursun." Pelerini sarıp geri çekildi.

 

"Teşekkür ederim." dedim kısık sesle.

 

Bir süre orada oturduktan sonra daha fazla zaman kaybetmemek adına ayaklandım ancak vücudumdaki ağrılar geçmediğinden ani kalkışımla acıyla inledim. Artan hemen ayaklanıp ellerini iki yanıma koyup üzerime eğildi sorunu anlamaya çalışır gibi. "Hera sorun ne? Bir yerin mi ağrıyor?"

 

Hızlı hızlı sorduğu sorulara başımı sallayarak cevap verdim. "Ani hareket edince canım yandı."

 

Artan başını sallayıp kazağının eteklerine uzandığında kocaman açılan gözlerimi kırpıştırdım. Üstünü düzelteceğini düşünürken kazağını çıkarmaya başladığında ufak bir öksürük krizi ile arkamı döndüm.

 

"A-artan ne yapıyorsun Tanrı aşkına?!" Diyerek bağırdım şaşkınlıkla.

 

"Dönüşümde eşyalarım yırtılıyor Hera yırtılmasınlar diye çıkarıyorum." Elime kıyafetlerini tutuşturduğunda gözlerim kapalıydı.

 

Dönüşüm derken...

 

"Ne kadar ses duyarsan duy sakın bakma." Artan bunu söyledikten sonra arkamdan kemik kırılma sesi geldi.

 

Kısık bir inleme sesi duyduğumda telaşla o tarafa dönmek üzereydim ancak gelen kalın çığlık sesi olduğum yere mıhlanmama sebep oldu. Art arda gelen kırılma sesleri ve beraberinde getirdiği çığlıklar kulaklarımda yankı yaparken ellerimi kulaklarıma bastırıp gözlerimi sıkıca yumdum. Artan'ın acı dolu çığlıkları kesilene kadar o şekilde olduğum yerde bekledim. Ne zaman ki sesler kesildi o zaman yavaşça gözlerimi açıp ellerimi kulaklarımdan çektim. Ne kadar döndüğümde göreceğim manzara beni korkutsa da ona doğru çevirdim vücudumu.

 

Bir yıldız gibi parlayan sarı iri gözleri gördüğümde derince yutkundum. İri bedeni benim neredeyse üç katımdı, simsiyah tüyleri ay ışığı sayesinde az da olsa görünsede gecenin karanlığıyla bütünleşmişti. Tam karşımda duran bu büyük yaratık Artan'dan başkası değildi. Ay bekçilerinin lanetini ilk kez görmenin şokuyla gözlerim irileşirken Artan kocaman patisini önüme atıp eğildi. Koca cüssesi önüme geldiğinde tökezleyerek yanımdaki ağaca tutundum. Neden dönüşmüştü ve neden eğiliyordu? Yoksa üstüne binmem için miydi? Ona ağrılarımın sürdüğünü söylediğim an dönüşmesi aklıma bir tek bunu getiriyordu.

 

Duruşumu dikleştirerek iri cüsseli kurda yaklaştım. "Üstüne mi binmemi istiyorsun?" diye sordum ona yaklaşırken. Parlak gözlerini yavaşça onaylar gibi kapatıp açtığında temkinli adımlarla yanına gittim. Sırtına binmek üzereyken tekrar onay almak için yüzüne baktım çünkü beni gerçekten ürkütüyordu...

 

Canını yakmamaya dikkat ederek sırtına çıktığımda pelerinin kapüşonunu yüzüme doğru çektim. Artan'ın kıyafetlerini de sıkıca tutarak tüplerine sarıldım. Koca gövdesinde küçücük kalmış bedenimin uzaktan nasıl göründüğünü merak etmiştim. Artan koca gövdesini gerdikten sonra ileriye atıldığında neye uğradığımı şaşırarak tüylerine sıkıca tutundum.

 

Yüzüme şiddetle çarpan rüzgarın etkisiyle gözlerim kapanırken adrenalinden dolayı ağzımdan bir çığlık kaçtı. Artan'ın hareketleri o kadar hızlı ve çevikti ki etrafı takip edemiyordum. Üstelik koca cüssesine rağmen ağaçlara hiç çarpmadan ilerlemesi oldukça şaşırtıcıydı. İlerledikçe aslında bu hissin o kadar korkutucu olmadığını fark ettim. Rüzgarın sert darbelerine alıştığımda gözlerimi aralayıp bu heyecanı kucakladım. Bu defa attığım çığlık korkudan değil adrenalinden kaynaklıydı. İçimdeki küçük kız bu heyecanı kahkahalarla selamladı, mutlulukla gülümsedi. Saniyeler içerisinde Artan durduğunda ben de onun kadar nefes nefese kalmıştım. Hem attığım çığlıklardan hem kahkahalardan.

 

Kendime geldiğimde Artan eğilmiş bende yere atlamıştım. Ona ait kıyafetleri kucağımda sıkıca tutarken arkamı dönmem gerektiğini fark ederek hızlıca ona sırtımı döndüm. Bu sefer hiç bir kırılma ve ya çığlık sesi gelmedi. Sadece bir kaç saniye sonra omzuma dokunan eli hissetmemle hemen kıyafetleri arkaya uzattım. Ufak bir gülme sesi duysamda kıyafetlerini giymesini beklemeye başladım.

 

"Bakabilirsin Hera." Artan'dan işaret geldiğinde ona dönmüştüm.

 

Onu iyice süzdükten sonra yanına yaklaştım. "İyi misin?" diye sordum çığlıkları aklıma geldiğinde.

 

Ağır ağır başını salladı, "İlk dönüşüm kadar acıtmıyor ama tüm kemiklerinin kırılması acı veriyor elbette." Gülümsemeye çalışsa da sahte tebessümleri tanıdığımdan yüzümü buruşturdum.

 

"Özür dilerim benim yüzümden canın yandı." dedim mahçup bir ifadeyle.

 

"Saçmalama Hera hem bak bu sayede daha hızlı geldik hem de senin canın yanmadı."

 

"Ama senin yandı?"

 

"Benim canım seninkinin yanında önemli değil." Anlam veremediğim yüz ifadesine bakarken kaşlarımı çattım. Bu doğru değildi. Bana kalbini veren adama ihanet ediyormuş gibi hissetmeme neden oluyordu.

 

"Hatıralar havuzu nerede?" diye sordum konuyu değiştirerek.

 

"Karşında, kaybolmuşlar dağının tepesinde." İşaret ettiği dağ uçsuz bucaksız bir tepeydi. Ucu bulutlardan görünmeyen dağa bakarken şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. "Oraya kadar çıkmayı göze alabiliyor musun? Bu kadar önemli mi kim olduğunu öğrenmek?"

 

Kaybolmuşlar dağına ilk adımımı atarken başımı salladım.

 

"Önemli."

 

Hatıralar havuzunda sakladılar kurtuluşunu gizlediler senden kim olduğunu.

 

Şimdi ben onlardan kim olduğumu öğrenmeye gidiyorum.

 

BÖLÜM SONU

 

 

 

instagram hesaplarım;

 

 

@hatedogru

 

 

@vaerosass

 

 

Loading...
0%