@vahsikelebek0
|
Topuk tıkırtılarım insan gürültüsünden kulağıma zor ulaşıyordu. Kampüse saat 3 dersi için ayak basmış çoktan sınıf katına çıkmıştım bile. Üniversitenin ilk günü olmasına rağmen güzel bir kalabalık vardı. Bu sırada sınıfımın önüne gelmiştim. Aklımda eymen vardı. Dün akşam üzeri konuşmuş bir daha da iletişim kurmamıştık. Düşüncelerimle sırama oturmuş yerleşmiştim. Bu sırada henüz boş olan sınıfta zil sesim cereyan etti.
"Alo,Alya" diyen telefonda ki o hoş sese odaklandım. "Efendim sevgilim" diye karşılık verdim. Onu çok özlemiştim ve görmek için can atıyordum. "Ne yapıyorsun güzelim?" Sorusuna hızlı bir cevap verdim. "Derse geldim. Başlamasını bekliyorum. Sen ne yapıyorsun?" "Bavulumu hazırlıyorum bende. Yarın geliyorum. Sabah saat 2'ye uçak biletini aldım. Yarın yanındayım güzelim " dedi. "Çok özledim seni." Diyerek derin bir iç çektim. Görüşmeyeli neredeyse 2 ay olmuştu. Onu öyle seviyordum ki,nasıl anlatacağımı bilemiyordum bazen. O bir ağaç ben onun gölgesiydim. Bazen kaybolsam da vakti geldiğinde tekrar yanında belirirdim. Kıkırtı sesiye düşüncelerimden çıktım ve tekrar telefonda ki sese odaklandım. "Bende seni birtanem. Neyse ki kavuşmamız çok uzak değil. Biliyorsun kuzenimin nişanı vardı. Gelmek zorundaydım." dedi. İlişkimiz başlayalı 1 sene olmasına rağmen çevresinden kimseyle tanışma fırsatım olmamıştı hiç. "Biliyorum canım. Açıklama yapmana ne gerek var. Gitmelisin tabi ki." diyerek onu telkin ettim. Açıklama yapmasına anlam veremedim. Sanki ona kızacaktım. "Güzelim ben şimdi kapatmak zorundayım. Seni tekrar ararım. Kendine iyi bak" diyerek telefonu kapattı. Annesi geldi yanına herhalde diye düşünerek telefonu kulağımdan çektim. Çok acele ve ani bir kapatma olmuştu. Hayırlısı diyerek telefonu sıranın üstüne koydum. Bu sırada saat 3'ü geçmiş sınıf dolmuştu. İçeriye selçuk hoca girdi ve kendi masasına geçerek başında diyeldi. Ders eğitim psikolojisi dersiydi.
Notlarımı almış olduğum defteri kapattım ve büyük çantamın içine attım. Ayağa kalkıp çıkış kapısına ilerledim. Bir sonraki dersim iki saat sonraydı. Eve gitmeye değmeyeceğini düşünüp kampüsün kafeteryasına indim. Kahve otomatından en sevdiğim kahve olan sıcak moccamı alarak masalara doğru yürüdüm. Kafeteryanın bahçe kısmına açılan cam kapıdan bahçe de oturan ahseni gördüğüm de yanına ilerledim. İlerledikçe gördümki Alaz ve sahre ile oturuyordu.
"Helüü. N'abersiniz bakalım?" diyerek Alazın yanında ki sandalyeyi çekerek oturdum. Elimi yakan kahveyi de aceleyle masaya koydum ve genişçe gülümseyerek tek tek yüzlerine baktım. Alaz benim en yakın ardaşlarımdan biriydi. 7 yıllık bir geçmişimiz vardı ancak kızlarla henüz 1 senelik bir tanışıklığım vardı. Yine de onları çok seviyor ve güveniyordum. "İyi kanka sen napıyorsun?" diyerek ilk yanıt alazdan geldi. Ahsen de olan gözlerim alaza döndü. "Bende dersten çıktım şimdi. Diğer dersim iki saat sonra. Bir daha eve gitmek istemedim bekleyeyim dedim. Bir kahve arası işte"diyerek derin bir nefes almıştım. Ben ingilizce öğretmenliği bölümü ikinci sınıftım. Alaz psikoloji bölümü,ahsen hukuk,sahre çocuk gelişimi okuyordu. Herkesle iyilik sağlık konuşması yaptıktan sonra kahvemi yudumlamaya başladım. Bu sırada gözlerim ahsenin kombinini taradı. Yine her zaman ki old money takılmıştı. Üstün de mavi çizgili beyaz gömlek,altında taba rengi kemerli beyaz bir şort vardı. Gömleği içine atmıştı. Kombinine beyaz sneaker ve kemeriyle uyumlu taba renk çantası eşlik ediyordu. Omuzlarından biraz aşağısına gelen saçlarını sol tarafa devirerek salık bir şekilde bırakmıştı. Her zaman ki gibi yine çok hoş gözüküyordu. "Ahsenciğim her zaman ki gibi çok hoşsun aşkım" diyerek gülümsedim ona. Ahseni gerçekten her anlam da çok beğeniyordum. Kendisi karadenizliydi. Karadenizin incisi Ordu'dan gelmişti Ege üniversitesine. Hemşehriydik yani ahsenle. Hafifçe kıkırdadı. Zayıf,kısa bir kızdı. Yine de çok sevimli çok minnoştu benim için. Kıkırdadı. Bu onu mutlu etmişti. "Teşekkür ederim." dedi ve lattesinden bir yudum aldı. Sahreyi inceledim daha sonrasında. Sahre Alazın karşı çaprazında kalıyordu. Ben sahreyi incelerken o alaz ile sohbet ediyordu. Sahre bej rengi pantolonunu üstüne giydiği kahverengi ince uzun kollu tişört ile kombinlemişti. Bej rengi başörtüsüyle de kombininin bütünlüğünü yakalamıştı. Omuzuna bağladığı bej rengi ince gömlekten anlıyordum ki sıcaklamıştı. İzmir,ekim ayında olmamıza rağmen hala sıcağını bastırıyordu.
"Sizin dersiniz ne zaman?" diye ortaya bir soru attım ve kahvemden bir yudum daha aldım. "Aslında şuan kalkmalıyım ama gitmek ister misiniz diye sorarsanız hayır derim" diyerek kalktı yerinden sahre. Kariyerle kafayı bozmuş bir kızdı aslında. Zaman zaman bu konuda karşılıklı geriliyor olsak da onunla,yine de bir şekilde toparlıyorduk. "Hayırdır kariyer kafa,moralin mi bozuk? Yoksa daha şimdiden vizeleri mi düşünüyorsun?" dedim ve kıkırdadım. Ona bazen böyle seslenirdim. Buna sinirlenirdi ama hiç cerlediğini görmedim. "Bu sefer olabilir. Annem birini çok beğenmiş yine bana,görüşmem için ikna çabasında ve ben onu üzmek hiç istemiyorum." dedi. Annesine sürekli sahre için görücü geliyor gibi birşeydi. "Anladım. Senin için üzüldüm ama belki de beklediğin kısmet odur" dedim ve kıkırdadım. "Hadi hayırlısı sah" dedi ahsen. Onun ismini bazen böyle kısaltırdı. Ben hiç sevmediğimden kısaltmasını kullanmazdım. "Aynen. Diyecek başka birşey yok zaten. Hadi iyi dersler size ben yurda geçiyorum" dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. "Alya" diye seslendi alaz. Soru sorar gibi bir tonlaması vardı. Yüzümü ona çevirdim ve düz bir ifadeyle cevapladım. "Efendim" "Okulun magazin sayfasında ki haberi gördün mü?" dedi. Okulun ititraf sayfasına benzer aynı zamanda da skandalların yayınlandığı bir instagram sayfası vardı. Şuana kadar öyle aman aman bir haber patladığını görmemiştim. Düşüncem radyo televizyon tarzı bölümlerde okuyan bir grup öğrencinin yönettiği bir sayfa olduğu doğrultusundaydı. Birkaç öpüşme fotoğrafı ve birkaç aldatma konusuna yüz tutmuş bir sayfaydı. Bazı toxic çiftler isteyerek resimlerini atar ve sevgili olduklarını duyurmalarını isterlerdi. Toxic diyorum çünkü yayınlatanların büyük çoğunluğunun sevgililerini karşı cinsten uzak tutmak istemeleri olduğunu düşünüyorum. "Hayır. Bilmem gereken ne olmuş olabilir ki?" dedim. Gözlerim alazdaydı. Masadan telefonunu aldı ve birkaç birşeylere tıkladı. Bu sırada benimle konuşmaya devam etti. "Yani aslında önemli mi bilmiyorum ve seninle de alakalı olduğunu düşünmüyorum ama haber şöyle diyor: 'İngilizce öğretmenliği bölümü öğrencileri. Tedirgin olma zamanınız geldi. Çok yakında. Biriniz çok üzüleceksiniz. Bekleme de kal ege üniversitesi' yazmış. Senin bölümün ya,bu konu hakkında bir bilgin var mı?" dedi ve elindeki telefonda yazıyı bana okuduğu sayfadan çıkış yapıp telefonu kapattı ve masanın üstüne bıraktı. Gözlerimin içine bakmaya başladı. "Hayır bir fikrim yok. Benimle bir ilgisi zaten yok. Kimden bahsettiğini de anlamadım. Ne olabilir ki? Yine biri birini başka biriyle aldatmıştır. Herkes benim eymenim gibi mi alaz? Ah canım sevgilim,çok özledim onu" dedim ve kollarımla kendimi sardım gözlerimi kapatarak. Alazın sinir olacağını biliyordum ve bilerek yapıyordum. Tek gözümü açıp alaza baktım. Bana iğrenerek bakıyordu. Kahkaha atarak kendimi serbest bıraktım. "Aaa alaz bakma şöyle" dedim ve omuzuna vurdum. Gülmeye devam ediyordum. "Eymeni sevmiyorum biliyorsun değil mi?" dedi ve yüzünü düzeltti. "Ne buluyorsun şu çocukta anlamıyorum ki" diyerek masanın üstündeki kahvesini aldı ve kafasına dikleyip sol tarafında duran çöp konteynırına buruşturarak attı. "Sevmek senin bildiğin gibi değil alaz. Yani biri için ona aşığım sebebi de şu diyemiyorsun. Sevmek öyle birşey değil. Sebepsiz seversin. Yüzünü servesin,bazen sadece sesini seversin,bazen aldığı nefesi seversin bazen de sadece varlığı yeter sevmene. Çok başka bişi. Birini sevdiğinde ne demek istediğimi anlayacaksın alaz ve ben de sana aynen böyle bakıcam. Tiksinerek" diyerek kahkaha attım. "Evet bu kadar eymen konuşmak yettiyse ben gidiyorum. Dersim başlayacak" Diyerek ayaklandı alaz. Oturduğu sandalyenin koluma astığı küçük sırt çantasının tek askısını omuzuna asarak son kez bana baktı. "Kaçta çıkıyorsun?" dedi bana. "Yedi" dedim sadece yüzüne bakarak. "6'da çıkıyorum. Burada olurum. Çıkınca ara beni beraber geçeriz. Sendeyim bu akşam" dedi. Onu onayladım ve arkasını dönüp gitti. "Kız ahsen. Hiç sesin çıkmıyor" diyerek sandalyemi ahsenin yanına çektim ve genel geçer bir sohbete başladık.
Dersten çıkmış,alazı aramış,arabama binmiş,eve çoktan gelmiştik. İzmir de 1+1 evde yalnız yaşıyordum. Ailem memleketteydi. Hali vakti yerinde sayılır insanlardık. Alaz da öyleydi. Babası yurtdışında çalışıyordu. Benim ailemse... Annem bir catering şirketi sahibiydi ve hala da öyle,babam ise yıllar önce açtığı bir restaurantta yıllar boyu şubeleşmiş şimdilerdeyse emekliye ayrılmıştı. Yerine büyük abim dağhan bakıyordu. Dağhan abim liseyi zorla bitirmiş,karı kız geçmişinin çok olduğu ve yeni yeni durulduğu bir dönemdeydi. Çünkü bir sevgilisi vardı. Babam işleri her ne kadar dağhan abime bırakmış olsa da hepimiz biliyorduk ki bir eli hep işlerdeydi çünkü batırma olasılığı çok yüksekti. Dağhan abim dışında bir abim daha vardı. Vural abim. Nam-ı diğer küçük abim ise bir bilişim firmasının ceosuydu. Matematiği her zaman çok iyiydi,bize nazaran. "Evet ne izliyoruz?" diyen alaz düşüncelerimi bölmüştü. Bir bacağını kalçasının altına almış,koltukta hafif yan oturmuş,bir kolunu koltuğun başına atmış oturan alaza döndüm."O zaman bize birşeyler hazırlayıp geliyorum." diyerek hiç oturmadan mutfağa yöneldim. Çerez çekmecesinden alazın en sevdiği sade cips ve benim en sevdiğim mevsim yeşillikli cipsten çıkarıp kaselere yerlestirdim. 2 paket bisküvi ve çikolata şekerlemelerini de kaselere doldurup tepsiye bıraktım. Dolaptan 2 cam şişe kola çıkarıp onları da tepsiye ekledim ve elime alıp içeriye döndüm.
"Ben geldiiiiim" diyerek alazın yanına oturdum. Alaz ben gelmeden yemek yemek için aldığım hobi masasını bacaklarını açmadan ortamıza koymuştu. Televizyona baktığım da netflixden yabancı bir komedi filmi açmıştı. ******* Saat 4 dersi için kampüse gelmiştim. Fakülteme doğru yürürken bej renk ekose desen eteğimin cebinden telefonumu çıkardım. Eteğimi beyaz basic bir tişört,ince bej renk bir blazer,bej renk defterimin sığabileceği bir kol çantası ve beyaz sneakerla tamamlamıştım. Tabi izmir güneşi kendini hatırlattığından kahverengi güneş gözlüğümü almayı unutmamıştım. Dün filmi bitirmiş ve saat geç olduğundan alaz gece bende kalmıştı. Sabah beraber kahvaltı yapıp evden çıkmış,okula gelmeden alazı da kendi evine bırakmıştım.
Rehberden eymenin numarasını bulup çaldırdım. Uzun çalışlar sonucu cevap alamadım ve hat düştü. Fakültemin önüne gelmiştim. İçeriye adımlarken eymeni bir kez daha aradım. Uzun çalışlar sonucu yine bir cevap alamadım. Pes ederek sınıfıma girdim. Elbet arardı.
Arabama biner binmez eymeni aradım. Dersteyken beni aramış ve bende açamamıştım. "Hayatım?" dedim soru sorar bir tonda. "Efendim sevgilim?" dedi. Efendim mi? "Ne efendimi eymen? Neredesin sen? Bir mesaj attın indim uçaktan diye gerisi yok. Arıyorum açmıyosun da. Ne karıştrıyorsun sen?" dedim sinirlice. Neydi bu gizem? Kahkaha sesi ulaştı kulaklarıma araba da. Bu beni daha çok sinirlendirdi. Komik olan neydi? "Eymen. Kapatıyorum" dedim ve elim arabının ekranına gitti. Beni durduran şey eymenin sesiydi. "Dur dur dur. Sevgilim celallenme hemen. Bak ne diyeceğim. Bu akşam yemek yemeye ne dersin? Başbaşa,sen ve ben,güzel yemekler." cevap vermedim ama yumuşamıştım. "Hı? Güzelim. Hadi amaaaa. Tamam. İstersen alaz da gelsin" dedi. Dudağını eğdiğini buradan bile tahmin edebiliyordum. Küçük bir kahkaha attım ve kırmızıya basarak çağrıyı sonlandırdım. Evimin önüne gelip arabadan indikten sonra eve girdim. Çantamı koltuğun üstüne atıp koltuğa oturdum. Gecenin dağınıklığını sağolsun sabah ben hazırlanırken alaz toplamıştı. Telefonumu elime alıp eymenle olan mesajlamama girdim. "Tamam. Bu gece... Başbaşa... Sadece sen ve ben" yazdım ve gönderdim. Gülümseyerek telefonumun ekranını kapattım. Koltuğun üstüne bırakacakken telefonum titredi. Eymen mesaj atmıştı. Hemen telefonumun kilidini açtım ve mesaja dokundum. " Seni saat 8 de alırım" yazmıştı. Telefondan saate baktığım da saat 6'yı geçmişti bile. Çantamı da alıp odama girdim ve dolabımın kapağını açarak ne giyebilirim diye bakmaya başladım. Bileğime kadar gelen,ortadan yırtmaçlı beli kemerli siyah kot eteğimi çıkarttım. Üstüne de tek omuz siyah renk ince uzun kollu bir bluz çıkardım. Altına siyah topuklu deri botumu çıkardım. Çıkardıklarımı üstüme geçirdim ve boy aynamın karşısına bürositimi çekip oturdum. Aynamın yanında bulunan sehpanın üzerine makyaj malzemelerimi koydum. Düzleştiricimi fişe takıp ısınmasını bekledim. Isındığın da saçlarımı yapıp makyaja geçtim. Nemlendirici,hafif fondöten,rimel,allık ve son olarak kahve tonu rujumu da sürerek hazır hale geldim. Telefonumu elime alıp eymene hazır olduğumu bildiren bir mesaj attım. "10 dakikaya ordayım güzelim" geri bildirimini almış ve aşağı inmiştim. Aradan yaklaşık henüz 5-6 dakika geçmesine rağmen kapıdan araba kornası sesi duyulmuştu. Ayağa kalkıp botumu giyip dışarıya adımımı attım. Sitede konaklıyordum. Asansörün düğmesine basıp gelmesini bekledim. Kimse olmadığı işin hızlı bir şekilde geldi ve hemen binerek çıkış kapısına ulaştım. Eymen arabanın yanında beni bekliyordu. Site güvenliğinin yanından geçerek kapıyı açtım ve hızlı adımlarla yürüyüp eymene kocaman sarıldım. "Sevgilim çok özledim seni" dedim ve yanağını öptüm. Koca kollarını dolamıştı çoktan belime. Ayaklarımı yerden kesti ve kendi etrafında bir tur döndü. Beni geri bıraktığında ikimiz de kahkaha atıyorduk. "Bende seni çok özledim birtanem. Hadi atla. Seni çok güzel bir yere götüreceğim" Diyerek elimden tuttu ve benim oturacağım tarafın kapısını açtı. Gülümseyerek bindim arabaya. O da hızlıca arabanın önünden dolaşıp sürücü koltuğuna bindi. Kemerlerimizi bağladık ve anahtarı çevirdi. Arabanın çalışma sesi arabanın içine yayıldı. Sonra bana bakıp gülümsedi,yanağıma bir öpücük kondurdu ve yola koyulduk.
"Aşkım burası ilk tanıştığımız yer" diyerek arabanın kapısını kapattım. Burası bir otel zincirinin restaurantıydı. Aklımda tanıştığımız o gün canlandı. -FLASHBACK- İzmire yeni gelmiş alazla yemeğe çıkmıştık. Buralara hakim olmaya çalışıyorduk ve güzel bir mekan bulduğunu söylemiş,nihayetinde de buraya gelmiştik. Fazla kalabalık değildi. Denize bakan ver her yerinin yarım camla kaplı olduğu bir mekanda. Bir otelin en üst katıydı ve manzara nefisti. "Alaz bak şurası çok güzel. Oraya oturalım ne dersin?" dedim ve can kenarında bir masayı işaret ettim. Kafasıyla onay verdiğinde masaya doğru adımladık. Masaya oturup yemeklerimizi söyledik. İkimiz de et tercih etmiştik. Ben hemen telefonumu çıkarıp manzaranın resmini çektim ve Instagram hesabıma konum etiketi atıp paylaştım. Alaza birkaç fotoğrafımı çektirdim. Mızmızlanmasıyla telefonumu geri aldım ve kapatıp masanın üstüne bıraktım. Yemeğimi yemeye başladığımız sırada içeriye 4 kişilik erkek arkadaş grubu girdi ve benim görüş açıma göre karşı masama oturdular. Garsonlar hemen masalarını donatmaya başladı. Sipariş almamışlardı. Herhalde rezarvasyonlulardı ve siparişlerini öncesinde vermişlerdi. Çok mutlu görünüyorlardı. "Neye bakıyorsun bu kadar dikkatli? Kim var arkamda?" Dedi alaz elini sallayarak. "Arka masaya bir grup oturdu da. Buranın müdavimleri heralde hiç menü getirmeden direkt birşeyler getirmeye başladılar." "Öyledir kanka. Boşver,bize ne?" dedi ve yemeğinden bir çatal aldı. Bende omuzumu silkip yemeğime devam ettim.
Yaklaşık 2 saat geçmişti ve biz kahve ile tatlı söylemiştik. Karşı masamdan gelen sesler beni iyice germeye başlamıştı artık. Evet çok mutlulardı ve bu mutlulukları ne yazık ki diğer masalara kadar kahkahalarıyla taşıyordu. Bu beni rahatsız etmişti. Elimi kaldırıp garson çağırdım. "Buyurun efendim" diyerek yanımda konumlandı garson bey. Elimle masayı işaret ettim ve konuşmaya başladım. "Şu masaya bir rica edebilir misiniz biraz sessiz olsunlar lütfen. Arkadaşımla buraya sakin sakin yemek yiyip sohbet ederek tatlı yemeye geldik ama ne yazık ki bu mümkün olmuyor bu şekilde. Rahatsızlığımızı lütfen bildirin" dedim ve önüme döndüm. Sinirlice tatlımdan bir çatal aldım. Aralarında en çok gülen adama odaklanıp pastayı çiğnemeye devam ettim. Garson adamın yanına gidip birşeyler fısıldadı kulağına eğilip. Adam garsonu dinledikten sonra kafasını kaldırıp bana baktı. Gözgöze gelik. Gözleri kahverengi olmasına rağmen öyle güzeldi ki. Ağzımda ki pastayı zorla yuttum. Adam bana hafif bir tebessüm gönderip gargona döndü. Birşeyler fısıldadı. "Alya. Kalksak mı artık?" dedi alaz. Kafamı sallayarak onu onayladım ve yan sandalyeden çantamı,masadan da telefonumu alıp ayaklandım. Çıkışa doğru ilerlerken alaz kolumdan tuttu ve geri çekti. "Önce hesabı ödeyelim. Nereye gidiyorsun?" dedi alaz. Aklım o kahverengi gözlerde kalmıştı. Işıl ışıldı,çok naif bakıyordu. Hesap ödeme kısmına geçtik. Alaz masa numaramızı söyledi. Bende o sırada çantamda cüzdanımı çıkarmaya koyuldum. "Hesabınız ödendi" diye bir ses duydum. Şok içinde kafamı kaldırdım. Garsonun söylediğini düşünürken alaz arkamıza doğru bakıyordu. Baktığı yöne döndüm. Masa da gözgöze geldiğimiz adamdı. "Neden?" diye bir soru çıktı dudaklarımdan. Adam bize daha da yaklaştı. "E o kadar rahatsızlık verdik sizlere. Bu da özür dileme biçimimiz olsun." dedi. Hoş bir hareket olarak yorumladım. Ağzımı açıp cevap verecekken o konuşmaya başladı. "Ben eymen" dedi ve elini uzattı. Eline baktım. "Buranın,yani bu otel zincirinin sahibiyim" dedi ve sırıttı. Aklınca beni etkilediğini mi sanıyordu? Ne aptalca bir hareket. Bende sırıttım ve elimi uzattım. "Ben alya. Aliyah restaurantın sahibi,yani yalnızca alya" dedim ve imalı bir şekilde gülümseyip elimi ellerinden çektim. "Hesap için teşekkür ederiz. Zaten yapmanız gereken bir şeydi övünmeniz gereken değil. İyi akşamlar dilerim sizlere" diyerek alazla beraber oradan çıktık. Asansör beklerken eymen bey hızlı adımlarla yanımıza geldi. "Pardon. Alya hanım. Bu şekilde olmadı,şöyle yapsak? Ben sizi tekrar burada ağırlasam? Beraber bir yemek yesek veya kahve de olur siz nasıl arzu ederseniz. Ben özürlerimi size iletsem." dedi. Samimi bir gülüşü vardı. Kabul etmekle etmemek arasında kaldım. Sonra aklımda bir fikir yandı. Neden olmasın ki? "Olur. Ne zaman diyelim?" dedim. Daha geniş bir gülümseme bahşetti bana. "Müsaitliğiniz varsa hemen yarın diyelim mi?" diye sordu. Onu onayladım. Bu sırada asansör geldi ve binerek aşağıya inip arabamıza doğru yürüdük. "Neden onayladın? Belli ki sapığın teki. Bir de seni etkilemeye çalışıyor parasıyla. Sadece komik" dedi ve gülmeye başladı alaz. Onunla beraber güldüm bende. "Aman alaz. Gideceğimi mi sanıyorsun? Bir dersi hakediyordu. Öyle her buluşma teklif ettiği kızın geleceğini sanmasın." "Ha gitmiceksin. Sen ne şeytansın var yaa" dedi ve gözünü kısarak başını salladı. Bende gülümsedim ve arabaya bindik. Alaz arabanın anahtarını çevirdi. Oradan uzaklaşmaya başladık. -FLASHBACK SONU- O yemeğe gitmemiştim. Ve sonradan öğrendiğim: saatlerce beni beklemesi olmuştu. "Evet hayatım ilk tanıştığımız ve senin bana ders verdiğin yer" dedi. Elini belime atarak yanağımdan öptü. Otelin içine girip asansöre bindik ve restaurant katına çıktık. İçeriye girdiğimizde bir demet gül,mum ve yemeklerin konumlanmış olduğu bir masa vardı. Cam kenarıydı. Ben başka masaya yönlenirken eymenin belimde olan eli beni o masaya doğru yönlendirdi. Ben şaşkınlık içinde masaya yönlenirken masaya neden gittiğimizi de anlamlandırmaya çalışıyordum. Düşündüm. Bugünün önemi neydi? "Hayatım?" dedim soru sorar biçimde. Yüzüne baktım. Gözlerine. Birşeyler görmeyi umdum. Neden burada olduğumuz gibi. Umuyorum ki aklıma düşen şeyi yapmayacak. Evlilik teklifi. Lütfen,lütfen evlilik teklifi olmasın. Ben bunları düşünürken eymen sandalyemi çekmiş bende oturmuştum. O da karşı sandalyeye oturdu. "Sevgilim sormaya da korkuyorum ama bu masa ne için?" dedim. Gülümseyerek gözlerime baktı. "Alya,gerçekten hatırlamıyor musun?" dedi inanamayarak. Neyi hatırlamıyor muyum ya? Anlamaz ve düşünür gözlerle ona baktım. Anlamış olacak ki konuşmaya başladı. "Alya. Bugün tanışmamızın yıl dönümü. Geçen sene bugün tanışmıştık" dedi. Aydınlanma yaşamanın refleksiyle kaşlarım havaya kalktı. Bu benim hiç aklıma gelmemişti. Beni ayıplar gözlerle bana bakıyordu. Tabi bunun şakasına olduğunu biliyordum. "Tamamen çıkmış aklımdan sevgilim kusura bakma. Yaptığın herşey için de teşekkür ederim. O kadar yoldan geldin düşünmüşsün uğraşmışsın" dedim ve duygulu gözlerle boynumu büktüm. Elimi elinin arasına alıp bir öpücük kondurdu. O sırada garson gelip şaraplarımızı doldurdu. Önümde nefis bir et duruyordu. Yemeye başlamadan önce manzarayla birlikte resim çektim ve instagram hesabıma story olarak yükledim. Daha sonrasında garsondan rica ettik ve bizim bir resmimizi çektiler. Daha fazla soğutmadan yemeğimizi yemeye başladık.
Yemeğimizi tatlımızı yemiş kalkmaya hazırlanıyorduk artık. Garson eymenin yanına geldi ve ona bir paket verdi. Paket kapalıydı o yüzden içinde ne vardı göremiyordum. Paketi garsondan alıp bana uzattı. Gülümseyerek elinden alıp paketini açmaya başladım. İçinden lego çıktı. Kutuyu incelediğimde legodan oluşan buraya benzer bir restaurant,romantik bir masa ve bize benzeyen lego insanlar vardı. Bu resmen bizdik. Çok şaşkındım. Evet hediye bekliyordum ama bileklik kolye gibi şeyler olur diye düşünüyordum. Bu çok ince düşünülmüş bir hediyeydi. "Aşkımm. Bu nee" dedim ve kalkıp sarıldım. İki elini belime yerleştirdi. Ellerim boynundayken geri çekildim. Onun da elleri hala belimdeydi. Dudağına bir öpücük bıraktım ve gülümsedim. Eymen de çok mutluydu ve yüzü gülüyordu. "Aşkım beni çok mutlu ettin. Hiç beklemiyordum. Sen harika birisin" dedim ve başımı omuzuna koydum tekrar sarılarak. "Sevgilim unutmam mümkün mü? Hayat çizgimin baştan yazıldığı o günü nasıl unutabilirdim?" dedi. Ayrıldık. "Gidelim mi?" diye sordu eymen. Başımla onayladım. Masadan çantamı ve hediyemi alarak kapıya adımladım. Eymende peşimden geliyordu. Asansöre binip aşağı indik ve arabaya bindik. Evimin önüne gelmiştik. Eymen de arabadan indi ve yanıma dolaştı. Ellerimden tuttu ve gözlerime baktı. "Bir gün ayrılmak zorunda kalmayacağız biliyorsun değil mi? Aynı eve gireceğiz,aynı yastığa baş koyacağız,yemeklerimizi beraber hazırlayacağız,aynı masaya oturacağız" dedi ve dudağıma öpücük kondurdu. Gülümsedim. Evlenmek beni ne kadar korkutuyor olsa da eymenle olacak olması müthiş hissettiriyordu. Güven veriyordu. Eymen herşeydi. Bazen arkadaş,bazen aile,bazen sevgili. O herşeydi. Benim herşeyimdi. "Biliyorum aşkım. Elbette gelecek o günler ama şimdi ayrılmak zorundayız. Bugün için teşekkür ederim. Hediyen çok anlamlıydı. Beraber yapar mıyız? Bana gelirsin." dedim. "Tabi ki gelirim güzelim. Sen iste yeter ki" dedi ve sırıttı. Dudaklarına yöneldim ve bu sefer biraz daha uzun öptüm. Duklarımızı hareket ettirmiyorduk. Sadece uzunca öpüyorduk. Geri çekildik. Ellerimizi kopardık ve sırıtarak arkama baka baka eve doğru yürümeye başladım. Sarhoş olmuş gibiydik. O da ellerini cebine koymuş sırıtarak parlak gözlerle gidişime bakıyordu. Apartmanın kapısını açıp içeri giridm ve asansöre doğru yürüdüm. Eymenin arabasını sesi duyulmuştu. Artık gidiyordu. Evimin anahtarını çantamdan çıkardım ve asansörden inip evime yöneldim. Kapıyı açıp içeriye girdim. Direkt odama yönelip üstümü çıkardım. Şortlu pijama takımımı giyip makyaj temizleme mendilimi alıp yatağa oturdum. Hediyemin resmini çekip kızlarla olan gruba gönderdim. "Çabuk tanışma yıldönümü hediyeme bakın kızlaaarrrr" yazıp gönderdim. Sonra makyajımı çıkarmaya başladım. "Sana lego mu aldı?" yazmıştı sahre. Gözlerimi devirdim. "Evet. Ama tabi bir anlamı var. Bu lego ilk tanıştığımız yeri temsil ediyor. Yani biziz aslında. Çok düşünceli bir hareket" yazıp gönderdim. Ahsenden cevap gelmişti. "Ayyyyy inanamıyorummm,çok tatlı bir hediyeee" yazmıştı. Şımardım. "Görünce şok oldum. Tanıştığımız yere götürdü beni. Böyle hazırlatmış herşeyi önceden. Story attım zaten görmüştürsünüzdür" yazdım. Sonra alazla olan konuşmama girdim ve ona da resim attım. Makyajımı silmiştim. Hediyemi komodinin üzerine koyup yatağıma uzandım. İnstagram da dolaşırken dışardan en sevdiğim şarkıyı duymaya başladım. Saat 11 olmuştu. BU saatte kimdi bu? Yataktan kalkıp cama yöneldim. Perdeyi kenara çekip dışarıya baktım. Karşı kaldırımda kafasında şapka bulunan biri diyeliyordu. Sokak lambası sadece bir tarafını aydınlatıyordu ve ben kim olduğunu çıkaramıyordum. Zaten tanıdığım biri olduğunu da düşünmüyordum. Şarkı sesi telefonundan geliyor olmalıydı. Elindeydi ve ışığı yanıyordu. Kafasını kaldırıp bana baktı. Gözgöze geldik. İrkilerek gözlerim kocaman oldu. Perdeyi hemen kapattım. Kimdi bu? Bu saatte ne işi vardı? Beni tanıyor muydu yoksa bir tesadüf müydü? Perdeyi tekrar aralayıp baktım. Hala buraya bakıyordu. Kimsin sen ve benden ne istiyorsun?
Eveeeeet ilk bölümü bitirdik. Umarım seversiniz ve hatalarımı yoruma yazarsanız çok sevinirim. İlk bölüm biraz sıkıcı ve heyecansız geçmiş olabilir. Karakterleri biraz da olsa tanımanız adına olaysız bırakmaya çalıştım. Sonra ki bölümlerde artık ufaktan olaylara giriş yapacağız. Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere. Keyifli okumalar:) |
0% |