Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7.Bölüm: İskender

@varamayokgibi

Genç adam, üzerine geçirdiği kar beyazı gömleğin düğmelerini iliklemeden hemen önce, bakışları her zamanki gibi, göğsünün tam üzerine yaptırdığı minik ay dövmesinde takılı kaldı birkaç saniye. Buruk bir tebessüm geçip gitti dudaklarından. Aşk, öyle bir illetti ki, bir kere girdiyse damarlarınıza, söküp atmanız yıllar alıyordu. Hatta, çoğu insan söküp atacak kadar bile şanslı olmuyor, son nefesini verene kadar o acı ile baş etmek zorunda kalıyordu.

İskender, şanssız olanlardandı. Gönlü karşılıksız aşka düştüğünde daha 24'dünde genç bir delikanlıydı. Şimdi ise, 32 yaşındaydı. O dövmeyi yaptırdığı günden beri, ne kalbine, ne cismine hiçbir kadını yaklaştırmamıştı. Kalbi bir başkası için atarken, koynuna birilerini almayı kendisine, duygulaına hakaret saymıştı genç adam. O minik ay dövmesi, İskender'in aşka tövbesiydi. O dövme ile sadece bedenini değil, yüreğini de mühürlemişti İskender Soyhan.

Aysima, ismini zikretmeyi bile kendine haram bildiği kadın. Onu ilk gördüğü gün, dün gibi tazeydi anılarında. Su içmek için indiği mutfağın penceresinden güneş gibi parlamıştı kalbine doğru. Kardeşi ile evlerinin bahçesinde kol kola dolaşan genç kızı gördüğü ilk anı, ömrü boyunca unutamazdı. Genç kız, henüz daha 17'sindeydi o zaman. İskender, kendisine ayıp bilmişti diğerine uzun uzun bakmayı. Aysima, ona göre çocuktu o zamanlar. Diline de, kalbine de mühür vurmuş, tek kelime etmemişti kimseye uzun bir zaman.

Sonra aradan bir yıl geçmiş, günün birinde kız kardeşi Derin her zamanki pervasızlığı ile odasına dalarak, arkadaşının doğum gününü, yöneticisi olduğu kulüpte kutlamak istediklerini söylemişti. İskender ilk başta reddetmişti bu isteği, lakin doğum günü sahibinin kim olduğunu öğrendikten sonra anında karar değiştirmişti.

Bu, cin gibi gözlerinden hiçbir şey kaçmayan Derin'in gözlerinden kaçmamıştı pek tabi. İlk o gün, kız kardeşinin dayanılmaz ısrarı üzerine kalbindekileri diline getirme cesareti bulabilmişti kendinde.

O gece, kalbinin 17'lik ergenler gibi çarpışı hâlâ kulaklarındaydı. Genç kızı görünce yanlış bir harekette bulunmamak için dua edip durmuştu. Çok geçmeden sabahtan beri gözlerini ayırmadığı kapıda belirmiş iki genç kız. Aysima, kızıla boyattı siyah saçları ile görenin bir daha dönüp bakmasına neden oluyordu. Etraftaki erkeklerin aç bakışlarına daha fazla tahammül edemeyince, Derin'in teklifini kabul eden aklına söverek soluğu hemen ikilinin yanlarında almıştı İskender.

"Hoş geldiniz." diye mırıldanmıştı gönlündeki heyecanın sesine yansımamasını umut ederken. "Ben İskender." diyerek elini diğerine doğru uzatmıştı.

"Memnun oldum, ben de Aysima." diyerek elini avcunun içine bırakmıştı genç kız.

İskender, koca elinin içerisinde kaybolan minik ele bakarken, içi kıpır kıpır olmuştu, kendisini zar zor toparlaya bilmişti diğerine fark ettirmeden.

Daha sonralar çok fazla keşkesi olmuştu o gece ile bağlı, çünkü kaderlerini şekillendiren ve tamamen farklı yollara savrulmalarına neden olan tesadüfler silsilesi aynı gece başlamıştı.

Genç adam aldığı soluğu sesli bir şekilde geri bırakarak düşüncelerinden sıyrıldı. Düşünmesi gereken başka şeyler vardı o an.

Rezil bir abiydi. Gerçekten rezil bir abiydi çünkü kardeşinin düğününü kaçırmıştı. Derin, haftalardır bu sebeple kendisine trip atmayı sürdürüyor ve inatla hiçbir aramasına cevap vermiyordu.

Kardeşini anlıyordu İskender ama bazen elimizde olmayan sebeplerden dolayı istemediğimiz bazı olaylar gerçekleşebiliyordu ve biz, bir türlü bu olayların önüne geçemiyorduk.

Düğünün olduğu gece, sahibi olduğu gece kulübünde bir patlama gerçekleşmişti. Genç adam, gelen arama üzerine havaalanından direkt kulübe sürmüştü arabayı. Biricik kardeşi tabii ki bu olaydan haberdar değildi. İskender, işle ilgili sıkıntılarını etrafındaki insanlara yansıtmayı seven birisi değildi. Özellikle de onları endişelendirecek türden olanları.

Şimdi, yaptığı hatayı telafi etmek için yıllar sonra ilk defa Türkiye'ye dönüyordu. Bakışları, yatağının üzerinde açık bir şekilde duran bavula kaydı. Ağır adımlarla koca bir duvarı kaplayan siyah dolaba doğru ilerledi. Kapısını açarak hâlâ içerisinde asılı bir şekilde duran kıyafetlerin arasından elini arkaya doğru uzattı. Eline değen soğuk, metal kutuyu aldı, dolabı kapattı ve bavuluna doğru ilerleyerek kutuyu da dikkatli bir şekilde eşyalarının arasına yerleştirdi. Kolundaki saati kontrol etti. Uçuş saatine daha vardı. Bavulunu kapatarak fermuarı çekti ve hem bavulu, hem de bavulun yanındaki ceketini alarak odanın çıkışına doğru ilerledi. Odadan çıkarak kapıyı kapattı ve uzun koridor boyunca ilerleyerek büyük salondan geçti, çıkış kapısının önüne geldi. Bakışlarını arkaya doğru çevirerek son bir kez daha etrafı kontrol etti. Her şeyin yerli yerinde ve düzenli olduğunu görünce gönül rahatlığı ile kapıyı arkasından kapatarak evden ayrıldı.

***

Genç adam, yıllardır özlemini çektiği şehrin havasını buruk bir tebessümle ciğerlerine çekti. Dile kolay, 6 koca yıl. Neden kendisine bu sürgün hayatını yaşattığını ailesinden tek bilen Derin'di. O gece, İskender'i yolcu ederken ne kadar çok ağlamıştı.

"Sakın," demişti İskender biricik kız kardeşine saçlarını okşarken. "Benim yüzümden Aysima ile aranız bozulmasın." Derin bir nefes alarak devam etmişti sözlerine. "Kalp kimi seveceğini seçemez Derin, bu konuda arkadaşına kızmaya da, küsmeye de hakkın yok."

Derin, içli içli ağlarken ağabeyini yanıtsız bırakmıştı. Kendisi de biliyordu, Aysima suçsuzdu. Ama içten içe, neden ağabeyi değil de Bora diye çok isyan etmişti. Kader işte, diye geçirmişti sonra içinden, ne yaparsan yap önüne geçemiyorsun bir türlü.

İskender, dudaklarının arasına yerleştirdiği sigaradan derin bir nefes çekerken elindeki telefona baktı. Şimdi Derin'i arasa, o cadı inadından yine açmazdı telefonu, biliyordu. Bu nedenle elindeki telefonu tekrar cebine yerleştirerek havaalanının önündeki taksilerden birine doğru ilerledi.

"Boş musun ağabey?"

"Boşum koçum, geç otur."

İskender, elindeki bavulu sürücünün açtığı bagaja yerleştirerek, elindeki sigaradan son bir nefes daha alarak izmariti yakındaki çöp kutusuna attı. Sürücü bagajı kapatırken öne, şoför koltuğunun yanındaki koltuğa kuruldu.

"Eee?" diye sordu yan tarafına oturan kırklı yaşlardaki adam. "Yolculuk nereye?"

Genç adam, elindeki kağıtta yazan adresi şoföre doğru uzattı. Orta yaşlardaki adam kafasını sallayarak arabayı çalıştırdı.

Araba şehrin içine doğru ilerledikçe, İskender, 6 senede oldukça değişmiş olan şehri izlemekle meşguldü. Bir zamanlar, sevdiği kızla aynı havayı soluduğu için bile aşıktı bu şehre. Şimdi her ikisi de birbirlerinden kilometrelerce uzaklıktaydı.

İskender, genç kızın en son Milano'da yaşadığını biliyordu. Kendisi gittikten sonra gerçekleşen olaylardan haberi vardı elbette. Onun ismini zikretmeye bile çekindiği genç kızı, birileri içi sökülene kadar ağlatmıştı. O herifin kadir kıymet bilmez serserinin teki olduğunu daha ilk gün anlamıştı ama bu kadar ileri gideceğini tahmin bile edememişti. Oysaki Aysima, onun için İskender'e heyecanla anlattığı tüm hayallerini bile göz ardı etmişti.

Derin bir nefes aldı. 'Hatanın neresinden dönülse kardır.' diye düşündü kendi kendine. En azından şimdi hayallerini gerçekleştirmişti. Mutlu olmalıydı.

"Geldik koçum, adres bu."

Araba yavaşlayarak büyük bir rezidansın önünde durdu. Taksi şoförünün söyledikleri üzerine bakışlarını oldukça büyük olan binadan çekerek diğerine döndü.

"Borcum ne kadar, ağabey?"

Şoförün söylediği miktarı fazlası ile ödeyerek "Üstü kalsın." diye mırıldandı ve arabadan indi. Şoför de onunla birlikte inerek bagajdaki bavulu çıkararak sahibine teslim etti.

"İyi günler."

"Sana da ağabey, hayırlı işler."

İskender, diğerine el hareketi ile bir selam vererek yanından uzaklaşan arabayı izledi bir süre. Ardından bakışları tekrardan rezidansı buldu. Bavulunun kolunu kavrayarak binaya doğru ilerlemeye başladı. Derin, kendisini gördüğü için çok şaşıracaktı.

***

"Pamirrrrr, kapı!"

Eşinin mutfaktan kendisine seslenmesi üzerine Pamir, oturduğu kanepeden ayaklanarak uyuşuk adımlarla kapıya doğru ilerledi. Gelenin kim olduğuna bakma zahmeti göstermeden açtığı kapıda, biricik karısının biricik ağabeyini bulmak beklediği en son şey bile değildi.

Pamir'in, "İskender?" diyerek şaşkınlığını sesli bir şekilde dışa vurmasının ardından, Derin elindeki meyve bıçağı ile mutfağın kapısında belirdi. Suratında heyecan karışık bir kızgınlık ifadesi vardı. Ağabeyini yıllar sonra karşısında görmenin şaşkınlığı ile dolan gözlerine engel olamadı.

"Ağabey..." diye mırıldanarak hızlı adımlarla kapıya doğru ilerlerken elindeki meyve bıçağını yanından geçtiği kocasının eline tutuşturdu.

Pamir, şok içerisinde bir eline tutuşturulan bıçağa, bir birbirine özlemle sarılmış abi kardeşe bakarken, suratında minik bir tebessüm belirdi.

Derin'i mutlu eden en ufak bir şey, kendisini de mutlu etmeye yetiyordu. Biricik karısı, İskender'e çok kızgındı düğünlerine gelmediği için ama kendisi de bir ağabey olarak, bunun ardında İskender'in kendilerine söylemediği çok büyük bir sebebin yattığından emindi. Çünkü, eğer öyle olmasa ne yapar eder, iki eli kanda da olsa o düğüne yetişirdi İskender.

"Hoş geldin ağabey." diye mırıldanan Derin'in sesi ağlamaklı çıkıyordu.

"Hoş buldum ciğerparem." diye yanıtladı İskender kardeşini. Elleri şefkatli bir şekilde kız kardeşinin saçlarını okşuyordu.

İkilinin özlem dolu sarılması bitince Pamir, İskender ile tokalaşmak için bir adım öne attı. İkili dostane bir şekilde sarılarak birbirinin sırtını patpatladı.

"Hoş geldin İskender."

"Hoş buldum kardeşim."

İskender, Pamir'i çok severdi. Kız kardeşini emanet edebileceği en iyi kişiye emanet ettiğini bilmenin rahatlığı vardı yüreğinde. Çünkü daha ilk tanıştıklarında, diğerinin kardeşine her baktığında gözlerinden taşan sevgiyi açık bir şekilde görmüştü İskender.

"Kaldın kapı önünde, hadi gel içeri." diyerek İskender'i Derin ile birlikte içeriye yönlendirirken, kendisi diğerinin kapı önüne bıraktığı bavulu alarak kapıyı kapattı Pamir.

Üçlü, uzun holden geçerek salondaki koltuklara yerleşti. Derin ve İskender ikili koltuğa kurulurken, Pamir, elindeki bavulu salonun bir köşesine bırakarak onların tam karşısındaki tekli koltuğa yerleşti.

Bir süre kimseden çıt çıkmadı, çünkü bu ziyaret hepsi için oldukça beklenmedikti. Derin, ortamdaki gergin havayı dağıtmak istercesine ayağa kalkarken. "Ben en iyisi bir kahve yapayım, konuşulacak çok şey var gibi görünüyor, kahve ile iyi gider." diyerek adımlarını mutfağa yönlendirdi.

"Bana hâlâ çok mu kızgın?" diye sordu İskender, mutfağa giden kardeşinin ardından.

Gülümsedi Pamir.

"Az önce sana koala gibi sarılırken kızgın birine mi benziyordu sence?"

İskender kafasını olumsuzca sallayarak gülümsedi. Derin, her zamanki Derin'di. Çocukken, İskender onu ne kadar kızdırırsa kızdırsın, bir sarıldılar mı, aralarındaki tüm buzlar çözülürdü.

"Sen nasılsın, İskender? İşlerin nasıl gidiyor?"

"İyi gidiyor Pamir, çok şükür. Bazen ufak pürüzler oluyor her işte olduğu gibi ama hallediyoruz bir şekilde."

Pamir, anlayışla kafasını salladı, dilinin ucuna gelen ama bir türlü dışarı yansıtamadığı düşünceler ile cebelleşiyordu. Diğerine sormak istediği çok şey vardı ama anlatmak isterse zaten anlatır diyerek, tek kelime etmedi.

"Kahveler de geldiii!" diyerek elindeki kahvelerle salona giriş yapan Derin ile ikilinin bakışları genç kadını buldu.

Derin, elindeki tepsiyi ortadaki sehpanın üzerine bırakarak tekrar İskender'in yanına oturdu. İskender, kardeşini hemen kolunun altına aldı.

"Senin kahveni sade yaptım." diyerek dudak büktü Derin. "Cezan olsun."

İskender attığı şuh bir kahkahanın ardından öne doğru eğilerek kahvesini eline aldı. Kahveden koca bir yudum alarak, tekrar yerine bırakırken. "Senin elinden zehir olsa içerim, ciğerparem." diyerek Derin'i tekrar kolunun altına aldı. Derin, anında mayışarak ağabeyine sokuldu. Ona asla kızgın kalamıyordu. Zaten haftalardır inatla bu sebepten açmıyordu telefonlarını, sesini duyduğu an yelkenleri suya indireceğini biliyor ama kızgın olduğu için, az biraz burnu sürtsün istiyordu.

Kardeşinin düğününü kaçırmakta ne demekti?

Ortamda yankılanan zil sesi ile bakışları Pamir'i buldu genç kızın.

Pamir, cebinden çıkardığı telefona bakarak ayaklanırken "Şirketten arıyorlar, cevaplamam gerek." dedi ve çalışma odasına doğru ilerlerken açtığı telefonu kulağına götürdü.

Derin, bakışlarını eşinin peşinden çekerek ağabeyine baktı alttan alttan. Aysima'nın döndüğünü ona söyleyip söylememe konusunda oldukça kararsızdı. Ağabeyinin hâlâ, genç kadına karşı duygular beslediğini biliyordu. Pek konuşmazlardı onun hakkında ama ismi geçince ağabeyinin göz bebeklerinin nasıl titrediğini biliyordu Derin. İskender, hâlâ ilk aşkına kör kütük bir şekilde aşıktı.

"Ne?" diye sordu İskender meraklı bir şekilde.

"Aysima döndü ağabey, şu an İstanbul'da."

'Belki de,' diye düşünde genç kız kendi kendine. 'Her ikisinin yıllar sonra aynı zamanda geri dönmesi kaderin bir oyunuydu. Belki de, kader ağabeyine ikinci bir şans vermişti.'

İskender'in önce gülümseyen yüzü soldu, ardından bakışları donuklaştı ama Derin, diğerinin göz bebeklerinin nasıl titrediğini görebiliyordu.

"Ona bir merhaba demeyecek misin abi?"

İskender, derin bir nefes alarak sehpanın üzerindeki kupayı aldı ve soğumaya yüz tutmuş kahvesinden tekrar bir yudum alarak kupayı geri, yerine bıraktı.

Aysima ile karşılaşacak kadar cesaretli hissetmiyordu kendisini. Büyük ihtimalle kendisine hâlâ kızgındı. İskender, yıllar önce apar topar ülkeyi terk ederken ona bir veda bile etmemişti. Çünkü biliyordu, genç kıza veda ederse eğer, topladığı tüm cesareti tuzla buz olacak, asla gidemeyecekti. Ama o an gitmesi gerekliydi. Kendisine heyecanla evlilik teklifi aldığı yüzüğü gösteren genç kız, burada kalmaya devam ettiği müddetçe felaketi olacaktı. Onu başka birisinin kollarında mutlu bir halde görmeği ne aklı, ne de yüreği daha fazla kaldıramazdı. Bundandı gidişi.

Şimdi, yıllar sonra tövbeli olduğu şehirdeydi tekrardan ve öğreniyordu ki, ismini zikretmeyi bile kendisine yasakladığı kadın da kendisi ile aynı havayı soluyordu şu an. Kalbinin deliler gibi çırpınışına kulaklarını tıkadı.

"Hangi hakla Derin? Ona bir veda bile etmedim çekip giderken, şimdi yıllar sonra 'merhaba, ben geldim' dersem bakar mı sence yüzüme?"

"Aysima'nın yüreğini bilmiyorsun sanki ağabey, değer verdiği insanlar söz konusu olunca duvarları yoktur onun. Evet, belki de kızgın sana ama benim gibi o da seni görünce, tüm kızgınlığı uçup gidecektir. Bundan eminim."

Buruk bir tebessüm gelip geçti dudaklarından genç adamın.

Sahi, affeder miydi kendisini? Gözleri, sehpanın üzerindeki takvime kaydı.

26 Haziran

Yarın, Aysima'nın doğum günüydü. Her şeyin başladığı o geceden, tam 7 yıl geçiyordu yarın.

"Yarın doğum günü, hadi gel ona bir sürpriz yapalım. Eminim çok sevinecektir."

İskender, kararsız bakışlarla baktı kardeşine. Derin, ağabeyinin gözlerindeki tereddüt ifadesini görünce güven verircesine gülümsedi. Ve o an karar verdi. Ağabeyi ve Aysima'nın kaderlerini yeniden şekillendirmek için elinden geleni yapacaktı. Onlar, mutlu sonu herkesten daha fazla hak ediyordu çünkü.

Loading...
0%