Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6.Bölüm: Geçmişten Birisi

@varamayokgibi

Aysima'dan...

Son gerçekleşen olayların üzerinden 1 hafta geçmişti. İlk birkaç gün, haber sosyal medyada bomba etkisi yaratmış, gelen bildirim seslerine dayanamayıp telefonu kapatmama sebep olmuştu en son.

Bu beklediğim bir şeydi aslında. Çünkü birimiz, kendi döneminin en hit gruplarından birinin eski üyesi, diğerimiz, ülkeyi yurt dışında temsil eden top modeldi. İnsanları yaptığımız işlerden çok özel hayatımız ilgilendiriyordu. Bu, magazin camiasında hep böyleydi ve hep de böyle olmaya devam edecekti.

Son günlerde kendimi daha iyi hissediyordum artık. Sırtımda biriken yılların yükünden kurtulmuştum sanki. Son telefon konuşmamızdan sonra Bora'nın numarasını engellemiştim. Bunu neden yaptığım konusunda en ufak bir fikrim yoktu aslında. Belki de fazla ergenceydi ama artık onunla hiçbir şekilde muhatap olmak istemiyordum. Geçmişte olan, geçmişte kalmıştı benim için ve röportaj ile her şeye son noktayı koymuştum kendimce. Anne ve babamla vakit geçirdikçe, Londra'ya geri dönme isteğim git gide azalıyordu. Yıllardır kendi derdime düşerek onlara ne kadar haksızlık yaptığımı geç fark etmiştim. Babamın, ben giderken sim siyah olan saçlarına yokluğumda aklar düşmüştü. Dünyaca ünlü bir model olmak, benim çocukluk hayalimdi. Kendimi bildim bileli annemin topuklularını giyer, köşkün geniş koridorlarında salına salına yürürdüm. Bir zamanlar, birileri yüzünden rafa kaldırdığım hayalimin peşinden gitmiş ve zirveyi görmüştüm. Podyumlar, artık eskisi kadar ışıltılı gelmiyordu gözüme. Kendi markamı kurarak, sektöre bir model değil de modacı olarak devam etme fikirleri dolanıyordu aklımda sürekli. Zira, eğitimi mi de modacılık üzerine tamamlamıştım işin aslında. Lakin, imzaladığım kontratlar vardı ve bunlar elimi kolumu bağlıyordu şimdilik. Victor, 2 gün önce ajanstan gelen bir telefonla apar topar Londra'ya dönmek zorunda kalmıştı. Onun, etrafımdaki varlığına o kadar alışmıştım ki, gidişi beni hazırlıksız yakalamıştı.

Onu, havaalanında yolcu ederken bana sarılmış, "Bu defa senden ayrılırken artık aklım sende kalmayacak." demişti.

Victor'un gidişene benden sonra en çok üzülen kişiler annem ve babamdı muhtemelen. Babam, onunla futbol konusunda yaptığı sohbetleri, annem ise Victor ile çıktığı alışverişleri çok özleyecekti büyük ihtimalle. Beni en çok üzen onun bu seneki doğum günüme katılamayacak oluşuydu. Son 6 sene, doğum günlerimi hep kendisi ile kutlamıştık. Her doğum günümde, elinde üzerinde mumların olduğu meyveli bir pasta ile saat gece yarısı olur olmaz kapımda belirmişti. Victor, benim için bir arkadaştan çok daha ötesiydi. Hiç sahip olmadığım ağabey şefkatini kendisinde tatmıştım ben. Onu özleyecektim, onu gerçekten çok özleyecektim.

"Saçlarınız o kadar işlem görmesine rağmen o kadar sağlıklı ki, çok kıskandım sizi."

Saçlarımla ilgilenen ustanın söyledikleri ile aynadan kendisine bakıp hafifçe gülümsedim. Yıllardır vazgeçemediğim kızıl sevdamdan vazgeçme kararı almıştım. 18 yaşımdan bu yana kızıl dışında hiçbir renge boyatmadığım saçlarımı kendi doğal rengine döndürmeye karar vermiştim sonunda. Bunda, iki gün sonra gerçekleşecek olan doğum günü partimin de rolü büyüktü. Elliyi yarılıyordum. Bu nedenle diğer doğum günlerime nazaran daha önemliydi benim için. Annem, daha şimdiden tüm sosyeteyi toplayacağı büyük bir organizasyonun hazırlıklarına başlamıştı bile. Her ne kadar, ben aile içinde bir meclis olmasından yana olsam da annemi kırmak istemiştim. 6 yılın telafisiydi bu parti ona göre.

"Değiştirmek istediğinizden emin misiniz? Kızıl tam sizin renginiz çünkü."

"Evet," diye mırıldandım telefonumla uğraşırken. "Saçlarımın da biraz kendisini toparlaması gerek, benim gibi." Son kısmı içimden tamamlamıştım.

Usta, olumlu anlamda kafasını sallayarak hazırlıklara başlamak için yanımdan ayrılırken, aynadan son kez kızıl saçlı halime baktım. Bu, benim bir türlü büyümemek için direnen Aysima'ya vedamdı.

4 saatin sonunda kuaförden çıktığımda uzunluğu kısalmış, kestane rengi saçlarıma alışmaya çalışıyordum. Asansör ile plazanın otoparkına inerek arabama doğru ilerledim. Sürücü koltuğuna yerleşerek dikiz aynasından tekrar yeni halime baktım. Yeni halim o kadar yabancı geliyordu ki kendime, belli ki alışmam zaman alacaktı.

Arabayı çalıştırarak otoparktan çıktım. Hava yağmurluydu, bu tür kasvetli havalardan oldum olası haz etmezdim. Ben hiç yağmura aşık o kız çocuğu olmamıştım, ıslanmaktan nefret ederdim. Eve mi geçsem, yoksa biraz alışveriş mi yapsam diye düşünürken, arabanın içerisinde yankılanan zil sesi ile bakışlarım birkaç saniyelik telefona kaydı. Derin arıyordu. Yan koltuğa fırlattığım kulaklıklardan birini alarak kulağıma yerleştirdim ve aramayı yanıtladım.

"Kızıl kıyamet, nasılsın?"

Bu, Derin'in bana saçlarımı ilk kızıla boyadığımda taktığı bir lakaptı.

"Artık kara kıyamet." diyerek yanıtladım onu.

"Ne?" diye sordu ilk başta, söylediğim şeyin gerçek anlamını algılaması birkaç saniye sürdü. Bu defa, daha yüksek bir "Ne?!" nidası döküldü dudaklarından. "Sen, saçlarını mı boyattın?"

"Yaptım öyle bir şeyler." diye mırıldandım dikiz aynasından tekrar tekrar kendimi kontrol ederken.

"İnanmıyorum! Hemen buluşmalıyız, hemen, hemen!"

"Tch," diyerek onaylamaz bir homurtu çıkardım. "Sürpriz olacak, doğum günüme kadar kimseye göstermeyeceğim."

"Aysimaaa!"

"Hiç boşuna uğraşma Derin, ne dediysem o."

"İyi be, zaten 2 gün kaldı." diye kendini teselli ettiğini duyunca bir kıkırtı kaçtı dudaklarımdan.

"Ben şu an yoldayım," dedim direksiyonu sola doğru kırarken, "Akşam konuşuruz, olur mu?"

"Olur, kendine dikkat et."

"Sen de."

Kulağımdaki kulaklığı çıkararak tekrar yan taraftaki koltuğa fırlattım. Karşımda metrelerce uzanan bir araç trafiği vardı. Sıkıntı ile oflayarak telefonu elime aldım. Böyle zamanlarda motor kullanmayı nasıl özlediğimi farkediyordum. Önümdeki trafik kısa bir süre çözüleceğe benzemiyordu. Telefonun kamerasını açarak, yeni halimin birkaç tane fotoğrafını çektim ve göz kırpan emoji ile birlikte Victor'a yolladım. Daha sonra sıkıntıdan ne yapacağımı bilmeyerek radyoyu açtım. Birkaç kanalı geçtikten sonra, duyduğum bir şarkı ile elimi radyodan çekerek arkama yaslandım. Eski bir gripin şarkısıydı çalan. Lise zamanlarımda saatlerce dinlediğim şarkılardan biriydi. Gariptir ki, zihnimizin en temiz olduğu dönemler lise yıllarımız olmasına rağmen, aşık olmadan aşk acısı çektiğimiz dönemler de aynı yıllara denk geliyordu hep. Kulağımızda kablolu kulaklıklarımız, kafamızı arabanın camına yaslar, geçtiğimiz engebeli yollara, ikide bir aracın camına çarpan kafamıza inat, inatla bu huyumuzdan vaz geçemezdik.

Aklıma düşen anılar ile gülümsedim. İnsan küçükken hep büyümeye can atar ama en güzel yıllarının, çocukluk dönemi olduğunun farkına varamaz. Tek tasamın ödevler olduğu o yıllara dönmek için neler feda etmezdim şimdi. Büyümek, hiçte her zaman masallarda anlatıldığı kadar güzel değilmiş.

***

2 gün sonra, parti gecesi

Genç kadın üzerindeki elbiseyi son bir kez kontrol ederek, aynadaki yansımasına kısa bir bakış attı. Üzerindeki siyah, üzeri altın rengi minik yıldızlarla süslenmiş sade ama bir o kadar da şık elbisesi annesinin seçimiydi. Her ne kadar içerisinde kendisini küçük bir kız gibi hissetsede ses etmedi. Çünkü, hâlâ annesi için küçük bir kız çocuğu olduğunu biliyordu. Bugün, her şey onun gönlünce olsun istiyordu.

Makyajını her zamanki gibi kendisi yapmayı tercih etmişti. Parti, bahçedeki havuzun başında gerçekleşecekti. Elindeki telefondan saati kontrol etti, sekkize geliyordu. Misafirler birazdan yavaş yavaş gelmeye başlarlardı muhtemelen. Odadan çıkarak aşağı kata indi. Mutfakta hümmalı bir çalışma vardı. Annesi her zamanki gibi mutfağın ortasında durmuş çalışanlara talimatlarını sıralıyordu. Bakışları, suratındaki gülümseme ile kendisini izleyen kızını bulunca suratına gururlu bir ifade yerleşti. Böyle bir güzellik anca kendi rahminden çıkabilirdi zaten. Aslışah hanım, hiçbir zaman kibirli birisi olmamıştı ama söz konusu Aysima olunca böbürlenmeden duramıyordu.

"Yavrum!" diyerek kollarına aldığı kızını sıkıca kucaklarken, "Peri kızı gibi olmuşsun." diye eklemeyi ihmal etmedi.

"Teşekkür ederim anneciğim."

Aysima, annesinden uzaklaşarak bakışları ile etrafı tararken "Babam nerede?" diye sordu.

"Onun arkadaş çevresi biraz erken geldiler, bahçedeler. İstersen sen de geç oraya. Zaten yapacak pek bir şey de kalmadı artık."

Genç kadın, kafasını sallayarak mutfak kısmından bahçeye açılan kapıya doğru ilerlerleyecekken kapının zil sesi duyuldu. "Ben açarım, siz zahmet etmeyin." diyerek arkasını döndü ve kapıya doğru ilerledi. Açılan kapının arkasında onu Derin'in heyecanlı yüzü bekliyordu.

"Doğum günün kutlu olsun!" diye bağırarak üzerine atlayan arkadaşı ile bir an neye uğradığını şaşırsa da hızlıca toparlanarak Derin'in sarılışına gülümseyerek karşılık verdi.

Derin, genç kadını kendisinden uzaklaştırarak baştan aşağı süzdü bir kaç saniye. Bakışları saçlarında daha fazla oyalandı. Suratında hayran bir gülümseme ile "Çok güzel olmuşsun." diye mırıldandı hülyalı bir sesle.

"Teşekkür ederim, senin de benden geri kalır yanın yok." diyerek yanıtladı onu Aysima.

"Doğum günün kutlu olsun, Aysima."

Derin'in arkasında kalan Pamir, elindeki paketi genç kadına uzatırken kısaca sarıldılar. "Teşekkür ederim, Pamir. Hadi ne bekliyorsunuz, içeri geçsenize."

Genç çift, birkaç saniye birbirleri ile bakışınca, Aysima gözlerini kıstı şüphe ile.

"E hadi!"

"Aysima," dedi Derin, suratında muzip bir ifade vardı. "Biz bu gün yalnız gelmedik." diyerek boğazını temizledi. "Davetsiz bir misafir de getirdik kendimizle."

Genç kadın, duydukları ile kaşlarını çattı. İkilinin arkasına doğru bakındı ama birisini göremeyince soru dolu bakışları tekrar Derin'i buldu.

"Kiminle geldiniz?" diye sordu meraklı bir şekilde.

Derin, sağ taraftan, kolundan tuttuğu adamı önüne doğru çekiştirdi. Aysima, önündeki adamı tanımak istercesine gözlerini kıstı. Siması tanıdıktı aslında. Suratında utangaç bir gülümseme ile kendisine bakan kişinin kim olduğunu fark edince, kaşları şaşkınlıkla yukarıya doğru havalandı.

"İskender?"

"Merhaba."

7 yıl önce, 18.yaş gününde tanıştığı, kısa bir sürede aralarındaki yaş farkına rağmen en iyi arkadaşlarından birisine çevrilen ama günün birinde, hiçbir açıklama yapmadan yurt dışına giden arkadaşı şu an kanlı canlı karşısında duruyordu. Dudakları titredi, bir vedayı bile çok görmüştü kendisine. Ona kızgındı ama özlemi daha ağır basıyordu. Çok değişmişti, Aysima onu bir tek bakışlarından tanıyabilişti. Eskisi gibi pürüssüz değildi suratı, kirli sakalları vardı. Bir zamanlar perçemleri alnına dökülürken şu an saçları oldukça kısaydı. Eskiden orada olmayan bir kesik vardı kaşının üzerinde. Duyduğu özlemle burnunun ucu sızlayınca etraftakileri umursamadan kollarını genç adamın boynuna doladı.

Genç kadının bu haraketini beklemeyen adam ilk birkaç saniye taş kesildi. Lakin genzine dolan tanıdık koku ile kollarını hızlıca genç kızın bedenine sardı. Bir zamanlar müptelası olduğu kokuyu diğerine fark ettirmemeye çalışarak gözleri kapalı bir şekilde ciğerlerine çekti.

"Seni çok özledim."

Duydukları ile dudaklarına bir gülümseme yayılırken, "Ben de seni," diye mırıldandı özlemle. "Ben de seni çok özledim, Serçe."

Loading...
0%