Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@vahsi.kelebek

Börülce 6* Yer mi yoktu, dizlerinde..

🍒

'' Koşma kız koşma, dökeceksin elindeki ni!''

Annemi asla dinlemiyor, elimde ki yoğurtlu makarna ile koşturuyordum.

'' Ay bu kızlar beni öldürecek, başlarına buyruk oldular iyice!''

Bahçenin kapısından geçip Funda teyzelerin evine doğru yol aldığım da üzerimde çiçekli, dizlerimin biraz üstünde biten beyaz bir elbise vardı. Kapıyı alacaklı gibi çalarken uykudan yeni uyanmış Samet küfür ede ede açtı kapıyı.

'' Kızım zille bir sıkıntın mı var senin, siktin kulaklarımızı!''

'' Düzgün konuş be! Anan nerede?!''

Ağabeyin nerede diyemeyeceğime göre anasını ortaya atmıştım.

'' Geç, mutfakta''

'' Funda teyze''

'' Mutfak güzelim''

Adımlarımı ezbere bildiğim mutfağa ilerledim. Tepsiden mis gibi patatesli börek çıkarıyordu.

'' Kuzum, hoş geldin ''

'' Annem yolladı, dedi ki mayonezim bitmiş o daha iyi ayarlar''

Büyük bir gün sırası bizdeydi, o yüzden herkes bizde olacaktı.

'' Kuzum, ben bir tabak yaptım Cihangir ağabeyin yukarıda. Sen bunları götürüver, ben de halledeyim buraları. Samet! Koş Sultan teyzene, alınacaklar var''

Samet söylene söylene çıktı evden, ardından da Funda teyze. Evde tek başımıza kalmanın heyecanı sararken beni, elimde ki tabak ve bir de çayla yukarı çıktım. Hava mı sıcaktı, ben mi yanıyordum bilmiyorum ama vücudum sıcacıktı. Merdivenlerin trabzanlarına tutuna tutuna çıktım. Sonda ki oda onundu, kapısını çaldım iki kere ses çıkmadı. Hafiften kafamı içeriye soktuğum da kimsecikler yoktu.

'' Cihangir ağa-

Odasının içinde ki banyo kapısı açıldı hışımla. Beline bağladığı kısacık havlu, vücudundan süzülen damlalar, peşin sıra gelen buhar ile kalakaldım.

Maşallah, boşuna hayran değillermiş sana!

'' Ahu?''

Ellerim titriyordu, Allah vermeye dökmeseydim bari! Hızla önlemimi alıp tabağı bardağı bırakıp arkamı döndüm, yüreğim ağzımda atıyordu.

'' Özür dilerim, düşünemedim''

Sesli bir nefes işittim, odadan da çıkamıyordum saçma sapan bir olayın içindeydim. Dolabının kapağı açıldı, bir süre sonra dön demesiyle döndüm. Altına ince bir eşofman, üstüne de kısa kollusunu geçirmişti, saçları ıslaktı. Bu görüntü gözlerime bayram ettirirken ona sarılamamak, koklayamamak içimi acıtıyordu.

'' Özür dileme börülce, önemli değil. Gün sizde mi?''

'' Hıhım, annem yollattı''

'' İstediğin zaman gelebileceğini biliyorsun Börülce, ne bu tuhaflık?''

Karalıkları parladı, masanın üzerinde ki tarağı aldı eline, sıktığı mis kokulu fön sütünün ardından saçlarını taradı.

'' Kurutsana saçlarımı''

Kaskatı kesilmiştim. Daha önce de saçlarına defalarca dokunsam da o zaman o sadece bir ağabeydi lakin şimdi, şimdi ne?

Kurutma makinasının yerini bildiğimden uzanıp elime aldım, fişini takıp oturduğu yatağa dizlerimin üzerine çıktım. Önümde sırtı dönük olan adamın kokusu, nefeslerimiz karışırken kurutma makinasını açtım saçlarını kurutmaya başladım.

'' Kurudu yeter''

Nemini aldıktan sonra tarakla üzerinden geçerken çaktırmadan kokluyordum. Makinayı yerine koyarken elim kulağıma gitti, o da oturmuş beni izliyordu.

'' Sağır oldum, kulaklarım tıkanmış sanki''

Güldü, evet kocaman güldü. Ayaklandı, bileğimden tuttuğu gibi beni yatağa, yanına çekti. Eliyle kulak arkalarımı okşadı, yüreğim çırpınırken dizlerimin titremesi geçmedi ki, Allahtan oturuyordum. Naneli diş macunun ferah nefesi yüzümü yalayıp geçerken dudakları o kadar yakınımda idi ki, boğazıma kadar kızarıyordum.

'' Sadece kulakların tıkalı değil börülce, körsün de''

Geceyi andıran hareleri harelerime düşerken yutkunamadım bile. Bedeninin sıcaklığını hissediyordum.

'' Bana gelince körsün, sağırsın, duymuyorsun Ahu, Alacalım''

Ve bir fiske vurdu burnuma, alnını alnıma dayadı derince soludu, elini elbisemin açıkta bıraktığı çıplak bacağıma götürdü, zaman o an durdu. Kalbim söküldü sanki, kulaklarım alev alevdi.

'' Aç artık gözlerini be Börülce. Yoruldum görmüyor musun? Yer mi yoktu dizlerinde? Şu garip başımı koyacak kadar?''

Ne olduğunu anlamadan dizlerimde hissettiğim ağırlık ile kaskatı kesildim. Cihangir, eli belime dolalı, kafası kucağımdaydı...

🍒

Aşinası olduğum koltukta diken üstünde oturuyordum. Bu ev, gelmeyeli seneler oluyordu. Şimdi o tanıdık lacivert koltuklar bana buram buram eski kokutuyordu. Az yemezdim Funda teyzenin tatlılarını, Sametin sakladığı zulaları patlatışım, Selim amcanın çocuklarına getirirken bizi de es geçmeyip aldığı elma şekerler ve Cihangirin nereden aldığını söylemediği bize de gıdım gıdım verdiği fındık ezmesinin kokusu... Burnumda tütüyordu..

Sokakta karşılaştığımız Kutay, kız kardeşi Zeynep, Çiçek, Cihangir ve ben şimdi onlar da salonlarında garip bir hava da oturuyorduk. Funda teyze geçerken bizi görmüş, hepimizi eve toplamış çay vermişti.

'' Ne iyi ettiniz de geldiniz, çok özledim sizi Kutay''

Kutay bende ki bakışlarını Funda teyzeye taşıdı.

'' Ben de özledim sizleri, çok hemde''

Yine bana dönmüştü. Kutay ve Zeynep mahalleden taşınalı asır oluyordu neredeyse. Emekli öğretmen Salim amcanın tek başına büyüttüğü iki çocuk Amerikada okumayı tercih etmiş, taşınmışlardı. Babamdan duyduğum kadarı ile iyice işleri toparlanmıştı. Hepimiz seviniyorduk. Severdik bu aileyi. Kutay platoniğimdi, lakin benim o dönemler gözüm de gönlümde tıkalıydı.

'' Ne kadar güzelleşmişsin Ahuzar''

Halının desenini bilmem kaçıncıya inceliyordum, kafamı çevirdim Zeynebe.

'' Asıl sen ne kadar güzelleşmişsin Zeyneb''

Zeynebin sapsarı saçları, uzun boyu güzel bir fiziği vardı. Gülümseyerek ağabeyine döndü.

'' Ahuzar diye tutturdun babama, önce size gelelim diye yırttı kendini.''

Bakışlarım Kutayın arkasında ki Cihangire kaydı. Dizlerinde ki elleri yumruktu, sinirlendiğini alnında ki damarlardan görebiliyordum.

'' Sen de çok değişmişsin Kutay''

Kutay mavi gözleri, yapılı bedeni, sarı saçları olan ilgi çekici bir adamdı. Cılız Kutay gitmiş, yerine daha sağlıklı Kutay gelmişti.

'' Çok yakışıklı olmuş değil mi?''

Funda teyzeye bakan Cihangir derin bir nefes alarak dikkatleri çekti. Gözüm yanında kıvrılmış oturan Çiçeğe kaydı. Her zaman ki gibiydi, bedenini ikinci bir deri gibi saran siyah elbisesi, uzun kahve saçları ile güzeldi.

'' Sende dönmüşsün Çiçek''

dedi Kutay çayından bir yudum alırken. Çiçek inci gibi dişleri ile güldü.

'' Döndüm Kutay ağabey, annemin tedavisi bitti''

Hepimiz birden bir şükür ettik, geçmiş olsun dedik.

'' Siz hala devam mı?''

Kutayın cümlesi ile Funda teyzenin suçlu bakışları bana döndü. Cihangir öfke ile kafasını salladı.

'' Devam gibi halimiz mi var?''

Çiçeğin gözlerinde ki kırıklık buradan okunuyordu. Bulunduğum şu duruma da bakın! Rezillik!

'' Ben kalkayım artık, hadi Kutay annem sizi gördüğüne mutlu olur''

Kutay gülümseyerek kalktı. Ardından Zeynep.

'' Sultanımın geleceğimden haberi var''

'' Hainler!''

Funda teyze bizi uğurlarken akşam için erkenden hazır olmamızı tembih etti. Onlar önden ben arkadan benim arkamdan Cihangir geliyordu.

'' Kutay benden bir yaş büyük!''

Arkamı döndüm, kaşlarımı ' yani' dercesine kafasını salladı.

'' Bana neden ağabey diyorsun?''

Kendimi tutamayıp güldüm, evet ciddi anlamda güldüm. Gözleri gülüşüme takılırken bunu o anlık sorun etmedim.

'' Bu mu takıldığın şey?''

Alt dudağını büzdü, kaşları havalandı.

'' Bu Ahu!''

'' Hadi Cihan hadi, söylenme''

Arkamı dönüp yoluma devam ediyordum ki sokağın ortasında durdum. Usulca arkamı döndüm, Funda teyzenin arkasına dikilmiş, bana heves dolu gözlerle bakıyordu. Kırdığım pota lanetler yağdırırken kafamı çevirdim, en son sırıtıyordu.

'' Hava ayaz alacalı, üstüne bir şey al çıktığın da''

Gözlerimi devirirken Funda teyze oğluna şaşkınca bakıyordu, pek tabii Kutay ve Zeynep, arkada kalan Çiçekte..

Adımlarımız evde son bulduğun da annem Kutayı gördüğü gibi mutlulukla kollarını açtı, Zeynebi de Kutayı da kucakladı. Sevgi selimiz akşam ki nişanın yaklaşması gerçeği ile son buldu. Annem Kutayın önüne açtığı baklavalardan sundu, Zeynep ve Şuheda karşılıklı birer kahve açarken eski günleri andıran tablo ile hüzünlendim. Kızların her biri ağabeyim için bir bohça yapmıştı, çünkü ağabeyimin emekleri çoktu. Nurullah ağabey tayfayı toplayıp Samet ve Cihangir de dahil tıraşa gitti. Biz de son kez evi toparlayıp hazırlanmaya koyulduk. Bursa da hava ağarmıştı, artık çıkacaktık. Annem Kutayı da davet etse de Kutay aile arasında olduğunu iddia ederek katılmamış ama Zeynebi bırakmıştı bizle. Zeynebde kıyafet için kalmak istemeyince Şuheda hemen onu odasına çekmişti. Şuheda üzerine toprak rengi, mini bir elbise geçirmiş saçlarını da toplamıştı. Zeynebe de siyah mini bir elbise vermişti. Ben de hızlıca dolabımdan siyah midi boy bedenimi ikinci bir deri gibi saran kalem eteğimi, üzerime de bebe mavisi saten bir gömlek geçirdim. İlk iki düğmemi açıp gold bir zincir taktım. Saçlarımı fönleyip salık bıraktım. Kırmızı hafif bir allık, rimel ve parlatıcımı da dudaklarıma yedirip küpelerimi taktım.

'' Ahuzar hadi annem geldiler''

Topuklumu ayağıma geçirip indim aşağıya.

'' Annem ben altınları almayayım, sen yanına al. Ağabeyine takacağımız saati, kıza takacağımız bilezikleri de alalım''

'' Aldım Sultanım, hadi hadi''

Annem salonun girişinde ki yuvarlak aynadan giydiği mürdüm rengi elbisesinin üstüne bağladığı krem şalını düzeltti, ayakkabılarını giyip çıktık hep beraber. Şuheda ve Zeynep önden kikir kikir Nurullah ağabeyin aracına geçti, Cerenide aralarına aldılar. Sema zaten Nurla beraber direk Ayşelere gelecekti.

'' Vay vay vay vay! Ahuzar hanım efendi?''

Ağabeyim ve babam takımların içinde jilet gibi dururken Funda teyze de kocasını koluna takmış gurur dolu gözlerle bizim aileye bakıyordu.

'' Fiko beyler asıl size vay vay!''

Ağabeyim yanağımdan makas alırken babam hemen ellerini açıp bir dua okudu,

'' Maşallah fıstığıma, ay börülcem ay. Ne alırdım seni ağaç tepelerinden, Fikonun kız kardeşlerini kıskanıp az ağlamazdın''

Karşı bahçenin kapısı açıldı.

'' Aman baba! Açma şu konuyu''

dedim tatlı tatlı kızarak.

'' E hanım sen bu tepsileri araca koyucaksın da anca biz sığacağız, birimiz eksik kalıyor''

Selim amca boğazını temizledi.

'' Aşk olsun Ekurim. Biz ne güne duruyoruz. Ahuzar kızım Cihangirin aracına geç bakayım sen çabuk. Oğlum Al Ahuzarı bizim arabaya. Siz de size, hanım sende geç bakayım arkaya. Samet sende hadi hadi, hızlı olun''

Kafamı çevirip gri lüks aracın park olduğu alana baktığım da Cihangirin kara gözleriyle karşılaştık. Üzerinde ki lacivert kumaşı, beyaz gömleğinin açıkta ki kavruk teni, taktığı gümüş kolye ve pahalı saati ile nefes kesici gözüküyordu. Onun ise gözleri eteğimdeydi, fark ettiğim detay ise kolumda ki onun saatine benzer saatim ile çift gibi görünüşümüzdü. Gitmekle gitmemek arasında kalırken Selim amca beni kolu altına aldı.

'' Hadi güzel kızım, amma düşündün yürü bakalım''

Gülümseyerek araca doğru ilerlerken Cihangirin suratında güleç bir tavır vardı.

'' Ahuzar, su gibisin maşallah. Aman bir dua okuyayım olur mu?''

Funda teyzeyi hep severdim, yüreğinde kötülük barındırmazdı. Benim ve oğlunun olayını bilseydi Çiçeğe böyle davranmayacağını da bilirdim lakin gururuma söz de geçiremiyordum. Şimdi ise Çiçeğe mesafeliydi, bu durum üzmüyor da değildi.

'' Olur Funda teyze oku''

Dudaklarımda ki tebessüme takılı kaldı Cihangir, o ise eski zamanlarda ki gibiydi üstü başıyla. Bir tek saçları eskisi gibi değildi.

'' Arka koltuğun kapısını açıyordum ki nazikçe bileğimden kavrandım.

'' Buraya Ahu''

Yarasını tutuyordu, zorlamak ya da tartışmak istemediğimden oturdum, arkaya da Selim amca ve Funda teyze oturdu.

'' Ay Samet! Kör olmayasıca kız gibi hazırlandı yahu!''

'' Karışma hanım, karışma oğluma hazırlansın!''

Samet çok zor zamanlardan geçmişti. Onu tamamen dinlemeyi neler yaşadığını öğrenmeyi aklımın ucuna not edip kemerimi bağladım. O da arka koltuğa geçtiğinde giydiği mavi gömleğinin düğmelerini ilikliyordu.

'' Aaa, Börülce. Aynı giymişiz''

Kafamı arkaya doğru attığım da güldük beraber.

'' Sema da geliyor mu Ahuzar?''

'' Samet!''

'' Anne! Lütfen, lütfen karışma!''

'' Beni Cemile ile karşı karşıya getirme Samet!''

'' Funda! Yahu tamam susun artık rezil oluyoruz kıza. Bizi dinlemek için mi bindi arabaya?''

Cihangirin gözleri yoldaydı, arada bir bana arada bir de aynadan arkaya bakıyordu. Yol sessizleşti, yarım saat sonra sitelerin içinde ki bir binaya geldik. Burası bizim mahalleden çok farklıydı, koca sitelerin içinde yüksek binalar vardı, ıssız sessiz bir yerdi. Annemler dışarıda kapı önünde bekliyordu. İnip yanlarına geçtim.

'' Ağabey, sakin mi olsan?''

Yerinde duramıyordu, sürekli sırıtıp duruyordu.

'' Sakin olamam! Ay Ahuzar görsen ah bir görsen su gibi olmuş''

Güldüm, ağabeyim benim alnıma öpücükler kondururken Cihangir uzaktan bizi seyrediyordu.

'' Hadi hadi, hayta''

Babamın adımıyla hepimiz yukarıya çıktık. Asansöre ikili dağılıp yedinci kata çıktık. Ayşe kapıdaydı, üzerinde beyaz, vücudunu saran midi boy yırtmaçlı kare yaka bir elbise, annemin hediye ettiği pırlanta kolye ve ağabeyimin doğum gününde aldığı bileklik takılıydı. Bizi görür görmez kocaman gülümsedi.

'' Hoş geldiniz buyurun lütfen''

Ayşe ağabeyimin elinden gülleri alırken biz de elimiz de ki tepsilerle içeriye girdik hoşbeş ederek, kız kardeşi Nurhanın da uzattığı kolonyadan alıp salona bizi bekleyen kocaman ailesinin yanına sıvıştık. Tepsiler alındı, mutfağa kondu. Halaları, teyzeleri, bizden bir kaç aile büyüğü derken salon dolmuş, biz kısa bir istemenin ardından gençler olarak diğer odaya doluşmuştuk.

'' Çaylar da geldi''

Nurhan ve Şuheda iki tepsi dolusu çayı servis ederken yerimde kuruluyordum. Ben bir görümce ve de bir ablaydım ayol!

'' Ahuzar, canım ne de yakışmış sana üstündekiler''

Ayşe yanıma gelip ellerimi aldı avuçlarına.

'' Teşekkür ederim Ayşe abla, sende çok güzel olmuşsun''

'' Yenge bunları nereye bırakayım?''

Ayşe Şuhedaya tepsilerin yerini söylerken karşımda oturan Cihangir ise sessizdi, öyle ki gözleri yorgun, suratı beyazlamıştı.

'' İyi akşamlar''

İçeriye giren uzun boylu yabancı bir erkek-ki Ayşenin akrabası olduğunu düşünüyorum herkese selam verip yanıma oturdu.

'' Ayşe, yüzükler takılmadı değil mi abim? Kusura bakma Fikret kardeşim geç kaldım''

Ağabeyim gülerek kafasını salladı.

'' Takılmadı daha Melih. Merak etme. Estağfurullah hem olur mu öyle şey''

'' Melih ağabey, Fikretin kız kardeşleri. Ahuzar, Şuheda''

Şuheda gülerek bir baş selamı verdi. Melih kafasını bana doğru çevirip elini uzattı.

'' Melih bende, Ayşenin kuzeniyim. Memnun oldum''

'' Bende memnun oldum Melih''

'' Ne işle meşgulsunuz?''

Ortaya sormuştu ancak Şuheda Zeyneb ve Semayı ortasına olmuş kıkır kıkır gülüyordu.

'' Şuheda ağabeyimin arkadaşının şirketinde finans stajı yapıyor. Ben de bir kitapçıda çalışıyorum''

'' Yaa severim kitap okumayı işten güçten vakit bulabilirsek. Oto tamir yerim varda''

'' Anladım, bende severim kitap okumayı''

Kumral, kirli sakallı bir adamdı Melih.

'' Yerin nerede?''

'' Çarşıdayım ben, Mercan kafe, hem kafe hem kitap''

'' Ah, Musa amcanın işlettiği kafe?''

'' Evet, tanıyor musun?''

'' Tanımam mı ya? Tanıyorum elbet. Eee o zaman gelir bir çayınızı içerim. Kitap da önerirsin hem''

'' Elbette, ne zaman istersen gel''

'' Melih ağabey, çay getireyim sana''

Kalkmaya hazırlanırken onu oturttum.

'' Ben getiririm.''

'' Demli getirebilir misin sana zahmet Ahu''

İşittiğim cümle ile Cihangire döndüm, gözlerinden alev fışkıracaktı. Yerinde huzursuzca kıpranırken Samet gözlerini Semadan alıp ağabeyinin koluna götürdü.

'' Olur''

Mutfağa geçip demli bir çay koydum, içeriye geçtiğim de Cihangirin Melihin yanına oturduğunu gördüm. Bana ise Sametin yanı kalmıştı. Çayı önüne koyarken Cihangirin kaşları kalkmış, her hareketime bakıyordu.

'' Teşekkür ederim Ahu-

'' Ahuzar''

dedi Cihangir.

'' Ahuzar isminin yarım okunmasından hoşlanmaz Melih''

Melih gözlerini Cihangire, oradan bana çevirdi.

'' Affedersin demem bir daha''

'' Sorun değil Melih, Cihangir ağabey de bana Ahu derdi zaten''

Cihangir sıktığı yumruğunu dizine indirdi, kaşlarını çattı.

'' Akraba mısınız?''

'' Hayır, karşı komşumuzun oğlu''

Yerime oturdum. Gözlerinde ki hayal kırıklığı, beni dumura uğramıştı. Ben kırmak için dememiştim, oysaki o gerçekten kırılmıştı.

'' Çocuklar, yüzük takalım diyorlar''

Halasının seslenmesi ile herkes ayaklandı. Yan odaya geçtiğimiz de kurduğu nişan organizasyonun başına geçti. İsimlerinin yazılı olduğu aynada kızlarla toplanıp fotoğraf çekerken Sema kulağıma eğildi.

'' Senin ki ateş saçıyor!''

'' Nereden benim ki oluyor?''

'' Yelkenlerin suya inmiş hemen bakıyorum! Bıçaklandı diye mi?''

Ona gözlerimi devirirken Nur Semanın açık ensesine bir fiske vurdu.

'' Ya senin yelkenlerin? Ne bakışıp durdunuz gece boyu!''

'' Ay Sema kayınvalideciğim duymasın etlerini yolar!''

Cerenin de dahil olan sohbeti ile bunalıp köşeye geçtim.

'' Gençler bir yola çıktılar, ikisi de pırlanta gibi çocuklar. Bu dağılan inciler gibi, dertleri de sıkıntıları da dökülüp gitsin, bir ömür saygı çerçevesinde bir aile diliyorum sizlere çocuklar''

Ayşenin büyük dedesi inci kurdeleyi kesti, Nurhanın tuttuğu tepsiye tomar para bıraktı. Herkesin alkışı eşliğinde yüzükler takıldı. Dualar edildi. Annemin sağında Arzu teyze, solunda Funda teyze, karşısında ise Cemile teyze oturuyordu. Cemile teyze Funda teyzeyle hiç konuşmadı. Arzu teyze ise havadan sudan sohbet ediyordu. Gece artık ilerleyince aile büyükleri dağılmaya başladı.

'' Yemek yiyelim dedik Ayşenin kuzenleri ile Ahuzar ne dersin abim?''

Cihangir elleri cebinde yanımıza geldi.

'' Ne yemeği bu saatte Fiko?''

'' İçin geçmiş oğlum senin, saat daha 10''

'' Yok ağabey, siz gidin. Ben yorgunum''

'' Yarın pazar Ahuzar dinlenirsin gel işte''

'' Ahuzar, gel sende, hem sana göstereceğim kitaplar var''

Melihte sohbete dahil olunca Cihangir derince soludu.

'' Bu lavuk kırk yıllık ahbabın gibi, ne o ona da ağabey desene!''

Allahtan kısık sesle konuşmuştu ki, kimseler duymadı.

'' Yok siz geçin ya, beni eleyin.''

'' Abla, bende gideceğim yemeğe. Bizimkiler de buradan Zahire teyzeme geçeceklermiş. Sen napıcaksın?''

'' Ben götürürüm, dert etmeyin eğlenmenize bakın''

Cihangirin asıldığı kolum ile ortamdan soyutlanmış, arkamdan seslenen insanları aldırış etmeden evden çıkmıştık. Soğuk rüzgar tenime çarparken tir tir titriyordum.

'' Bir dursana!''

'' Piçe bak, yok soracak şeyi varmış yok bilmem ne! Ebesini gözü!''

'' Dur dedim geri zekalı! Ceketimi almadım!''

Üstünde ki siyah ceketi çırakıp omuzlarıma astı.

'' Ben çileden çıkmadan yürü Ahuzar!''

'' Ne diyorsun sen ya? Gelmiyorum bir yere seninle!''

Koluma asıldı.

'' Ahuzar yürü, seni oraya göndermem!''

'' Sen kimsin ya? Sen kimsin?''

Burun kemerini sıktı.

'' Ahu yürü!''

'' Ahuzar!!

'' Niye o siktiğimin salağı sana Ahu diyor ama!''

Resmen kükredi, ferah nane nefesi değerken dudaklarıma çok yakındık. Sakinleşmek için kafamı çevirdiğimde gördüm, beyaz gömleği kana bulanmıştı.

'' Hii! Ne oldu?''

Kafasını çevirip yanına baktığın da omuz silkerek kapıyı açtı.

'' Bin hadi''

'' Ne oldu Cihangir?''

'' Endişe etme bin hadi Ahuzar lütfen sabrım da gücüm de yok!''

Uzatmak istemedim, belli ki pansuman zamanı gelmişti. Öne binip Ayşeye rahatsızlandığımı söyleyerek olayı kapadım. Yol sessiz geçmişti, gözüm sürekli onun kanındaydı. Benim sebep olduğum kanı.

'' Cihangir lütfen dur da eczaneden bir şeyler alalım''

'' Eve gidiyoruz, duramam''

Dediğini de yapmıştı. Mahalle de durmuş inmiştik ikimizde. O anahtarını çıkardı cebinden ellerini cebine attı.

'' Geç hadi evine, sen geç bende gideyim''

Eve geçip öylece oturamazdım. İçim içime sığmazdı yönümü değiştirip onların bahçesine geçtim.

'' Yürü hadi! Pansuman yapalım''

İtiraz etmedi, açtığı kapıdan içeriye geçtim.

'' Sen odama geç, aşağı katta duş alıp geliyorum hemen''

Funda teyzelerin geç geleceğini bildiğimden rahatça merdivenlere yöneldim. Odasına çıkmayalı asır olmuştu. Trabzanlarına tutuna tutuna eskinin her bir köşesini zihnime kazıya kazıya geçtim. Kapı aralıktı, süzüldüm içeriye. Derli toplu yatağı, onu bildim bileli kullandığı sade lacivert nevresimi, ufak bir kitaplığı, dizdiği araba bibloları. Ve resmimiz. Cihangir yine tüm çocuklardan farklı uzun boyu ile beni kol altına almış, diğer elinde futbol topu üstümüz başımız kir içinde. Üzerimde çiçekli bir elbise, topraktan rengi gözükmüyor. Suratlarımız da çamurdan boyalar, dişlerimizi göstererek gülmüşüz.

Gülümsedim, buruk bir tebessüm peydah oldu dudaklarımda. Eskinin sızısı içimdeydi.. Ona hediye ettiğim Turgenyev'den İlk Aşk kitabı en baş köşedeydi. Kitabı elime aldığım da içinden düşen vesikalığım ile yerimde kaldım. Sadece vesikalık değil, İstanbula ara ara geldiğini belli eden uçak biletleri, ve aldığı çiçeklerin faturaları..

Meğersem annemin 'yanlışlıkla geliyor herhalde' diye aldığı kargolar ondandı. Gittiğinden beri beş altı sefer gelmişti. Biri doğum günümdü, tabii ya o isimsiz pasta Cihangirdendi! İş yerime gelen çiçekler, lisedeyken çok isteyip bir türlü alamadığım koca ayı ve daha fazlası..

Meğer gitse de hep gelmişti. Ne görünmüştü ne de duyulmuştu. Biz ise onların hiç gelmediğini biliyorduk sadece.. Meğer o hep gelmiş.. Kitabı hızla yerine koyup raflardan uzaklaştım. Yatağın köşesine otururken o da geldi. Üzerine gri eşofman takımlarını geçirmişti.

'' Aç mısın?''

'' Hayır sen?''

'' Yok''

Oturdu yanıma, omuzlarını çökertti. Yorgundu, göz altları şişmişti.

'' Sancın mı var?''

Belli belirsiz mırıldandı, yatağın üzerine getirdiği ecza poşetinden Tentürdiyot çıkarıp pamuğa sıktım. O ise sweatinin köşesini açtı.

'' Acırsa söyle''

'' Çok, çok acıyor Ahu''

Sessiz kaldım, pamuğu değdirmemiştim bile, ima ettiği başka bir durumdu.

'' İstanbula gelmişsin daha önce''

'' Geldim, defalarca geldim''

'' Görünmedin''

'' Yüzüm yoktu''

Yarasını temizleyip bandajı yapıştırdım.

'' Bir ağrı kesici al, sonra da uyursun''

Yataktan doğrulduğum da tuttu kolumu.

'' Ahuzar. Gitme. Sadece on dakika, on dakika dizlerinde uyut beni kurbanın olayım şu başımın sancısı dinsin''

Mıhlandım yerimde, gidemedim ki. Dönüp def olup gitmek istiyordum. O gecenin fitilini ateşlediğimiz ilişkinin son sözleri kaldı aklımda.

'' Yer mi yoktu dizlerinde? Şu garip başımı koyacak kadar?''

Dizlerim üstünde hissettiğim baş ile ne zaman kapadığımı bilmediğim gözlerimi açtım. Kokusu buram buram süzüldü burnuma. Mis gibi kokuyordu, eski zamanlarında ki gibi.

'' Garip başım, dizlerinde dindi ağrısı.''

Göz yaşlarımı elimin tersi ile sildim. O şu anda rahatsız bir pozisyondaydı, sesini etmiyordu. Omuzlarından tuttum, sırtımı yatağa yasladım, eteğimin açıkta bıraktığı bacağımı eliyle kavradı, belime sardı kendini, göbeğimde kafasının ağırlığını hissettim. Düzensiz nefesleri bir süre sonra düzenli bir hale geldiğin de başının ağırlığı tamamen arttı, benim ise kapanmamaya direnen harelerim kendini taşıyamadı. Yıllardan sonra, içimde ki o küçük Ahu uyandı, ben ise onun kokusu ile mışıl mışıl uyudum...

🍒

 

 

Loading...
0%