Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@vahsi.kelebek

5* RUHUM SANA KANMAM DİYOR

Her gün biraz daha alışıyordu gözlerim gözlerine. Çalacak her kapıda sanki o gelecekmiş hissiyatıyla dolup taşarken, yanımda ki iri kıyım bedene alışmıştım. Meraktı belki de, onunla hayat nasıl olurdu ya da nasıl olmaz dı?

**

Başımda ki ağrı gözlerimi rahatsız ederken midem ki çalkantı ile uyandım. Önce yorgunluktan açamadığım harelerimi araladım zar zor. Beyaz tavan karşıladı beni, onu bile gündüz gözüyle almıyordu ya gözlerim.. Omuzlarıma sanki birer fil oturmuşta kaskatı kesilmiştim. Hafif doğrulduğum da dün gecenin sancılarını yaşarken bacaklarımın arasın da ki yastığı alıp yatağın kenarına fırlattım. Bacaklarımı yataktan sarkıttığım da bir süre kim olduğumu, nerede olduğumu başımı ellerim arasına alarak düşündüm. Şu an biri alnımın bölgelerinde tepiniyordu sanki. Burasının benim odam olmadığı kesindi, kaldı ki kokusunun buram buram yayıldığı odasından o olduğunu anlayabiliyordum. Odasını hep merak etmiştim fakat böyle görmenin nasip olacağını tahmin edemezdim. Lacivert ve grinin hakim olduğu bu odada her şey düzenliydi. Gri büyük bir dolabı, lacivert nevresimli yatağı, hemen yanında lambasının olduğu bir masa ve duvara monteli kitaplığı ile klasik bir oda biçimiydi. Sonunda ayağa duvara tutunarak kalktığım da dilimin damağıma yapıştığını hissediyordum. Dağınık saçlarımı arkaya sallandırarak cama geçtim. Perdeyi araladığım da annemin bahçeyi temizlediğini görmemle hızla kapadım.

Siktir! Annem!

Gece eve gitmediysem, annem şimdiye ortalığı ayağa kaldırıp nerde olduğumu sorgulaması gerekmiyor muydu? Birde bunun Selma teyze tarafı vardı. Kadına rezil olmuştum o ayrı ama şimdi nasıl yüzüne bakacaktım? El mecbur kapıya yöneldim. Telefonum yoktu ama duvar saatinden saatin on bire geldiğini görünce inmem için acele etmem gerekiyordu. Üstümü başımı nasıl olursa o kadar düzelttim. Merdivenlere yöneldiğim de gelen sucuk kokusu kazınan midemi deli ederken elimi karnıma bastırarak indim aşağıya. Selma teyze ortalıkta görünmese de masa daki salon da tek tük bardak çatal vardı ve Azra bebek sandalyesinde oturmuş önünde ki salatalığı kemiriyordu.

'' Selma teyze''

dedim içime kaçmış bir sesle. Selma teyze elinde ki çay paketiyle mutfaktan çıktı.

'' Yavrum, uyandın mı?''

'' Günaydın, Selma teyze ben çok özür dilerim. Dün gece kim bilir ne densizlikler yaptım. Normalde asla içmem böyle kendimi kaybedecek kadar ama dün ge-

'' Firuze, ay sakin ol yavrum bir nefes al önce. Kızım ne kusuru, ne densizliği. Dün gece geldiğiniz de Alpaslanın kucağın da uyuyordun''

' Seninle uyumak istiyorum komutan'

Hıçkırıklarım arasında ki söylediklerimin şimdi acısı gelirken suratımı buruşturarak yanaklarıma toplanan kanla başımı eğdim.

'' Asma suratını kuzum, merak etme sen bir şey yok. Gençlik işte olmuş bir şey. Çok önemli değil. Hadi sen bir duş al çay demlenene kadar güzel bir kahvaltı ediver''

'' Yok, ben gideyim artık. Daha fazla rahatsızlık vermeyeyim''

'' Ay Firuze ne inatsın! Yavrum bu halle eve gidemezsin, Alpaslan annene Nazlıda kaldığını söylemiş çünkü. Hem yalnız kahvaltı etmek istemiyorum kızım gel sen de ne olmuş?''

Kafamı olumlu anlamda sallayınca çayı masaya bırakıp elini havluyla kuruladı.

'' Hadi kızım sen geç banyoya, bir güzel duş al. Benim kıyafetlerim sana çok bol olur yavrum, Alpaslandan bir tişört ayarlayıverdim sana. Altına da bir eşofman bıraktım idare et gidene kadar''

Alpaslanın tişörtü.. Ah Selma teyzem!

Utancımdan tek kelime edememiş baş selamı ile onaylamıştım. Bana banyonun yönünü gösterip çıkarken içeriden gelen telefon sesi ile girdim banyoya. Kapıyı arkamdan kilitledikten sonra hasır sepetin üstünde ki temiz kıyafetlere baktım. Bir beyaz tişört, birde siyah bir eşofman. Derin bir nefes alıp soyunduğum da göğüs kısmıma denk gelen kumaşta kusmuk görmemle kaynar sular başımdan aşağı döküldü sanki. Kesik kesik anılarımın arasın da asla kusmak yoktu. Başından beri rezil olduğum adama boktan bir görünüş sergilemiş, iyice rezilliğin daniskası olmuştum! İğrenerek çıkardığım elbiseyi gelişi güzel yere fırlatırken aynadan görüntüme baktım. Dağılmıştım resmen. Rimelim akmış, rujum taşmış. Birde kadınla böyle konuşmuştum!

İnanamıyorum sana Firuze!

Duşa kabine girip suyu ayarladıktan sonra sıcak suyun altına girdim. Bedenim, saçlarım tamamen ıslandığın da elimi duvara monteli rafa attım. Bu, erkek şampuanıydı. Yani Alpaslanındı. Gözlerimle rafı süzdüğüm de başka bulamayınca el mahkum elime biraz sıkıp saçlarıma yedirdim. Köpüğü de durulamayla hallederken burnuma dolan ferah koku bana onu hatırlatırken az önce sırtımda tepinen filler sanki göğüs kafesime ulaşmıştı.

Bir insanın kokusu bile sızlatır mı?

Son bir kez durulanıp kapadım fiskiyeyi. Duşa kabinden çıkıp katlı temiz havluyu aldım ve sarındım. Aynanın önünde duran pamukla göz altlarımdan gitmeyen siyahlıkları sildim ve elime aldığım nemlendiriciden yüzüme yedirdim. Vücudumda ki havluyu başka havlu kirletmemek adına saçlarıma sardım. Temiz, beyaz külotu bacaklarımın arasından geçirirken sütyen koymamıştı. Ve yüksek ihtimal emzirdiği için de bedenlerimizin uyuşmayacağını biliyordu. Evde kimsenin olmayışının rahatlığı ile beyaz tişörtü üzerime geçirip, saçlarımda ki havluyu ufak peteğin üzerine koydum. Yerdeki elbisemi alıp çıktım. Selma abla çoktan hazırlamıştı kahvaltıyı.

'' Kuşum, sıhhatlar olsun. Bak orada poşet var koy yavrum elbiseni ya da at kirliye yıkayayım''

'' YoK Selma teyze kurban olayım zaten yerin dibine girdim, bir de kıyafetimi mi yıkatacağım''

Gülümsedi samimice. Elbiseyi poşete koyup masaya geçtim. Çayları doldurmamıştı, uzanıp çayları doldurduğum da Azranın çıkardığı şirin sesle bir öpücük kondurdum yanaklarına.

'' Minik kuş, rezil oldum sana da dimi?''

Selma teyze tok bir kahkaha attı.

'' Yok be yavrum, onun totosunda pireler uçuşuyordu o an. Annesi kurban olsun bu kıza ya!''

Gülümseyerek Selma teyzenin tabağıma doldurduğu peynir, zeytin, omlet ve sucuktan yemeye başladım.

'' Çayını da iç, bir ağrı kesici vereyim sana.''

'' Çok teşekkür ederim Selma teyze, inan o kadar utanıyorum ki''

'' Yavrum, gençsiniz siz, böyle böyle öğreneceksiniz nasıl içilir, içilir mi? Dert etme bir abla bil beni, bir teyze bil beni''

Sesinde en ufak bir kinaye yoktu.

'' Alpaslanım içmeye başladığın da daha on sekizinde delikanlıydı. Sonra dayısını kaybettik, en son içişi ondandı. Alkollü araç kullanmış yuvarlanmış bir yerden. Parçaları zor toplandı. Etkilendi yavrum, senelerdir ağzına sürmez. Ha belki canı çok çok sıkkınken.''

Çayımdan bir yudum alıp kafamı salladım.

'' Anladım, zaten dün gece de içmedi''

'' İçmez. Anca ya sevdadan ya ölümden içer''

Sevda?

'' Sen niye içtin de hele''

Ne diyecektim kadına? Dün gece oğlun odamda kızın uyurken dudak dudağa imkansızlığımızı yüzüme vurdu da tepem attı bende içtim mi diyecektim!

'' Hiç, kaçırdığımı farkına bile varamadım''

'' İçer misin çok böyle''

'' Yok, en son ne zaman içtim hatırlamıyorum bile''

'' İyi bari, aman bağımlısı olma yavrum. İllet bir şey bunlar. Sakın bulaşma. İçeceksen de evinde iç kızım, ortam kötü. Allahtan benim paşam yanınızdaydı.''

Paşan olmasaydı içmezdim zaten..

'' Merak etme Selma teyze, dinlerim seni''

Uzanıp yanağımı sevdi.

'' Çok sevdim ben seni Firuze, vallahi kızımdan ayırt etmem''

Gülerek samimice elini sıktım.

'' Bende seni çok sevdim Selma teyzem. Damadın çok sanslı olacak''

dedim Azranın yanaklarından makas alınca. Gülünce çıkan damaklarını ısırma planları yaparken çayımdan bir yudum alıyordum ki,

'' Gelinim de çok sanlı yavrum''

dedi imalı bir şekilde. Öksürük krizlerimi hesap edememiştim tabii. Çay boğazıma takılınca kalkıp sırtıma vurdu bir iki kere.

'' Aman yavaş''

'' İyiyim, iyiyim Selma teyze geç yap sen kahvaltını''

Yerine otururken boğazımı temizledim.

'' Selma teyze ben artık kalksam iyi olur''

'' Yavrum tabağını bitirseydin önce''

'' Çok yedim, ben normalde kahve ile güne başlarım''

'' Aaa, ne kadar zararlı yavrum! Darılırım. Madem sözüm senin için değerli bundan sonra sakın gününü kahve, çayla başlatma. Adam akıllı bir kahvaltı et''

'' Olur, ederim.''

Tabağımı almama izin vermeyince kalktım yerimden, o da kalktı. Poşeti alıp Azranın kafasına bir öpücük kondururken o da yeni hatırlamış gibi televizyon sehpasından telefon çıkardı.

'' Yavrum Alpaslan yetişmeyecek herhalde, geliyorum dediydi ama ben vereyim sana telefonunu''

Minnetle telefonumu alıp eşofmanın cebine attım.

'' Selma teyze tekrar kusuruma bakma, bir daha böyle bir sahneye tanıklık etmeyeceksin. Her şey için teşekkür ederim.''

'' Yavrum kalsaydın ya, bir sıcak kahve yapaydım bize, saçlarını bile kurutmadın''

'' İnan utancımdan yüzüne dahi bakamıyorum. Bu kadar yeter Selma teyzem. Teşekkür ederim''

'' Estağfurullah kızım. Firuze, yine gel ama ayık''

dedi gerginliğimi almaya çalışarak. Ama ters tepince kızaran yanaklarımla gülümsedim ona. Kapıyı açıp eşikte durdu.

'' Hadi yavrum hoşçakal, eve gidince bir ağrı kesici al uzan''

'' Hoşçakal Selma teyze''

Kapıyı ardımdan kapatınca kendimle baş başa bir şekilde bahçenin kapısına elimi attım. Benimle birlikte biri daha yüklenince kapıya geriye çekildim. Alpaslan üzerinde ki kamuflaj ile açtığı bahçe kapısının eşiğinde durdu beni görünce. Gözleri gözlerimde bir süre oyalandı ama sonra yeni fark ediyormuş gibi kıyafetlerime baktı. Anlamıştı..

Anlar tabi geri zekalı, adamın kendi kıyafetleri!

'' Günaydın''

dedi tok bir sesle. Suratı stabildi.

'' Günaydın''

dedim kısık bir sesle. Saçlarımda takıldı gözleri. Derin bir nefes alıp bana bakmaya devam etti.

'' Ben-şey, özür dilerim dün gece için. Uğraştın benimle. Teşekkür ederim. Bir daha olmaz''

Neden ağlayacak gibiydim? Dolan gözlerime lanetler yağdırdım.

'' Önemli değil özür dileme. Sarhoştun. Ama içmeyi bilmiyorsan ağzını tutacaksın hemşire. Ben olmasaydım ne olacaktı? Dışarı da bir sürü it var fırsat kollayan. Geceyi benim odam da değil bir başkasının yanında geçirebilirdin!''

Öfkeliydi ses tonu. Ama bir o kadar da dingin di gözleri.

'' Haklısın, sen varsın diye dozunu abarttım. Bir daha olmaz''

Göğüs kafesi sıkıntı ile kalkıp indi. Üzerimde ki gözlerinin varlığı bir adım atmamla yukarıya gözlerime geri çıktı ama kapı eşiğinden yakaladı kolumdan.

'' Bu halde seni birinin görme ihtimalini göze alamıyor musun?''

dedi gözlerini kapatarak. Zor duruyor gibiydi. Üstünde ki askeri ceketi çıkarıp cebinden telefonunu aldıktan sonra omuzlarıma örttü.

'' Efendim?''

Saçlarıma burnunu değdirdiğin de temasının yakınlığı kalbimde ki filleri harekete geçirirken yutkundum sertçe. Kokusu, teni burnuma değiyordu.

'' Benim şampuanım, benim kıyafetlerim.. Yakışmış''

dedi sonunda. Kalbim artık atmıyor, çıkacaktı resmen. Kesik bir soluk bıraktım bedeni kasıldı aniden.

'' Firuze, Ah Firuze...''

Dün gece ki yakınlaşmamızda ki sözleri beynimde peydahlanırken gözlerimi aralayıp kulağına eğildim.

'' Ruhum sana kanmam diyor komutan!''

Kaçıncı kez aldığını sayamadım, derince nefes aldı.

'' Ruhun daha neler söylüyor kim bilir, sen seçip alıyorsun! Hemşire, kıyafetlerimi giymişsin, eyvallah ama bir eksik atletin kalmış, bu halde seni biri görmesin sar kendini evine git artık!''

Gözlerim dedikleri karşısında fal taşı gibi açılırken farkına vardım, sütyenim yoktu ve hava soğuktu. Göğüs uçlarım dikleşmişti ve bunu görmüştü! Onu omuzlarından iterek arkama bakmadan koştum karşı eve doğru. O da arkamdan evine girmişti. Kapı sesini duymuştum. Yanaklarıma oturan kan ile şu an anneme bu halde yakalanmak isteyeceğim son şeydi ve ben eve bile gitmek istemiyordum. Cebimden telefonu çıkarırken ceketi içinden arabamın anahtarları çıktı. Anladığım kadarı ile kaldırım kenarındaydı arabam. Telefondan Nazlıyı arayarak arabamı aradım gözlerimle.

'' Firuze! Sikeyim böyle işi iyi misin? Çok korktum Firuze! Aklımı aldın sabahtan beri arıyorum seni!!''

'' Of Nazlı bir dur gözünü seveyim, sana geliyorum!''

'' Gel çabuk, evde kimse yok ninem teyzeme geçti''

'' Kurban olayım bana bir kaç kıyafet ve sıcak bir şeyler ayarla''

'' Tamam kuşum gel kahve suyu koyuyorum.''

Telefonu kapatıp sonunda arabamı bulduğum da ceketi kollarımdan geçirip önünü fermuarladım ve arabaya bindim. Leş gibi kokuyordu. Araba parfümünden biraz sıkıp üşümekten gebersem de bütün camları açtım gidene kadar. Sokakların önünde park edip binaya girdim ve asansöre binip en üst kata çıktım. Zili çalmamla hızla kapıyı açan Nazlıyı sarılma faslını geçip eve girdim.

'' Bu halin ne?''

dedi ürkekçe.

'' Götüm dondu!''

Halime gülerek koltuğun köşesinde ki kıyafetleri attı kucağıma.

'' Giy şunları, bana Alpaslan vibe veriyor bu halin!''

dedi kahkahası arasında.

'' Ben senin bizi dün gece dışarı çıkaran aklını sikeyim Nazo!''

Nazlının gülümsemesi iyice çirkinleşince derin bir nefes alarak yarım sporcu atletini geçirdim çıplak göğüslerime. Nazlı ise mutfağa koştu. Kalın bir kazak ve altına da yine kalın eşofmanı geçirip hazırladığı su torbasını ellerim arasına alarak salonlarında ki sallanan salıncağa attım kendimi. Peteğin yanın da sıcacıktı. O da elinde iki fincanla geldi.

'' Aç mısın?''

'' Acilinden abur cuburla beni. Çok stresliyim.''

Kahveyi yanıma bırakırken geri gittiği mutfaktan kek ve çikolata topları getirdi.

'' Anlat bakalım''

'' Dün gece neler oldu bilmiyorum uyandığım da onun odasındaydım''

'' Ne? Yoksa?''

'' Saçmalama o yoktu. Selma teyzeye rezil oldum iyice''

'' Kuzum bilemiyorum bütün yolların bu adama çıkıyor. Anlayamıyorum''

'' Nazlı, bir adım gelmiyor bana benden de o adımı istemiyor gibi. Anlıyor musun?''

'' Anlıyorum tabii ki. Ama bilmiyorum seni dün gece nasıl kıskandığını görmen lazımdı. Ayrıca tüm gece gözleri sendeydi.''

'' Siktir et, konuşmak istemiyorum. Sen dün gece eve nasıl gelebildin?''

'' Dün gece Murat denen o çocuk beni evime getirdi. Allahtan ninem yoktu babam da gece gelmemişti. Dün çok kötü oldum kustum, ayıldım bayıldım. Sağolsun çok yardım etti bana''

'' Pek bir yardımsever imiş''

Yaptığım imaya gözlerini devirdi.

'' Ne ? Saçmalama! Sadece konuşuyoruz''

'' Ha yani konuşuyor sunuz!''

'' Ciddi değil öylesine!''

Bu konuyu şimdilik rafa kaldırmıştım çünkü iliklerim ısınmıyordu.

'' Donuyorum''

'' Biraz uyumak ister misin? Peluş battaniyeyi getireyim''

'' Ay, en güzel olur. Telefonum açık annem ararsa söylersin.''

Nazlı getirdiği battaniyeyi ben koltuğa geçince üzerime örttü ve peteklerin ısısın arttırdı. Ben ise gecenin bıraktığı baş ağrısının yavaşca dinmesi ile gözlerimi kapadım. Üstümü her ne kadar değiştirsem de o kokuyordu saçlarım. Yavaş yavaş dış sesler, Nazlının sesi azalıyordu zihnimde. Sonun da uyumuştum.

**ALPASLAN**

'' Paşam''

Annemin önüme bıraktığı pilavı didiklerken daldığım yerden çıktım. Eve gelmemin üzerinden saatler geçmişti. Dağınık yatağımda ki koku hala burnuma çalınırken annemin gelip değiştirmesi ile her şey sona ermişti sanki. Hoş yastığı değiştirmemişti. O yüzden bir yanı buraya aitti. Saçlarında ki o koku hala burnumun dibindeydi. Her zamanki şampuanım olmasına rağmen onun teninde, saçında hissetmek bambaşkaydı.

'' Annem''

'' Yavrum beğenmedin mi?''

'' Ellerine sağlık güzelliğim her şey çok güzel. İştahım yok sadece''

Sofra da havuç kemiren kız kardeşime uzanıp kucağıma aldım. Cennet kokusunu içime çekerken annem gülümseyerek bize bakıyordu.

'' Annecim, Firuzeyle konuştun mu hiç?''

İsmini duymam ile gerilen bedenimi dikleştirdim.

'' Hayır. Neden konuşayım ki?''

'' Yavrum kötüydü buradan giderken kalmadı da fazla, görsen nasıl utandı''

'' Utansın ana! Ağzıyla içmeyi öğrensin o da. Dua etsin ben vardım''

Aklıma dün gece yaşananlar gelince sinirlenmemek elde değildi.

'' Sen varsın diye o kadar rahattı demek. Yavrum bir gitsen sorsan kendisine? Ya da dur en iyisi ben Neriman ablayı arayayım.''

Azranın alnına öpücükler kondururken kulağım annemdeydi dikkatle.

'' Neriman ablam. Hayırlı akşamlar.''

**

'' Ay olur mu ablacım ne zahmeti. Seve seve yardım ettim hem el birliği ile bitti''

**

'' Olur ablam sofrayı toparlayayım gelirim. Firuze evde mi?''

**

'' Aaa, öyle mi? Hay Allah. Yani dün geceden sonra hiç görmedim bilemedim şimdi.''

Kaçamak bakışlarla bana bakıyordu. Dikkatle onu izliyordum.

'' Hmm, tamam ablam görüşürüz''

Telefonu kulağından indirirken sıkıntılı bir nefes aldı.

'' Ne diyor?''

'' Firuze Nazlı da hala diyor. Aramış ama Nazlı açmış uyuyor demiş. Hasta mı oldu acaba diyor.''

Eve hiç uğramamıştı o halde.

'' Annem bir arasan ya kızı merak ettim''

İçime düşen şüphe tohumlarını serperken Azrayı annemin kucağına uzattım.

'' Ararım''

dedim bahçeye çıkarak. Cebimde ki sigaradan bir dal alıp yaktığım da telefonumu çıkarıp kaydettiğim numarayı aradım.

Hemşire kişisi aranıyor...

'' Alo?''

'' Alo. Nazlı?''

'' Buyurun kimsiniz?''

'' Alpaslan ben''

'' Ah komutan, hayırdır?''

'' Firuze yok mu?''

'' Uyuyor''

'' Hala mı? Annesine de öyle söylemişsin''

'' Uyuyor çünkü, ne yaptıysan kıza buz kesmiş anca ısındı. ''

'' Ne yapacağız ki? Saçmalama. Uyanınca aramasını söyler misin?''

'' Olur söylerim''

'' Bir şey olursa ara beni''

'' Hıhı''

'' Hoşçakal''

'' Hoşçakal''

Telefonu kapatıp cebime atarken onun için endişelenmiştim. İçime bir kurt düşmüştü ama ne yol biliyordum ne iz. Murattan gelen mesaj ile son çektiğim dumanı saldım ayaz havaya.

Murat: Kardeşim diyoruz ki yarın sabah ekiple bir kahvaltı edelim''

Siz gidin, ben evdeyim.

Murat: Yapma be komutan, gel işte. Hem kafa dağıtırız biraz.

Çaya yetişirim ben. Haber veririm''

Murat: Tamamdır, Selma teyzeye selam iyi akşamlar.

Telefonu kapatıp cebime salladım. Eve girdiğim de annem karşı eve gitmek için hazırlanıyordu.

'' Aradın mı?''

'' Uyuyormuş gerçekten. Üşümüş geldiğin de anca ısınmış''

'' Saçlarını bile kurutmadan çıktı ondan herhalde. Paşam biz Neriman ablalara gidiyoruz. Çay içer döneriz''

'' Tamam annem. Dikkat et bıcırığa''

Saçlarının arasından bir öpücük alıp geçirdim ikisini de . Aklım hala hemşiredeydi..

🍃

'' Annecim iyiyim diyorum sana sadece fazla uyudum o kadar bir sal Allah aşkına.''

'' Yavrum o kadar uyulur mu Selma teyzen bile meraklandı. İyi misin?''

'' Annem çığlık atıcam yeter diye. İyiyim. İzin verirsen arkadaşımla vakit geçirmek istiyorum. Bu gece de buradayım. Hulusi amca yokmuş evde tek kalmış''

'' Tamam yavrum al gel işte buraya. AKlım sizde''

'' Anne! Küçük çocuk mu o Allah aşkına rahat bıraksana kızı! Kapa telefonu Firuze''

Arkadan gelen Çınarın bağırması ile fırsat bilip iyi geceler diledim ve kapadım telefonu. Annemin ısrarlı çalışlarına dayanamamış beni uyandırmıştı Nazlı. Hoş öğlenden beri uyuyordum ya cabasıydı uyanmak.

'' Kuzum yemek hazır gel hadi bir iki lokma birşey ye. Isındın mı?''

Giydiği dantelli bralete bakarsak içerisi hamam gibi olmalıydı. Ama hala tam anlamıyla ısınamamıştım''

'' Isındım merak etme. Ne yaptın? Sana da cumartesi cumartesi yük oldum Nazlı işin var mıydı?''

'' Duymamış olayım! Saçmalama! Çorba yaptım için ısınır, yoğurt çorbası ekşili. Ninem fırında makarna yapmıştı birde köfte kızarttım. Rose var içelim mi?''

'' Hayır!''

'' Şakaydı, yoktu''

dedi gülerek. Ona göz devirirken mutfaktaki masaya geçtik. Ocakta çay demleniyordu.

'' Senin ki aradı''

'' Seni mi?''

dedim bir an boş bulunarak. Gözlerini belerterek baktı bana.

'' Senin ki kim Firuze?''

'' Nazlı!''

'' Seni aradı Alpaslan. Numaranı nerden biliyor bilmiyorum. Seni sordu işte. Uyanınca arasın dedi''

Telefonumdan geçmişe girdiğim de kaydettiğim yabancı telefonu 'Komutanın Teki' olarak kaydettim ve whatsapp'tan profiline girdim. Azrayla bir pozu vardı. Kafamı kaldırıp bana merakla bakan Nazlıya gözlerimi devirdim.

'' Aramayacağım Nazlı''

'' Niye? Adam seni merak etmiş işte arasana''

Omuz silkerek köfteden bir tane ağzıma götürdüm.

'' Ne diye arayacak mışım elin adamını?''

'' Ya bırak bu ayakları! Sanki dün gece adamın odasında uyuyan bendim''

'' Sarhoştum''

'' Hadi ben salaktım içtim dağıttım sen de mi salaktın?''

'' Of kaldıramayacağım artık bak ha kalkıp gideceğim''

'' Aman tamam be sustum. Yarın son izinli günün biraz dışarı çıkalım bari be''

'' Çıkarız Nazlı, ne dedi başka?''

'' Aklın hala onda. Bir şey demedi. Uyumana inanmadı bence. Ya da inandı ama şüphelendi ''

'' Of, rezillik üstüne rezillik!''

'' Abartma, annesinin de memesi var! Eminim ki senden çok meme görmüştür''

Gözlerimi ona devirirken o ise sakince yemeğini yedi. Yani, her erkek yapacak diye bir şey yok. Yani yapmayan da yok.

Pardon tam olarak her erkek ne yapar?

İç sesime bile göz devirirken tabağımdakileri silip süpürmüştüm. Nazlı ile bulaşıkları hallettikten sonra masayı silip çayı hazırladık. Tepsinin üstüne dizdiğim bardakların altına altık koyup yaptığı havuçlu keki de yanına iliştirdim. O ise çaydanlığı salona getirip oturdu koltuğa. Bende hemen karşısına oturdum.

'' Film falan mı izlesek?''

'' Sarmadı bu fikir beni''

'' Ne yapalım? Sıkıldım ben''

'' Aman ne bileyim ben, ben sanki çok iyiyim!''

'' Uf Firuze, görmeyeli monoton oldun iyice. Hadi bir çılgınlık yapıp komutanı ara''

'' Hayatta aramam!''

'' Kız manyak mısın sen! Ne olacak? Hem adam seni aradı beni değil. Arasın beni dedi''

'' Ne diyeceğim?''

'' Yav aramışsın de devamı gelir elbette''

'' İyi tamam.''

Telefondan ismine girip aradım. Kulağıma götürürken bile heyecanım ağzımda atıyordu adeta. Bir kaç çalıştan sonra açmayacağına kanaat getirirken birden açıldı.

'' Alo''

Sesi pusluydu, derin bir nefes verdi telefonda. Onu uyandır mışmıydım?

'' Alo''

Kitlenip kalmıştım sanki. Sessiz kalınca dürttü beni Nazlı.

'' Beni aramışsın''

'' Nasıl oldun''

Hışırtı sesleri gelince anlamıştım, uykudan uyandırdım.

'' İyiyim biraz daha. Sen nasılsın? Uykudan mı uyandırdım?''

'' Evet.''

Öküz! Bu adam tam bir öküzdü! Şaşmaz!

'' Affedersin, sen devam et uyumana.''

'' Önemli değil, senin kış uykun bitti mi?''

Al işte! Bu öküzle anca bu kadar!

'' Uyandım, sıra sende mi?''

Dudaklarını birbirine bastırmıştı Nazlı gülmemek için.

'' Aynen bende. Ne zaman evine geleceksin hemşire? Aksi takdirde benden kaçtığını düşüneceğim''

'' Niye kaçayım ki senden!''

İşte buradan sonra benim bu çenemin yayı açılmıştı! Tabii biz meme falan konuşunca dilimin ucuna gelen ilk kelime ile dumura uğratmıştım. Hem Alpaslanı, hem de bizi.

'' Sebep yok kaçmam için hayatında ilk defa mı meme gördün!''

Nazlının elini ağzına götürüp gülmesini engellerken ben ise boşta kalan elimle alnıma bir tane çarptım. Salak kafam!

Çenemin yayını...

Alpaslan bir süre sessiz kaldı, hatta suratıma kapatacak diye düşünürken gülme sesi geldi. Evet, bildiğiniz düz duvar Alpaslan güldü.

'' Güldürdün, ben ilk defa görmedim ama sen ilk defa gösterdin eminim''

Adamın böyle feleğini şaşırtırlar işte! Al Firuze, sen bu adama rezilliklere doyamıyorsun Firuze!

'' Pislik! Sen tam bir pisliksin!''

Suratına kapattığım gibi telefonu koltuğun köşesine fırlatırken Nazlı tuttuğu kahkahasını patlattı.

'' Siktir! Kızım o neydi ya.''

'' Siktir git şuradan Nazlı ya! Senin ipinle kuyuya inersem bu olur!''

'' Sen siktir lan! Oğlum ara da adama meme muhabbeti mi yap dedim! Ara sadece dedim!''

Kafamı avuçlarım arasına alıp yumuşak yastığa vurdum.

'' Aptallık benimkisi ne diye arıyorsun ki!''

'' Tamam ya, sen de abartma alt tarafı bir meme muhabbeti''

'' Memene başlatma Nazo!''

'' Aman tamam be! Yapma bir şey sen film izleyelim hadi''

Nazlı odasından bilgisayarını getirip masaya koydu ve romantik komedi bir şeyler açıp yayıldı koltukta. Bende kafamı dizlerine koyup ayaklarımı uzattım.

'' Uyuma sakın!''

Tabii ki bu dediğini kendi uygulamış filmin sonuna doğru gözleri kapanmıştı. Onu koltuğa yatırıp üstünü örterken kapıyı kilitleyip etrafı toparladım. Ne olur ne olmaz diye telefonlarımızın sesini açarken onun telefonunda ki mesajla duraksadım.

Murat: Saçlarının güzelliği der susarım Nazlı, çok güzel saçın var.

Muratla hangi ara bu kadar ilerlediklerini ayrıntılı bir şekilde konuşmayı bir köşelere not ederek uzandım karşı koltuğa. Tabii bütün gece ayı gibi uyuduğum için normaldi uyuyamamak. Koyun mu saysam, dört bacaklı tüylü komutan mı? En iyisi yatıp zıbarmaktı..

🍃

'' Hazır mısın?''

Nazlı üzerinde ki gri triko crop takımının eteklerini düzeltip fönlediği saçlarını omuzlarına saldı.

'' Hazırım gülüm''

Sabah uyanmış kahvaltı için dışarı çıkmaya karar vermiştik. Nazlıdan bebe mavisi salaş bir gömlek içine beyaz dantelli bir bralet giyip altına da siyah bir pantolon giymiştim. Nazlının gri kabanını da aldıktan sonra saçlarımı ensemde sıkı bir topuz yaparak önden bir iki tutam çıkarmış halka küpeleri takıp yüzüme bir nemlendirici dışında sadece lip balm sürüp çıkmıştık. Araba ile yarım saat süren yolculuğun ardından her zamanki mekana geçip Nazlının ayırdığı masaya geçtik. Deniz manzaralı olduğu için önceden yer ayırtırdık hep.

'' Hoş geldiniz''

'' Hoş bulduk. Serpme alabilir miyiz?''

Nazlı sipariş verirken bir anda tanıdık bir ses ile döndü.

'' Nazlı''

Murat kalabalık geldikleri masadan kalkıp yanımıza geldi.

'' Murat? Ne işin var burada''

'' Timle kahvaltıya geldik. Sizde herhalde''

'' Evet, bizde geldik.''

'' Eee süper''

Gözlerim Alpaslanı arasa da bulamayınca önüme döndüm.

'' Bize katılmak istemez misiniz?''

dedi bana doğru. O sıra da kapıdan tüm heybetiyle giren adama baktım. Üzerinde beyaz bir sweat, altında kot pantolonu ile tüm ihtişamı ile içeriye girdi.

'' Selamun aleyküm''

dedi kalabalık masaya ilerlerken.

'' Yok biz almayalım sağol''

Kafamı ondan çekerken değen bakışlarına aldırış etmeden önüme döndüm. Bana olan bakışlarını hala hissedebiliyordum.

'' Lütfen, hem yabancı mıyız sanki?''

Nazlı bana dönüp bakarken onun da oturmak istediğini anlıyordum. Kafamı olumlu anlamda sallayınca bizim kalkışımız ile masadakiler dönüp bize baktılar. Murat önden biz arkasından geçtik masaya.

'' Arkadaşlar Nazlı, ve Firuze.''

dedi Murat. Tabii diğerleri bana aşikar olduğundan seslerini etmediler. Murat garsona el edip masayı genişlettirdi.

'' Merhaba, Nazım ben.''

''Akif''

'' Sahra''

''Eylül''

Nazlıyla hepsine gülümseyip oturduk yerimize. Akif, Murat ve Sahra karşımız da, ben Nazlı ve Eylül yan yana otururken Alpaslan ise baştaki koltukta oturuyordu.

'' Komutanımla tanışıklık nereden?''

dedi Akif bana bakarak. Kaçamak bakışlarla beni süzen Alpaslandan gözlerimi çektim.

'' Görev-

'' Komşu kızı''

dedi Alpaslan lafımı bölerek''

'' Aynen komşu kızı''

dedim kısık bir sesle. Sahra biraz daha yaklaştı bana doğru.

'' Sen, o gün Hulusi komutanımın odasını soran kız değil misin?''

'' Ta kendisi, Nazlı da Hulusi komutanımın kızı''

dedi Murat. Herkes bir anda susunca Nazlı kendini kötü hissetmişti.

'' Gerilmenize gerek yok. Bende normal bir kızım sadece. Babamın sizinle olan sohbetimle alakası yok''

'' Oh, bir an çok gerildim. Çok korkutucu çünkü''

'' Eylül!''

Alpaslan sert bir şekilde ikaz edince Eylül ağzına yapay bir fermuar çekip sindi köşesine.

'' Sorun değil, evet biraz serttir. Mesleğine verelim artık.''

Alpaslanın öfke dolu gözleri sürekli gözlerime çarpıyordu. Gelen kahvaltı ile tabağıma aldıklarımı yerken Nazlı da sürekli Muratla bir sohbet içindeydi. Sahra elinde ki telefondan bir şeyler göstererek Alpaslana dönünce dikkatimi onlara verdim.

'' Buraya gidelim mi?''

Alpaslan kızın elinde ki telefonu alıp inceledi bir süre.

'' Arabayla iki saat gösteriyor. şehre çok uzak ama gideriz''

'' Nereye komutanım?''

'' Bir kamp yeri buldum. Ne zamandır gitmiyorduk gidelim mi dedim de''

Alpaslan ona baktığımı anlamış kafasını bana döndürünce kafamı çevirip çayımdan bir yudum aldım.

'' Eee, sizin meslekler ne?''

Nazlı Eylülün cümlesi ile Murattan gözlerini çekti.

'' Güzellik merkezim var. Tırnak tasarımı falan''

'' Yaaa, ciddi mi tırnaklara aşırı merağım var. Yani yaptıramıyorum askeriyedeyim diye ama izinli günlerimde takarım''

'' Beşten sonra gör beni diyorsun''

dedi Akif gülerek. Nazlı da gülmeye eşlik etmiş, ben Sahranın bana dönen gözleriyle ona dönmüştüm.

'' Senin mesleğin nedir?''

'' Hemşireyim ben''

dedim.

'' Anladım''

dedi kısaca. Bakışların da ki tuhaflık dikkatimi çekse de önemsemeden önüme döndüm.

'' Komutanım, ne yapsak kamp işini''

'' Gideriz koçum. Toplantıdan sonra bakarız''

'' Siz de gelsenize''

dedi Murat hevesle Nazlıya bakarak. Nazlı yine gözlerini bana çevirince bu sefer benden önce biri davrandı.

'' Timle gideriz dedik Murat ağabey''

Sahranın sesi yükselince Nazlı yapay bir şekilde sırıttı.

'' Geleceğiz demedik zaten, öyle bir şey duydun da biz mi bilmiyoruz?''

''Nazlı!''

dedim onu cimcikleyerek. Sahra sessiz kalırken Alpaslan gözlerimin içine baka baka;

'' Sahra haklı, timce dedik. ''

deyince olduğum yerde çivilenmiştim sanki. Ağrıma mı gitmişti? Hayır, sonuçta onların planlarına dahil olan bizdik ama her şeye rağmen bunu söylemesi olacak iş miydi?

Hayatta sevmediğim nadir şeyler vardı. Her şeye anlamlı yaklaşırdım ama istenmemeye asla!

Nazlıyı hafiften uyarınca kalktık ikimizde.

'' Kusura bakmayın biz böyle Muratın aklıyla geldik oturduk niyetimiz planınıza, sofranıza dahil olmak değildi!''

dedim uyarıcı bir tonda.

'' Otur hemşire''

dedi Alpaslan tüm ciddiyetiyle. Ama dinlemedim.

'' Size afiyet olsun''

Nazlı cebinden çıkardığı kredi kartını Muratın eline tutuşturdu.

'' Payımıza düşen neyse verirsin''

Murat kabul etmemek için ayaklanınca Nazlı ile hız kesmeden çıkışa ilerledik. Onlar ardımız da ne yaptı, ne konuştu bilmiyordum ama biz çıkıp arabaya geçtik. Nazlı zaten sinir küpüydü ama benim içinde bir kırıklık peydahlanıyordu.

'' Özür dilerim benim yüzümden geldin sende''

'' Özür dilemene ama bir daha da aynı ortama girmeyelim''

'' Açsın değil mi?''

'' Bize gidiyoruz, salçalı ekmek neyimize yetmiyordu!''

dedim gülerek. Annemi arayıp çay koymasını söylerken aracı yakınlarda bir yere park edip Alpaslanın ceketini de alarak bize geçtik. Annem önce söylenmiş, dün hakkında sonra da Nazlıyla akraba dedikodusuna dalmıştı. Anneme çaktırmadan hızlı yıkama ile ceketi yıkayıp kurutma makinasına attım. Odama çıkarıp ütülediğim ceketi, poşete koyarak indim aşağıya.

'' Sonra işte o dönemler ne olduysa halam da gelmedi ya''

'' Aman bırak o yılanı! Ay Nazlım akşama kalsana''

'' Yok Neriman teyze yarın iş var. Eee biliyorsun Firuze de gidecek yarın. Gerek yok''

Üzerimde ki kıyafetleri değiştirirken saten bordo takımlarımı giymiş Nazlının eşyalarını ona vermiştim.

'' Geçireyim seni''

'' Yavrum kapının yolunu mu bilmiyorum?''

'' Çaktırma ceketi vereceğim''

Nazlı çaktırmadan anneme baktı.

'' Acelesi mi vardı?''

'' Askeri ceket bu ne olur olmaz vereyim bir an önce''

Birlikte çıktık bahçeye. O bana yüz vermemem için maniler atarken çağırdığı taksiye bindi.

'' Yarın yoğunum, ama sonraki günler birlikte olalım''

'' Olur canım''

Onu yolcu ederken karşı kapıda bir hareketlilik oldu. Alpaslan arabasını evin yanında ki küçük otoparka sokarken peşinden ilerledim.

Beni hep pijamalarımla yakalamak zorunda mıydı?

Arabayı ustalıkla park ettikten sonra indi aşağıya.

'' Bende seni arayacaktım''

dedi yanıma ilerlerken.

'' Ne için?''

'' Bugün için''

'' Gerek yok! Al ceketin sağol''

Eline tutuşturduğum cekete baktı bir süre.

'' Bu halde çıkmışsın yine, üşürsün''

Öfkeli bir şekilde güldüm.

'' Sen manyak mısın? Bir ilgileniyorsun, bir yerin dibine sokuyorsun! Hayırdır ya yeni oyuncağın mıyım yoksa''

'' Düzgün konuş!''

dedi poşeti arka bagaja atarken.

'' Düzgün davran! Bir öyle bir böylesin! Yanarlı dönerli!''

Gözlerinde ki alev harlandı, gitmek için arkamı döndüğüm de beni kolumdan kavradığı gibi soğuk duvara yasladı bedenimi. Bu yakınlık, fazlaydı. Kafamı kaldırıp yüzüne bakarken cebinde ki anahtarı çıkarıp park ettiği yerin kepenklerini indirdi. Bedenim de ki elektriklenme ile anlayamadan kendimi arabanın önünde otururken buldum. Aralık bacaklarımdan sızarak ensemden kavrandığım gibi sert bir öpüşe maruz kaldım. Kokusu, teni o kadar yakınımda idi ki ben öpüşmemizi idrak edemezken belimde ki elinin varlığı altında eziliyordum adeta. Gözlerim kapandı, kendimi ona teslim etmiştim.

Belki de çoktan teslimdim zaten...

**

Bölüm sonuuuuu! Tamam normalde bu yoktu aniden aldığım bir kararla en azından bir kiss gelsin dedim:)

 

Loading...
0%