Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11.Bölüm: İkinci Şans

@varamayokgibi

Yazı sonbahara bağlayan serin bir eylül sabahıydı o gün. Şehrin puslu havası, yağacak olan yağmuru müjdeliyordu sanki.

Genç kadın, üzerindeki deri ceketin gri kapuşonu usul usul çiseleyen yağmur damlalarından kaçınmak istercesine kafasına kaldırmıştı.

Ellerinde, sıkı sıkı tutmaktan parmak boğumlarını beyazlatan minik bir kağıt parçası tutuyordu.

Durgun bakan gözleri, yağan yağmura inat dinginliğini koruyan denizin zift maviliklerine kilitlenmişti.

Pervasızca esen rüzgar, kapuşondan açıkta kalan koyu renk saçlarını yüzüne doğru savuruyor ama o, buna rağmen tek bir tepki dahi göstermiyordu.

Renkli gözlerini çevreleyen beyazlık koyu bir kızıllıkla süslenmişti. Yanaklarında, kurumuş göz yaşlarının silik izleri vardı.

Baş parmağı, elinde tuttuğu fotoğrafı okşarken, suratında tek bir mimik dahi oynamazken, gözlerinin derinliklerindeki saf acıyı sadece dikkatlice bakan birisi görebilirdi ancak.

Aradan yıllar geçmesine rağmen, acısı hâlâ tazeydi. Çünkü bazı kayıpların yeri hiç dolmuyor, bazı yaralar bir türlü kabuk tutmuyordu.

Yıllar önce, onların varlığını ilk öğrendiğinde deli gibi korkmuş, oturup saatlerce ağlamıştı bu çaresizliğine. Kabullenmesi kolay olmamıştı ama tam onları kabullenmiş, varlıklarına alışmışken, birgün ansısız uçup gitmişlerdi ellerinin arasından.

Geride kırık bir kalp ve asla kabuk tutmayacak bir yara bırakmışlardı.

İsimlerini bile düşünmüştü oysaki, giyecekleri ilk kıyafetleri özenle seçip dolabının bir tarafına asmıştı. Çünkü dolabı açıp onları her gördüğünde, yeniden başlamak konusundaki arzusu daha da kuvvetlenmiş, kendine olan inancı daha da güçlenmişti istemsizce.

Varlıkları gibi, yoklukluklarını da kabul etmek kolay olmamıştı Aysima için. Belki Victor'un desteği olmasa toparlanıp yeniden podyumlara adım dahi atamazdı ama onlar rahmindeyken kendisine verdiği sözü tutmazsa, en büyük haksızlığı onlara yapacağını düşündüğünden bu defe daha güçlü bir şekilde tutunmuştu hedeflerine ve sonunda, olmak istediği yere vardığında, kameralara her gülümsediğinde aslında onlara da gülümsemişti.

"Anneniz başardı." diye fısıldamıştı sessiz bir şekilde.

Parmakları arasındaki ultrason fotoğrafını parmağı ile okşarken içini çekti. Bu, onlardan kalan tek şeydi. Bir zamanlar, iki küçük kalbin rahminde attığını hatırlatan yegane şey bu ultrason kağıdıydı işte.

Belki de, Bora'yı hayatına yeniden almayacak olsa bile, onu affedebilirdi. Ama Bora, hiç bilmese bile bu ihtimali elinin tersi ile geri itmişti ve Aysima, ona dair içindeki tüm duyguları (nefrette dahil) o gün söküp atmıştı işte.

Derin bir soluk alarak göğsündeki acıyı bastırmaya çalıştı. Bu gerçeği, Victor dışında kimse bilmiyordu ve sonsuza kadar da bilmeyecekti.

Tam o an, cebindeki telefonun titrediğini farkederek irkildi.

Göz alabildiğine uzanan deniz, öyle bir çekip almıştı ki kendisini gerçeklikten zaman ve mekan kavramını kaybetmişti sanki.

Elindeki fotoğrafı üzerindeki ceketin iç cebine dikkatlice yerleştirerek, ısrarla çalmaya devam eden telefonunu çıkardı.

"Alo?"

"Bebeğim, iyi misin?"

"İyiyim, Victor."

"Yanında olamadığım için çok üzgünüm, Ice, bugünü bensiz atlatmak zorunda olduğunu bilmek beni çok üzüyor."

"Sorun değil." diye fısıldadı genç kadın zayıf bir sesle. "Er ya da geç bunun olması gerekiyordu zaten. Her düştüğümde beni kaldırmak için orada olacağını biliyorum ama bazen kendi çabalarımla da düştüğüm yerden kalkmaya ihtiyacım var, Victor."

"Böyle zamanlarda o Bora denen adamdan daha da nefret ediyorum biliyor musun? Hayatındaki tüm olumsuzlukların sebebi o adam."

"Onun gibi birisini bir zamanlar kalbimin en güzel yerinde ağırlamak benim hatam. Tüm yaşadıklarım da o hatanın bedeliydi aslında."

"Kendini suçlamandan nefret ediyorum."

Arkadaşının söyledikleri üzerine güçsüz bir gülümseme parladı genç kadının dudaklarında.

"Ben de bazen bu huyumdan nefret ediyorum. O yüzden boşver." Kısa bir an duraksayarak kolundaki saati kontrol etti, artık gitmesi gerekiyordu. "Victor," diye mırıldandı yüzündeki saçları parmakları yardımı ile kenara iterken. "Şimdi kapatmam sorun olmaz değil mi senin için?"

Derin bir iç çekti Victor. "Kendine dikkat et." diye mırıldandı telefonu kapatmadan hemen önce.

Aysima, "Edeceğim." diyerek yanıtladı arkadaşını. Ardından kpattığı telefonu tekrardan ceketinin cebine yerleştirdikten sonra oturduğu yerden ayaklanarak kapşonun önünü iyice aşağıya doğru çekti ve aracını park ettiği yere doğru hızlı adımlarla ilerledi.

Arabaya yerleştikten sonra kafasındaki kapşonu indirerek yağmur yüzünden suratına yapışan saçlarını kenara doğru çekti ve dikiz aynasından kendisine baktı. Derin bir nefes alarak kendi yansımasına gülümsedi ve arabayı çalıştırdı.

***

İskender'in o gün yemek sırasında apar topar gidişinin ardından, bu gidişin ardında kötü bir şeyler olduğunu sezmişti Aysima, nitekim yanılmamıştı. İskender, acil bir şekilde yurt dışına çıkması gerektiğini, moda evinin açılışına kadar mutlaka döneceğini söyleyen kısa bir mesaj atmıştı kendisine.

Ondan sonra bir iki kısa mesajlaşma dışında pek konuşma fırsatları olmamıştı. Eski bir dostu bulmuşken yeniden kaybetmek Aysima'yı yeterince üzmüş olsa da, bu defa en azından iletişimlerinin kopmamış olması içini bir nebze olsun rahatlatmıştı.

Üstelik İskender döneceğini söylemişti ve eğer Aysima, İskender'i tanıyorsa, ne olursa olsun söylediği sözlerin arkasında duracağını bilirdi.

Bora'nın davetsiz ziyaretinden sonra yüreğinde ona karşı sönmüş olan nefret ateşi yeniden alevlenmişti. Tüm bu olaylarlarda sonra hâlâ bu kadar küstah oluşu ve pişkince sarfettiği o cümleler, onun hâlâ yıllar önce geride bıraktığı Bora olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

İnsanın kendisine yapacağı kötülüğü, cümle alem toplansa yapamaz, deyiminin canlı bir örneği gibiydi Bora. İnsan, kendi hayatını en fazla bu kadar berbat edebilirdi çünkü.

Acınacak haldeydi ama buna rağmen kibrinden bir şey kaybetmemişti. Hâlâ dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan toy oğlan çocuğuydu.

Evet, Aysima'nın hayatına yeterince zarar vermişti zaten ama Aysima, onunla kalmaya devam etseydi eğer, hayatının bundan kat be kat daha beter bir halde olacağını anlamıştı.

Çünkü Bora, kendi yuvarlandığı uçuruma etrafındakileri de sürüklemekten çekinmeyecek birisiydi.

Oldukca sıkışık olan trafikte sıkışıp kalmışken, İstanbul'da özlemediği tek şeyin bu trafik olduğunu anlamıştı Aysima.

Yıllar yılı iyice kalabalıklaşan şehir, artık yaşanamaz hale gelmişti. Turist kaynayan sokaklarda, insan kendisini kendi ülkesine yabancı hisseder olmuştu.

Zaten Aysima, hiçbir zaman kalabalıkları seven birisi olmamıştı. Mesleği modellik olan birisinin bu şekilde düşünmesi komik gelebilirdi belki bazı kimselere ama, genç kadın kariyeri ile vedalaştıktan sonraki hayatını, kırsal bir kesimde, mütevazı bir evde hayal etmişti hep.

Nitekim bu hayaline de adım adım yaklaşmaktaydı. Ailesinden habersiz şehirden uzakta aldığı bir araziye, kendi tasarımı ile bundan sonraki hayatını geçirmek istediği bir ev yaptırıyordu. Moda evindeki tüm her şeyi yoluna koyduktan sonra Derin'i oraya müdür olarak atayacak ve kendisi tüm işlere uzaktan gözcülük edecekti. Derin ile de bu konuyu konuşmuş ve bir anlaşmaya varmışlardı.

Arkadaki aracın durmadan korna verip durması zaten bozuk olan sinirlerini iyice yıpratırken hâlâ direksiyonda olan eli ile sabırsız bir şekilde ritim tutturdu.

Bazı hayvanları neden trafiğe bıraktıkları konusunda söylenirken arkadaki araç bir kez daha korna çaldı ve Aysima ağzından fırlayacak olan küfrü tutmak için oldukça büyük bir çaba harcadı.

Kolundaki saati tekrardan kontrol ederek önündeki trafiğe bakarak iç geçirdi.

Moda evinin açılmasına sadece 2 gün kalmıştı ve tüm medyanın gözü şu an onun üzerindeydi. En ufak hataya dahi mahal vermemek için Derin ile birlikte gece gündüz uğraşıyorlardı ve ailesi de elinden geldiğince ona destek oluyordu.

Organizasyon işini bu konulardan en iyi anlayan annesi olduğu için ona devretmişti, Aysima. Kendisi ise bir taraftan tasarladığı elbiselerin yetişmesi için elinden geleni yapıyor bir taraftanda iç tasarımdaki ufak aksilikleri aradan kaldırmak için uğraşıyordu.

Tasarımı Pamir'lerin şirketine havale etmişti ve Pamir de bu süre zarfında kendisine oldukça yardımcı olmuştu.

Açacağı moda evinin haberi manşetlere düştüğü an hiç beklemediği bir arama almıştı Aysima.

Cengiz ve Mirhan kendisi arayarak açılışta sahne alarak ona destek olmak istediklerini söylediklerinde, ilk başta ne tepki vereceğini şaşırmıştı genç kadın. Sonuçta onlar eski eşinin grup arkadaşlarıydı ve bunun başka bir şekilde lanse edilerek medyaya yansımasını istemiyordu Aysima.

Ama sonra, onların her şeyden önce bir zamanlar kendi arkadaşları olduğunu hatırlayarak bundan çok mutlu olacağını dile getirmişti.

Arkadaki araç bir kez daha sabırsız bir şekilde kornaya bastığında sonunda önündeki trafik ilerlemeye başlamış ve Aysima, manşetlere 'trafikte olay çıkardı' olarak düşmekten son anda kurtulmuştu.

Araba sonunda moda evinin karşısında durduğunda araçtan inerek kapıları kilitledi ve üzerindeki yazı hâlâ kapalı olan mekanın açık kapısından içeri geçti.

"Hayırlı işler."

İçeride son dokunuşları yapan ustalar kendisini saygılı bir şekilde selamlarken onların arasından geçerek arka taraftaki kendi ofisine doğru ilerledi ve içeri girdiği an Derin'in "Ben anlamam hanım efendi, ne zamana söz verdiyseniz yetiştirmek zorundasınız. Kaç yıllık firmasınız, bu ne rezalet? İyi günler." diyerek telefonu sinirli bir şekilde kapattığını gördü.

"Ne oldu yine? Neden heyheylerin üzerinde?" diye takıldı arkadaşına ama Derin tam ağzını açıp olanları anlatacakken bakışları kendisini gördüğü an değişti ve hızla ona doğru ilerlerken "Sen ağladın mı?" diye sordu telaşla.

Aysima ona fark ettirmeden boğazını temizlerken "Hayır, ne ağlaması? İçerideki tozlardan gözlerim yaşardı sadece." diyerek geçiştirdi onu ama Derin, Derin'di işte, kanmazdı.

Duraksayarak kısa bir an 'Sen beni aptal mı sanıyorsun?' bakışları ile Aysima'ya bakınca, genç kadın istemsiz bir şekilde bakışlarını kaçırdı.

"Beni mi yiyorsun Aysima, gözlerin şişmiş ağlamaktan."

Aysima, onu en iyi tanıyan kişilerden birisi olan arkadaşına yalan söylemekten her ne kadar hoşlanmıyor olsa dahi, bazı gerçeklerin asla gün yüzüne çıkmaması gerekiyordu.

Bu yüzden bedenini güçsüz bir şekilde çalışma masasının önündeki koltuklardan birisine bırakırken, Derin de karşısındaki koltuğa oturmuştu.

Genç kadın, derin bir nefes alarak şakaklarını baş ve işaret parmağı yardımı ile ovarken "Açılış yaklaştıkça paniğe kapılıyorum, üstesinden gelebilecekmiyim düşüncesi beni boğuyor, üstelik açılışta medyanın eski olayları önüme serecek olacağı gerçeği de beni oldukça geriyor, Derin." diye fısıldadı güçsüz bir sesle. "Tüm bunlar aklıma gelince arabada kısa bir sinir krizi yaşadım buraya gelirken."

Eh, bunlar pekte yalan sayılmazdı.

Derin bir süre daha arkadaşını şüphe ile süzdükten sonra sonunda söylediklerine ikna olarak elini uzattı ve Aysima'nın ellerini avuçlarının içine aldı.

"Bugüne kadar isteyipte başaramadığın tek bir şey dahi olmadı senin, bundan da alnının akı ile çıkacağıdan eminim ben. Bunları düşünüp kendini hırpalamanı istemiyorum."

Aysima, her ne kadar söylediği bu yalan yüzünden kendini kötü hissetsede sustu ve gülümsemeye zorladı kendini. Bazı sırlar, kendisi ile mezara gidecekti.

Konuyu değiştirmek adına "İskender ile konuştunuz mu?" diye sordu önündeki sürahiden kendisi için bir bardak su doldururken.

Derin düşünceli bir şekilde parmakları ile oynarken "Kulüple ilgili bir sorun var galiba, bu sebeple pek konuşamadık, peki siz nasıl? Konuşabildiniz mi hiç?" diye sordu merakla.

Aysima omuzlarını silkerken "Gittiğinden beri bizim de pek konuşma fırsatımız olmadı." diyerek yanıtladı arkadaşını. Kapı tıklatıldığı an iki kadın da merakla bakışlarını o yöne doğru çevirince, Firuze hanımla kesişti bakışları.

Kırklı yaşların ortalarındaki kadın mahçup bir şekilde gülümserken "Rahatsız ettiysem kusura bakmayın." diye mırıldandı. Ardından bakışları Aysima'ya kaydı.

"Elbisenizin son provasını yapabilir miyiz vaktiniz varsa?"

"Bitti mi?" diye sordu Aysima merakla. Ardından gülümseyerek "Tabiki." diye ekledi hemen.

"Bitti." dedi Firuze hanım gülümserken. "Çok güzel oldu."

Derin heyecanla arkadaşına dönerek "Acayip merak ediyorum, hadi gidip deneyelim." diyerek oturduğu yerden ayaklandı.

Aysima onun bu heyecanına gülümserken o da oturduğu yerden kalktı ve birlikte Firuze hanım ile birlikte dikiş atolyesinin yanındaki deneme kabinine doğru ilerlediler.

Aysima, Firuze hanımın uzattığı elbiseyi dikkatli bir şekilde alarak deneme kabinine doğru ilerlerledi.

Bir süre sonra üzerindeki lacivert rengi elbise ile kabinden çıktığında dışarıda bekleyen iki kadın da yüzlerindeki memnuniyet dolu gülümseme ile karşılamışlardı onu.

"Çok güzel oldu." diye mırıldandı Firuze hanım hâlâ hayran bir gülümseme ile genç kadını izlerken.

"Katılıyorum." diyerek şakıdı Derin.

"Ben de."

Aysima utangaç bir gülümseme ile onlara bakarken ortamda fark etmedikleri üçüncü bir kişinin sarfettiği kelimeler tüm bakışların atolyenin kapısına doğru dönmesine neden olmuştu.

İskender, suratında yumuşak bir gülümseme ile kapıya yaslanmış bir şekilde genç kadını izliyordu.

Neden bilmiyordu ama Aysima ilk defa bu bakışlardan utandığını hissederek bakışlarını kaçırdı. Pembeleşen yananakları odadaki hiçkimsenin gözünden kaçmazken İskender ilerleyerek genç kadına sarıldı.

"Yetişeceğim demiştim."

"Yetişeceğini biliyordum."

"Öhöm öhöm..." diyerek yalancı öksürük sesi ile araya girdi Derin. "Bakıyorum pabucum dama erken atıldı İskender bey."

İskender genç kadından uzaklaşırken diğer kolunu açarak kardeşini çağırdı. "Gel buraya, baş belası."

Derin suratında kocaman bir gülümseme ile koşarak ağabeyine sarılırken Aysima gülerek onları izliyordu.

"Hoş geldin."

İskender'in bakışları tekrardan genç kadını bulurken yüzünde fark ettiği değişiklik ile bakışları karardı ama ses etmedi.

Aysima diğerinin bakışlarındaki değişimi fark edince aceleyle elbiseyi çıkarmak için kabine doğru ilerlerken "Üzerimi değiştireyim, yemeğe çıkalım." diye seslendi onların duyabileceği bir ses tonu ile.

Yarım saat sonra üçü birlikte İskender'in arabası ile oradan ayrılarak sakin, gözlerden uzak bir restorana doğru yola koyuldular.

Deniz kenarındaki bu mütevazı işletmenin sahibini İskender üniversite yıllarından tanıyordu.

Denize bakan masalardan birisine yerleşerek siparişlerini verdikten sonra bir süre havadan sudan sohbet etmişlerdi. Aysima, en sonunda merakına yenik düşerek sohbeti o akşam yemeğindeki aramaya getirmişti.

"O gün bizde yemekteyken gelen aramadan sonra betin benzin attı, seni apar topar yurt dışına çıkaran o aramayı yapan kimdi?" diye sordu meraklı bir şekilde.

İskender derin bir nefes alarak bunu onlara söyleyip söylememe konusunda kararsız kalırken, iki kadının da meraklı bakışlarla kendisini izlediğini görünce pes etti.

"Benim Derin'in düğüne yetişmeme engel olan patlama, basit bir kaza değilmiş." diye mırıldandı sakin bir şekilde. "Bir kundaklamaymış."

"Ne?"

İki kadından aynı anda yükseldi hayret nidası.

"Ne demek kundaklamaymış abi?"

"Daha fazla bu konuda konuşmak istemiyorum Derin, zaten yapanlar bulundu ve gereken cezayı aldı."

"Oraya dönerek güvenliğinden hiç mi endişe etmedin? Kulübü kundaklayanlar kim bilir sana neler yaparlardı."

İskender elini kısa saçlarının üzerinde gezdirirken "Havlayan köpek ısırmaz." diyerek yanıtladı Aysima'yı.

Aysima onun bu soğukkanlılığı karşısında "Pes!" diyerek gösterdi tepkisini. İskender her ne kadar onlara yansıtmamaya çalışmasa da, tedirgindi.

Hayatı boyunca kendi hayatı konusunda endişelenen birisi olmamıştı, İskender. Onu endişelendiren, sevdiklerinden birisine zarar gelebileceği düşüncesiydi. Ve eğer, kendisine uzanan elin yarın bir gün sevdiklerine uzanabileceği endişesi taşırsa, o eli kesip atardı. Tıpkı dün gece yaptığı gibi.

"Ülkeye döndüğüme göre, hergangi bir sorun kalmamıştır demektir. Şimdi o suratlarınızdaki ifadeyi silin ve yemeğin tadını çıkarın."

Ortaya servis edilen balıklar gerçekten iştah açıcı görünüyordu ama Aysima bir şey yiyebileceğini sanmıyordu. Yine de dikkatleri daha fazla üzerine çekmemek adına önündeki balığı didiklemeye başladı.

İskender, sabahtan beri onu dikkatlice incelemekteydi ve her ne kadar dışarıya 'ben iyiyim' mesajı verse de bir sorun olduğu belliydi.

Genç kadının gülümsemesi gözlerine ulaşmıyordu. Yemeği yemiyor, sadece yiyiyormuş gibi yapıyordu. Şişkin göz altları ağladığının habercisiydi. Sanki bir maske yerleştirmişti yüzüne ve o maskenin çatlamaması için üstün bir çaba sarf ediyordu.

Belli ki, Derin'le de bu konuda herhangi bir şey konuşmamıştı çünkü Derin'in keyfi oldukça yerindeydi.

Genç kadını kötü hissettirmemek adına tüm bunları görmezden geldi.

Ara sıra genç kadının gerdanına takılan bakışları, hediye ettiği kolyeyi orada görmenin mutluluğu ile parlıyor, yaşına rağmen, kalbi bir liseli gibi çarpıyordu. Aysima ile yeniden karşılaşmak, onu, genç kadına ilk aşık olduğu zamanlara alıp götürmüştü sanki.

Onun minik serçesi, göğsünde kanat çarpıyordu. Birgün kendisi de kalbini çarptıran kadının kalbinde, yıllardır olmak için çırpındığı yerde olabilecek miydi? Bilmiyordu. Ama en azından eskiden yaptığı hatayı yapmayacaktı, bu defa çabalayacaktı İskender. Bir şeyleri kendi lehine döndürmek için bir savaş verecekti. Tek umudu, bu defa o savaştan galip olarak ayrılmaktı.

Loading...
0%