Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13.Bölüm: Ben Sende Tutuklu Kaldım

@varamayokgibi

Kaderin, kırık köprülerle birleştirdiği hayatlar vardır. O kişilerin, birbirilerine ulaşmaları uzun ve zorlu olur bu yüzden. Düşerler, kalkarlar, pes edip vazgeçmek istedikleri çok zaman olur ama, iki insan birbirinin kaderi ise eğer, gittikleri yollar eninde sonunda birbirilerine çıkar hep.

İskender için, yıllar önce bazı gerçekleri kabullenmek hiçte kolay olmamıştı elbette. Sevdiği kişinin gözlerindeki parıltının sebebi olamamanın omuzlarındaki yükü yıllar yılı boynunu bükmüştü.

Kaderin tekrar onları bir araya getireceği gibi bir inancı da olmamıştı. Sonuçta Aysima evlenmişti ve eşi olarak seçtiği kişi kendisi değildi.

Bunu kabullenmek her ne kadar kolay olmasa da onun gözlerindeki mutluluğu görünce susmuş ve içine gömmüştü söyleyeceklerini. Çünkü biliyordu, söyleyeceği hiçbir gerçek onu yolundan çevirmeyecek, aksine aralarındaki arkadaşlık köprüsünü tamir edilemeyecek bir şekilde yıkacaktı.

İşin özünde, İskender, Bora'nın Aysima için doğru bir adam olmadığını her zaman biliyordu. Lakin aklındakileri dile dökse, söyleyecekleri basit bir kıskançlık olarak algılanacaktı çoğu kişi tarafından. Susmasındaki en büyük etkenlerden birisi de buydu belki de.

Yanlış anlaşılma korkusu.

İskender, tüm hayatını geride bırakıp giderken, Bora'nın Aysima'yı mutlu edeceğini, Aysima'nın bu ilişkide verdiği kadar alacağını umut ederek gitmişti.

Yıllarca onu aklından uzak tutmuş, kardeşi ile konuşmalarında adını dahi anmamıştı. Çünkü duyacaklarının omuzlarına yükleyeceği vicdan ve pişmanlık yükünü taşıyamayacağından korkmuştu.

Aysima'nın, deliler gibi sevdiği adamla mutlu mesut bir evlilik sürdürdüğünü düşünmek istemişti. Ama insan çoğu zaman ne aşkta, ne arkadaşlıkta verdiği değeri alamıyordu ne yazık ki. Bunun en büyük örneği de şu an karşısında oturmuş sessiz bir şekilde kahvaltısını ediyordu.

"Yüzümde bir şey mi var?"

Aysima'nın tedirgin bir yüz ifadesi ile sorduğu soru ile hızlı bir şekilde toparlanarak pozisyonunu düzeltti ve yaslandığı sandalyede dik bir konuma geldi İskender.

Kafasını olumsuzca iki yana sallarken suratında hafif bir gülümseme vardı. Elini son zamanlarda iyice uzamış saçlarının arasından geçirdiğinde genç kadın bakışları ile onu takip etti.

Aysima İskender'in tabağına baktıktan sonra kaşlarını çattı.

"Yemeği beğenmedin mi?"

Genç adam, Aysima'nın sorusu üzerine önündeki tabağa baktı. Şimdi ona seni izlemekten hiçbir şey yiyemedim de diyemeyeceğinden "Pek aç değildim." diyerek geçiştirdi genç kadının sorusunu.

Aysima, dudaklarını temizlediği peçeteyi masanın üzerine bırakarak sandalyesinde arkasına doğru yaslandı. Bakışları memnuniyetsiz bir şekilde önünde tabağa kayınca iç geçirdi.

"Son zamanlarda yemek yeme konusunu biraz abartıyorum sanırım. Böyle giderse kilo almaya başlayacağım. Gerçi son zamanlarda tartıya çıkmaya da korkuyorum, ne yalan söyleyeyim."

Aysima'nın söyledikleri üzerine İskender içten bir kahkaha attı.
Genç kadın bu kahkahası yüzünden ona ters ters bakınca genç adamın bakışları yumuşadı.

Ellerini masanın üzerinde kenetleyerek hafifçe öne doğru eğildi. "Sana her halinle güzel olduğunu söyleyen olmadı mı hiç?" diyerek flörtöz bir şekilde göz kırpınca Aysima masanın üzerinden aldığı peçeteyi ona doğru fırlattı.

"Dalga geçme benimle, İskender."

İskender diğerinin bu hareketi üzerine içten bir kahkaha daha patlatarak teslim olur bir şekilde ellerini havaya doğru kaldırdı.

Kahkahası yavaş yavaş dinerken suratındaki munzur ifadenin yerini de bir ciddiyet aldı.

"Şaka bir yana..." diyerek tekrardan arkasına yaslandı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. Bu hareketi ile geniş omuzları iyice belli olurken Aysima'nın bakışları kısa bir an onlara kaydı.

"Kadınlar neden kendilerini bu tür kalıpların içerisine sokuyor anlamış değilim. Kendilerini hep belirli kriterlere uymak zorunda bırakıyorlar. Saçlarım şöyle olmalı, vücudum böyle olmalı, cildim pürüzsüz olmalı ve saire ve saire diye. Anlıyorum, bunda yaşadığımız toplumun da katkısı büyük."

Aysima, genç adamı dikkatle dinliyordu.

"Öyle bir yere geldik ki, kimsenin dilinin kemiği yok artık. Her kes monitör arkasından istediği kişiye istedi şeyi söyleyebileceğini sanıyor ve kınandığı zaman da kendisini haklı çıkaracak bir sürü bahane sunuyor kendisini kınayan kişiye. Ama sunduğu bahaneler çoğu zaman karşısındakine değil aslında, bu şekilde kendini ikna ediyor. Bir yerlerde, ufacıkta olsa onu rahatsız eden vicdanını susturmaya çalışıyor işin özünde."

Aysima buruk bir şekilde gülümseyerek kafasını salladı.

"Haklısın. Sadece gözler önünde bir figür olduğum için insanlar hayatım hakkında istedikleri gibi ahkam kesebileceklerini düşünüyorlar. Bazen ne tür yorum ve mesajlar aldığımı söylesem aklın hayalin durur. Özellikle..." kısa bir an için duraksayarak derin bir nefes aldı. "Bora'nın son olayından sonra toplu bir şekilde hesaplarıma saldırarak onun bu durumundan beni suçlamaya başladılar."

İki hafta önce, Bora evinde aşırı dozdan baygın halde bulunduğunda, herkes bunun sebebini Aysima'nın o günkü açılışına bağlamıştı nedense.

"Umarım o yorumlara aldırıp canını sıkmıyorsundur?" diye sorarken İskender'in ses tonu oldukça ciddiydi.

"Tabiki aldırmıyorum. Linç kültürü her ülkede var sonuç olarak ve medya hesabı açık olan ve biraz tanınan herkes bundan nasibini alıyor. Tanınmaya ilk başladığım zamanlardan alışkınım bu tür şeylere."

İskender kafasını sallayarak boğazını temizledi, şimdi soracağı soruya kendini hazırlaması günler sürmüştü. Alacağı cevaptan bir çocuk gibi korkuyordu o anlarda.

"Döndüğümden bu yana, Bora hakkında hiç konuşmadık." dediğinde genç kadının bakışları sertleşti ve duruşunu dikleştirdi.

"Konuşacak bir şey yok, İskender. Bora, benim için mazimin tozlu raflarında unutulmaya terk ettiğim eski bir kitap sadece. İlk okuduğumda çok ağladım, bende bıraktığı etkiyi atlatmam kolay olmadı elbette ama şimdiki aklım olsa, daha kapağını gördüğüm an gülüp aldığım rafa geri bırakırdım."

"Ona çok aşıktın." derken sesinin titrememesi için ekstra çaba harcamıştı İskender.

"Aşıktım." diyerek onayladı onu Aysima. Dudaklarında buruk, acı dolu bir gülümseme vardı. "Daha birkaç ay öncesine kadar eski mutlu günlerimizden kalan anılarımızı dahi atmaya elim varmayacak kadar çok aşıktım hemde."

İskender, duyduklarını sindirmeye çalışırken, onca kelimenin içindeki bir geçmiş ekine tutundu sadece.

"Ama onunla tekrar karşılaştıktan ve nasıl bir pislik olduğuna bir kere daha şahit olduktan sonra Bora'nın benim için yıllar içinde bir takıntıya dönüştüğünü fark ettim sadece. Hayatımın en güzel yıllarını onu sevmeye ve düzelmesi için elimden geleni yapmaya harcadım. Ama bazı insanları düzeltmeye çalışmak kırık bir bardağı inatla doldurmaya çalışmaktan farksızmış. Bunu da çok ağır bir şekilde tecrübe ederek öğrenmiş oldum."

İskender, duydukları karşısında ne söyleyeceğini bilemiyordu o anlarda. İsmi keşke olan bir tilki, kuyruğu salına salına dolaşıyordu vicdanının üzerinde. Bazı şeylerin telafisi olur muydu ki?

"Ama ona teşekkür de etmeliyim sanırım."

Genç kadının söyledikleri üzerine düşüncelerinde uzaklaşarak ona baktı tekrar. Gülümseyen suratını dikkatlice inceledi ama tek bir acı emaresine rastlamadı. Bu kalbinin üzerine yüklenmiş ağırlığı bir nebze ferahlattı.

"O olmasaydı belki de ben şuan olduğum Aysima olamayacaktım. Ben artık Bora'yı acı bir tecrübe olarak görüyorum hayatımda, benden bir çok şey götüren ama aynı zamanda bana bir çok şey katan bir tecrübe olarak."

Söyledikleri bittiğinde elini masadaki bardağına uzatarak meyve suyundan birkaç yudum aldı. Ardından gülümseyerek İskender'e baktı.

"Kalkalım mı artık?"

İskender, kafasını olumluca sallayarak oturduğu sandalyeden ayaklandı ve Aysima'nın ceketini giymesinde yardımcı oldu.

Geldikleri yer, şehir kenarında, oldukça nezih bir yerdi.

"Sen arabaya geç istersen ben hesabı ödeyip geliyorum."

Aysima kafasını sallayarak kafenin çıkışına doğru ilerdi ve dışarıya çıktı. Kafenin önüne park edilmiş araca doğru ilerleyerek yolcu tarafın kapısını açtı, arabaya yerleşmeden önce bakışları kafenin üzerinde yazılan ismi buldu.

'Böğürtlen'

Gülümsedi. Bazı kötü hatırların, iyileri ile değiştirilmeye ihtiyacı vardı. Arabaya yerleşerek İskender'in hesabı ödemesini ve ardından kafeden ayrılarak arabaya doğru ilerlemesini izledi.

Sürücü tarafın kapısı açılarak genç adam arabaya yerleştiğinde bakışları anında genç kadını buldu İskender'in.

"Çok bekletmedim umarım?" diye sorarken suratında mahcup bir gülümseme vardı. "Kafenin sahibi olan ağabey çok iyi bir adam, aynı zamanda oldukça hoş sohbet birisi. Ayak üstü lafa dalmışız."

Aysima kafasını olumsuzca iki yana doğru sallarken gülümsüyordu.

"Gidelim o zaman."

"Gidelim."

Genç adam arabayı çalıştırmadan önce elini müzik çalara doğru götürerek radyoyu açtı.

Arabanın içini dolduran ses ikisinin de tüylerini diken diken ederken her ikisinin de eli aynı anda müzik çalara doğru uzandı.

Birisi kapatmak, diğeri sesi açmak için. Elleri birbirine temas ettiğinde bakışları kesişti. "Bırak kalsın." diyerek gülümsedi Aysima. "Sezen'i kapatmak kendine yapacağın en büyük kötülük olur."

İskender, birkaç saniye derinliğine daldığı gözlere baktıktan sonra kafasını sallamakla yetindi sadece.

Arabayı çalıştırırken direksiyonu sıkan parmak boğumları beyaz beyazdı ve bu Aysima'nın gözlerinden kaçmadı. O sırada Sezen titrek sesi ile şu cümleleri mırıldanıyordu.

"Ben sende tutuklu kaldım..."

Loading...
0%