Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@vahsi.kelebek

16* DERİN DUYGULAR

Yolum hep denk gelirdi, ıssız sokaklara. Severdim mesela yağmurlu havaları, inanışlarım vardı, cam kenarında yağmur yağıp bitene kadar durursam Allah beni sabrımdan dolayı ödüllendirecekti. Beklemeyi sevmez, izlemek istediğim tüm dizilerin final yaptıktan sonra izlerdim. Ama, şimdi düşünüyorum da ben o dizilerin final yapmasını da beklemiyor muydum? Şimdi o var hayatımda, ıssız yollarımı çiçeklerle döşeyen, beklemekten büyük bir mutluluk olduğum adam, hayatta daha ne istenir ki?

**

'' Çıkacak mısın artık o banyodan!''

Çubuk çamaşır makinesinin üstündeydi, ben ise elim ağzımda tırnaklarımı kemire kemire bekliyordum. Nazlı kapıyı kıracakmış gibi vurunca kiliti çevirip içeriye gelmesini sağladım.

'' Ulan! Alt tarafı şunun üstüne işeyeceksin! Hamilesin ya da değilsin sadece bu! ne abarttın!''

Onu bu kadar beklettiğime kızıyordu, adım kadar eminimki o da manyak gibi merak ediyordu sonucu.

''Hayatımın her anını testlerin üstüne işeyerek geçirmedim! Ayrıca ne zormuş anasını satayım! Elime işedim resmen!''

Nazlı suratın buruşturarak bir adım geriledi.

'' Ellerini yıkadın mı?''

'' Yıkadım!''

Bir kaç saniye bekledikten sonra artık sabır ve heyecanımın bunu kaldırmadığını anlamıştım.

'' Ay yok ben bakamayacağım! Sonuçlanırsa çağır beni!''

Arkamı dönüp banyodan adımımı atmak üzereydim ki, Nazlı heyecanla el çırptı.

'' Sonuçlandı!''

🍃

Aslında her şey daha bir hafta öncesine kadar normaldi. Alpaslanın gittiği sabah içimde ki buruklukla işe gitmiş, günüm yoğun klasik ve berbat geçmişti. Alpaslanla bu süreçte toplasam iki veya üç kez telefonda konuşmuştuk. Her akşam yatmadan önce yarım saat mesajlaşabiliyorduk ama bulunduğu ortam da telefon çekmiyordu. Yada müsait olamıyordu. Onu çok özlemiştim ve her defasında da belirtmiştim bunu. Hafta sonu Nazlı ile çeyizim için ilk yemek takımımı almıştım. Tabii hızımı alamayınca evde Selma teyzeyle bir sürü bir şey sipariş edip neredeyse bu iki günde mutfak eşyalarımı almıştım. Bu süreçte Çınar ve Aylin de balayından dönüp evlerine yerleşmişti. Aylin bizi ilk yemeğe aldığın da onunla Bade meselesini konuşmuştuk. O bundan haberi olmadığını, yıllardır Badeyle görüşmediğini ama çok sıkı olduklarını söylemişti. Tabii Aylin saf kızdı, ama iyiydi. Bizi karşı karşıya getirmek istemediğini de söyledi. Tunç ve Eylül Alpaslan gittiğinden beri defalarca buluşmuşlardı, sanırım o gün etkilenmişti Tunç ondan. Yoksa böyle bir adım, Tunç tan hele beklemezdim.

Tüm bu olanlar içinde modumuzu alt üst eden Nazlının babasıydı. Hulusi amca bizde yemekte oldukları bir akşam Nazlının Muratla olan durumunu onaylamadığını, Muratın onu askeri olduğunu ve onlarının bu halinin işine de yansıyacağını söyledi. Tabii ki Nazlının imdadına babam yetişti.

'' Hulusi bir bakıma haklısın, fakat düşünür müsün, Murat iyi bir çocuk mu?''

Hulusi amca çorbasında ki kaşığı masaya nazikçe koyup kafasını kaldırdı.

'' Elbette Tarık, Muratı da Alpaslanı da çok severim ben. Çok efendi, adam gibi adamlar. Güvenirim, ama iş başka. O adam benim evime damat diye girerse, ne Nazlı kaldırır onunla ilişkimi, ne de o''

'' Hulusi, çocuklar doğruyu yanlışı ayırt etmişler ki, her şeyi göze almışlar ki birlikteler. Sen iş çerçevesinde onun komutanısın, o iş dışında senin damadın. Muratı kısa sürede tanıdık, hoş çocuk. Ayrıca düşünsene senden deli gibi korkuyor ama sevdasının arkasına gizlenmiyor, vaz geçmiyor. İster misin kızın ipsiz sapsız biriyle olsun?!''

Babamın konuşması ile Hulusi amca Nazlı ile özel olarak evde konuşmuştu. Dediğine göre hala onaylamadığını ama deneyeceğini söyleyince Nazlı ile derin bir nefesle rahatlamıştık.

Artık ikinci haftayı devirmiş, onun gelmesi için gün sayarken Selma teyzenin ailecek yemek daveti için hazırlanmıştım. Altıma siyah bol paça bir tayt üstüne de salaş bir haki tişört geçirip saçlarımı da uğraşmamak adına topuz yapmıştım. Annem ve babam Tunçla birlikte önden gitmişlerdi. Ben ise yüzüme yedirdiğim nemlendiricen sonra gidecektim. Aslında buraya kadar her şey normaldi. Fakat anormal olan makyaj masamın üzerin de ki günlük pedlerimi gördüğüm de, regl muhabbetimin gecikmiş olduğuydu. Tabii önce takvime baktım. İşaretlediğim kırmızı dönemim on mayıstı, güncel takvime baktığım da Haziranın neredeyse sonuna geldiğini gördüm. Tabii o ara bana bir panik gelmedi, tamam günü gününe olurdum hep ama cinsel yönde ki değişiklik hormonlarıma da yansımıştı.

Hemşire olmanın faydaları!

Aslında o gün paniğe kapılmayıp gayet normal bir hafta geçirmiştim. Vitaminlerimi alıyor işten eve, evden ya annemlerle, ya Selma teyzeyle ya da Nazlıyla- ki artık Eylül de bize katılıyordu- çeyiz alışverişine çıkardık. Aslında tam olarak panik olma noktam test almadan bir sabah öncesiydi..

Mahmurlu gözlerimi Haziranın yağmurlu sabahına araladım. Bu gün Cumartesi olduğundan biraz daha uyumak için gözlerimi kapamak istediğim de midem deki kasılmalarla doğruldum.

Regl sancısı?

Yanılmıştım, kendimi banyoya zor atmıştım. Midemde ki ne varsa çıkarmıştım, bedenim deki doluluk azalınca sifonu çekmiş, elimi yüzümü yıkamış odama zor gelmiştim. Başım hafiften dönüyordu, ellerimi yatağa sabitleyip bir süre yerdeki beyaz halıyı inceledim. Midemde ki kasılmalar hafifleyince elimi karnıma attığım da ki o his, o yabancı ama bir o kadar tanıdık his bedenimi sardı.

Olabilir miydi?

Aylardır birlikteydik, sürekli korunan taraf ben olmuştum ama gideceği sabah hapı içmeyi unutmuştum. İçmiştim ama, ne zaman nasıl ben bile hatırlamıyordum. Sıkıntı ile boy aynama doğru yürüdüm. Yan dönüp şortlu takımımdan göbeğime baktım, ellerim ile göbeğimi sarmaladım.

Salak! Olsa bile eminim ki fasulye kadardır!

Ellerimi çekip titreyen telefonuma uzandım.

Komutanın Tekinden gelen sesli arama.

'' Alo''

'' Firuzem, günaydın sevgilim, uyandırmadım değil mi?''

'' Günaydın canım, yok kalkmıştım zaten''

'' Sesin neden bu kadar bitkin? Hasta mısın?''

Anlamıştı sesimde ki garipliği, neyi anlamıyordu ki hoş..

'' Yok canım endişe etme lütfen, iyiyim ben. Yeni uyandım ondandır''

'' Vitaminlerini alıyor musun?''

Kendi sesinde ki yorgunluğu duyuyormuydu acaba?

'' Ben iyiyim ve evet alıyorum. Asıl sen nasılsın?''

'' İyiyim ben merak etme, uykusuzum sadece. Bu gece dönüyoruz, haberini vereyim dedim''

İçimde ki kelebekler kanatlarını açmış, gelecek olması ayrı bir heyecan içindeyken midemde ki çalkantı ile iki büklüm oldum.

'' Çok, çok sevindim. Alpaslan kapı çalıyor, ben seni sonra arasam?''

'' Yavrum tamam, gelince konuşuruz, dikkat et kendine seni çok seviyorum''

'' Seni çok seviyorum''

Telefonu kapatmamla ağzıma gelen sıvı ile koştum tekrar banyoya. Klozetin önüne çöküp istifra ettim. Telefonum titriyor, benim ona bakacak ne gücüm ne de durumum vardı. Annem ve babam Şilede ki teyzemi ziyarete gittiklerinden Salıya kadar yoklardı. Tunçta gece gelmemişti. Evde yalnızlığım avantajımdı bu durumda. Sifonu çekip musluğu açtım ve elimi yüzümü yıkayıp ağzımı çalkaladım. Zira dilimde ki ekşilik bir nebze azalmazsa, tekrar kusacaktım. Kapıdan güçlükle çıkarken telefonum tekrar titredi. Arayan Nazlıydı.

'' Alo''

'' Güno, uyanamadın mı hala?''

'' Nazlı, ben çok kötüyüm''

'' Kuşum noldu? Firuze?''

'' Konuşamayacağım inan ki''

'' Tamam kapat kapının önündeyim zaten''

Telefonu kapatıp aşağı indim ve kapıyı açtım. Nazlı elinde ki pastane poşetlerini kenara bırakıp beni kollarımdan tutarak inceledi.

'' Betin benzin atmış kızım senin! Neyin var? ''

'' Bilmiyorum, sabahtan beri kusup duruyorum!''

'' Üşüttün mü? Kahvaltı ettin mi?''

'' Hayır''

'' Hemen çıkıp o çıplak ayaklarını hallet! Kızım tamam havalar sıcakta akşamları serin oluyor, lan sizin bu etraf rüzgarlı birde. Git terlik giy o üstüne bir depresyon hırkan vardı uzun, onu geçir üstüne in kahvaltı hazırlayayım!''

O iyi ki vardı, o benim tek dostumdu. Kafamı sallamakla yetindim, merdivenlere yönelip odama geçtim. Nazlı ile Bakırköy pazarından tanesini otuz beşe aldığımız depresyon hırkalarımızı hep giyerdik. O yüzden yaz kış dolapta dururdu. uzun, kahverengi çiçek desenli hırkamı üzerime geçirip pembe terliklerimi giydim ayağıma. Saçlarımı ensemde topuz yapıp indim aşağı. Nazlı mutfakta ki masanın üzerine kahvaltılıkları yerleştirmiş, çaycıdan çay dolduruyordu. Bende mikrodalgaya attığı poğaçaları ve çörekleri alıp masaya geçtim.

'' Geç otur sen, ne oldu sana anlamıyorum ki. Ne yedin? Belki de yediğin bir şey-

'' Geciktim''

Elinde ki çaycı hava da kaldı. Dehşetle açıldı gözleri.

'' Kaç gün?''

'' İki hafta!''

Çaycıyı geri fişine takıp yanıma oturdu.

'' Korunmuyor muydunuz?'''

'' Ben korunuyordum''

'' O ne bok yiyordu? Kızım hapla iş sağlama mı alınır?''

'' Cırlama Nazlı! Başım çatlıyor!''

'' Kızım hamilelik diyorsun, iyi misin sen? Evli bile değilsin!''

'' Senden ders mi alacağım?''

'' Hayır onun için demedim! Deli etme beni! Bilmiyor musun kızım o konuları umursamayan biriyim ama, biliyorsun durumunu. Hastaneye gittin mi hiç?''

Rahmimde ki kitlelerden bahsediyordu, uzun zamandır kontrolümü yaptırmamıştım.

'' Hayır gitmedim.''

'' Gidelim hadi''

'' Jale yok! Hafta sonu bugün kızım, kimseler yok. Giderim Pazartesi''

'' Hamileysen? Nasıl olacak?''

'' Bilmiyorum! Düşünmek istemiyorum! Derin duygular içindeyim, düşünüyordum da o buhramdan kurtulmak benim için imkansız olurdu!''

'' Şşş, ben varım kızım sakin ol! Hallederiz! Alpaslanın haberi var mı?''

'' Hayır, belli olan bir şey yokki! Of Nazlı!''

'' Streslenme, ölüm yok ucunda sakin ol. Kahvaltıdan sonra gidelim eczaneye alırız''

'' Ala-

Cümlemi bozan aramıza giren telefon sesi oldu.

'' Alo, hala''

**

'' Tamam hemen gelirim bekle beni''

'' Kuzu''

dedi telefonu kapatırken.

'' Halam kapıda kalmış, bize gelmişler. Ben çıkayım sen beni bekle geleceğim''

'' Yok, hallet işlerini yorgunum hem ben yarın hallederiz''

'' İyi tamam, merakta bırakma kötüleşirsen söyle''

Onu yolcu ettikten sonra kahvaltıma devam edip bir bardak sıcak çay içip poğaça yedim. Midem yavaş yavaş kendine geldiğin de ortalığı toparlayıp odama çıkmıştım. Tüm gün yatağımdaydım ve içimi kemiren bu şüphe beni deli ediyordu.

Tamam, iyi bir anne olmak için belki de çok ama çok fırın ekmek yemem lazımdı ama eğer hamileysem de aldırmazdım! Peki ya Alpaslan bu çocuğu ister miydi? Sonunda bu ikimizin karar verebileceği bir durumdu. Hapı unuttuğumu nasıl söyleyecektim? Ya yanlış anlasaydı? Of!

Sıkıntı ile ayaklarımı yataktan sarkıttım. Tunç Eylülle olacaklarını geç geleceklerini söylemişti. Bütün gün yatakta olduğumdan sebep karnımda ki kazıntı git gide büyüyünce aşağı indim. Aslında çokta bir yemek yapma niyetinde değildim ama, sağolsun birileri feci derece korkutacak bir sürpriz yapmıştı.

Dolaptan çıkardığım yumurtaları kenara koyup tereyağı çıkarmak için buz dolabına uzandığım da bahçeden gelen tıkırtı ile cama geçtim. Demirliklerin izin verdiği kadarı ile etrafa bakındığım da bir şey gözükmüyordu ama kıpırtı halinde ki o sesi duyuyordum. Huzursuzluk içimi kapladı, bu şekilde yemek yapamazdım. Ama kafamda ki hırsız senaryoları da çoğalınca dolaptan bir tane uzun kalın tavayı alıp kapıyı araladım. Mutfak kapısından bahçeye çıkıp arkayı bir turlarken duyduğum adım sesleri ile duvara saklandım. Biri vardı emindim! Karaltısını görmüştüm. Korku bedenimde kol geziyor, kalbim ağzımda atıyordu. Burada böyle duramazdım çünkü ön kapıdan sesler arttı. Duvar tarafından ilerledim kapı ağzına kadar. Evet, kapşonlu iri kıyım bedenli biri ön kapıda eve girmeye çalışıyordu. Arkasından bir iki adımla yaklaşıp tüm gücümle tavayı adamın kafasına geçirirken çığlık attım.

'' İmdat! Hırsız var!''

Boğuk sesli adam bir feryat kopardığın da bir kere daha vurmak için kaldırıyordum ki bir anda koluma dolanan ellerle o tanıdık tını yayıldı üzerimize.

'' Benim Firuze benim!''

Harlanan gözlerine, özlem dolduğum harelerine şaşkınlıkta bakakaldım.

'' Alpaslan?''

🍃

Elimde ki buz tabakasını onun kafasında sabit tutuyordum.

'' Ah be! Manyak mısın oğlum öyle eve giriyordun, ya sen anahtarı nereden buldun?''

Alnını tutarak kafasını bana çevirdi.

'' Nebileyim cebellah gibi dikilip beni öldürmeye teşebbüs edeceğini! Aklım çıktı kızım öldüm sandım! Beyaz ışığı gösterdin bana!''

'' Manyak mısın Alpalsan! Gecenin bir yarısı evime hırsız gibi girmeye çalışan sendin! Hem anahtarı nereden aldın?''

'' Tunça sürpriz yapmak istediğimi söyleyince verdi oda! Kafamı yaracağını düşünemedi!''

Hayıflanarak kafasının arkasını ovdu.

'' Şişliği dinmiş, acıyor mu?''

'' Sızısı kaldı. İyiyim''

Belime sarılan elleri ile beni kucağına yan bir şekilde oturttu.

'' Çok özledim, biz burada özleyelim sen bizim kafamıza vur!''

Gülerek saçlarına parmaklarımı geçirdim.

'' Şşşş sürpriz böyle yapılır işte. Hoş geldin sevgilim''

Gülerek yanığıma bir öpücük kondurdu. Fresh, güzel bir koku dağıldı aramıza. Saçları da nemliydi üstelik.

'' Sen, duş mu aldın?''

'' Evden geliyorum. Üç haftadır dağlarda ite döndük anasını satayım! Leş gibi oldum. Temiz geleyim dedim sevgilimin yanına''

Elini şortumun açıkta bıraktığı baldırıma götürdü, okşadı baş parmağı ile. Günlerin hasretini uzanıp sertçe emdiğim dudaklarından çıkarmak istemiştim.

+18 Uyarısı!

Sertçe avuçlarım içinden saçlarını geçirirken o beni tamamen kucağına aldı, bacaklarımı ayırıp beni sertleşen erkekliğinin üzerine oturttu. Eli ensemde, kalçamda belimde gezinirken bedenimde ki o his yerini aldı, hiç bırakmamış gibi. Uçurumdan düşüyormuş gibiydim.

Şortlu takımımın göğüs kısmım da duran ipini çözüp dantelli pembe sütyenimi açıkta bıraktı. Dudaklarını dudaklarımdan ayırıp göğüslerimi bir süre izledi.

'' Çok, çok özlemişim''

Karalıklarında özlem, tutku vardı. Göğüs arama yerleştirdiği kafası ile, burnu oluğumda derince soludu.

'' Kokun beni deli ediyor! Kokun beni mest ediyor kızım!''

Her cümlesinde sızlayan kalbimin sesini duyuyor muydu? Onu nasıl bu denli istediğimin mahkemesini yapmayacaktım, sızlanan kasıklarım bunun belli bariz göstergesiydi.

'' Alpaslan''

'' Alpaslanın canı''

Elleriyle sütyenden taşan kısmı okşadı, avuçlayıp sağ göğsümü eli arasına alıp büyük bir iştahla ağzına aldı. Ucunda ki dil darbeleri kafasından tutup göğsüme daha da bastırmama neden oluyordu. Onu derinlerime kadar istiyordum.

Derinlerimde, derinlerce..

'' Şşşş, bu askerin canı neler ister?''

Tınısına gülmeden edememiştim. O da benim gibi dudaklarını kıvırttı ve saçlarımı karıştırdı.

'' Seni derinlerimde,

kemerini çözdüm, toka kısmı hareketlenince aramızda ki konuşmanın arasında tınısı duyulmadı.

'' En derinlerimde,

çözdüğüm kemerle gri boxerından heybetlenen erkekliğini ellerim arasına alınca derin bir nefes aldı.

'' Hissetmek istiyorum!''

Kara gözleri mümkünmüş gibi zifirileşti. Belimde ki eli tamamen sıklaştığın da avucum arasına da ki erkekliğini elimle sıvazlamaya başladığım da kafasını arkaya atıp, ense saç kökümden kavradı beni. Daha çok yapmamı istiyor gibiydi. Saniyeler içinde avucum içinde ki erkekliği kabardığın da derin bir soluk aldı.

'' Yavrum! Ah yavrum ergenlere döndüm iyice!''

Dudaklarımı ısırarak kıkırdadığım da gözlerini kapatıp kafasını tamamen koltuğun tepesine yasladı. Belliydi, hem dolmuştu özlemden bir de benden... Başına doğru götürdüğüm parmaklarımla sona ulaşmış gibiydi. Elimi sıkıp beni omuzlarımdan itmeye çalıştı.

'' Yavrum gelirim yapma! Kurbanın olayım beni bu hale soktun bari acı bana! İyice oğlanlara döndük!''

Tok bir kahkaha atarken aramızda ki boşluğu benden önce çalan telefon kapladı. Yerimden sıçramıştım adeta. Yakalanmış bir his gibiydi. Masanın üzerinde ki telefonu alıp kucağından inmek isteyince müsaade etmedi.

'' Alo''

'' Testi yarın alayım mı? Yoksa şimdi çıkıyorum şimdi alayım mı gelirken açık ecz-

'' Nazlı! Ah biliyor musun Alpaslan burada''

Siktir! Duymuştu çoktan, kaşları çatıldı.

'' Ah, tamam o zaman Muratta mı döndü?''

'' Muratta ona süpriz yapacaktı yavrum''

'' Sen çıktın mı?''

'' Çıktım, Murat o yüzden mi neredesin diye mesaj atmıştı? Ah aşkım benim ya. Firuze ben sana geliyordum ama. Hem de kalmaya''

'' Gel, yani hava bu akşam fazla serin değil bahçeyi hazırlarız, ara Muratı onunla gel''

Alpaslan bu teklifimden pek memnun olmasa da gözlerini devirmekle yetindi. Telefonu kapatıp köşeye koyarken beni kucağından indirip üstünü topladı.

'' Ciddi misin yavrum? Aşkından geberelim, sende onları çağır''

Bozulmuştu ve öfke ile toparlanıyordu.

'' Çıkmıştı çoktan gelme demek olmazdı, hem vakit geçiririz fena mı?''

Kemerini takarken kafasını salladı.

'' Önce biz mi vakit geçirseydik?''

Panikten saçmalamıştım. Tamam ama ah kahretsin!

'' Aşkım''

Kafasını kaldırıp mahçup gözlerime baktı, gülümseyerek belimden kavradı ve bedenine yapıştırdı bedenimi.

'' Affet''

'' Affettim, bakma şöyle. Tamam hadi hazırlan sende''

'' Hazırlanmak?''

'' Yavrum böyle çıkmayı aklının ucundan değil ihtimalini bile geçirtme! Murat dangalağı da gelecek ya hani? Firuze delirtme beni!''

'' Tamam tamam hayatım lütfen delirme!''

Saçlarıma bir öpücük kondurup geri çekildi. Bende üzerimi giymek için çıkacak bir hamle atıyordum ki tuttu kolumdan.

'' Bu arada, ne testi?''

'' Ne testi?''

'' Nazlı dedi ya test mest ne testi?''

Tamam gözlerinde saf bir merak vardı, anlamamıştı. Ama nasıl toparlayacağımı bilemediğimden doğaçlama girişi yaptım.

'' Ha o test, benim bu gün kırtasiyeden test çıkarmam lazımdı öyle genel bir hastane için de. Onları diyordu''

'' Hımm, Fiiruze bir sorun mu var? Neden panik halindesin ve neden suratın bembeyaz'

'' İyiyim sevgilim çok iyiyim merak etme. Bekle beni burada, boş bekleme ama çay koysana''

Kafasını olumlu anlamda sallayıp beni bıraktığın da merdivenlere yönelip hızla odama çıktım. Siyah eşofman takımlarımı geçirip saçlarımı da belime sarkıttıktan sonra aşağı indim. Alpaslan çay koymuştu, bende dolaptan ekler, kuru yemiş ve Nazlının getirdiği kurabiyeleri çıkarıp bahçeye açtığımız masaya yerleştirdik. Alpaslan çalan kapıyı açıp Nazlı ile hoş beş etmiş bahçeye çıkmıştık hepimiz. Nazlı bana şüpheli gözlerle bakıyor, sofra da diken üstünde oturuyorduk ikimizde. Merak içimizi yiyip bitiriyordu.

'' Alpaslan, bizim Ademin bir kızı oluyormuş''

'' Yaa hayırlı olsun yakışır kardeşime kız babası olmak. Yavrum Adem devremiz bizim''

'' Ya sevindim Allah analı babalı etsin''

dedim Nazlının bakışları altında.

'' Allah sizede nasip etsin, nikahta çok güzeldiniz gerçekten''

Muratın cümlesi ile ağzımda ki saç boğazıma kaçınca öksürük krizlerime neden olmuştu.

'' Yavrum yavaş, helal iyi misin?''

Sırtıma yavaşça vurarak okşadı sırtımı. Nazlı masanın üzerinden imalı bakışları ile suyu uzatırken Alpaslan Nazlının bakışlarını fark edince bana döndü.

'' İyi misin?''

'' İyiyim iyiyim merak etme''

Masa normale dönünce Alpaslan ve Murat bize dağdaki anılarını anlatırken gülmüş, Nazlının da lise anılarımız ile geceyi devirdiğimiz bu ayazda artık tamamen üşüyünce kalkacağımız vakit Tunçta gelmişti. Biz sohbeti içeride çaya devam ederek yaklaşık bir saat daha ilerlettik. Artık saat on ikiye geliyordu.

Aylin de tam bu saatlerde yarın Tunçla beni kahvaltıya davet ettiğini Alpaslanında muhakkak gelmesini istediğini belirtmişti. Alpaslanın izni vardı yarın, kabul etmişti. Bizim de test yarın öğlene kaldığından Nazlı ve Muratı da davet etti Tunç. Biz yarın için sözleşmiştik. Nazlı ile bizimkileri yolcu ettikten sonra Alpaslan ile bir süre daha mesajlaşıp Nazlı ile o konuyu konuşmamak için de erkenden uyumuştum.

Sabaha karşı bulanan midem bana gerçeği dank diye nüfuz ettirirken Nazlı kısa sürede yapmamız gerektiğini vurgulamıştı. Tunçta erkenden kalkmış kısa kollu bebe mavisi bir kısa kollu üst, altına keten siyah pantolon giymişti. Nazlı onun saçlarına fönle şekil verirken o da mavi klasik bir polo yaka kısa kollu elbise giymişti. Dolabı açıp karıştırmış, içinden sonunda siyah kısa kollu bisiklet yaka tişörtümü altına da gri kumaşımı giyip saçlarımı da fönleyerek indim aşağıya. Tunç saçlarını aynanın önünde arkaya doğru tararken Nazlıda arkasından söyleniyordu.

'' Boşa mı şekil verdik aptal!''

'' Sus! Arkaya yatır dedim yine kendi istediğin gibi yaptın!''

'' Hadi be yalap şalap yaptın sende!''

'' Didişmeyin Allah aşkına''

Tunç kafasını kaldırıp bana bakınca beni şaşkınca süzdü.

'' Gözlerin şişmiş kızım senin niye ağladın?''

Nazlıda hızla bana dönerken kısık gözlerle izledi beni.

'' Ne ağlaması sabah sabah? Uyuyamadım ''

'' Allah Allah gayette uykusu olan ceylanlar gibi sektin yatmak için!''

Nazlıya gözlerimi devirirken o da sırıtarak çantasını taktı koluna.

'' Hadi gençler Aylin gelinin sofrasını puanlamaya gidiyoruz!''

Tunçta ona eşlik ederek alkış tuttu.

'' Nazlı hanım bakalım sofraya kaç puan verecek!''

Onlara gülerek arkalarından bakarken anahtarlarımı da çantama atıp çıktım evden. Murat ve Nazlı birbirini bulan aşıklar gibi dip dibe bulmuşlardı birbirlerini. Alpaslan ise kapıda, hiç beklemediğim bir halde bana göz kırpıyordu. Bahçe kapısının önünde, kaslı kollarıyla saran kısa kollu beyaz polo yaka fitilli tişörtü, altında kalçasını şekillendiren siyah kumaş pantolonu ile, kaslarını belli edecek şekilde tek kolunu demirliklere yaslamış, kucağında da Azra vardı ördekli pijamaları ile. Evet Azra..

Hayır hamilelik şüphemden dolayı değildi, bu adamın kucağına çocuk çok yakışıyordu. Ve ben bu anları kıskanarak, belki de biraz da buruk bir şekilde izliyordum. Çünkü, gözlerinde ki o neşeyi, o buhramı da görüyordum. Aile hasreti..

Alpaslan gülerek kucağında ki kız çocuğunu annesine verdi. Selma teyze de yeni uyanmıştı belliydi yüzünden. Siyah işlemeli bir tülbenti gelişi güzel kafasına örtmüştü.

'' Kuzum günaydın''

'' Günaydın Selma teyze''

Alpaslan, kapının önüne kadar geldiğim de uzanıp saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu.

'' Günaydın canım''

'' Günaydın hayatım''

Selma teyzenin kucağında ki Azranın yanağından bir öpücük alıp saçlarını okşadım.

'' Selam söyle yavrum yeni çiftlere. Çok kalmayın, dönün hemen bugün sana dediğim o kadın gelecek. Yeni modelleri varmış''

Alpaslan elimi avucu içine aldığın da önce parmağıma baktı. Yüzüğün olduğu parmağımı görünce memnunca güldü.

'' Olur Selma teyze, geliriz muhakkak''

'' Hadi oğlum selametle''

Kapının önünde ki topluluk dağıldı. Tunç, Nazlı ve Murat bir arabaya ben ve Alpaslan diğer arabaya geçip yola koyulduk.

'' Sevgilim''

Yoldan kısa süreli aldığı gözlerle gözlerime odaklandı.

'' Aşkım''

'' Yavrum neyin var senin kurban olduğum, gözlerin kan çanağı olmuş''

'' Hiç, yani uyuyamadım dün de ondandır''

'' Öyle mi dersin?''

'' Öyle canım merak etme''

Tabii ki inanmadı ama başka da çaresi yoktu. Asfalt altımızdan bir su misali kaymış, çoktan varmıştık. Aylin ve ağabeyimin evleri tamamen kendi zevklerine göre döşenmişti. Gayet genç işiydi. Nazlıyla yol üstü bir tatlıcıdan da tatlı almıştık, o ise sofrayı donatmıştı. Bizi hoş karşılamış ağabeyim de beklenenin aksine güler yüzlüydü.

'' Hayatım çayları doldur bende omleti alayım tavadan''

Ağabeyim çayları teker teker doldururken Tunç sırıtarak bir zeytin attı ağzına. Tunç en sağda, onun yanında Nazlı, Murat karşısında Alpaslan ben yanında Aylin ve ağabeyim de teklilerde karşı karşıyaydı.

'' Vay Hanım köylü!''

Ağabeyim Tunça gözlerini devirerek önüne çayını koydu sertçe.

'' Kes sesini tıkın Tunç!''

'' Ne var be? Yengem seni birkaç hafta da muma çevirmiş!''

Nazlı sırıtarak peynire uzanırken bir atakta ondan geldi.

'' Eee Çınar ağabey, nasipse hanımcılığın kitabını ne zaman yazarsın?''

Ağabeyim elinin altında ki zeytinden bir tanesini Nazlıya fırlatırken Aylin de elinde ki omlet tavasıyla salona girdi.

'' Çınar! Çok ayıp! Onlar senin evine misafir olarak geldiler böyle mi ağırlıyorsun Allah aşkına?''

'' Ama karıcığım dalga geçiyorlar!''

Nazlı tok bir kahkaha patlatırken Alpaslan masanın altından elimi tuttu. Naif bir tonda sevdi elimin sırtını parmaklarıyla.

'' Aylin abla vallahi abartıyor!''

'' Yenge, ağabeyim bana da laf etti az önce!''

'' Çınaaar!''

Ağabeyim küçük bir çocuk gibi omuz silkti.

'' Sizle sonra görüşürüz! Neyse, hadi zıkkım- yani başlayalım yemeğe hadi afiyet olsun''

Sonunda herkes sakince kahvaltı etmiş, ağabeyim şaşırtıcı bir şekilde bizi soruyor, Nazlı ve Muratın da ne zaman yüzüklerinin olacağını tartışıyordu. Biz klasik bir sohbetin içine tutuşmuşken çalan zil ile ayaklandı Aylin, kahvaltı faslından sonra kahvelerimizi yudumlarken.

'' Birini beklemiyorduk ama, Aylin kim o?''

Aylin kısa süre sonra ağzımda ki kahveyi yutma aşamasında arkasında ki o kadınla girince bir öksürük krizim daha tutmuştu. Alpaslan peçeteyle etrafa saçılan kahveleri temizlerken ağzımı da silip sırtımı okşadı.

'' Yavrum bu aralar bir yavaş mı olsan!''

Masada ki herkes Aylin ve bu davetsiz misafire bakarken Aylin mahçupça kafasını eğdi.

'' Aslın da misafirim var başka zamana dedim ama''

Git gide kısılan sesi ile istemeye istemeye utana sıkıla mutfaktan getirdiği sandalyeyi Tunçun yanına çekti.

'' Ben yabancı değilim arkadaşım, hem gelenler de yabancı değil ki?''

Alpaslanda olan gözlerine öfke ile solurken Nazlı da bu kadının o kadın olduğunu anlamış kollarını birleştirerek burnundan soludu.

'' Misafir üstüne misafir olmaz! Ailecek bir kahvaltı edelim demiştik ama siz baya baya üstüne geldiniz. Tanışmadık, Nazlı ben''

Bade hafifçe gülerek oturdu Tunçun yanına.

'' Merhaba Nazlı, sen de hoş geldin. Annen sana görgü kurallarını öğretmedi herhalde''

Tamam bu sınır noktasıydı!

'' Patavatsızca konuşmadan önce insanların anne ve babalarının olup olmadığı konusunda daha hassas olabilirsin! O gayet görgü kurallarına hakim ama sen istenmediğin yerde olma terbiyesizliğini ve yüzsüzlüğünü görmedin herhalde!''

Nazlı gülerken Çınar ağabeyim boğazını temizleyerek araya girdi.

'' Firuze! Aylinin arkadaşına saygısızlık ettiğini görmeyeceğim bir daha!''

'' Firuzeye böyle çıkışma insan içinde! Benim sevgilim azar yiyecek yaşı çoktan geçti!''

Aylin dolu dolu gözlerle sıkıntılı bir nefes verdi.

'' Lütfen sakin olur musunuz? Benim hatam, sizin geleceğinizi söylememeliydim. Bade, canım huzursuzluk çıkmasın olur mu?''

Bade sarı saçlarını arkaya iterek göz devirdi.

'' Tamam''

Aslında şu masada ben sevgilim ve sevgilimin eski nişanlısı baya etkileyici bir gruptu. Sinirimden öfkem harlanırken Alpaslan bir an bile kafasını kaldırıp ona bakmadı.

'' Öyle yani Tunç, böyle tanışıyoruz''

Tunçun nerden tanışıklık cümlesi ile lafa girişmiş Murat Nazlının ölümcül bakışlarından nasibini alırken Bade tamamlamıştı. Eski nişanlılık zırvalıkları bir kenara arkadaş oldukları yılları anlatmıştı çok.

'' Sevgi, iletmemi istedi Alpaslan. Altayın mevlidine katılmanı istiyor.''

Alpaslan ilk defa kafasını kaldırıp öfkeli harelerini bu densiz kadına çevirdi.

'' Arar konuşurum ben''

'' Gidelim ama, çok çok ayıp olur!''

Gidelim?

'' Ben daha uygun bir zamanda, sevgilimle uğrarım''

dedi elini masanın üzerinden elimin üstüne koyarken. Hafif gülümseyerek elini öptüm. O da saçlarımı okşadı hafiften. Her hareketimizi izlerken öfke hakimdi gözlerinde. Kıskançlık mı? Onca seneye rağmen mi?

'' Numarası var mı? Vereyim? Ver numaranı da atayım Sevginin numarasını''

'' Bulurum''

Kısaca kestirip attıktan sonra iyiden iyiye gerginleşen sofra da ilk ayaklanan Nazlı oldu.

'' Yedik içtik Allah arttırsın, sofrayı da kuran toplasın. Aylin ablam, biz artık kalkalım. İşimiz var da''

Gözleriyle bana - hadi çabuk ol- der gibi baktı. Bende Alpaslanın eli elimde hakim iken kalktım.

'' Kalsaydınız, yemek yerdik''

'' Vallahi muhteşemdi her şey''

'' Yenge ben kalabilirim''

dedi Tunç. Aylin ise memnuniyetle karşıladı.

'' Kal tabii Tunç. Ağabeyin mangal yapacak'

'' Kal koçum da siz nereye hemen böyle saat daha 2''

'' Kalkalım, anca işimiz var ağabey''

Ağabeyim zorlamadı. Bade ise hüsranla yerinden bile kalkamadı.

'' Alpaslan, onca yılın hatrına giderken birlikte gidelim. Sevgi ve Altay yani hafife alma''

Hala neyin derdindeydi bilmiyorum ama sakin kalacaktım!

'' Her şey mükemmeldi, eline sağlık''

Onun aksine göz teması bile kurmadı Ayline döndü direk.

'' Afiyet olsun, lütfen bir daha gelin''

Herkes vedalaşıp binanın çıkışına ilerledi. Murat ve Alpaslanın kısa süreli karargaha uğrayıp gelecekleri işimizi kolaylaştırmıştı. Onlar bizi bırakıp dönerken Nazlıyı evde bırakıp üzerime sıcağa karşı kot bir şort geçirerek saçlarımıda toplamış çıkmaya hazırdım. İçimde ki o tedirginlik kol gezerken eczaneye uğramış, Nazlının sayısız aramalarına dönme fırsatı bile bulamadan kendimi eczanede bulmuştum. Testi aldığım gibi eve geçmiş, testi yapmış şimdi ise sonucunu beklerken dizlerim artık titremeden duramıyordu.

'' Dayanamayacağım!''

diyerek banyodan ayrılacakken Nazlı durdurdu.

'' Çıktı!''

Gözlerimi sımsıkı yumarken Nazlının güleç tavırla,

'' Rahatla, hamile değilsin''

sözleri beynimde yankılanınca ben derin bir nefes alırken çökmüştüm olduğum yere. Nazlı da benimle çöküp sarıldı bana.

'' Şşş geçti güzelim dertlenme sakın. Bebeğim bak bana. Senin ne olursa olsun arkandaydım zaten. Eminim ki senden de çok güzel anne olurdu, olacak ama bebeğim sırası değil.''

Boynuna sarılıp derin bir nefes saldım dudaklarım arasından. Şimdi rahatça hareket edebilirdim. Gecikmemi de yarın için Jaleden öğrenirdim nasıl olsa. Testi çöpe atıp odama geçtik. Masanın üzerinde duran eczane poşetini yatağın üstüne fırlatıp bahçede yapacağımız semaver için dolaptan üzerime kalın bir hırka alıp saçlarımı toplarken Nazlı da çalan zille indi aşağıya.

Evet ferahlamıştım, evet mükemmel bir andı. Çünkü zaten ben kendimi hazır hissetmiyordum.

'' Hadi artık in aşağı sevgilin bekliyor!''

Nazlının bağırışı ile aşağı indim.

'' Bebeğim''

Belimden sarılıp boynuma bir öpücük kondurdu.

'' Gelmemişsiniz bize, bakayım dedim''

'' İyi yaptın canım. Bizde anca''

'' Hadi annem bekliyor''

Birlikte karşı bahçeye geçip Muratın hazırladığı semaver masasına oturmuştuk hemen. Selma teyze de Azrayı uyutup katılmıştı bize.

'' Kızım bak bunlar senin o aldığın yemek takımları ile mükemmel bir uyum sağlar''

'' Valla bende beğendim, linkini bana da at Selma teyze''

'' Atarım Nazlı kızım. Sende ufaktan başla bak böyle incik cincik çok olur''

'' Doğru. Selma teyze, ben aslında şu altın varaklı su bardaklarından istiyorum''

'' Ah Nazlı bak bunlar tam senlik o zaman''

Selma teyzenin yeni avı Nazlıydı. O bayılırdı böyle evcimen şeylere. Alpaslanın belimde ki elleri sıkılaştı, kulağıma eğildi.

'' Yalnız mı kalsak?''

Gülerek gözlerimi kıstım ve artık saatinde ilerlediği, havanın da karardığına fırsat bilip ayaklandım.

'' Eh artık kalksak? Malum iş var yarın daha duşuydu oyuydu buyuydu derken anca''

Nazlı kıkırdayarak Muratın kulağına fısıldayınca Muratta ayaklandı.

'' Kalsaydınız yavrum saat daha sekiz''

'' Kalkalım Selma Sultan. Biz de kalkalım''

Selma teyze bizi geçirdikten sonra eve girerken Nazlı ile de vedalaşmış onlar da bizden sonra ayrı takılacaklarını belirtmişlerdi. Tunç olmadığından bu boş ev durumunu kullanmak enfes bir fikirdi. Birlikte bize girerken kapıyı ardımdan kapamış, o beni hemen gıdıklama pozisyonuna geçmiş beni kucağına alarak odaya adımlamıştık.

'' Şşşş, rahat dur!''

Kucağında iken bacağımla heybetine dokununca aç kediler gibi çıkardı dişlerini. Ben onun kaslarına ellerimi sürterken o beni yatağa yatırdığı gibi üzerime çıkıp bacaklarımın arasında buldu yolunu.

'' Yavrum kaşınma!''

Köprücüğünü ısırınca ense kökümden tutup arkaya attırdı kafamı. Boynumdan başlayıp göğüs oluğuma kadar dudaklarıyla ezdi bedenimi. Cayır cayır yanan bedenim ona karşılık ıslanmayla tepkisini gösterirken o ellerimi başımın iki yanına sabitlemek için bileklerimden tutup yatağa bastırarak poşet sesi ile durdu. Üzerimden doğrulup elimizin altında ki poşeti aldı.

'' Bu ne?''

Ben neye baktığını anlamak için kafamı çevirince o poşetteki kutuyu çıkarıp üstüne baktı.

Siktir unutmuştum çöpe atmayı!

'' Bu ne Firuze?''

Mahçubiyetle elindeki poşeti alıp hızla üzerimden kalkması ile attım masanın üzerinde ki çöp kutusuna.

'' Alpaslan ben, yani hamile değilim hayır!''

Yatakta oturur pozisyonuna geçmiş ellerini saçlarının arasından geçirdi.

'' Firuze, hamile değil misin gerçekten?''

'' Hayır test yaptım. Yani şüphelendim sadece ama-

Elimden tutup yanına oturttu.

'' Nazlının test muhabbeti bundandı. Değil mi?''

'' Evet''

'' Neden bana en başından söylemedin? Yüzüme bak Firuze''

'' Alpaslan, ben ben o gece içmeyi unuttum ilacı. Söyleyemedim, utandım''

Sıkıntılı bir nefes verip çenemden tuttu.

'' Hayır, benim utanmam gerek. Seni korunmaya ittim, benim korunmam lazımdı. Olabilecek hatalar benim yüzümden olurdu. Özür dilerim. Ama senin bunu benimle paylaşmaman beni aşırı derece de üzdü''

Gözlerinde ki hayal kırıklığı içime işlenirken dolan harelerimden öptü beni.

'' Ben, en azından her şeyi paylaşacağımızı sanıyordum!''

Daha fazla nasıl kırılırdı bilmem ama o dağılmıştı bu mesele için. Ben utançtan ezilip büzüşürken o ayaklandı. Üstünü düzelterek kapıya ilerledi.

'' Alpaslan!''

'' Dinlen sen, yarın iş var. Ben de yorgunum duş alıp uyuyacağım. Yarın öğlen boşum. Konuşuruz''

Ve gitti... Beni öylece üzüntü içinde bırakıp gitti. Ağlamamak için kendimi zor tutsam da gecenin demlerini derin duygular içinde gözü yaşlı geçirdim...

🍃

'' Korkulacak bir şey yok Firuze. Gecikmeler hep oluyor. Yumurtalıklarında bir sıkıntı yok ama sana güzel bir haberim var. Büyük kistin yok. Açık ol bana Firuze, cinsel birliktelik mi?''

O benim doktorumdu, bu yüzden ondan utanmıyordum. Dün gece Alpaslan öyle apar topar gitmiş modumu alt üst etmişti. Ben sabahı sabah etmiş işe gelmiştim. Onun öğlen için boşum demesine güvenip Jaleye kontrolden sonra karargaha gitmeye karar vermiştim.

'' Evet, yani evet yaşıyoruz''

'' Mükemmel bir sonucu bu. Genelde evli hastalarım da bu sıkça görülürdü zaten ama senin adına bu kistlerin ortadan kalkmasına çok beğendim. Kist patlamış ama parçaları bir yerde sıkışmış olabilir en erkeninden bir ultrason istiyorum senden''

'' Tamam Jale ama şimdi olmaz''

'' Ben burdayım kuşum, sen gel vaktiyle''

Jale den kontrolden sonra ilaç reçetimi alıp hızla odama geçmiş makyajımı tazeleyerek giydiğim beyaz tüllü yazlık elbisemin eteklerini düzelterek çıktım hastaneden. Yol üstü pastaneden bir kutu kurabiye alıp karargaha geçtim. Asker beni artık tanıdığından gülümseyerek açmıştı kapımı. Kapının eşiğinde, girişte elinde ki evraklarla Muratı görmüştüm.

'' Murat''

'' Firuze, hoş geldin''

'' Hoş buldum. Nasılsın''

'' Ben iyiyim, sen biraz yorgun görünüyorsun''

'' Uyuyamadım diyebiliriz. Alpaslan nerede?''

'' Odasın da köpürüyor! Ne yaptın çocuğa?''

Sorusunu es geçerek kurabiyeyi ona uzatıp odasına koştum. Kapıyı bir kere tıklattıktan sonra tok bir selse-gel- demesinin ardından girdim içeriye.

'' Canım''

En yumuşak tonda girerken içeriye o başını evraklardan kaldırmadan hoşgeldin dedi kuru kuru.

'' Alpaslan ben geldim''

'' Görüyorum geç otur''

Tamam fazla kızmıştı. Geçip oturdum yaramazlık yapıp yakalanan çocuklar gibi.

'' Alpaslan aslında seninle şu nişan için-,

'' Nazlıyla konuşabilirsin güzelim, nede olsa hayat arkadaşın o senin''

Tamam fazlaca alınmıştı.

'' Alpaslan! Hayır bir dinlesene''

Sertçe kalktı sandalyesinden.

'' Hamile olsaydın? Eğer olsaydın ilk öğrenen ben değildim! Nazlıyla sorunum yok ama hayatın da artık ben varım Firuze!''

'' B-ben evet sen haklısın ama bu kadar sert olma''

'' Madem benimle hala bir şeyleri paylaşırken emin değilsin, nişanı da biraz geç yapabiliriz! Ne de olsa erken bir gelişme idi bu''

Tamam haklı olabilirdi ama o kadar da uzun boylu değildi! Hışımla ayağa kalkıp zifiri karanlık gözlerine tutundum.

'' Seviyorsan seviyorum dersin komutan! Böyle belirsizliklere gelemem ben! Tutarsın elimden sevdana sahip çıkarsın!''

Kendimi karargahtan nasıl attığımı şaşırmıştım. Öfke tüm bedenim de diri iken kolumdan tuttuğu gibi çekti beni kendine. Etrafta ki askerleri önemsemeden kahveliklerini elalarıma fitilledi.

'' Yürü gidiyoruz!''

'' Nereye be!''

'' Yürü komşu kızı, basacağım nikahı, sevdama sahip çıkacağım! Seni karım yapmaya gidiyoruz!''

**

Düğünümüz var ahey!!!!

Komşu kızlarım, uzun soluklu bir bölüm oldu:)

Tunç aşkıma güzel bir aşk yaratadururken benim ayrılık perilerim geldi he, arkanızı kollayın her an birine bir şeyler yaptırabilirim. Götüm kaşınıyor çünkü!

 

Loading...
0%