Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@vahsi.kelebek

11* SENDEN, BENDEN, BİZDEN BAHSETMEM LAZIM

Ben bir çift elaya meftun olmuş bir aşıktım, o ise kollarım da can bulmak isteyen bir şakayık. Herkese bahsetmem lazımdı. Benden, senden, bizden bahsetmem lazımdı. Bu aşkı ilan etmem, bu aşkı açığa çıkarmam lazımdı. Upuzun saçlarını sevip, alnına, şakaklarına bir öpücük bırakıp sana teşekkür etmem lazım. Hayatıma hoş geldiğin için...

Yüzbaşı Alpaslan T.

 

Harelerim, sızım sızım sızlayan bedenime ayak uydurup aralandı. Boğazımda ki kuruluk, tenimde ki ısının varlığı beni rahatsız edecek derecede boyut atlamıştı. Bembeyaz tavanın beni izlediği, loş masa ışığından anladığım kadarı ile akşamın karanlığı bu odaya çökmüştü.

'' Firuze Hanım''

İnce, tiz bir kadın sesi ile kafamı çevirdiğim de üzerinde ki pembe yakasın da Meda yazılı bir hemşireydi. Meda, çalıştığım hastanenin ismiydi, yani ben İstanbulda mıydım? Alpaslan neredeydi, ben neredeydim nasıl gelmiştim kafamda bin bir soru, ağrılarımın artmasına da sebebiyet veriyordu.

'' Beni duyabiliyor musunuz?''

diyerek arkamda ki butona bastı. Odaları adım kadar bildiğimden saniyeler sonra Cihatı tepem de görmemle yaşadığım duygu karmaşasından çıktım.

'' Cihat!''

'' Güzelim, ah Firuze bizi nasıl korkuttun! Firuze!''

'' Cihat! Neredeyim ben?''

dedim endişe dolu sesine tezat afallayarak.

'' İstanbuldasın kızım, yerinde, yuvandasın. İki gün oldu uyanmalı Firuze aklımız çıktı. İç kanaman vardı, kolun tamamen eziklerle doluydu''

Yorgun göz kapaklarımı etrafta gezdirdiğim de oldukça lüks olan bu odada ayna aradım. Ama bulamadım.

'' Nasıl görünüyorum?''

dedim telaşe kapılarak. Güldü yarım ağız

'' Merak etme, toparladık, sadece dinlenmen gerekiyor. Vücudun da ciddi bir hasar olmasa da izlerin var. Yüzün de ise sadece kaşın patlamış. Kolunda ki ezik ciddi değil ama iç kanamandan çok korktuk. İyi misin?''

'' Su, çok susadım''

'' Sabret hemen son kontrollerini yapıp yemek ve su getirteceğim, sizinkilere haber vermem gerekiyor ölüp dirildiler günlerdir''

diyerek çıktı odadan. Hemşirenin yardımı ile siyah bandaj ile omuzumdan bağlı olan koluma dikkat ederek doğruldum. Dizlerim deki dermansızlık hala etkisini gösteriyordu ama en azından bilincim yerindeydi ve ağır ağrılarım yoktu.

'' Ağrı kesici yapmamı ister misiniz?''

'' Hayır, çok dayanılmayacak bir ağrı değil, iyiyim''

Cümlemin sonu bittiğin de kapı açıldı. Ve içeriye annem, babam ve Selma teyze büyük bir endişe ile girdi. Annem koşup yatağımın kenarına gelene kadar dizlerine vurarak dövünmüş, hıçkırıklara bölünmüştü.

'' Ah yavrum, ah güzelim sana ne yaptılar! Rabbim belasını versin inşallah!''

'' Anne, iyiyim ben sakin ol!''

'' Bir daha görev mi rüyanda anca! Gözümün önün de olacaksın sen benim!''

'' Şşş, Neriman ne konuştuk evde? Bırak kız bir kendine gelsin!''

dedi babam annemi omuzlarından tutarak destek verircesine.

'' Babam, iyi misin ağrın sızın?''

Ellerime tutunan babamın ellerine bir öpücük bıraktım.

'' İyiyim babacığım. Lütfen üzülme artık''

Selma teyze çekingen tavırlarla bana bakarken ona gülen gözlerle döndüm.

'' Selma teyze gelsene köşe de durma''

dedim. O yanıma ilerleyerek göz yaşlarını akıttı.

'' Çok korktuk be kızım, iyisin değil mi?''

'' İyiyim''

dedim gülümseyerek. Kapı aralandığın da ağabeylerim, arkasından koşturarak Nazlı girdi..

'' Firuze uyanmış dediler!''

diyerek fırladı odaya Nazlı. Beni görünce önce şaşkınca baktı, sonra da hıçkırıkları arasın da akıttığı göz yaşları ile incitmeden sarıldı bana.

'' Çok korktum kızım! Beni bırakacaksın diye gideceksin diye çok korktum! Öldüm öldüm dirildim!''

Sırtımı sıvazlayan ellerinin yumuşaklığı ile yumuşayan bedenimi ona yasladım.

'' İyiyim ben kuzum, lütfen artık endişe etmeyin''

'' Nasıl endişe etmeyelim! Dağların tepesin de o teröristlerle kim bilir Alpaslan yetişmese ne yapacaklardı!''

Çınar ağabeyimin endişe ve sert dolu sesine tezat Tunç adımladı yanıma.

'' Bunları konuşmanın sırası değil! Babam bizi evde uyardı çenemizi tutma konusunda! Firuzem, güzelim iyi misin?''

'' İyiyim gerçekten iyiyim.''

'' Cihat gelip kontrollerini yapacak birazdan. Sonra da taburcu eder canım sen canını sıkma hiç''

dedi saçlarımı okşarken. Onlara samimi bir gülüşle bir şeyimin olmadığı imajını vermeye çalışırken Cihat geldi.

'' Evet aile bireylerimiz hastamızı gördüğüne göre, artık lütfen evinize gidip dinlenin. İki gündür perişan oldunuz. Hastamızı bu akşam taburcu edeceğiz. Siz de yerini bir güzel temizleyip yapın, çünkü enfeksiyondan uzak durması lazım. Oldu mu annemiz?''

dedi annemin ağlak suratına bakarak.

'' Olur olur tabii Cihat oğlum olmaz mı! Hadi Tarık gidip kızımızın odasını yapalım''

dedi ayaklanarak.

'' Bende sana bir çorba kaynatayım kuzum''

Selma teyze de onlara katılırken Çınar ağabeyim de ayaklandı.

'' Götüreyim sizi. Tunç eczaneye git sende ilaçları hallet gel eve''

dedi uyarır tonda son cümlesini söylerken. Tunçta alnımdan öpüp kalktı.

'' Gelip alacağız seni sen hiç canını sıkma. Hemen geliyoruz''

dedi kalkarken de. Ona sorun olmadığını söylesem de endişesi azalmamıştı. Odada bir ben, Nazlı ve Cihat kaldı.

'' İyi misin gerçekten?''

'' İyiyim Nazlım gerçekten! Cihat son kontrolleri yapta artık çıkar beni''

dedim omuz silkerek.

'' Kuzum aslın da tahlillerin temiz çıktı. Kanaman da kesildi, bir sorunun yok taburcu işlemlerini başlatıyorum hemen''

'' Jale nerede?''

dedim merakla bakarken.

'' Jale evde izinde, ama her gün geldi. Diğer doktordan da sana selam getirdim, evine İzmire döndü geri.''

'' Çok şükür iyiler yani hepsi''

dedim şükrederek. Cihat taburcu için çıkarken Nazlıya döndü harelerim.

'' Alpaslan nerede?''

'' Çıldırdı, inan çıldırdı şu iki gün. Cihat onu sokmadı odaya, sen normal odaya alınınca da kimseyi sokmadı, kafayı yedi seni beklerken, bir görseydin. Karargahta işim var geleceğim dedi hemen''

Dudaklarım özlemle kıvrıldığın da yavaş bir şekil de dizime vurdu.

'' Barışmışsınız! Az şerefsiz değilsin köpek seni!''

dedi ima ede ede. Gülerek onu cevapsız bıraktım. İşlemlerim artık tamamen tamamlandığın da Nazlının da yardımı ile ayaklandım. Yürüyebiliyordum, ama yine de ağrılarım oluyordu. Cihata da teşekkür edip veda ettikten sonra asansöre bindik. O esnada çalan telefonla Nazlı bana baktı.

'' Alpaslan arıyor''

dedi tam cevaplayacakken açılan asansör kapısı ile. Kafamı kaldırdığım da onun kahvelerine denk gelmeyi beklemiyordum. Çok güzel bir sürpriz olmuştu. Özlem harelerimi doldururken bir anda yaşadıklarım, onu bekleyişim, çaresizliğim gözlerimin önünden film şeridi gibi akıp giderken telefonu gözlerini gözlerimden bir saniye ayırmadan koydu cebine. Hareleri tamamen aydınlandığın da koştu bana doğru. Nazlının elinin hakimiyetinden kendimi kurtarıp koştum acıyan yaralarıma, kanayan içime aldırmadan koştum. Beni yarı yoldan büyük adımları sayesin de belimden kavradığı gibi göğsüne sardı beni, sarmaladı anında bedenimde ki yaraları. Kokusu burnuma nüfuz ederken soludum, sanki bir daha koklayamacakmışım gibi.

'' Alpaslan''

dedim gözyaşlarım arasından. Yüzümü yüzüne odakladı. Çenemden tutup beni inceledi, ardından şakaklarıma, alnıma, yanaklarıma, çeneme ve dudak köşeme öpücükler bıraktı.

'' Çok şükür, çok şükür iyisin! İyisin Firuzem''

Firuzem..

Kalbimin esintisi çalkalandı. Saçlarıma öpücükler kondurup derince çekti nefesine kokumu. Gözlerinin rahatlayışı an be an gözlerime kazınırken dilinden hiç düşürmedi şükürleri. Sırtımı sıvazlayıp alnıma bir daha öpücük kondurduğun da Nazlının sesi ile döndük onlara.

'' Ayakta durmasın daha fazla''

dedi Nazlı ılıman tonda. Alpaslan samimiyetle Nazlıya gülümserken aralarında ki buzların da eridiğini görmek içimi rahatlatmıştı. Bir anda havalanmam ile Alpaslanın kucağında yerimi almıştım.

'' Gidelim hadi daha fazla burada durma''

dedi beni döndürüp kucağında ilerletirken. Nazlı eşyalarımla arkamdan geldi. İki araba vardı park edilmiş. Biri zırhlı, biri sivil bir araçtı.

'' Geçmiş olsun Firuze, çok şükür ki iyisin''

dedi Murat gülümseyerek bakarken.

'' Teşekkür ederim Murat''

'' Yenge geçmiş olsun, korktuk, çok korktuk''

dedi Nazım ve Akif gülerken. Yenge demesinin kulağıma bu kadar güzel gelmesine mi yanayım, onları çok korkuttuğuma mı yanayım bilememiştim. Gülümsemekle yetindim. Alpaslan beni arabanın köşesin de indirdi kucağından. O sırada zırhlı araçtan bir asker indi.

'' Bin sen Firuze''

dedi baskın bir sesle Alpaslan. Kafamı arabaya yanaştırırken zırhlı araçtan inen adama takıldı gözlerim. O, o ne hale gelmişti öyle. Gözleri tamamen mosmor, yüzünde çizikler, morluklar, kolunda askılıklar ve dudağının kenarında ki kocaman yarıkla aksaya aksaya indi. Alpaslan bir anda önüme geçince gözlerim kaslı göğüslerinin kadrajıma girmesiyle yüzüne döndü.

'' Bin Firuze, bu orospu çocuğuna bakmanı istemiyorum!''

dedi öfke ile. Muratta Nazlıyı adamdan uzaklaştırıp arabaya bindirdi. Saçlarımda ki dudakların sahibin yönlendirmesi ile bindim araca. Onu bir daha görmek midemi çalkalatsa da guruldayan midemin sesi daha fazla bastırınca Nazlı sırıttı.

'' Sevgilin seni doyurur merak etme''

dedi dudaklarını bastırarak. Ona kaş göz yapıp Alpaslanın bindiğini işaret edince sustu. Öne de Murat geçtiğin de arabayı hareketlendirdi.

'' Ağabeyim alacaktı, haber verdiniz mi?''

dedim Nazlıya nazaran.

'' Ben haber verdim kuşum merak etme sen''

Yolculuk kısa sürmüş, Alpaslan sık sık boş yoldan gözlerini alıp bana bakıyor denk gelirse bakışlarımız o serseri gülüşünü sergileyip heyecanımı arttırıyordu.

Şapşal!

Araba evin önüne geldiğin de bir hışımla inip kapıma yanaştı Alpaslan. Benden taraf eğilerek iç bacaklarımdan kavradığı gibi aldı kucağına.

'' Alpaslan, yürüyebilirim''

'' Ben kucağıma almak istiyorum güzelim, bir şey mi diyecektin?''

dedi serserice göz kırparken. Dudaklarımı bastırıp gülmemeye çalıştım. Nazlı ve Muratta arkamızdan geldiler. Bahçe kapısından içeriye geçtik. Annem ve babam beni bekliyorlardı kapının önünde. Annem önce bana, ardından kucağında yer aldığım Alpaslana bakınca süzdü bir baştan aşağı. Babam ise sadece bana odaklıydı.

'' Alpaslan, zahmet oldu evladım sağ ol getir kızımı içeriye''

'' Estağfurullah Neriman teyze, ne zahmeti duymayayım bir daha''

İçeriye geçtiğimiz de salonda benim için yapılan koltuğa yatırdı beni Alpaslan. Ellerim omuzlarında takılı kalırken, anne ve babamın oluşunu dert etmeden alnıma bir öpücük kondurdu.

'' İyi misin ağrın sızın varmı canım?''

dedi en samimi tonunda.

'' Yok''

dedim utanarak önüme dönerken. Murat ve Nazlı, annem ve babam ayakta dikilmiş şaşkınca birbirine bakarken Murat ortamda ki garipliği;

'' Neriman teyzem bir çayını içeriz''

dedi annemle samimi olduğunu belli eder tonda.

'' Murat oğlum, haklısın çay da demlediydim. Yemek yiyelim çayı da içeriz hadi çocuklar sofraya''

dedi hepsine bakarak.

'' Ben ne olacağım bende çok açım''

dedim şımarık tonda.

'' Küçük hanım senin ayağına gelecek yemek merak etme''

'' Tarık amca, ben yerim burada siz geçin Firuzeyi yalnız bırakmak istemiyorum''

dedi kararlı bir tonda. Babam bir bana birde ona baktı. Gözlerin de gülümseme ile kafasını salladı.

'' Hanım, sen çağır çocukları, Alpaslan ve Firuzeye de burada bir tabak yapar veririz''

dedi hepsi birden mutfağa taşınırken. Alpaslan yanda ki sehpalardan birini önüme koyarken dizlerinin üzerine oturdu yere, tam karşıma yamacıma çöktü. Şaşkınca ona bakarken;

'' Alpaslan neden yerdesin, koltuğa geçsene''

dedim hayıflanarak.

'' Yok, burada iyiyim ben, yamacında iyiyim''

dedi. Ona gülen gözlerle baktığım da oda aynı samimiyetle gözlerimin en içine bakıyordu.

'' Çocuklar, hadi afiyet olsun''

dedi annem tabakları getirirken. Ağabeylerim de inerken Tunç Alpaslana selam verirken Çınar ağabeyim ters bir şekilde bize baktı ama bir şey demeden mutfağa geçti.

''Afiyet olsun güzelim''

dedi önünde ki tabağa eğilerek. Önce tabağını bıraktı köşeye, sehpayı köşeye çekti. Dizlerinin üzerine dikildi.

'' Hadi bitecek bu çorba''

dedi bir kaşık çorba uzattı ağzıma.

'' Ben yerdim, sen de ye''

'' Kolunla zorlanırsın, ben yedireceğim''

dedi annesinin yaptığı çorbayı bana yedirirken.

'' Alpaslan''

dedim dördüncü kaşığı vermeye hazırlanırken.

'' Güzelim''

'' Teşekkür ederim''

dedim bakışları beni bulurken.

'' Asıl ben teşekkür ederim''

dedi eğilip dudağıma bir buse kondururken.

'' Hayatımda olmaya devam ettiğin için''

dedi bedenim heyecanla kıvrılırken. Yemeğimi yedirene kadar büyük bir özveri ve sakinlikle doyurdu beni. Yemeğimi bitirdikten sonra oda yemeğini bitirip tabakları bırakırken mutfağa 'acaba her gün hasta mı olsam' diye içimden geçirmedim değildi...

'' Hadi geçin çocuklar''

babamın sesi ile içeriye adımladı herkes. Koltuklar dolduğun da Alpaslan da ayak ucuma oturdu bana getirdiği çayla.

'' İç, ilacını vereyim sana''

dedi ılıman tonda.

'' Bizde veririz Alpaslan, kardeşimize biz de bakarız''

dedi sertçe. Derdi neydi bilmiyorum ama Alpaslan kendisinden beklemediğim bir tavırla;

'' Elbette bakarsınız. Ama ben ellerimle vermek istiyorum''

dedi sakince.

'' Ne sıfatla''

dedi bana dönerek. Babamın sıkıntılı nefesi girdi araya.

'' Yeter! Çınar!''

'' Bana yeter dimi baba! Bana yeter! Kızının dağ başın da bir terörist tarafından tecavü-

'' Kes!''

Alpaslan bir hışımla kalkarken Tunç da kalkan Çınarla arasına girdi.

'' Ne diyorsun lan sen! Benim evim de bana hayırdır?''

dedi tükürür tonda.

'' Sakin olsanıza! Ya Firuze bu halde iken siz napıyor sunuz?''

dedi öfkeli tonda Tunç. Murat Alpaslanın kolunu tuttu.

'' Şşşş, kardeşim bak Firuzeyi ürküttünüz''

dedi beni göstererek. Ben ayaklanmak üzere olunca Alpaslan eğilip tuttu kolumdan.

'' Odana çıkaralım seni, dinlen olur mu?''

'' Alpaslan''

Konuşmama müsaade etmeden beni kaldırdı. Ağabeyim bir kolumu tutunca duraksadık.

'' Sen mi çıkaracaksın yukarıya? ''

'' Evet, ben çıkaracağım Çınar!''

'' Alpaslan aranız dakileri onaylamıyorum!''

Bir anda gözler bana dönse de Alpaslan müsaade etmedi buna.

'' Senin fikrin, senin bize karışmaya hakkın yok! Firuze ne derse, ne isterse o!''

dedi beni kucağına alırken.

'' Murat Nazlıyı bırak karargaha geç! Geliyorum''

dedi.

'' Kuşum ararım seni''

'' Tamam''

diyebildim sadece onun kucağın da hızla odaya çıkarılırken. Alpaslan beni odaya geçirdi ayağıyla kapıyı ittirirken. Yatağa yatırdığın da masamda ki lambayı aydınlattı, içerisi karanlık ama loş ışık altında mahmurlaştı.

'' Alpaslan''

diyebildim sadece o alnını alnıma dayağında.

'' Firuze dizlerine yatabilir miyim?''

dedi küçük bir çocuk edasıyla.

'' Yat''

dedim ona yorganı açıp dizlerime yatırırken. Başının ağırlığı vermeden bacaklarıma uzandı. Bir eliyle dizimi okşuyor, derin nefesler alıyordu. Saçlarına parmaklarımı geçirdim, elimin altında ki alnında ki damarların attığını hissedebiliyordum.

'' Çok korktum. Bir daha elalarına hasret kalırım diye, seni kaybettim diye kafayı yedim!''

Sözleri, tınısı içime ilmek ilmek işlerken kesik bir nefes aldı.

'' Ben hiç sevmedim, sevilmedim, eksik kaldım, yarım kaldım, sen tamamla. Bunu istemek çok mu bencilce, yalvarırım söyle''

'' Tamamlamak istiyorum seni, izin ver eksikliğini tamamlayayım, sen de benim diğer yarım ol''

kaldırdı kafasını, gözlerime en samimi haliyle bakarken büyük bir umut içindeydi.

'' Seni seviyorum''

dedi dudaklarını dudaklarıma yaslarken, elleri boynumda saç diplerimde gezindi. Karıncalaşan ellerimi elleri arasına alıp okşarken dudakları hoyrat değil aksine sakin, sevmek ister gibi.

'' Nefesimi kesiyorsun''

dedi alnı alnıma yaslanırken.

'' Alpaslan seni seviyorum''

dedim gözlerine kararlılıkla bakarken. Dudakları kıvrıldı.

'' Bir an önce kalksam iyi olucak yoksa kendimi tutamicam, irade diye bir şey bırakmıyorsun''

dedi ayaklanırken.

'' Yarın seni görmeye geleceğim tamam mı! Ağrın sızın olursa direk bana yaz, ara''

dedi gülerek. Sonra aklına gelmiş gibi arka cebinden telefonu çıkardı.

'' Düşmüştü, ekranda çizikler vardı yeniledim korumalı ekranını.''

Telefonu elime verip son bir kez alnımdan öpüp çıktı odadan kapıyı ardından kapatırken. Yaşadığım bu duygu selinin ortasında kalmış, heyecan bir yandan da korku hissediyordum. Onun bende ki yarattığı zelzele, onun bende açtırdığı çiçekleri bir görseydi..

Lambanın loşluğun da gözlerim kapanırken aklım hala Alpaslanın kokusundaydı...

🍃

Yorgun ve bıkkın bir nefesin sonun da dinginlik vardı şimdi şükür ki.. Bu iki gündür misafir eksik olmamıştı, Alpaslanı da göremiyordum üstelik gün içinde araşıyorduk ama karargahta yoğundu. Gün boyu teyzemler gidip gelmiş, kuzenlerimin sorularını cevaplarken daha onların kalabalıklığı bitmeden bu sefer de konu komşu derken Hulusi amca da gelmişti. Tabii beni bir güzel haşlamış nasıl haber vermem diye söylenip durmuştu. Aylin abla da gelmişti tabii ki, ama ağabeyimi neredeyse hiç görmemiştim.

'' Ne giyeceğiz kınada?''

dedi Nazlı, sonunda ev boşalmış sadece Aylin ben ve Nazlı kalmıştık. Annem de Selma teyzeye gidince evde tek kalmıştık.

'' Hiç bir bilgim yok''

Masada ki salebimi alırken Aylin sık bir nefes verip gözlerini fincanda oyaladı.

'' Ağabeyin seninle konuşmamı istedi Firuze''

Gözlerimi ona çevirince Nazlı da şaşkınca bizi izliyordu.

'' Ne için?''

'' Alpaslan konusunda, yanlış yaptığını düşünüyor''

'' Aylin bu ne ağabeyime ne de sana kalmadı!''

dedim öfkeli bir tonda. Oda mahçubiyetle kafasını salladı.

'' Biliyorum canım ama idrak ettiremedim işte. Kafayı takmış size. Ondan kardeşime hayır gelmez deyip duruyor. Asker oluşu engelmiş size''

'' İnan ne diyeceğimi bilemiyorum artık Aylin abla, çok değişiyor Çınar ağabey''

'' Hırçınlaştı, Firuzeden sonra baya bir hırçınlaşıtı''

Öfke bedenime yayılırken burnumdan soludum. Onun bana karışmaya hiç mi hiç hakkı yoktu. O zaten hayatımıza sanki geçen sene dahil olmuş bir tanıdık gibiydi. Yurt dışında idi hep, ne hakla hayatımıza karışabilirdi ki?

'' Aylin, ağabeyim en zor zamanlarımız da seninle yurt dışındaydı, yani benim ne zor günüm de ne de en mutlu günümde yer almadı, şimdi bana karışamaz! Ben yirmi üçümde olgun bir insanım kararlarımı veriririm''

Aylin ezilip büzülürken üstümde ki ince pikeyi attım ve kalktım Nazlının da yardımı ile.

'' Ben duş alıp Selma teyzeye geçeceğim! Siz oturuyorsanız oturun''

'' Ben kaçıyorum Sezen ile yemek yiyeceğiz. Ben sana yardım ederim gel''

dedi odaya çıkarken Aylini arkamız da bırakarak.

'' İyi misin?''

'' Bu evden giderim, yine de Alpaslandan vaz geçmem!''

'' Şşş, sakin ol herkes sana ve seçimlerine saygı duymayı öğrenecek''

Omzumu sıvazlarken ona gülümsedim ve onun da yardımı ile duşa girdim. Sıcak suyun altında kendimi mayıştırırken tek elimle yapabildiğim kadar saçlarımı şampuanladım ve kremledim. Son kez durulanıp saçımın suyunu akıtıp çıktım. Bornozuma sarılarak odaya girdim. Nazlı da bana yardım etmiş, kurulandıktan sonra beyaz iç çamaşırlarımı giydim, üstüne de Nazlının yardımı ile siyah, bileklerime kadar uzun polo yaka uzun kollu triko elbisemi geçirdim. Kolumu da tekrar kremleyip askısına aldık. O saçlarımı kurulayıp fön çekmiş, jilet gibi yapıp 'benim eserim' diyerek şımarmıştı.

Yüzümde ufak tefek sıyrıklar dışın da bir şey yoktu. Sadece nemlendiricimi ve parlak glosumu sürüp indik aşağıya. Annem de Aylinle birlikte oturuyor, bizimle alakalı bir konuşma yapıyorlardı ki biz gelince suspus oldular.

'' Kuzum, nereye''

dedi ılıman tonda annem. Nazlı arkamdan saçlarımı salarken ben de anneme döndüm.

'' Selma teyze yemeğe davet etmişti de. Oraya geçeceğim''

'' Yavrum misafiri vardı ama onun, gitti mi?''

'' Bilmem ki''

'' Geçenlerde sen gittiğin zaman bir kadın vardı, bahçede otururken görmüştüm, dün de kız kardeşinin kızı gelmiş diye duydum.''

'' Gidince göreceğiz, ben geç gelirim''

'' Tamam canım''

dedi Ayline bakarak.

'' Ben de artık kalkayım anne''

dedi Aylin. Ama annem onu kolundan yakaladı.

'' Küserim, yemeğe kal''

Aylinle annemi arkamızda bırakarak Nazlıyla karşı eve geçtik. Selma teyze ikinci çalışta açtı kapıyı.

'' Oh, maşallah kuzuma toparlanmışsın. Gelin kızlar hadi''

'' Yok Selma teyze beni es es geç, arkadaşıma sözüm var''

dedi çalan telefonunu çıkarırken. Murat arıyordu.

'' Ben gideyim artık size afiyet olsun''

Nazlı beni orda bırakıp giderken Selma teyze girdi koluma.

'' Gel kuzum, seninki de gelir birazdan. Sabahtandır arayıp durdu geldi mi diye''

Utanç yanaklarıma gelirken gülümsemekle yetindim. Sabah mesaj atmış, akşam erken geleceğini söylemişti ama sonra görüşmemiştik hiç.

'' Selma teyze annem misafiri var dedi ama ben rahatsız etmek istemem''

Koridordan salona geçerken hayıflanarak cıkladı.

'' Sen de artık evimizin üyesisin yavrum olur mu hiç? Asla duymayayım bir daha! Hem yabancı değil ablamın kızı. Gel tanışırsınız''

Salona geçtiğimiz de hazır sofranın başında oturan, minyon tipli sarışın beyaz tenli bir genç kız kucağında Azra ile döndü bana. Önce gözleriyle baştan aşağı süzdü, sonra da Azrayı mama sandalyesine bırakarak ayaklandı. Suratına yerleştirdiği büyük bir gülüşle bize doğru adımlarken Selma teyze durdurdu eliyle.

'' Yaralı yavrum, dikkat et''

dedi. Kız büyük bir özveri ile onayladı, kollarını koluma dikkat ederek doladı boynuma.

'' Merhaba, gerçekten de Alpaslan ağabeyin dediği kadar da varsınız''

dedi büyülenmiş bir gözle. Ona gülümseyerek aynı tonda samimiyetle sarıldım.

'' Teşekkür ederim, sende çok güzelsin''

dedim aramızda ki siz ibaresini kaldırarak.

'' Yaa, teşekkür ederim. Eda ben. Sende Firuze''

dedi sanki her şeyi biliyormuş gibi.

'' Memnun oldum Eda. ''

Selma teyze beni salonda ki geniş koltuğa oturttuğun da oda yanıma geldi Azrayı alarak. Aynı yaşta olduğumuzu hatta Edanın da hemşirelik okuduğunu söyleyerek sohbetimize yeni kapılar aralamıştı. Azra kucağıma gelmek isteyince de Selma teyze izin vermemiş, yaralı olmamı bahane etmiş olsada Edanın da yardımı ile onu kucağıma almış bir güzel öpüp hasret dindirmiştim. Saat artık sekize gelirken Eda ve Selma teyze sofrayı tamamen hazır etmişler, çorbaları dağıtmışlardı kaselere. Azra ise uyumuş odasına götürmüşlerdi. Çalan telefonum ile ekrana baktığım da içimde ki kelebekler anında harekete geçmişti.

Komutanın teki arıyor...

'' Alo'''

'' Güzelim, bizde misin yoksa alayım mı seni?''

'' Sizdeyim, sofra hazır sen neredesin?''

'' Geliyorum, fırının yakınındayım anneme sorsana ekmek lazım mı?''

Bunu gün boyu annesini darlayarak arayan annesine de sorabilirdi ama bana sormayı tercih etmesi aşırı hoşuma gitmişti.

'' Selma teyze ekmek lazım mı?''

'' Yok kuzum''

Alpaslan da duymuş geldiğini söyleyerek kapamıştık. Eda koluma girerek beni kaldırmış, sofraya oturttu. Selma teyze ve Eda karşıma oturmuşlardı. Açılan kapı ile heyecanım an be an artarken iki üç gündür onu görmediğimin verdiği hüzün bir anda dağılırken üzerine tam oturan siyah bir pantolon, üstüne de kaslarını belirten asker yeşili bir kısa kollu giymişti. Kışın bu vakti ne alaka diye soran beynim, alnında ki ter damlalarını, üzerinde ki tozları varsayarsak antrenmandan geliyordu.

'' Selamün aleyküm''

dedi gözleri bir an olsun üstümden ayrılmazken. Saçlarıma, elbiseme ve oturuşuma hayran bir şekilde bakıyor masadakilerden katiyen çekinmeden süzüyordu beğeni ile.

'' Ve aleykümselam paşam hoş geldin. Elini yüzünü bir yıka bakalım, gel sofraya çorban soğumasın yavrum''

Alpaslan benden bakışlarını bir parça çekerek girdi banyoya.

'' Yavrum, sen başla hadi o sıpa gelir''

dedi anaç bir tavırla Selma teyze. Beklerdim, onu beklerdim. Bu beklemelerin en güzeli de olurdu.

'' Başlayın hadi''

diyerek salona girdi Alpaslan. Üzerinde ki tişörtü yenilemiş, elini yüzünü yıkamış gelmişti sofraya.

'' Hoş geldin Eda''

dedi tok bir sesle karşımda bize gülerek bakan kıza ithafen.

'' Hoş buldum ağabey, nasılsın?''

'' İyiyim sen nasılsın, evde ne var ne yok? Teyzem yok mu?''

'' Yok ağabey, kına varmış da bir arkadaşının kızının. Oraya gitti. Yarın sabahta buraya gelir.''

Alpaslan ağır ağır kafasını sallayarak bana döndü. Saçlarımı çekinmeden okşadı, kafama bir öpücük bıraktığın da ben karşımda bizi gıpta ile bakan ikiliden ölesiye utanırken Alpaslan da gram çekinme yoktu.

'' Sen nasıl oldun güzelim''

'' İyiyim''

İçime kaçmış sesime gülümsedi, beni daha fazla zorlamadan yemek sessiz geçmişti. Ara ara pilavımdan kaşık kaşık bana veriyor, annesinin hülyalı bakışları altında yemeğimi çok şükür bitirmiştim. Sofra da sohbet, neşe oldukça yoğundu. Edanın üniversite anıları, benim ona anlattığım hemşirelik anılarım derken sofra toplama faslına geçilmiş, en azından tabağımı kaldırmak isteyince şiddetle karşı çıkmışlardı. Selma teyze ve Eda hatta Alpaslan da dahil sofrayı toplayıp mutfağı hallettikten sonra onları ailecek yalnız bırakayım istemiş, Selma teyze ve Edanın ısrarları eşiğin de çaya kalmıştım. Şimdi ise iki koltukta ben ve Alpaslan, tekli koltuklarda Eda ve Selma teyze ellerimizde ince belli bardakta çay, Alpaslanı dinliyorduk.

'' Tabii Firuze beni bir payladı, herkesin içinde koca komutan kaldım öyle. Sonra İstanbula döndü, bende öyle. Burada karşılaştık, o benim karşı komşummuş meğer. Komşu kızı''

dedi Edanın 'nasıl tanıştınız' sorusuna cevap verirken parıltılı gözlerle son cümlesini bana bakarak söylerken. Eda kıkırtı eşliğin de Selma teyzeyi dürtünce gözlerim utançla aldım önüme. Elini elimin içine yolladığın da ateş basan yanaklarım kızarmış olacak ki eğildi kulağıma.

'' Kırmızı sana çok yakışıyor komşu kızı''

Şaşkınlıkla araladığım dudaklarıma kaydı gözleri. Sonra karartı eşliğinde Selma teyzenin konuşması ile normal seyrimize dönmüştük. Çok şükür..

'' Sofra da kına falan dediniz de, yavrum ağabeyinin nikah tarihine de şurada az bir zaman kaldı. Elbise bakabildin mi?''

'' Yok Selma teyze, hafta sonu belki çıkarız Nazlı ile''

'' Nikahınız mı var?''

'' Evet, ağabeyim evleniyor. Sen de gel lütfen, anneni de al gel lütfen. ''

Eda Selma teyzeye döndü.

'' Teyze, gelebilir miyim?''

'' Elbette kuzum, hatta şöyle yapalım. Firuze bize sabah kahvaltıya gelsin, hem annenle tanışır kendi davet eder.''

'' B-ben''

Tamam ailesiyle tanışmak benim için sorun olmasa da utanıyordum.

'' Sen, sen kızım, yarın sabah bize kahvaltıya gelip ablamla tanışacaksın''

Selma teyzenin umut dolu bakışlarıyla anlamıştım ki, o beni ailesiyle tanıştırmak, ailesinin içine katmak istiyordu. Onu kırmamak için kabul etmiştim. Alpaslanın avucum içimde ki elleri, ellerimin sırtını okşuyor arada parmaklarını parmaklarıma doluyordu.

'' Anne, hafta sonu bizim devreleri getiririm belki. Havalar yavaş yavaş ılınıyor, bir mangal yaparız. Sen ne dersin güzelim''

Bana parıldayan gözleriyle baktığın da gözlerimi zorlukla gözlerinden çektim.

'' Uyar, yani Nazlıda mı dahil bu plana?''

'' Evet, Murat iyice kılıbık çıktı. Onsuz plan yapmıyor''

'' Nazlı, o kızla aynı ortama girmek istemeyebilir''

'' Yavrum, timimi ayıramam, Nazlıyı da ayıramam. Hallederiz merak etme. Sen ilaçlarını aldın mı?''

'' Aldım, merak etme. Artık kalksam iyi olur''

Kolumda ki ağrının sızısı gittikçe artıyor, endişelenmesinler diye de söylemek istemiyordum. Fark ettirmeden uykum geldi bahanesi ile kalktık.

'' Firuze, yavrum burası artık senin de evin. Gel sık sık''

Selma teyzeye sarılarak geleceğimi söyledim. Eda ile de numaralaşıp vedalaştık. Alpaslan beni kapının önüne kadar getirdi, demir bahçe kapısında durduk.

'' Firuze, özledim''

Elleri genişçe belime yayıldığında gülümseyerek sığındım göğsüne.

'' Bende çok özledim''

'' Bizim çocuklar seni görmek istiyor, onun için bende mangal yaparız diye düşündüm. Hem sargın da çıkıyor yarın''

Saçlarımı usul usul okşuyor, kokusunu derin derin soluyordum.

'' Güzel olur gelsinler.''

'' Ben yarın seni kahvaltıdan sonra alırım olur mu?''

'' Ağabeyim götürecekti ama''

'' Firuze bak bana''

Çenemden tutup suratlarımızı aynı hizaya getirtti.

'' Ben varım artık Firuze, ben varım senin kimseye, ailende olsa ihtiyacın yok. Sana her şeyinim derken şaka yapmıyordum. Bundan sonra ben varım biz varız. Ellerin ellerimden bir saniye ayrılmayacak! Gözlerin gözlerimde asılı kalsın hep''

Ruhuma dokunan naifliği akşamın karanlığın da parlayan çehresini avucum içine alıp yanağına bir öpücük kondurdum.

'' Teşekkür ederim, sevdiğin için''

'' Ben teşekkür ederim sen sevilmek istediğin için''

Yanağıma hasretle bir öpücük kondurdu, boynuma sürttüğü burnu ile hafif irkilsem de çeneme kadar çıkan dudakları dudaklarıma teğet geçti açılan kapı ile. Dış kapı otomatikmen açıldı. Ben onu iterken kolumu ağrıtmış, acı ile inlerken o ise hızla koluma uzandı.

'' Yavaş, yavrum yavaş. Ne oldu!''

Tereddüt dolu sesine tezat sakinlikle doğruldum.

'' İyiyim, birden ani hareket yapınca ağrıdı''

'' Firuze!''

Ağabeyimin tok sesi ile döndüm arkamı.

'' Efendim ağabey!''

'' Eve gelmeyi akıl edebildin mi?''

Alpaslan elini kapıya uzattığın da durdurdum onu.

'' Lütfen, akşam akşam sıkıntı çıkmasın. Bu güzel gecemiz olumsuzlukla kapanmasın''

Gözlerime kararsızlıkla bakarken ağabeyimden çekinmedi, yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu.

'' Senin için, bil ki sadece senin için. Geç hadi, üşüme''

'' İyi geceler''

'' İyi geceler güzelim''

Ağabeyimin sabırsız bakışları altında girdim içeriye. Arkamdan kapıyı kapatıp nazikçe kavradı kolumu.

'' Firuze!''

'' Ağabey derdin ne? Senin benimle, onunla bizimle derdin ne?''

'' Benim seninle hiç bir derdim yok Firuze. Artık küçük değilsin. Göremiyor musun o adam sana tehlike, yalnızlık bahşediyor. Onunla bir ömür nasıl geçer? Asker karısı olmak nasıl bir şey bilmiyorsun bile! Üzüleceksin ve ben senin üzülmeni istemiyorum. Göreve gidip gitmemek yine senin elin de ama yeter! Annem ve babamın o telefonu duyduğun da ki haykırışlarını bir ben duydum! Sakın benim anne ve babamı üzme! ''

'' Onlar benim de annem ve babam! Ve ben neyin ne olduğunu görebiliyorum. O yüzden bana sakın ama sakın akıl verme! Ben mesleğime aşık bir insanım! Ha, eğer o dönemler ailemin tek derdi seni yurt dışına göndermek olmasaydı çok daha yüksek bir pozisyonda olabilirdim bu gün! Sen bizim ne kötü günümüzde ne iyi günümüz de yanımda oldun! Tek derdin yıllardır çemberinde olan Aylin ile evlenmekti! O yüzden sakın bana annemi savunma! Annem ölen kızının acısını önce babamdan beni kurtardığı için, sonra Tunçtan neden evde olmadığı için bendende neden kız kardeşime bakmadığım için çıkardı! Yıllardır bu evde annemin psikolojik şiddetlerini biz biliriz sen değil! Kaç gecedir aç yattığımı ben bilirim! Kaç gecedir rüyadan çığlık çığlığa uyandığımı o yangından sonra beni teyzeme bırakıp bir ay ne arayıp ne sormamasını ben bilirim sen değil! Şimdi, yıllar önce ki gayen ne ise ona devam et. İşime karışma''

dedim bir çırpı da içimde ki biriken kanı kusarken. Dumura uğramıştı. Her zaman annemden yana sıkıntı çektiğimizi bilirdi ama bu denli açıkça ifade etmemiştim hiç bir zaman.

'' Firuze''

Kolu gevşedi, kolumu ondan kurtarıp arkamı döndüğüm de mutfağın eşiğinde ki annemle karşı karşıya geldim. Annem yorgun, ağlamaklı gözlerle bana bakıyordu. Kafasını eğdi, bir şeyler demedi ama gözleri çok şey anlattı. İkisini de ardımda bırakarak içimde büyüyen alevlerle odama geçtim. Ben zaten kendimi yeterince tutmuştum! Biraz da onlar tutsundu...

🍃

'' Firuze Hanım?''

Sabahın erken sularında kalkmış, dün ki elbisemin bej rengini geçirmiştim üzerime. Onun ailesi ile tanışmak için çok ama çok heyecanlıydım. Üstelik sabahın erken saatlerinde fırından sipariş bile vermiştim elim boş gitmemek için. Tam kapıdan çıkacakken de biri zile basmış ben kapıyı açmıştım.

'' Buyurun benim''

'' Bunlar size.''

dedi kucağıma bir buket çiçeği bırakırken.

'' Kim den?''

'' Kartı üstünde ablacım''

'' Teşekkür ederim''

Pembe beyaz bukete sarılmış kırmızı şakayıklar, üstünde de bir not.

' Güne güzel başla. Affedilmek istenen bir adam, affetmesini beklediği kadının ellerin de şakayık. Affet beni komşu kızı, seni seviyorum. '

Suratımda ki sırıtma tamamen yayıldı dudaklarıma. Aşk bu muydu? Heyecandan nefesin kesilecek gibi, kalbin bir ona ait, göğüs kafesimden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Titrek ellerimle kavradığım şakayıkları kokladım. Mis gibi kokuyorlardı. Suratımda ki genişçe gülümsememle merdivenlere geri döndüm. Annem de bu sırada sabahlığı ile çıktı odasından.

'' Günaydın''

dedim şakıyarak. Annem şaşkınca bana bakarken günaydın demiş elimdekine bakıyordu. Hızla merdivenlerden çıkıp odama geçmiş, Nazlının bana doğum günümde aldığı çiçekli vazonun vazosunu alıp buketlerimi oraya koydum. Kartı da elime alarak fotoğrafımızı çektim. Çiçeği yerli yerinde bırakıp aşağı indim ona mesaj ata ata.

' Bu güzel çiçekler için teşekkür ederim. Affetme operasyonun başarılı komutan!-

sil..

' Komutanım'

Telefonumu cebime atarken annemi mutfakta yakalamıştım.

'' Anne, Selma teyzelere gidiyorum kahvaltıya''

Elinde ki limonlu suya bakarak ;

'' Tansiyonun mu çıktı''

dedim. Ilıman bir tonda derin bir nefes aldı.

'' Kan şekerim düştü, az bi içeyim dedim. Sen geç. Afiyet olsun selam söyle''

'' Dikkat et sende. Bir şey olursa ara''

'' Tunç evde çocuğum, çık sen''

Annemi ardımda bırakıp elimde ki fırın poşetleri ile karşı eve geçtim. Kapıyı Eda açmıştı gülen suratla.

'' Hoş geldin, günaydın''

' Günaydın canım. Hoş buldum''

Ayakkabılarımı kenarda çıkarıp içeriye adımladım. Azra koridorda emekleyerek etrafa bakınıyor, tatlılığı illa al beni ısır diye bağırırken kolumdan dolayı yapamadan salona geçmiştim. Eda da Azrayı kucağına alarak gelmişti. Selma teyze mutfakta bir şeylerle uğraşırken elinde ki kızartma tavasıyla mutfaktan seslendi.

'' Hoş geldin kuzu''

'' Hoş buldum Selma teyze''

Masada oturan saçları küt, uzun boylu şık giyimli kadın beni görünce doğruldu. Gülümseyerek bana eğildi ve koluma dikkat ederek;

'' Hoş geldin çocuğum''

'' Hoş buldum. Nasılsınız?''

'' İyiyim çok şükür yavrum. Semra ben, Selmanın ablası''

Semra ve Selma...

'' Firuze bende''

Alpaslanın kız arkadaşı..

'' Firuze kızım Alpaslanın sevgilisi abla bahsetmiştim ya''

Utanç yanaklarıma nüfuz ederken bir yandan da Selma teyzenin beni bu kadar benimsemesi hoşuma gidiyordu.

'' Ah, memnun oldum, olmaz mıyım hiç. Alpaslan fıstık gibi bulmuş maşallah!''

diyerek saçlarımı okşadı.

'' Teşekkür ederim. Güzel bakan gözleriniz''

dedim nazikçe. Bu söylemim onu eğlendirmiş olacak ki genişçe güldü.

'' Ee hadi bakalım kahvaltıya. ''

Birlikte sofraya geçtik. Eda Azrayı mama sandalyesine koydu elinde ki havuç ile.

'' Azra, sen havuç mu yiyorsun güzelim''

Yanaklarını okşadığım da bana anlamadığım mırıltılar çıkarıyordu. Eğilip yanağına bir öpücük bıraktığım da karşımda ki kadın derin bir nefes aldı.

'' Rabbim size de nasip etsin çocuğum''

'' İnşallah''

dedim içime kaçmış bir sesle. Eda utancımı dağıtmıştı, anılarını anlatarak. Selma teyze de gelmiş kahvaltıya başlamıştık. Selma teyze tabağıma omletten büyük bir parça koymuş yemem için zorlamıştı. Aksine Semra teyze de beni zorlamamasını söylüyordu. Onların tatlı atışmaları, Edanın samimiyeti, çok güzel vakit geçirmiştim. Tabii Alpaslan da çay faslına geçtiğimiz de aramış hazırlanmamı söylemişti.

Alpaslan kapının önüne gelince önce beni çekip sardı, öptü. Ardından teyzesine selam verdi. Kapıda hoşbeş bitince de araca binip hastaneye gitmiş, kontrollerimi yaptırmıştım. Her şey tamamdı. Tabi ki Alpaslan tüm tetkitleri yaptırtmıştı.

'' Yavrum her şey tam olsun, aklımı kalmasın''

demişti ısrarla. Cihat ve Jaleye de selam vermiştim. Jale de bu süreçte benim yanıma gelmiş yanımda olmuştu. Onlarla vedalaşıp eve dönmek için arabaya binmiş, yola çıkmıştık.

'' Yarın bana vaktini ayırır mısın?''

Gözlerimi siyah, bedenini tam saran kısa kollu tişörtünün açığa çıkardığı kaslarından alıp gözlerine çektim.

'' Tabi, bir işim yok. Nereye?''

'' Pazar bizim çocuklar gelecek. Cumartesi günü için de seni bir yere götüreceğim''

'' Tamam tamamdır!''

İçimde ki heyecanı sesime yansıtarak öptüm yanağından. Yolda ki gözleri kısa süreli gözlerime döndü ışıl ışıl parlarken.

'' Yavrum, lütfen kaza yaptırtma aman. Götümüzü zor düzelttik''

dedi şen sesiyle. Bende ona eşlik edip güldüm. Evin önüne geldiğimiz de kapımı açmıştı. İndiğim de beni belimden kavrayıp alnıma bir öpücük kondurdu.

'' Kokunu çok özledim. Bağımlı gibi. Anlıyor musun?''

'' Şey mi yapsak..''

dedim nazlı nazlı. Tok bir kahkaha atıp saçlarımı sevdi, yanaklarıma öpücükler kondurdu sık sık.

'' Nazına ölürüm senin! Ne mi yapsak?''

'' Gece, gelir misin?''

dedim fısıldayarak.

'' Nereye?''

'' Odama''

dedim fısır fısır. Gözlerinde ki o karaltı tamamen aydınlandı. Aydınlık çehresi, kirpikleri her yerini izlerken dudağının kenarı kıvrıldı serserice.

'' Gelirim''

dedi şakaklarıma öpücük kondurup.

'' Alpaslan''

Babamın gür sesi ile Alpaslan bir parça çekilmiş, bende hemen uzaklaşmıştım ondan.

'' Buyur Tarık amca''

'' Oğlum kapıda ne diye dikiliyorsunuz, Neriman limonata yaptı katılın bize hadi''

Babam umarım fısıltımı duymamıştı çünkü zaten şu an basıldığımız için utanıyordum!

'' Gelelim Tarık amca''

Elini elime kenetledi, birlikte bahçeden ilerledik. Bahçe masasında annem, babam, Tunç, Aylin ve ağabeyim vardı. Ağabeyim kenetli ellerimize baktı sessizce. Aylin ise tedirgince gülerek ağabeyime baktı. Tunç kalkıp Alpaslana sarılırken annemde kuru bir hoşgeldinle yerinden kalkmamıştı.

'' Otur yavrum''

dedi babam sandalyemi çekerken. Alpaslan da benimle beraber yanıma oturdu

'' Hoş geldin''

dedi Aylin Alpaslana nazaran.

'' Hoş buldum. Nasılsın''

'' İyiyim, koşturmaca sen nasılsın?''

'' Çok şükür iyiyim''

dedi bana bakarak. Babam ikimiz arasında mekik dokurken lafa girdi.

'' Çocuklar, böyle el ele, sizin bir adınızı koymanız gerekiyor. Birlikte iseniz birliktesinizdir. Alpaslan çocuğum seni tanırım, severim. Ki Hulusinin adamına ben de güvenirim. Mert delikanlısın. Kızımı da sevdiğin belli, ben de bir baba olarak endişem Firuzenin üzülmesi''

Alpaslan elini elimden çekmeden doğruldu.

'' Tarık amca, çok iyi anlıyorum seni. Benim babam olmadı. Zaten hayatta da değil. Seni bir babacan severim. Bilirsin. Sözün başımın taçıdır. Firuze benim emanetimde artık. Merak etme tek bir zarar gelmez benden ona.''

Babam memnun olmuşçasına bakıyordu.

'' Ayrıca niyetim de ciddi, Firuze de istesin şu dakika hazırım her şeye''

Ona şaşkınca bakarken annem de aynı şaşkınlıkla bakıyordu.

'' O zaman bu ciddi meseleleri, Firuze döndüğün de konuşuruz. Firuzeyi bekleyebilecek misin?''

Ağabeyimin tok sesi aramıza girdi.

'' O ne demek? Nereye gidiyor ki?''

Aynı ciddiyetle Alpaslan ağabeyime dönünce önümüze uzun bir zarf ittirdi.

'' Amerika. Firuze, yüksek lisans için başvurduğun okul seni kabul etmiş. Doktor olabilirsin! Amerika da''

Ha.. Amerika işi.. Aklımdan tamamen çıkan Amerika işi.

'' B-ben''

dedim Alpaslana titrek bir nefesle. Söylemeyi unutmuştum! Bana çevirdiği gözlerinin umut ışığı kırıldı adeta, hayal kırıklığı mıydı bu? Geniş, iri kıyım bedeni ile zarfı bana ittirip kalktı yerinden sandalyesi arkasından düşerken.

'' Size afiyet olsun''

dedi tok bir sesle ve arkasında şaşkın, ne yapacağını bilemez beni bırakırken gitti. Öylece arkasından bakarken...

***

 

Loading...
0%