Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@vahsi.kelebek

6* ATEŞLE BARUT, AH YAN YANA DURUR MU?

Yüreğimin köşelerine gömdüğüm o küçük ağlak erkek çocuğu onun yanın da ortaya çıkıyordu hep. Hayatım da hiç bir zaman birine sığınma isteği ile dolup taşmadım. Ta ki bu kadın ortaya çıkıp bende ki geçmişi ortaya çıkarana kadar. Aşk caesaret isterdi ama bence cesaretin c si yoktu, yine de arsızca isteklerimin önüne ördüğüm duvarlar sağlam gelemedi..

Yüzbaşı Alpaslan T.

Tek kelime, uçmak. Uçuş hissi, bacaklarımda dolanan sıcaklıklar, dudaklarının sertliği sanki yılların acısını dindiriyormuş gibi kana kanaydı. Bacaklarımın iç kısmında ki sıcaklık giderek etkisini arttırırken saç diplerimin terlediğini hissedebiliyordum bu soğukta. Gözlerim kapalıydı, hem de sımsıkı. Bir eli belimde, diğer eli bacaklarım da hakimiyet almıştı. Üst dudağımı alt dudağı ile yoğuruyor, dili damaklarımın içinde arsızca geziniyordu. Nefesleri yüzümün her yanında hissederken kalbim göğüs kafesimden çıkmak üzereydi. Can gelen kollarımı düşürdüğüm iki yanımdan alıp ensesine çıkardım. Terlemişti. Saç diplerini tuttuğum da sert bir şekil de ağzımın içine doğru inledi. Burnundan soluyordu resmen. İç bacaklarım da gezinen karıncalaşma elleriyle daha da beter hale geliyordu. Dudaklarımda ki ıslaklık çeneme bulaştı, dudakları bu sefer çenemi emmeye başladığın da kafam kendiliğinden kalktı omzuma dökülen saçlarımı eline dolayıp kafamı daha da arkaya çekti. Canım yanmıyordu ama saç diplerimdeki nem eline bulaşmıştı. Çıplak kalan boynuma değen dili ile omuzlarına tutundum. Vücudumda ki titreme arttığın da diliyle köprücüğüme kadar gelip saten eşofman üstünün yakalarını çekiştirdi. Dişlerini köprücüğüme geçirdiğin de kısık sesle inledim. Acı vardı ama yoğun zevk de vardı. Elleri iç bacaklarımdan biraz daha yukarı kasıklarım da kol gezinmek isterken gelen ses ile sıçradık.

'' Alpaslan! Burada mısın?''

Siktir!

Tunçun burada, Alpaslanla şu an ne işi olabilirdi ki? Onu nasıl ittiysem tutunmak için gömleğimin yakasından tuttu. Düğmeleri teker teker açılırken içime giydiğim beyaz dantelli içeride ki karaltıya rağmen parlıyordu. Gözleri göğüslerime, oradan gözlerime çıktığım da nefeslerini düzene sokmaya çalıştı.

'' Alpaslan!''

Sakin olmaya çalışıyordu ama gözlerim giydiği kotundan belirginleşen erkekliğine düştüğün de arkasını dönüp duvara tutundu.

'' Sakin ol Alpaslan.. Yeni yetme misin oğlum sen!''

Derin nefes alıyor kendi kendine mırıldanıyordu.

'' Geliyorum Tunç!''

Keskin bir bağırıştı bu. Ne yapacağımı şaşırmış bir halde düğmelerimi iliklemiş oturduğum yerden atlayıp titrek dizlerimden güç alarak doğruldum.

'' Bekle burada Firuze, ben onu bahçeye alırım''

Boğuktu sesi, cebinde ki anahtarı çıkarıp orta ayaklar gözükecek şekilde açtı kepengi. Çıktığın da ise sadece seslerini duyabiliyordum.

'' Kardeşim, hayırdır ne bu hal? Hasta mısın? Terlemişsin''

'' Ha yok ya, öyle araba sıcaktı''

'' Ayazda nasılda terlemişsin, neyse Hulusi komutan seni arıyormuş ama açmamışsın evde mi diye bak dedi. Acil bir durum varmış gelmesin beni arasın diyor''

'' Sağolasın kardeşim. Uğraştırdım seni de''

'' Estağfurullah.''

'' Gel bahçeye bir çay içelim''

'' Yok gideceğim, Firuze de Nazlıyı geçirmeye gitti ama gelmemiş''

'' Ha, annem onu lafa tuttu bahçede eve aldı. Bir çay içer gelir herhalde o da şimdi geç sen''

'' İyi madem, hadi iyi akşamlar kardeşim''

'' İyi akşamlar''

Ağabeyimin adım sesleri kesildi. Tuttuğum nefesi verirken dikildiğim yerden hareketlenip hızlı adımlarla kafamı kepenkten eğip çıktım dışarı. Soğuk hava nemli saç diplerime çarparken onunla yüz yüze gelme düşüncesi heyecanımı artırırken ona denk gelmeden hızla koştum. Arkamda ki bakışlarını hissedebiliyordum. Bahçe kapısından koşup evin anahtarlarını almadığım için kapıyı çaldım. Annem bir süre sonra kapıda aldı soluğu.

'' Firuze, kız neredesin sen!''

'' Selma teyze lafa tuttu anne!''

'' Alpaslan oğlum gelmiş mi?'

'' O geldi ben de geldim''

Üzerimi kısık gözlerle süzdü.

'' Ne bu hal? Savaştan çıkmış gibi''

'' Ay anne! Kapı önünde ne meraklısın sorgulamaya düşürmeye! Çekil dondum!''

Onu itekleyerek arkamdaki söylenmelerine aldırmadan hala kalbimde ki taze çarpıntı ile odama kaçtım. Kapıyı ardımda kapayıp sırtımı yasladım ve artık taşımayan dizlerimi kırıp kapının önüne çöktüm. Elimi kalbime koyup sakinleşmek adına derin nefesler alırken az önce yaşanılanlar aklımda mıh gibi kazınmıştı. Hissettiğim bu bölük pörçük adını konduramadığım hisler daha da derine işlenirken bir yandan da korkuyordum. Derin bir nefes verip çöktüğüm yerden kalktım. Kasıklarımda ki tatlı sızı ufaktan etkisini kaybetmiş, kendimi yatağa atıp cenin pozisyonun da sırıtmalarımı engelleyemiyordum. Harelerim kapandığı vakit aklıma gelen o sahneler yanaklarıma kan oturturken yarın işe gideceğim gerçeğini gelen mesajla farkına varmıştım.

Başhekim Uzay G.: Firuze selam, iyi akşamlar diliyorum. Yarın, uzun bir aranın ardından görevinin ilk günü. Seni buradan da canı gönülden tebrik ediyorum. Aramız da ki ufak bir kutlama ve yarın ki 8:00 toplantısına katılmanı dört gözle bekliyoruz. Umarım sende sabah için kendini ayarlayabilirsin?

Uzay bey merhaba; sabah 8 gibi toplantı odasında yerimi alacağım. Her hangi bir sıkıntı yok. İyi akşamlar..

Yatağımdan zor bela kalkarak duşa girdim. Kısa süreli bir duştan sonra ferah bir şekil de çıkıp yeni çıkardığım pijama takımlarımı geçirdim üzerime. Saçlarımı kurutup yüzüme nemlendiricimi sürdükten sonra kapımın çalınması ile dolabımın önünde durdum.

'' Gel''

'' Güzelim, ballı süt getirdim sana. İster misin?''

'' Ah, gel ağabey''

Ağabeyim elinde ki sütü elime uzatırken oturdu yatağın ucuna.

'' Yarın ilk iş günü he?''

'' Öyle valla. Zaman su gibi''

'' Sen de her akşam ki gibi ne giysem havasına büründün tabii''

'' Sorma''

'' Firuze, Hafta sonu için annem kuran okutacakmış. Evde misin?''

'' Şimdilik bir planım yok. Ne kuranı ağabey?''

Ağabeyim sıkıntılı bir nefes vererek;

'' Merhum kız kardeşimiz için''

deyiverdi aniden. Düşen suratım ile birlikte o da farkına vardı ve omuzlarımdan öpüp kalktı ayağa.

'' Asma suratını. Kavga edersiniz siz şimdi ondan dedim ben. Evde ol o gün''

'' Olur''

dedim kısaca. Bu rahatsız muhabbeti daha fazla sürdürmek istemediğimi anlayarak çıktı odamdan. Aklımın bulanıklığını bir kenara atarak dolaptan gri kumaş pantolonumu, boğazlı siyah bluzumu çıkarıp koydum tekli koltuğumun altına. Ve artık içimdeki bu gariplikle yatabilirdim...

🍃

'' Tekrar teşekkür ederim''

dedim elime kocaman bir gül buketi sıkıştıran adama.

'' Çok ama çok tebrikler, hastanemizi böylesine gururlu bir işin içinden sağ salim çıkardığın için''

Önlüğünün cebinde ki ellerini çıkarırken Jale, gülerek Uzay beye döndü.

'' Başhekimimizden tam destek, toplantı ve durum değerlemesi bittiğine göre baş hemşiremi alıp yemekhaneye inmek istiyorum. Özlemiştir''

'' Evet evet kesinlikle, biz de çok özledik arkadaşımızı''

diye destek atınca Cihat Uzay bey daha fazla bizi tutmayarak gitti.

'' Of, adam amma abarttı! Bir an gitmeyecek sandım''

Jale hastanemizin kadın doğum, Cihat ise nöroloji uzmanımızdı. Ve ben ikisini de çok severdim.

''Kuzum, inan artık tebrik edilmekten bana gına geldi! O yüzden ben etmeyeceğim ettim san''

Jaleye gülerek aşağı yemekhaneye indik. Cihat centilmence yerini bize verirken öne geçtik. Tabldot'lara günün menüsü olan çorba, pilav ve ızgarayı koyup son olarak tatlımız şekerpareyi de alarak geçtik bir yere.

'' Özlemiş misin?''

'' Özlemişim ya. Gerçekten sizi, yemekleri, bu atmosferi''

'' Odan çiçek dolu bu arada''

Gülerek kafamı salladım.

'' Gördüm. Neyse boşverin beni de neler oldu yokluğum da?''

'' Şıllık Şükran istifasını verdi. Eee devletten gelmiş kızım özele dayanabilir mi? Nebiye hamile''

Bir anda şaşkınlıkla kafamı kaldırıp Cihata baktım. Cihatta parlayan gözlerle kafasını salladı.

'' Oğlumuz oluyor.''

'' Vay, tebrik ederim Cihat''

'' Teşekkür ederiz halası, renkli ultrasona girdi geçen hafta. Ah bir görsen''

'' O bir fetüsken de şuna baksana halası diye yanıma geliyordu!''

'' Jale! Oğluma fetüs deme!''

'' Tıpçısın sen oğlum kendine gel!''

Hallerine gülerken Jale beni dürttü.

'' Sen bizi bırakda kendinden haber ver. Onca yakışıklı asker arasından bulamadın mı kendine göre?''

Kalbim tekledi. Sanki bir asker o mu vardı ki aklıma sadece Alpaslan geliyordu?

Evet, öpüştüğün bir asker komutandı.!

İç sesimin verdiği heyecanla kafamı belli belirsiz salladım.

'' Yani, oraya arayışa gitmedim ama görev yaptığım komutan karşı komşum çıktı. ''

'' Ciddi olamazsın! Kim? Allah'ın adını veriyorum göster''

Omuz silktim.

'' Yok, nerde neyi göstereyim ya. Elin adamı!''

'' Dillendirmen bile elin adamı olmadığını gösteriyor!''

'' Jale vallahi kafam kaldırmıyor ilk günden! Gidelim hadi yediyseniz''

Jale dil çıkararak tabağında kalan son yemeği de yiyince birlikte kahve molasından sonra herkes görevine dağıldı. Gün klasik bir şekilde rapor, günlük toplantı yeni hemşirelerin planları derken ne zaman saati altı ettim farkında bile değildim. Jale ve Cihat ile hafta sonu için bir yemek organize ederken Nazlının aşağıda olduğuna dair mesajı ile üzerime kabanımı alıp çıktım. Nazlı aracım olduğu için yaya bir şekilde gelmişti.

'' Kuzum, nasıl geçti''

'' Klasik canım. Naber?''

'' İyiyim, işler güçler. Napalım ya bizim mekana mı gitsek?''

'' Ay yok, mekan falan kafam kaldırmaz. Açım ben. Gel Makarona gidelim beşiktaşa''

'' Cidden mi?''

'' Aynen, akaretlerde de bir kaç kadeh içer döneriz''

Heyecanla ellerini çırparak koluma girdi.

'' Ayy, hadi o zaman bir sürü postluk foto çekeriz!''

'' Deli!''

Nazlının çalan telefonu ile Nazlı defalarca kez meşgule attı ve sinirle arabaya oturdu. Kemerimi bağlarken anlatmasını bekledim. O da zaten çok geçmeden sıkıntılı bir nefesle birlikte döküldü.

'' Koray, buralarda! Manyak herif arayıp duruyor beni. Sokağın sonundayım diyor''

'' Hala mı? Nazlı bir destek mi alsak?''

'' Kimden ne alacağız Allah aşkına kuzum ya! Uzaklaştırma kararı verip gönderiyorlar. İş babama gitmesin diyorum, Korayı zaten hiç sevmiyor. Hayatını mahfeder!''

'' Senin mi mahfolsun? Milyonlarca kadın ölüyor bu psikopat densizler yüzünden! Adam bugün olmazsa yarın bir daha çıkacak karşına!''

'' Gidelim hadi Firuze, başım çatlıyor sinirden zaten!''

Arabayı çalıştırıp caddeye çıkarken cebimde ki telefonu çıkardım ve telefon tutacağına sabitlerken birden önüme aniden çıkan karaltı ile ani gazla savrulttum bedenlerimizi öne.

'' Firuze! Neye çarptık?''

'' Sakin ol Nazlı!''

İnmek için bir hamle yapıyordum ki aniden kaputta ki sesle bir adam fırladı arabanın önüne. Nazlı bir çığlık kopardığın da atik bir hareketimle kapıları kilitledim. Koray delirmiş bir şekilde tam karşımızda duruyordu.

'' Manyak bu herif! Cidden!'

'' Nazlı! Nazlı in aşağıya!''

'' Nazlı polisi ara!''

'' Nazlı in aşağıya!''

Elinde ki kocaman taşla bir anda öne doğru vurmasıyla Nazlının kafasını eğdim aşağı doğru. Bu adam durmayacaktı.

'' Nazlı bana bak! Al telefonu mu ara hemen polisi! Çıkma arabadan!''

Korkudan bembeyaz kesilmişti.

'' Çıkma lütfen sana da bir şey yapar!''

'' Yapamaz! Ara hemen''

Telefonu kucağına fırlattığım gibi indim aşağıya.

'' Koray! Sen ne yaptığının farkında mısın?''

dedim çatlamış camı göstererek.

'' Seninle bir derdim yok benim Firuze! Nazlı ile konuşmak istiyorum!''

'' Böyle mi konuşmak istiyorsun Allah aşkına?''

'' Aradım! Önce güzelce aradım, dedim ki konuşalım, bak konuşalım!''

'' Aldattın sen bu kızı! Duydun mu? Nişan arefesinde hemde!''

'' Pişmanım Firuze! Köpek gibi pişmanım kuran çarpsın!''

Diğer elinde ki taşa aldırmadan elimi tuttu.

'' Yalvarırım sen söyle! Pişmanım Firuze! Yeminle o kızla bir alakam kalmadı!''

'' Koray farkında mısın kız dediğin senin oğlunun annesi!''

Korayın suratı tamamen değiştiğin de Nazlı cama vurup içeriye gelmemi işaret etti.

'' Tamam biliyorum eşşeklik ettim ama Nazlı bana he desin silerim ikisini de!''

'' Koray, lütfen daha fazla uzatma. Bak korkutuyorsun kızı da! Ya sen farkında mısın rezilliğin? Ya Hulusi amca duysa?''

Gözlerini kaçırdı, Hulusi amcadan korkuyordu. Ama yine de yapacağından vaz geçmiyordu.

'' Tamam tamam sadece konuşacağım söyle çıksın bir iki kelime bir şey sadece''

'' Uslu dur Koray!''

diyerek arabanın kilitini açıp girdim içeriye.

'' Seninle konuşmak istiyor, polisi aradın mı?''

'' Ben, polisi aramadım. Ben Alpaslanı Muratı aradım''

'' Ne sebeple Nazlı neden polisi aramadın!''

'' Firuze bunun önemi yok! Hem çok yakındayız dedi! Gelecekler. Yanımız da güvendiğimiz insanlar olsun polis sadece ifadeye götürüp gidecek! Bu Allahın belası beni bırakmıyor konuşmak istemiyorum!''

diyerek boşanan sinirleri ile ağladı. Sırtını sıvazlarken bu adamın gitmeyeceğini anlayıp sıkıntılı bir nefes verdim.

'' Tamam, sakin ol güzelim. Göndereceğim''

Araçtan geri indiğim de o da hain bir şekilde gülmeye başladı.

'' Gelmiyor değil mi?''

'' Gelecek! Ama korkuyor senden! Git şimdi, sonra konum atarım gelirsin''

Kafasını olumsuz anlamda salladı.

'' Koray! Git dedim sana! İstemiyor nesini anlamıyorsun!''

Koray ile hemen hemen böyle yarım saat boyunca tartışmıştık. Nazlı artık ağlamaktan helak olmuştu, Koray da sıkılmış olacak ki ona git dememle elinde ki taşla parçalanan camı tamamen kırıp öne doğru savruldu. Dudaklarımızdan bir çığlık firar ettiğin de araba birden ötmeye başlayınca bu sokakta ki evlerin camları tamamen bizi seyreden insanlarla doldu.

'' Koray! Sana dedim ki dur! Şerefsiz ibne seni! İstemiyor lan kız! Zorla mı!?''

Nazlıya uzattığı kollarını sert bir hamle ile ittirince bana öfke ile bakıp bir tokat geçirdi suratıma sertçe. Elimi cayır cayır yanan yanağıma götürürken bundan faydalanıp beni düşürdü kaldırıma doğru. Saçlarımı olağan gücü ile çektiğin de Nazlı da araçtan çığlık çığlığa koşuyordu.

'' Senin yüzünden! Sen isteseydin benimle konuşurdu!''

Tüm hıncını benden çıkarıyordu adeta. Nazlı Korayın omzuna geçirdiği taşla üzerime serdi Korayı.

'' İmdat! Yardım edin!''

Tabii ki kimse gelmedi. Herkes saçma bir şekilde etrafımıza toplanmış bizi izlerken kimi kamera kaydına alıyordu. Nazlı Korayı iteklerken onu üzerimden atmaya çalışıyordum ki o durmadı. Eli tekrar bana vurmak için kalktığın da bir el tarafından durduruldu. Alpaslanlar gelmişti. Murat Nazlıyı kollarından tutup yerden kaldırırken Alpaslan üzerimde ki bu iğrenç herifi tuttuğu gibi kaldırıma attı. Sırtımda ki ağrı ile kalkmaya çalışırken Alpaslan beni kaldırdı. Eli belimde doğrulunca koluna tutundum nefeslenmek için. Koray yalpalayarak ayaklandığın da hepimize göz gezdirdi.

'' Sen ne yaptın Koray!''

diyerek bağırdı Nazlı. Gözler bana döndüğün de Alpaslan çenemden tuttuğu gibi yanağımı çevirdi.

'' Sana vurdu mu?''

Gözlerim, ah lanet olası! Neden dolmuştu?

'' Beş parmak izi kalmış orospu çocuğunun!''

Muratın söylemiyle gözlerinde ki harlanma resmen giderek artmıştı. Çenemdeki elinin varlığı yavaş yavaş silindiğin de güldü öfke ile.

'' Firuze!''

'' Alpaslan lütfen dur''

Durmadı, kolunda ki saati çözdü, askeri ceketinin kollarını sıvadı ve saati elinin kemikli yerine sabitledi.

'' Kimsin sen?''

dedi Koraya doğru. Koray arkasına bir adım atamadan Alpaslanın sert yumruğu ile acı içinde feryat ederek düştü yere. Sırt üstü uzanan adam Alpaslanın ekmeğine resmen yağ sürmüştü. Korayın üzerine çıkarak yumruklarını geçirdi.

'' Senin ona dokunan ellerini sikerim orospunun dölü! Sen kimsin lan! Kimsin lan elin bu kızlara kalkıyor! Sen nasıl? Hangi hadle? Orospu çocuğu seni! Seni de senin gibi yapışık itlerin de götlerine kazık sokmalı!''

Öfkeden deliye dönmüştü resmen. Onu ilk defa böyle gördüğüme mi şaşırayım, şu an Korayın çığlıklarına mı bilemedim. Murat Nazlıyı arabaya götürürken Alpaslanı kolundan kavradım.

'' Kurban olayım dur artık öldüreceksin!''

Öfkesi gözlerime an be an sinerken burnundan soluyordu.

'' Alpaslan gidelim yalvarırım!''

Polis siren sesinin gelmesiyle Alpaslan bana tutunarak kalktı. Korayın yüzü kan revan içindeydi. İnen polislerden biri Korayı direk kaldırırken diğeri Alpaslandan direk kimlik sordu. Tabii beni arkasına alarak cebinden çıkardığı kimliği polislere gösterdi.

'' Yüzbaşım, ne hal bu böyle?''

dedi Korayı işaret ederek.

'' Memur bey! Öldüresiye dövdü beni!''

'' Kızları rahatsız edip darp etmiş. Kız arkadaşımın suratında o orospu çocuğunun beş parmak izi varken onun nefesini kesmediğime dua etsin!''

'' Arif, al oğlum araca bu adamı!''

'' Beni dövdü diyorum!''

'' Ben görmedim, sen gördün mü Arif?''

'' Hayır komiserim ben görmedim ben geldiğim de bu haldeydi zaten!''

'' Ulan! Şerefsizler! Polissiniz siz!''

Arif denen adam bir tane daha geçirince Korayın suratına hemen arabaya aldılar onu.

'' İfade için gelmeniz şart. İsterseniz yarın, isterseniz hemen''

'' Geliriz komiser. Sağ ol''

'' Siz sağolun yüzbaşım. Görüşmek üzere''

İşlerin böyle ilerlemesine inanmak istemesem de olan buydu. Alpaslan kalabalığa doğru uzaklaşmalarını bağırınca herkes dağıldı çil yavrusu gibi. Korkudan tir tir titreyen dizlerim artık kendini tutamayınca Alpaslanın kucağına doğru sarıldım ona. Biriken yaşlar yanaklarımdan süzülürken elleri belimi kavradı ve ben kendine daha çok yapıştırdı.

'' Şş Firuze, Nazlı seni böyle görmesin. Kız korkudan tutuldu resmen''

'' Ben de çok korktum. Ben de''

Elleri saçlarımın arasında gezindi. Her bir tutamını sevdi.

'' Buradayım Firuze, lütfen sakin ol. Senin kalbin böyle ürkekçe attığı her saniye o herifi öldürmediğim için pişmanlık duyuyorum!''

Derin bir nefes alarak ayrıldık birbirimizden. Alpaslan arabam için birilerini arayınca ben de eşyalarımı alıp Muratın sürdüğü araca geçtim. Nazlının titremesi dursa da korkusu hala tazeydi. Muratın da suratın da öfke hakim olsa da önceliği Nazlı idi. Alpaslan arabayı hallettiğini söyleyince Murat arabayı karakola çekti. İfade verip şikayetçi olduktan sonra Alpaslanda ayrı bir şikayet dosyası açtırdı ve kendi adına şikayet etti. Memurlar Alpaslanın kimliğinden ötürü pek bir ilgili olsa da sinirime dokunuyordu bu durum. İlla bir torpil, bir tanıdık mı olması lazımdı adaletin sağlanması için! İfadeleri verip çıktığımız da hepimizin suratları beş karıştı. Ta ki Nazlı daha fazla dayanamayarak karnında ki gurultuya kayıtsız kalmayana kadar.

'' Acıktım''

dedi çatallı sesiyle. Murat bastırdığı dudaklarını tutmadı, genişce güldü.

'' Ne var? Açız, Firuze de yemedi bir şey bende. Yemeğe gidiyorduk!''

'' Sanki bende acıktım komutanım ya sen?''

Alpaslana dönünce bende ki bakışlarını yakalamış, kafamı içimde ki bu tuhaf utançla eğdim.

'' Bende de var bir şeyler. Hadi gidelim''

Rota tamamen onlardaydı. Murat bindiğimiz aracı hızla sahil kenarından sürerek aşina oldukları bir yerde durdurdu.

'' Bizim Mahsun usta, eminim ki parmaklarınızı da yersiniz''

Denizin kenarında üç beş ufak sandalye ve masanın olduğu seyyar bir köfte ekmek satıcısıydı.

'' Selamun aleykum ustam''

dedi Murat arabanın önüne vurarak. Adam kızarttığı köftelerden başını kaldırıp bize baktı.

'' Ooo, komutanlarım hoş geldiniz!''

dedi gülerek.

'' Hoş bulduk ustam, nasılsın''

'' İyiyim Alpaslanım, sen nasılsın''

'' İyiyim ben de ustam. Bize dört yarım atıver.''

'' Hanımefendilerin ki soğansız mı?''

Nazlı ile aynı anda;

'' Bol soğanlı''

deyince Mahsun usta da dahil üçü de şaşkınca bize baktı.

'' Soğan yiyen kız görmediniz mi?''

dedi Nazlı sitemle.

'' Görmek istediğim tek kız sensin Nazlı''

dedi Murat, altında ki cümlenin ciddi olduğunu bile bile dalgaya alarak.

'' Geçin çocuklar oturun. Açık ayranım var ekşi ekşi getiririm''

Birlikte dörtlü bir masaya geçip oturduk. Murat ve Alpaslan karşımıza biz ise onların karşısına. Hava ayazdı, insanlar yemeklerini çoktan yemiş ellerinde kahve ve çaylarla sahilde turluyordu. Gözlerimi hırçın denizden alıp masaya gelen köfte ekmeklere döndüm. Ayranları da yanlarına bırakıp afiyet olsun diledikten sonra gitti.

'' Ufff, bu nasıl bir lezzet!''

Nazlı ağzında çiğnediği köfteye aşık olmuşcasına ikinci ısırığıda aldı.

'' Dedim size, güzeldir. Sen beğendin mi Firuze?''

'' Beğendim gerçekten güzelmiş''

Alpaslan sessizce yemeğini yerken sanki yeni dank etmiş gibi gözlerimi ondan anında çektim. Beni öptüğünden beri ilk karşılaşmamızdı.

Adam seni dün öptü, bu gün yine dibinde bittin!

İç sesime devirdiğim gözlerimi Alpaslana çıkardığım da o da bana bakıyordu merakla. Ortamda ki sessizliği Nazlının telefonun sesi bozdu. Nazlı telefonu hoparlöre aldı.

'' Söyle canım''

'' Nazom, nasılsın?''

Murat duyduğu erkek sesiyle gerilirken hem Nazlıya bakmamaya çalışıyor hem de merakla dinliyordu.

'' İyiyim canım sen?''

'' İyiyim Firuzem orada mı?''

Kaçamak bakışlarla Alpaslana baktığım da kaşlarını çatmış ekmeğini yiyordu.

'' Burada duyuyor seni''

'' Tabii ya, kız görevden döndün insan der ki bir arayayım! ''

'' Kusura bakma Berke, çok işlerim vardı birikmiş''

'' Belli! Neyse affediyorum, bir akşam akaretlerde içmeye gidersek tabii''

Alpaslanın öksürüğü ile herkes ona dönerken o aniden yerinden fırlayıp Mahsun ustanın yanına geçti. Dolaptan su çıkarıp kafasına diktiğin de Berkenin tok sesi ile telefona döndüm.

'' Doksanlara bilet satışım var. Ve hızla tükeniyor. Totalim yirmi ama yedi sekiz tane biletim kaldı. İster misiniz?''

Nazlı doksanlar gecesine bayılırdı. Zaten Berke ile de öyle tanışmıştık. Gittiğimiz bir mekan vardı, rakı balık ama ara ara geceler de doksanlar çalar hepimizi coştururdu.

'' Ay süper olur! Sezin ve Mertte gelir!''

Bana dolu dolu gözlerle baktığın da uzun zaman sonra doksanlar gecesi bana da iyi gelecekti eminim ki.

'' Olur, kodu yolla da satın alalım''

'' Tamamdır Nazlıya atıyorum. Hadi iyi akşamlar''

Alpaslan da elinde ki üç adet suyla gelip masaya koydu. Kaçamak bakışlarla bana bakarken Murat içtiği ayranı sert bir şekilde masaya koyunca Nazlı önce bana özür diler bakışlarla baktı, ben daha ne olduğunu anlamadan;

'' Doksanlara gelmek ister misiniz?''

Ben önüme dönüp köfte ekmeğimden rahatça ısırdım, çünkü Alpaslan hayatta böyle şeylere gelmezdi. Emindim. Murat hemen onaylarken Alpaslan cevap vermedi.

Tam da tahmin-

'' Geliriz''

İç sesim gerçekten de içime kaçmıştı. Şaşkın gözlerle ona baktığım da o kimseye bakmıyor, cebinde ki sigara paketini çıkarıyordu.

'' Kaç eksiğimiz var şimdi dur, ben, Murat, Alpaslan, Sen, Mert, Sezin- ah bir dakika onlara sormam lazım''

Nazlı telefonunu çıkarıp birini aradıktan sonra olayı kısaca anlattı, onu onaylayıp kapadı.

'' İkiside okey. Tamamdır. Altıyız. Aslında iki kişi daha lazım. Masa açabilmeleri için. Ama Berke bizi idare eder''

'' Bizimkileri çağırsak? Yani iki sandalye fazladan atsak bir problem olur mu?''

Murat bize baktığın da Nazlı kafasını olumsuz anlamda salladı.

'' O kızla aynı masada oturmam ben''

'' Nazlı! Bırak gelirse gelsin''

Alpaslan oldukça sessizdi. Ama yine de Muratta aradı kendi tayfasını.

'' Nazım ve Eylül gelemiyor. İşleri varmış. Sahra duruma göre bakarız dedi. Akifte gelirim dedi''

Cuma akşamı için sözleşip planı yaptıktan sonra Murat ne kadar ısrar etsek de hesabı ödemişti ve şimdi arabaya geçmiş Nazlıyı bırakmıştık. Nazlı Alpaslana teşekkür ederken Alpaslan Nazlıya Korayla bizzat ilgileneceğini bundan sonra asla bize zarar vermeyeceğinin sözünü vermişti. Muratta Nazlı ile vedalaşıp indiğin de sıra bendeydi. Mahallenin başında durdu Murat.

'' Ben bir sigara içeyim''

diyerek ilk inen oydu. Çantamı omuzlarıma geçirdim ve ona doğru döndüm.

'' Alpaslan her şey için teşekkür ederim. Sen olmasaydın ne olurdu bilmiyorum''

'' Gerek yok teşekküre Firuze, ben olmasaydım da eminim ki o şerefsizin hakkından gelirdin. Ayrıca dikkat et böyle sapıklara sadece Koray yok!''

Sona doğru öfke kusuyordu resmen.

'' Birde anneme-

'' Firuze, aramızda geçen, senin benim şahit olduğum özelin ya da senin şahit olduğun özelim annemlerin bilmesini gerektirmiyor. İkimiz de yetişkin insanlarız. Dert etme.''

Onun bu yumuşak tonunu ilk defa duyuyordum belki de. İçimde tutamadığım, artık dolup taşan bir hisin açığa çıkması ile uzanıp öptüm onu yanağından. Anın da gerilen bedenini, elimi attığım omzunda hissediyordum. Kesik bir nefes verirken kokusundan uzaklaştım sonunda.

'' Teşekkür ederim. İyi akşamlar''

'' İ-iyi akşamlar''

dedi ilk defa kekemesine şahit olurken. Gülümseyerek indim araçtan. Murat arkası bana dönük tüttürüyordu.

'' Teşekkür ederim Murat her şey için''

'' Rica ederim Firuze ben ne yaptım ki?''

'' Gelmen yeterdi. Hadi geçin sizde, karargaha mı inmediğine göre''

Alpaslan bizi izlerken Murat gülerek kafasını salladı.

'' Bu aralar yoğun karargah. Sen geç hadi. İyi akşamlar''

'' İyi akşamlar''

Onları ardımda bırakarak eve geçtiğim de içim içime sığmıyordu. Tuhaf, adını tam konduramadığım yüksek hisler ayağımı yerden keserken çantamdan çıkardığım anahtar ile içeriye girdim. Ev sessizdi. Mutfağa gidip odama çıkmadan su ısıtıcının fişini takıp kendime kahve suyu koyarken bir yandan annemi arıyordum.

'' Anne?''

'' Kuzum geldin mi eve''

'' Geldim de siz neredesiniz?''

'' Annem Çınar ağabeyin Aylinle olacakmış akşam geç gelir. Tunç gecedeyim bu akşam dedi. Biz de babanla bir sahile çaya geldik. Selma teyzen de bizle.''

'' Ah öyle mi? Hava soğuk ama, Azra üşütmesin''

Annem Azraya kurban olma seanslarına devam ederken cıkladı.

'' Üşümez bu tonton. Kapalı alandayız yavrum. Açsan dolapta yemek var''

'' Yok, kahve suyu koydum kendime. Selam söyle herkese. Hadi görüşürüz''

'' Görüşürüz yavrum''

Suyu kaynamaya bırakırken bende odama çıkıp üzerime eşofman takımlarımı giyip makyajımı arındırdıktan sonra günlük bakımlarımı halledip aşağıya indim. Fındıklı bir latte yapıp fişi çektiğime emin olduktan sonra odama çıktım lambaları kapatıp. Bilgisayarı alıp yarın sabah ki plan listemi düzenlerken kısık sesle bir müzik açıp kendimi işe kaptırmıştım. Yarım saat belki de bir saat kadar plan listemi yapıp görevli hemşire grubuna attım ve hepsinin okuduğunu gördükten sonra gelen bildirim ile ufaladığım gözlerimi kısarak ekrana baktım.

Alp.Aslantrkmdyn seni takip etmek istiyor.

Gözlerimi kocaman açtığım ekran da yazan yazıya dakikalarca baktım. Evet! Yanlış görmemiştim. Alpaslan bana istek atmıştı. Önüme düşen saçlarımı yakama taktığım kıskaçla toplayıp takip isteğinin üzerine geldim.

Kabul etmeli miydim? Salak! Edeceksin zaten ne bu gizemler!

Heyecanım parmaklarımı karıncalaştırırken karşımda ki boy aynasından halime baktım.

Salak! Az bir sakin ol! Liseli ergenler gibi!

Usulca kabul ettiğim hesabı geri takip ettiğim de cevap gecikmedi. Sanki beni bekliyormuş gibi hemen onayladı. Anında hesabına girdim. Hesabı açıkken baktığım fotoğraflar hala duruyordu. Ekstra bir şey yoktu. Takipçilerine göz gezdirdiğim de özellikle aradığım bir isim vardı. Sahra! Bulmuştum onu. Hesabı gizliydi ama profil fotoğrafına baktığım da kısık gözlerimle ekrana yaklaştım. Bu, Alpaslan ve Murattı. Alpaslan ve Muratın arasında Sahra vardı ve profili buydu. Şaka gibi!

Bu kız ikisine de aşık olabilir miydi?

Tövbe!

Aklıma gelen toplu düşünceleri silip Alpaslanın takip ettiklerine geri döndüm. Pek bir şey yoktu. O yüzden rahatça bilgisayarın kapağını kapayıp Nazlının sohpetine girdim.

Nazo: Aşkım, iyi misin? Nasıl oldun?

Bir kahve içtim, kendimdeyim. Sen nasılsın asıl?

Nazo: İyiyim. Muratla konuştuk. İyi geldi.

O konuyu da ayrı bir konuşacağız seninle! Nasıl haberim olmaz konuşmanızdan!

Nazo: Affet kuşum, fırsatım olmadı inan. Söz veriyorum anlatacağım detayı.

Kıza sitem ediyordum, ama kendi yaptıklarımdan haberi yoktu tabi ki.

Nazo: Bal?

Nazlı! Alpaslanla öpüştük.

Nazo çevrimiçi..

Nazo yazıyor...

Nazo çevrimdışı..

Telefonuma düşen görüntülü aramasını cevaplandırdım.

'' Şaka mı?''

Şok olmuştu. Kafamı olumsuz anlamda salladım.

'' Vallahi değil. Şaka değil''

'' Nerde ne zaman?''

'' Dün akşam, evlerinin önünde ki arabayı park ettiği yerde. Kepenkler inikti ama''

Dehşetle gözlerime tutunmuştu.

'' Bir de bana dersin anlatmadın diye! Şerefsiz kız''

'' Daha dün oldu! Fırsat mı oldu?''

'' Ay yüreğim, kız nasıl öptü ne oldu?''

'' Anlamadım, ceketi verdim senden sonra. Ne olduysa bir anda kucakladı beni oturttu arabanın üs-

'' Sus rezil! Ben gittikten sonra olan olmuş! Göremedim!''

'' Adam sen olsan öpermiydi!''

'' Alpaslanın köftelerini yedin demek!''

Ona gözlerimi belerterek somurttum.

'' Ne var kızım, sosis gibi dudakları var adamın''

'' Sus be!''

İkimiz de karşılıklı gülerken sıkıntılı bir nefes verdi.

'' Bilmiyorum, yani olur mu sizden? Bak üzmek istemem olur elbette çokta güzel olur. Çok yakışıyorsunuz ama senin de benim gibi hatalı bir ilişki deneyimlemeni istemiyorum. Biliyorsun ki Koray ile başta aptal aşıklardık!''

'' Nazlı, unutma ki sen onu yakaladığın gibi bıraksaydın böyle olmazdı. Ona bir şans vererek hata yaptın!''

O da bunu farkında olduğundan sesini edemiyordu ya.

'' Konuşuruz sonra, babam geldi. Öpüyorum''

'' Selam söyle''

'' Olur''

Telefonu iyi geceler dedikten sonra kapadık. Her şeyi bir kenara atıp yatağımın içinde içimi hem kıpırdatan hem de kemiren hislerimle baş başa, uykuya dalana kadar cebelleştik...

🍃

Elimde ki ılık sütü kafama dikerken araladığım perdeden karşı odanın camını izliyordum. Koskoca dört gün geçmişti. O gecenin ardından dört koca gece. Ne bir ses ne bir hareketlenme, yoktu. Eve gelip gidişini bile göremiyordum. Nazlıdan duyduğuma göre Murat ona çok yoğun olduklarını, hatta bazı geceler karargahta uyuduklarını bile söylüyordu. Hatta akşam için de gelip gelemeyecekleri son dakikaya kadar belli değildi. Cuma günü benim izin günüm olduğundan işlerimi evden halletmiştim perşembe akşamı.

'' Kızım''

Annemin ne zaman geldiğini fark edemememle irkildim.

'' Korkma kuzum benim''

'' Anne, dalmışım.'

'' Kahvaltı hazır hadi''

'' Geliyorum''

Birlikte aşağı inerken boş bardağımı mutfağa bırakıp hazır sofraya geçtim babamın yanaklarına öpücükler bırakırken.

'' Günaydın baba''

'' Günaydın çiçeğim. İzinli misin bugün?''

Sırayla ağabeylerimi de öpüp geçtim yerine annem çayları doldururken.

'' Evet babam evdeyim bugün. Akşam dışarı çıkacağım bizimkilerle''

'' Yarın evde misin?''

'' Sabah bir toplantımız var öğleden sonra gelirim''

Annem çayı önüme belirgin bir şekilde bırakırken gözlerime bakmıyordu.

'' Niye? Bu gün yapaydınız toplantıyı da yarın evde olsaydın!''

Sakin bir cevap vermek için çok uğraştım. Tunç kafasını kaldırıp bana bakarken babam boğazını temizleyerek annemi kolundan kavradı.

'' Çünkü toplantı hekimlerle yapılacak. Bugün herkesin kendine göre işleri var. En sakin günümüz yarın''

'' Otursana Nerimancığım, kızımız seni otururken de duyabilir''

Annem babama öfkelenen gözlerini çevirirken Çınar ağabeyim konuyu dağıtmak için;

'' Anne reçel yok mu?''

dedi. Annemin sabrı taşmış olacak ki elinde ki çaydanlığı hepimizin dikkatini çekecek sertlikle çarptı masaya.

'' Ne reçeli, ne toplantısı siz beni öldürecek misiniz! Yahu biz çocuk mu oynatıyoruz? Yarın ne? Günlerden ne?!''

'' Anne bir sakin olsana sen!''

Çınar ağabeyim ayaklanınca annem onu durdurdu.

'' Sus Çınar! Sus! Sende olmasan bu iki hayta ölen kız kardeşlerini unutacaklar!''

Öfke bedenime sinsi bir zehir gibi yayılırken daha fazla bu sofrada kalamazdım.

'' Biz zaten onun ölümü ile yıllarca, gerektiğinden fazla çektik acısını! Sen bize bu acıyı iliklerimize kadar unutturmadın! Yaşattın! Ne istiyorsun şimdi bizden? Anne? Seneler asırlar geçti hala mı? Hala mı doymadın acısını bizden çıkarmana!''

Annem dumura uğramış, göz yaşlarını hali hazırda tutmuş gibi akıtırken Tunçta benimle birlikte ayaklandı. Yaş olarak aramız da sadece iki yaş olduğundan o da benim yaşadıklarıma maruz kalmıştı. Babam dengesini bozan annemi tutup oturturken ağabeyim tok bir sesle bağırdı.

'' Firuze! Haddini aşma ve annemden özür dile!''

'' Hayır ağabey! Firuzenin özür dileyeceği bir şey yok!''

'' Evet var! Her ne olursa olsun o bizim annemiz!''

'' Senin tuzun kuru tabii. Biz burada bu acıyı çekerken sen İngiltere'deydin ağabey!''

Babam annemi oturttuktan sonra bizimle eş kalktı.

'' Aferim Neriman, çok bile dayandı bu iyi günlerimiz! Bırakmadın yavrularım iki lokma yesin!''

Annem için için göz yaşı dökerken ağabeyim onun yanına, ben ve Tunç ise odalarımıza kaçmıştık. Annem, yıllarca bizden çıkarmıştı acısını. Hatta cenaze de babamın yakasına yapışmış neden sadece beni kurtardığının hesabını sormuştu. O zamanları kolay atlatmış gibiydi annem. Kapıyı ardımdan sertçe kapadıktan sonra basan sıcak ile açtım camı. Öfke gözlerimi doldururken daha göz pınarlarımda olan yaşları elimin tersi ile sildim. Akmamalıydı, yaşımın en güzel en deli zamanlarını ağlayarak heba etmiştim zaten. Şimdi de bunu yapamazdım. Modumu yakalamak için akşam için ne giyeceğime karar vermek için dolabımın önüne geçtim. Doksanlarda her zaman renkli giyinir takılarımızı takar tıkıştırırdık. Nazlı çoktan bebe mavisi v yaka uzun kollu bir bluz ve altına dar, dizleri yırtık bir kot tercih etmişti. Hatta kombini ve kulaklarına takacağı yine mavi kelebek desenli küpesine varana kadar göstermişti. Sezin klasikcilerdendi. Uzun kollu, yine v yaka bileklerine kadar uzanan dar bir triko elbise tercih etmişti. Mert desen o bambaşka kafalaraydı. Ne giyerim ne giymem diye kendi içimde tartarken gözüme, göreve gitmeden önce aldığım ama hiç giymeye nasip olmayan pembe renklerinde oversize gömleğim ilişti. Dolaptan gömleği çıkarırken katlı olan bej renklerinde pileli mini eteğimi çıkarıp Nazlıya yolladım. Çok geçmeden kombini okeyledi ve halka küpelerimi takmamı isteyince gold küpelerimi çıkarıp gömleğin üzerine attım. Hazırlanmak için daha çok erkendi. O yüzden biraz kitap okumak iyi gelebilirdi. Ya da uyumak.

Çekmecemden çikolatamı çıkarıp elime şeker portakalını aldım ve okumaya başladım.

🍃

'' Çığırma kızım! Uyumuşum napayım! Hazırlanırım hemen''

'' Hadi Firuze! Seni beklemeyiz bak!''

Nazlının heyheyleri yine üzerindeydi. Kitap okurken uyuyakalmıştım. Tunç gelip gitmeyecek misin sen diye sormasa muhtemelen kapıma gelirlerdi psikopatlar! Telefonu kapadığım gibi ütülediğim gömleği üzerime geçirdim. Saçlarımı uğraşmadan dağınık bir örgü yapıp eteğimi de giydikten sonra açık tonlarda bir makyaj yapıp parlatıcımı da dudaklarıma yedirip çıktım evden. Alpaslanların gelip gelmeyeceği hala bilinmez bir sırken karşı evin lambaları kapalı, kimsecikler yokmuş gibi bir görüntü veriyordu. Daha fazla beklemeden çağırdığım taksiye binip mekana geçtim. Nazlı Sezin ve Mert bize rezerve edilmiş masa da makaraya dalmış geldiğimi anca başlarına dikildiğim de anlamışlardı.

'' Ah! Sonunda ya''

diyerek Nazlı yanında ki sandalyeyi çekti.

'' Abartma, beş dakikacık geciktim!''

O bana göz devirirken diğerlerine selam verdim.

'' Sizin bu tayfa yok herhalde, gelmeyecek''

'' Yoo geliyorlarmış yoldalarmış- ah iyi insanlar laf üstüne''

Kafamı Nazlının baktığı yere çevirdiğim de yine nefes kesici bir görüntü ile karşı karşıyaydım adeta. Üzerinde beyaz bir gömlek, altın da salaş kotu, yeni yaptığı asker tıraşı ile serserice elleri cebinde bu tarafa geliyordu. Gözlerim ancak etkisinden çıkmış olacak ki arkasından masaların arasından geçerken onun koluna tutunarak geçen Sahrayı anca görmüştüm. Üzerin de kot ve beyaz uzun kollu bir bluz vardı. Haberleşerek mi beyaz giymişlerdi bilmiyordum ama gözlerim öfke ile yanarken arkalarında kilere bakmadım bile. Önüme döndüğüm de masaya geldiler ve herkese selam verip oturdular karışık bir şekilde. Akif ve Sahra hemen karşıma, Murat Nazlının yanına Alpaslan ise benim yanımda ki boş yere geçmişti. Gözlerini üzerimde hissetsem de tepki vermedim. Çünkü kıskançlık damarlarımda kol geziyordu. Ve bunu belli etmek istemiyordum. Murat yine o kutsal görevle herkesi tanıştırmıştı. Masadakiler Allahtan anlaşmışlardı. Hoş, Sahra sadece gülümseyerek tepki vermiş tek kelime etmemişti. Tabii sürekli Murat ve Alpaslanla sadece onların sohbet edeceği konuları açışı da gözümden kaçmamıştı.

'' Hoş geldiniz efendim''

Masalarda ki gürültü kesildi. Herkes orta yaşlarında omuzlarında ki renkli poflarla güleç kadına döndü.

'' Afitapa hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Diyoruz ki yeni nesil artık sıktı, ne o anacım vurdulu kırdılı, azıcık göbek atalım ya! Giderek anneme benziyorum Afitap, diyor Sıla! E o halde bu akşam göbekleri atmaya hazır olun! Afitapla doksanlar gecesi, başarılı dj' miz Burak ile başlıyor.''

Herkes alkışla kadına eşlik ediyorken dj yavaştan şarkıları açmış, daha yenilip içilmeden başlanılmıştı oynamaya. Garsonlar gelip masayı hazır ederken mezelerle donanmıştı masalar. Rakılar teker teker masalara açılırken önüme konan kadehi geri ittim. Bu gece içmeyecektim.

'' Ben almayayım, pardon bakar mısınız. Ben alkolsüz bir kokteyl alabilir miyim?''

'' Tabii efendim, yaban mersin ve ahududulu miximiz var. Denemenizi tercih ederim''

'' Buzsuz olsun''

diyerek bana bakan Alpaslana döndüm.

'' Hayret, içmedin''

'' İçmek istemedim. Ya sen?''

Önünde ki kadehe baktım. Az bir miktar vardı.

'' Bir kadeh, belki de hiç içmem. İçeyim mi?''

Gözleri, gözleri o kadar güzeldi ki kahveliklerine bakmadan edemiyordum. O kirpiklerinin ahengi gözlerime sunulan bir şölen gibiydi adeta.

'' Firuze?''

Daldığım gözlerinden kendimi alıp önüme dönerken ağzımdan belli belirsiz bir cık çıktı. Bana bakışlarını hissedebiliyordum. Kadehi elinin tersi ile iterken, baktığını hissettiğim tek göz Alpaslan değildi, Sahra da tuhaf bir bakışla bize bakıyordu.

Saatler ilerledikçe Sezin ve Nazlı bağıra bağıra şarkıya eşlik ediyor, ben ise önümde ki balığı yemekle meşguldüm.

'Ben ne sana taparım, ne seni ararım, ne trip atarım
Sen ne beni oyala, ne omuz ovala, işime bakarım
Ben o nazı çekemem, günaha giremem, kötü söz edemem
Aşk bu kızıl ötesi, yaralı müzesi, hareket edemem
Acılarım heveste, güneş açar aheste, bir kapalı kafesteyim
Topu topu bi deste, ara sıra bi besle, iki nota bir besteyim
Seni çöpe atacağım poşete yazık
Bi sigara yakacağım ateşe yazıkAşk gidene acımak mı?
Bu yükü taşımak mı?
Yarayı kaşımak mı?
Sor iyisi çıkacak mı?
İçime akacak mı?
Ve güneş açacak mı?'

Nazlı Sezine omuzlarını sallarken bir yandan da Muratı koluyla dürtüklüyordu. Akif alkış eşliğinde, Mert ise onları videoya alarak eğlenirken tek sessiz yemeğimi yiyen ben, Beni izleyen Alpaslan, ikimiz arasında mekik dokuyan Sahra idi. Alpaslan da tabağındakileri bitirmişti ve mezelerle oyalanıyordu. Suyumdan bir yudum alırken eğildi kulağıma.

'' Aracın yapıldı, yarın sabah kapında''

Nefesi kulağımı gıdıklıyor, kokusu doluyordu aramızda.

'' Yaa, teşekkür ederim. Borcum ne kadar?''

'' Bir borcun yok, ama sade kek severim, pudra şekerli''

Dudağının kenarı kıvrıldığın da gözlerimi zorla dudaklarından alıp gözlerine çıkardım.

'' Öyle mi dersin?''

'' Derim derim, severim.''

Serseri!

'' Ateşle barut! Ateşle barut! Firuze! ''

Nazlı remixi çalan şarkıyla kalktı ayağa. Bu bizim evde deliler gibi söylediğimiz Sertap Erener klasiğimizdi.

'Ateşle barut ah yanyana durmazGönül dilinden anla birazBir dokunursan ah dokunursanEllerin mızrap olur bedenim saz'

Benden taraf eğilirken ona ayak uydurmam için ellerimle hareketler yapıyordum.

'Gözlerim gözlerinden geçerken
Ah yine tövbelerim bozulur
Kimbilir kaç senedir sana ben
Hazırım böyle hadi gel hemen hemen'

Bu gece tabularımı tamamen kaldırmıştım ona karşı. Ayağa kalkıp tüm o takındığım tabularımı yıktım.

'Fırtına bu, bu afet deprem
Yıldızları gel topla benden
Sarsıntılar dağıtsın bizi gel
Yeniden doğuş bu vazgeç kendinden'

Nazlı eliyle mikrofon şeklini yapmış bir bana bir kendine tutuyordu.

'Ateşle barut ah yanyana durmaz
Gönül dilinden anla biraz
Bir dokunursan ah dokunursan
Ellerin mızrap olur bedenim saz'

Kalçalarını bana doğru salladığın da bende ona doğru sallamış, eliyle beni döndürmesine izin vermiştim.

'Eriyorum bak mum gibi
Damlaya damlaya sel oldum al beni sar
Al darmadağın al dolu dizgin
Ruhum bedenime dar'

Saçlarımı savurarak bir sağa bir sola çevirdiğim kafamla Alpaslanın bakışlarını yakaladım. Gülerek kafasını sallıyordu. Nazlı Murata geri dönünce bende alkış tutarak ıslık çalmıştım. Bedenimi çevirdiğim de Alpaslan oturmam için sandalyemi çektiğin de sırıtık halim bir an solmadı. Şarkıda da dediği gibi, Ateşle Barut- ah yan yana duru mu? Durmazdı! Onun o kavruk teninde ki beyaz gömleği parçalamamak için kendimi zor tutuyordum. Yerime geri dönerken mixlendi şarkı ve Sezen Aksudan Seni Yerlere geçti.

'Sen bizim mahalleye geldin geleli, canım
Bizde ne akıl kaldı ne de fikir, bittik
O endam, eda nedir öyle, hey yavrum
Kaç yıllık arkadaşlar birbirimizi sattık'

Sezin Merte omuzlarını sallıyor, ona ithafen sözleri söylerken ben ise Alpaslana döndüm ve onun gözlerinin içine baka baka;

'Ben sokak kedisi gibi sürtünüp yerde
Komşunun kızı kampta, sporda, stepte
Terzi Mukadder satıp savdı malı mülkü
Gizlisi saklısı kalmadı, topumuz niyetteSen bizim mahalleye geldin geleli, canım
Bizde ne akıl kaldı ne de fikir, bittik
O endam, eda nedir öyle, hey yavrum
Kaç yıllık arkadaşlar birbirimizi sattık'

Sözlerine eşlik ederek elimle bir kez göğsüne vurmuştum. Onu hiç bu kadar gülerken görmemiştim, o ise tüm gece bana gülerek çenesinde ki ufak çıkıntıyı bahşetmişti.

'' Uslu dur Firuze, çok ayaklanıyorsun''

diyerek sitem ediyordu.

'Çıtır çıtır
(Ye, ye, ye)
Kıtır kıtırÇıtır çıtır
(Ye, ye, ye)Hey, seni yerler, yerler
Seni ham yapar bu zilliler
Yaylanmadan yürü
Yoksa günah bizden gider'

Akifte Merte doğru uzattığı kadehi birlikte tokuşturup şarkıya eşlik ediyorlardı.

'Bu kadar cilvelisi olur mu be erkeğin?
Delikanlı mısın, kız mısın?
Anlayalım artık, hop usta
Sen başımıza bela mısın?'

Akif Murata;

'' Hop Murat anlayalım!''

deyip kahkaha atarken ben de Alpaslana bakarak söyledim. O ise kulağıma eğilerek;

'' Göstereceğim ben sana ustayı! Şebek!''

diyerek saçlarımı sevmişti. Gece o kadar güzel geçmişti ki Rakkas çalınca bir ara kalkıp ortaya çıkmış delice kıvırtırken Murat çoktan kafayı bulan Nazlıyı pistten alırken Alpaslan da beni belimden kavrayıp masaya getirmişti. Ona doğru eğilip para yapıştırmasını beklerken cebinden çıkardığı bir lirayı alnıma yapıştırırken masada kahkaha tufanı olmuştu. Ben ona sitem ederken o benim de hesabımı ödeyeceğini söylemiş, gecenin son demlerinde iyice yakınlaşmıştık. O masadan kalkıp tuvalete giderken, içmeyen ben sarhoş gibi kendimi oradan oraya atma düşüncesiyle dolup taşıyordum. Ve yaptım da. Arkasından bende tuvalete gittim. Herkes içeride oynamakla meşguldü. Önce kendimi kadınlar tuvaletine atıp boynuma bir su çarparken açtım önden düğmelerimi. Amacım sadece birlikte masaya dönmekti ama istediğimden daha fazla detay olmuştu. Tuvalet kapısından çıktığım da ona eğilip bakmak için açık erkekler kapısından bakıyordum ki belime dolanan ellerle irkildim.

'' Beni mi arıyordun?''

Sırtım tamamen göğsüne dayanıyordu.

'' B-ben hayır''

dedim acele ile. Güldü panikliğime.

'' Şşş, yalan ağzına hiç yakışmıyor.''

Beni önüme döndürdüğün de eli hala belimdeydi. Gözleri açık gerdanıma kaydığın da yutkunduğuna şahit oldum.

'' Firuze, gitsek iyi olacak''

dedi benden ayrılırken. Kendine hakim olmak istiyordu ama ben istemiyordum. Onu yakalarından tuttuğum gibi dudaklarına yapıştığım da gerilen bedenine kapanan gözlerim ile saniye kadar durdu. Hareket etmedi. Sonra beni çıktığım kadınlar tuvaletine soktuğu gibi kapıyı ardımdan kapadı. Sırtım soğuk kapıya yaslanırken nefesim kesik kesik işliyordu ağzının içine. Elleri direk zaten bunu planlıyormuş gibi düğmelerimi çekiştirirken dudaklarımı hoyratça ısırarak öpüyordu. Ellerim ensesine çıkıp saç diplerine abandığım da ağzımda, ağzının içinde homurdandı. Beni kalçalarımdan tutarak kapıya hala yaslıyken kucağına kaldırdığın da büyüyen heybeti kasıklarıma çarparken içimde ki arsız Firuze ortaya çıkıyordu adeta. Alt dudağı ile üst dudadığımı emerken ben de saçlarını çekiştiriyordum. Yüreğim patlayacak gibiydi ve bu his beni deli ediyordu. Kasıklarımda ki sızı, daha da genişçe yayıldığın da dudaklarımı bıraktı. Nemli dudaklarım üşüyor, onu bir kez daha öpmek için can atıyordu. Çenemden çıplak gerdanıma kadar emerek geldi. Bacaklarımı belinde sabitlediğim de ona kendimi daha çok bastırmıştım. Bu hareketimle emdiği yeri daha da sıkıca kavradığın da acıyla karışık bir zevk dalgalandı bedenimde. Yüzünü bedenimden çekip alnını alnıma yasladı. Nefes nefeseydik ikimizde.

'' Sabrımı, irademi zorluyorsun! Sen Barutsun o belli ama ben Ateşim!"

Ateşle Barut, Yan Yana durur mu?

**

 

Loading...
0%