Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@vahsi.kelebek

Börülce 8* Ruhun Ruhuma, Bu Leylaya Ben Mecnunum..

🍒

Bursanın kara kışı kendini tamda belli ettirmişti. Aralığın ortasındaydık, geceden yağan kar bir gece önce aralıksız yağan karın üstüne ince bir tabakada tutuyordu. Annemler gideli neredeyse bir hafta olacaktı. Ani bir karar ile Aydına, hastalığından dolayı nişana katılamayan anneannemin yanına geçmişlerdi. Şuhedanın stajı bitmişti, ağabeyimde aldığı on beş günlük iznin ikinci haftasına geçiyordu. Kızlar doğacak minik kızçeye hazırlık yapıyorlardı. Hastane araştırıyorlar, hangisinde doğum olsa diye deli danalar gibi koşturuyorlardı. Nur ve Aykutun telaşesi apayrıydı. Nikah tarihine gün almışlardı, iki hafta sonra evleniyorlardı. Kına salonu tutulmuş, bu gece kızlarla kına hatırası için bizde toplanıp süs hazırlayacaktık. Nurun annesi İstanbuldan bize bir sürü incik boncuk getirmişti.. Onu görmüyordum, Sametle iki kez oturmuş muhabbet etmiştik. Sema ile o gece ne konuştular bilmesem de, barışmışlardı buna eminim. En azından Sema yine eskisi gibi bakıyordu ona, Samet ise dünyanın en mutlu adamıydı. Bunun bir de karın ağrısı süreci vardı, Cemile teyze barıştıklarını duyduğun da çıldırmış Funda teyzenin kapısına dayanmıştı, lakin sanırım en sonun da pes etmişti kızının inadına çünkü devreye Nurullah ağabey girmişti.

'' Koskocaman kız anne! Biz defalarca ayrıldık, barıştık Cerenle. Bak Arzu teyze beni eve almadı aylarca yüzüme bakmadı, kızına fellik fellik erkek arıyordu. Bir bana körlerdi, şimdi evliyim bir kızım olacak çok şükür''

diyerek olayı yatıştırmış, annesini susturmuştu. Cihangir, o neredeydi bilmiyorum ama sanırım bu yeni açtığı dükkan da çok yoğundu. Sadece annemlerin gittiği akşam görmüştüm onu. Funda teyzenin ve Selim amcanın ısrarına dayanamayıp yemeğe gittiğimde eve dönüşte kapıda karşılaşmıştık, ötesi yoktu. Hoş, Nur bir kaç defa onu çarşıda Aykutla zil zurna mekanda tek başına otururken görmüşlerdi. Aykut derdinin ben olduğumu söylerken Nur ise artık bizim de Sema ve Samet gibi konuşmamız gerektiğini dile getiriyordu, ama biz zaten konuşmuştuk. O bana her şeyi anlatmıştı, ben her şeyi biliyordum. Sanırım bize bir son yazmak bile yetememişti.

'' Ahuzar, yavrum sen neden çıkmadın hala, giderken bir eczaneye de uğra''

Zihnimin meşgul ettiği konuları elimde ki kitabı koyduğum gibi rafa kaldırıp bitkin bedenimi indirdim aşağıya. İki gündür baş ağrısı, grip, depresyon, regl ağrısı derken ağır bir depresyon içindeydim. Allahtan kına hazırlıkları için bende an itibari ile bir haftalık izne çıkıyordum.

'' Çıkarım Musa amca, dert etme sen, çıkıyorum hatta''

'' Kötü gözüküyorsun kızım, bir ilaç alıp dinlen''

Hızlı adımlarla kabanımı alıp çıktım kafeden herkese iyi tatiller dileyerek. Hava berbattı, burnum saniyesinde kızarırken beremi takmıştım saçlarıma, bir adım atmıştım ki, çalınan korna ile durdum. Cihangirin aracıydı bu, camı indirdi kafasını indirdi yarıya.

'' Ahuzar fırtına çıkacak, bin hadi''

Ayağıma dolan karlara baktığım da hiç düşünmeden bindim. İçerisi sıcacıktı, sıcak hava üflüyordu. Koyu haki beresi, giydiği deri ceketi ve taktığı pahalı saati ile direksiyonu kavrayan elleri kıpkırmızı kesilmişti. Burnu da hafif kızarmıştı, kokusu, her yerdeydi.

'' Sen, buraya çok ters değil misin işin mi vardı?''

'' Seni almaya geldim, fırtına çıkacak otobüsler durmuş durumda''

dedi hiç çekinmeden, lakin kalbim sancımıştı.

'' Gerek yoktu''

Cevap vermedi, zaten konuşmaya da mecalim yoktu.

'' Hasta olmuşsun, eczanede durup alalım mı bir şey?''

Küçük bir çocuk gibi sormuştu bunu, bakışlarını yoldan çekip bana döndü.

'' Hı?''

'' Eczane diyorum Ahu, iyi misin sen?''

'' Yavrum eczane de durup sana bir gribin alalım, bir güzel de terlersin''

Burnum akıyor, konuşamıyordum. Okuldan nasıl çıktığımı hatırlamıyordum. Allahtan beni almaya gelmişti.

'' Cihan, burnum çok acıyor''

Hiç gocunmadan burnumun üstüne bir öpücük kondurdu, hızla utançla sildim dudaklarını.

'' Manyak mısın Cihan, gribim''

'' Ne var?!''

'' Hasta olacaksın''

Uzanıp dudaklarıma sert bir öpücük bıraktı.

'' Cık, benim şifam sensin, bir şey olmaz''

'' Ahu?''

Anılarımın bağrından koparken hasret doluydum.

'' Gidelim eczaneye''

'' Önündeyiz zaten, ben şimdi sana bir gribin alırım, bir güzel terlersin''

Gülümsedim, buruk bir tebessüm yerleşen dudaklarıma baktı hasretle, gülümsedi. O araçtan inerken bende markete uğrayamayacağımı, evde de hazırlayacak kadar iyi hissetmediğimden gerek bir şeyler söyledim eve. Cihangir elinde bir torba ile bindi araca, kucağıma teslim etti kemerini bağladı.

'' Gribin aldım, vitaminler de karışık bir bitki çayı aldım balla karıştırsın dedi.''

'' Teşekkür ederim''

Gözlerime döndü, şu an yol boş olsa da önüne dönmesi gerekiyordu. Derin derin baktı, sanki her bir anımı aklına kazırcasına.

'' Sizde toplanıcaklarmış, hastasın neden iptal etmedin?'

Yola döndü şükür ki, kalp spazmı geçirecektim.

'' Haftaya kına var, yarı yolda bırakamazdım, hem iyiyim''

'' Çocuklar da bizdeler, rakı falan yaparız. Kötü olursan ara beni''

Eski günlerde ki gibi, her evin önüne geldiğinde sıfatımız ne olursa olsun ilk onu aramamı istiyordu.

'' Ararım''

dedim, o ise bunu beklemiyor olacak ki şaşkınca bana baktı, bunu pervasızca yaptığını biliyordum elinin tersini alnıma yaklaştırdı. Buz gibi ellerinin sırtı sıcak tenimde zelzele yaratırken yüreğim kafesinden çıkacak kuş gibiydi. Özgür bıraksaydık ya?...

'' Ararım dedin, Ahu?''

Ona aksini iddia edecek bir tezim de halimde isteğimde yoktu.

'' Gideyim ben, görüşürüz''

'' Görüşelim''

dedi, indim aşağıya. Titreyen ellerimle kapıyı araladım. Yorgundum. Kızlar akşama anca geleceğinden aldığım şeyleri bırakıp sıcak bir duş aldım, kendimi uykunun kollarına teslim ettim.

🍒

'' Ahuzar, yavrum bu sütlü mü?''

Elimde ki tokayı üzerinde ' Cerenin Kına Hatırası ' yazan kağıda yapıştırdım, altına da inci top küpeleri taktım.

'' Evet, dibekse sütlüdür. Dolapta var Sema''

Kızlar bir saat önce gelmişti, kendimi daha iyi hissetsem de yorgundum. Burnum akıyor sürekli lavaboya kalkıyordum. Üstüne bir de regl ağrısı, sızısı tam olmuştu.

'' Vay ben Nuro! Evleniyorsun he!''

'' Ay Ceren, anacım yeter evleniyorum işte nesini anlamıyorsun?''

Yalandan gözlerini devirdi.

'' Sen bu pelevreleri bırak bu pelevreleri kızım!''

Sema elinde ki tepsi ile olaya dahil oldu, yengesine arka çıktı.

'' Şerefsiz insan her şeyi yapabılır!''

Toplu gülerken Nur ise gözlerini devirerek dil çıkarıyordu bize. Ben kırmızı toka ve top incileri bitirmiştim, Ceren ve Sema da ufak şişelere güzel kokulu kolonya doldurmuş üzerlerine Nur ve Aykutun baş harfleri, tarih yazılıydı. Nikah şekerleri de hazırdı zaten. Bitik bir halde koltuğa çökerken Ceren iyiden iyiye büyüyen karnını tutarak altına serdiği yumuşak battaniyeye uzandı. Sema da ayaklarını Nurun kucağına yaslayarak uzandı, bende tekli koltuğa çöktüm.

'' Yorulduk anasını!''

'' Hepinize teşekkür ederim. Emeğinizin hakkını nasıl öderim?''

'' Ay Nuro! Ne emeği ya, lafı bile olmaz. Onca işinin arasında bize pizza yapmışsın birde!''

'' Olsun, afiyet olsun. Ahuzarda hasta hasta uğraştı!''

O sıra da yükselen türkü sesi ile bizimkilerin sesi karıştı.

'Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun aman
Gördün güzelleri, beni unuttun yar yar
Gördün güzelleri, beni unuttun vay vay;

Sılaya gelmeye yemin mi ettin aman
Gayrı dayanacak özüm kalmadı yar yar
Mektuba yazacak sözüm kalmadı yar yar'

'' Coştu bunlar! Hadi Cihangir ağabeyi anların, adamın aşk acısı var da sizinkilere ne oluyor?''

Sema bana bakarak konuştuğundan ona sadece omuz silktim.

'' Harbi, kaçtır denk geliyoruz Ahuzar, eskiden oturdukları mekanda sürekli. Her akşam zil zurna gözünün önünü göremiyor. Ben Cihangir ağabeyi hiç böylesine bitik görmedim'' -Nur

'' Kendi sonlarını kendileri yazdılar Vurallar, ama bakıyorum ki ikinizin de yelkenler suya'' -Ceren

Sema elinde ki kahveyi yudumlayıp kafasını salladı.

'' Ne alaka?''

'' Sallama oranı buranı! Konuşuyor muşsunuz!''

'' Yenge anlamıyorum ağabeyimin dilinde kurt mu var dökülüp duruyor!''

'' Aşk olsun, gizli saklı mı artık?''

'' Yav ne alaka ondan mı dedim, bu hormonlar seni bitiriyor! Evet konuşuyoruz. Çünkü her şeyi dinledim, Ahuzar bu konuda bana kızabilir ama kör olan bizmişiz. Onca dertlerinin için de onları görememişiz. Ben onu o kadar iyi anladım ki, başıma gelse ben hiç gelemezdim bu mahalleye''

Ceren toparlandı, Nur ise zaten her şeyi bildiğinden sessiz kaldı.

'' Duydum, yani Nurullah anlattı. Şaşırdım açıkçası. Zor bir durum her açıdan. Sema, annem nasıl kabul etti bilmiyorum ama Nurullah diyor ki, annem şimdilik susuyor, anlayacağın kıyamet öncesi sessizlik''

'' Cemile teyze farkında herşeyin, onun asıl yarası Funda teyze bence. Çok yakın dostundan böylesine muamele beklemiyordu bence. ''

Sema beni onaylarken Nur elinde ki fincanı bıraktı.

'' Hamilelik testi yaptım''

Ceren ağzında ki kahveyi zor yutmuş, Sema ise koltuklarımızın beyazlığın azizine uğramamak için fincanını bıraktı masaya, ben ise şok olmuştum.

'' Siz, o yüzden mi?''

Nur kafasını salladı.

'' Hamile misin Nur?''-Ceren

'' Hayır. Yani gecikmiştim, e malum aktif bir cinsel hayatımız var. Korktum, zaten Aykuta dediğim de doktora gittik. Basit bir gecikme dedi sadece. Evlenelim dedik o an, bu korku ile, daha evlenmeden bu haltı yemiştik zaten üstüne bir de bu gelmesin dedik, annemi biliyorsunuz duysa kırar bacaklarımı. Babam desen zaten yaşatmaz. Gittik aldık gün''

Nurun ailesi, geri kafalı insanların tekiydi.

'' İyi yapmışsınız. Sen kime güvenip birlikte olacağını iyi biliyorsun Nur, yetişkin bir kadınsın nihayetinde. Bak evleniyorsunuz, cinsel hayatın sen ilgilendir. İnsanın sevdiği adamla olması kadar harika az şey var''-Ceren

'' Doğru, kendini strese sokma Nurum. Hem sabredin len! Önce bi benim minnak yeğenim doğsun, sevelim doyalım sonra siz!''-Sema

Ortam da gülüşmeler olunca şükrettim, arkadaşlarıma..

'' Sende sevişirsen korun Sema!''

'' Yenge! Bak bu koltuklar beyaz bana kahve püsküttürme Sultan teyze beni deşer!''

Ceren dil çıkararak ayaklandı.

'' Nurullah mesaj atmış, kapıdayız diye. Kalkalım hadi. Ahuzar gelsene sende bize teksin zaten''

'' Bize de gelebilirsin kuşum''

'' Yok, sağ olun evde daha iyiyim. Yatarım bende zaten''

Kızları yolcu etmek için kapıya çıktık, Nurullah ağabey Cereni kolunun altına aldı, karnına eğilip öptü.

'' Babam, eve gidince sana çikolata yedireceğim''

Sema ağabeyinin bu haline gülerken Samet elleri cebinde bahçe kapısına uzanmış Semayı izliyordu. Aykut ağabey ise Nurun alnına öpücük kondurup yaptığımız süslere bakıyordu.

Cihangir ise, en arka da baygın gözlerle beni izliyordu.

'' Teşekkür ederiz bacım, Allah razı olsun''

'' Ne demek Aykut ağabey. Hayırlı olsun bu arada''

'' Eyvallah can bacım. Bize müsaade''

'' Bize de, Ceren seni iki kere görüyorum sanırsam''

'' Bok vardı bu kadar içecek. Yürü Nurullah!''

'' Börülce öptüm. Düş lan arkama Samet, yol ayrımında bırak Semayı eve.''

'' Hemen enişte''

Diğer koluna da Semayı taktı, Samet ise arkalarından kuyruk gibi ilerledi otuz iki diş sırıtarak.

Kaldık, gecenin ayazında ayak altlarımız da kar, mis gibi kış kokusu, bir çift kara göz, ve buraya kadar uzanan o özlem dolu bakışları.

'' İyi misin?''

Yalpalayarak geldi, peltekleşmişti konuşması, yanakları kıpkırmızıydı, manyaklar mıydı bu soğukta bahçede içmişlerdi, bir de üzerinde ince bir siyah eşofman, gri bir kazaktan başka bir şey yoktu.

'' Ben iyi değilim ki, geldiğimden beri iyi değilim hıck! değilim ki!''

İstemsizce gülümsedim, şapşal gibi gözüküyordu.

'' Cihan-

'' Cihan de, eskisi gibi, bana bak, gör, lanet olsun sensiz yapamıyorum ki!''

Düşecek gibi oldu tutmak için ellerimi attığımda dizlerinin üzerine çöktü, ağlıyor muydu o?

Siktir!

Koca adam, omuzları düşmüş, ağlıyordu.

'' Ne yapayım elimden bir şey gelmiyor, sana çektirdiklerim, içim içimi kemirip duruyor Allah belamı versin! Bir bataklığa battım, çıkamıyorum amına koyayım! Yüreğim yanıyor. Yatıyorum sen, uyanıyorum sen, yiyorum sen ulan içiyorum hıck! İçiyorum yine sen! Zil zurnayım yine sen belamı buldum belamı! Şurada assınlar ebeni hıck!''

'' Cihangir, şşş. Kalk oradan''

Gecenin demi Cihangirin üstündeydi. Sokak lambasının cılız sarı ışığı çökmüş omuzlarını aydınlatıyordu.

'' İçim, kor alevler içimde boğazımdan ciğerlerime sızıyor, katrana bulanmış gibiyim! Ölüyüm, bitiğim! Bu soğuk işlemez bana!''

Bir hıçkırık daha koptu sessiz mahallede.

'' Şşş, Cihangir lütfen hadi kalk sabah konuşalım''

Gözlerini gözlerime çevirdi, ellerini yerden destekle sabitledi, kalktı ayağa, zor duruyordu.

'' Ben seni bırakmam! Duydun mu bırakmam! İki cihan yarılsa, ben bırak hıck! mam. Bırakmam! Ruhumu ruhuna tesir ettirmişim. Sen Leylasın ben Mecnun. Bu Leylaya ben Mecnun hıck!''

Yalpalayarak döndü arkasını, gözümden bir damla süzüldü, o ise hıçkırıkları arasında evine girdi, bahçenin orada ki şişeyi kafasına dikti, kısa süre sonra girdi içeriye. Şimdi gecenin sessizliği, bitik bir ben, yüreğim kırık Ahu kalmıştık. Onun alacalısı ile baş başaydık.

'' Rabbim bana bir yol göster, yalvarırım...''

🍒

Dolan burnumu kaçıncı kez temizlediğimi bilmiyordum, ateşim çıkmış olacak ki cayır cayır yanaklarım yanıyordu. Göğsüm hırıl hırıldı. Ayaklarımı yataktan sarkıttım, saat daha sekizdi. Kendimi ılık suya attım, vücudumu lifledikten sonra arınmış, saçlarımı kurutarak inmiştim aşağıya. Dermanım yoktu, dizlerim zor tutuyordu. Mutfağa geçip su ısıtıcısından ısıttığım suyla bitki çayı yaptım, kızların mesajlarını görmezden gelerek kendimi koltuğa attım. Berbattım, sürekli kusma isteğim vardı. Karnımda ki sancı kendini belli ettiğin de su torbasını almak için mutfağa gittiğim de Semaya verdiğimi akıl edebilmiştim şükür, birde onu aramak için efor sarfedemezdim. Semaya mesaj atıp çıktım evden. Hava almak iyi gelecekti. Nasıl gittim nasıl suyu aldım bilmiyorum ama berbat bir fikirdi dışarı çıkmak. Semanın doktora gidelim ısrarlarını görmezden gelerek eve dönüyordum. Duvarlara tutuna tutuna gidyordum, dizlerim daha fazla taşımayacaktı. Göz pınarlarım dolu doluydu, neyim vardı Allah aşkına?

Zar zor kapının önüne ilerlerken kafama giren ani şiddetli sancı ile durdum, duvar dibine tutundum.

'' Ahuzar?!''

Cihangir, zar zor açtığım kısık gözlerimle gördüğüm kadarı ile şişmiş gözleri ile bu tarafa geliyordu, ayaklandım. Başım, gözümü açtırmıyordu ki zaten bir perde indi gözlerime.

'' Cihangir!''

O koştu, ben ise bilincim kapanmadan önce kendimi ona teslim ettim, kucağına düşmüştüm, son hatırladığım şey beni dizlerimin altından kavrayıp, annesine haykırmasıydı.

Sonrası karanlık, kokusuna gizlenmiş karanlık...

'' Ahu''

Dizlerimin titremesi nedendi bilmiyorum, gecenin bir vakti, yakalanma korkusu, da vardı tabii. Cihangir bana mesaj atmış, parkın orada beklediğini söylemişti. Hayır saatin 1 olması dışında bir problem yoktu, neyse ki annemler uyuyordu. Ağabeyim de derin uykudaydı, Şuheda da öyle.

'' Cihangir ağabey, bak biri görür-

İnce işaret parmağı ile durdurdu beni. Dudaklarıma temas eden ellerinin varlığı mükemmeldi, kalbim patlayacaktı.

'' Dinle, bir daha bu kadar yürek yiyip gelemem! Hem gidiyorum yarın İstanbula teyzemlerin yanına bir kaç günlüğüne. Vakit kaybedemem. Bak ben, bilmiyorum nasıl diyeyim? Seni hiç kardeşim gibi görmedim, bana ağabey dediğin her dakika çıldırıyorum. Şu yüreğim-

Elini elime attı, hava zaten sıcaktı iyice kaynamıştı bedenim. Lakin de onunda hızlı atan kalbi, avucumun içindeydi, nefes almak gibiydi, sanki nefeslenmek..

'' Sana gelince durduramıyorum, ben deli oluyorum sana, yaptıklarına, ya Ahu, Alacalı, ben sadece sen benim ol istiyorum. Aç o kurban olduğum gözlerini, beni gör istiyorum. Ben seni istiyorum. Aşığım Ahuzar, basit bir hoşlanma değil lan bu! Gözlerim titriyor üstüne, aklım çıkıyor büyüdükçe bir şeyler değişecek diye! Sikerim Fikonun tribini, bilmem kimin tepkisini! Seviyorum! Seviyorum Ahuzar!''

Sonra ne oldu bilmiyorum, hislerimin karşılıksız olmadığını anladım. O an bende koptu her şey. Dudaklarıma değen rüzgar değildi, dudaklarıma değen ensemden tutulup dudaklarına değdiren Cihangirdi. İki et parçasının hissi, beni felakete sürükledi, o beni öptü ben ölüp dirildim sanki, gecenin en koyusuna, tatlı bir yaz akşamı aşk itirafı etmişti, alnını alnıma dayadı, nefes nefeseydik.

'' Seni seviyorum''

dedi, o gocunmadı, gururunu kenara attı, bir heyecanla, deli cesaretiyle tuttum yakalarından.

'' Bende seni seviyorum''

Ve dudaklarımızı birleştirdim tekrardan...

🍒

 

Loading...
0%