Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@vahsi.kelebek

10* KAYBETME KORKUSU

Kaybettiğim yılları, zamanları alsam geri ne kaybederdim geleceğe dönük? Bir hiç, bırakmak istediğim huylarım, kendi kendime olan kavgam bitmişti sonunla. Göçebe gibi bir hayat yaşamış, kaçmak istediğim Firuzeden kaçmıştım çünkü dönüşmek istemediğim bir Firuze vardı ve ben hep korudum kendimi. Şimdi ise omuzlarıma binen vicdan muhakememi paylaşayacağım, sırtımı dayayacağım bir adam vardı. Üstelik güzel de yüklerdi yükümü.. Şimdi sıra benim, tüm kaybettiğim yılların acısını çıkarma vakti...

**

Zaman, saat, mekan kavramımı kaybedeli bir kaç saat olmuştu. Etraf karanlık, gözlerim de ki yorgunluk, ellerimde ki dermansızlık hakimdi bedenimde.

'' Şşş, kendine gel!''

Kalın bir erkek sesi. Kaçırıldığımdan bu yana ilk defa bir sese şahit olmuştum. Çünkü uyandığım da kendimi burada buldum.

'' Azad! Bu kimdir?''

Oda karanlık ama sesler yaklaştıkça korku peydahlanıyordu.

''Hemşire! Demedik mi Hevali iyileştireceğiz!''

'' Geri zekalı herif! Doktor lazımdı bize doktor!''

Bir kadın sesi geldiğin de etraf aydınlandı. Boş, rutubet kokusu dolu bir zemindi.

'' Eee, ne yapacağız şimdi Berfin? Hevalin ateşi düşmüyor! Dönsek geri oraya mümkünatı yok askerler izin vermez. Çakmışlardır bunu götürdüğümü, gördüler bizi''

'' Bir işi de becer kahpe evladı! Git getir kızı''

Kadının gür ve erkeksi tonu ile adamın adım sesleri karıştı. Kapı açıldığın da içeriye dolan soğuk hava ile titreyen bedenim bir un çuvalı gibi tütün kokan iğrenç herifin kucağına devrildi.

'' Bırak beni şerefsiz!''

Ayaklarımı sımsıkı tuttuğundan kımıldayamıyordum ellerimde arkamda bağlıydı. Çığlık atıp avazım çıkana kadar bağırmam ile karnıma yediğim yumruk acı ile kıvrandı beni.

'' Rahat dur kevaşe!''

dedi o tütüne boğulmuş adam. Mide öz suyum neredeyse ağzıma gelecekti. Beni diğer odaya getirdiğin de resmen tabiri caizse fırlattı yerdeki sert zemine. Bedenim savrulduğun da acı dolu bir nida döküldü kurumuş dudaklarımdan.

'' Ah!''

'' Sus lan! Sus almim kanını şimdi!''

'' Ne yapacağız şimdi sen söyle! Bu hemşire Hevalin ateşini düşüremez mi?''

'' Geri zekalı! Elinde imkanları yokki! Boşuna getirdin bu kızı''

dedi arkasından odaya giren adam. Esmer, kirli sakallı suratının büyük bir bölümünü kaplayan maskesi ile çöktü yanıma.

'' Pekte güzel, yazık edeceksiniz''

dedi çenemi kavrayarak. Suratı mı tiksinç ile buruşturup çektim suratımı pis ellerinden. Ah, Alpaslan şimdi beni arıyor mudur? Endişe etmiş midir? Beni kurtarmaya eminim ki gelecektir. Tek yapmam gereken beklemek....

** YAZARDAN**

'' Siz bu kulvarda biz sınırın en sonunda ki kulvarda olacağız. Dağın taşın altına bakacaksınız!! Gerekir se tüm evleri arayın ama bulun! Kimse Firuze hemşireyi bulmadan gelmeyecek!''

dedi tam takım hazır olan Alpaslan. Saatler önce aldığı kaçırılma haberinde önce şok içinde oturmuştu. Heybetli bedeni bir kağıt gibi serilmişti. Şimdi ise durmuş yüreğinde ki ağırlık ile sevdiği kadını arıyorlardı. Saatlerdir durmamıştı. Haberi alan Murat ve Nazım Akifi de alarak civarı arasalar da elleri boş gelmişlerdi.

'' Emredersiniz komutanım''

dedi emrinde ki yedi sekiz adam. Oktay ise bambaşka bir bölge de ekibi ile Firuzeyi arıyordu. İki yüzbaşı da içlerinde ki o garip sızı, merakla dağın taşın altına bakarken Alpaslanda ki farklı bir his vardı.

Kaybetme korkusu.

Yakalanmıştı bir kere aşk gibi bir eleme. Şimdi ise bir daha o elaları göremezse diye çok endişeliydi. Sabahtan beri kafasında dört dönmüştü ihtimaller. Ya öldürdülerse, amaçları neydi?

'' Alpaslan''

dedi Murat sırtını sıvazlerken.

'' Yapamadım Murat, gözümün önünde ki kadını koruyamadım! Yeni barışmıştık lan biz! Daha yeni öpmüştüm onu''

dedi arkadaki askerlerin duymasından çekinmeden. Murat arkadaşının bu haline şaşırmıştı. Dağ gibi sert olan Alpaslan şimdi bir çocuk gibi ağlaktı. Ne denirdi buna, sevdalanmıştı bes belli.

'' Şşş, kardeşim bulacağız Firuzeyi''

'' Nasıl? Bir iz, bir işaret! Kafayı yiyeceğim amına koyayım. Ya öldürdülerse? Bu piçler bir yere atarlar Murat bu bölgeyi en iyi sen bilirsin!''

Bilmez miydi? Nice yaralar almıştı bu sınırlarda. İşlerine yaramadı mı Firuze öldürüp atarlardı ama düşünmek bile istemiyordu. Ne Nazlıya ne bir aile bireyine haber verilmemişti. Alpaslan nasıl bakardı bu insanların yüzüne ona bir şey olsa? Delirmek üzereydi resmen, ama bir nebze Murat onu sakinleştirdi.

'' Kardeşim, Firuze hemşire. Aralarında yaralı vardır, yani muhtaçlar Firuzeye sen metanetli ol, bulacağız kardeşim''

'' İnşallah''

dedi sözü bitiminden boş araziden koşa koşa gelen Arife bakarak.

'' Komutanım! Firuzenin hemşirenin tokası civarda bulundu! Atların muhafaza olduğu çiftliklere yakın bulduk''

dedi heyecanla. Alpaslan koştuğu gibi Arifin elinde ki kırmızı tokayı aldı. Bu onundu, dün de o sırma saçlarındaydı.

'' Oktayı bulun ama, bu bölgeye yoğunlaşalım! Karanlık çöker şimdi, hadi''

dedi heybetle. Şimdi tokanın bulunduğu arazide ki terk edilmiş çiftliklere doğru yol aldılar. Ama bir plana ihtiyaçları vardı. Böyle olmazdı. Zor bela Alpaslanı ikna ederek karargaha döndüler, Oktay timiyle beraber toplantı da yerini alırken, önce Firuzenin yerini tespit etmeye çalıştılar.

'' Bu kulvar da çiftliklerden başka bir bölge yok, hepsi terk edilmiş. Onun on, on iki km ötesin de ise kırık dökük inşaatlar var. Yüksek ihtimal Firuzeyi burada muhafaza ediyorlar. ''

Oktayı büyük bir dikkatle dinleyen Alpaslan yerinden doğruldu.

'' Şafakta girelim. Çiftliklere girip bakalım ne olur olmaz''

'' Şafak çok tehlikeli, sıcağı sıcağına eminim tuzak hazırlamışlardır bu orospu çocukları''

'' Ne yapalım Oktay? Firuzenin orada olması apayrı sikik bir durumken bir de dakikalarını mı uzatalım? Kim bilir ne halde!''

Alpaslanın dikleşen bedenine eş Oktay da kalktı ayağa. Ama çalınan kapı böldü ikisinin arasında ki gerginliği.

'' Gel!''

Oktayın sert sesine tezat büyük bir heyecanla girdi içeriye Nazım.

'' Komutanım, çağrı var''

dedi elinde ki tuşlu telefonu tutarken. Alpaslan Oktaydan önce davranıp telefonu aldı eline.

'' Alo!''

dedi öfke bedeninde cirit atarken.

'' Komutan! Kızı istiyor musun?''

'' Kimsin lan sen it! Nerede Firuze!''

'' Şşşş, emin ellerimde.. Yalnız siz askerler işinizi biliyor sunuz''

Alpaslan tiksinç bir sesle yumruğunu masaya koydu.

'' Ona dokunursan, ellerini bir daha kullanamayacak hale getiririm! Seni öldürürüm!''

dedi. Karşıda ki adam tok bir kahkaha patlattı.

'' Kız iyi, ama biraz patakladık yalan yok. İnatçı, huysuz işimize yarıyor Allahtan yoksa öldürmüştük çoktan. Bize lazım olan malzemeleri yarın terk edilmiş çiftliklere getireceksiniz. Ha birde, bir doktor getirirseniz kızı size geri veririz. İyi düşünün taşının!''

'' Firuzeyi ver it!''

'' Onun şu an ağzı dolu komutan! Bilirsin bu hissi..''

Alpaslanın öfkesi damarlarında yayılırken elinde ki telefonu bir hışımla duvarda parçaladı. Murat onun omuzunu tutup sakin olmasını tembihlerken Nazım ve Akif durumun ciddiyetini anlamışlardı daha iyi. Oktay ise sakince ne yapabileceklerini düşünüyordu. Hepsi birden haritayı açtılar ve nerede, ne yapabileceklerini tartışmaya başladılar..

🍃

Karnım artık iflas bayrağı çekmişti. Gece karanlığı çökmüş, önümde hasta yatan bu kızın düşmeyen ateşini kafama dayatılan silahla zorda olsa düşürmeyi başarmıştım.

'' Yarın malzemeleri getirsinler iyi olacaksın''

dedi tütün kokan o sıfatsız herif. Gözlerimi bana dokunmaya kalkan eline odakladım. Hemen kendimi çektiğim de güldü sinsice.

'' Amma kıymetlisin, komutan küfretti de küfretti''

diyerek önümde yatan kadının ateşine baktı. Burası bir dairenin içinde ki odaydı, rutubet kokusu, küflenmiş duvarlar ve eski eşyalar vardı. Buz gibiydi üstelik burası. Kollarım da derman yoktu, suratımda morluklar ufakta olsa vardı, kaşımın duvara vurulması ile kanayan yer kabuk bağlamış, kan üstünde kurumuştu. Odanın içinde bir tuvalet vardı ve leş gibi kokuyordu. Bu kızın bu şartlar da ağır bir enfeksiyon geçirmediğine dua etsinlerdi.

'' Baksana ateşi mi var yine?''

dedi köşede sinen bana. Bedenim de sızılar vardı, kalktım güçlükle ve kadının boncuk boncuk terleyen alnına değdirdim elimi. Ateşi ufaktan çıkmaya başlamıştı.

'' Sirkeli suyu yenilemek lazım''

dedim soğuk bedenim de kol gezerken. Kafasını olumlu anlam da salladı, o çıkarken ben de ince pikeyi çektim kızın üzerinden. Gömleğinin düğmelerini açıp elimle ona hava yaparken hafif mırıltılar çıkıyordu.

'' Azad''

'' Sakin ol, hastasın''

dedim sesimde ki öfkeyi azaltırken.

'' Azad''

dedi güçlükle. Kollumda ki sızlama ile ayaklandığım da onu omuzlarından tutup kaldırdım.

'' Heval''

diyerek elinde ki keskin kokulu leğeni getirdi önüme. Az önce kızın ateşini düşürdüğümüz bez de duruyordu.

'' Uyandın''

Kızı omuzlarından silkince kız acı dolu bir şekilde inledi.

'' Yavaş ol! Yarası var''

'' Kanamış! Baksana''

dedi beni sertçe iterek. Kadını yatırdı tekrar. Gözleri bir kapılıp bir açılıyordu. Önce temiz bir bezle sildim terlerini, iyi değildi, fazla da yaşamazdı bu yerde. Dün geceden beri kontrol etsem de bedenin de ki yara onu bayıltıyordu sürekli. Bu bir bıçak izi, ya da bir cisimle yaralamaya benziyordu.

'' Acıyacak''

dedim kasığında ki yarayı açarken, acı dolu bir nida fırladı ağzından.

'' Şşş yavaş ol''

dedi bana doğru tükürerek konuşan.

'' Yarası var! Acıyacak, ağrı kesici yok elimde''

dedim tıslar gibi. Boğazıma sarıldığı gibi beni sert zemine iteklerken saçlarıma asılmıştı bir yandan. Acı ile inlerken saç diplerime daha çok asılmıştı. Göz yaşlarım tamamen irin irin aktığın da çığlıklarım eşliğin de kapı açıldı. Bu sabah ki esmer olan adamdı.

'' Azad! Manyak mısın oğlum bırak!''

Üstümde ki bu adamı çektiği gibi düşürdü aşağıya. Nefes nefese köşem de sinmiş acılarım arasından mırıldanırken tuttu omuzlarımdan beni.

'' İyi misin''

dedi yoğun bir baharat kokusunu soluturken. Midem bulanıyordu. Kaç saattir açtım, gün mü aymıştı, hava mı kararmıştı artık emin olamıyordum.

'' Bırak beni! Bırakın beni!''

'' Bırak alayım sesini! Kevaşe!''

Boğazıma sarılan adama dönüp kısaca baktı.

'' Rahat dur Azad! Yarın kızı değiş tokuş edeceğiz sağlam lazım bize fazla tartaklama''

Boğazımda ki ellerimi güçlükle çekerken dizlerimde ki sıvı sanki bitmişti. Yanımda ki adam elinde ki poşeti kucağıma fırlatıp kalktı.

'' Al, ye de geberme!''

Bana tükürür gibi konuştuğundan olsa gerek öfkeliydi.

'' Miran! Kendinde değil, bu kız ölecek!''

dedi yerde baygın kızı gösterirken.

'' Azad! Bir kız için tantana yaratma! Ölürse gömeriz''

'' Yüzümüzü de gördü bu kevaşe!''

Az önce kız için endişelenen adam bile böyle konuşuyorsa bana neler yaparlardı kim bilir.

'' Benden size bir fayda yok! Bırakın beni gideyim''

Cümlem sonu ile suratıma tok bir tokat yediğim de Korayın bana uyguladığı şiddet geldi aklıma. Ne korkmuştum, nasıl gurur yapmıştım hele, şimdi ise Alpaslanı bekleyen yüce kalbim vardı.

'' Kes lan! Sana mı soracağız''

dedi beni iteklerken. Ayağımla teme attığım gibi iki büklüm olunca Miran denen adam güldü.

'' Geri zekalı, ufacık bir kızdan dayak yiyorsun''

O odadan çıktığın da vurduğum adam köşede ki sobanın orda dizilen odunlardan bir tanesini aldığın da gözlerimi sımsıkı kapamış, geleni bekliyordum. Son hatırladığım ıslak odunun tenimde ki sesi oldu...

** YAZARDAN**

Alpaslan belinde ki silahın son kontrollerini yaparken Oktay ise sersemlemişçesine etrafı izliyordu.

'' Çıkış emrimiz gelirse gideceğiz, biliyorsun değil mi?''

dedi arkasında ki iki askerden biri.

'' O zaman bu hemşireyi de onlar bulacak''

'' Kimsenin bir yere gittiği yok! Çıkış emrini vermiyorum!''

dedi Oktay sinirle.

'' Öyle demek istemedik komutanım''

dedi utançla.

'' Hazır mısınız?''

dedi Alpaslan neredeyse Firuzeyi görmeyeli iki gün olurken.

'' Hazırız''

dedi Oktay ayaklanarak. İkiye ayrılacaklardı. Oktay ve timi gizlenmiş bir şekilde buluşacakları yerde duracaktı. Alpaslan ve diğerleri de buluşacakları yerde olacaktı. Apaçık bir şekilde.

'' Nur hanım, hazır mısınız?''

Nur kararlılıkla kafasını salladı. Jale olayı duyduğundan beri şok ve korku içindeydi.

'' Çıkıyoruz''

Plan basitti, Nur hanımı verecek gibi yapacaklardı, Firuzeyi alacaklardı. Ama Oktay gizlendiği yerden çıkacak Nuru o araçtan çıkarıp teröristleri etkisiz hale getirdikten sonra da çıkacaklardı artık bu topraktan. Öyle olmalıydı, yoksa Alpaslan daha fazla dayanamayacak çekip vuracaktı birini.

'' Yollar temiz''

dedi Akif. Araç yola çıktığın da hepsi endişe ve gerginlikle yola çıkmışlardı. Alpaslan sık nefesler alıyor, öfke bedenin de tomurcuklanırken gerginlikle titrettiği dizini Murat elini koyarak durdurmuştu.

'' Kardeşim alıp geleceğiz, kurbanın olayım sakin ol''

Alpaslan kim ne derse desin, Firuzeyi sağlam bir şekil de kucaklamadan rahat edemeyecekti.

'' Komutanım telefon var''

dedi Nazım tuşlu telefonu getirirken. Alpaslan eline sertlikle aldığı telefonu kulağına götürdü.

'' Komutan, plan iptal! Bizimkiler senin kızı halletmişler çoktan, üzüldüm de.. Geçmiş olsun''

🍃

'' Lan hayvan herif! Ne yaptın sen?''

'' Durduramadım kendimi, Hevali öyle görünce, olan oldu''

'' Ulan senin amına koyayım! Ulan piç herif seni yaşatırlar mı sanıyorsun? Ha? Ah sikerler böyle işi! Ulan az dövseydin! Ne diye kızı öldürecek hale getirdin?''

Bedenimde ki ağır bir kamyonu ittirmeye çalışsam da o his tüm kemiklerimde şahlanıyordu. Kalkmak için çaba sarf etsem de bacaklarımda ki dermansızlık, bedenimin sızlaması buna izin vermiyordu. Korkuyordum, ölesiye korkuyordum. Nasıl olur da böylesine bir iğrençliğin peşine düşmüştüm bilmiyordum. Göz yaşlarım artık gözlerimde kurumuş bir halde iken hayal meyal hatırlıyordum dövüldüğüm anları. Bu soğuk zeminde iliğime işleyen soğukla yerde cansızca yatarken onlar benim ölmüş olabileceğimi düşünüp beni bir kenara atmak istiyorlardı.

'' Ne yapacağız?''

'' Öldü mü?''

dedi bir kadın sesi.

'' Ölmedi, ne yapalım?''

'' Başkanı arayalım, orada bir kadına ihtiyaçları vardı. Belki de isterler işlerine yarar''

'' Doğru''

Birinin adım sesleri uzaklaştı.

'' Dokundun mu lan doğru söyle!''

'' Yok Miran, dokunmadım. Dövdüm sadece''

'' Başkan, öldürüp kenara atın dedi.''

'' Yazık olacak, arayın komutanı gelmesin, Hevali de götürüyoruz burdan''

Bilincim artık veda ederken, son duyduğum şey;

'' Öldürmeye gerek yok, zaten yaşamaz böyle çok. Atın gitsin bir araziye''

..

🍃

'' Dağılın, ve bir iz bulmadan gelmeyin!''

Alpaslan terk edilmiş çiftlikleri tek tek gezmiş, her yere bakmıştı ama yoklardı, burada değillerdi. Telefonun sinyalleri buradan on kilometre kadar uzakta gösteriyordu. Zayıf bağlantı işlerini zorlaştırırken şimdi hiç sinyal yoktu. O telefondan sonra aklıyla zoru olan kalbi şimdi daha da çileden çıkmıştı. Kararlıydı, gidecek bulacaktı.

'' Alpaslan, kardeşim destek istememiz lazım bu böyle olmaz''

'' Ne desteği Murat? Öldürdük dedi duymadın mı?!! Desteği bulacak zamanımız yok!''

Murat sıkıntılı bir nefes verdi, böyle bulamazlardı ki Firuzeyi.

'' Tamam, o halde üçe bölünelim, etraf büyük eminim ki bir iz, bir şey buluruz. Ben seninle geliyorum Oktay komutanım da bizle. Diğerleri de arkayı tarasın''

Sesini etmedi, kabuldü şu an her şeye. Yeter ki Firuzeyi bulsunlardı.

'' Terk edilmiş bir köy evinin önünde araba çekilmiş!''

dedi Akif koşa koşa gelirken. Hepsi birden plana uyarak evin yakınlarında durdular. Oktay elinde ki silahla Alpaslanın arkasını kollarken;

'' Kapı açık dikkat et''

diyerek ilerledi ikisi de. Alpaslan aralık kapıdan içeriye süzüldü, burası çok, derme çatma bir yerdi ama bir ses seda da yoktu. Odalardan birinde ki hareketlilik ile kapının önün de durdular.

'' Daha fazlasına gerek yok başkan, kızı hallettik''

dedi biri. Alpaslan aklında ki doğrularla çatışırken ayağıyla sert bir tekmeden sonra açtığı kapıdan bir hışımla girdi.

'' Noluyor lan!''

demeye kalmadan Firuzeyi kaçıran, o tütün kokulu iğrenç varlığa yumruğunu indirdiği gibi yerde yatan hasta kızın üstüne devrildi.

'' Orospu çocuğu! Benimle konuşan sendin dimi! Nerede lan Firuze!''

Elinde ki silahın kabzasıyla kaşına bir darbe geçirdiğin de adam alnından kanla beraber bir çığlık kopardı.

'' Bırak beni! İtler!''

'' Nere de lan nerede Firuze!''

Oktay içeriyi taramış, kimsenin olmadığına kanaat getirerek Alpaslana koşmuştu.

'' Temiz içerisi, Firuze burada değil''

Alpaslan adama daha bir hınçla saldırmaya başladı ama adam ağzında biriken kanla gülüyor;

'' Çoktan geberdi, şu an kim bilir nerede''

diyerek Alpaslanı kışkırtıyordu. Oktay gözlerini odada bir tur döndürünce, yerdeki kanı gördü, birde duvara dayalı ıslak odundaki kanı.

'' Alpaslan, kan var burada''

Alpaslan gözlerini bir saniye olsun almadı bu şerefsizin üstünden.

'' Son kez soruyorum orospu dölü! Firuze nerede?''

Silahı ağzına yerleştiğin de adamın korkulu gözleri Alpaslana değdi.

'' Yok, öldürdük''

dedi kuru bir sesle. Öldüğünü tahmin edebiliyordu. Alpaslan silahın kabzasını diğer kaşına geçirip ayaklandı. Adam yerde kıvranırken alnında ki beyaz bezli kadına doğru tuttu silahını.

'' O zaman bu kadının da ölüm hakkı geldi''

dedi yalancı bir tonda. Adam kaşını tutarak dehşetle açmış gözlerini Hevalin üstüne eğdi.

'' Hayır! İzin vermem''

Oktay yerdeki adamı kollarından tutup başını ezdi ayağıyla.

'' Söyle o halde, hemşire nerede!''

'' Öldü diyorum öldü!''

'' Ölüsü nerede lan o zaman!''

İçine dokunmuştu bu söz Alpaslanın, saçlarına dokunmaya kıyamadığı komşu kızının ölüm düşüncesi içini yakarken beyninde verdiği muhakeme öldürecekti onu.

Hayır ölemez! Hayır!

İç sesiyle bir çatışmaya girmiş, elinde ki silah ne zaman ateşlenmiş cesaretine göz kırparken, başı ezilen adam en sonun da duyduğu silah sesiyle pes etti.

'' Dur! Dur tamam! Dur! Götürdüler, tepenin arkasın daki ormanlık alana gömecekler''

Gömecekler? Öldürdüler mi?

Alpaslan silahı adamın bacağına ateşleyip tiz, derinden bir çığlık sesinden sonra Oktayla birlikte çıkmıştı. Murat etrafın temiz olduğunu söyleyerek yanlarında ilerlerken Akif ve Nazım eve, etrafı toplamaya gitmişlerdi.

Artık herkes nefeslerini tutmuş, gittikleri ormanlık alan da Firuzeyi bulma çabasına girmişlerdi. Koskocaman orman, neresinden başlasa, neresinde ne yapmışlardı bilmiyordu ki. Elini başının arasına gelerek erkeksi bir tonda bağırdı, sesi ağaçların arasında yankı yaparken. Çöktü dizlerine, ne yapacaktı, ne yapmalıydı bunu kestirmesi mümkün değilken Oktay ve Murat onu omuzlarından tutarak destekle kaldırdı.

'' Kardeşim, kurbanın olayım salma kendini''

'' Alpaslan, sen böyle isen kim bilir Firuze nasıldır?''

Firuze, ah Firuze, Alpaslanın içini dağlayan Firuze. Neredeydi, ne yapıyordu kim bilirdi? Nasıl acılar çekmişti? Kalktı bir hışımla hepsi birden ormanlık alanın içini talan ediyor, bir yandan ise ne kadar korksalar da bu durumdan tümsek topraklara bakıyorlardı. Oktay yerdeki yaka kartıyla bağırdı olduğu yerde.

'' Firuzenin yaka kartı burada''

dedi kızın mora çalan kartını alırken eline. Alpaslan belinde ki silahı sıklaştırıp koştu Oktayın yanına, aldı bir hışımla elindekini.

'' Burada mı buldun tam?''

'' Evet! Buradan sonra tek bir yer kalıyor zaten. O da çamlığın orası.''

'' Tek bir yer! Bulalım Firuzeyi!''

🍃

'' Lalala, lalala,''

Gözlerimin ağırlığından göz kapaklarımı kaldıramıyordum ama işitiyordum o ıslık, keyifli sesi.

'' Miran! Başkan acele etmemizi söylüyor. Azadı patlatmışlar''

'' Bulmuşlar mı? Aptal Azad!''

'' Hadi göm artık kızı gidelim''

'' Bunu böylece gömmek içime hiç sinmiyor ya!''

'' Tamam işini çabuk hallet arabadayım''

Kadını adım sesleri ile üstüne bastığı kuru yaprakların sesi birbirine ahenk uydururken araladım gözlerimi. Buradan nasıl giderdim bu halde bilmiyorum ama bedenimin sızısına dayanamıyordum.

'' Şşş! Uyandın bakıyorum''

dedi saçlarımı gözlerimin önünden çekerek.

'' B-bırak beni''

diyebildim kısık sesle sadece. Güldü, iğrenç nefesi suratıma çarparken beni bir hamle ile altına altığın da acı ile kıvrandım.

'' Şşş, kısa sürecek emin ol. Sen gözlerini kapa ölmeden sana bir zevk yaşatayım''

Bir yandan hızlı bir şekil de kemerini çözmeye çalışıyor, bir yandan gömleğini açıyordu. İçimde ki çaresizlik kol gezerken bedenimde, hareket ettiremiyordum kollarımı. Ufak bir açı ile kaldırdığım dizimi ona vurmak için havalandırsam da o bundan cesaret alarak bacaklarımın arasına yerleşti. Ağzımda ki çığlıklar kısıkta olsa çıktığın da boynuma değdirdiği dudakları ile kafamı sağa sola çevirerek çırpındım ama durmadı. Bedenimi hareket ettiremesem de dişlerim hala sağlamdı. Amacım sadece ağzıma denk gelen bir yeri ısırmaktı ama dudakları yanaklarına çıktığında kulağını yakalayıp tüm gücümle ısırmıştım. Acı dolu bir nidalama dan sonra bir tokat geçirdi suratıma. Durmayacaktı ellerimi arkama ağzımdan firar eden acı dolu çığlıklarla beraber sardı.

'' Uslu dur!''

Gözlerimi sımsıkı yumup kafamı tamamen yana yatırdığım da elleri kumaş pantolonumun fermuarına ulaştı. Göz yaşlarım sel gibi akıp giderken bir silah sesi ile üstümden sıçradı. Gördüğüm tek şey üç askerin bu tarafa koştura koştura gelmesiydi. Alpaslanı gören gözlerim iyice boşandı. O üzerimden kalkıp olanı algılamaya çalışana kadar çoktan bir kurşunla yere serilmişti. Gözlerim onun gözleriyle buluştuğunda pınarlarında ki yaşları bıraktı. Koca adam ağlayarak çöktü yanıma diğerleri adamı döverek etkisiz hale getirirken.

'' Geldim, geldim komşu kızı. Yalvarırım bana bak''

dedi beni kucağına alıp yanaklarıma öpücük kondururken.

'' Alpaslan, b-ben''

'' Şşşş yorma kendini Firuze, yalvarırım yorma!''

Bacaklarım havalandığın da diğerlerine adamı öldürmemesini, karargaha getirmesi gerektiklerini söyleyip upuzun orman yolunu kucağında ben, hızlı adımlarla arabaya kadar ulaştı.

'' Çok özür dilerim. Çok''

dedi artık gözlerim kendini kaparken.

'' Sana geç geldim, ama asla gitmeyeceğim komşu kızı. Sana aşığım''

dedi bilincim bedenimi terk ederken...

🍃

Alpaslanın kucağında ki beden kendini bıraktığın da arabaya çoktan gelmişti. Araçta bekleyen Nil hanım ayaklandı.

'' Alpaslan!''

dedi kucağında ki kızı araca yatırırken.

'' Doktor, çok kötü dayak yemiş. Bilinci az önce gitti''

dedi Nil hanımın uzattığı kucağında ki kadına bakıp.

'' Tamam, tamam hemen gidelim Alpaslan!''

Alpaslan arkalarında ki adamların da araca bindiğini görünce herkes sus pus ilerlediler sağlık çadırına doğru. Arabayı kullanan Akif hızını kesmeden ilerledi bölgeye doğru.

'' Alpaslan! Dinle beni. Ateşi çok fazla. Ara Jaleyi hazırlasın orayı''

Alpaslan karmakarışık duygularının arasında çıkardığı telefonla Jaleyi ararken. Sonunda Akif aracı park etmiş, açılan kapı ile Alpaslan Firuzeyi kucakladığı gibi çadıra doğru koşmuştu. Jalenin titrek elleri Firuzeyi görmesiyle daha da titrer hale gelmişti. Firuzeyi sedyeye yatırdıkların da Nil hanım çadırın önünde durup askerleri durdurdu.

'' Alpaslan da dahil herkes dışarı da beklesin! Herkes! Firuzeye ne olduğunu hala bilmiyoruz, enfeksiyon kapabilir, bunun riskini alamayız!''

Alpaslan kalmak istese de sabredecekti biraz daha. Onun için dakikalar dakikaları kovalarken Muratın susmayan telefonunu işaret etti.

'' Söyle, yapacak bir şey yok''

diyerek eğdi kafasını. Onu koruyamamanın verdiği eziklik hücrelerine yayılırken.

Murat Nazlıya ne diyeceğini nasıl başlaması gerektiğini bilemezken bir cesaretle anlatmış, bir çığlık sesi firar edince karşıdan anlamıştı ki, Nazlı yalnız değildi. Her kimse arkasından feryat eden kadınla birlikte ortalık iyice karışmış, herkes bir yerden ulaşmaya çalışıyor, Murat ise ne yapacağını şaşırmış bir şekil de alnını sıvazlıyordu.

Çadırdan sonun da çıkan Jale eldivenlerini çıkarırken Alpaslanın beti benzi atmış suratına baktı.

'' Alpaslan, iç kanaması var ve bunu burada müdahale edemeyiz. Dönmemiz gerekiyor''

dedi suratında ki endişeyi Alpaslana aktarırken. Ellerini sertçe saçlarından geçirmiş, Nazıma doğru eğilerek herkesin duyabileceği bir şekil de ;

'' Dönüyoruz! Helikopter istetin Hulusi komutandan! Dönüyoruz!''

**

Ah Alpaslan, dönünce her şey iyi mi olacak sanıyorsun:(

Bir sonraki bölümde sürpriz bir yakınlaşma diyorum:)

İyi okumalar..

 

Loading...
0%