Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Gölgedeki İnce Çizgi

@vasilisaqp

Bekliyor...bekliyorum yorgun omuzlarım can çekişen ruhum kadar ağır.

--------------------------------------------------------------

 

Nefes sesi çevirdiğim kağıt sayfalarının arasında kayboluyor, hepsi bir diğerinde yitip gidiyordu etraf beton duvarların soğuklu ile çevrenmişti. Üzerimize düşen sarı loş ışık etrafa titrekçe aydınlatıyordu, bana bakan tarafta kocaman bir cam duruyordu kendimi ve onun kocaman olan sırtını ayrıca geniş omuzlarını görüyordum.

 

İki kişiydik metal masanın kokusu etrafı sarıp sarmalamıştı soğuk olan yeri daha da soğuk hale getirirken karşı karşıya duran iki sandalye de iki beden duruyordu bir diğeri onu sorguya çekiyor karşısında duran kişi yalan ile doğruyu söyleyecekti.

 

Burada ya suçunu inkar eder suçsuz olduğununu savunur ya da gerçekten hiçbir suçun yoktur. Ellerine kelepçe vurmak kişinin dilinden her bir kelimeye bağlıdır çünkü anahtar kendin olursun.

 

Kilit ise karşında bulunan kişidir. Kaderini açmak senin diline bağlıyken kilit ise o kişinin zihni ve kalbidir. Önümde duruyor bakışlarını gelip önüne oturduğum andan itibaren çekmiyordu benimde ondan bir farkım yoktu düşmanım karşımda otuyordu indirmezdim.

 

Çenemi dikleştirdim ellerimi masaya bıraktım, perçemlerim kirpiklerimi zorlaştıyordu umursamadım kayıtsız sesle “Kaldığımız yerden devam edelim Bay Kuznetsov.” Kafasını sallamakla yetindi gözleri gözlerimde bir şeyi görmem için inatla bakıyordu bunları görmezden geldim sadece dilinden dökülecek olan kelimelere odaklandım “Dün gece babamın çalışma odasına gittim.” Basit görünen soru yönelttim, aslında benim için basit bir sorudan ibaretti onun içinse bilinmezdi “Ne için gittiniz babanızın odasına?” Belli belirsiz kaşlarını çattını fark ettim hatırlmaya çalışıyordu hatırladığı an gözlerime bakıp ardından devam etti “Şirketin bazı anlaşma içeriği için.” İçimden bir ses şunu söyledi ‘Yalan söylemiş olsa gözlerinin içine bakamaz.’ Gözlerine baktım yüz mimiklerini inceledim içimde ki sese cevap verdim ‘Zor durumda olursan gözlerinin içine bakıp yalan söylemek kolaylaşır.’ Ancak karşımda duran adama yalnızca kafa sallamakla yetindim ve oturduğum yerde birazcık kıpırdandım.

 

Kendi kendime şu cümleyi kurdum:Nasıl bir yer, nasıl bir zaman ve nasıl bir durumdu? Cevaplar bekleyebilirdi onun bana yönelttiği kartları ona döndürüp eline almasını sağlayacaktım.

 

Çıktığım düşünce selinden kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatarak ayrıldım dilime rujun basık tatı geldiğinde yüzümü buruşturdum ardından bakışlarımı kağıtlara çevirdim, o ise ellerini birbirine kenitleyip masaya eğildi “Siz odaya girdiğiniz an kamera kayıtları bozuluyor buna bir cevabınız var mı?” Soruyu sorduktan sonra bakışlarım tekrar onu bulduğunda beni izliyordu göz göze geldiğimiz an konuştu “İki gün önce arızalandı güvenlik şirketini aradık ve gelip tamir ettiler ancak düzelmedi.” Sağ kaşımı havaya kaldırdım “Ne gibi bir sorun oldu da tamir etmelerine rağmen düzelmedi?” Parmaklarını ayırdı ancak kolları hala masanın üzerinde duruyordu “Ana kartında sorun olduğunu bir haftaya kadar geleceğini belirttiler.” Dediklerini kağıda yazdım.

 

Şirketin adını sormam gerekiyordu kağıda yazmaya devam ettiğim sırada “Şirketin adı nedir?” Net ve kısa cevap verdi “Stochom Güvenlik.” yazdıktan sonra kalemi kağıdın üzerine bıraktım “Diğer bir kayıtta aceleyle merdivenlerden inip evden ayırdığınız gözüküyor gece bir suları neden?” Arkama yaslandım kollarımı göğsümün üzerinde birleştirdim orada benden yani Kanlı Aydan bahsediyordu ve bir toplantı olacağı kesind.

 

Durdu bu sefer kaşlarını çatmadı ya kayıtsız durmasına rağmen öfkesi yoktu, gözleri yüzümü inceliyordu her bir ayrıntıyı ezberlemek istercesine bakıyordu çenemi dikleştirdim dudağının kenarı sanki belli belirsiz kıvrılmıştı sonunda konuşmaya cüret ettiğinde derin sesi duvarlarda yankılandı “Misafirim gelecekti toplantı yapacaktık

ancak geçiktiğini bu yüzden geç geleceğini öğrendim.” dik dik gözlerine baktım “Normal bir insanın o saatte misafiri gelecek ve toplantı yapacak?” Sesim iğneliyci bir tonda çıkmıştı.

 

Durdu bana baktı tekrar, gözleri yorgundu geniş omuzları hala dik duruyordu iri yapısı korkutucu duruyordu Rus genleri baskın olduğu belli oluyordu. Sakin ama donuk sesi alevler içerinde yanan gözlerine tezat şekilndeydi “Söylediğim gibi, uçuşunda bir sorun yaşadı bundan dolayı gecikme yaşandığı ancak yapmadık. Savcım.” Çenemi dikleşitirdim dişlerim iç yanağımı kanatıyordu “Havalimanının kayıtlarıda kontrol ettirilecek.” Kafasını salladı net sesle “Ettirin.” Kendine olan güveni canımı sıkıyordu.

 

Çantama uzandım içerinde olan mendili çıkarıp metal masanın üzerine koydum ardından ona doğru elime ikimizin ortasına doğru olacak şekilde uzatıp görebileceği bir konuma yerleştirdim. Ortamızda şu anda katlı şekilde olan mendile eğdi bakışlarını yüzüne baktım merak vardı gözlerinde ben ise katlarını yavaş yavaş açtım tamamen açılıp göz önüne çıktığında “Kime ait bu?” Diye sordum kaşlarını çattı daha önce görmediği kesindi, sessizlik hakimdi aramızda düşünüyordu içimden bir ses yükseldi ‘Ona ait değil…’ başka bir ses yükseldi ‘Hedef şaşırtmak için atmış olabilir, kanma!’ içimde olan savaşı sesi ayırdı “Babam böyle şeyler kullanmaz, bende daha önce hiç kullanmadım.” Fark etmeden tuttuğum nefesi derin şekilde verdim elimi alnıma götürüp kaşıdım doğruyu söylüyordu çünkü dün gece bırak iğneyi kravat dahi yoktu.

 

Önüme düşen saçlarımı elimle geriye attım kafamı salladım nasıl bir arapsaçına dolanmıştık bilimiyordum turnaklarım masanın üzerinde ritim tutmaya başladı ama kısa sürdü işaret parmağımı kravat iğnesine doğrultarak üstüne kazınmış olan imzayı gösterdim “Üzerinde imza var bunun ne demek olduğunu biliyorsun.” İmzaya baktıp kafasını salladı iğneye odaklanmış şekilde “Özel üretim.” dedi sesinde belli olan karanlık tonla konuştuğunda soğuk ve basık olan duvarlar daha da çöktü üzerime bunu belli etmeden kısa bir cevapla “Doğru.”dedim.

 

Kağıtları çevirmeye devam ettiğim ensada gür olan sesini işittim “Peki beni hangi nedene bağlı olarak gözaltına aldınız?” Kafam eğik şekilde kağıtlara baktığı sırada sadece gözlerimi ona çevirdim alttan bakarak “Babanızı öldüren kurşun sizin silahınızdan çıktığı için buradasınız neden rahatsız mı oldunuz Bay Kuznetsov?” Sesimde ki alaycı tonu saklamadan direkt söyledim.

 

Çenesini sıktı bunu yüzünde gerilen hatlarından anlayabiliyordum avcı bir göz kapağı vardı bakışları bu denli korkutucu ve farklı bir havası vardı, kaşları orta kalınlıktaydı ideal boyları vardı, burnu düz ve kesin biçimiliydi son olarak dudakları ise alt dudağı üst dudağına oranla biraz daha kalındı yüz hatları yaşına göre keskindi.

 

Sesi tekrar aramıza girdiğinde öfkesini bastırdığı belli oluyordu “Nasıl bu kadar hızlı çıktı o zaman?” Kaşlarımı çattım yaslandığım sandalyede dikeldim masaya eğildim topuklu ayakkabımın uçları onun ayakkabılarına değdi “Ne demek istiyorsun?” Sesim keskindi, dikti bakışlarını net şekilde “Ne dediğimi anladınız.” Polisin olduğu karşı tarafa baktım kendi yansımamı görüyordum ancak karşı taraf bizi izliyordu “Bana hemen başkomiseri çağırın!” Sesimde ki öfkeyi gizlemedim oturduğum yerden hızla kalktım çantamı ve ceketimi alıp ayrılacağım sırada arkamdan sesi fısıltıdan ibaret duydum “Sonunda gördüm seni…Savcı Vera Lerina.” Duyduğum cümleyle adımlarım yere çivilenip kaldı.

 

Arkamı dönemedim, herkese çıkan sesim kör kuyuya düşmüş gibi sessizce çekildi, nefesim ciğerlerimden yükselmedi o ise devam etti “Gidiyor musun? Gitme.” Dedi sesinde duyduğum özlem ve çaresizlik vardı. Gözlerimi kapattım dudaklaram kilit vurulmuştu sanki açılmadılar yerde kalan adımlarımı zor bela dışarı yönelttim kapı kolunu büküp açtığım esnada sesi tekrar kulaklarıma yankılandı “Seni görebilmek yedi yılımı aldı…” cümlesinin devamını duymadan ardımdan kapattım kapıyı.

 

Kader kapatmıştı o kapıyı hatta zincire vurmuştu kapının altından kanlar sızıyor ayak uçlarıma kadar geliyordu tekrar kapının ardında kalan oydu ben ise acımasızca bekleyen kişiydim. Onun tarafında olan kanlar bedenimi sarmıştı benimde ondan kalır bir tarafım yoktu…kaderimin masum inci taneleri kopup bastığım kan gölünün içerisine dağılmış halde kendi yansımalarımı görüyordum dağılan imcilerin sesleri çığlıklarım gibi yüksekti kapının ardından iki el silah sesi yükseldi kulaklarım duyduğum atış sesiyle çınladı gözlerimi kapadım.

 

Ağıtlar yakıldı, sessizlik karanlık kadar yoğundu, nefesler çekilen su misali yokulmuştu gözlerimin önünde iki cansız beden sandalye üzerinde duruyor saçları yüzlerine dökülmüş vaziyette kafaları yere düşüktü onları sadece bendenleri ile seçebildim. Biri küçük bir kız çocuğuna aitti bir diğeri orta yaşlarda olan bir kadına, adım atamadım sağ elim gerdanlığıma gitti gözlerim faltaşı gibi açılmış gibi hissediyordum gözlerime inen perde kalktı tam karşımda beyaz bir duvar arkamda ise kalan yabancı adam ve kapı.

 

Loading...
0%