Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@vahsi.kelebek

4* KİMLER KİMLER YUVA KURUYOR, BEN NİYE- KURACAKMIŞIM?

 

Basit bir döngü içindeydik, keyifli aile yemeklerimiz, ailecek yaptığımız her anın büyüsü bizimle iken sonra yataklarımıza çekilip geceyi bir örtü gibi üzerimize serdiğimiz de çıkıyordu acısı, yaşadıklarımızın, yaşayacaklarımızın hep eksikliğini içimiz de yaşarken sonra o geldi. O ve ailesi.. Sonra dinmeye başladı birer ikişer. Annem evlat eksikliğini, ben ise yüreğimin adını konduramadığım, kondurmaya da cesaret edemediğim o eksikliği... Peki o eksikliği doldurabilecek miydik?

**

'' Yavaş ol hemşire, senin bu sakarlığını ne yapacağız?''

Tınısı kulağıma dolarken avuç içlerim gömleğine rağmen sertliklerini an be an hissediyordum, sıcaklığını. Gözlerimi ondan çekerken toparlanmak adına beni belimden kuvvetle itti, doğruldum olduğum yerden. Elinde ki çantayı elime verirken gözleri gözlerimden bir an olsun ayrılmadı. Hala o odunsu kokusunu solurken, kalbim yuvasından çıkacak bir kuş misali atıyordu.

'' Affedersin, ben alalacele bir işe kalkıştım ondan''

'' Daha hazırlanmamışsın''

dedi gözlerimden kahveliklerini asla çekmeden. Yutkundum, çünkü o çoktan hazırdı. Giydiği siyah, bacaklarını kalçasını tam saran kumaş pantolonun üstüne eteklerini içine soktuğu siyah yakası önden iki düğme açık bir siyah gömlek giymişti. Pürüzsüz gerdanını saran gümüş kolyesi kıyafetinin ahenkini tamamen erkeksi kılarken kokusu o kumaş parçalarından buram buram solunuyordu. Saçlarını özenle taramış, kirli sakalının görüntüsünü tıraş ederek giderirken teni bebek gibiydi.

( Alpaslan kombin)

( Alpaslan kombin)

'' Şey, su su istemiştin öyle değil mi?''

Gözlerimi kabarık omuzlarından alıp gözlerine çevirdiğim de kafasını olumlu anlam da sallamıştı. Çantayı köşeye bırakıp hızla omuzuna çarparak geçtim mutfağa. Kalbim, ah kalbim nasıl atıyordu ağzımda... Dolaptan aldığım bardağın içini su doldurup çıktım. Bir kolu trabzanlara dayanmış diğer eli cebinde beni bekliyordu. Böyle ne kadar da nefes kesici olduğuna dair bir fikri var mıydı? Bu egoistin farkına varmama gibi bir düşüncesi asla olamazdı!

'' Teşekkür ederim zahmet oldu''

dedi elimde ki bardağı kavrarken.

'' Afiyet olsun''

Sanırım en sakin konuşmamız şu an yaşanıyordu.

'' Sen çıkıp hazırlansan iyi edersin misafirler toplandı arka bahçeye, annen ve annem delirmiş durumda. Kime ne yapacaklarını şaşırdılar''

'' Hemen çıkayım,''

Ona bakmadan hızla çantayla merdivenlere geçtiğim de sırtımda ki bakışlarının hissi ile odaya koştum. Nazlı çoktan üzerini giymişti. Kendi makyajını tamamlamak üzereydi.

'' Kız, fizandan mı geldin?''

'' Geldim işte!''

'' Ne o kız alık gibi bakıyorsun gel de giyin üstünü''

Oda da kimse yoktu bunun rahatlığına sığınarak üstümdekileri çıkarıp yatağa fırlattım.

'' Doğru söyle, Neriman teyze sen ergenken göğüslerine fincan mı çekiyordu? Niye seninkiler dolgunken benimkiler avuç kadar kaldı!''

Boy aynasından ona baktığım da oda suratına takındığı hain sırıtış ile bana bakıyordu.

'' Sapık mısın kızım sen beni dikizliyorsun!''

'' Var ki bakıyoz! İyilikte yaramıyor, hem beğenemedin mi kim dikizlesin isterdin seni?''

Elimde ki atleti ona fırlatırken bedeni sağa sallandı, atlet yere düştü.

'' Uslu dur! Dilini koparırım Nazlı!''

'' Hadi ya! Hızlı giyin millet dışarıda''

Üzerimde ki sütyene aldırış etmeden cama uzandığım da herkes çimlerin üzerine kurulan genişçe masanın etrafında toplanmıştı. Tunç ve Alpaslan ise son kalan eşyaları taşıyordu. Üzerinde ki gömlek, hayır basit bir gömlek ne abartıyordum ki?

'' Afet afet, kızım basit bir gömlek parçasının dönüştürdüğü adama bak, mikemmel!''

dedi şımarık bir tonda arkamda.

'' Sus ya!''

Alpaslanın farketmiş gibi kafasını kaldırıp odama döndüğün de hızla perdeyi çekip yatağın üzerinde ki pudra elbisemi geçirdim üzerime.

'' Aradın mı Sezini gelebiliyorlar mı?''

'' O kadar elbise aldı kız, ama Bursaya gidiyormuş amcasının yanına. Yoğun bakımdaydı ya sanırım beyin ölümü gerçeklemiş. Mert te onunla birlikte''

'' Çok üzüldüm, hatırlat arayalım ya da gidelim yanına biz de''

'' Olur kuzum ben bir üstümü giyeyim''

Nazlı ip askılı fıstık yeşili yırtmacı baldırında biten bir elbise giymişti. Gözlerinin üzerine sürünen tatlı yeşil bir farla afet gibiydi. Saçlarını da sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Saçlarımı belime salıp sabah çektiğim fön bozulmayınca direk pembe tonlar da bir makyaj ve parlak bir gloss sürüp kalpli küpelerimi taktım. Her şey hazırdı. Nazlı yine açık yeşil topuklu ayakkabısını eline alırken ben de gümüş stilettolarımı alıp indik aşağıya.

 Nazlı yine açık yeşil topuklu ayakkabısını eline alırken ben de gümüş stilettolarımı alıp indik aşağıya

Girişte topuklularımızı giyip bahçeye çıktığımız da annemin bizi görmesiyle koşarak yanımıza geldi.

'' Oy kuzularım maşallah, yavrularıma hemen bir nazar duası okuyorum sizde hemen içecekleri getiriyorsunuz dolaptan hadi kızım''

'' Geç sen ben getiririm''

dedim Nazlıya. O da masaya doğru ilerlerken ben de mutfaktan annemin yaptığı ayranı, hazır market içeceklerini alıp çıktım bahçeye. Elbiseme bir bok bulaştırmadan sağ salim masaya kadar taşımıştım. Bir şükür çekip gözlerimle etrafı taradım. Aylin ablanın kuzenleri, annesi babası ve yakın akrabaları masada otururken bizimkiler de teyzemler, halamlar ve akrabalar çoktan kaynaşmıştı. Selma teyze masada ki içli köfteleri tabaklara koyarken annem de kocaman bir masa örtüsü alıp Selma teyze ile birlikte yemeklerin üzerini örttüler.

'' Selma teyze, nasılsın''

dedim kibar bir tonda yanına ilerlerken. Beni fark etmesiyle önce süzdü sonra da hızla ellerimi avuçları arasına aldı.

'' Yavrum sana maşallah. Firuze çok güzel olmuşsun bir nazar duası okuyayım hepinize. ''

Gülümseyerek ellerini samimice sıktım.

'' Sen daha güzelsin''

dedim. Giydiği siyah uzun elbisenin üzerine koyu tonlar da bir eşarp takmıştı.

'' İlahi! Yavrum biz yemeklerin üstünü örttük, nişan takıldıktan sonra yemek yenecek''

'' Kızım içecekleri getirdin mi?''

'' Getirdim anne. Siz hazır mısınız?''

'' Hazırız yavrum. Çocuklar nerede?''

'' Alpaslan Azrayı almaya gitti, sizin oğlanlar da ha geldi işte''

Çınar siyah bir takım Tunç ise bej bir gömlek ile aynı renk bir kumaş pantolon geçirmişti üzerine.

'' Bu ne güzellik şekerim''

dedi Tunç beni elimden tutup etrafımda gezdirirken.

'' Kızlar siz de ne güzelsiniz''

dedi annemlere bakarak.

'' Oy oğluşum benim!''

dedi annem yanaklarını severken.

'' E hadi artık açlıktan öldüm, kız isteneli çok oldu hadi nişanı takılsın''

Annem gülerek sofraya eğildi.

'' Eee dostlar, haydi nişan takılacak''

deyince herkes kalktı masadan. Nazlı en önde elinde telefonu ile çekim yaparken özel getirilen fotoğrafçı ise her yeri her anı çekiyordu.

'' Kıymetli misafirlerimizi yerlerine alalım, yüzükler takılırken ayakta kimseyi istemiyorum. Tepsi tutucu bekarımız nerede?''

Aylin ablanın kardeşi olmadığı için benden rica etmişti tepsiyi tutmam için. Bende severek kabul etmiştim. Eğlenceli olan fotoğrafçıya gülümseyerek tepsiyi aldım elime ve Nazlının her anımı kadrajlaması ile ağabeylerim için özenle hazırlanmış standın önüne geçtim. Aylin gülümseyerek elimi sıktı. Heyecanlıydı. Ben de onlar için hem mutlu hem bir o kadar heyecanlıydım. Yüzükleri Aylin ablanın tarafından ailenin en büyüğü Hüseyin amca kesecekti. İnci taneli iplerin ucuna takılmış yüzükleri parmaklarına geçirmek için ayağa kalktığın da gözüm bahçenin açılan kapısına dadandı. Alpaslan kucağında pembe tütüsünü giymiş minik Azra ile girdi bahçeye. Kucağında ki kız çocuğunun varlığı o kadar güzeldi ki, bakılmaması imkansızdı. Tepsiyi kavrayan ellerim terlemişti sanki heyecandan. Fakat gözlerimi oturan konuklara devirdiğim de, bir kaç adını bilmediğim kızın Alpaslanı süzüp çok doğal olarak beğenmese şahit olmuştum. Bir öfke tufanı bedenimde hislenince başımı öne doğru eğmekten boyun fıtığı geçirecektim.

'' Kız, ne gukuman kuşu gibi kafanı göçerttin içine, azıcık dikleştir omuzları giydiğini taşı''

Fotoğrafçı adama yapay bir gülümseye sergilerken Alpaslan tam karşımda annesine Azrayı vermiş elleri cebinde bana bakıyordu. Gözlerimiz birbirine değdiğinde beni baştan aşağı ağır süzerken ayaklarımın karıncalaştığını hissediyordum. Gözleri göğüs dekoltem de durduğun da yutkundu, kaşları çatıldı ve derin bir nefes aldı. Ben ise hala onun karizmasına hayranca bakmakla meşguldüm. Flörtleşiyor muyduk ayak üstü? Allahım dizlerim neden titriyor?

'' Evet, geldik en hayırlı işe. Güzel kızım seni çok seviyorum biliyorsun, ayağına taş değsin istemem. Rabbim sizin ömrünüzü bir ömür el ele eylesin.''

Makası tepsiden alırken sanırım benim bu kademe de kesmiyor demem gerekiyordu ki fotoğrafçı da büyük ölçüde yardım etmişti.

'' Makas kesmiyor, dimi bekar kızımız. Kesmiyor makas''

Ben gülerek kafamı olumsuz anlam da sallarken karşımda ki orta yaşlar da kır saçlı adam cebinden çıkardığı ayrı ayrı iki yüzlük şeklin de binliği tepsiye bıraktı.

'' Hazırlıklı geldik''

dedi adam gülerek.

'' Ooo, yarısı benim değil mi bekar güzelimiz?''

Neden sürekli bekarın altını vurguluyordu? Alpaslanın feci bakışları fotoğrafçının sırtındayken elleri bir an olsun cebinden çıkmadı.

'' Hadi hayırlı olsun, dertleriniz, böyle inciler gibi dağılsın inşallah birikmeden''

Yüzükler kesildiğin de inci taneleri çimenlere dağılırken bir alkış tufanı koptu. Bir fotoğraf çekiminden sonra ben tepsiyle birlikte içeriye gözler eşliğin de dönerken Nazlı da peşimden koştu.

'' Kız, beş yüzü benim''

dedi gülerek. Parayı bölerek bir kısmını ona verirken gocunmadan aldı ve cebine attı.

'' Yarına kahvaltı paramız diyelim mi?''

dedi kahkahalarımız eşliğinde.

'' Diyelim!!'

'' Firuze, senin kini bir kesiyorlar. Uf böyle dikizlemek yok. Hepsi de Aylin ablanın tarafı valla. ''

Gözlerimi ona devirmemek için zor tutuyordum, şayet öfkelendiğimi anlarsa beni rahat bırakmazdı.

'' Yakışıklı adam Nazlı, bakacaklar tabii ki. Hem bana ne?''

Nazlı kıstığı bakışlarla beni süzerken tepsiyi mutfağa bir yere koyup çıktık geri bahçeye. Fotoğraf çekimi bitmiş, annem Aylin ablaya bilezik, Aylin ablanın tarafı ağabeyime bir saat takarken yakın akrabalar birer çeyrek, kuzenler iki yüzlük takmıştı bizimkilere. Nazlı elinde ki takı kutusundan iki çeyrek çıkardı.

'' Takalım hadi, ben Çınar ağabeye sen de Aylin ablaya tak''

Kafamı olumlu anlamda sallayınca son iki kişinin olduğu sıraya girdik. Arkama gelen Alpaslan ona dönüp bakmamı sağlarken o bana bakmamak için sanki büyük bir efor veriyordu.

'' Oo, Yüzbaşı sen ne takacaksın?''

dedi Nazlı sırıtarak cıvık bir tonda.

'' Ne takmamı istersin Nazlı?''

dedi Alpaslan biraz daha bana yaklaşarak. Nefesi kulağıma doğru üflerken bir ürperti geçti bedenimden.

'' Bir tam beklerim senden ama çeyrekte yeter''

Alpaslan sanki çok aramız varmış gibi biraz daha yaklaştı. Bedenim de ki gölgesini iyiden iyiye hissederken bu soğukta ateşim mi çıkıyordu? Harbi bu soğukta bahçe de nişanı kim akıl etmişti?

'' Çeyrek diyelim, düğüne de tam sözüm olsun vişneli nazo''

Önümüz de iki seçenek vardı. Ya Nazlı ona istek atmıştı, ya da bildirimimi görüp profilimi incelemiş Nazlının hesabını görmüştü.

İlk seçenek lütfen..

'' Aaa, kullanıcı adımı nereden biliyorsun?''

Siktir! İkinci seçenek...

'' Küçük bir stalkçı yakaladım da, oradan''

Kulağımın en dibine söylediği imalı sözler sertçe yutkunmama neden olurken bir kez daha baş parmağıma lanetler ettim.

Nazlı bir şey dememiş, haince sırıtarak önüne dönmeyi tercih etse de Alpaslan durmadı. Sıcak elleri buz kesmiş omuzuma dokunduğumda çıplak omuzlarım gerildi.

'' Üşüyorsun''

dedi fısıltı halinde.

'' Yoo, üşümüyorum''

Yok yav, sıcak..

Göz ucuyla arkamı döndüğümde o ise gülümsüyordu, dolgunlukları aralık bir şekilde hem de. İnci gibi bembeyaz sıralı dişleri bir şaheser yaratırken sıranın bana gelmesiyle Nazlı ile aramda ki boşluğu çabucak kapadım.

'' Ben erkek tarafıyım''

dedi Nazlı ve Çınar ağabeye çeyrek taktı.

'' Ben kız tarafıyım''

diyerek Aylin ablaya taktığım da Alpaslan da Çınar ağabeyime çeyreği takarken gülümseyerek el sıkıştılar.

'' Tanışmadık hiç, Alpaslan ben''

dedi. Ağabeyim gülümseyerek kafasını salladı.

'' Çınar bende kardeşim memnun oldum. Ne gerek vardı''

dedi üzerinde ki çeyreği işaret ederek.

'' Olsun, hayırlı olsun tekrardan''

Ayline de bir baş selamı ile yerinden ayrılacakken;

'' Lütfen durun, hep birlikte çekilelim''

dedi Aylin abla. Ben yerimde kas katı kesilirken ilk defa onunla kadraja gireceğim için felaket heyecanlıyken fotoğrafçı;

'' Bekar ve güzel tepsi tutucumuz, ah son tepsi tutucumuz şöyle Aylinin yanına geç parla hemen''

diyerek samimi bir şekil de omuzlarımı tutunca bir anda sert bir şekilde aramıza giren Alpaslan ile geriye doğru adımladım. O ise hiç gocunmadan belimden tuttuğu gibi beni yanına, en sona çekti.

'' Sanki ışık buradan yansıyor! Burada daha iyi parlar!''

dedi sert bir tonda. Fotoğrafçı ise gülümseyerek kafasını sallarken Tunçta koşarak Nazlının yanına geçince ikiye iki olmuştuk. Elinin belimde ki varlığı beni acayip rahatsız ederken bir yandan da heyecan bastırıyordu, rahatsız etmiyordu sanki.

'' Gülümseyin kızlar, parlayın! Bekarsınız siz, eminim ki bu nişan sonunda bir kısmet bulacaksınız''

dedi kahkahaları arasından.

'' Ay hadi inşallah''

dedi Nazlı bağırarak. Tunç onun saçını çekip evde kaldığını söylerken Alpaslan kulağıma doğru eğildi.

'' Bu adam sizi evlendirmeye neden meraklı?''

Gülümseyerek ona döndüm. Yüzlerimiz yakındı ve bu yakınlık beni dumura uğratıyordu.

'' Bekarız, güzeliz?''

'' Yani?''

'' Gülümse Alpaslan, belki sana da kısmet çıkar''

'' Sana çıksın mı istiyorsun?''

'' İstemeyeyim mi?''

'' İsteyecek misin?''

'' İstememi istiyor musun?''

Ve flash! Yüzümüze patlayan ışık ile ana dönmüştük çıkmaz sorularımızdan.

'' Kız, siz fısır fısır ne konuştunuz böyle?''

dedi fotoğrafı incelerken.

'' Kısmetimi açan bir dua fısıldıyordu da''

Alpaslan ellerini cebine koyarak güldü.

'' Kısmet kapatıcı olmasın?''

Ona doğru dönerken annemin sesiyle bölündü hareketim.

'' Hadi sofraya''

Aylin fotoğrafçıya bir tabak çoktan yaptırmış ağabeyimle fotoğraflara bakarken biz hepimiz sofraya geçtik. Nazlı ve Tunç yanıma, Alpaslan tam karşıma oturmuştu.

'' Hadi afiyet olsun''

dedi Selma teyze. Herkes sakince yemeğini yiyor, Alpaslan ise tuhaf bir şekilde bütün bir yemek boyunca beni süzmüş, doğru dürüst bir şey yiyememiştim.

'' Senden de gözlerini alamadı''

diye fısıldadı Nazlı teyzemler herkese sıcak çay dağıtırken.

'' Kız sussana! Duyacak şimdi''

'' Aman duyarsa duysun kızım kaç yaşında insanlarsınız liseliler gibi bakışacak mısınız? Yalnız dikkat ette on durak bakışıp bir sonuç alamadan inme, baksana yiyecekler çocuğu ayakta''

Kafasıyla hemen benim hizamda oturan Aylinin kuzeni Sezini gösterdi. Sezin gözlerini bir an Alpaslandan almasa da Alpaslan gözlerime kitlenmiş durumdaydı. Bir anda yükselen neşeli bir ses ile herşey bölündü.

'' Hanımlar beyler, gençler ve bekar güzel kızlarımız özellikle tepsi tutucumuz:) Herkese bu güzel gece bana yardımcı olduğu için teşekkürlerimi sunuyorum ve kına, düğün anam ne varsa görüşmek üzere diyorum. Ve tepsi tutucumuzun ismini öğrenmek istiyorum''

'' Sebep?''

Benden önce yükselen erkek sesi ile masada ki gözler Alpaslana dönerken Nazlı ise haince sırıtıyordu.

'' İsmi, torunlarına, oğullarına eş arayan yaşlı tontonlar için lazım. Ayol niye olacak?''

Alpaslan sanki mümkünmüş gibi daha çok çattı kaşlarını.

'' Firuze ben, bu geceki neşeniz ve ortamı güldürdüğünüz için teşekkür ederim.''

'' İsmi de yüzü gibi maşallah. E kızlar madem müziğiniz yok moron moron oturuyorsunuz Demet Akalından bir şarkı sözü armağan ediyorum. Kimler kimler yuva kuruyor ben niye kuramıyorum ayol?''

Millet kakıla kakıla gülerken tek ciddi duran adam karşım da gözlerini bana dikmişti karşımda.

Evli, mutlu çocuklu... Kimler kimler yuva kuruyor da - ben niye kuracak mışım be!

'' Oğlum sen bekarsan burada bir sürü güzel bekarlarımız var''

Adam tok bir kahkaha attı.

'' Yok teyzem sağ olasın. Kız kızıl kafa, sen fena bir şeye benziyorsun açta bir slow dans ettir garibanları yahu, bu ne gün gibi''

Nazlı gülerek kafasını sallarken adamın sayfasının ınstagram hesabını takibe bile almıştı. Tunç fotoğrafçıyı geçirirken, Nazlı da salondan hoparlör getirip telefonundan bağladı.

'' E hadi o zaman çiftimiz dansa alalım''

Bahçenin geniş alanın da çalan şarkı ile herkes gözlerini o tarafa çevirirken Aylin ve ağabeyim kalkıp ortada dans etmeye başladılar.

'Hiç ummazdım
Oldu sonbaharda
Hediye gibi geldin
Hoş geldin'

Ağabeyim elini Aylin ablanın beline atarken birbirlerine aşkla bakıyorlardı ve ben bir miktar da olsa bu huzuru kıskanmıştım. Çok mutluydum onlar için ama benim de merağım içindeydi, sevilmek nasıl bir duyguydu? Bu ana baba sevgisi değil, bir eş sevgisiydi. Hepimiz birer ikişer çift bir şekilde yaratılmamış mıydık? Annemin, herkes bir gün eşini bulur nutukları yalan değil se eşim neredeydi?

'Seyirlik değil ömürlük olsun

Dilerim bu defa bu son olsun
Seyirlik değil ömürlük olsun
Bir yastıkta nasip olsun

Gel koynuma
Gel oynuma
Gel akşam gözlü esmer'

Masada gezen gözlerim Selma teyzenin yaptığı içli köfteler de durdu. Hazır Alpaslan da Tunçla meşgulken bir tane yiyebilirdim. Uzanıp bir tane alıp bir ısırık aldığım da bana beklenti içinde bakan Selma teyzeye elimle muazzam olduğunu anlatırken o da güldü.

'' Eşlik edelim çiftimize''

Nazlı iyice kendini düğün yöneticisi sanarken gerçekten de masada ki tüm gençler kalkmıştı. Aylin ablanın tarafında ki erkek kalabalığı da masaya bizim kızları kaldırmaya gelmişti. Nazlı koşarak yerine geldiğin de kulağıma doğru eğildi.

'' Tunç benim aklından bile geçirme ve senin için çok meraklıyım! Bakalım ne halt yiyecek yüzbaşı''

Ona ters bakışlar atarken o atlı koşturuyor gibi Tunçun yanına gitti, onu kolundan tutup bin bir ısrarla dansa kaldırdı. Dansla mansla uğraşamayacağımdan kalkmak için bir adım atıyordum ki bir anda uzanan el ile kafamı kaldırdım.

'' Merhaba; dans edelim mi?''

Uzun boylu,- en azından benden uzun- sarışın bir çocuktu. Kim olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu ama onu geri çevirmek ayıp olacağından elimi nazikçe verip kalktım. Gözüm ucuyla Alpaslana dokunduğun da kaşları çatık bir şekilde bize bakıyordu. Elim elin de ortaya geçene kadar Nazlının sinsi bakışları altında ezilmiştik. Sonun da eli belime uzandığın da ritme ayak uydururken yanağında ki kocaman gamze yığınıyla gülümsedi.

'' Atalay ben, Aylinin en büyük kuzeni''

'' Ah, memnun oldum Atalay, ben de Firuze Çınarın kız kardeşi''

Memnun olmuşcasına gözleriyle onayladı beni.

'' Ne işle meşgu-

Gözlerine bakarken ki arkada gördüğüm siluet bu tarafa doğru gelirken gözlerim fal taşı gibi açılmıştı ve umarım gözüme kestirdiğim kızı dansa kaldırmıyordur! Şu saatten sonra Atalayı hiç mi hiç dinlememiştim. O neden o kadar keskin bir şekil de geliyordu?

'' Firuze?''

'' Hı?''

'' Saçların ne güzel diyorum''

Sonun da hevesle Alpaslana bakan kızı teğet geçmiş bizim dibimizde bitmesi de çok sürmemişti. Elini Atalayın küçük omuzlarına attığın da Atalay kafasını kaldırıp çokta uzun olmayan mesafe de omzunun üzerinden ona baktı.

'' Benim de saçlarım çok güzeldir, asker tıraşı sever misin?''

Çocuk afallamış bir şekilde bana bakarken şu an üçümüz burada ne kadar abez duruyorduk farkında bile değildim.

'' Masada ki kızlar seni bekliyor ağızları açık, hadi koçum geç sen başka kapıya''

Atalayı omuzlarından tuttuğu gibi benden ayırınca omuzlarında ki elim boşta kalmış, belim elinin sıcaklığının yokluğun da ürpermişti. Ben ne yaptığını idrak edemezken birden beni kavrayınca ellerim havada asılı kaldığın dan göğüslerine tutundu.

'' Manyak mısın sen ne yapıyorsun?''

Atalay boş gözlerle bakarken arkasını dönüp gitti.

'' Ne yapıyor muşum?''

'' Çocuğa çok ayıp oldu Alpaslan!''

'' Annen ısrar etti, bende geldim. Hem sen elin adamıyla dansa kalkarken ayıp değil mi?''

Gözlerimi ona doğru belertirken o ise gözlerime akmayı bir an kesmedi. Hatta kokusu buram buram burnuma dolarken derin bir nefes çekmiştim çaktırmadan.

Bir erkek nasıl böyle kokar?

Gözlerimi gömleğinin açıkta bıraktığı pürüzsüz gerdanından alıp suratına çevirdim. Koyulukları daha da harlanmış, nefesleri sık ama düzenliydi.

'Seyirlik değil ömürlük olsun
Dilerim bu defa bu son olsun
Seyirlik değil ömürlük olsun
Bir yastıkta nasip olsun;

Gel koynuma
Gel oynuma
Gel akşam gözlü esmer'

Eli sanki daha mümkünmüş gibi sıklaştı ve suratım suratına denk gelirken-giydiğim topuklulara bir kez daha şükrettim- dudağının ucu kıvrılmış suratımı, saçlarımı ve çıplak omuzlarımda arsızca dolandırıyordu koyuluklarını. Göğsünde ki avuçlarım ısınmaya başlamıştı sanki çoktan, ve dizlerimde ki o hissizlik çoğalıyordu. Heyecanım doruklar da iken o da aynı şeyi hissediyor muydu?

Gözlerini kapadı, ve beni tamamen göğsüne yasladığın da derin bir nefes çektiğine şahit oldum. İyice bir bütün alan üst bedenlerimiz ve göbeğime denk gelen kemeri hafif kaşındırıyordu. Bedenimi tamamen tesiri altına almıştı sanki. Gözlerim tamamen kapandığında, kopan alkışlar eşliğin de sanki yanlış bir şey yapıyormuşçasına ayrıldık birbirimizden.

Öylece, açıkta kalmış gibi bir hisle hem de..

**ALPASLAN**

Elleri bedenimden ateşe dokunurmuşçasına ayrıldığın da o eşsiz hafif manolya kokusunu solumayı da kesmiştim. Ellerim arsızca saçlarında gezinmek istese de ayrı bedenlerimize baktım. Yine o inatçı Firuze olurken, ben ise duvarlar ören Alpaslan olmuştum. Çiftler birer birer yerlerine geçerken herkesin ufaktan masayı topladığını gördüm. Nazlı Tunça bir şeyler fısıldarken Tunç önce Firuzeye, sonra bana baktı usulca kafasını salladı.

'' Gençler, diyoruz ki bu şarkı bize yetmedi. Bir yerlere mi gitsek?''

Nazlı el kol hareketleri ile yanımıza geldiğin de Çınar Aylini elinden tutup bir adım uzaklaştı.

'' Biz daha fotoğraflara bakacağız, misafirleri eve götüreceğiz ve Tunçta yardım edecek''

Nazlı beklenti gözlerle Firuzeye baktığın da Firuze açık elalarını Nazlı da gezdirdi ve bıkkın bir nefes aldı.

'' Tamam, gidelim biz. Atalaya da söyle-

'' Ben götürürüm sizi!''

dedim bir anda. İçimde ki bu asi çocuğa laf geçirememiştim. Şu tavuğa benzeyen lavuğun ismini duyunca sinir basmamak elde değildi. Firuze bana şaşkın gözlerle bakarken ona aldırış etmeden Nazlıya döndüm.

'' Biz kendimiz de gidebiliriz yüzbaşı, ama sen de gel.''

Çattığım kaşlarla ona bakarken o ise bakışlarımdan bakışlarını kaçırıp Firuzenin koluna girdi.

'' Hadi çıkalım hazır afet gibiyiz!''

Titreyen cebim ile elim hızla telefonumu buldu, kulağıma götürdüm.

'' Alo?''

'' Kardeşim, ne yapıyorsun?''

'' Nişandayım Murat''

'' Valla mı? Bende dedim bir yerlere mi gitsek sıkıldım''

Onu da davet etsem sorun olur muydu? Onu telefon da bekleterek Firuzeyi kolundan kavradım, bana dönmesini sağladım.

'' Arkadaşım da gelse sorun olur mu?''

Meraklı gözlerle gözlerimde tur atarken kafasını olumlu anlamda sallamıştı.

'' Tamam kardeşim çıkalım, biz zaten geçiyoruz bir yere konum atayım gel sende''

Telefonu cebime koyup önden ilerleyen adımlara eşlik ettim.

'' Annem, biz dışarı çıkıyoruz yardım edelim hemen''

Neriman teyze kızının üstünü hiçte iyi olmayan bakışlarla süzdü,

'' Kızım bu halde ne dışarısı saat ona geliyor''

Firuze bıkkınlıkla nefes alınca öne atıldım.

'' Ben de gidiyorum onlarla Neriman teyze, başların da ben varım''

Neriman teyze gülerek kafasını salladı.

'' Tamam yavrum o halde, içim rahat olur gidin siz hallederiz biz annenle buraları.''

Annem kucağında yatış haline geçen Azra ile yanımıza yaklaşınca Firuzenin deviren gözlerini görmezden gelerek anneme adımladım.

'' Annem''

'' Paşam, bir yere mi?'

'' Kızları dışarı çıkacağım. Var mı bir isteğin''

'' Yok yavrum, dikkat et kızlara.''

Kucağında ki mışıl mışıl uyuyan kız kardeşimi kucağıma aldım.

'' Neriman teyze, müsait bir odanız var mı? Azrayı yatırsak''

'' Firuzenin odası en müsaiti, üst kata kimseyi almadığı için yavrum. Firuze annem Alpaslana bir yol göster''

Firuze Nazlıya bir şeyler diyerek kolundan ayrıldı ve tek kelime etmeden önümden geçip peşine takılmam için işaret çaktı. Onu takip ettiğim de merdivenlerden çıkıp ilk odaya girdiğimiz de ışığı açmadan açık olan kapıda ki ışığın yeterliliği ile düzelttiği yatak üstüne kardeşimi uyandırmadan koyup sıcak alnına bir öpücük kondurdum, bebek kokusunu içime çektim. Annem ve Azra yaşamam sebebimdi benim. Arkamda ki kızın varlığını unutmuştum sanki. Hızla üstünü örtüp kalktığım da yerde ayağıma takılan sütyen ile durduk ikimizde. O ağır ağır gözlerini sütyen de gezdirdi. Ben kafamı hemen kaldırıp başka tarafa bakarken o ise şimdiden kıpkırmızı kesilmişti.

Kırmızı yanaklı hemşire..

'' Affedersin''

dedi ayaklarımın dibine uzanırken. Açıkta kalan sırtına bakmamak için içimden savaşlar verirken pürüzsüz teni gözlerim önüne seriliyordu adeta. Sütyeni çabuk hareketlerle alıp kalktığın da birden arkaya doğru sendelediğin de tuttum onu. Omuzlarından tutup aralık kapıyı sırtıyla kapattım ve yaslandırdım onu soğuk kapı parçasına. Bana delici bakışlarını sunarken nefesi yüzümü yalıyordu.

'' Hemşire''

Kokusunu iyice burnuma solutuyordum, aklımı başımdan alacakmış gibi bir his vardı çırpınan kalbinde. Dizlerinin titremesini görebiliyordum. Gözleri sırıttığım dudaklarıma kaydı. Elaları koyulandı, kahveliklerim buğulandı.

'' E-efendim''

Sesi fısıltı halindeydi. Nasıl etkileyebiliyordu bu derece bir kısık ses? Yeni yetmeler gibi sancılanan bacaklarımın arasına öfkem harlanırken utanç onun yanaklarına, sıcaklaşan omuzlarına nüfus ediyordu. Elimin altında ki bu beden benim içimi kıpır kıpır ederken gözlerim kendiliğinden kapandı. Alnımı alnına yasladım zor bela.

Sabrım sınanıyordu evet, ama bildiğim bir şey vardı. Bu kızın gözlerine her baktığımda daldığımı, ne giyse yakıştığını ve benim içinde ki anlamsız, beni korkutan bu kıskançlığın çığ gibi büyümesi. Asla, Firuzeye aşık olmak gibi bir hata yapamazdım, hakkım yoktu. Ama her an dibimde bitmesi beni bu düşüncenin tam tersine yöneltiyordu sanki. Güzel alımlı bir kızdı, aktif bir hayatı vardı ve asiydi. Tamamen zıt kutuplardık ama o klişe olsun istemiyordum.

Zıt kutuplar birbirini çeker!

Nefesleri düzensizleşince, ağzım aralandı.

'' Yapma Firuze, aklımla oynama sınama, sınatma. Sınırlarım var Firuze, aşamam iyiliğin için..''

Ne dediğimi algıladı, gözleri gözlerimle eş açıldı ama sessiz kaldı. Öfke miydi gözlerinde ki, ya da kızgınlık? Hayır hiç biri. O an anladım ki, Firuzenin gözlerinde ki hiçlik aramızda bir şey olamayacağıydı. Ondan ayrılırken beni kolumdan tutması ise yine aynı yakınlığa geçtik.

'' Sınanacağın hiç bir şeye izin vermem! Merak etme! Ben senin aksine kendimi seviyorum!''

Yüreğimin en derinliklerinde ki o ağlak çocuk her geçen gün biraz daha uyanıyordu.

'' Anlaştık''

dedim sessizce. Sesimi ben bile güç bela çıkarırken o nasıl duymuştu? Beni ittiğin de boşluğumdan faydalanmıştı.

Beklemeden indi aşağıya, karanlığa rağmen öylece gözlerimi yoran bir ışıkta kalmış gibiydim. Azraya son bir kez bakıp çıktım odadan. Firuze çoktan Nazlının yanın da yerini almıştı.

'' Aman Alpaslan''

dedi Çınar beni kolumdan tutup köşeye çekti.

'' Bizimkiler içince azıtır. Özellikle Nazlı içerse, Firuzeyi de içirir ve ikisi de zıvanadan çıkar. Sağ salim nasıl aldıysan öyle getir''

'' Merak etme Çınar bende o iş''

diyerek arkamı döndüm. Firuze kimseye bakmadan;

'' Arabamı alıp geliyorum''

dedi ve dışarı çıktı. Nazlı hangi ara o dingili davet etti bilmiyorum ama onlar da bir iki kız arkadaşı ile bahçe kapısına yönlendiler.

'' Nazlı!''

dedim köşede duran kıza. Bana asi gözlerle bakıp kafasını salladı.

'' Demedim mi gerek yok ona diye!''

'' Aman, sana mı soracağım be kimi davet edeceğimi. Hayırdır ne diye sevmedin sen bu tatlı çocuğu''

Sabrımı sınıyordu.

'' Tatlıyla dolaba girsin''

Bana göz devirerek ilerlediğin de el mecbur bende çıktım dışarı. Firuze sürücü koltuğundaydı ve Nazlı iki kızla birlikte arkaya geçerken o lavukla aynı anda ellerimizi ön kapıya itince bedenimle bedenini geriletip açtım kapıyı.

'' Sana demiştim, başka kapıya aslan parçası''

Sıkıntılı bir nefesi gerimde verirken bindim araca. Firuze olanı çok sorgulamadı.

'' Nereye?''

dedi Nazlıya.

'' Mai ye sürsene, mekan güzeldi en son gittiğimiz de''

Yarım saatin ardından sonun da restoran bar tarzı bir yere geldik. Diğerleri inerken ben inmedim o da sorgulamadı ve park etti bir yere. Birlikte inip mekana girdiğimiz de diğerleri sahneye yakın bir yerde oturmuşlardı. Canlı müzik vardı. Firuze soluğu Nazlının yanına alırken bende tek boş yer dallamanın yanına geçtim.

'' Şansımıza canlı müzik varmış''

dedi Nazlı garsonu çağırırken.

'' Biz Firuzeyle buraya her geldiğimiz de aynı şeyi söyleriz. Afitap ile kokteyl''

'' Zevkli kıza benziyorsun, bende aynısından söyleyeyim''

dedi dangalak Firuzeye doğru. Huzursuzca yerimde kıprandığım da saniye de olsa aramızda sözsüz bir bakışma geçmişti.

'' Hoş geldiniz.''

'' Merhabalar, kolay gelsin. Ben üç tane afitap ve alkollü gecenin kokteylini sipariş vereyim''

Kızlar ise bir süre bakındıktan sonra farklı bir şeyler söylerken sıra bana geldiğin de yerimde kurulup çay istedim. Mekan hem nezih, hem de alkollü bir mekana benziyordu. Bar tarzı bir yer değildi, ama normal bir restorana da benzemiyordu.

'' Ne o yüzbaşı korktun mu?''

Nazlıya tavırlı bakışlarımı atıp ;

'' Ne alaka, sonra sizi toplamak zor olur diye dedim.''

Nazlı tok bir kahkaha attığın da kaçamak bakışlarla Firuzeye baksam da o dalgın bir şekil de etrafı izliyordu.

'' İsminiz neydi sizin? Tanışmadık''

dedi geceden beri gözleriyle gözlerimde üstünlük kurmaya çalışan kız. Takındığım tavrı koruyarak;

'' Alpaslan ben''

dedim. Kız gülümseyerek elini uzattı.

'' Ayşe bende memnun oldum''

Bakışlarımı kızın eline bakan Firuzeye döndürdüğüm de aniden çekti bakışlarını bizden. Kızın elini hafif bir şekilde sıkarak önüme döndüm.

'' Sahra bende. Biz Aylinin baba tarafı akrabalarıyız.''

Ortam oldukça gerginken telefonuma Murattan geldiğine dair mesaj düşünce kafamı kapıya çevirdim. Gelmişti. O da siyah bir kot, gri yünlü bir kazak giyerek içine girdiği beyaz tişörtün yaka kısmı açıkta kalacak şekilde düğmelerini aralamıştı.

'' Selamun aleykum''

dedi herkese hitaben. Kızlar Muratı incelerken yanımda ki dingilin dizine uyarıcı tonda vurdum.

'' Kay koçum''

O da ikiletmeden kayınca Murat yanıma oturdu.

'' Murat, bahsettiğim arkadaşım''

dedim Firuzeye hitaben. Firuze pembe parlayan dudaklarını kıvırarak elini uzattı.

'' Merhaba; zaten tanışıyoruz biz. Askerlerinin önünde azarladığın için beni, Muratta o askerlerden biriydi''

dedi öfkesi yeşerirken. Hala içinde ki kin seviyesine hayran olurken, sırıttım aynı sinir derecede.

'' Pek iyi bir karşılaşma olmadı, tekrar tanışsak daha iyi olur sanki. Murat ben memnun oldum''

Firuzenin öfkesi banaydı, Murata samimice gülümseyerek ellerini ayırdı.

'' Firuze bende Murat''

Murat gözlerini Nazlıya çevirdiğinde bir süre kızıl saçlarına baksa da ona da kendi elini uzattı.

'' Murat''

Nazlı da Muratın kavruk tenine bir süre bakıp elini uzattı memnuniyetle.

'' Nazlı, Nazo derler.''

Murat gülümseyip kafasını sallayınca diğerleri ile tanışıp oda kokteyl söylerken ortama ayak uyduruyordu.

Murat benim can kardeşimdi. Rütbeliydi, genel erler ondan sorumluydu. Birlikte yapardık her şeyimizi ki az savaşmamıştık dağlar da vatan uğruna. Ağabeyi de askerdi, şehit olunca bu mesleğe gelmişti Murat. Annesinin ciğerini yaka yaka bizimle omuz omuza durmuş yılmamıştı.

'' Komutanım''

'' Söyle aslanım''

'' Yarın sabah ki toplantıyı aman diyeyim unutmayın da Hulusi komutanım belamızı-

'' Lan! tamam oğlum sussana''

Nazlı tok bir kahkaha attığın da siparişlerde gelmişti.

'' Hulusi komutan benim babam''

dedi bir çırpı da. Murat önce algılayamadı. Sonra ise yutkunarak bana baktı.

'' Sorun yok, iş ile aşkı bir tutmam ben''

dedi imalı bir tonda bana bakarak. Gecenin en pençelisi Nazlı, en sessizi ise Firuze olurken saatler sonra her şey terse dönmüştü sanki. İkisi de içmenin dozunu arttırınca masa da ayık bir ben bir de Murat kalmıştı. Yanımda ki lavuk bile kafasını koyduğu yerde uyumuştu. Dirayetini!...

'' Mai sakinleri, bu geceki canlı müziğimizin faslını bir şarkıyla sonlandırmak istiyorum. Aslında her insan hata yapar ancak yapılan hatayı farkına varıp en azından aynı hatayı yapmamak ne güzel, yüce bir harekettir. Bu şarkı benden, ikinci bir şansı hak edenlere gelsin. Geçmişi unutun; gülleri kurutun. Hoşçakalın''

Gitarı ile bir tını oluşturduğun da elinde ki mavi renkli içeceği kafasına dikti Firuze.

'' Yavaş, kızım çarpacak en sonunda''

'' Ya rahat bıraksana arkadaşımı be!''

dedi Nazlı Muratla koyu sohbetinde ayakta zor dururken.

'' Önünü göremiyorsun kızım sende sus!''

dedim baskın bir tonda. Eliyle bardağın kenarıyla oynayıp dururken durmadı, garsondan bir yenisini istedi ve bu sefer onu yudum yudum içiyordu. Tam karşımda idi. Kızlar lavuğu da alıp giderken sadece dört kişi kalmıştık.

'' Firuze!'

'' Uf! Başımı ağrıttın be ne var?''

dedi çemkirerek.

'' Sakin içsene''

'Dışarıdayım, dışarıdasın içerde kim?

Sağın solun önemi yok, bi' yerdeyim
Hava ıssız, tıpkı kafam gibi bozuk
İnan bana senden sonra battı güneşim;

Ah, hayır olamaz
Yarın çok uzak
Hemen kaçalım burdan'

Elleriyle saçlarını arkaya atmak için savaş verirken uzanıp uzun sırmalarını arkaya doğru attım.

'Gözlerime bak

Herkese inat
Oluyorum inan
Aşkınla harap
Geçmişi unut
Gülleri kurut
Bana bi' şans ver
Yok mu bir umut?'

 

Elaları kahveliklerimi bulunca oturamadım yerimde. Kaldım öylece ellerim saçlarında. Dudakları aralandı ve şarkıya eşlik etti, gözleri gözlerimden ayrılmazken.

'Gözlerime bak

Herkese inat
Oluyorum inan
Aşkınla harap
Geçmişi unut
Gülleri kurut
Bana bi' şans ver
Yok mu bir umut?
Ah, hayır olamaz
Yarın çok uzak
Hemen kaçalım burdan'

 

Elinde ki içkiyi bir dikişte bitirip ayaklanınca ayrıldı benden.

'' Nazlı, senden niye iki tane var''

'' Senden de beş tane var Firuze!'

Birbirlerine bakıp saçma saçma güldüler. Nazlı yol verince Firuze paytak adımlarla çıktı oturduğumuz alandan. Telefonumu masaya bırakıp;

'' Murat gözünü seveyim bırakma şu kızı bir yere''

diyerek kalktım onun peşinden. Nereye gittiğini bilmiyordu, canlı müzik yerini hareketliye alınca pist lavuklarla doldu. Hınca hınç olmuştu sanki bir anda. Yüksek ritimli sesler, böyle fazla kalabalık tam tersimdi.

'' Nereye kayboldu bu kız!''

Adımlarım bana sürtünmeye pek meraklı kızları iterek sonun da açık barın köşesinde gördüm onu. Barmenden içki istiyordu.

'' Firuze!''

'' Ooo, kimler geldi kimler!''

dedi gülerek.

'' Yetmedi mi Firuze?''

Cıkladı, kalkmaya çalıştı ama beceremedi, sendeleyince tuttum onu kolundan.

'' Alpaslan, kusacağım''

dedi koşarak. Koştuğu yer tuvalet değil çıkış kapısıydı. Peşinden herkesi itip arkasından bağıra bağıra koştum.

'' Firuze dursana! Lan!''

Sinir bedenimde kol geziniyordu adeta tazı gibiydi bu kız! Çıkışa eş çıktığımız da tek tük insanların geçtiği sokağın başında daha fazla dayanamamış olacak ki kustu. İçtiği sıvılar ağzından burnundan gelirken arkasından saçlarını tuttum. Sırtına yumuşak hareketlerle okşadım, en sonunda derin nefesler alarak durdu. Dudaklarında ki o ekşimsi tadı almış olacak ki kendi kendine suratını buruşturuyor öğürüyordu. Arka cebimden çıkardığım mendille ağzını silerken kendine gelmişti yavaş yavaş.

'' Komutan midem çok bulanıyor''

diyerek homurdandı. Yürüyecek mecali yoktu ve giydiği bir karış elbise mümkünmüş gibi iyice kalçasına yapışmıştı. Yakası iyice düşecek gibiydi. Çıplak soğuk baldırlarının altından geçirdiğim ellerimle aldım onu kucağıma. Titrek bir nefes verdi.

'' O kadar içersen öyle olur hemşire!''

Kafasını bir kız çocuğu gibi göğsüme gömdüğünde hemşire kucağımda kaybolacak gibiydi.

'' Şşş, hemşire''

Bir yandan hıçkırıkları bitmiyor, bir yandan öğürüyordu her seferinde.

'' Seni eve götürmenin vakti geldi''

dedim ve mekana girmeden park ettiği araca geçtik. Allahtan cebi yoktu ve anahtarı bana vermişti. Onu arka koltuğa yatırıp önde ki ceketimi omuzlarına serdim.

'' Uslu dur Firuze!''

dedim dönüşlerine bakarak. Telefonumda masada kaldığından tek çare arabada olan Firuzenin telefonuydu. Telefonu alarak Firuzenin parmak izini okuttum. Anında açılmıştı.

Telefona girerek kendimi çaldırdım. Murat açmıştı.

'' Alo''

'' Murat benim koçum. Firuze sızdı, eve bırakacağım onu sonra da gelir Nazlıyı alırım. Telefonuma da Nazlıya da sahip çık''

'' Kardeşim, hiç gerek yok dönmene. Nazlıyı eve kadar ben bırakırım aracım var zaten. Telefonu da karargahtan alırsın''

'' Tamam kardeşim eyvallah''

Telefonu kapatıp arabaya koyarken sürücü koltuğuna geçtim. Buraları çok bilmediğimden navigasyonu açarak evin önüne kadar hız kesmeden geldim. Arada aynadan baksam da gözleri kapalıydı. Evin önüne geldiğimiz de karşı eve baktım. Işıklar çoktan sönüktü, saat neredeyse ikiye geliyordu. Onu bu halde eve bırakamazdım. Arka koltuğu açıp onu kucağıma aldığım da bir kaç kez mırın kırın etse de tutundu omuzlarıma.

'' K- hıck!

Bir hıçkırık firar etti ıssız sokakta.

'' Şşşş''

'' K-komu-komutan. Beni sen-in yanına göt-ür. Seninle uyuyaca-hıck! uyuyacam''

Göğsüme sertçe tutunurken yoğun alkol kokusuna rağmen bastırılmayan kokusu buram buram doluyordu.

'' Şşşş milleti başımıza toplama hemşire, herkes uyuyor''

Bizim evin bahçesine girip ayağımla kapıyı iteledim. Muhtemelen annem sesimizi duyup yakmıştı lambayı.

'' Paşam, ne oluyor gece gece''

'' Anne sessiz ol, uyandırma milleti.''

'' Yavrum bu kızı ne diye buraya getirdin evine götürsene''

Annem Firuzenin bedenine bakıp bir tövbe çekti.

'' Anne, nasıl götüreyim sızdı. Neriman teyze görse demez mi bu ne hal''

Sıkıntılı bir şekilde omuzlarında ki yazmasını beyazlamış saçlarına örttü.

'' Doğru dedin, kızı yer bitirir çenesiyle Neriman abla. Getir kızı getir''

Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçerken oda Firuzenin topuklularını çıkarıp koydu köşeye.

'' Salona getir ya da misafir odasına''

'' Odama çıkaracağım anne, ben yatarım salonda''

'' Ses etme yavrum kardeşin uyanmasın hadi''

Merdivenlerden ilerleyip odama çıktım. Onu yatağa yatırırken omuzlarımda ki elleri bir an olsun gevşemedi.

'' Hemşire bırak beni''

diye fısıldasam da duymadı. Çıplak gerdanı gömlekten tenime çarparken titrek bir nefes kulağıma çarptı. Tenim ürperirken bir anda yanağımda hissettiğim ıslaklık ile bedenim gerim gerim gerildi. Yanağıma kondurduğu kısa ama etkili öpücükten sonra bedeni sağ tarafa düştü. Yatakta dağılan saçlarına öylece bakarken bir süre çöktüğüm yatak kenarından zor bela kalktım. Çıplak bacakları fütursuzca yastığımı arasına alınca gözlerimi hızla çekip bakmadan üzerine örtüyü örttüm.

Aklım gitmek istese de bedenim yanın da durmak istiyordu. Adımlarımı dolaba ilerlettim ve bir tişörtle bir pijama çıkarıp indim aşağıya son kez ona bakarak. Ah, bir de sabah uyansaydı, o anki surat ifadesini kaçıracağım için aşırı keyifsizdim..

Üzerimi değiştirip kendimi salona attığım da gözlerim günün yorgunluğu ile kapandı..

**

 

 

 

Loading...
0%