Yeni Üyelik
3.
Bölüm

"Bir makas meselesi."

@varamayokgibi

 

Bölüm şarkısı: Güzin ile Baha - Gençlik Başımda Duman

 

2.Bölüm: "Bir makas meselesi."

"Vay anasını, avradını..." diye mırıldanarak önündeki kaseden bir avuç mısır alarak ağzına tıkıştıran Büge'ye yüzünü buruşturarak baktı Sare. Kolunun altındaki yastığı alarak karşı koltukta oturan kıza doğru fırlattı.

"Kaç kere dedim sana küfürlü konuşma diye."

Büge, diğerinin bu hamlesini ustalıkla def ederek ağzındaki mısırları zorlukla yuttu ve pörtlettiği gözleri ile inanmazcasına diğerine baktı.

"Kız sen daha düne kadar ortalıkta Küfürbaz Haydo gibi dolaşmıyor muydun? Hangi ara bu kadar hanım hanımcık bir hanımefendiye dönüştün, zilli?" diye sordu.

Haklıydı, Sare lise zamanlarında oldukça ağzı bozuk birisiydi ama kendi elinde olan bir durum değildi bu, genetikti. Dayılarının oldukça yaratıcı olan küfürlerini hatırlayınca ürperdiğini hissederek kollarını kendine sararak omuzlarını ovuşturdu.

"O eskidendi bir kere." diyerek çenesini yukarıya doğru kaldırdı. Küfür etmeyi bırakmak kendisi için oldukça zor bir karar olmuştu.

Büge, "Hı, hı..." diye mırıldanarak ağzına tekrardan bir avuç mısır tıktı. Ardından yağ içinde kalmış parmaklarını teker teker yalayarak pis bir şekilde sırıttı.

"İğrençsin Büge."

Sare'nin bu hareketinden oldukça nefret ettiğini biliyor, bu nedenle her defasında onu çıldırtmaktan şeytani bir zevk duyuyordu genç kız.

"Onu bunu boş ver de, bu herif daha da düşmez senin yakandan, malum pas vermedin."

Sare, hatırladığı şeyle derin bir nefes alarak oturduğu koltuğa iyice yayıldı.

"'Qozbeli qəbir düzəldər.' derdi rahmetli anneannem, çocukken ne demek istediğini pek anlamazdım ama doğruymuş. Bugün bizzat kendim teyit etmiş oldum."

"O ne demek?" diyerek merakla oturduğu koltukta dikeldi Büge.

"Kamburu olanı ancak mezar düzeltir, kısacası insan 7'sinde neyse, 70'inde odur demek, şekerparem."

Sare, bir Azerbaycan türkü olan anneannesinden bunun gibi daha bir çok ata sözleri duymuştu. Hepsi, çocukluk anılarının bir köşesinde kayıtlı bir şekilde durmaktaydı.

"Aradan onca zaman geçti, hani bazen merak ediyordum acaba değişti mi diye? Hoş, magazinde boy boy çıkan fotoğraflarından ondan bir halt olmayacağını tahmin ediyordum ama insan 'belki' diyor işte. Bana yaptıkları için zerre pişmanlık duymadığından adım kadar eminim. Çünkü hâlâ aklı malum yerlerinde çalışan duygusuz herifin teki kendisi."

Hatırladıkları anılarla kısa bir sessizlik çöktü ortama.

"Peki şimdi ne yapacaksın?" diye sordu Büge merakla.

"İntikam soğuk yenen yemektir, bilirsin. Benim yemeğim buz gibi oldu malum, artık yavaş yavaş yemeye başlayacağım." diyerek sırıttı Sare.

Sare, intikam hırsı ile yanıp tutuşan birisi değildi aslında ama fırsat ayağına gelmişken geri tepecek kadar da aptal değildi. Yıllar önce kalbinde alevlenen, aradan geçen yılların etkisi ile yavaşlasa bile bir türlü sönmek bilmeyen o ateşi söndürebilirdi belki de bu intikam. Kim bilir?

Büge, diğerinin söyledikleri üzerine ayaklarını koltukta kalçasının altına toplayarak, ortadaki sehpaya bıraktığı mısır kasesini tekrar kucağına aldı.

"Aklından neler geçiyor?" diye sordu heyecanlı bir şekilde mısırları tekrar ağzına doldurmaya başlarken.

Sare, sinsi bir şekilde sırıttı tekrar.

"Neler geçmiyor ki?" diye mırıldanarak elindeki portakal suyundan bir yudum aldı. Ardından, dün gece aklında kurduğu planı detaylı bir şekilde en yakın arkadaşına anlatmaya başladı.

***

"Ne oldu çocuğum, hani senden uçan da kaçan da kurtulamıyordu? Hani nerede o çok methettiğin ünün, bir yerlerinde mi patladı?" diye sorarak göbeğini hoplata hoplata gülmeye kaldığı yerden keyifli bir şekilde devam etti Tekin Kayahanlı.

Uzun zamandır bu kadar keyiflendiğini hatırlamıyordu doğrusu. Tam kendimi toparlayayım derken, torununun morarmış suratını her gördüğünde şuh kahkahalarına kaldığı yerden tekrardan devam ediyordu yaşlı adam.

Cihan'ı geri püskürttükten sonra, genç kadını daha çok merak eder olmuştu Tekin bey. Torununun suratını her gördüğünde, genç kadın ile ilgili aklında kırk tane tilki dolanıp duruyordu.

Hayatı boyunca, Cihan'ı dize getirebilecek bir kadına rastlamayacağını düşünürken, aylardır inatçılığından yakındığı kadının, torununu daha ilk görüşte bu kadar morartması, yaşlı adamın kalbine umut tohumları serpiyordu. Torunu, ilk defa bir kadın tarafından umursanmamanın hayal kırıklığını ve o hayal kırıklığının getirdiği saf öfkeyi yaşıyordu.

Tekin bey biliyordu, Cihan, diğerinin bu hareketinden sonra duracağı varsa bile durmayacaktı. Çocukluktan üzerinde olan bir huyu vardı genç adamın, istediğini elde etmedikçe asla pes etmezdi ama bu yeteneğini hep yanlış alanlarda kullanıyordu maalesef.

"Gül sen Tekin bey, gül bakalım. Bir haftaya kalmaz sözleşmeyi önüne koyunca da böyle gülebilecek misin bakalım."

"Yav he, he." diye geçiştirdi torununu yaşlı adam. Ardından, önündeki bardaktan bir yudum su içerek derin bir nefes aldı. Gülmekten kıp kırmızı kızarmış, adeta pancara dönmüştü yaşlı adam.

"Sen söyle bakayım bana," diyerek ellerini masanın üzerinde birleştirerek meraklı bakışlarını torununa yöneltti. "Bu Sare hanım, nasıl bir hanım kızımız? Güzel mi?"

Cihan, aklına gelen yüz ile anlık bir duraksama yaşasa da bozuntuya vermeyerek boğazını temizledi.

"Ne güzeli dede ya, kara kura bir şey ama bir görsen, burnu resmen Kaf dağında. Nasıl kendini beğenmiş, anlatamam."

"Esmer diyorsun yani? Çocukken esmer kızları çok severdin sen, değil mi? Hatta tüm gün 'Esmerim Biçim Biçim' söyleyerek kafamızı şişirirdin." diyerek güldü Tekin bey.

Koca konağın içerisinde;
"Esmerim biçim biçim

Ölürüm esmer için

Âlem bana düşmandır

Esmer sevdiğim için, loy

Hele loy loy loy" diye bağırarak dolaşan küçük Cihan'ın görüntüsü, yaşlı adamın hatıralarında hâlâ dün gibi taptazeydi.

Cihan, duydukları üzerine utanç ile suratını buruşturdu.

"Dede Allah aşkına, şurada biz bizeyiz ama bu rezil anımı başka kimsenin yanında anlatma, gözünü seveyim."

Tekin bey güldü.

"Niye lan, kerata?"

"Çünkü adı üstünde, çocuktum. Çocukken neler saçmaladığımı başkalarının öğrenmesine gerek yok." diyerek kendisini savundu genç adam.

Yaşlı adam daha fazla üstelemedi. Torununun canı zaten yeterince sıkkındı, şu an suratında yer edinen o somurtuk ifade ile adeta beş yaşında bir oğlan çocuğunu andırıyordu. Hafifçe tebessüm etti fark ettirmeden.

Çalınan kapı ile ikilinin bakışları kapıya kayarken "Gir." diye seslendi Tekin bey tok bir sesle. Sekreteri Neriman hanım, elinde bir buket çiçekle açılan kapıdan içeri girince, Cihan'ın suratında hınzır bir gülümseme belirdi sabahtan beri somurtan kendisi değilmiş gibi. Orta yaşlardaki kadın, kararsız bir ifade ile boğazını temizledi.

"Bu güller size gelmiş Cihan bey, sizin siparişinizmiş."

Genç adam ayaklanarak Neriman hanımın elindeki, turuncu güllerden oluşan buketi kaparken, diğerinin yanağından bir makas almayı ihmal etmedi.

Neriman hanım da Harun bey gibi yıllardır Tekin beyin çalışanıydı, bu nedenle alışkındı Cihan'ın bu pervasız hallerine ama genç adamın bu ani hareketleri, yaşadığı şokla her defasında yanaklarının hafifçe kızarmasına neden oluyordu.

"Teşekkürler, Neriman abla."

"Rica ederim, efendim."

"Sen çıkabilirsin Neriman."

Tekin beyin söyledikleri üzerine Neriman hanım odayı terk ederek dede ve torunu baş başa bıraktı.

"Turuncu gül mü?" diye sordu Tekin bey tek kaşını yukarı doğru kaldırarak. Turuncu güller, verildiği kişiye büyülenmeyi ifade ederdi. Tekin beyin eşi Nilgün hanım çiçekleri çok severdi, eşine her zaman onların anlamlarından bahsettiği için Tekin bey, aşinaydı güllerin anlamlarına.

"Şu kara kura kıza mı aldın bu gülleri?" diyerek imalı bir şekilde gülümsedi.

Cihan, dedesinin iması üzerine suratındaki gülümsemeyi silerek boğazını temizledi.

"Taktik bunlar, taktik. Anlamazsın sen dedecim, boş ver." diyerek elindeki buketi önündeki masaya bırakarak tekrar eski yerine oturdu.

Cihan'ın sık sık kolundaki pahalı marka saatini kontrol etmesi Tekin beyin bakışlarından kaçmasa da, bir şey söylemeyerek önündeki dosyalar ile ilgilenmeye kaldığı yerden devam etti.

Aradan birkaç dakika geçmeden genç adamın telefonu çaldı. Cihan, sabahtan beri beklediği telefonun gelmesi üzerine hızla aramayı yanıtladı.

"Söyle Tarık."

Bir süre telefondaki kişinin söylediklerini dinledi. Ara sıra kısa bir şekilde onaylayan cevaplar vermek dışında kendisi pek konuşmadı.

"Tamam kardeşim, sağ ol. Bu iyiliğini unutmayacağım." diyerek telefonu kapatan genç adam, masaya bıraktığı buketi alarak hızla oturduğu yerden ayaklandı.

"Bana müsaade dedeciğim."

"Nereye?" diye soran yaşlı adamı, "Çok önemli işlerim var Tekin bey, hadi sağlıcakla." diye cevaplayarak, diğerinin tekrar bir şey sormasına fırsat vermeden hızla odadan çıkarak arkasından kapıyı kapattı.

Tekin bey, kapanan kapıya bakarak sırıttı.

"Fena duvara tosladın evladım ama daha haberin yok." diyerek güldü ve kafasını olumsuzca iki yana sallayarak önündeki dosyalarla ilgilenmeye devam etti.

***

Cihan'ın kafeyi terk etmesinin ardından bir hafta geçmişti.

Sare'nin bakışları istemsiz bir şekilde her yerde onu arıyor, genç adamdan hâlâ bir ses çıkmamasının tedirginliğini yaşıyordu. Bu sessizlik, hiç Cihan'a has olan bir davranış değildi. Genç adamın bu sessizliğini iyiye mi, yoksa kötüye mi yorumlaması gerektiği konusunda kararsızdı.

Yayın evine son yolladığı roman, basım aşamasına girmişti bile.
Sare, ünlü bir platformda anonim bir isimle kitaplar yazan kendi çapında bir yazardı. Hangi ara kitapları bu kadar popüler olup, yayın evlerinden teklifler almaya başladığını bilmiyordu.

Her şey öyle ani bir şekilde gelişmişti ki. Gizli, yazar kimliği olan Sitare, bir anda tüm sosyal medyanın dilinde dolaşmaya başlamıştı. Bu durumdan memnun muydu? Fazlası ile. Yazdıklarının insanlar tarafından sevildiğini bilmek, yazdıkları ile onların kalplerine dokunmak, insanların sizin satırlarınızda kendinden bir şeyler bulması ve en önemlisi emeğinin karşılığını almak, oldukça tatmin edici duygulardı.

Tek sorun, hem okuyucularının, hem de yayın evi ve editörünün inatla ondan gerçek kimliğini deşifre etmesini istemesiydi.

Genç kadın buna henüz hazır hissetmiyordu kendisini. Üstelik anonim bir şekilde yazmak daha keyifliydi ona göre. Direnebildiği yere kadar direnecekti bu sebeple.

Şu an, salonun tam orta yerine konumlandırılmış, rahatlığı ilk bakıştan belli olan turuncu kanepesine kurulmuş fındık yiye yiye çocukluğundan beri en sevdiği dizi olan 7 Numara'nın bölümlerinden birini izliyordu.

Çocukken, sırf bu dizinin bölümlerini kaçırmamak için sabahın erken saatlerinde uyandığı günler aklına gelince burukça gülümsedi. Defalarca tekrar tekrar izlediği bölümleri her defasında yine aynı heyecanla izliyordu Sare.

Üzerinde siyah, denim bir şort ve Rick and Morty baskılı siyah, kendisine birkaç beden büyük bir tişört vardı. Gece siyahı saçlarını kafasının üzerinden dağınık bir şekilde topuz yapmıştı.

Şu an, olabileceği en paspal halindeydi genç kadın.

Aniden aklına düşen dondurma yeme isteği ile suratını buruşturdu. Dolapta dondurma kalmadığını biliyordu, çünkü sonuncusunu dün gece, kafeden dönünce midesine indirmişti.

Hava oldukça sıcaktı. Markete gidip almaya üşeniyordu ama almasa da tüm gün aklından çıkmayacağını biliyordu.

Oflayarak uzandığı yerden kalktı. Ayaklarını sürükleyerek salondan çıktı ve uzun holü geçerek dış kapıya ulaştı. Vestiyerden evin anahtarlarını ve anahtarların yanına bıraktığı kartlardan birisini aldı. Karşısındaki aynadan görüntüsünü kısaca inceleyerek onay verdikten sonra dışarı çıkarak kapıyı kapattı ve kilitledi.

Asansöre doğru ilerleyerek boş olan asansöre bindi ve çıkış katın düğmesine bastı. Asansör alt kata inene kadar sağ ayağı ile gergin bir şekilde ritim tutturdu.

Kontrolü kendisinde olmayan, kendi kendine hareket eden şeylere karşı çocukluktan beri bir fobisi vardı.

Asansör giriş katta durarak kapılar açılınca sabahtan beri tuttuğu nefesi geri vererek dışarı çıktı. Binadan çıkarak arabasını park ettiği tarafa doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladı.

Sıcak, insanı cayır cayır yakan cinstendi. Arabasını yer altı otoparka park etmediği için kendisine kızarken sonunda arabasının olduğu yere vardı. Tam arabanın kapısını açacakken önüne uzatılan gül buketi ile olduğu yerde donup kaldı.

Buketi önüne uzatan eli takip ederek kendisine sırıtan Cihan Kayahanlı ile göz göze geldi.

'Siktir!' diye mırıldandı içinden. Bu adamın evinin önünde ne işi vardı?

"İyi günler, Sare hanım." diyerek kendisine kocaman gülümseyen adam ile neye uğradığını şaşırdı Sare.

"Cihan bey? Siz burada ne arıyorsunuz?" diye sordu şaşkınlığını üzerinden atlatır atlatmaz. Ardından gözleri hâlâ burnunun dibine uzatılmış bir şekilde duran çiçeklere kaydı. "Ayrıca bu ne?"

"Çiçek." diyerek yanıtladı Cihan genç kadını ama diğerinin kendisine attığı 'ciddi olamazsın' bakışlarını görünce devam etti. "Bunlar sizin için."

"Ne münasebet!" diyerek yükseldi Sare. Bu adam kendini ne zannediyordu?

"Birinin size çiçek vermesi için illa bir münasebet için de mi olmanız gerekiyor. Ha öyleyse ben ona da okeyim." diyerek çapkın bir şekilde sırıtan adam Sare'nin tüylerini diken diken etti.

'Yılışık herif.' diye geçirdi içinden.

Sare'nin "Cihan bey, haddinizi aşıyorsunuz." demesi üzerine, "Neden? Birinden etkilenmek ne zamandan beri haddini aşmak olarak nitelendirilmeye başladı?" diye sorarak elindeki çiçekleri önündeki arabanın kaputuna bıraktı ve genç kadına karşı bir adım atarak onu araba ile kendi arasına sıkıştırdı Cihan.

Burnunun dibine giren adamın şaşkınlığını yaşarken "Bakın," diye mırıldandı Sare, sinirden resmen kızarmaya başlamıştı ama genç adam bu kızarmayı genç kadının kendisinden etkilenmesine yorumladı o an. Birazdan, nasıl bir hataya düştüğünü fark edecekti.

"Sizinle hanımefendi çizgimi bozmadan konuşmaya çalışıyorum ama cidden fazla olmaya başladınız." diyerek tamamladı yarım kalan cümlesini.

Cihan, çapkın bir şekilde sırıttı. 'Hırçınız ha biraz?' diye geçirdi içinden. 'Severiz.' Tabii birazdan genç kadının suratına yumruğu geçireceğinden habersizdi o anlarda.

"Çok merak ediyorum o haşin hallerinizi, lütfen bozun o çizgiyi." diyerek Sare'nin sinirlerini bozan bir şekilde sırıtmaya devam etti. Aklınca şaka yapıyordu.

'Tamam,' dedi genç kadın kendi kendine. 'Sen kaşındın Kayahanlı.'

Suratına çekici bir gülümseme yerleştirerek ellerini genç adamın göğsüne koydu. Diğeri genç kadının bu hareketi ile afallarken, dudaklarındaki gülümsemede takılı kaldı fark etmeden.

Sare, Cihan'ın bu boşluğundan yaralanarak onu üzerinden itti ve hiç beklemediği bir anda yumruğu tam suratının ortasına geçirdi.

Genç adam, yediği yumruğun şiddeti ile sarsılırken neye uğradığını şaşırdı.

'O neydi lan?'

Bakışlarını şaşkın bir şekilde tekrar genç kadına çevirince, onun suratındaki tatmin olmuş gülümseme ile, elleri belinde bir şekilde kendisini izlediğini gördü.

"Beğendiniz mi haşin hallerimi Cihan bey?" diye sordu Sare alayla. Ardından suratındaki gülümsemeyi silerek parmağını tehdit eder bir şekilde genç adama doğru sallamaya başladı.

"Geçen defa söylemiştim, bu size son ikazım, gelecek sefer bu kadar sakin konuşmam demiştim. Belli ki beni kadın görüp söylediklerimi pek ciddiye almamışsınız."

Cihan, yediği yumruğun şokunu atlatınca bakışları kararmış bir şekilde genç kadına doğru bir hamle yapınca, Sare, "Aklından bile geçirme Cihan Kayahanlı," diyerek durdurdu onu.

"Torpidomda makas var, gözümü bile kırpmam deşerim seni." diye uyardı genç adamı.

Genç adam, gerçekten şok üstüne şok yaşıyordu şu an. Hangi manyak torpidoda makas taşırdı ulan? Üstelik birini deşmek için.

Kayahanlı, bu defa gerçekten sert kayaya çarpmıştı. Şu an yaşadıklarını dedesine anlatsa, yaşlı adam onunla sittin sene dalga geçerdi.

Sare, arabanın kapısını açarak sürücü koltuğuna yerleşmeden hemen önce tekrardan genç adama baktı. Suratına en tatlı gülümsemesini yerleştirerek "Bir daha görüşmemek üzere Cihan bey, iyi günler." dedi ve arabaya yerleşerek aracı çalıştırdı.

Otoparktan çıkmadan hemen önce dikiz aynasından hâlâ bıraktığı yerde dumura uğramış bir şekilde arabanının peşinden bakan adamı görünce keyifle gülümsedi.

Radyoyu çalıştırarak bir şarkı ararken "Bunlar daha iyi günlerin Cihan," diye mırıldandı kendi kendine. "Bak ben sana daha neler yapıyorum."

Arabanın içini çok sevdiği eski bir şarkı doldururken, keyifli bir şekilde arkasına yaslandı.

 

Loading...
0%