Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@vahsi.kelebek

2*KADERİMİN BİR OYUNU MU BU?

Hayat ekseniniz de dönüp duruyor, bir şekilde olması gerekenleri karşınıza çıkarıyordu. Her şeyden habersiz bir şekil de dönmüştüm İstanbul'dan. Her şeyi ardımda bıraktığımı düşünerek her şeyimden arınıp gelmiştim. Sadece kendimin bağımlısı olduğum bu hayatta, bir çift göze meftun olacağımı bilemeden geldim..

**

'' Sen?''

diyebildim sadece. Sular omuzlarından karın kaslarına sızarken kavruk teni gözlerime bahşedilmiş bir şaheser gibiydi.

'' Yüzüme bak hemşire, gözlerim karnımda değil''

Kahretsin!

Kendimi dikleştirerek gözlerine baktığım da önce suratıma oradan vücudumu ince ayar süzerek kahveliklerini kucağımda ki bebeğe dikti.

'' Senin burada ne işin var komutan?''

Onu sivil görmemiştim ama bir anda çıplak görmeyi de beklemiyordum.

'' Asıl senin benim evimde, kız kardeşimin senin kolların da ne işin var?''

Selma teyzenin oğluydu Alpaslan, annemin de bahsettiği komşu çocuğu asker olan Alpaslandı!

'' Ben, karşı komşunun kızıyım''

Gözlerime kısılarak baktığın da çattığı kaşlarını gevşetti.

'' Bak sen şu tesadüfe, ha, koskocaman İstanbul da başka komşu kızı yoktu çünkü haha''

Sinirimi bozacak şekil de gülümsediğin de bende aynı şekil de sırıtıp kafamı salladım. Hayır bu tesadüf değildi, mükemmel kaderimin bana ördüğü ağlardan biriydi ya da oyun mu demeliyim?

'' Aynen başka gıcık komşu oğlu yoktu çünkü!''

Kucağımda ki bebeğin varlığını ağlayınca farkına varmıştım. Hala belimde olan elleri hakimiyet kurmak istercesine tenimi eziyordu. Transparanın altında ki tenim elinin varlığı ile sıcaklarken dudakları eğildi, bir anda kafamı geriye atmamla onun da kucağımda ki bebeğin alnına öpücük kondurması bir oldu.

Salak! Ne bekliyordun seni öpmesini mi?

Kendime küfürler savururken içimden, belimde ki eli tesirini kaybetti.

'' Azram, abim neden ağlıyorsun?''

Tonundan bir kez bile hakimiyet eksik olmadı ama yumuşak ve kız kardeşine yakaladığım bakışı muazzamdı.

'' Ben Selma teyzeye götüreyim, acıkmıştır belki''

Azrada ki gözleri bana değdi. Şu an hiç iyi bir pozisyonda değildik, o yarı çıplak benim kucağımda bir kız çocuğu ve kirece dönmüş suratım vardı. Odadan çıkmak için elimi kulpa attığım da çıkarken fısıldadı kendi kendine.

'' Saçlarını açabiliyormuşsun hemşire..''

Sırtımda ki bakışlarını hissedebiliyordum. Cevap vermeden kapıyı duyulacak bir sertlikle kapatıp indim aşağıya dikkatlice. Kucağımda ki kız çocuğu kafasını omuzlarıma yaslamış öylece etrafı izliyordu.

'' Annem, sen uyandın mı?''

Selma teyze bizi görmesiyle kalkınca annem ve babam da bana şaşkınca bakıyordu.

'' Firuze, annem senin kucağına geldi mi gerçekten ?''

Anneme anlamaz bir bakış attım.

'' Şu an kucağımda olduğuna göre anne?''

'' Yok yavrum, Azra çok yabanidir, kolay kolay kimseye böyle yanaşmaz. Alpaslan yukarıda idi, ağabeyi''

'' Geldim annem''

Alpaslan merdivenin başından iki üç adımla salona geldi. Siyah bir sweat, altına da siyah dar paça bir eşofman altı giymişti. Saçları hala serseri gibi üçteydi ve bir erkeğe bir saç tipi bu kadar yakışır mıydı? Yakışırmış demek ki..

Gözlerimi ondan çekerek Alpaslanın kucağımda ki Azrayı almasına izin verdim. Mızmız bebeği kolları arasına alıp alnına bir öpücük kondurdu. Azra o an bir elini de saçlarıma atınca üçümüz ayakta öylece tuhaf bir kadraja girmiştik. Tabii annem;

'' Ay maşallah, ne de güzel oldunuz''

demesine ben göz devirip babam koluna çimdik atınca durumu ben düzelttim.

'' Aynen, ağabey kardeş ne de güzelsiniz''

Dişlerimin arasından söylediğim cümleye annem kaş devirirken Selma teyze gülerek Azrayı aldı ortamızdan.

'' Alpaslan bu hanım kızımız-

'' Firuze, hemşire Firuze''

Selma teyze şaşkın bakışlarını aramızda çevirirken annem ayaklandı.

'' Siz tanışıyor musunuz?''

'' Alpaslan görev yerimde ki sorumlu komutandı.''

'' Firuze de baş hemşireydi''

Herkes şaşkınca birbirine bakarken yine dikkatleri dağıtan Arzanın ağlamasıydı.

'' Anne, acıktı herhalde bir bak ona sen''

Alpaslan koltuğa oturup babamın dizine yumuşakca vurdu.

'' Ee Tarık amcam, tansiyonun düştü mü?''

Babamla ne ara tanışıp kaynaşmışlardı?

'' Düştü oğlum düştü, Neriman boğazlayacaktı vallahi beni''

Alpaslan gülerek babamda ki gözlerini bana alınca gülüşünün ne kadar da güzel olduğunu yeni fark ediyordum.

'' Babam, otursana ayakta kaldın''

'' Baba aslında ben gitsem iyi olacak''

'' Kız daha ne oturdun otur hele''

'' Anne! Gidiyorum dedim, gidiyorum! Size iyi sohbetler''

Alpaslanın bakışları altında koridorda ki Selma teyzeye döndüm.

'' Selma teyze, gideyim ben artık, görüşürüz tekrar teşekkür ederim her şey için''

'' Ah, kızım ne teşekkürü ne yaptım ki. Çık çık gel bundan sonra''

Ona gülümseyerek kucağında ki Azradan bir makas alıp ayakkabılarımı giyindim.

'' Hoşcakal, kendine iyi bak kızım''

'' Sende Selma teyze hoşçakal''

Hızla karşı eve doğru yürüdüm, rüzgar suratıma çarpıyor öfkem daha da harlanıyordu sanki. Eve girdiğim gibi odama çıktım. Üstümde ki transparanı çıkarıp sadece bralet ile kaldığım da o sırada da Nazlıyı arıyordum.

'' Kuşum?''

'' Nazo! Nazo ben delireceğim!''

Ateş ufaktan basıyordu, onu hoparlöre alıp camı sonuna kadar açtım ve perdeyi de çektim.

'' Ne oldu Firuze?''

'' Nazlı! O adam hani komutan olan şu an karşı evde, komşunun oğluymuş!''

Nazlıdan bir süre ses gelmedi, sonra derin bir nefes aldı.

'' Annenin şu öve öve bitiremediği karşı komşunun oğlumuymuş bizim Aslancık?''

'' Ya bırak, nereden bizim oluyormuş! Böyle işin içine sıçayım! Ben adama bir hafta dayanamazken adam dibimde bitti ya! Küstah herif!''

'' Sakin ol canım hem bu adam asker değil mi?''

Saçlarımı bağrımdan çekip elimle havalandırma yaparken karşı evin odama bakan penceresinde bir hareketlilik sezdim. Evler çok yakın olmasa da odasında ki hareketliliği görebilirdim. Pencereyi sıyırdı, dudaklarında ki sigarayı ateşlerken göz göze gelmiş, bana öylece bakakalmıştı. Bir süre gözleri açık göğüs oluğum da oyalandı, sonra da tekrar gözlerime çıkarak dik bir şekil de bakmaya devam etti. Kahretsin! Fazla güzeldi!

'' Komutan işte Nazlı ne bileyim''

Dudaklarıma düştü gözleri, pencereden çekilmedim, hatta dik bir şekilde ona bakmaya devam ettim.

'' E tamam günün yirmi dört saati eminim ki karargahta olur. Kızım babamdan biliyorum. Eve gecelerce gelmediği oluyor''

Nazlının babası askeriye de binbaşı idi. Oradan bir şeyler tahmin etmek çokta zor değildi.

'' Adamı deli eder bunlar!''

Komutan hala suratıma tok bir şekil de bakıyordu. En son bu manzaraya daha fazla sinirlerim el vermeyince hırsla kapadım perdeyi, camı.

'' Kuzum, senin şu hastane yakınlar da bir stüdyo daire mi tutsak? Rahat rahat takılırsın.''

'' Biliyorsun bizimkileri, olaylardan sonra çokta sıcak bakmıyorlar evden ayrılmamı.''

Nazlı sessiz kalınca ben de fazla uzatmamak adına hoşçakal deyip kapadım telefonu. Elimi yüzümü yıkayıp makyajdan arındıktan sonra saten bordo takımlarımı giyip yatağıma geçtim. Tek istediğim rahat bir uykuydu.

🍃

'' Yani? ne gerek var böyle şeylere! Anlamıyorum sürekli böyle işin içine başkalarını mı dahil edeceksin?''

'' Aylin kurban olayım, ne istiyorsun? Anlamıyorum ki? Arkadaşlarımızla birlikte güzel bir gece olmaz mı?''

Gelen seslerle gözlerim kendiliğinden aralandığın da bedenim de ki uyuşuklukla doğruldum yataktan. Koridordan gelen sesleri duymak istemesem de, belli bariz bir şekil de duyuluyordu.

'' Çınar lütfen kes sesini! Gidip istediğin yerde eğlenebilirsin, ben gelmiyorum!''

Yatağımın yanında ki masadan telefonuma uzandım. Saat ne ara sekize geliyordu? Hayretle aralanan gözlerim son uyku kırıntılarımı da açarken dağılmış saçlarımı toplama gereksinimde bile bulunmadan makyaj sandalyemde ki siyah hırkamı üzerime geçirip kapımı araladım.

'' Gençler, uyuyan devi uyandırdınız!''

Aylin ürkek bakışlarını üstüme düşürdü. İkisi de şaşkındı ve geldiğime alışamadıklarından tek boş yer olan üst katta tartışmak istemişlerdi. Aylin suratına takındığı gülümseme ile kollarıma koştu.

'' Firuze, hoş geldin. B-ben çok affedersin seni tamamen atlamışız''

'' Deli kız, hoş buldum. Bu koca Çınar seni ne diye sinirlendirdi?''

Aylin kollarımın arasından ayrılıp sessiz kalırken ağabeyim kollarını açıp beni kendine çekti.

'' Abim, çok şükür geldin''

Gülümseyerek bir öpücük kondurdum yanaklarına.

'' Geldim ağabey, sonunda evimdeyim''

'' Hadi o zaman salona geçelim, sen de hazırlan gel yemeğe gelecek Aylinin ailesi. Gelirler şimdi''

'' Ben bir sofraya bakayım, gelirsiniz sizde''

Aylin önden ilerlerken ağabeyim de tek kelime etmeden peşinden ilerledi. Ben de daha fazla kapıda durmayarak koridorun sonunda ki banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkayıp derince nefeslendiğim de havluyla suratımı kurutup ağzımda ki o ekşi tadı yok etmek adına dişlerimi fırçalayıp çıktım. Odama geçip dolaptan evin sıcaklığını fırsat bilip kot elbisemi, altıma giydiğim beyaz uzun kollu göbeği açık crobumun üstüne geçirdim. Saçlarımı tepe de sıkı bir at kuyruğu yapıp çıktım odadan. Aşağı indiğim de annem ve Aylin sofrayı çoktan hazır etmişti.

'' Yavrum, iyi misin?''

Babamın endişeli gözleri beni bulduğun da muhtemelen öğlenin 12 sinden beri uyuduğum içindi bu soru.

'' İyiyim babacım, merak etme''

Annem bana ters bir bakış atarak Aylini işaret etti.

'' Utanmıyor musun koskocaman kadın kendi ailesinin davetli olduğu yemeğe yardım ediyor!''

Bana hayıflanarak bakan gözlerine dikleştim.

'' Anne! Daha yeni uyandım, bak daha yeni bismillah evimde ikinci uykum! Yapma!''

Babam anneme uyarıcı tonda ismiyle seslenirken annem ağzına fermuar çeker gibi yaptı. Aylin ise utanarak ellerini önünde birleştirdi.

'' Estağfurullah anne, o ne demek. tabii ki yardım edeceğim''

Annem sesini etmeyince ortamda ki gerginliği çalan kapı dağıttı.

'' Utanmayayım daha fazla ben açarım!''

Kapıyı aralayıp gelen insanlara sıcak bir gülümseme ile,

'' Hoş geldiniz, buyurun lütfen''

diyerek kenara çekildim. Annem ve babam da arkamda dikilince gelen insanlar onlarla merhabalaştı ve içeriye adımladılar. Aylinin ailesini ilk defa görüyordum. Sıcak insanlardı üstelik.

'' Vallahi ne yalan söyleyeyim, bir an hiç tanışamayacağız sandım''

Herkes sofraya sıralanırken annemin söylemi ile dikleşti herkes.

'' Ah, Neriman hanımcığım, ancak vaktimiz olabildi. Biliyorsunuz ki cenazemiz vardı. Üstelik kızınız da görevdeydi. Yavrum onları beklemek istedi''

Annem kadına bir bakış atıp hemen sıcak bir tavra büründü.

'' Başınız sağolsun Necla hanımcığım'

Annemin gözleri bana boşalan tabakları işaret ettiğinde Tunçta benimle birlikte kalktı. O anne ve babamın tabaklarını yenilerken bende karşı tarafınkini yeniledim. Çorba kaselerini mutfağa bırakırken Tunç ta yanağımdan makas almayı ihtimal etmemişti. Köfte ve bulgur pilavını tabaklara koyarak içeriye geçtim. Aylin de ağabeyimin tabağını yenilemişti.

'' Ellerinize sağlık her şey muazzam''

Kır saçlı, gür kaşlarıyla aynı Aylini andıran adam babama doğru samimi bir gülümseme gönderdi.

'' Afiyet olsun efendim, şifa olsun''

Babamın eğlenceli sesine adamın sıcak sesi karıştı.

'' Ne işle meşgulsünüz Tarık bey''

'' Suat bey ben emekli finans müdürüyüm. Eh, ben emekliye ayrılınca Çınarım da sağ olsun hiç aratmadı yerimi şirkette''

'' Tebrik ederim vallahi, çok saygılı efendi bir çocuk yetiştirmişsiniz''

Necla teyzenin ağabeyimin omuzlarında ki eliyle annem de Aylinin ellerini sıktı.

'' Sizde maşallah, pırlanta gibi kız yetiştirmişsiniz''

Sofrada tatlı bir esinti hakimken herkes yemeğini bitirmiş salonda çay ve annemin özenle yaptığı baklavaları tadarken sıcak sohbetler ediyordu. Tunç ayağa kalkarak bana kaş göz edince bende onunla kalktım.

'' Bize bir hava müsaadesi, geliriz hemen''

Birlikte bahçeye çıktığımız da hızla cebinde ki sigara kutusunda çıkardığı ince dalı dudaklarına yerleştirdi.

'' Gelemem böyle yemeklere!''

'' Sende yok mu bir şeyler?''

'' Ne olacak kızım, benden uzak kalsın böyle işler''

'' Neyin uzağından bahsediyorsun ki, neden böyle yapıyorsun Tunç?''

'' Güzelim, biliyorsun değil mi ben nişan attım''

Sıkıntılı bir nefes verdim.

'' Herkes Gonca gibi olacak diye bir kural yok Tunç!''

Omuz silkti. Gonca ismine bile ayar oluyordu. Gonca Tunçun aylar önce aldattığı nişanlısıydı. Tunç hem yakın arkadaşı hem de nişanlısını yatakta basmıştı. Hal böyle olunca da o işyerinden çıkıp şimdiki iş yerinde direk müdür yardımcısı pozisyonun da başlamıştı.

'' Kızlar benden uzak olsun, Çınara odaklan sen bak adam evleniyor! Sen?''

Gülerek kafamı salladım.

'' Kısmetimi bekliyorum, deme öyle''

Tunçta gülerek omuzlarıma vurdu.

'' Ne planlıyorsun?''

'' Şu hastane işlerimi hallettim gelmeden. Yeni bir görev bu bir ay boyunca yok gibi. Düşünüyorum da Amerika işini sanırım istiyorum gitmek''

'' Annem karşı çıkacak, yataklara düşüp kendini heba edecek ama sen sakın vaz geçme. Babam seni savunur, biz savunuruz.''

Kollarının arasında ki bedenim daha da sıkılaştı.

'' Teşekkür ederim''

Kafama bir öpücük kondurdu, serin havadan üşüyen kollarımı ısıtıp beni kendinden ayırdı.

'' Buz gibi olmuşsun, içeriye geçelim hadi''

Kapı eşiğinden geçmek için bir adım atıyordum ki annemin elinde ki üstü peçete kaplı tabağı elime tutuşturdu.

'' Hadi benim kuzum Selma teyzenlere veriver, komşuluk hakkı''

'' Sen götür anne''

Tabağı elimle itiyordum ki ellerini çekti.

'' Koskocaman kadın mı götürsün boy boy çocukları varken! Tunç, baban çağırıyor seni Aylinin babası sana bir şey danışacakmış''

Annem tüm yollarımı kapayınca bende pes ederek tabakla birlikte karşı eve doğru adımladım. Bahçenin ışıkları yanıyordu. Demir kapıyı aralayıp içeriye girdim. Bahçeye doğru adımladığım da komutanın elinde ince bir sigaranın son dumanını üflerken gördüm. O da kafasını çevirip bana baktığın da elimde kini ona verip çıkmam mı gerekiyordu, yoksa Selma teyzeye mi vermem gerekiyordu. Bir süre anlamsız bir şekilde bakışınca ilk konuşan ben oldum.

'' İyi akşamlar, şey, annem tatlı yolladı da.''

Neden kekeledim!

'' İyi akşamlar, annem-

demeye kalmadan açılan mutfak kapısı ile Alpaslan sigarasını masa da ki küllüğe söndürdü, Selma teyze ise şaşkınca bana baktı.

'' Firuze?''

'' İyi akşamlar Selma teyze, annem tatlı yolladı da''

'' İlahi annene, sağolsun zahmet etmiş. Ne dikiliyorsun dışarıda kızım gelsene''

'' Yok Selma teyze gideyim ben''

'' Olur mu kızım, tam çay doldurdum vallahi bırakmam! Alpaslan, sana böyle mi öğrettim çocuğum ben kızı alsana içeriye donmuş''

Sırtımda ki bakışlarını hissedebiliyordum.

'' Konuşmama fırsat vermedin ki anne! Geç içeriye hemşire, hava ayaz bir çayımızı iç''

Gerginlikle gülümserken sırtıma dokunan eli ile silkelendim. Alpaslanın buz gibi olan elleri kumaştan bile tesirini gösterirken yutkunarak elinden ayırttım sırtımı ve hızla içeriye adımladım. Girişte çıkardığım ayakkabılarımı kenara koyarak salona ilerlediğim de koridorda emekleyen Azrayı görmemle eğilerek onu kucağıma aldım.

'' Minik kuş, nabersin görüşmeyeli''

Azranın elleri saçlarıma uzandığın da Alpaslan saçlarıma baktı bir süre. Koridorda fazla oyalanmadan içeriye geçtik. Alpaslan tekli koltuğa yayılırken Selma teyze ve ben çiftli koltuğa geçtik. Kucağımda ki Azranın yanaklarına öpücük bırakırken Alpaslan masaya uzandı. Masanın üzerinde kasede kuruyemişler ve boş olan çay bardakları vardı. Bir bardak çayı önüme koyduğun da şaşkın bakışlarımı es geçip Azrayı kucağımdan aldı.

'' Rahat iç, bu bıcırık rahat durmaz şimdi''

'' Teşekkür ederim''

'' Afiyet olsun''

dedi soğuk bir tonda. Selma teyze kuruyemişten fındıkları avucum içine sıkıştırdı.

'' Şifa olsun, incecik kalmış belin yavrum ye biraz''

Alpaslana değen bakışlarım ile birlikte oda belimden aldı gözlerini gözlerime çıkardı.

'' Teşekkür ederim Selma teyze''

Selma teyze zaman ilerledikçe muhabbeti arttırmış ben ikinci çayımı yudumlarken Alpaslan da Azrayı kucağında oynatıyordu.

'' Yavrum, sormak haddime değil biliyorum ama nefis işte durmuyor, yavrum ne oldu kız kardeşine''

Tenimden geçen ürperti o anları gözlerime kadrajlarken doğruldum yayıldığım yerden. Alpaslanın da gözleri aniden beni bulunca kasılmamak elde değildi.

'' Annem mi anlattı?''

'' Ana yüreği ben anlarım. Azrayı hep sırma saçlım diye seviyor ama bi gıdımcık bebe ne saçı olucak şuncacığın''

'' Selma teyze, biz dört kardeştik. En küçüklerimizdi Eylül. O zaman Üsküdar da oturuyorduk. Evimiz tek katlıydı. Bir gün ben babam ve Eylül evdeyken bir patlama oldu, bir anda evin dumanları yükseldi. Ne olduğunu anlayamadık tabii, babamla salonda oturduğumuz için önce beni aldı kucağına çıktık, ama Eylül çıkamadı. Babam beni götürene kadar alevler büyüdü, giremedi içeri. İtfaiye geldi derken Eylülün cansız bedenini çıkardılar.''

Selma teyze dolu gözlerle bana bakarken Alpaslan kucağında ki Azrayı yanağından öpüp ortamın gerginliğini dağıtmak adına;

'' Başın sağ olsun, artık bunları anmaya gerek yok. Lütfen üzme kendini''

diyerek gözlerimin en içine bu sefer en samimice bakışlarını yolladı.

'' Öyle, yıllar geçti üstünden. Neyse, Selma teyze ben artık kalkayım evde de misafir var en azından uğurlamasına yetişeyim''

Selma teyze ısrar için ağzını açıyordu ki Alpaslanın kalkmasıyla sustu.

'' Geçireyim seni''

diyerek Azrayı annesinin kucağına bıraktı.

'' Hoşçakal kızım, hep gel''

'' İyi akşamlar''

diyerek koridora uzandım. Kapıda ki ayakkabılarımı giyip arkamı döndüğümde nefesimin kesildiğini hissediyordum adeta. Tek kolunu kapıya dayamış, öyle ce erkeksi bir şekil de bana bakarken hareleri toplu saçlarıma düştü.

Bu adam saçlarımdan ne istiyordu?

'' İyi akşamlar''

dedim, hareleri gözlerime döndü. Bir süre suratımı izlerken ne ben bir adım gidebildim ne o bir adım geldi. Kalın ve kavisli kaşları çatıktı, hoş ne zaman onu düz bir halde görmüştüm ki?

'' İyi akşamlar hemşire''

Artık dönüp gitmem gerekiyordu ama, dilim durmadı.

'' Her zaman böyle soğuk musundur? Yoksa bana mı özel?''

Sorum karşısında şaşırmasını beklesem de o istifini hiç bozmadı, aksine heybetli ademi yutkunarak yerinden oynadı gözlerim takıldı. Saçları onu görev yerinde bıraktığımdan daha çoktu, yeni yeni çıkan kirli sakalları, belirgin çenesi, bu adamın her hali yakışıklıydı, kabul!

'' Sen her zaman böyle meraklı mısındır? Yoksa bana mı özel?''

Gözlerim fal taşı gibi açıldığın da dilime gelen şeyleri yutarak sustum.

'' Küstah!''

O serserice sırıtırken ardımda bıraktım ve hızla karşı eve doğru yürüdüm. İnsanın sinir katsayısını nasıl bu kadar hızla çıkarabilirdi ki? Küstah dağ ayısı! Dağda kalmalıydı belki de! Öküz! Ayakkabılarımı gelişigüzel kapıya fırlatıp annemin açtığı kapıdan girdim içeriye. Annem bana bakarken öfkemin fitilini işte şimdi yakmıştı.

'' Alpaslan evde miydi?''

'' Anne sakın! Sakın! Bir daha seni uyarmam her ne yapıyorsan kes bunu! Benle o komşu çocuğundan arkadaş dahi olmaz! Unut bunu!''

Annem dumura uğramışçasına bana bakarken Tunç annemin arkasından belirdi.

'' Neriman Sultan hayırdır. Çöpçatanlığa da mı başladın?''

'' Ay yok annem, kardeşin beni yanlış anladı. Ben sadece arkadaş olsunlar kendini yalnız-

'' Hayır anne! Benim arkadaşlarım bana yeter!''

Onu es geçtiğim de salonda kimsenin olmadığını görünce misafirlerin gittiğini anlamıştım. Merdivene yönelirken Çınar ağabeyim çıktığı banyo kapısından bana doğru bağırdı.

'' Firuze, abim müsaitsen bir durur musun?''

Üzerinde ki eşofman takımlarına bakarsak, yatmaya hazırlanıyordu.

'' Efendim ağabey''

'' Gel bir çay içelim''

Alpaslanın önüme uzattığı çayı anımsarken kafamı salladım.

'' Çay deme bana! Gına geldi çaydan! Salep mi yapsak?''

'' Eee, ben eksik mi kalayım?''

dedi Tunçta aramıza katılarak. Üçümüz mutfağa geçtik. Ağabeyim salepleri hazırlayıp fincanları önümüze bırakıp oturdu yanımıza. Mutfakta ki deri üçlü koltuğa yayılırken ayaklarımı Tunç'a uzatıp sırtımı Çınara yasladım.

'' Nasıl geçti görev? Çok zayıflamışsın kızım, seni en son göreve gönderdiğimiz de zımba gibiydin''

'' İyiyim ağabey, merak etme. Görev de işte nasıl en iyisi olursa, boşver beni de sen Aylinden haber ver''

Tunç huzursuzca gözlerime baktığın da Çınar da kafama bir öpücük kondurdu.

'' Sende geldiğine göre nişanı hafta sonu bizim bahçede yapalım dedik''

'' Yaa, salon olur diye düşündüm ağabey''

'' Aylin teklif etti bizim evin bahçesini. Hem açık hava, hem de bir konsept istediğini söyledi''

'' Neden bozuk atıyordu sana?''

dedi Tunç. Sırtımı dayadığım beden gerilince kafamı kaldırıp merakla gözlerine baktım.

'' Yıl dönümümüz yarın. Tatile çıkalım dediler arkadaşlar bir günlüğüne. Yakın bir yerde kamp ve ateş yakarız dedik. Ama ters tepti''

'' Teper tabii ağabey, kız en özel anınızda yalnız kalmak istemiş. Hem Uğurlarla çıkacaksınız muhtemelen, aynı iş yerinden sabahtan akşama kadar birlikte olduğun bir adam. Ne işi var yıl dönümünüzde? Abartmışsın''

Tunç haklı olduğu için sessizce fincanımda ki salepten bir yudum alarak ayaklarımı sarkıttım.

'' Tunç ağabeyim doğru söylüyor. Arkadaşlarına verdiğin önem ve özen kadar yakında nişanlın olacak kadına da vermelisin. O senin hayatında yıllardır var ve bu ilişki için en çok emeğide o verdi sana. Biliyorsun bunu. İflas dönemimizde elini bırakmadı, kariyerini tehlikeye atarak yanında durdu.''

Sınıf öğretmeniydi kadrolu olarak. Müdür yardımcılığına terfii etmişti.

'' Haklısınız, kırdık bir kere gönlünü toparlayacağız inşallah''

Ayaklanırken iyi geceler demeyi unutmadım ve Nazonun son dakika mesajını okuyarak çıktım merdivenleri.

Nazo: Trafiğe kalmayacak şekilde bizde ol sabah. Babaannem mis gibi şeyler hazırladı kahvaltıya. Oradan da bir şeyler yaparız. Yada evde takılırız. İstersen Sultanımı da al gel.

Hayır tek geleceğim. Mümkünse annem evinde benden uzakta kalsın.

Nazo: Yarın anlatırsın, iyi akşamlar kuşum

İyi akşamlar bebek..

Yatağımın içine geçip uzandığım da gündüzün uykusu yetmişti. Gram uykum yoktu, sabahta yüksek ihtimal uyuyakalacaktım. Yatağın üstünde oturur pozisyonuna geçtiğim de çekmeceme koyduğum çikolatalardan bir tane alıp hafif araladığım pencereden yıldızlara bakıyordum. Çok yıldız yoktu ama gece o kadar güzel görünüyordu ki izlemeden edemedim. Karşı cama baktığım da ışığın yanık olduğunu gördüm. Uyumamış mıydı? Meraklı bakışlarımı çekmedim, hatta biraz daha yanaştım pencereye. Cam aralandı, Alpaslan elinde ki sigarayla cama çıktı. Beni fark edememişti, sıkıntılı bir şekil de gökyüzünü izledi. Kafası gökyüzüne kalkık olduğundan heybetli adem elmasını görüyordum. Boynu uzundu oldukça. Yakalanmadan ondan gözlerimi çektim, ve penceremi kapayıp yatağıma geri geçtim. Üzerimde ki elbiseyi eşofmanlarımla değiştirip kafamı yastığa yasladım. Ve uykunun kollarına zar zor kendimi bıraktım..

🍃

Aynadan son kez kendime bakıp saçlarımı düzelttim. Saat daha sabahın yedisiydi ve ben erkenden kalkmış hazırlanmıştım. Üzerime siyah mini, yırtmaçlı bir etek, gri kolları desenli bir kazak ve altına siyah ince bir çorap giymiştim. Saçlarımı da kısaca bir fön çekip nemlendiricimi yüzüme yedirip bir gloss sürdüm dudaklarıma. Evet, hazırdım. Gümüş halka küpelerimi de takıp çantamı alarak çıktım odadan. Babam her zaman ki gibi erkenden hazırladığı kahvaltı sofrasın da yer alırken annem ortalıklarda gözükmüyordu.

'' Ooo, Tarık beyler sabah şerifleriniz hayrola''

Yanağından bir öpücük kondurup yeşil zeytininden bir tane yürüttüm. O da gülerek saçlarımı okşadı.

'' Günaydın çiçek kokulum, nasılsın''

'' İyiyim babacım, sen nasılsın?''

'' İyi kızım, ne olsun. Annen güzellik uykusunda iken kahvaltımı yapıp spor yapacağım''

Gülerek alnına bir öpücük daha kondurdum.

'' Ben çıkıyorum sana iyi sporlar, Nazlıya geçeceğim''

'' Selam söyle yavrum bıcırığa, al gel bir ara onu da''

'' Emrin olur babam, hadi hoş çakal''

Babamı ardımda bırakarak çıktım evden. Otoparka geçip arabayı açtım. Çantamı ön koltuğa atıp kemerimi taktım ve yola çıktım. Gözüm arkam da kalan karşı evin açık kapısına takıldı. Çok geçmeden Selma teyze elinde Azra ile kapıda göründü. Endişeli gözüküyordu. Telefonundan bir şeyler bakıyordu. Arabayı geri geri sürerek kapılarının önüne kadar gelince o da meraklı gözlerle arabaya baktı. Camı açınca eğildi bana doğru.

'' Günaydın Selma teyze''

'' Günaydın Firuze, hayırdır sabah sabah?''

'' Arkadaşıma geçiyorum. Ya sen?''

'' Ah yavrum sorma, Firuze ya ben karargaha nasıl geçerim?''

'' Karargah mı? Ne işin var senin orada? Hayırdır inşallah?''

Alpaslanın başına bir şey gelme ihtimalini sildim hemen aklımdan.

'' Ah be kızım, şaşkın oğlum evraklarını dolabın üstünde unutmuş. Geceden gitti birde oraya. Önemli bir toplantıları mı neyi varmış. Şimdi ben yol bilmez iz bilmez nasıl götürürüm inan bilmiyorum.''

'' Selma teyze, sen sakin ol Azra ile oralar da ne işin var senin Alpaslana söyle gelir alır''

'' Açmıyor çocuğum fark edemedi daha herhalde''

Hayır, sakın söyleme!

'' Taksi çağıralım sana dur''

Telefondan taksi durağını aradım ama açan yoktu. Hava o kadar soğuktu ki, Azranın burnu kıpkırmızı kesilmişti.

'' Yavrum senide alıkoydum geç sen ben hallederim bir şekil''

Ah hayır, sus! Firuze sus! O dilini-

'' Ver bana Selma teyze, arkadaşımın babası da karargahta. Hızlıca götürür veririm. Yazık Azranın burnu donmuş bu soğukta''

Selma teyze sonunda samimi bir gülüşle yazmasını arkaya attı.

'' Allah razı olsun kızım, kucağımda ki sabiyle ne yaparım bilemezdim''

Evrakları camdan ön koltuğa bıraktı.

'' Estağfurullah, bırakırım ben''

Vicdanıma bir kez daha lanetler okuyup gaza bastım. Bir yandan Nazlıyı arayıp bir yandan yola bakıyordum.

'' Nazo, sorgulama ve babanı ara. Karargaha geliyorum, Alpaslana bir şey teslim etmem gerek. Gelince anlatacağım''

'' Alırım ifadeni, kapat hemen''

Telefonu kapatıp iki dakika sonra ' babam seni bekliyor' diye mesaj çekince hızımı artırıp karargaha geçtim. Kapının önünde dikilen askerler beni görünce çitlerin önüne hazır ola geçtiler. Koltukta ki evrakları alıp eteğimi düzelterek çıktım arabadan.

'' Merhaba''

'' Buyurun?''

'' Ben, Hulusi Demir'e geldim''

Asker şaşırsa da ustalıkla gözlerini benden çekip güvenlik odasında oturan kıza bir şeyler dedi. Kız telefon etti birine sonra da kafasını olumlu anlamda sallayınca kapılar açıldı.

'' Buyurun, Hulusi komutanım sizi bekliyor''

'' Teşekkür ederim, iyi nöbetler''

Demir kapıdan içeriye girdiğim de bahçede ve koridorlar da bir sürü asker vardı. Herkes bana şaşkınca bakarken gözlerimi önüme döndürüp girişte ki masa da oturan kızın yanına adımladım.

'' Merhaba, Hulusi Demir'in odası nerede acaba?''

'' Merhaba, geleceğinizden haberi vardır herhalde. İçeriye girebildiğinize göre''

Orta boylar da askeri üniforması ile saçları derli toplu sarışın mavi gözlü bir kızdı.

''Elbette var''

'' Sağdan ilk oda.''

'' Teşekkür ederim''

Sağa sapıp ilk odanın kapısını çaldığım da tok bir ses,

'' Gel''

deyince içeriye girdim çekinerek.

'' Ah, kızım hoş geldin''

Öfkeli gözleri beni bulunca sakinleyerek ayağa kalktı. Hulusi amca babamdan sonra manevi babamdı.

'' Hoş buldum Hulusi amca''

Kollarına kendimi attığım da saçlarıma sıcak bir öpücük bıraktı.

'' Hayta seni, gittiğinde bir hoşçakal bile diyemedin''

Sitemli sesiyle buruk bir tebessüm kondurdum suratıma.

'' Otur hadi otur''

Karşında ki deri koltuğa oturdum.

'' Bir şeyler ye iç, söyleyeyim hemen''

'' Yok, Nazlı kahvaltıya bekliyor keser beni''

'' Ondan kargalar kahvaltısını etmeden ninesinin önünde pervane oldu pişi yap diye. Arsızlar sizi''

dedi gülerek.

'' Yaa, canım arkadaşım benim. Eee Hulusi amca ne var ne yok görüşmeyeli''

'' Aynı Firuzem ne olsun, biliyorsun Narini kaybettikten sonra Nazlıyı toparlamak için çok uğraştım, uğraştın Allah senden razı olsun. Tarık desen hep yanımdaydı can dostum. Çok şükür iyiyiz,''

Narin teyze kanserden aramızdan ayrıldığın da biz daha lise sondaydık.

'' Öyle öyle, sizler bizim ailemizsiniz, biz geniş bir aileyiz. Hulusi amca sözümün kısası makbul, Nazlı da beni bekliyor. Bir tanıdık var da karargahta önemli bir eşyasını unutmuş onu vermeye geldim''

Şaşkınlıkla gözlerini kıstı.

'' Kim yavrum, personel falan mı?''

'' Alpaslan, Hulusi amca''

'' Bizim Türkümdeyen mi?''

'' Evet''

'' Yüzbaşı Alpaslanı nereden tanıyorsun kızım?''

Adam yüzbaşı mı?

'' Karşı evimizi satın alanlar o ve ailesi''

'' Haa, size komşu geldim derken şaka yapmamış o halde. ''

Gülümsedim. O da kafasını olumlu anlamda salladı ve elini telefonuna götürüyordu ki telefon çaldı.

'' Evet''

dedi sert bir tonda. Karşıda ki her ne dediyse bundan tatmin olmamıştı.

'' Tamam gönder odama''

Telefonu kapatıp bana döndü.

'' Kızım sen geç, onlar şimdi arka bahçede timiyle eğitim de. Geç ne vereceksen ver. Gelirim bende. Sonra da Nazlıyı bekletmeden geç ki laf etmesin''

'' Tamam Hulusi amca, kendine dikkat et görüşürüz yine nişandan haberin vardır?''

'' Var var, Tarık ile akşam buluşacağız konuşuruz detaylı''

Ona sarılıp veda ettikten sonra gösterdiği taraftan çıkıp arka bahçeye ilerledim. Elimde ki kırmızı dosyalı evrakları sıkı sıkıya tutarak bahçeye geçtiğim de bir anlığına gözlerim mekik çeken askerlere, oradan da altında ki yeşil, kahve karışımı kamuflajı ve üstü çıplak olan Alpaslan dikkatimi çekti. Terden nemlenmiş saçları alnı ile ahenk içerisinde idi adeta. Sırt kasları, omuzlarının genişliği ve irim kıyım bedeni nefes kestirirken toplanmak adına kendimi silkeledim. O sıra da yerde mekik çeten askerlerden biri beni görünce Alpaslan da askerin neye baktığını anlamak için arkasına döndü ki, gözlerimiz birbirine değdi, çatık kaşları beni bulduğun da şaşkınlık içinde önce gözlerime bakakaldı, sonrada üzerimde ki eteğe, eteğin açıkta bıraktığı bacaklarıma bakınca heybetli adem elmasında sert bir yutkunma geçti. Derin bir nefes alıp önüme düşen saçlarımı kulak arkama alıp ona doğru adımladım.

'' Kolay gelsin''

Ah! Firuze! Adam mahalle bakkalı mı kolay gelsin nedir! Ayrıca çek o gözlerini adamın baklavalarından!

Boğazını temizleyerek bana doğru adımladı.

'' Firuze, senin burada ne işin var?''

Soğuk nevale!

'' Evraklarını unutmuşsun, bende getirdim''

Kaşları sanki çok mümkünmüş gibi iyice çatıldı.

'' Sana mı kaldı evraklarımı getirmek! Ayrıca buraya nasıl girdin bana haber vermediler!''

'' Ben, şey annen-

'' Ne annen Firuze! Burası böyle alayla girebileceğin bir yer değil! Sen nasıl gelirsin buraya bu halde ya!''

Kükreyişi ile utanç yanaklarıma nüfuz ederken yerimde sindim. Öyle bakıyordu ki, beni her an parçalayacakmış gibiydi. Yerde ki askerler ellerinde ki tozu silkelerken ayaklandılar. Biri gelip Alpaslanın çıplak omzuna dokundu.

'' Kardeşim, tamam burası yeri mi? Belli ki kız-

'' Yeri değil burası Murat! Eşşek başımıyız oğlum biz burada! Elini kolunu sallayanı içeriye mi alacaklar böyle?''

Kalbimde ki son cesaret kırıntıları da tamamen ufaldığın da dolan gözlerimi bana üzgün gözlerle bakan adamdan aldım. Arkamdan ismimin seslenmesi ile Alpaslan yerde ki ceketine uzanıp hızla üstünü giyindi. Herkes hazır ola geçti.

'' Firuze!''

Hulusi amca hızla yanıma gelip bir elini omuzlarıma attı.

'' Rahat!''

diye bağırdı askerlere.

'' Kızım, gitmedin mi sen daha''

Alpaslan bir bana bir Hulusi amcaya bakakalmıştı.

'' Gidiyorum Hulusi amca. Buyur unutmuşsun, annen vermemi rica etti. Yoksa kucağın da kız kardeşinle gelmek için yol arıyordu.''

Alpaslanın kısılan gözlerine bakmadan evrağı kucağına sertçe fırlatırken bozulan tüm moralim ile Hulusi amcaya son kez veda ederek adımlarımı hızlandırdım. Çıkışa yöneldiğim de arkamdan Alpaslanın ismimi bir kaç kez zikrettiğini duydum ama adımlarımı olabildiğince hızlandırıp askerin açtığı telli kapıdan geçerek arabama bindim. Arkamdan koşturduğunu çalıştırdığım arabanın camından görsem de yanağımdan süzülen bir damla yaş ile ayağım gazdan, ellerim direksiyondan ayrılmadı.. Ben, bunu hak etmemiştim ve o an farkına vardım ki, bu adam ne yardımdan ne iyilikten anlamazdı! Bunlardan anlamayan, sevilmekten hiç anlamazdı ki hoş, onu sevmeye de arkadaşlık kurmaya da hiç niyetim yoktu!

Eh yüzbaşı, gör bakalım bahçe de onca askerin arasın da beni azarlamak neymiş!

Belki de herkesin içinde azarlandığı içindir Firuze... Devran dönmüştür belki de, kaderin cilvesi de şimdi burada başlıyordur.

**

Ah, benim güzel Firuzem. Asi Firuzem. Tamam Alpaslanın da yaptığı doğru değildi amma, bizim kız da fazla Asi.. Amanın amanın ileriki bölümler sürprizlerle dolu...

İyi okumalar komşu kızları:)

 

Loading...
0%