Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5.Kara Büyü

@vaerosas


Beşinci Yüzük Serisi 1 - Hecr


 


"KARA BÜYÜ"


 


LANA DEL REY - BORN TO DİE



Vücudumda büyük keskin bir acı vardı. Gözlerimi açmak için kendimi zorluyordum ama bilincim bile tam açık değildi. Bileklerimden göğüslerime oradan da karnıma doğru uzanan büyük acı boynuma doğru tırmanıyor ve nefes alış verişlerimi zorluyordu. Alnımda bir soğukluk hissettiğimde irkilmiştim ama hiç bir tepki verememiştim de. Zonklayan başım ise bu acının tuzu biberi olmuş gibiydi.


Hatırladığım son şeyler sınırlıydı bu yüzden nerede olduğumu kestiremiyordum. Medusa'nın karanlık koridorunda değildim emin olduğum tek şey buydu. Oranın hissettirdiği duyguları şu an olduğum yerde hissetmiyordum. Belki de Hale'lerin evindeydim ancak Alar'ın orayı bildiğini düşünmüyordum ve yanımda en son onun olduğunu düşünürsek kesinlikle evde değildim.


Öyleyse neredeydim ben?


"Bilinci açılıyor efendim." İnce bir kadın sesini yakınımda duyduğumda yavaşça hareketlendim. Kapının açılıp kapanma sesi ise gözlerimi açmamı sağladı.


Gözlerim okyanusu andıracak kadar mavi olan gözleri buldu anında. Doğrulmak için harektlendim ama vücudumda hissettiğim yer yer acılar büyük bir inlemenin ağzımdan çıkmasına sebep oldu. Alar'ın hızla oturduğu sandalyeden kalkıp yanıma gelmesiyle acıdan dolayı kapattığım gözlerimi hafifçe açtım.


Gözlerinde gördüğüm panik bir anlığına duraksamama sebep oldu. Tahta duvarın yanında ki zili hızlı hızlı çalmaya başladığında sesten dolayı yüzümü buruşturdum. İçeriye bir kadın girdiğinde Alar hafifçe kenara çekildi ama gözleri hala üzerimdeydi. Esmer siyah saçlı kadın yanıma gelip iyi olup olmadığımı sorduğunda başımı iki yana salladım. İyi değildim ve bu konuda da yalan söylemezdim.


Kadın başını sallayıp hızlıca odadan çıktığında başımı pencerenin kenarında dikilen Alar'a çevirdim. Sarıyı andıran kumral saçları güneşten dolayı parlıyordu ve buğday tonlarındaki teni ışıl ışıldı. Ancak okyanusu andıran gözlerinin altı mosmordu ve gözlerinin beyazı kızarmıştı. Onu bu hale getiren şeyi ister istemez merak ettim.


Elimi hafifçe kaldırıp ona gelmesini işaret ettiğimde hiç bir şey söylemeden yaslandığı penceren doğrulup yanıma geldi. Hafifçe yüzüme eğildiğinde yutkundum. "Doğrulmama yardım eder misin?" Sorduğum soruya karşılık ilk bir kaç saniye kaşlarını çatarak bana baktı ardından tek elini belime koyarak doğrulmama yardımcı oldu. Yatağın içinde oturur pozisyon aldığımda hemen yanımdaki sandalyeye oturdu.


Başımı çevirip üzerimdeki kıyafetlerime baktığımda onların yerini almış beyaz geceliğe kaşlarımı çatarak baktım. "Üzerini Navi değiştirdi merak etme ben değildim." Başımı hafifçe kaldırıp ona baktım ardından gözlerimi devirip önüme döndüm.


Tam karşımda duran büyük aynaya baktığımda gözlerim sonuna kadar açıldı. Ellerim korkuyla açılan ağzımın üzerine giderken gözlerim vücudumda geziniyordu. Bileklerim tamamen kararmış ve siyah damarlar ortaya çıkmıştı aynı şekilde boynuma kadar uzanıyorlardı. Elbisenin hafifçe içine baktım. Neredeyse göğsüme kadar uzanıyordu bunlar. Korkuyla ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde kara damarlara bakarken iki el beni omuzlarımdan tutup kendine çevirdi.


Mavi gözlerine korkuyla bakarken titrediğimi şimdi fark etmiştim. "Alar bunlar da neyin nesi?" Gözleri bileklerime kaydı dudaklarını dişlerken tekrar gözleri gözlerimi buldu.


"Kara büyü yaptın mı Hera?" Gözlerim sanki daha fazla açılabilirmiş gibi büyüdü. "Sen nasıl?.." Daha tamamlamayı bile beceremediğim cümleme karşılık öfkeyle nefesini bıraktı. "Bunlar kara büyünün bedelleri olarak ortaya çıkar Hera! Lanet olsun ben orada olmasaydım ölebilirdin!" Bir anda bağırmasıyla kaşlarım çatılırken neden bu kadar sinirli olduğuna anlam verememiştim. Ölmemin işine gelmesi gerekmiyor muydu sonuçta bu evrenden ayrılmak istemiyordu. Fakat şu an daha önemli bir konu vardı o da vücudumdakilerden nasıl kurtulabileceğimdi.


"Bunlardan nasıl kurtulacağım ben?" Sesim hissettiğim acı ve korkudan titrediğinde gözleri yumuşar gibi oldu. Elini elimin üzerine koyduğunda dolu gözlerimi kaldırıp baktım yüzüne. "Ben yardım edeceğim merak etme." dediğinde inanmaz bir bakış attım. "Nasıl olacak o?"


Hafifçe gülümsedi, "Kara büyüyü başka bir nesneye aktaracağız. Bir bileklik ya da kolyeye. Böylece vücudun kara büyüyü içinden atıp eski haline dönecek." dedi. Yüzümde bir gülümseme oluşurken, "Ne zaman aktaracağız benim eve dönmem gerekiyor." diye sordum.


Yüzündeki gülümseme aniden silindi ve yüzünü sıkıntı sardı. "Bi sorun mu var?" Cevap vermek yerine elini elimin üstünden çekip ayağa kalktı. Pencerenin karşısına geçtiğinde merakla arkası dönük gövdesini izliyordum. "Alar? Cevap verir misin?"


"Öğle vaktinde aktarma yapılabilir ama... bu canını fazla yakacak Hera." Kaşlarım çatıldı ve ayağa kalkmaya çalıştım ancak vücuduma saplanan acılar buna engel oldu. "Nasıl bir acı?" dedim kalkamayacağımı anladığımda.


"Ruhun bedenden çıkmasıyla eşit." Ruhun bedenden çıkması, ölümün de beteri. "Hera?"


Buna dayanabilirdim. Bunca yıldır bir çok acıya katlanmıştım buna da katlanabilirdim. Damarlarımda akan kana karışan güç bana yardımcı olurdu bunu biliyordum ve tek güvencem de oydu. Vücudumda kara büyüyle yaşamaktansa bu acıyı yeğlerdim. Kara büyü bir cadının vücudunu ele geçirirse onunla bir oyuncak gibi oynar delirtir ve iradesini alırdı.


"Dayanabilirim." Gözlerinde ki onaylamaz ifadeyi görebiliyordum ve bu benimde tedirgin olmama sebep oluyordu. "Bakma bana öyle başka yolu mu var sanki?(!)" Başını hoşnut olamayan bir ifade ile iki yana salladı.


"Belaları kendine çekiyorsun Hera ama seni her seferinde kurtaracak beyaz atlı prensin değilim ben o yüzden lütfen kendine hakim ol artık." dedikten sonra bana bir kez bile bakmadan odadan çıktı.


Arkasından bakmak yerine kendime geçici bir ağrı tılsımı yaparak ayağa kalktım. Bu bir süre kara büyüyü oyalardı. En azından öyle umuyordum. Etrafta giyecek bir şeyler ararken dolabın sadece kıyafet ve korselerden oluştuğunu görmek yüzümün asılmasına sebep olmuştu. Hapis evreni ne kadar fazla geride kalmamış olsada orta çağ ve doksanlar arasında kalmıştı ve pantolon, spor ayakkabı, sweatshirt gibi giysiler bulmak pek kolay değildi. Burada gördüğüm kadınlar hep elbise ve korse giyiyordu ki zaten pelerin kullanıyorlardı.


Hapis evreni sadece doğa üstü canlıların dünyası olduğu için bu kadar bile ilerleyebilmişti yoksa bu dünyada araba bile yoktu. Çoğu yerde at arabaları ve atlar görmüştüm. Zaten eminim çoğu kişi beden aktarması yaparak bir yerlere gidiyordu. Maalesef ki biz bunu öğrenmemiştik çünkü dünya da yapamazdık ama Hale ve Balay neneyi bu konu hakkında konuşurken duymuştum.


Zihnim onların ismini hatırladığı an duruldu. İçten içe beni merak edip etmediklerini düşünüyordum. Bana nezaket göstermiş ve evlerine almıştılar ama ben onlara bu kadar kısa sürede bile sadece bela açmıştım. Yüzlerine nasıl bakacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu.


Fikirlerimi zihnimin puslu duvarlarının arkasında ki odalara kilitleyerek beyaz renkli bir elbise ve siyah korseyi dolaptan aldım. Elbise balon kollu ve önden göğüs kısmının hemen üstünde bağlama iplerine sahipti. Korse ise siyah sade deri bir korseydi sadece. Üzerimdeki beyaz geceliği çıkarıp yatağın kenarına koyduğumda durumun ne kadar vahim olduğunu bir kez daha fark ettim.


Kara büyü karnımdan aşşağı doğru uzanmaya çoktan başlamıştı. Vücudumu kendi içine doğru almaya çalıştığını hissediyordum ama gücüm son damlasına kadar onunla savaşıyordu.


Elbiseyi başımdan aşşağı sokup düzelttikten sonra siyah korseyi zorlukla üzerine bağladım. Ayağımda beyaz ince çoraplar vardı hava soğuk olmadığı için bunu dert etmedim ve yatağın üzerine oturdum. Duvarda asılı saate bakarak dakikalarımı geçirirken tılsımımın kırılığını ve kara büyünün verdiği acının geri geldiğini hissettim. Vücudumu sanki bir elektrik dalgası vurmuştu.


Kapı çaldığında boşluğumu denk gelmesiyle sıçramıştım. Kapı açılıp içeri genç bir kadın girdiğinde kaşlarımı çattı. "Merhaba leydim ben Navi efendi Alar size yardım etmem için beni görevlendirdi." Bana leydi ve Alar'a efendi demişti... Tanrım bu kulaklarım daha neler duyacak.


Navi'ye zorluk çıkarmamak adına kendi başıma zorlukla doğruldum. Kenardaki siyah postalları ayağıma giyip onunla birlikte odadan çıkarken vücudumdaki sızılar arttı. Navi bunu fark etmiş gibi koluma girip bana destek olduğunda dudaklarımda hafif bir tebessüm oluştu. Merdivenlerden en alt kata inerken canım o kadar yanıyordu ki neredeyse iğne yapıldığı için hastaneyi ağlayarak yıkan çocuklar gibi ağlayacaktım. Kara büyü bedenime yayılıyordu ve bunu bana acı çektirerek hissettiriyordu.


Bodruma inene kadar sadece vücudumu sıkmış ve inlememek için dudaklarımı dişlemiştim. Navi bana mumlarla süslenmiş daireye kadar eşlik etti ve yere yatma konusunda bana yardımcı oldu. Ona minnettar olduğumu yine sadece bir tebessümle belirtirken merdivenlerden aşşağı üç kişi daha indi.


En öndeki iblisi gördüğüm gibi tanımıştım ancak arkasında duran arkadaşlarım beni bozguna uğratmıştı. Hadra ve Havin'in endişe dolu gözleriyle karşılaştığımda neredeyse mutluluktan ağlayacaktım. Onları özlediğimi biliyordum ancak onlar gelmeden ben onlara gitmezdim de. Ben haklıydım beni yok sayan onlardı. Yine de onları çok özlğyordum ve karşımda ikisini görmek beni çok mutlu etmişti.


Alar homurdanarak yattığım yerde diz çöktüğünde anlamayarak kaşlarımı çattım. Başım bir anda havalanıp üst gövdem onu

n kucağına yerleştiğinde şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum. Yüzünde bunda memnun olduğunu belirten kırıntılar taşırken beni kendine iyice çekti. Aniden hissettiğim acıyla inlediğimde kolları gevşedi ve başını eğip yüzüme baktı. "Neren acıdı?" Endişeyle bakan gözlerine dolan gözlerimle baktım. "Her yerim ama en çok kalbim acıyor. Oradaki acı çok güçlü. Her seferinde beni öldürmeye çalışıyor hissediyorum." Alar başını kaldırıp Havin ve Hadra'ya bir şeyler söyledi. Hissettiğim acıdan dolayı konuşmalarını dinlemeyi bırakmıştım.


Büyünün sözlerini duyduğum an gözlerimi hafifçe araladım. Gözlerime kapanan büyük eller, "Gözlerini kapat güzelim." dediğinde hafifçe araladığım gözlerimi geri kapattım.


Büyülü tılsımlar kulaklarıma dolduğu an beynimin içinde büyük bir acı belirdi. Dudaklarımdan çıkan acı dolu feryat büyük bir rüzgarı odaya doldururken mumlar söndü ve bir kaç cam kırılarak etrafa savruldu. Alar'ın beni tutan kolları sıkılaşırken kızlar büyüye ara vermeden devam ediyordu. Benim feryatlarım tılsımlara karışırken her çığlığımda oda bir beşik gibi sallandı.


"Ut de tenebris." Karanlıktan kurtul.


Karanlık zihnimi ele geçirdiği yerden çıkmamak için direndi ancak bende pes etmedim. Tılsımlar zihnimin savaşını körükledi gücünü arttırdı. Karanlık önümde diz çöktü ve cehennem beni bir kez daha kucakladı. Ruhum bedenimden ayrıldı ve şeytanın kahakahası yankılandı.


Şeytan ruhumu aldı. Şeytan kollarının arasında olduğum adamdı.


Karanlık bir kere daha etrafımı çevrelerken bedenimde hissettiğim kollar kayboldu. Gözlerimi güvende hissetmemenin huzursuzluğuyla açtığımda beklemediğim manzara beni şaşkına uğrattı. Aslına bakılırsa burada manzara diye bir şey yoktu. Sadece karanlık simsiyah bir kutunun içinde gibiydim.


Bir boşluk gibiydi ya da kara delik her ikiside belki de. Burada duran hiç bir şey yoktu. Hiçliğin ortasında tek başıma oturuyordum. Alar burada değildi, Hadra ve Havin'de yoktu. Burada sadece ben vardım o kadar. Bir de karanlık vardı tabi her zaman olduğu gibi beni yalnız bırakmamıştı.


Bedenimdeki tüm ağrılar bir anda kaybolmuş gibi ayağa kalktım. Etrafta herhangi bir çıkış ararken benden uzakta gördüğüm ışıkla birlikte rahatlayarak o tarafa doğru yürümeye başladım.


Ses yoktu hareke hiç yoktu. Derin sessizlik karanlığa gömülmüş ve karanlıkta her yeri kaplamıştı. Babetlerin çıkardığı ses sert zeminde yankılanırken bir ses daha ona eşlik etti. Çıplak bir ayaktan gelen yürüme sesleri çok yakınımdaydı. Tam arkamda olduğunu hissedebiliyordum. Aniden arkamı dönüp sesin sahibini baktım.


Gözlerim hızla açılırken bu simayı nerede gördüğümü hatırlamak zor olmadı. Kızıl saçları beline kadar iniyordu, büyük mavi gözlerinin ışığı sönmüş gibiydi, kalın pembe dudakları ve yüzündeki ufak kırışıklar fotoğraftakinden onu büyük göstersede kim olduğunu anlamak zor olmamıştı. O benim annemdi. Benim için ruhunu feda eden annem.


Yüzünde ufak hüzünlü bir tebessüm peyda olurken gözlerim hala şaşkınlıkla onu izliyordu. O tam karşımda dururken gözlerim yanmaya ve dolmaya başladı. Onun karşımda olduğu gerçeği imkansız geliyordu ama o tam karşımdaydı ve bana benzeyen her bir parçasıyla gözlerime bakıyor ve gülümsüyordu. Yüzümdeki şaşkınlık yavaşça silinirken bende onun gibi gülümsedim, bununla eş değer bir damla gözlerimden kayıp yanağıma doğru yol aldı.


Gözlerim her bir parçasını incelerken annem sanki gerçek olduğunu belli etmek istermiş gibi elini yanağıma koydu. Gözlerimden yaşlar yavaş yavaş akarken onunda bir yaş gözlerinden firar etti, "Nasıl mümkün olabilir?" dedim titreyen sesimle.


Yumuşak hareketlerle yanağımı okşarken onun gerçek olduğunu çoktan anlamıştım. "Kim yaraladı seni bu kadar kızım?" Ellerim titredi, bir cevap vermek istedim ama ne diyeceğimi bilemedim.


"Yaşıyorsun değil mi gerçeksin?" Başını aşşağı yukarı salladı. Yanağımdaki eli iki elimi ellerinin arasına aldığında ellerimize baktı.


"Serva me..." Kurtar beni. Başımı kaldırıp gülümseyen yüzüne baktım. Yüzünde gördüğüm kırıklık kalbimin burkulmasına sebep oldu.


"Nasıl?" Sesim o kadar güçsüz çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum ancak o da duymuşa benziyordu. Elinin arasındaki ellerime birer öpücük kondurdu.


"Seni koruyana güven,


Şeytan'dan uzak dur,


Kral'dan kaç,


Sirenleri bul."


Bu bir çeşit kehanetti. Eski zamanlarda çokça kullanılırdı, özellikle cadılar kullansada bu kehanetleri onlara Tanrıçaların fısıldadığı söylenirdi. Bu bir çeşit yol haritasıydı da diyebiliriz. Ancak bunu neden söylemişti anlamıyordum. Onu bu şekilde nasıl kurtaracaktım?


"Nasıl yani?" Cevap vermedi lakin ellerimi bıraktı.


"Uyan Hera."


"Hera!" Sanki bir el boğazımı sarmış ve nefes almamı engelliyordu. Göz kapaklarım da binlerce tonluk ağırlıklar var gibiydi bu da gözlerimi açmama engel olan bir diğer etkendi. Kulağımın dibinde ismimin bağırıldığını ve uyanmam için yapılan tılsımları duyabiliyordum. Tüm bunların arasında nefes alamadığımı fark ettiğim an aniden gözlerimi açıp doğruldum ve öksürmeye başladım. Ciğerlerime hava dolarken Alar'ın kucağında içim dışıma çıkana kadar öksürdüm.


Kendime gelebildiğim ilk an Alar yüzüme merakla ve dikkatle baktı. İyi olup olmadığımı ölçüyor gibi görünüyordu. Hâlâ onun kucağındaydım bunu fark ettiğim de ondan biraz da olsa uzaklaştım çünkü fazla hareket edemiyordum.


Gözlerim ellerime doğru indiğinde kara büyünün etkisinden çıktığını görmek rahatlamama sebep oldu. Alar'ın yardımıyla yavaşça ayağa kalktım. Hadra ve Havin'in endişeyle gözlerime baktığını fark ettiğimde gülümsemeye çalıştım, "Ben iyiyim sorun yok." Ancak bu tabiki bir yalandı. Hadra'nın yeşil gözlerinde gördüğüm farklı hisler ile kaşlarım çatıldı. "Bir sorun mu var?" dediğimde kız kardeşine bakarak yutkundu.


"Hera biz büyüyü yaparken bilincin kapandı değil mi?" Evet kapanmıştı. Acıya dayanamayan bedenim bilincimi kapayarak benim için işleri kolaylaştırmıştı. Başımı aşşağı yukarı salladım. "O an öldün Hera ancak ruhun geri döndü."


Herhangi bir tepki vermek istedim ama beynimden sadece o kelime geçiyordu. Öldün, ölmüştüm bu yüzden annemi görmüştüm. Çünkü o da ölüydü.


"Hera?" Dudaklarımı dişleyip akmak için direnen gözyaşlarımı tutmaya çalıştım.


"Eve gitmek istiyorum." Annemi istiyorum.


Hadra anlayışla başını salladı. Elime bir pelerin verdiğinde hızlıca üzerime giydim ve şapkasını kapattım. Bodrum katın merdivenlerini çıkarken sadece Alar'ın Hadra'ya 'O iyi mi?' diye sorduğunu duymuştum onun dışında kimseden ses çıkmıyordu. Evin önüne geldiğimizde Navi bizi yolcu etti, Alar'ın onunla kalacağını sanıyordum ancak o siyah pelerinini giyerek arkamızdan ilerliyordu.


Şehrin dış kesiminde kalan evden uzaklaştıkça kasaba meydanına yaklaşmıştık. Meydandan orman yoluna girdiğimizde adımlarımızı biraz daha dikkatli atmaya çalışıyorduk. Nihayet ormanın içinde ki küçük kulübeye geldiğimizde öne geçerek kapıya vurdum. İçeriden ayak sesleri geldi ardından kapı hızlıca açıldı.


Kapının eşşiğindeki Hale beni gördüğü an boynuma atlamış ve bana sımsıkı sarılmıştı. Bu yüzümde bir gülümsemenin oluşmasına sebep olurken arkasında gördüğüm yüzler şaşırmama sebep oldu. Açelya, Ilım ve Nesli endişeyle ve merakla bu tarafa bakıyordu.


"Çok korkuttun bizi aptal!" Hale'nin ağlamaklı sesini duyduğumda tuttuğum gözyaşlarım tekrar direnmeye başladı.


"Özür dilerim, çok özür dilerim."


Kollarını yavaşça çektiğinde ondan biraz uzaklaşarak içeri girdim. Hadra ve Havin'de arkamdan içeri girdiğinde başımı arkaya doğru çevirdim, ancak orada yoktu. Gitmiş olmalıydı.


"İyisin değil mi?" Yavaşça başımı salladım ancak bu sadece onu rahatlatmak içindi.


Hale benden ayrıldığında içeri girip kapıyı kapattı. Salona girdiğimizde şöminenin başında oturan Balay nene hızla ayaklandı, yanıma geldiği an beni azarlamasını beklerken o beklemediğim bir şey yaptı ve bana sarıldı. Güven veren kollarının arasında yüzümde bir gülümseme belirdi. "Bir daha beni böyle korkutma güzel kızım. Güçlerini dizginleyip eğitmende sana ben yardımcı olabilirim biliyorsun değil mi?" Cevap vermek yerine başımı salladım. Benden ayrılarak geri koltuğuna oturduğunda yanını işaret etti. Tam yanına oturduğumda herkes bir yerlere oturmuştu. "Anlat bakalım bu kızlara planını?"


Kaşlarım çatılırken başımı kızlara çevirip hepsine tek tek baktım. "Anlamadım?" dedim Balay neneye dönüp.


"Sanırım haklıymışsın kandırılıyoruz ve yüzükleri bulup eve dönmeliyiz." Bunu söyleyecek kişinin Hadra olmasını bekliyordum ancak bu Nesli'ydi. Yüzündeki pişmanlığı görebiliyordum ve sonra bunun hepsinin yüzünde olduğunu fark ettim.


Sırıttım ancak kesinlikle alay içermiyordu. Başımı kaldırıp gözlerimi Nesli'nin yeşil gözlerine sabitledim, "Daha önce neredeydiniz? Ben uğraşırken neredeydiniz?" sesimde öfke yoktu ancak haya kırıklığı doluydu.


"Sen olsan aynısını yapmaz mıydın? Yıllar sonra ailelerimizi bulduğumuzu sandık Hera ne yapmamızı bekliyordun?(!)" O da kendine göre haklıydı ancak içimdeki ses bunu tamamen yok sayıyordu.


"En azından ben sizi terk etmezdim. Siz beni bu koca evrende tek başıma bıraktınız." Nesli'nin dolan gözlerini yok saydım. "O gece bir başkasının evinde uyurken tamamen yalnız hissettim."


Kimse bir şey söylemedi. Çünkü herkes biliyordu ki doğru olan buydu.


Onlar o gece aile sıcaklığını hissedip huzurla uyurken ben yalnızlığı iliklerime kadar hissetmiş bir başkasının evinde bir başkasının yatağında uyumuştum. Balay nen ve Hale'ye minnettardım ve kısa sürede ikisini de çok sevmiştim ancak benim ailem değillerdi ve onların yerindeki boşluğu dolduramazlardı.


Hiç birinin konuşmayacağını anladığımda, "Bana bir iyilik yapın ve sadece yüzükleri aramam da yardım edin. Sizden sadece bunu istiyorum." dedim. Hepsinin tek tek yüzüne baktığımda bana yardım edeceklerinin garantisini almıştım.


"Nasıl yardım edeceğiz peki, planın ne?" diyen Hadra kaşlarını çatmış ve yüzüne meraklı bir ifade yerleştirmişti.


"Safir bana bir ipucu verdi bu da deniz kızlarıyla alakalı ya da siren de diyebilirsiniz. Onlar hakkındaki bilginin bulunduğu tek kitap ise ignis kraliyet kütüphanesinde."


"Onu oradan nasıl alacağız?"


Sırıttım, "Basit, kral bir gün sonra saraydan ayrılacak Alar'da beni gizlice saraya sokacak." dedim oldukça rahat bir tavırla. Ancak yüzlerindeki ifadeye bakılırsa bundan hiç hoşlanmamışlardı.


"Çok tehlikeli Hera, ya yakalanırsan?" diyen Nesli'ye karşılık olarak omuz silktim. "Kral bana bir şey yapamaz çünkü büyü için bize ihtiyacı var. Zaten yakalanmaycağım herhangi bir durumda aktarma yaparak buraya döneceğim. O ignise bende güvenmiyorum." dedim.


"Pekala aramızdan biri de seninle gelecek öylece seni tek başına gönderemeyiz." Ilım konuştuğunda kaşlarım alayla havalandı.


" Daha önce de tek başıma kaldım bu pek de büyük bir problem değil."


"Yine de Ilım'ın söylediği mantıklı Hera tek başına gitmek tehlikeli." dedi Balay nene itiraz istemeyen bir tınıyla.


"İyi peki biriniz gelirsiniz." dedim mecburen. Kimin geleceği pek umurumda değildi açıkçası ayak bağı olmasın yeterdi.


"Hadra gitsin o bizden daha zeki hem de yardımcı olur." Herkes Açelya'yı onayladığında bende başımı sallamakla yetindim. Hadra iyi bir seçimdi, kitabı daha kolay bulabilirdik.


Bu konu hakkında daha fazla konuşulmadı gerçi bir daha konuşulmadı. Beş on dakika boyunca kimseden ses çıkmayınca Balay nene ayaklandı. "Saat geç olmaya başladı evinize dönün artık. Aileleriniz bir şeylerden şüphelenmesin." dedi yumuşak bir sesle. Kızlar onu onaylayan mırıltılar çıkarıp ayaklandıklarında ayağa kalktım.


Kapının önüne geldiğimizde ne tepki vermem gerektiğini kesinlikle bilmiyordum. Onlara ne diyecektim ki? Bana sarılsalar tüm kırgınlığım geçerdi halbuki ancak gelip bana sarılan Açelya oldu. "Yarın görüşürüz." Kulağıma fısıldadığı cümlelere karşılık olarak başımı sallayıp gülümsedim.


Açelya benden ufak bir gülümsemeyle ayrılıp dışarı çıktığında başımı diğerlerine çevirdim. Hiç bir hareketlenme yoktu. Hadra bir adım öne çıktı. "En başta yanında olmalıydık özür dilerim tek başına çabaladığın için." Aniden boynuma doladığı kollarıyla bir an gözlerim açılırken kendime gelerek kollarımı beline doladım. Bu anı gülümseyerek izleyen Havin yanımıza gelip kollarını ikimize doladığında yüzümdeki gülümseme büyüdü. Havin'in arkasından Nesli ve Ilım'ın da sarılmasıyla durumu idrak edebilmiştim. Zihnimi okuyorlardı.


Yüzümdeki gülümseme yavaşça silinirken onlardan uzaklaştım. "İyi geceler." Bir buz kütlesini andıran tonda ki sesim onların yüzündeki gülümsemenin küçülmesine sebep olurken kapıyı kapattım.


Üst kata çıkan merdivenleri tırmanırken ne Hale ne de Balay nene bir şey söyledi. Sanırım ikiside dinlenmem gerektiğini düşünüyordu. Hale ile kaldığımız odaya çıktığımda üzerimdeki beyaz elbiseden bir çırpıda kurtuldum ve beyaz bir geceliği üzerime giydim. Hale'nin benim için getirdiği tarakla saçlarımı tararken camdan gözüken yıldızları izliyordum.


Tarağı masanın üzerine bırakıp ayağa kalktım. Bu oda çatı katındaydı ve pencerede doğrudan çatıya açılıyor olmalıydı. Tahminimi doğrulamak için pencereyi açığımda karşılaştığım kiremitlerle sırıttım. Pencereyi iki yanında sonuna kadar açıp ayağımın yarısını dikkatlice camdan dışarı sarkıttım. Çıplak ayağım kiremitlerle buluştuğunda vücudumun tamamı artık dışarıdaydı.


Pencerenin hemen yanında ufak bir boşluk vardı oraya gidip oturabilirdim. Bunu yapmak için adım atarken oldukça dikkatliydim. Plana daha yeni başlamışken kolumu bacağımı kırmak istemiyordum açıkçası. Boşluğa geldiğimde yine dikkat ederek oturdum ve geceliğin eteklerini düzelttim. Başımı kaldırıp yıldızları izlerken duyduğum baykuş sesiyle gözlerimi etrafta gezdirdim. Baykuş görünmüyordu aynı ormanda olduğu gibi.


"Ne arıyorsun yaramaz cadı?" Aniden kulağımın yakınında duyduğum fısıltıyla birlikte korkuyla yerimde sıçradım. Başımı sese çevirdiğim de mavi harelerin sahibinin sırıtarak beni izlediğini gördüm. "Tanrı aşkına Alar sen manyak mısın? Burdayım diye haber versene, hem nasıl çıktın sen buraya?" sesimde hissedilen bariz öfke onu hiç etkilememiş gibi omuz silkti. "İyi olup olmadığını kontrol etmeye geldim. Çatıda örümcek adamcılık oynadığına göre iyisindir diye düşünüyorum." dedi alaycı bir tavırla.


"Örümcek adamı biliyor musun?" diye sordum konudan bağımsız bir şekilde.


"Altı yüz yaşındayım sadece Hera cahil değil. Örümcek adam bin dokuz yüz altmış ikiden beri yayında." Söyledikleri karşısında gözlerim kocaman açılırken inanamaz gibi baktım yüzüne, "Altı yüz yaşında mısın?" diye sordum son derece şaşkınlıkla. "Ve hala son derece yakışıklıyım evet." dedi sırıtarak. Ben hala onun yaşında takılı kalmıştım.


"Nenemden bile yaşlı olup bu kadar genç görünmen...inanılmaz!" Büyük bir kahkaha attığında ormanda yankılanarak etrafımızı sardı.


"Şoka girmiş gibisin?"


"Girdim çünkü." Güzel bir melodi gibi çıkan gülüşü eşliğinde yüzüne yayılan gülümseme beni efsunlarken yüzümdeki ifade yavaş yavaş yumuşadı ve ufak bir tebessüm oluştu. Şu an oldukça zararsız görünüyordu ve uzaktan bakıldığında iki yakın arkadaş gibi görünüyor olmalıydık. Aslına bakılırsa biz düşman bile değildik.


"Merak etme sen kırış kırış olunca sana bakacağım." Omzuna sert olmayacak şekilde vursamda kıkırdadım. Sanırım şu an kendimi iyi hissediyordum hatta mutlu. "Sana bir şey vereceğim." dediğinde merakla kaşlarımı çattım. Pelerinin cebine elini sokarak bir kaç saniye bir şey aradı, kısa sürede aradığını bulmuş olacak ki sırıttı. Elini çıkardığında zincire ve mor taşa dikkatle baktım. Bu bir k olyeydi. "Kara büyü bunun içinde, sana vermeyi unutmuşum." Uzattığı kolyeyi ellerimin arasına alarak gözlerimi taşa sabitledim. "İyi sakla Hera kırılmaması gerek."


Kaşlarım daha çok çatıldı, "Kırılırsa ne olur?" dedim. Artık gülmüyordu ama beni korkutmak istemiyor gibi saniyelik tebessüm etti. "Kırılmamasını sağla." dedi sadece.


Başımı salladım ancak zihnim ihtimalleri düşünmeye çoktan başlamıştı bile. İhtimalleri şimdilik zihnimdeki çekmecelerden birine kilitledim ve sadece ana odaklandım. "Kral yarın gidiyor." Başımı aniden ona çevirdim. "Yarın için iyi hazırlan gece tam iki de arkadaşınla, beni burada bekleyin. " dedi. Anında başımı sallayarak onayladığımda ayağa kalkı. Bir an onun çatıdan yuvarlanacağını sandım ve korkuyla ayaklandım. Ancak o gayet rahattı ve ben onun aksine bir anlığına dengemi sağlayamamıştım ve bunun bana pahalıya patlayacağına emindim. Ama düşündüğüm gibi olmadı. Elleri belimi bulurken bedenimi kendine doğru çekti ve göğsüyle buluşmamı sağladı. Kül, ateş ve kanın yoğun kokusu burnuma dolarken sertçe yutkundum. Başımın üstünde ki hareketliliğe bakılırsa o da öyle. "Dikkat et." dedi kısık sesle.


"Ederim." dedim titreyen sesimle. Yavaşça ondan uzaklaştığımda ben pencereye gidene kadar peşimde ilerledi. Pencerenin kapağını iki yandan açarken odayı kontrol ettim, boştu. Pencereden içeri girmeden önce arkama, ona doğru döndüm. "Alar?"


"Hı?"


"Neden sürekli etrafımdasın? Balo gecesi neden beni öptün? Bunu öğrenmek istiyorum." dedim merakla. Uzun zamandır yine zihnimdeki kapıların arkasına sakladığım bu düşünceler bir anda içime sığmamış ve dışarı çıkmıştı. "Canım öyle istedi bir cevap değil ayrıca."


Tebessüm etti. İki eli bedenin yanlarında sallanırken 'bilmiyorum' anlamında dudak büzdü. "Kader olamaz mı? Belki de Tanrı bizim kaderimizi sürekli birleştiriyordur.


Başımı yavaşça iki yana salladım, "Kader zalimdir sen de öyle. Tanrı kullarına zalimlik yapmaz." dedim.


"Hmm, peki ya senin hayatın zalim bir hayat değil mi Hera? Doğduğun an senin kanına sahip olmak isteyen binlerce yaratık vardı. Annen senin için ruhunu feda etti. Baban yok varsa da nerede bilmiyorsun ya da kim olduğunu. Ailen yok, seni sevdiğini düşündüğün kimse yok. Arkadaşların seni en ihtiyacın olduğu anda terk etti ve şimdi tekrar yanına geliyorlar. Onlar bencil olmalarına rağmen içten bir şekilde sana sarılıp özür dileseler anında affedecek kadar safsın. Tek başına çabalayıp duruyorsun ancak sadece daha çok batıyorsun. Bu bir kul için fazla zalim bir hayat ha?(!)"


"Sus..."


"Ben susarım peki zihnindeki o sesler, onlar susar mı Hera?" Susmazlardı biliyordum ama ben gerçekleri her zaman reddederdim.


"Tanrı'nın benim için yazdığı bir sınavdır bunlar." dedim kendimi savunma ihtiyacıyla.


Yüzündeki tebessüm hala duruyordu, "Şeytan'a Tanrı'yı savunuyorsun Hera. Ancak belki de haklısındır bunlar Tanrı'nın sana sınavıdır. Ben Şeytan olarak zihnini bulandırmaya devam etmekle yükümlüyüm." Mavi gözleri alevle harlandı sanki o an. Gerçekten şeytan vardı sanki karşımda.


"Bende melek sayılmam ignis."


"Ancak şeytan da değilsin değil mi?" Başımı aşşağı yukarı salladım. "Şeytan olma Hera. Sen Tanrı'nın sadık kullarından ol belki o zaman diğer tarafta huzuru tadarsın."


Yorgun gözlerim alev alev yanan mavi harelerinde dolaştı. "Sen? Sen ölmeyecek misin?" dedim kurduğu cümleyle.


"Eğer bir gün biri beni öldürmeyi başarırsa sana cehennemin kapısından el sallayacağım söz." Gözlerimi devirdim ancak buna rağmen gülmüştüm.


"İyi geceler Alar, Tanrı seni korusun." dedim pencereden içeri girmeden önce.


"Seni daha çok korusun Hera." Pencereden içeri odaya girmeden önce son duyduklarım bu kelimeler oldu.


Yüzümde bir gülümseme ile odaya girdiğimde geceliğimin eteklerindeki tozları silkeledim. Yatağın köşesine yatıp yorganı üzerime örterken aşşağıdan Balay nene ve Hale'nin seslerini duyabiliyordum.


"İyi geceler nene!" Hale'nin şen sesi kulaklarıma dolduktan kısa süre sonra alt kattaki tüm ışıklar söndü. Gözlerimi kapatıp bir sonraki gün olacakları düşünmeye başladım. Hale'de odaya girmiş üstünü değiştiriyordu. "Keşke daha çok vaktimiz olsaydı ufaklık." Gözlerim kapalı duyduğum cümleden sonra yatağın yan tarafı çöktü. Hale yanıma yattığında uykuya daha kolay dalmak için ufak bir büyü yaptım.


Büyü kısa sürede beni tesiri altına alırken dışardan baykuş sesi geliyordu.



Kabuslar çocukluğumdan beri yanımda olan tek parçamdı. Yıllar bile geçse beni terk etmediler. Bir günü bile huzurlu uyumama izin vermedi kabuslar. Onların kabus olamdığını çok sonra anladım.


Cadılar doğdukları andan itibaren bazı özel güçlere sahip olurlardı ve bunlar çoğu olağanüstü varlıkta olmayan türden güçlerdi. Çoğunlukla karşısındakinin zihnini okuyabilen cadılar olsada bazen istisnalar olabiliyordu. Ben o istisnaların en büyüğüydüm.


Birinin zihnini ilk okuduğumda sekiz yaşındaydım. Sahip olduğum güç sorunsuz ortaya çıktığı için Gülnihal nenenin çok rahatladığını hatırlıyorum, tabi bu fazla uzun sürmemişti. Kısa sürede sık sık kabus görmeye ve gözlerimi kapattığımda bulunduğum yerden uzaklaşmaya başladım. Gülnihal nene bunu hemen anlamış ve bana bir kaç soru sorarak hakikati anlamıştı. Geleceği de görebiliyordum.


Bu beni çok heyecanlandırmıştı çünkü kızlara sahip olduğum gücü anlatıp egomu tatmin etmek için sabırsızlanıyordum. Ancak hevesim kursağımda kaldı, iki güce sahip olmak iyi değildi. Vücudumun zaten kaldıramayacağı kadar güce sahiptim üstüne bunun eklenesi tuzu biberi olmuştu.


Vücudum bu ağır güçlerin altında günden güne ezildi ve o zaman asıl kabus başladı. Gülnihal nene halamları bir şekilde kandırıp bir kaç gün onun evinde kalmamı sağlamış ve o sırada da bana yardımcı olabilecek bir karışım hazırlamıştı. Karışımı önceden hazırlaması beni iyi anlamda etkilemişti yoksa etrafta zırt pırt bayılacak ve burun kanamalarıyla uğraşacaktım. Zaten yeterince büyük bir sorundum, daha fazla yük olmak istemiyordum.


Balin'de halama ve Gülnihal neneye Hapis Evrenin'de Balay nene ve Hale'ye. Hayatım boyunca birilerine yük mü olacaktım ben? Bu iş hep böyle mi olacaktı?


"Uyan Hela, kötü düşüncelerin seni ele geçirmesine izin verme." Kulağımın çok yakınında kısa süre önce duyduğum o sesi duyduğumda gözlerim aniden açıldı.


Benimkinin birebir kopyası olan mavi gözler şefkatle gözlerime bakıyordu. Etrafa biraz bakınca Hale'nin odasında değil de yine o karanlıkta olduğumu fark ettim. Zifiri karanlıktı ama annem buraya ışık saçıyordu. "Anne?" dedim onu karşımda görmenin verdiği şaşkın ifadeyle. "Benim burada ne işim var?"


Yavaşça doğrulduğum sırada yanıma oturarak beni durdurdu. Yerdeki başımı alıp dizlerinin üzerine bıraktığında yutkundum. Elleri havaya kalktı, ne yapacağını beklerken tereddütle saçlarıma baktığını gördüm. Gözlerinde büyük bir özlem yatıyordu sanki. Elini yavaşça saçlarımın üzerine bıraktığında gözlerimi kapattım. Eli nazikçe saçlarımı okşarken içimi ilk kez farklı bir his doldurdu.


Anne sevgisi.


Benim mahrum bırakıldığım sevgilerin en büyüğü en özeli. Belki de rüyadaydım ama bu bile yeterliydi bana. Annem yanımda saçlarımı okşuyordu gerisi umrumda değildi.


"Seni çok çok bekledim." Sesim neredeyse ağlayacak gibi çıktığında onu üzebileceğimi düşünerek kendime kızdım.


"Biliyorum ben alev saçlı hazinem biliyorum. Bende seni çok çok özledim." dedi aynı tonda. Ses tonu o kadar naif ve güzeldi ki gerçek olmadığını sandım bir an. Çünkü böyle bir kusursuzluk ancak masallarda olurdu. Yavaşça eğilip saçlarımı kokladığında güldüğünü işitir gibi oldum. "O güzel kokun hiç değişmemiş aynı seni bıraktığım günkü gibi..." Gülümseyerek başımı ona doğru çevirdim.


"Gerçeksin değil mi?" Onun gerçek olduğuna inanmayı o kadar çok istiyordum ki...


"Gerçeğim, gerçeğiz güzelim." O da buna kendini inandırmak istiyordu sanki. O da benim gerçek olmamamdan korkuyordu belki de.


"Anne seni bırakmak istemiyorum." Gözümden bir damla yaş süzülürken ağzımdan çıkan her anne kelimesinde gözlerinin dolduğunu fark ettim.


"Biliyorum, biliyorum canımın içi ama burada daha fazla kalamazsın." dedi ağlamaklı bir sesle. Başımı hızla iki yana sallayarak doğruldum. "Hayır anne, ne olur burada kalayım seninle oraya dönmek istemiyorum sadece seni istiyorum!" Gözlerimden daha hızlı yaşlar boşalmaya başladığında benim gözyaşlarıma onunkiler eşlik etti. Birbirimize sımsıkı sarıldığımızda ona burada kalmak için adeta yalvarıyordum.


"Söz veriyorum Hela seni bir daha bırakmayacağım." dedi teselli etmek ister gibi. "Şimdi gitmen gerek. Çünkü sensizliğe dayanabilirim ama yok olman beni mahveder."


"Anne-"


"Seni bekleyeceğim benim güzel kızım..."


"Anne!" Gözlerim açıldı ancak karanlık artık yoktu tıpkı annemin olmadığı gibi. Ben yine buradaydım Hale'nin odasında.


Ben buradaydım ama annem yine yoktu. Ancak hissediyordum çok yakında annemde burada olacaktı. Ondan daha fazla ayrı kalmayacaktım.


BÖLÜM SONU


instagram:vaerosass


Loading...
0%