Yeni Üyelik
4.
Bölüm

🦋 Seni Seviyorum 🦋

@vahsikelebek0

Hayatın ilk balyozunu yemiştim. Kalkabilir miydim bir muamma. Yapraklarım sonbahar misali solarak yerle birleşmişlerdi. Bazıları hava şartlarından şertleşerek yerde sürünüyor,çalı çırpıya takılarak parçalara ayrılıp uçup gidiyordu. İçimde ki bu his de bu şekilde uçup gider miydi peki?

 

O günün üzerinden tam 10 gün geçmişti. Ailemin çağrıları dışında hiçbir çağrıya cevap vermiyordum. Vizelerde kapıdaydı. Eymen birkaç kez kapıya gelmişti ama hiçbir sonuç elde edememişti. Bu davranışlarıma anlam veremiyordu.

 

O gün, o kızı camda gördükten sonra arabama atlayp gözyaşları eşliğinde evime dönmüştüm. O günden bugüne neredeyse 3 kilo vermiştim. Gün geçtikçe kendimi iyi hissettim. Bu süreçte alaz da eymen gibi kapıma gelmişti. Ama konuşmak istemediğimi söyleyip göndermiştim onu da. Kızlardan da birkaç mesaj ve çağrı dışında başka birşey yoktu.

 

O gün gördüğüm görüntü sosyal medyaya düşmüştü. Okulun magazin sayfasına. Alaz anlamıştı durumun ne olduğunu,buna rağmen köşeye çekilmeme saygı duydu ve bana alan tanıdı. Canım arkadaşım. Beni bir tek o anlıyordu. Artık kendime gelmem gerekiyordu. Yoksa parçalara bölünen yapraklar gibi bende toz olacaktım.

 

Boş baktığım camdan bakışlarımı çekip kendime geldim. Yan tarafımda ki telefonumu alıp alaza mesaj gönderdim.

"Hazırlan,seni almaya geliyorum. Kahvaltıya gidelim" yazdım ve gönderdim. Hemen ardından koltuktan kalkıp odama geçtim. O günden sonra her günüm böyle geçiyordu. Sabah kalkıyordum,camın önüne oturup kahve içiyor ve boş boş sokakatan geçenleri izliyordum. Ben dışında herkes mutluymuş gibi geliyordu.

 

Dolabı açtım. Siyah çizgili pantolon,siyah basic crop ve iç çamaşırı çıkarıp yatağın üstüne koydum. 3 gündür duş almıyordum. Duşa girip sıcak suyu açtım. İlk başta soğuk gelen su önce içimi dondursada sonradan gelen sıcak su buzlarımı çözdü. Yavaşça küvete yattım. Sıcak su bedenimi yumuşatırken zihnimi de uyuşturuyordu.

 

Gözlerimi her kapattığım da karşıma o kızın sarı saçları düşüyordu. Yanacağını bile bile gözlerimi açtım. Gözyaşlarımı tekrar kendini serbest bırakırken hızlanmaya başladım.

 

Duştan çıkıp saçlarımı kurutup şekillendirdim ve üstümü giydim. Rimel ve ruj sürüp işimi bitirdim. Beyaz çantamda ki eşyaları siyah kol çantama devredip kapıya gittim. Şarjda ki telefonumu çekip ekranı açtım. Alazın onay vermiş olduğu mesaj vardı. Alazdan bir mesaj daha düştü. "Hazırım" yazıyordu. Cevap yazmadan beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Telefonu kilitleyip araba ve ev anahtarını alıp çıktım. Merdivenden inecek gücü kendimde bulamayıp asansör beklemeye başladım.

 

Alazın evinin önündeydim. Hiç beklemeden alaz bindi arabaya. Konuşmak istemediğimi yüzümden anlamış olacak ki telefonunu arabaya başlayıp sözleri hüzün melodisi eğlenceli olan bir şarkı açtı ve biz şarkıya sessizliğimizle eşlik ederek kahvaltı yapacağımız yere geldik. Saat öğlene gelmişti bile. Arabadan inip restauranta giriş yaptık. Bizi hemen bir masaya yönlendirdiler. Masanın üstü kahvaltılıklarla doluydu.

"Efendim siz buyurun oturun,hemen sıcakları yönlendireceğim. Afiyet olsun" deyip gülümseyerek yanımızdan uzaklaştı garson. Oturup anlamaz gözlerle alaza baktım.

"Buraya geleceğimizi tahmin ettim ve beklemek istemeyeceğini düşünüp rezerve yaptırdım. Arabada da şefe meaj atıp 10 dakikaya orada olacağımızı söyledim"dedi alaz. Gözlerim dolu kafamı sağ omuzuma yatırdım. Benim biricik arkadaşım. Eymenden sonra en büyük şansım diye tasvir ediyordum ancak eymen yerini alaza bırakmıştı sanıyorum artık.

"Çok iyi yapmışsın gerçekten"deyip gülümsedim ve tabağıma peynir aldım. Alazın beni izlediğinin farkındaydım ama bakmamak için tabağıma birşeyler dolduruyordum. "Yesene" deyip onun databağına peynir bıraktım.

"İyi misin?" diye sordu. İyi miyim? Biraz kırgınım,üzgünüm,içim de acı ağzımda kekremsi bir tat vardı. Ama ben iyiydim.

"İyiyim" dedi ve yüzümden düşen gülümsememi tekrar yüzümde konumlandırdım. "Alya" ismimi söyleyip duraksadı. "Gerçekten nasılsın?" dedi. Bakışlarımı reçel sürdüğüm ekmeğimden kaldırdım alaza baktım.

"İyi olmaya çalışıyorum Alaz" dedim. Bir nefes verip devam ettim. "Her geçen gün daha da iyi oluyorum. Ayrıca eymenle görüşüp konuşmaya karar verdim. Sınavlarda yaklaşıyor,kafamı toparlayıp bir an önce sınavlara çalışmaya başlamalıyım." dedim ve ekmeğime reçel sürmeyi bıraktım ve ısırdım. Bu sırada sıcaklar geldi bve garsonlar tek tek masaya yerleştirmeye başladı. Gittikten sonra hemen ortaya konan menemene ekmek bandım ve ağzıma attım. Alaz da artık yemeye başladı.

"İyi yapmışsın. Konuşmadan olmaz. Tamam sevmiyorum ama sana olan sevgisini de biliyordum kanka. Birbirinizi seviyordunuz yani. Bana kalırsa hala da seviyorsunuz." dedi. Seviyordum. İstesem de sevmekten vazgeçemezdim ki. Sevgi bir çırpı da vazgeçilebilen birşey değildi ki. Beni aldatmış olsa bile... Düşüncelerime güldüm. Ne kadar kolay alışmıştım beni aldatması fikrine.

"Ne oldu neye gülüyorsun?" dedi alaz gülerek. "Hiçbir şeye" dedim ve yemeye devam ettim. Nerede kalmıştık. Beni aldattıysa bile sevgim baki kalırdı. Umarım da bir gün biterdi böyle birşey varsa.

 

Çaylarımız tazelendi. Eymeni yemeğe davet etmek için aramalı mıydım yoksa mesajla mı çağırmalıydım bilemiyordum. "Alaz" diye seslenerek dikkatini bana vermesini sağladım. "Sence eymeni arayarak mı çağırayım yoksa mesaj mı atayım?" diye sordum.

"Sesini duymak istiyor musun?" dedi. Biraz düşündüm. Duymak istemediğime karar verip kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım. "O zaman mesaj at" dedi. Bu görüşmeyi daha fazla geciktirmek istemediğimden hemen telefonumu elime alıp eymenle olan konuşmama girip yazmaya başladım. "Akşam müsait misin? Beraber bir yemek yiyelim" yazıp gönderdim. Çok beklemeden geri mesaj geldi.

"Müsaitim elbette. İzin ver akşam seni ben alayım evden. Gideceğimiz yere beraber gidelim" yazmıştı.

"Ne diyor?" dedi alaz. Mesajı okudum. "İzim verecek misin?" dedi. Başımla onayladım onu ve mesajı yazmaya başladım.

"Olur. Akşam 7'de hazır olmuş olurum" diye yazdım ve telefonu kilitleyip masaya bıraktım. "Akşam buluşacağız" dedim alaza. Başıyla onaylayıp çayını yudumladı.

 

"Kızlar ne yapıyor ya?" diye sordum alaza. Bu olaylardan önce de bayadır görüşmemiştik. Alazın haberi vardır belki. "Derste onlar,biliyorsun sahre haftaiçi cuma boşta sadece ahsenden haberim yok valla. Sadece derste olduklarını biliyorum." dedi. Bugün pazartesiydi ve derste olmaları çok normaldi. "Kalkalım" dedim. Alazın da onayıyla çantamı koluma takıp,telefonumu elime aldım.

 

"Tut anahtarı" deyip beklemediği anda arabanın anahtarını ona fırlattım ki neyseki tuttu anahtarı. Hesabı ödemek için kasaya doğru gittim. O da arabaya gidiyordu. Kasaya gelip ödeme yaptıktan sonra arabaya gidip sürücü koltuğuna bindim. Birşey demeden anahtarı takıp arabayı çalıştırdım.

 

"Ne konuşacaksınız şimdi?" dedi alaz. Bir saniye kadar dönüp ona baktım ve sonra geri döndüm. "Yani bilmiyorum. Düşünmedim. Ayrılık konuşması mı olacak yoksa barış mı imzalanacak bilemiyorum,öngöremiyorum" dedim. "Peki her ikisi için de kendini hazırladın mı?" dedi. Can alıcı sorular başlamıştı. Konuşmaya hazır mıydım bilmiyordum. Kendimi idama gider gibi hissediyordum.

 

"Onu da bilmiyorum kanka,ben şuan hiçbir şey bilmiyorum" dedim ve yalvarır gözlerle çok kısa yüzüne baktım. Ağzında fermuar varmış da kapatırmış gibi yaptı.

 

"Bu arada sen nereye gideceksin? Nereye bırakayım seni?" dedim alaza. "Belirli bir planım yok" dedi. "Sen ne yapacaksın?" dedi. Kendi kendime güldüm. Onu da bilmiyordum ki. "Alaz komik gelecek ama ben onu da bilmiyorum" deyip kahkaha attım. Alaz da bana katıldı.

 

"Sen bırak beni şurada ya,ben ordan birşeyler planlar giderim" dedi. "Dersin yok mu?" dedim. "Var ama gitmeyeceğim" dedi. Başımla onayladım ve arabayı sağa çektim. Görüşürüz dileklerimizi karşılıklı iletip arabadan indi. Bende evime doğru yol aldım.

 

 

 

Bugün okula gitmeyi düşünmüyordum ama aklıma ne yapacak birşey ne de aklımı dağıtacak birşey aklıma geliyordu. Evime de yakklaşmıştım aslında. Alazı aradım.

 

"Efendim kanka" diye açtı telefonu. "Kanka ben okula gidicem seni de alim mi beraber gidelim?" diye sordum.

 

"Yok kanka gelmeyeyim ben bugün" dedi ama ısrar ettim.

 

"Kanka hadi yaa,ne yapacağım ben tek başına okulda" güldü. "Kanka sanki beraber aynı derse giriyoruz. Neyse tamam geliyorum gel al beni. ....... büfenin önündeyim bekliyorum" dedi. Onaylayıp kapattım telefonu ve dediği yere sürdüm arabayı.

 

 

 

Alazla beraber kampüse geldik. Alaz ilk dersi kaçırmıştı ama sonraki derse yetişmişti. Bende derse girmek için sınıftan içeri girdim ve arka sıralara doğru ilerledim. En arkanın bir önüne oturdum. Defterim yoktu yanımda,artık başkasından alacaktım notları mecbur. Telefonumda sosyal medya da takılırken yanımda hareketlilik oldu. O tarafa döndüm. Yanıma oturan Meriçti.

 

"Selam nasılsın?" dedi gülümseyerek. Tebessüm ettim sadece ve telefonuma geri döndüm. "Eymenle birşeyler olmuş sanırım. Birşeyler geldi kulağıma" dedi. "Eymen sana ne anlattı?" dedim. Eymen ne anlatabilirdi ki birşey mi bildiği vardı sanki. Sonra aklımda bir ışık yandı. Meriç bu okuldaydı,magazin sayfası bu okulun sayfasıydı. Meriç de burda okuyor ve Meriçin de evini biliyordu. O zaman mutlaka söylemiştir. Heyecanla Meriçe döndüm.

"Sen eymene söyledin mi?" Diye sordum. Bana anlamaz gözlerle baktı. "Neyi?" Dedi. Anladığına o kadar emindim ki. Kafamı eğip gülümseyerek baktım. Sırıttı ve kafasını eğip es verdi.

"Yakalandım sanırım" dedim. Kafasını kaldırırken yüzündeki sırıtma olduğu gibi duruyordu. Bende sırıttım yüzüne bakarak. Gözlerine baktım. Parlıyordu. Çok değişik bakıyordu. Gözlerinin ışıltısı birşeyler vaad ediyor gibiydi. Bir böyle bakışırken belirli bir zaman geçmiş olmalıydı ki sınıf dolmuş içeri de hoca girmişti. Bakışlarımızı çekip ikimizde hocaya odaklandık.

 

Aynı derste 1 saati aşmamıza rağmen hoca salmıyordu. Defterim olmadığı için Meriçten adeta bir ilkokul çocuğu edasıyla kağıt istemiştim ve o da vermişti. Elimde ki kağıda "Ders bitince kahve içmeye gidelim mi?" Yazıp Meriçin önüne bıraktım. Bana baktı. Gözlerindeki şaşkınlık bariz belliydi. Dudağımı ısırdım. Bakışlarının dudağıma kaydığını hissettiğim anda dudaklarımı serbest bıraktım. Önündeki kağıda döndü ve yazmaya başladı.

 

Kağıdı önüme koydu. Sadece olur yazılıydı ve sonunda gülücük vardı. Gülümsedim yüzüne ve önüme döndüm. Meriçin heyecanlı oldugunu hissediyordum ama elbette emin değildim. Sadece bir histi.

 

"Neyse ki bitti ders ha" deyip güldü. Defterini ve kalemini alıyordu. "Evet neyseki" dedim ve beraber yürümeye başladık. Fakülteden çıktığımız da Meriç kafeteryaya doğru ilerlemeye başladı.

"Meriç nereye?" Diye sordum. "Kahve içmeyecek miydik?" Dedi şaşkın ifadeyle. Güldüm. Hala anlamaz gözlerle bakıyordu. "Bugün ki dersler bitti hala okulda mı kalacağız yani? Bildiğim çok güzel bir kafe var. Oraya gidelim" dedim ve takip edeceğini bildiğim için yürümeye başladım. Tahmin ettiğim gibi Meriç beni takip edip saniyeler içinde yanımda bitti.

"Kafe yakın zaten,arabanı bırak benim arabayla gidelim. Sonra seni buraya bırakırım" dedim. Başıyla onaylayıp benim arabama bindik ve alazla sürekli gittiğimiz kafeye doğru sürdüm.

"Eee,bu kahveyi neye borçluyuz bakalım?" dedi. "Yani,sanırım Eymene" dedim ve güldüm. "Unutturma da eymene bir teşekkür edeyim kahve sonrası" dedi ve güldü. "Unutturmam" dedim. Kafeye geldiğimiz de sağ çektim ve inip kafeye girdik. Boş bir masaya oturup kahve siparişimizi verdik.

"Anlat bakalım Meriç" dedim. Garsonun önüme koyduğu filtre kahvemden bir yudum aldım bakışlarımı meriç de tutarak. "Ne anlatayım Alya?" Dedi. Safa mı yatacaktık şimdi? Peki.

"Sınıfta sorduğum sorunun cevabını alamamıştım. Soruyu tekrarlama mı ister misin?" Dedim. "Pekala tamam. Hayır göstermedim" cümlesi biter bitmez "Neden?" Diye sordum. "Gerek duymadım,daha doğrusu aranıza 3. Şahıs olarak girmek istemedim" dedi.

"Anlıyorum" dedim. "Peki Eymen sana birşeyler söyledi mi?" Diye sordum. "Ne gibi?" Dedi. "Mesela biz bu akşam beraber yemek yiyeceğiz. Söyledi mi sana?" Dedim. Yayvan oturuşunu düzeltti ve dik oturmaya başladı.

"Yemek mi yiyeceksiniz?" Dedi. Kaşları kalktı. "Haberim yoktu" dedi. "Evet olmayabilir. Birkaç saat önce kararlaştırdık" dedim. Kahvemden büyük bir yudum aldım. "Ayrılacak mısın?" Dedi. Beklemedigim bir soruydu. "Yapacağı açıklamaya bağlı ya da belki de değil. Yani eymenden ayrılmayı hiç düşünmemiştim" dedim ve üzgünce kafamı eğdim. Neden şuan meriçleydim veya neden şuan bunları onunla konuşuyordum hiçbir fikrim yoktu.

"Peki bir açıklaması yoksa? Seni gerçekten aldattıysa. Buna göz mü yummayı düşünüyorsun?" Dedi. "Siz evli bile değilsiniz. Ayrılmak bu kadar zor olmamalı Alya?" Dedi. Neden beni ayrılmaya teşvik ediyordu? Eymenin en yakın arkadaşı değil miydi? Neden bu ihaneti ona yapıyordu?

"Neden bana yardımcı olmaya çalışıyorsun? Üstelik de sahici olarak konuşuyorsun. Eymen senin en yakın arkadaşın" dedim. Göz gözeydik. Gözlerime baktığında içimi görüyormuş hissine kapılıyordum. Tuhaf hissettiriyordu.

"En yakın arkadaşım olması birşeyi değiştirmez ki. Eğer böyle birşey yaptıysa onu savunacak değilim Alya. Suçluya suçlu demesini bilirim" dedi. Ona inanıyordum. Daha yeni tanışmış olmamıza rağmen inanıyordum. Aptallık yapıyor da olabilirdim ama eymenin beni aldatması fikri aklımı o kadar kurcalıyordu ki,başka birşey düşünmeme fırsat vermiyordu.

"Teşekkür ederim" dedim sadece. "Ne için?" Dedi. "Dürüst olduğun için" dedim ve tebessüm ettim. "Her zaman" dedi ve göz kırptı. Tebessümüm gülümsemeye dönüştü. "Tamam sen şimdi eymenin karşısına aldatma gerekçesiyle çıkacaksın peki ama kanıtın ne?" Dedi. Kanıtım mı ne? Fotoğrafları görmemiş gibi konuşuyor. "Fotoğrafları gördüğünü söylemiştin" dedim.

"Gördüm ama yeterli değil. Başka birsey yok mu elinde?" Diye sordu. Sanki birşeyler biliyordu da benim bilip bilmediğimi aklınca tartıyor gibiydi. Gerçek şu ki: bilmiyordum.

"Başka birşey yok. Sorucam işte o da dürüst bir şekilde cevaplayacak" dedim bacak bacak üstüne atıp kollarımı birbirine doladım. Meriç de bacak bacak üstüne attı benimle beraber.

"Pekala" dedi ve bir nefes aldı. "Sanırım sen aklında onu aklamaya çalışıyorsun ve bu aklama işi aklınla da kalmayacak. Sen eymeni affetmeye gidiyorsun" dedi. Bu cümle tokat gibi sert bir darbe indirmişti bana. Tek farkı yüzüme değil de zihnimi yemiş olmamdı. O tokatın sesi zihnimde yankılandı. Başım öne eğildi.

"Bak. Kendine bunu yapmana izin vermeyeceğim. O yüzden hadi birkac parçayı birleştirelim seninle" dedi. Yüzüm hala eğikti. Elini çenemde hissettiğim de bakışlarım durgunlaştı.

 

Yavaşça başımı yukarı kaldırdı. Gözlerim gözleriyle buluştu. Telefonunu çıkarıp birşeyler yaptı ve sonra telefonu ikimizin de görebileceği şekilde ortamıza koydu. Magazin sayfasını açmıştı. İlk haberdeydi ekran. Bir evin girişinde çekilen 2 farklı kişi.

"Bak bu fotoğrafı görüyor musun? Bu ev benim evlerimden birisi Alya. İstanbul da bu ev" dedi. Anlamsız gözlerle Meriçe baktım. Ne demek istiyordu?

"Bu fotoğrafların çekim tarihi Eymenin İstanbul da olduğu tarihler Alya" dedi. "Eymen benden evin anahtarını istemişti ben yurt dışına giderken Alya ve bende vermiştim. Fotoğraf çekim saatleri arasında sadece 20 dakika var Alya" dedi. Dudaklarım adeta mühürlenmiş,tek kelime edemiyordum. Meriç ekranı kaydırarak içimde ki yaraya saplanmış olan bıçagı çevirip acıma acı katmaya devam etti.

 

Şimdi gösterdiğiyse hastane fotoğrafıydı. "Eymen senin yanından kalkıp benim yanıma geldiğini söylemiş sana" dedi. Gözlerim şok olmuş bir şekilde fotoğraflardan çekildi ve Meriçin gözlerine odaklandı. " Evet Eymen hastaneye yanıma geldi. Ama Alya geldiğinde saat 12'ye geliyordu. Senin yanından 11 de kalkmadığına göre,12'ye kadar neredeydi?" Dedi. Ekranı kaydırdığın da bakışlarım tekrar ekrana çevrildi. Bu da son görüntüydü. Ev fotoğrafı.

"Ve Alya bu kız. Hastane kayıtlarında bu kız vardı,evde de bu kızı gördün. Saçlar aynı farkındaysan. Eymenin beni seninle tanıştırdığı gün,bir kızla tanıştığını söylemiştin Alya, sarışın demiştin. Belki de senin tanıştığın kız Eymenin seni aldattığı kız ve belki de kız seni buldu" dedi. Bu kadar şey öğrenmek bana ağır gelmişti.

"Son olarak Alya,Eymenin telefonu yanımda çaldı ve arayan kişinin ismi 'sarışın'dı" dedi. Nefes alamadım. Biri boğazımı sıkıyordu ve ben engel olamıyordum. Oturduğumuz mekan balerin edasıyla etrafımda döndü. Ayaklarımın altında ki zemin titredi. Kuruyan dudaklarımı ıslattım. Titrek bir nefes aldım. Ben bunları haketmemiştim. Onu bu kadar severken aldatılmayı haketmemiştim.

"İyi düşün ve o buluşmaya o şekilde git" dedi. "Belki de şuan o kızın kollarında ve o kollardan çıkarak senin yanına gelecek Alya. O kızın sıcaklığıyla sarılacak sana,belki de o kızın ıslattığı dudaklarıyla ıslatacak dudaklarını" dedi. Elimi masaya vurdum. Çok ses çıkarmış olacağım ki etrafımızda ki birkaç masa bize baktı.

"Yeter Meriç! Bunları duymak için çağırmadım seni buraya" dedim. Sinirlenmiştim. Sinirimin sebebi o olmamasına rağmen,ona haksızlık ettiğimin farkında olmama rağmen tavırlarıma devam ettim.

"Toparlarız. Sevgimiz kurtarır ilişkimizi. Beni doldurup durma" dedim hırsla. Şaşkınlıkla yüzüme baktı. "Affedeceksin yani? Bu kadar şeye rağmen üstelik. Sen ciddi olamazsın Alya, nasıl affedeceksin?" Dedi hayretler akan sesinden. "Meriç" dedim ve yutkundum.

"Ben onu çok seviyorum ve onun da beni sevdiğine inanıyorum. Bu olay sadece,bilmiyorum belki de aklı kaydı ama kalbinin bende olduğuna eminim. Meriç. Eymen beni seviyor. Ben bunu biliyorum" dedim ve sol gözümden bir damla yaş hızlıca dudaklarıma yol aldı.

"Alya. Alya bak ne olur mantıklı düşün. Seni aldatan birini affedemezsin!" Diye celallendi bana. Sonra etrafına göz gezdirdi. Gereğinden fazla sesi yükselmişti. Tekrar bana bakıp masaya eğildi ve daha kısık bir sesle sözlerine devam etti.

"Aklı başkasına kayanın kalbi de çoktan boşa çıkmıştır alya. Yapma bunu kendine" dedi. Karşımda annesinden abur cubur alması için yalvaran bir çocuk vardı sanki. Bana acıyor olmalıydı. Beni ikna etmek için elinden geleni yapıyordu. Eymene olan sevgim bir çırpıda kenara alabileceğim birşey değildi ki.

 

Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. Bakışları benimle beraber kalktı. Gözyaşlarımı elimle sildim ve başımı dik tuttum. Yan sandalyeden çantamı elime aldım. Gitmeden son birşey demek için masaya eğildim. Meriçle şimdi yüzyüzeydik ve mesafemiz çok azdı. Nefesinin yüzüne vurduğuna emindim.

"Benim eymene olan sevgim ancak ikimizden biri ölürse biter Meriç. Eğer aklı da kalbi de başkasına kaydıysa u dönüşü yaptırır yoluna sokarız" dedim ve bişey demesini beklemeden doğrulup kafeden hızlı adımlarla çıkıp arabama bindim. İyi ki benim arabamla gelmiştik,yoksa bir de taksi bekleyecektim şimdi.

 

Son sürat evime gelmiş hızlıca hazırlanmıştım. Üstüme mini ceket elbise giymiştim. Altına ince suyah külotlu çorap giyip tamamladım. Saçlarıma masa, buğulu bir gece makyajı ve stilettoyla tamamdım. Hazır bir şekilde Eymenin beni almasını bekliyordum. Eve gelir gelmez ilk yaptığım üst üste 2 tane ağrı kesici içmek olmuştu. Başımın ağrısı daha yeni yeni geçiyordu.

 

Telefonumun bildirim sesiyle düşüncelerim dağıldı ve elime telefonu alıp mesajı açtım. Eymen geldiğini bildiren bir mesaj atmıştı. İndiğimi yazdığım bir mesaj gönderdim ve çantamı alıp evden çıktım. Topukluyla merdivenden inmek istemediğim için asansörü bekledim ve binip aşağı indim. Eymen siteye girmemişti. Yaya kapısından geçip arabaya ilerledim. Arabanın yanında beni bekliyordu. Sesini duymayalı çok olmuştu. Ona ilerledim.

"Naber hayatım?" Deyip bir elini belime koydu ve kafasını boynuma gömdü. Sol gözümden bir damla yaş aktı ama dudaklarıma ulaşmadan durdurdum onu. Eymen de farketmemişti böylelikle. Boynuma bir öpücük kondurdu.

"İyiyim,sen nasılsın?" Dedim. Sesim istemsiz soğuk çıkmıştı. "Aşık" dedi gözlerime bakıp. Gözlerim,şimdilerde puslanmış olan yeşillerinde takılı kaldı. Ölüp bittiğim, bana huzurlu bir bahçe bahşeden yeşillikleri şimdi mezar olmuştu.

"Gidelim mi?" Dedi. Başımla onaylayıp yolcu koltuğuna binmek için arabanın önünden dolaştım ve arabaya bindim. Araba yavaş bir şekilde yolda seyir almaya başlarken biz sessizlik içindeydik. Sanırım ikimizde bu sessizliği bozan ilk kişi olmak istemiyorduk. Aslında bu rahatsız edici sessizliği bozmak istediğimden de pek emin değildim. Sanırım sessiz bir yolculuk yapmak istiyordum.

"Alazı aradım" dedi. Sessizliği bozan ilk kişi olmayı tercih etmişti. O an sesini özlediğimi farkettim. Onunla normal konuşmayı...

"Öyle mi? Neden? Bana hiç bahsetmedi aramandan" dedim. Bunları söylerken yüzüne bakmak yerine yola bakmayı tercih ediyordum. Bunun sebebi yüzünü görmeye dayanamamaktan çok sinirlerime hakim olamamaktan korkmamdı. Onunla araba da kavga etmek istemiyordum. İşin aslı onunla restoranda da kavga etmek istemiyordum. Şuan mantıklı düşünemiyordum.

"Seni sordum. Benimle konuşmak istemiyordun ya" dedi ve yine sessizlik oluştu. Cevap vermedim. Ne demem gerektiğini bilemedim. Sesi sitemli ve alıngan çıkmıştı. Şuan umurunda olan birşey değildi ne yazık ki.

"Belki onunla konuşuyorsundur diye düşünmüştüm ama hayır. Onunla da görüşmemişsin hiç" dedi. Başımı onaylar biçim de salladım. "Neden?" Dedi. Cevap vermedim. Veremedim. Ne diyecektim? Beni aldattığını ve seni nasıl bu durumdan aklayacağımı düşündüm mü diyecektim?

"Bilmiyorum. Bir çeşit depresyon sanırım. Yalnız kalmak istedim sadece" dedim. "Alya biz beraber de yalnız kalabilirdik" dedi ve kafasını bana çevirdi kısa süreliğine. Benim bakmadığımı farkedip önüne döndü tekrar. "Biz diye birşey var yani hala öyle mi?" Dedi ve alaycı bir gülüş attım.

"Ne demek istiyorsun sen?" Dedi ve bana döndü. İçimden ne kadar sakin olmamla ilgili kendime telkinler versem de daha fazla dayanamadım ve bende ona döndüm. "Ne demek istiyorum biliyor musun?" Dedim sakince. Sözlerimin devamını getirmemi beklemeden sesini yükseltti bana. "NE DEMEK İSTİYORSUN? BİR SÖYLESENE YA? DERDİN NE KIZIM SENİN? NEDEN BUNU YAPIYORSUN BANA? SENDEN UZAK KALDIĞIM HER GÜN NASIL ACI ÇEKTİĞİMİ GÖRMÜYOR MUSUN?" diye bağırdı. Artık beni tutabilene aşk olsundu.

"EVET EVET GÖRÜYORUM. ÖYLE VİR GÖRÜYORUM Kİ HEMDE. HEM CANLI GÖRÜYORUM HEM BOY BOY FOTOĞRAFLARDA GÖRÜYORUM NASIL ACI ÇEKTİĞİNİ MERAK ETME SEN" diye bağırdım bende. Başını bir bana bir yola çeviriyordu. "Ne aldatması kızım neyden bahsediyorsun sen?" Dedi. Sesi normal düzeye inmişti. Emniyet kemerimi açtım ve tam olarak ona döndüm. Artık ön tarafım eymendi.

"Eymen inkar etmenin bir anlamı yok artık tamam mı?! Bak erdemli davran ve itiraf et" dedim ona. "Ya ne aldatması ne inkarı ne anlatıyorsun Alya sen bana!" Dedi. Bağırmıyordu ama sesi normal düzeyinde üstündeydi ve çok sınırlı çıkıyordu. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. "Eymen bak bana bunu yapma nolur. Eğer itiraf edersen seni affederim ama lütfen bana daha fazla yalan söyleme" dedim. Hiddetlendi.

"ALYA SAÇMALAMA ARTIK. NE YAPTIN EVDE KALDIĞIN SÜREDE SENARYO MU YAZDIN SEN?" Diye bağırdı. Gözyaşlarımı kafamı yola çevirdim. O an benim için herşey durdu. Eymenin sesi kulaklarımdan beynine artık uğultu olarak geliyordu. "Eymen" diye fısıldadım. "Eymen!" Diyordum ama Eymen beni duymayı reddediyordu ve kendi kendine bağırmaya devam ediyordu. "EYMEN ÖNÜNE BAK! EYMEN!" diye bağırdım. Eymen kendine gelmiş,far görmüş tavşan gibi yola baktı.

Önümüzden bir araba üstümüze doğru geliyordu. Eymen şok bir şekilde sadece önüne bakıyordu. Kısa sürede herşey olup bitmişti zaten. Artık yapılması gereken birsey yoktu.

 

Cam kırıkları kollarıma batarken aklımdan geçen ölümün kıyısında olduğumdu. Eymenle öldüğüm için sevinmeli miydim yoksa ona bu kadar aşık olduğum için üzülmeli miydim bilmiyordum. İnsan ölürken bile sevdiği yanında olduğu için mutlu olabilir miydi? Yoksa bu koca bir aptallık mıydı? Bir tutkunun esiri miydim yoksa kendime bunu bile bile mi yapıyordum bilmiyorum. Galiba ben gerçekten idam edilen mahkumdum ve Eymen de altımdaki tabureyi itendi. Hoşçakal sevgilim,hoşçakal en iyi yanım,hoşçakal ailem,hoşçakal arkadaşım,hoşçakal herşeyim. Sona geldiğimi hissediyordum. Ve dudaklarımdan bir fısıltı çıktı kulağıma zar zor ulaşan: "Seni Seviyorum."

 

 

Bölüm sonu

 

 

Loading...
0%