Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@vahsi.kelebek

14* SEVDA BÜYÜSÜ GİBİSİN SEN, FİRUZE

Peri kızı gibiydi Firuze, bu gecenin izlerini taşıdığını morluklar tenin de bir tuval yaratırken eserime bakıyor, hayranlığı içinde onu izliyordum. Kollarım da ki çıplaklığı beni arşa çıkarırken onun teninde ki öpüşlerim her geçen gün fazlalaşıyordu. Dolgunlukları kızarmıştı, Ah Firuzem dağıtıyorsun beni! Şimdi sıra benimdi, önünde diz çökecek onu kendime isteyecektim.

'' Seninle anlam bulan sıcacık bir yuva bu hayatta gerçekleşmesini istediğim tek hayalim. Güzelliğini bir tuvale döken ressam gibi her gün seni çizmek ve sana mutluluklar yaşatmak istiyorum. Birlikte yaşamak değil, beraber yaşlanmak ve bu hayata birlikte anlam katmak istiyorum. Yıllar sonra geriye dönüp baktığım zaman evet deyişini büyük bir mutlulukla hatırlamak istiyorum. Sevda büyüsü gibisin Firuzem, bana evet der misin?''

Yüzbaşı Alpaslan T.

**

Hayatınız da hep, keşke ya da iyi ki dediğiniz anlar oldu mu? Benim keşkelerim Alpaslandan sonra iyikilere yerini bırakmıştı. Şimdi ise onunla beraber gelen tüm güzelliklerimin yanı sıra korkularım, korkularımdan arınamadığım tedirginliklerim kol geziyordu.

'' Nereden çıktı ki şimdi bu görev ya!''

Dolabında ki beyaz atleti de katlayıp çantasına dizerken o ise havluyla saçlarını kuruluyordu. O telefon konuşmasının olduğu gün gelmişti yanıma. Görev çıktığını üç haftalık şehir dışına çıkacaklarını söyleyince ağlamış, sevgiliyken ilk ayrılığımızın bu kadar uzun olmasına sitem etmiştim. Tabii ki bu durumda o ne yapacağını şaşırmış peşimde dolanmıştı tüm akşam. Allahtan nikahtan sonra çıkacaktı yola. Yani daha iki gün benimle buradaydı. Kınanın olduğu sabah kimseye çaktırmadan gelmiş çantasını birlikte hazırlamıştık. İris çiçeğinin beni ürkütmesi sadece yarım saat sürmüştü, sonrasının kalabalıklığı osu busu derken aklımdan çıkıvermişti ama Alpaslan için durum unutulmayacak kadar mühimdi. O işin peşini bırakmamış sürekli araştırma peşine düşmütü.

'' Sevgilim üç hafta göz açıp kapayıncaya kadar geçecek, emin ol''

Sıkıntılı bir nefes verdim çantasının fermuarını kaparken. O ise sessizce saçlarına sıktığı saç suyunu masaya koydu. Temiz, ferah kokusu ile kalktım yanına. Aynadan saçlarını tararken yatağının üzerine çıkıp arkasından omuzlarına sarıldığım da o serseri gülüşü ile dönüp beni belimden kavradı, kucağına çekti.

'' Yavrum, böyle yaparsan seni bırakmam, yatırırım şu yatağa salmam seni darlarım!''

Tok bir kahkaha patlattım. Annem muhtemelen beni arıyordu, çünkü ben telefonumu kapamıştım.

'' Çabuk gel bekletme!''

'' Beklemez misin yani?''

Büzdüğü dudağına öpücük kondurup alnımı alnına yasladım.

'' Beklerim, beklerim de dayanamam!''

Çocuk gibi silktiğim omuzlarıma bakıp derin ve özlem dolu bir nefes verdi, suratımı yalayıp geçen.

'' İrademin amına koyuyorsun! Ben böyle bir adam değildim anasını satayım! Yeni yetmeler gibi ettin beni!''

Kıkırdayıp yanağından bir makas alıp uzaklaştım ondan.

'' Bizde böyle aslanım''

Dudaklarını kıvırarak kalçama yediğim tok şaplakla indim yataktan. Çantasını tamamen hazır edip köşeye koydu ve dolabından beyaz bir gömlek, altına da lacivert kumaşını çıkarıp indik aşağı eli elimden ayrılmazken. Selma teyze erkenden anneme yardıma gelmişti, o yüzden evde kimse yoktu. Mutfağa ilerledik beraber o salona eşyalarını bırakırken. Ben erken kalktığım için kahvaltı yapmıştım ona da dün gece yaptığım börekten getirmiştim. O çay koyarken bende böreği alıp ağzına götürdüm.

'' Ye hadi''

Büyük bir iştahla açtı ağzını ve bir yandan da beni belimden aldığı güçle kaldırıp tezgaha oturttu.

'' Aşkım, mutfaktayız!''

'' Mutfak fantezisi işte kötü mü!''

Serserice gülerken yanağını öptüm.

'' Güzel mi tadı?''

Kafasını olumlu anlamda sallayıp dudaklarıma kapandı, geri çekildiğinde karadan karası gözleriyle gözlerime aktı.

'' Çok güzel sevgilim, tadın, tadı''

Nazlı bir edayla omuz silktiğim de giydiğim mavi tonda ki gömleğimi sıyırıp açıkta kalan omuzlarıma dudaklarını değdirdi. İçim sızım sızım sızlarken onun benim boynum da nefeslenişi, dudaklarının sıcaklığı bacaklarımı sızlatırken ense kökünden saçlarını avuçladım.

'' Çok güzelsin, kafayı yedirtirsin bana!''

Onun olmak, onun olma isteği ile dolup taşmak benim için nirvanadayken şimdi kolların da titrek nefesler veriyordum.

'' Özledim''

dedim tek nefeste. Gözleri koyulaştı, sık bir nefes verdi. Boynumdan ayrılırken ıslaklığı kaldı, ürpertti aniden.

'' Gece, kaçırayım mı seni?''

Gözlerim gözlerinde ki parıldamayla parlayınca kafamı olumlu anlamda salladım.

'' Gece kaçırırım seni, sabah getiririm. Kına salonundan sonra direk geçeriz''

Seviştiğimiz o geceden sonra bana nadiren olsa da böyle dokunması beni o gecenin en zevkli anlarına götürürken ıslandığımı anlayınca utanıyor, ama yine de hayal etmekten öteye de gidemiyordum. Onca işin, kalabalığın arasında bir saatte olsa uzaklaşmamız o kadar iyi geliyordu ki kulağıma ferahlamış gibiydim.

'' Sevgilim''

dedim boynunu öperken. Gözlerini sımsıkı kapamıştı.

'' Firuze, gerçekten bırakamayacağım gidelim!''

Kıkırtılarım eşliğin de çıktık mutfaktan.

'' Yavrum sen geç giyin, önce ben göreyim bakayım. Zaten devlet tapu malı sanki, göstermedin bir türlü!''

Kafamı olumlu anlamda sallayarak ondan önce çıktım evden. Bizim evin önü oldukça kalabalıktı. Amcam ve dayımlar bahçede sigara içerken ben de çaktırmadan içeriye geçtim. Annem mutfakta başında ki örtülü yazma ile oradan oraya koşturuyordu. Nazlı ise çantasını toplamış beni bekliyordu.

'' İyi, çabuk çıkabildin koynundan! Sabahtır çiledeyim be yavru!''

Ona uzaktan öpücüğümü gönderirken çantasını da alarak yanıma geldi.

'' Allah razı olsun kuşum, haha. Hadi çıkalım mı?''

'' Bence bir anneni gör''

Mutfağın girişinde durduğum da teyzem annemin bileklerine kolonya döktüğünü görünce sıkıntılı bir nefes verdim.

'' Anne''

Beni görünce daha da dolan gözleri ile sitemle kalktı.

'' Ah kızım! Sen nerelerdesin, ne yapacağımı şaşırdım!''

'' Yavrum ağabeyin altınları arabada unutmuş, arabayı almaya gitti şirkete''

Teyzeme ciddi misin dercesine bakarken annem teyzemin lafı ile bir daha göz yaşı döktü.

'' Ay rabbim bitsin bu gün ya! Evlensin gitsin sorunsuz!''

'' İnşallah, sıkma canını anne sonuçta unutmamış bir yerde kaybolmamış! Gider gelir. Neyse, biz Aylinlere geçiyoruz oradan buluşuruz salonda''

'' Tamam kızım tamam''

Nazlı ile birlikte yaklaşık yarım saatin ardından Aylinlerdeydik. Onların evi bizimkine göre daha çok kalabalıktı. Annesi bize yaptığı limonatalardan terasa çıkarırken Nazlı havanın sıcak olduğunu söyleyince Aylin de bizi terasa çıkarmıştı. Elbisesi koyu kan kırmızısı, kalın askılı sırtı açık kabarık bir modeldi. Nazlı ona makyaj yaparken bir yandan da Aylinin kuaförü arkasından saçlarını yapıyordu.

'' Kızlar, siz ne giyeceksiniz? Hiç konuşamadık''

'' Ben Mavi, mini bir elbise giyeceğim Aylin abla. Firuze de saten tatlı bir yeşil giyecek''

Bana konuşmaya gerek kalmayınca limonatamı içmeye devam ettim. Aylinin ısrarları ile bizim de saçımızı yapmıştı kadın. Ben kalın dalgalar yaptırmıştım, Nazlı ise jilet gibi dümdüz yaptırtmıştı. Aylinin koyu göz makyajı bitmiş, makyaj sabitleyicisini de sıkmış onu köşeye alırken dikkatlice yemeğini yemeye başladı. Nazlı da elbisesini giymiş ince bir eyeliner çekmiş, ağır bir makyaj yapmamıştı. Ben ise giydiğim elbiseye uygun bir göz makyajı yapmış, takılarımı da takıp parlatıcımı yedirmiştim dudaklarıma. Aylinin odasında ki boy aynadan kendimi çekip Alpaslana attım.

 Aylinin odasında ki boy aynadan kendimi çekip Alpaslana attım

(Firuzenin elb.temsili)

Komutanın Teki: Bununla salonda, onca insanın içinde olacaksın ve ben sakin kalacağım! Geçmiş olsun bana!

Haha! Şşş bir şey yok sakin ol.

Komutanın Teki: Sakin olmam için bir şey yok ortada! Aksine harlanıyorum! Böyle çıkma yavrum kurbanın olayım çıldırtma beni! Gelip alıyorum seni bensiz o salona bu halde asla göndermem! Hazırlan!

Gönderdiği mesaja gülerken ona konum paylaşıp çıktım whatsapptan.

'' Nazlı sen Tunçla gelirsin değil mi?''

Nazlı dudaklarına yedirdiği rujun kapağını kapayıp kısık gözlerle süzdü beni.

'' Enişte mi geliyor?''

'' Hıhı, geliyor''

'' Kudurttun dimi! Haha! Tamam git hadi.''

Nazlıya uzaktan bir öpücük gönderip Ayline hoşçakal dedikten sonra aşağı indim. Aylinin akrabaları arasından geçerken onlar ne kadar güzel olduğumu söyleyip maşallahlar dilerken kimi Aylinin annesine eğilip bir şeyler söylüyordu.

'' Necla teyze, ben çıkıyorum kızlar burada. Salonda görüşelim artık''

Necla teyze içinden okuduğu dua ile nane kokan nefesi ile suratıma üfledi.

'' Maşallah kızıma, görüşürüz kızım dikkat et''

Onu ardımda bırakarak aşağı indim. Mahalle de genel olarak bir kalabalık hakimdi. Oturdukları apartmanın önün de adamlar sigara içiyor, kadınlar ise çektikleri sandalye de güzel havayı fırsat bilip soğuk limonatalarını yudumluyordu. Kafamı kaldırıp Alpaslanı arayan gözlerim sanki orada olduğunu biliyormuşcasına tutundu harelerine, nefesim kesilirken..

Beyaz gömleği kavruk tenini sarmış, Pazuları ben buradayım diye bağırıyor, önden açtığı iki düğme pürüzsüz gerdanını ortaya sererken boynuna ince bir ilmek gibi asılmış gümüş kolyesi ile bir bütün oluşuyordu. Geniş omuzları gömleğinin kendisini tam sarışına şahitlik ediyordu adeta. Bacaklarını tam saran lacivert kumaşı, o renklerinin mükemmel uyumu gözlerime serdiği şahaneliğini içime akıyordu. Tamamen tıraş olmamıştı, kirli sakalları, uzamaya yüz tutmuş yana spreylediği hacimli saçları ile dolgunluklarının arasından bana sırıtıyor, bir bacağı diğerinin üstünde kalçası arabaya yaslı beni süzüyordu. Gözleri kısıldı, çıplak omuzlarımda takılı kaldı, ardından sanki harlanan gözleri daha da harlandı bacağımın açıkta kalan kısmı ile. Göğsü inip kalktı, gözleri yere değdi, sırıttı bu hali beni mahfederken yanına adımladım titreyen bacaklarım ile. Doğruldu, etrafın gözleri eşliğin de yanına vardım. Elini anında belime yerleştirerek alnıma bir öpücük kondurdu. Kokusu buram buram genzime dolarken boynumdan derin bir nefes çekti.

'' Çok, çok güzel olmuşsun. Zaten güzeldin, ama daha da dahası var mı, Firuze saçmalıyorum sustur!''

Dudağına kondurduğum hızlı ve hınzır öpücükle daha da derin nefes aldı.

'' Sen böyle susturacaksan ömrüm boyunca konuşmaya razıyım!''

'' Serseri!''

Belimde ki hakimiyeti arttı, açtığı araba kapısından içeriye girip kemerimi bağladım. Yol aslında sessiz geçti, genelde telefondan anlamadığım bir kaç evrak, konuşma ve fotoğraflara baktı. Muratla bir ara telefonda konuştu. O da Nazlının elbisenin ne kadar açık olduğundan dert yanıyordu.

'' Geldik''

Gözlerimi camdan alıp çıplak omuzumu öpen Alpaslana çevirdim.

'' İnelim hadi, gelenleri karşılayalım''

Alpaslan benden önce inip kapımı açtığın da gülerek elini uzattı.

'' Buyurun matmazel!''

Onun bu kibar hareketi, bana tezat bir şekilde ilk karşılaşmamızı hatırlatmıştı. O günlerinde apayrı kıymeti yüzümü güldürürken tuttum elini. Bir öpücük bıraktı elimin sırtına. Parmaklarımı okşadı, sevdi ve saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı.

'' Geçelim, yoksa seni hemen şu an kaçıracağım!''

Kıkırdayarak koluna girdim ve salona girdik. Salon kalabalıktı, bizimkiler de kapı da gelen geçeni karşılıyordu. Annem bizi görmesiyle gülümseyerek geldi yanımıza.

'' Maşallah, maşallah yavrularıma''

Babam da gülerek Alpaslanın omzuna vurdu.

'' Hoş geldin oğlum''

'' Hoş buldum Tarık amca''

Alpaslanın suratın da ki gurur beni iyice mutluluğa iterken bizimkileri ardımız da bırakıp Selma teyzenin oturduğu masaya geçtim. Eda ve annesi de buradaydı. Semra teyze beni görmesiyle ayaklandı.

'' Hoş geldin kızım, bu ne güzellik maşallah! Alpaslan elini çabuk tut teyzem, dakika bir gol bir''

Ben ne dediğini anlamak için arkamı döndüm kadının odaklandığı yere. Bir kadın annemin yanında bana bakarak fısır fısır bir şeyler söylüyor annem ise bize bakıyordu.

'' Teyze, ne saçmalıyorsun Allah aşkına!''

'' Bak bakalım ne saçmalıyor muşum!''

Annemin bu tarafa doğru depar edişiyle Alpaslan da döndü merakla.

'' Ay yavrum, Nur teyzen hatırlamazsın sen çok eski komşumuz, bir uğrasana başımın etini yedi''

Alpaslan sıkıntılı bir nefes verirken annemin ısrarı üzerine, Alpaslanın keskin bakışları eşliğinde arka masaya geçtim. İki orta yaşlarda biri yaşlı üç kadın ve iki de genç çocuk oturuyordu. Biri daha olgun biri daha toy duruyordu.

'' Hoş geldiniz''

dedim gülümseyerek. Kadın beni beğeni dolu gözlerle süzerken omzuma dokundu.

'' Hoş buldum yavrum ah Firuze şuncacıktın büyüdün maşallah. Firuze bu kardeşim Nurcan, bu da Fatma ninemiz''

Uzanıp elini öptüm, sırtımda ki bakışlarını hissedebiliyordum Alpaslanın.

'' Hoş buldum yavrum, bu torunum Mert, bu da ağabeyi Mustafa''

Mert başını sallamakla yetinirken Mustafa denen adam kalktı.

'' Firuze maşallah ne kadar da büyümüşsün, tanımazsın.''

dedi ayağa kalkarak. Elime uzandığın da bende gülerek elimi uzattım.

'' Merhaba tanıyamadım ama mazur gör''

Elimin sırtını okşadı boydan boya.

'' Tanışırız''

Elimi çekmek için yaptığım hamle ile arkamda hissettiğim bir gölge, belime dolanan ellerle kulağıma dolan kıskanç tını yayıldı aramıza.

'' Sevgilim''

Mustafanın elini çekmesi ile rahta erince masada ki herkes Alpaslana baktı.

'' Hoş geldiniz, sevgilim artık masamıza geçelim mi? Çok yoruldun bütün gün ayakta''

Mustafanın hava da kalan eli teselli ile düştü. Onlara hoşçakal dilerken arkamızı dönmüş duyduğumuz son şey Nur denen kadının -' kaçırdınız kızı!'- deyişi oldu.

'' Firuze!''

Alpaslan la arkamızı döndüğümüz de o tanıdık bir çift mavi gözle Alpaslandan bedenimi ayırıp birbirimize sarıldık. Berke, çocukluğumun kahramanı Berke! Neredeyse tüm ortaokul ve lisede Nazlı ile bizi çalıştırmış, mahallemizin en ağır abilerinden de biriydi.

'' Berke ağabey!''

Berke benim sırtımı okşayıp sarıldı kollarıma.

'' Kuzu, naber ya''

'' Berke ağabey, seneler oldu nerelerdesin sen!''

Berke gülerek ayrıldı benden. Alpaslan da yanımıza gelmiş suratın da ki kıskançlık damarlarının belirginliği dikkatimden kaçmamıştı.

'' Geldim, yurt dışı derken koptuk Türkiyeden abicim, hem döneceğim tekrar yarın nikahtan sonra. Kardeşimizin en mutlu gününde birlikte olalım istedim''

Alpaslan burnundan sıkıntılı bir nefes verip homurdadığın da Berke kafasını ona çevirdi.

'' Sen?''

Belime yerleşti elleri. Az öncekinden daha sıkı sarıyordu şimdi.

'' Alpaslan! Firuzenin sevgilisi''

dedi bir çırpıda. Onun bu kıskanç tavırlarına tezat Berke gülümseyerek elini uzattı.

'' Berke, eski komşuları''

dedi. Alpaslan uzatılan eli hatırı kalır bir sertlikle tutarken Berkenin hafif acıdan kıvranan hatları suratını bir parça değiştirdi.

'' Berke ağabey Tunçu gördün mü?''

'' Dışarıdaydı ben bir bakayım''

Elleri konunun bağımsızlığından ayrıldı, o dışarıya geçerken Alpaslan ise eli belimde fısır fısır konuşuyordu.

'' Yetti bunlar! Alnına en son dokunmak yasak damgası vurucam!''

'' Eşya mıyım oğlum ben!''

Bana şaşkın bakışlarla baktı.

'' Ağzın bozuldu yavrum senin iyice! Hayırlısı! Anlamıyorum amına koyayım, gelen geçen sarılıyor, elini tutuyor! Gömdürtmesinler kendilerini! Dellendirmesinler!''

Onun bu tatlı atışması hoşuma giderken masaya geçtik.

'' Tekrar hoş geldiniz''

dedim Selma teyze benim ellerimi tutup yamacına oturturken. Alpaslan da Edayı annesinin yanına postalamış, benim yanıma oturmuştu.

'' Firuze su gibisin maşallah''

'' Elini çabuk tut diye boşa konuşmuyoruz, aç sürü gibiler bak!''

Semra teyzenin şakayla karışık lafı Alpaslanı bıkkın bir nefese sürükledi.

'' Gözlerini oydurtmasınlar!''

'' Şşş, coşma insanların gecesini mahfetme sakın! Eee, bu kız senin sadece sevgilin ortada fol yok yumurta yok! Tabii ki isteyeni olacak!''

Elimi kaldırıp parmaklarımda ki boşluğu gösterdi Alpaslana Selma teyze.

'' Aman anne lütfen!''

dedi Alpaslan çok umursamadan. Evlenmek fikri de belki ona ciddi gelmiyordu ya da kendi gelemiyordu ciddiliğe. Bir parça bozulmadım demezdim. Alpaslan normal zaman da takarım yüzüğü der sustururdu ama annesinin imasına çokta takılmadı. Bozulduğumu belli etmeden etrafı izlemeye koyuldum. Nazlı ve Tunç salona geldiklerin de arkaların da Murat, Nazım ve Akif vardı. Kızlar gelmemişti. Alpaslanla ayaklanıp onları karşılamış gençler olarak hep birlikte bir masaya yerleşmiştik. Annem ve Aylinin annesi de eşleriyle beraber bir masa da yerleşirken ışıklar kapanmış, önce çift olarak çıkıp alkışlar eşliğinde dans etmişlerdi. Düğün olmadığı için kınayı da karışık yapmak istemişti. Biz hep beraber ilk dansların da onları çekip Muratın ıslığı ile de gülüşmelerimiz çoğalmıştı. Dans bittiğin de ağabeyim onlar için özel olarak ayrılan masaya geçti. Aylinin isteği üzerine gelen dansçı kızlarla beraber sahne de güzel bir performans sergilemişlerdi. Bu esna da yemekler dağıtılıyor, servisler de başlıyordu. Alpaslanın arkamdan belimde ki elleri rahat durmuyor okşadıkça harelerim ağırlaşıyordu.

'' Çok güzelsin''

dedi çıplak omuzuma öpücük bırakırken. Ona dönüp aynı şekil de kulağına eğilip;

'' Sebebi sensin ve sen de çok yakışıklısın''

dedim imrenerek bakarken. Koyulaşmış gözleri parıl parıl parladı, belimde ki eli sıklaştı.

'' Tüm gençleri piste bekliyoruz!''

Annemin biten şarkı ve yerine bıraktığı roman havası ile bağırması herkesi piste dökmüştü. Aylin önce arkadaşları ile bir roman havası, ardından bir çiftetelli oynamış daha sonra ağabeyimin isteği ile bir halay açılmış annemin masamıza gelip zorla beni ve Nazlıyı kaldırması bir olmuştu. Murat ev Nazım da peşimizden gelirken diğerleri masa da kalırken Alpaslanın beni pekte göndermek istemediği öfkeli suratından belli oluyordu ama ağabeyimin en özel gecesin de sesini etmiyordu. Nazlı oynayan kızlardan birinin elinde ki mendili kapıp bana uzattı ve ben halayın başına o yanıma geçti. Nazlı ile çok güzel halay oynar herkesi hayran bırakırdık. Öyle de oldu, bir ara Selma teyzenin telefonundan beni çektiğine şahit oluyor, Alpaslanın da kızgıni bakışları etrafta geziyordu. Birinin bana bakıp bakmadığını ölçüyordu. Nazlının çektiği zılgıt ile herkes alkış koparmış, sahnenin ilerisinde kurulan müzik standında ki kadının,

'' Allahınıza kurban kızlar! Halay başı bekar mı?''

deyimine hepimiz gülerken Alpaslanın alev topuna dönmüş bakışları gözlerime akarken Selma teyzenin elini havaya kaldırıp;

'' Başı bağlı, oğluma isteyeceğiz onu''

demesi ile salonda bir kahkaha tufanı kopmuş, Akifin de damat bizim demesi ile herkes dönüp Alpaslana bakmıştı. Bu durumdan memnun olmayan tek kişi belki de ağabeyimdi. Dönüp ona bakarken o da sırıtıyor, Alpaslanın öfkeli suratını gülerek izliyordu. Halay sonun da bitmiş, Nazlı ile yerimize geçerken Alpaslan da yarı yolda sanki herkese göstermek istercesine gelip şakaklarımdan öpüp benimle oturması ayrı bir komikti. Nazlı omzuma dokunup pis pis sırıtırken onun belimde ki sıkı parmakları vücudumu karıncalaştırırken masada ki yerimizi aldık.

Gecenin ilerleyen dakikalarında duygusal anlar yaşanmış, kına yakılmış ve ağabeyimle karşılıklı bir oyun oynamışlardı. Sonra ise Aylin kız arkadaşları ile rengarenk şarkısında beline bağladığı renkli tüllerle dans etmiş, fotoğraflar çekilmiş artık son demlerini yaşarken Alpaslanın da artık masada ki gözlere tahammülü kalmamış gibi burnun dan soluyarak kulağıma eğilmişti.

'' Kalksak mı? Anca geçeriz''

Telefonumun saatine baktım. 22.30.

'' Kalkalım, ben bir annemi göreyim''

Nazlı koluma dokunup;

'' Bırakmaz bakarsan sen kalk ben idare ederim seni. Sabah erken gel ama''

Murat eğilip Alpaslana telefondan bir numara gösterdi.

'' Bu arada, çiçeği yollayan şahıs bu. Numara Adem diye birine kayıtlı''

'' Hala bunda mısınız?''

'' Bunda olacağız tabii neyde olacaktık? Çiçek geliyor isimsiz, hangi dangalak kim bilir! Tanıyor musun?''

'' Hayır tanımıyorum Adem diye birini!''

dedim gözlerimi devirerek.

'' Hadi, kalkalım bakarım icabına yarın sabah''

Tunça durumu anlatınca o da beni idare edeceğini söyleyip beni Alpaslana emanet ederek geçirdi bizi. İçimde ki o tuhaf heyecan ile yola çıkmış, onun da hızlı sürümü ile kısa sürede gelmiştik. Kalbim ağzımda atarken durduğumuz villanın önün de o önden inip kapıma uzandı.

'' Geç bakalım, komşu kızı''

Onun yandan sırıtışı içimi eritirken beni tahammülü zor duygulara sürüklüyordu.

'' Geçelim bakalım komutanım.''

Gözlerinde daha önce şahit olmadığım bir bakış vardı. O his inceden içime sızarken ellerimiz bir girdik içeriye. İçerisi karanlık, sadece salondan gelen bir aydınlık vardı. Alpaslan arkamdan ellerini gözlerime tutarak kulağıma fısıldadı.

'' Bu gece, sen ve ben biz olacağız, süpriz''

dedi bir kaç adım sonra açtığı gözlerimle. Şöminenin içindeki alevlerin hafif aydınlattığı karanlık salonda ufak bir masa, masanın üzerinde yemekler, iki kadeh şarap vardı. Kırmızı kalpli balonlar şöminenin iki yanında asılıydı. Etraf mis gibi yasemin kokarken şaşkın gözlerle ona döndüğümde hangi ara eline aldığı bilmediğim kırmızı şakayıklarla karşıladı beni.

'' Alpaslan, ben''

'' Şşş, bu gece sadece biz olacağız. Sürpriz yapmak istedim''

dedi eliyle yanağımı okşarken. Dolan gözlerimle gülümseyerek kucağım aldım şakayıkları alnıma yerleştirdiği öpücükle.

'' Geç hadi, ayakta durmayalım''

Belimden tutup yönlendirmesi ile geçtim masaya. Karşıma geçip şarapları kadehe doldurdu. Bu gün her zamankinden daha canlı, parlak gözleriyle beni çekinmeden süzüyor, göğüs oluğum da oyalanıyordu.

'' Seni ilk gördüğüm de dedim ki, bu elalar beni öldürecek. Öyle derin, koyu bakıyordun ki sana bakmaktan, seninle münaşakaya girmekten kendimi alamıyordum. Güçlü bir kadınsın sen, önce içime dokundu. Bana ihtiyacı olmaz ki, ama öğrendim seninle sevmeyi, ilişki de kadının da güçlü role bürünmesinin normal olduğunu. Yani demem o ki, ben seninle öğrendim sevmeyi sevilmeyi''

Bir yudum aldı kadehinden.

'' Öncesi?''

Aslında doğaçlama gelen bir soruydu. Geçmişini hiç öğrenmek istememiştim ama onunla ilgil her şeyi de öğrenmek istiyordum.

'' Öncesi öncede kaldı. Herkes gibi geçmişim de bir takım şeyler oldu ama artık önemi yok. Adı üstünde öncesi. Şimdi biz varız, ben varım sen varsın''

Açıkcası geçmişinin her anını didiklemek ne haddimeydi, ne de ilgimi çekerdi. Ama yine de merak içimi kemirip duruyordu. Masada ki balıktan bir çatal alıp bir yudum şarap aldım. O da kadehinde ki şarabı bitirmiş, yenilememişti. Sandalyesini geri çekerken doğruldu ve şöminenin üstünde ki yeni gördüğüm ufak hoparlöre telefonunu bağlayarak kısık sesli bir Sezen Aksu çaldı ve beni dansa kaldırdı. Ben onun uzattığı eline uzanıp her dakika şaşkınlığımı gizlemezken o beni belimden kavradı ve kaldırdı.

'Bir gün dönüp bakınca düşler
İçmiş olursa yudum yudum yudum yıllarını
Ağla, ağla Firuze ağla
Anlat bir zaman ne dayanılmaz güzellikte olduğunu'

Sezen söyledikçe, şimdi bu loş ışığın altında parlayan gözlerimizle birbirimize kenetlenmiştik. Şimdi sessizlik aramızda, şarkı tınımızda çalarken eli belimin her hücresini kavradı, omuzlarına tutundum. Alnı alnıma yaslı, bir süre böylece dans ettik.

'Kıskanır rengini baharda yeşiller
Sevda büyüsü gibisin sen Firuze
Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu
Üzüm buğusu gibisin sen Firuze'

Alnımda ki sıcak dudaklarını varlığını kaybettiğin de yanaklarıma, dudaklarıma ve oradan çenemden ufak bir öpücük aldıktan sonra boynuma, gece boyu süzdüğü gerdanıma sürttü burnunu. Boyumun kısalığı onu zora sokuyordu. Ayaklarımın ucuna yükselmem ona nasıl bu kadar seksi geldiyse sanki bu anı bekliyormuş gibi az önce ki kibar halinden çıkıp tahammülü zor bir adama bürünmüştü. Beni iç bacaklarımdan tutup kucağına aldı ve koltuğun tepesine oturttu. Çıplak kalan, dekolte bacağımı boydan boya okşadı, bu esna da boynumu emiyor, diğer boşta ki eliyle de saç diplerimden çekiyordu. Ellerim boynunda, ufak iniltilerimin koptuğu ağzıma parmaklarını sokarak boynumda ki dudaklarını sıkıyor, dişlerini batırıyordu tenime. Diliyle tamamen boynumdan aşağı indiğin de göğüs oluğumu dişlemeye, emmeye başladı. Dizlerimin titreyişi, kasıklarımda dolanan sızı tamamen vücuduma dağıldı. Titrek bir nefes verirken gözlerim şöminede ki aleve takıldı. Ya ben anormal bir derece de terliyordum, ya da şömine fazla sıcaklık veriyordu. Aksi halde vücudumda ki sıcaklığın başka açıklaması olamazdı. Halbuki düşünecek halim de yoktu. Baldırımda ki eli tamamen sıktığın da etimin kıpkırmızı kesildiğine yemin edebilirdim. Emdiği yeri sızlatana kadar durmamıştı. Nefeslenmek için durduğun da alnıma geri çıktı alnı. Kanın toplandığı göğüs oluğum da ellerini gezdirirken dişlerinin arasından nefes nefese konuşuyordu.

'' Firuze!''

'Duru bir su gibi, bazen volkan gibi
Bazen bir deli rüzgar gibi
Gözlerinde telaş, yıllar sence yavaş
Acelen ne bekle Firuze'

'' Alpaslan''

'' Alpaslanın canı! Kanı! Sevdası! Kadını''

Ard arda nefes nefeseydi. Nefesi yüzümü yalayıp geçerken elleri boynumda oyalanıyordu.

'' Yavrum, yalvarırım dur. Bir ki bir şey diyeceğim, nabzımı siktin attın! Düşünme eylemim durdu!''

Ben gülerek kenara çekilirken indirdi beni koltuğun tepesinden. Üzerimi toparlayıp derin bir nefes alırken şarkıyı kıstı ve gömleğinin yakalarını düzeltip yanıma geldi.

''Seninle anlam bulan sıcacık bir yuva bu hayatta gerçekleşmesini istediğim tek hayalim. ''

Saçlarımı boydan boya sevdi ve tutamlarımı kokladı derince. Gözleri dipsiz bir kuyuyu andırırken yüreğim deki hareketlilik beni öldürecekti. Eli arka cebine gittiğin de başımda şimşekler çakıyordu sanki. O bana, o elinde ki kadife kırmızı kutudan şimdi yüzük çıkaracak ve evlilik mi teklif edecekti? Doğru mu anlamıştım?

'' Güzelliğini bir tuvale döken ressam gibi her gün seni çizmek ve sana mutluluklar yaşatmak istiyorum. Birlikte yaşamak değil, beraber yaşlanmak ve bu hayata birlikte anlam katmak istiyorum. Yıllar sonra geriye dönüp baktığım zaman evet deyişini büyük bir mutlulukla hatırlamak istiyorum. Sevda büyüsü gibisin Firuzem, bana evet der misin?''

Son sözlerinde dizlerin üstüne çökünce ben kalçamı dayadığım masadan destekle doğruldum. Şu an ne tepki verecektim ya da ne yapmalıydım hiç bir fikrim, düşünecek aklım da yoktu. Kalbimin gümbürtüsü ile uzattığı eline titreyen ellerimi yerleştirdiğim de dilim tutulmuştu adeta. O serserice gülümsemesi ben cevap vermeyince anın da donuklaştı. Ben konuşmayı mı unutmuştum?

Konuşsana kadın!

Şu zaman da bile içimde ki asi Firuzeye göz devirip dudaklarımı sonunda aralamayı akıl edebilmiştim.

'' Evet! Evet derim Alpaslan''

Alpaslanın donukluğu aniden sıyırıldı ve yüzüne yerleştirdiği gülümseme ve rahatlama ile ince uzun parmaklarıma parıl parıl parıldayan, ince zarif tek taşı taktı. Takarken ise o suratında ki gülümseme hiç solmadı. Doğruldu ve belime geri sarıldığın da saçlarımı koklayarak gömüldü boynuma.

'' Seni çok seviyorum!''

'' Seni çok seviyorum''

dedim ona karışık. Yüzü yüzüme yakın, kokusu aramızda dolanırken dudaklarına sıkı bir öpücük bıraktım arzudan deliye dönen gözleri ile.. Biz ateşi fitillemiştik, durmak ne mümkündü?

!! +18 sahne uyarısı! Okuyacakların dikkatine !!

Beni tekrar o pozisyona getirdi. Kalçam koltuğun tepesinde, bacaklarım belinde. Bu sefer öpüşleri hoyratçaydı. İncecik kumaş şimdi tenimi yakıyor, üzerimi çıkarıp tamamen çıplak olma hissiyle dolup taşarken kasıklarımın sızısı da artmıştı. O iç sesimi duymuşçasına askılıklarımdan indirdi. Elbisenin içinde ki süngerler yere dökülürken göğüslerim tüm çıplaklığı ile önüne dökülünce duraksadı.

'' Siktir! Sütyenin yok ve sen bir bez parçasına mı tutundun?''

Gözlerinde ki har giderek büyürken benim artık konuşmaya takaatim yoktu. O da zorlamadan avuçları arasına aldı sıcaklıklarımı. Uçlarını sıkıyor, tüm tenimi uyarıyordu.

'' Firuze, göğüslerin tam avuçlarımda kayboluyor! Sikeceğim!''

Fütursuzca konuşmasına bir yenisi ekleyip eliyle beyaz dantelli iç çamaşırıma ulaşmıştı yırtmacımın içinden.

'' Benim yuvam, benim için ıslanmış! Çıldıracağım!''

Dudaklarıma dudakları dolarken alt dudağımı dişleri arasında yoğurmaya başladı. Sağ eli iç çamaşırımın içine sızmış, kadınlığımın dudaklarını kenara ayırarak baştan sona okşarken sol eli göğsüme kapanmış delice sıkıyordu. Zevk bedenimin arasında dalga dalga her santimime yayılırken tansiyonumun çıktığına yemin edebilirdim, aksisi sırtımın kızgıni demirler batıyormuş gibi alevlenmesini açıklayamazdı!

Dişleri bir yırtıcı gibi dudaklarımı kemirirken kadınlığım daki elleri beni uçurumun eşiğine itiyordu. Kendime engel olamıyor, inleyişlerim ağzının içine sızıyordu. Elini çekmesi ile aniden durmuş, zevkim bölünüp öfke bedenime süzülürken kesik bir nefes peydah ettim dudaklarımdan ayrılan dudakları ile.

'' Firuze! İrademi sikip atmakla kalmıyorsun! Zorluyorsun! Elimden gelse ayakta boşalacağım! Sikeceğim böyle işi! Yürü!''

Sesinde ki haz, heybetlenen erkekliğine de yansımıştı. Suratında ki can çekişir gibi ifadesi yayıldı ikimizin suratına da. Kadınlığımın sızısı ile iki büklüm kalırken o beni baldırlarımdan kavradığı gibi kucağına aldı ve merdivenlere yöneldi. Yatak odasına girdiğimiz de kapıyı ayağı ile iteledi arkamızdan. Beni yatağa nazikçe indirirken gömleğinin düğmelerini acele acele çıkarmış, kemerini çözmüş ve pantolonunu da çıkarıp köşeye fırlatırken sadece boxerı ile kalmıştı. Yatağa dizleriyle eğilerek geldi. Üzerimde ki elbiseyi bir çırpıda çıkarıp yataktan aşağı attı. Şimdi konuşmuyordu, gözlerimiz konuşuyor dudaklarımız konuşuyordu. Dudaklarımı tamamen kavradığın da bacaklarımın arasına girdi ve boxerden taşan erkekliğini iç çamaşarımın üstünden kadınlığıma bastırdı. Duyduğum haz harlanınca dudaklarımın arasından bir inilti koptu. Bu onu daha da azdırmış, çıplak kalçalarımı tüm kuvvetiyle sıkıyordu. Tenimi koparırcasına sıktığı yerlerin kızardığına adım kadar emindim. Elim boynuna dolanıp onu tamamen kendime yasladığım da ateşe değer gibi çekildi benden hatırı kalır bir boşluk yayarak aramıza.

'' Firuze! Yeni yetmelere döndüm anasını satayım! Ayakta getireceksin beni!''

Arsızca üzerimden göğüslerimi avuçluyor kendini sakinleştirmek adına derin nefesler alırken ben ise nazlı bir edayla kıkırdayınca kıstı gözlerini.

'' Beni deli ediyorsun!''

Boynuna uzanıp dilimi boylu boyunca gezdirdiğim de hareket etmedi, aksine ellerim altında ki omuzları kaskatı kesildi. Beynim dönüyordu adeta zevkten. Teni dilime yayıldı genişçe O ise beni belimden kavradığı gibi geri yatağa yatırdı ve bacaklarımı elinden destekle sonuna kadar ayırıp boxerını, ardından iç çamaşırımı çıkarıp erkekliğini girişime dayadı.

'' Alpaslan!''

Bizim hazır olmamız için ön sevişmemizi uzun tutmaya hiçte gerek yoktu! Islaklığımın arasından kayan erkekliğini içime itmesi ile yüzüme yüzü yakınlaşmış benim ise odada yankılanan inlemelerim ile dudaklarıma kapanmıştı. Onu tamamen hissetmek, içimde duvarlarıma çarpa çarpa ilerlemesi beni hazzın son doruklarına itiyor, dayanacak gücüm kalmıyordu.

Ne kadar içimde gidip geldi muhasebesini yapacak güçte ve akılda değildim, titreyen dizlerimde hissettiğim elektrik ile kasıklarım da ki şişirdiğim zevk balonu patlamış, ağzımın içinde ki ufak çığlıkları o göğüslerimi ısırırken havaya salmış, başım arkaya doğru gitmiş uçurumun dibinden yuvarlanmıştım. Bitmesin istediğim zevk dalgası beynimden başlayıp ayak parmaklarıma kadar elektrik akımı gibi kol gezdi vücudumda.

''Ak bana, ak sevgilim! Benim için boşal''

Hazzı yavaşlayan kaynayan kasıklarımda hissettiğim sıcaklık hafifleyince derin nefesler verdim. Kulaklarım uğulduyor nefesim tekliyordu. İçimde ki kabarık erkekliği seyirince anladım onun da geleceğini. Avuçları içinde ki göğüslerimi öyle bir sıkıyordu ki, kopacak sanmıştım. Alnı alnım da erkekçe hırlıyor, nefesleri düzensiz, göğsü çıplak göğsüme yapışıp kalkıyordu. Kendini derinlerime tamamen ittiğin de duyduğum acı ile bir çığlık koparmış, içime akan sıcak sıvı ile onunda tesellisi düşmüş, kendini terli, nemli göğsüme bırakmıştı. İçimde ki varlığı kendiliğinden çıkmış, bacaklarımın arasına akan sıvı ile kendimi yatağa tamamen bırakmış, nefeslerimi, nefeslerimizi düzene sokarken o ise çıplak vücuduma yığılmıştı... Gecenin izleri, gecenin karanlığın da kayboldu, tıpkı sanki az önce sevişmemişiz gibi tekrar eden döngünün içinde kaybolup giden çığlıklarımız gibi. Gece uzun olacaktı, öyle de olmuş, tüm gece tenimde nefeslenmişti...

🍃

Başımda ki ağrı kendini iyice belli etmiş, iki kaşımın ortasında ki sızı ile harelerimi aralamıştım. Alpaslan yüz üstü uzanmış, üzerinden taşan yorgan çıplak, pürüzsüz kalçasını gözlerim önüne sererken doğruldum yataktan onun üzerini örtüp. Yerdeki kıyafetlerimizin arasından dolanıp boy aynasından kendime baktığım da şok olmuş bir şekilde kendime bakıyordum. Göğüslerim de yer yer kızarıklar, morluklar, göbeğimde diş izleri, kalçalarımda ki kızarıklıklar ile bir tuval çalışmasına benzemiştim adeta. O sırada ince parmaklarımda ki tek taşa bakarak dudaklarımı kıvırdım.

Onun izlerini vücudumda taşımak benim için bir mutluluk sebebi iken yatağın köşesine gidip yanağına bir öpücük bıraktım. Kokusu yatakta izler bırakmış, solumaktan çekinmezken aşağıdan duyduğum zil sesi ile doğruldum. Bu saatte- saat 9 a geliyordu- kim olabilir di?

Alpaslanın bana elbise gibi olan gömleğini üzerime geçirdim ve merdivenlerden aşağı indim. Önce kapı deliğinden bakacaktım. Son basamağımda tekrar çalan zil ile kapıya ulaştığım da delikten bakıp kapıyı araladım. Karşımda ki bu tanıdık bir çift göz, elinde iris çiçekleri, maviliklerini akıttı elalarıma...

Belki de felaketimizin eşiğinde olduğumuzun kanıtı şimdi karşımdaydı işte. Karşımda, karşımızda...

🍃

Ah, toplanın düğünümüz var:)

Tamam! Tam mutlu oldular, seviştiler falan bu mavi gözlü ne alaka demeyin! O alaka işte:) Kızlarım toplanın! Kampa gidiyoruz!!!!!!

 

Loading...
0%