Yeni Üyelik
2.
Bölüm

"Sen mi yaman, Sitare mi yaman."

@varamayokgibi

 

 

Bölüm şarkısı: Sibel Bilgiç - Alışamadım

 

 

1.Bölüm: "Sen mi yaman, Sitare mi yaman."

İnatla çalmaya devam eden telefonu almak için uykulu bir şekilde komidinin üzerine doğru uzandı.

Serin bir Temmuz sabahıydı. Bu gün, özellikle kimse tarafından rahatsız edilmek istemediği günlerden birisindeydi. Gece geç saatlere kadar yayın evi ile olan sözleşmesi yüzünden, son yazdığı romanın dosyalarını tamamlamak için uyanık kalmıştı. Kaç kupa kahve tükettiğini saymayı bırakmıştı bir yerden sonra. Gece, kafein komasına girmediği için şanslı sayıyordu kendisini.

Gözlerini birkaç kere kırpıştırarak görüş açısının netleşmesini umut etti. Kafası kazan gibiydi ve hâlâ kulaklarında bilgisayar tuşlarının sesleri yankılanıyordu.

Telefonu alarak arayan kişinin ismini görmek için gözlerini kıstı. Arayan kişiyi görünce sinirli bir nefes soludu. Hangi sebeple olursa olsun, bugün işle ilgili bir konuda aramamasını dün gece defalarca kez tembihlemişti oysaki kendisine. Telefonu açmadan önce bir kere daha esneyerek aramayı cevapladı.

"Sare, kusura bakma seni bu saatte rahatsız ediyorum ama ne yapacağımı bilemedim."

Diğerinin tedirgin çıkan ses tonunu duyunca söyleyeceklerini yutarak yatakta oturur pozisyona geldi.

"Bir şey mi oldu?"

"Kayahanlı'lardan biri geldi yine."

"Ee?"

Kayahan'lılar son iki aydır kafenin yolunu aşındırmışlardı ama ne kendisi kararından taviz veriyor, ne de onlar inatlarından vazgeçiyordu.

"Tekin Kayahanlı, bu defa torunu göndermiş."

Genç kadın, duydukları üzerine gerildiğini hissetti ama aklına gelince tüylerini diken diken eden isim olamazdı, çünkü onun şirket işleri ile ilgilenmeyecek birisi olduğunu biliyordu. O tür işler ciddiyet ve disiplin gerektiriyordu. Cihan ve ciddiyet kelimeleri birbirilerine oldukça uzaktı.

"Hangi torunu?" diye sordu duyabileceği cevabın tedirginliği ile.

"Cihan Kayahanlı."

İsmini duyunca aklına düşen hatıralarla acı ile gözlerini kapattı genç kadın. Kendisine toparlanmak için birkaç saniye verdikten sonra boğazını temizleyerek sessizliğini bozdu.

"Ne zamandır orada?"

"Sabah erkenden, daha kafe açılmadan kapıda bekliyordu. Ne söylediysem ikna edemedim, kafenin sahibi ile konuşmadan gitmem diyor."

'İnatçı herif.' diye söylendi kendi kendine. 'Kurt köyünü değiştirir, huyunu değiştirmez, işte' diye devam etti ardından.

"Sare?"

Erdem'in kendisine seslenmesi ile kendine gelerek elini alnına götürdü ve şakaklarını ovuşturmaya başladı.

"Ne yapıyor şu an?"

"Sabahtan beri kuruldu masalardan birine gitmiyor, şimdi de kahve sipariş etti onu bekliyor."

"Zıkkım içsin."

"Efendim?"

"Yok bir şey."

"Sare," diye mırıldandı Erdem çaresiz bir şekilde, "Ne yapayım ben şimdi bu adamla?"

Sare, derin bir nefes alarak yeni uyandığı için birbirine karışan saçlarını parmakları ile düzeltirken "Tamam," dedi bıkkın bir şekilde. "Beklesin bakalım, geliyorum ben yarım saate kadar."

Erdem, duydukları ile birkaç saniyelik bir şaşkınlık yaşadı. İki aydır inatla hiçbir Kayahanlı ile değil yüzyüze, telefonla dahi konuşmayı kabul etmeyen kadının bu ani karar değişikliğinin sebebini merak etmeden duramadı.

"Emin misin?" diye sordu tekrar duyduklarını teyit etmek istercesine.

"Eminim Erdem, eminim. Hadi daha fazla meşgul etme beni." diyerek suratına kapanan telefon ile derin bir nefes alarak arkasını döndü Erdem, ağır adımlarla Cihan Kayahanlı'nın oturduğu masaya doğru yaklaşmaya başladı.

Cihan, geniş cüssesini umursamaz bir şekilde oturduğu sandalyeye yaymış, bir bacağını diğerinin üzerine atmış bir vaziyette kahvesini yudumluyordu. Kendisine doğru yaklaşan adamı görünce istifini bile bozmadan kahvesini yudumlamaya devam ederken, bakışlarını diğerinin bakışlarına kenetledi merakla.

"Sare hanım, yarım saate kadar burada olacağını söyledi Cihan bey."

Duydukları ile, narsist bir gülümseme yerleşti dudaklarına. Cihan Kayahanlı ismini duyupta karşı koyacak bir kadın tanımamıştı henüz. Hâlâ kendini beğenmiş bir şekilde sırıtmaya devam ederken "Tamam," dedi adamı başından göndermek istercesine. "Teşekkür ederim, Ertan bey."

"Erdem," diye düzeltti diğeri kendisini ama Cihan'ın adamı pek umursadığı söylenemezdi.

Erdem, arkasını dönüp kendisinden uzaklaşırken Cihan, suratında hâlâ bozmadığı gülümsemesi ile bakışlarını dışarıya doğru çevirdi.

O sırada Sare, aldığı kısa bir duşun ardından üzerini giyinmekle meşguldü. Üzerine siyah, düz bir tişört, altına krem renk, keten bir şort giyerek aynanın karşısına geçti. Aynanın önünde saçlarını at kuyruğu yaparken genç Kayahanlı'nın arkasından söylenmekle meşguldü.

Sare, birisinden kolay kolay nefret etmezdi. Cihan Kayahanlı'ya duyduğu nefret geçmişe, her hatırladığında midesinin kasılmasına neden olan üniversite zamanlarına dayanıyordu.

Saçlarını topladıktan sonra odasından çıkarak en azından bir kahve içmek umudu ile mutfağa geçti. Dolaplarda kahve kalmadığını fark edince şansına küfrederek mutfaktan çıktı.

Ayaklarına siyah sandaletlerini giyerek evden ayrıldı. Yanına çanta almadı, çünkü gerekmediği müddetçe çanta kullanmaktan hoşlanmıyordu. Asansör ile binanın otoparkına inerek otoparkın çıkışına doğru park ettiği aracına ilerledi.

Zamanında, almak için yüklü bir miktar para bayıldığı Audi marka aracı, diğer araçların arasından kendisine göz kırpıyordu. Arabanın sürücü koltuğuna yerleşerek aracı çalıştırdı. Dikiz aynasından son bir kez gece doğru düzgün uyuyamadığı için dağılmış halde duran suratına baktı ve yüzünü buruşturarak otoparktan çıktı.

Böğürtlen, evinden iki sokak ötede, caddeye çıkan işlek sokakta yerleşiyordu. Bu sebeple kısa süre sonra arabasını kafenin önünde park ederek araçtan indi genç kadın. İnmeden önce torpidodan aldığı güneş gözlüklerini gözüne geçirerek kafeye girdi.

Uykusuzluktan çökmüş gözaltlarını birilerinin görmesini istemiyordu.

Kafenin kapısına astıkları rüzgar çanı, açılan kapı ile birlikte içeriyi hoş bir melodi ile doldurmuştu. Sabahın erken saatleri olduğundan masaların bir çoğu boştu henüz. Gözleri ile içeriyi taradı. Arkası kendisine dönük halde garsonlarından birisi ile flört etmeye çalışan adamı fark edince memnuniyetsiz bir şekilde suratını buruşturdu.

"Hiçbir fırsatı kaçırmıyor, pezevenk." diyerek kendi kendine homurdanırken yanına yaklaşmakta olan Erdem'i fark edememişti.

"Günaydın."

Bakışlarını genç adamdan çekerek arkadaşına baktı gözlüklerinin üzerinden.

"Bana gün henüz aymadı Erdem."

Erdem, genç kadının iması üzerine mahcup bir şekilde ensesini kaşıdı.

"Kusura bakma Sare, seni gerçekten rahatsız etmek istemezdim ama adam sen gelmedikçe buraya kamp kuracağa benziyordu."

Genç kadın derin bir nefes alarak eli ile önemli değil dercesine bir hareket yaparak Cihan Kayahanlı'nın oturduğu masaya doğru ilerledi. Masaya yaklaştıkça diğerinin ağzını yaya yaya konuşan sesi kulaklarına ulaşıyor, söyledikleri dudaklarının alaylı bir şekilde kıvrılmasına sebep oluyordu.

"Hiç değişmemişsin."

Genç adam duyduğu sesle arkasını döndü.

Karşısındaki kadın ona tanıdık ama bir o kadar da yabancıydı.

"Hâlâ o küstah, dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden toy oğlan çocuğusun." diye devam etti genç kadın.

Karşısındaki kadını beğeni dolu bakışlarla süzerken, "Tanışıyor muyuz?" diye sormayı ihmal etmedi Cihan.

Duyduğu soru üzerine, kırılan kalbinin sesi kulaklarına ulaştı Sare'nin. Kendisini hatırlamıyordu bile.

Paramparça olan kalbinin parçalarını bir halının altına süpürerek suratına her zamanki, duygusuz ifadeyi yerleştirdi.

"Cihan bey, adamlarınıza da defalarca söyledim, Böğürtlen satılık değil ve asla olmayacak. Boşuna buraya kadar zahmet etmişsiniz."

"Bir dakika," diye itiraz etti adam ayağa kalkarken. "Daha birkaç dakika öncesinde beni tanıdığınızı ima ettiniz ama ben sizi tanıdığımı zannetmiyorum." diye devam etti. Ardından suratına çapkın bir gülümseme yerleştirdi. "Böyle bir hanımefendiyi unutmam mümkün değil."

Alaycı bir gülümseme kondu kadının dudaklarına.

"Ne yapmaya çalıştığınızın farkındayım ama şansınızı yanlış yerde deniyorsunuz."

Cihan, genç kadının bu tavrı karşısında bozguna uğradığını hissetti. İlk defa böyle bir tavırla karşılaşıyordu karşı cinsten. 'Zoru oynamak istiyor herhalde.' diye geçirdi içinden.

"Sare hanım, buraya sizinle bir uzlaşmaya varmak için geldim. Eminim benimle bir kahve içmeyi kabul ederseniz, fikrinizi değiştirmeniz konusunda sizi ikna edebilirim."

"Cihan bey," diye cevap verdi Sare aynı şekilde. "Bizim uzlaşabileceğimiz bir konu yok. Bu, size son ikazım. Eğer siz veya ailenizden herhangi biri beni ve çalışanlarımı bu şekilde rahatsız etmeye devam ederse, bir sonraki defa bu kadar sakin konuşmayacağım."

Cihan, diğerinin bu tavrı karşısında daha da hırslandığını hissetti. Hayatı boyunca hiç kimseden olumsuz bir cevap almamıştı, bu alışık olmadığı bir durumdu. Genç kadının dik duruşundan söylediklerinde ne kadar ciddi olduğu oldukça aşikardı.

Cihan Kayahanlı, aptal değildi, sadece aptalı oynamayı seviyordu. Suratındaki umursamaz gülümsemeyi silerek birkaç adımda genç kadına yaklaştı.

Sare bir göz kırpımında dibinde biten adamla neye uğradığını şaşırsa da duruşunu bozmadı. Gözlüklerinin ardından genç adamın birkaç adım mesafesindeki suratını görmek için başını kaldırdı. Pek değişmemişti aslında, sadece daha erkeksi bir olgunluk inmişti çehresine.

Cihan, siyah gözlüklerin arkasındaki gözleri merak ederken buldu kendisini. Üsten bir şekilde genç kadına bakarken, diğerinin hala başı dik bir şekilde kendisine bakıyor oluşu dudaklarının kıvrılmasına neden oldu. Siyah, çerçeveli gözlükler, minik suratının büyük bir kısmını gizlese de açıkta kalan kısımlardan genç kadının oldukça güzel olduğu açıkça belli oluyordu.

"Bu konuşma," diyerek diğerine karşı birkaç adım daha atarak genç kadının dibine girdi, Cihan. Burnuna dolan leylak kokusu ile bir sapık gibi gözlerini kapatmamak için zorlukla zapt etti kendisini. Toparlanmaya çalışarak gözlerini, siyah gözlüklerin ardındaki gözlere kenetledi. "Bu konuşma, burada bitmedi. Tekrar görüşeceğiz, Sare hanım." diye vurguladı özellikle 'Sare hanım' kısmını bastırarak. "Şimdilik, görüşmek üzere."

Cihan, elindeki gözlükleri gözlerine geçirerek genç kadına verdiği baş selamın ardından yanından geçerek oradan uzaklaşmaya başladı. Sare, tekrar ortamı saran çan sesini duyunca sabahtan beri tuttuğu nefesini geri verdi.

"Erdem! Bana bir kahve, sert olsun." diye bağırarak genç adamın az önce kalktığı masaya yerleşti. Gözlüğünü çıkarıp masaya koyarak yüzünü ovuşturdu. Önüne bırakılan kahve ile kafasını kaldırarak garsona kısaca bir teşekkür mırıldandı.

Hala dumanı üzerinde tüten kahveden bir yudum aldı. Sıcak kahve dilini yaktı ama yüreğinin acısından dilindeki acıyı fark edemedi bile. Üniversite yıllarını kendisine zehir eden adamla karşılaşmak en son isteyeceği şeyken, iki ay önce aniden hayatına yeniden dahil olmuştu Kayahanlı soy ismi.

Cihan'ı iyi tanıyordu. Kendisinden olumsuz bir cevap almak onu daha da hırslandıracaktı. Bundan sonra onu etrafında sık sık göreceğinden emindi, Sare.

İstediğini elde etmedikçe peşinde dolanıp duracaktı ama Sare, artık o yıllar önceki saf aşık değildi. Oynamak mı istiyordu? Ona istediğini verecekti.

"Görelim bakalım, Kayahanlı." diye mırıldandı kendi kendine. "Sen mi yaman, Sitare mi yaman."

 

Loading...
0%