@vasoniacmp
|
KİTAPLA ŞARKI DİNLEMEYİ SEVENLER BURADA MI!!!! Ben okurlarıma “edit audios” öneriyorum. Editler için evet ama, gerçekten çok eğlenceli oluyor ve kitabın içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Benim önerim “🔥|𝚎𝚍𝚒𝚝 𝚊𝚞𝚍𝚒𝚘𝚜 𝚝𝚘 𝚟𝚒𝚋𝚎 𝚊𝚝 3 𝙰𝙼|🎧 #еditaudio #music #genshinimpact #art”. Ve “Edit audios that made me sing along 🎧❤”. Umarım seversiniz. Ancak ayrıca isterseniz verebileceğim şarkı listesi işte burada; Belly Dancer x Temperature (TikTok Remix) dont be shy girl go bananza Alex Sparrow- She's Crazy But She's Mine Meghan Trainor – No Panic! At The Disco – House of Memories The Neighbourhood - Sweater Weather Adele – Set Fire To The Rain Isabel LaRosa - eyes don't lie Fifth Harmony - Worth It SEVDALIZA - ALIBI FT. PABLLO VITTAR & YSEULT Alanna Ubach, Antonio Sol - La Llorona (From "Coco"/Sing-Along) Molly Kate Kestner - Prom Queen Ve benzeri şarkılar öneriyorum. İyi okumalar! DİKKAT! KARAKTERLERE BAĞLANMAYIN. BİR ÖN TEŞEKKÜR! Umuyorum ki bu kitap bir gün yayımlanır ve birkaç sevdiğim yazar bu ön yazıyı görür. Her daim yanımda olan hayali kardeşlerim Eryx, Levi, Elijah, Drystan, Euria ve Lız. Hayali arkadaşlarım Ebony ve Lıly, hayali erkek arkadaşım Noah’a. Yunan mitolojisine bayılmamı sağlayan Percy Jackson yazarı Rick Riordan’a, artbreeder’ı öğrenmemi sağlayan ve hayal dünyamdaki bazı kişilerin adlarını bulmama sağladığı için Yağmur Doğan’a (Adora Yağmur), Ebony ismine bayılmamı sağlayan Scarlett ve Ivy serisinin yazarı Sophie Cleverly’le, bilim kurgu dünyamı en çok geliştiren ve şu ana kadar nerdeyse okuduğum en iyi seri olan Dedektif Kurukafa’nın, İblis Yolu’nun ve Issız Tepe’nin yazarı Derek Landy’e, kitaptaki herhangi bir karakterine hiç acımayan ve benim de acımamamı sağlayan wattpad yazarlarına (bazıları herkes üstüne alınmasın) ve hayal dünyamı geliştiren diğer tüm yazarlara adıyorum bu kitabı. AYRICA, Özellikle 5 ve 6. sınıftaki arkadaşım Ilgın Şahal'a beni her zaman kitap yazmamda desteklediği için ve 6'da okuldan ayrılmama rağmen beni hala arayıp sorup ve sosyal medyam olmadığı için bana imza günlerini attığı için çoooook teşekkür ederim. VE, Daha bu sene arkadaşım olan (2024) Zeynep Elvin'e (@sessizbirokur)'a bana kitabımı bitirmemde çok büyük fikirler verdiği için çoooook teşekkür ederim. Umarım seninle çok güzel bir okul senesi geçiririz... Ve ayrıca gerçek dünyadan kaçmak amacıyla okuyan ve asla pes etmeyen mükemmel okurlarıma. UNUTMAYIN, YILDIZLARI İZLEDİĞİNİZ TAKDİRDE GÖRKEMLİ LİMANINIZI KAÇIRMANIZ İMKANSIZ. DETAYLARA DİKKAT EDİNİZ, ETMEYENLER DAHA SONRA PİŞMAN OLACAKTIR. KAMP HARİTASI Bu Percy Jackson’daki melez kampı haritası, büyüdüğümde bir editörüm olursa degistirecegim (eger yayımlanırsa) lütfen çalıntı yazmayın. KARAKTERLER ………………………………………………………. Zade - Janett - Bayan Piper - Bayan Laura - Bayan Michelle - Eri - Felicity - Beatrice Ethan - Jaden - Wayne - Aaron - Lefie3.1 - Xavier - Tiana - Bay Zion Fiona - Paul - Scarlett - Ryan - Amber - Edgar - Charlotte - Matthew Freya - Grace - Nathan - AxL (DAHA KARAKTER EKLENEBİLİR FOTOĞRAFLARI KOYAMADIM.) …………………………………….. BÖLÜM 1 – Süper Nova Patlaması 29 Ağustos 2024 ………………………………. Zade Macloran. Adım bu. Dünyanın %30’luk kısmı melezdir, %60’lık kısmı normal insandır, ve eğer çok şanslıysan, %10’luk kısımdakilerden olurdun. Yani ölümsüz. Tanrı ve tanrıçadan doğma. Annen de baban da tanrı. Ancak onlar normal dünyada yaşamaz. Ben bunun hep efsane olduğunu düşünürdüm. Fakat ben de melezlerdenim. Ve bunu 5. sınıfa kadar bilmiyordum. Melez olduğun genelde ortaokulda öğrenilirmiş zaten. Ben olduğumu annemden öğrendim. Hadi bakalım nasıl öğrenmişim. Bana DEHB sendromu konulmuştu 4. sınıftayken. Yani dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğum var. Gezilerde hep başbelası oluyorum. 3. Ve 4. sınıfta bu sebeple okuldan atılmıştım. 5. sınıfın 2. dönemi başlarken geziye gideceğim için biraz korkuyorum. Sabah zil sesiyle uyandım. Yataktan kalktım ve derin bir nefes aldım. “Zade! Kahvaltı hazır oğlum!”. Annem beni çağırıyordu. Kalktım ve mutfağa gittim. Babam yoktu. Annem öldüğünü söylemişti. Ya da kaybolduğunu. Emin değildi. Annem en sevdiğim omletten yapmıştı. Yanında da bir bardak meyve suyu. “Teşekkürler anne.” Annem gülümsedi. Annem çok iyi bir insandır. Adı Piper. Piper Macloran. Bana bakmak için her şeyi yapıyor. Ona evlenmesini söylüyorum ama o kabul etmiyor. Oysa ki çok güzel bir kadın ve yeni birini bulma imkanı çok yüksek. Bana her zaman babama çektiğimi söyler. “Heyecanlı mısın canım?”. Nasıl heyecanlı olabilirim ki? Gittiğim her geziyi berbat ediyorum. “Evet anne.” Üzerimi giyinirken geziyi düşünmeye başladım. Eski yunan mitolojisi hakkında bir müzeye gidecektik. Dünyanın %30’unun gittiği bir kamp vardı. Yani melezlerin. Ve ben bunu bir efsane olarak biliyorum. Melezler genelde insanların arasına karışmazmış. Mesela Herkül, Perseus veya efsanelerdeki herhangi bir ünlü melezi ele alalım. Onlar asla normal insanların yanına karışmazmış. Zaten efsanelere göre melezlerin yaptığı herhangi bir sıradışı bir şey “sis” isimli bir şeyle normal insanlar tarafından görülemiyormuş. Melez olmak çok havalı bir şey olmalı. Satirler, nimphalar, sentorlar, orman perileri ve daha birçok sihirli yaratık vardı. Kapıyı açtım ve derin bir nefes alıp dışarı çıktım. “Görüşürüz anne!” “Görüşürüz benim küçük Apollon[1]’um!”. Annem bazen bana böyle seslenirdi. Bana hep onun gibi yakışıklı olduğumu söylerdi. Servise bindiğimde kulaklığımı takıp şarkı dinlemeye başladım. Pek yerinde duramayan bir çocuktum, dediğim gibi bende DEHB vardı. Şarkı beni rahatlatıyordu. En azından sadece ellerimi oynatıyordum. Servis okula girmeden direkt olarak müzeye gitti. Bu gezideki rehberimiz benim en sevdiğim öğretmenimdi. Tarih öğretmeni. Bayan Michelle’ydi. Bayan Michelle bize mitoloji anlatmaktan bıkmazdı. Yunan mitolojisi, İskandinav mitolojisi, ne varsa artık. Müzeden içeri girerken elim ayağım titriyordu. En azından Ethan oradaydı. Bir de Janett vardı arkadaşım ama o bugün geziye gelmeyecekti. Ethan hemen beni buldu. En azından o beni biraz rahatlattı. “Kanka ya, bir şey yaparsam yine?” “Merak etme Zade, inan bana bir şey olmayacak.” Güldüm. “Hep böyle diyorsun ama sonra bir şeyler yapıyorum.” O da güldü. “Zade, Ethan, neye güldüğünüzü söyleseniz de biz de mi gülsek?” “Özür dileriz Bayan Michelle!” “Söyle bakalım Zade, Zeus’un babasının adı ne?”. Bunu biliyordum. “Kronos.” “Peki Kronos doğduğunda çocuklarına ne yapıyordu?”. Soruları gittikçe zorlaştıracaktı sanırım. “Yiyordu.” Birkaç kız öğürdü ve kusuyormuş gibi yaptı. Erkeklerse saçma sapan hareketler yapmaya başladı. “Peki neden?”. Neden her şeyi bana soruyordu bu kadın? Neyse ki derslerini dinlediğim tek kişiydi. “Efsaneye göre Kronos’un çocuklarından biri, kendisinin babası Caelus'un yerine geçtiği gibi, Kronos’un yerine geçecekti ve o bunu biliyordu. Kronos bunu engellemek için bütün çocuklarını doğar doğmaz yiyordu. Eee- daha sonrasında Zeus doğduğunda, annesi Rhea onu Girit adasındaki bir mağaraya saklamış ve bunun yerine Kronos'un anlamaması için kundak kıyafetlerine sarılmış bir taş ile beslemişti sanırım-. Zeus büyüyünce Kronos'u erkek ve kız kardeşlerini kusmaya zorlamıştı ve ardından babasına savaş açıp bu savaşın sonunda tanrıların kralı olmuş.” “Aferim Zade! Derslerimi dinliyormuşsun!” . Birkaç kişi kıkırdadı. Bayan Michelle başkalarına da soru sormaya devam etti. “ZADE MACLORAN”. Eyvah. Yine bir şey yapmıştım. “Gel lütfen.” Bayan Laura beni çağırıyordu. Kimya hocası. Bir odaya girdik. “Senle tanıştığıma çok memnun oldum Zade Macloran. Seninle tanışmayı iple çekiyordum.” “B-bayan Laura, ne saçmalıyorsunuz 1 senedir kimya öğretmenimsiniz…” Bayan Laura garip davranıyordu. Hep sırıtırdı ama, bu seferki gerçekten çok garip bir sırıtmaydı. Sonra olan oldu… Bir anda Bayan Laura’nın kanatları çıktı! Bana doğru uçmaya başladı. “Sevgili Macloran… kaçma… hiçbirşey hissetmeyeceksin!”. Kenara atladım. Korkuyordum. Koşmaya başladım. Oda kocamandı. Ona vurabileceğim bir şey aradım gözlerimle. Bayan Laura çok hızlıydı. Zar zor kaçıyordum. Bir tabloyu duvardan alıp kafasına geçirdim ve kapıyı açıp odadan uzaklaşmaya başladım. Ben korku filmlerindeki aptal insanlar gibi değildim. Yani odada kalıp o şeyin tam arkamdan gelmesini beklemeyecektim. Ethan’ı buldum. “KANKA BAYAN LAURANIN BİR ANDA KANATLARI ÇIKTI!”. Ethan’ın bana verdiği cevap beni sarstı. “Bizim Bayan Laura diye bir öğretmenimiz yok ki…”. Nasıl yoktu. Nasıl yani? “K-kanka var ya kimya öğretmenimiz.” “Kanka bizim kimya öğretmenimiz Bay Johnson.” Başım dönmeye başladı. “Kanka bak bu dalga geçmenin sırası değil nasıl Bayan Laura diye bir öğretmenimiz yok!” “Kanka yok işte dalga geçmiyorum tanısam söylerim!” Gezinin sonuna kadar sessiz kaldım. Gezi bittiğinde annemden Janett’in evine gitmek için izin alacaktım. Yaklaşık 1 buçuk saat sonra gezi bitti. Serviste Bayan Laura’yı düşünüyordum. Bence Ethan benimle dalga geçiyordu. Eve vardığımda koşarak eve çıktım. Annem kapıyı açtığında gezinin nasıl olduğunu sordu. “Anne? Benim kimya öğretmenimin adı ne?”. Annem benle dalga geçmezdi. “Bay Johnson tatlım neden?”. Bak işte bu olmamıştı. “Janett’lerin evine gidebilir miyim?” “Tabii tatlım”. Üzerimi değiştirdim ve koşarak evden çıktım. Janett’lerin evi hemen 2 sokak ötemizdeydi. Hala koşuyordum. Onların sokağına geldiğimde sokaktan girdim ve hemen Janett’in evinin önünde durdum. Kapıyı çaldığımda Janett’in annesi Lorelei açtı kapıyı. “Merhaba Zade! Janett içeride.” Koşarak onun odasına çıktım. “JANE!”. Ona bazen böyle sesleniyordum. “Ne oldu Zade? Biraz tedirgin görünüyorsun”. “Jane, bizim Laura isimli bir öğretmenimiz var mı?” “Zade… Bunu neden soruyorsun?” “Sadece söyle.” “Gamóto” Janett yunanca bir küfür söylemişti. Kahretsin gibi bir şeydi sanırım. Nasıl olduysa anlamıştım. “Zade bizim Laura diye bir öğretmenimiz yok”. Artık Jane de yok dediyse o zaman ben hayal filan görmüştüm sanırım. Zaten o şey gerçek olsa peşimden gelirdi bence. “Peki Jane. Ben gidiyim.” “Zade. Eğer sıradışı bir şey gördüysen okulda yaşananları annene lütfen anlat. Belki seni bir psikoloğa götürür. Rahatlarsın.” Harika! Bir de psikoloğa ihtiyaç duyacaktım. Janett’lerin evinden çıktıktan sonra derin bir nefes aldım. Ve eve doğru yola koyuldum. Eve geldiğimde soğuk bir duş aldım. Belki biraz rahatlardım. “Zade, bir şey mi oldu tatlım?”. Anneme anlatmalı mıydım acaba. Evet anlatacaktım. “Anne. Bizim Laura isimli bir öğretmenimiz var mı?” “Ha- neden sordun sana bir şey mi yaptı?” “Kanatlı bir şeye dönüştü.” Annem gözleri kocaman açık çalışma odasına doğru gitti. Bilgisayara bir şey yazdı. “Tatlım, o Laura dediğin kişi bunlardan birine mi dönüştü?” “E-evet”. Annem nereden biliyordu? Annem telefonunu aldı ve birini aradı. “Hemen buraya gel. Furialar[2] Zade’i bulmuş.” Ne? Ne furiası… “Anne… Furie mi ne o da ne?” “Anlatacak zaman yok Zade. Hemen bavulunu yap. Hemen.” “Anne ne bavulu neden bahsediyorsun sen?” “Tatlım sus ve git bavulunu hazırla. Hem de hemen.” Sanırım annemi dinlemeliydim. Yüzünde hiç dalga geçer gibi bir ifade yoktu. Acaba ne oluyordu. Tatile filan gidecektik sanırım. Ama o zaman bu kadar tedirgin olmazdı annem. Bavulumu toplamayı bitirdiğimde salona gittim. Ve Janett de oradaydı. “Jane? Ne arıyorsun burada?” “Zade, Bayan Laura’nın o şeye dönüştüğüne eminsin değil mi?”. Bak işte Laura diye biri vardı. “Evet.” “İyi de Hades[3] niye ona saldırmak istesin ki?” diye mırıldandı Janett. “Ne Hades’i be ne saçmalıyorsunuz siz?” Jane elimi tuttu ve beni peşinden sürüklemeye başladı. Annem arabada bizi bekliyordu. “Biraz geç kaldınız Janett.” “Siz sürmeye başlayın Bayan Piper”. Annem arabayı sürmeye başladı. “Nereye gidiyoruz?” “Güvenli bir yere.” Güvenli derken? Ben zaten güvendeyim. Annemle gayet normal bir hayat yaşıyorum. “Nereye gittiğimiz söylemedin” “Söylemem de gerekmiyor Zade kapa çeneni ve otur.” Tamam, işte Janett size kapa çeneni dediyse gerçekten sinirli demektir. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Bir ormanın girişinde durduk. “İn arabadan Zade. Bayan Piper, gelemediğiniz için çok üzgünüm” “Sorun yok canım. Bir şey daha gelmeden gidin hadi.” Ne oluyordu böyle? Annem nereye gelemeyecekti? “Hayır. Annem de bizimle geliyor” “O gelemez Zade, yürü hadi. Senin girip giremeyeceğinden bile emin değiliz daha.” Janett elimi tuttu ve tekrar peşinden sürüklemeye başladı. Kocaman bir ağacın önüne geldik. “Gir bakalım girebiliyor musun” dedi. Tam ben adım atacakken bir kız koşarak bize doğru gelmeye başladı ve Janett’ê sarıldı. “Seni özledim Janett” “Bende seni özledim Eri ama acilen kampa girmemiz gerekiyor canım.” “Ah, tamam girin öyle konuşuruz o zaman.” Ne olduğunu anlamış değildim. Kamp? Ne kampı? Düşündüğüm kamp olamazdı. O bir efsaneydi. “Yoksa- bu kamp…” “Evet Zade. Melez kampı gerçek. Eri Afrodit[4]’in kızlarından biri. Eğer girebiliyorsan ki büyük ihtimalle girebileceksin, baban bir tanrı demek.” Benle dalga geçiyordu bu kız. Ağaçtan adımımı attım ve attığım gibi kocaman bir kamp önümüzde belirdi. 12 tane kulübe vardı. At ahırları ve ortalıkta dolaşan bir sürü kişi. “J-janett burası ne böyle!?” “Melez kampı şapşal. Hadi yürü. Dionsios’u bulucaz.” “Ne Dionsios’u be dalga mı geçiyosun?” “Hala dalga geçtiğimi mi düşünüyosun?”. Haklıydı. Artık buranın gerçek olduğuna inanmam gerekiyordu. Bir kız yanımıza geldi. “Merhaba Janett. Yeni bir melez getirmişsin sanırım.” Kızın açık turuncu saçları vardı ve yüzü çok güzeldi. Ancak dikkatimi çeken şey kulaklarıydı. Kulakları ince uzundu. Efsanelerdeki elf kulakları gibi. “Evet Freya. Bu Zade. Zade, bu Freya. Ve aklında kalsın diye söylüyorum Zade, Freya bir elf. Kulaklarını fark etmişsindir zaten.” Evet. Fark etmiştim. “Tanıştığımıza memnun oldum Zade. Bu arada buraya gelme nedenim seni görmemdi. Janett, Bay D. şu an burada değil o yüzden Zade’le Beatrice veya Lefie ilgilenir. Zade’den hemen önce yeni bir melez daha geldi. Adı Scarlett. Benim onla ilgilenmem gerektiği için sizle ilgilenemeyeceğim.” “Tamam Freya. Bilgilendirmen için teşkkürler. Ben Lefie’yi bulurum.” Freya kafasını sallayıp yanımızdan uzaklaştı. “Jane, elfler cermen veya iskandinav mitolojisinden değil miydi?”. Kafasını salladı. “Neden sordun?” “Burası yunan mitolojisine göre kurulmuş bir kamp değil mi ama. Yani Bayan Michelle’in anlattıklarına göre öyle olması gerekiyor.” “Kampımızda iki tane elf var Zade. Hangi mitolojiden olduğu genelde umurumuzda olmuyor.” Anladım. Yani herhangi mitolojiden bir şey girebiliyordu bu kampa. Janett’i takip etmeye başladım. “Lefie genelde hiç kimse kullanmadığı için Artemis’in kulübesinde kalır.” “Neden Artemis’in kulübesini kimse kullanmıyor ki?” “Artemis bakire bir tanrıça. Yani çocuk yapmıyor. Artemis’in avcılarını anlatmıştı Bayan Michelle hatırlıyor musun?”. Başımı salladım. “İşte Artemis ona tapan kadınları avcılarına davet ediyor. Çocuk, melez, ölümlü, ya da yaşlı. Onun için fark etmiyor. Ve ona katılan her avcısına ölümsüzlük bahşediyor.” “Vay be. Peki avcılar ya bir erkekle birlikte olursa?” “O zaman Artemis onlara çok kötü bir ceza veriyor. Hatta bir avcısını Zeus zorla kaçırmasına rağmen Artemis ona ‘acıyarak(!)’ onu bir ayıya çevirdi ve daha sonrasında onu bir şekilde yakalayıp vurdular.” Artemis’in kulübesine geldiğimizde Janett içeri girerken ben kulübenin güzelliğine hayran kalmıştım. “Güzel değil mi? Artemis kendi süsledi bu kulübeyi.” Gerçekten de mükemmeldi. “Lefie! Orada mısın!” Tamam, Lefie deyince Freya gibi güzel bir kız bekliyordum. Canavara benzeyen bir kız değil. Aslında saçları ve fiziği Freya’nınkinden kat kat daha güzeldi. Tek bir sorun vardı, yüzü ve ten rengi. Ten rengi bir insanda olamayacak kadar beyazdı. Yani harbiden beyaz. Gerçek beyaz. Gözünün biri bomboştu. Kafatasının içerisini görebiliyordum. Diğer gözü ise simsiyahtı ve kırmızı parlayan bir nokta vardı tam ortasında. Yani gözbebeği yerinde o kırmızı nokta vardı. Parlıyordu. Saçları bordo rengiydi. Ben şu ana kadar Janett’in saç rengini hep bordo sanırdım ama Lefie denilen kızın saç rengini görünce Janett’inki koyu turuncuydu. “Hey öyle dimdik bakmasana dömi-melez!” Lefie konuşmuştu. “Lefie, bu Zade. Daha yeni geldi. Zade, bu da Lefie.” Başımı salladım. Hala şaşkındım. “Ben Hermes kulübesinde bir yatak ayarlarım Janett.” Janett başını salladı ve oradan uzaklaştık. “Şey… Lefie neden öyle?” “Lefie’nin gerçek adı Lefie3.1. Hephaistos[5]’un kızı normalde. Biliyorsun ki Hephaistos el işinde 1 numara. Lefie’nin gerçek adı Caroline. Benim çok yakın bir arkadaşımdı. El işlerinde çok beceriliydi. Hephaistos en başarılı çocuğuydu. Bir gün gönderildiği bir görevde sirenlere yakalandı.” Yutkundu. “Gemiye çıkmayı başarmış. O geri gelmeyince Hermes’in oğlu Xaiver ve Ares’in oğlu Matthew onu aramaya gitti. Gittiklerinde Caroline’i 2 gözü de çıkmış, bir kolu kopmuş ve bacakları kırılmış halde bulmuşlar. Öyle söylediler. Hephaistos ta ona acıyıp Caroline’in ruhunu Lefie3.1 isimli robotun içine koydu işte.” Vay be. “Peki sen kimin kızısın?”. Gözlerini devirdi. “Athena[6].” Sanırım arası pek iyi değildi. “Peki ben kimin oğluyum? Hermes’in mi? Beni neden onun kulübesine götürüyorsunuz?” “Çok soru soruyorsun Zade. Hermes dışarıdan gelen herkesi kabul eder. Annesi veya babası kim olduğu belli olmayanlar ve Hermes’in kızları ve oğulları kalır kulübede. O yüzden tüm kulübelerden daha büyüktür Hermes’in kulübesi.” Yani babam kim bilmiyordum. “Peki kimin kimin çocuğu olduğuna nasıl karar veriliyor?” Janett derin bir nefes aldı. “Sana bunları Wayne anlatsa Zade? Hermes’in oğullarından biri ve sana çok yardımı dokunur inan bana.” “Tamam!”. Evet, çok soru soruyordum. Sonunda kocaman bir kulübenin önüne gelmiştik. Sadeydi. “Sen gi- ah…” “JANETT! Bu ne kadar da güzel bir sürpriz böyle! Yeni bir melez mi getirdin!”. Çocuk siyah saçlıydı. Saçları gibi siyah gözleri vardı. Gözleri aynı dipsiz bir kuyu gibiydi. İçine bakınca bir değişik geliyordu. Janett gözlerini devirdi ve somurtmaya başladı. “Merhaba Matthew. Hermes kulübesinde ne arıyorsun?” “Kızma canım, sadece Wayne’e bir soru sordum şimdi de çıkıyordum ki, seni gördüm! Ne büyük şans!” “Hıhı, ne büyük şans! Her neyse. Bizim işimiz var Matthew. Lütfen çekilir misin?” Matthew somurttu. “İyi be, bir merhaba diyelim dedik.” Ve Matthew yanımızdan uzaklaştı. “Matthew. Ares’in oğlu. Sen sormadan söyleyeyim dedim. Hadi sen git. Sonra seni bulurum. Kheiron’a haber vermem lazım. Bir de Bay Zion’a.” Başımı salladım. İçeri adım attığımda gözlerim fal taşı gibi açıldı. Her yer darmadağınıktı. Ortalıkta koşuşturan kişiler vardı. Eğer bu dağınık odaysa, benim odam düzenliydi yani. Yanıma bir çocuk geldi. “Merhaba. Sen Zade olmalısın. Lefie senden bahsetti. Hadi gel, soracağın çok soru vardır.” Başımı salladım. “Eee, ilk sorunu sor bakalım.” “Sen Hermes’in oğlu musun?”. Güldü. “Pardon, sana kendimden bahsetmeyi unuttum. Ben Wayne. Janett bahsetmiştir diye düşünüyorum.” Tekrar başımı salladım. “Peki hangi tanrının çocuğu olduğumuzu nasıl öğreniyoruz?” “Şey, her tanrının kendine ait bir simgesi vardır. Bir tanrı seni çocuğu olarak kabul ederse, yani seni doğurduğunu doğrularsa, tepende o tanrının işareti belirir.” “Ne gibi?”. Derin bir nefes aldı. “Mesela üç büyükleri düşünelim. Bu biraz zor çünkü onların aralarında ettikleri bir yemin var. Ama öylesin diyelim ki, Poseidon’un oğluysan tepende üç dişli bir yaba belirir. Zeus’un oğluysan ki bu daha da zor, o zaman tepende bir şimşek işareti belirir. Hades bir miğfer, Athena bir baykuş gibi.” “Anladım. Her tanrının farklı bir sembolü var yani.” Başını salladı. “Peki boş olan kulübeler? Ve yemin? Ne yemini?” “Hera, Artemis, Zeus ve Poseidon kulübelerinden mi bahsediyorsun?” “Evet.” Boğazını temizledi. “Hera, Zeus gibi değil. Yani Zeus’u aldatmaz. Onun hiç çocuğu yok. Zeus, Poseidon, ve Hades aralarında bir yemin olduğu için ölümlülerden çocuk yapmıyor demin de dediğim gibi. Artemis bakire bir tanrıça. Yemine gelirsek..” “ZADE!” Janett kapıdaydı. “Görüşürüz Wayne!” Güldü ve eline görüşürüz dercesine salladı. “Kheiron seni kampa kaydedicek.” Ne? Bu normal kamplardaki gibiydi yani. Kheiron her kimse onun kulübesine varmıştık. Küçük bir sohbet ve imzalardan sonra oradan ayrıldık. Yolda iki kişi vardı. Birbirlerine bağırıyorlardı. Freya kenara çekilmiş kulaklarını kapatmıştı. Yüzü çok tedirgindi. Lefie ve bir kız onları ayırmaya çalışıyordu. “SENİ PİSLİK! NASIL KILICIMI KIRARSIN!” “SEN İSTEDİN! KILIÇ DÖVÜŞÜ YAPMAK İSTEDİN VE YENDİM!” Sinirlerim bozulmuştu. Asla bağırışmalı ve dövüşmeli bir kavgaya tahmmül edemezdim. “SENİ GEBERTİRİM!” “GEBERT DE GÖRELİM!” “BANA BAK! YENİ GELDİN DİYE SANA ACIYACAĞIMI FALAN SANMA!” Şimdi Freya’nın neden orada olduğunu anlamıştım. Bu kızlardan biri Scarlett’tı. Freya’nın gezdireceği kız. “ACIMA ZATEN SENİ PİSLİK!” Artık yetmişti. “GEL BURA-“ “YETER! AYRILIN!”. Bir anda bütün sesler kesilmişti. Bir şey mi yapmıştım? Gözlerimi açtım. Herkes gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. “B-bir şey mi yaptım?” Lefie’yle kavga eden iki kızı ayırmaya çalışan diğer kız konuştu bu sefer. O da elfti sanırım. Kulakları ince uzundu Freya’nınkiler gibi. “Vay be. İnanamıyorum. Tanrıların kralı Yüce Zeus yemini bozmuş. Hah.” Dalga geçer bir tavırla söylemişti bunu. Gökyüzünde bir şimşek çaktı. “Beatrice, düzgün konuş.” Beatrice isimli kız gözlerini devirdi. “Y-yemini bozmuş derken?”. Nasıl yani? Ne yemini? Ben mi bozdurmuştum? Ne olmuştu? “Tepene bak şapşal. Wayne sana anlatmıştır. Ayrıca bir de tam kavganın olduğu bölgeye bak.” Birkaç kişi koşarak yanımıza geldi. “OHA! ZEUS YEMİNİ BOZMUŞ!”. Bunu siyah uzun saçlı mavi gözlü bir erkek söylemişti. “İ-iyi de bu nasıl olur? Janett, bana asla bozulmayacağını söylemiştin.” “Evet Eri. Ama Zeus bozmuş.” Sonunda tepeme bakma cesaretini buldum. Az daha nefesim kesiliyordu. Tepemde şimşek işareti vardı. Bu Wayne’nin anlattıklarına göre Zeus’un işaretiydi. Yere baktığımdaysa bir şimşek çakmış gibi siyah bir nokta vardı. Etrafımda birçok kişi vardı ve hepsi Zeus’un yemini bozmasından veya benim kim olduğumdan bahsediyorlardı. “ÇEKİLİN! BURADA NİYE BU KADAR KİŞİ VAR!” Bir öğretmen gelmişti sanırım. Janett konuştu. “Bay Zion, bu Zade Macloran. Kampa yeni geldi. Ve…”. Beni görünce gözleri kocaman açıldı Bay Zion’un. Eğildi. “Zade Macloran, gios tou Día. Kalós írthate sto stratópedó mas. Tha ítan timí mas na sas ekpaidéfsoume edó.” Kalktı. Ne dediği hakkında hiçbir fikrim yoktu. “Eee- Bay Zion yunanca konuştunuz ama…” “Ah çok özür dilerim Freya. Zade, demeye çalıştığım şuydu… Zeus’un oğlu Zade Macloran. Kampımıza hoş geldin. Seni burada eğitmekten onur duyarız.” Güldü. “Felicity, ona kampı gezdir.” Felicity isimli kız başını salladı. “Gel bakalım yeni melez. Seni gezdirelim.” Kız çok güzeldi. “Sen kimin kızısın?”. Bir şeyler mırıldandı. “Ne? Anlamadım?” “Bu seni ilgilendirmez melez. Soru sorma. Sus ve sadece etrafa bak.” Tamam. Düşündüğümden fazla sert davranmıştı. Somurttum. “Burası okçu tepesi. Şurası çilek tarlası. Orada da savaş talimleri yapıyoruz.” Bunun gibi şeyler söyleyip duruyordu. Sonra değişik bir ses duydum. “Evet. Kampta öğrenmen gereken kısım bu kadar. Bu yemek zili. Kafeterya olarak gösterdiğim yere git ve Zeus’un masasına otur. Hiç bilemedin bir arkadaş edin. Düşman edinmemeye çalış. Özellikle Ares kulübesinden. Seni çiğ çiğ yerler.” Bunu söyledikten sonra kendini beğenmiş bir tavırla yanımdan uzaklaştı. Tamam, o bir şey anlatırken onu dinlememiştim. O yüzden kafeterya nerede bilmiyordum. Belki şansa Janett’i bulurdum. Az ilerlemiştim ki Beatrice isimli kızı gördüm. “BEATRICE!!”. Kız bana döndü. Bana doğru dönünce yanında bir de Eri’nin olduğunu gördüm. “Ah. Yeni melez. Zeus’un oğlu. Zade’di değil mi?”. Başımı salladım. “Bir yeri mi bulamadın?” “Evet… Kafeterya’ya kadar size eşlik etsem olur mu?” “Evet evet! Eşlik etsin!” Beatrıce Eri’ye hayır diyemedi. Bende onlara katıldım. Eri benim yanıma geçti. “Eee, hangi okuldan geldin? Ve nedennn!” “Şey… Antonella Mei Ortaokulundan (Ortaokul gerçekte yok uydurma) geliyorum.” “Vayyyy! Ben-“ “Eri! Geldik. Hadi Zade’i yalnız bırakalım da masasını bulsun ne dersin?” “OLUR!”. Şimdi, ortalığa şöyle bir baktım. Bütün masalarda farklı süslemeler vardı. Bir tek Poseidon’un masasını anlamıştım süslerden. Deniz yosunları vardı ve tıpkı deniz suyu gibi kokuyordu. Janett’i gördüm. “Zade! kafeteryayı bulmuşsun!” Yüzünde daha önce hiç görmediğim bir gülümseme vardı. Yani, otomatikman ben de gülümsedim. “Zeus’un masası şurası. Kamptaki baş melez senle ilgilenmekten görevli yani senle birlikte yiyecek. En azından bugün yalnız değilsin.” Ah, doğru. Zeus’un tek çocuğu olduğum için yalnız başıma yemek zorundaydım. “Merhaba! Sen yeni melezsin değil mi? Ben Grace.” Janett’in gülümsemesi hafifçe yüzünden silinmişti. “Zade, bu kamptaki baş melez. Bahsettiğim kişi bu. Ben gidiyorum, siz rahatınıza bakın.” Grace bir şeyler mırıldandı. Kızın burnunun bir tarafından diğer tarafına kadar bir yara izi vardı. Bir de dudağının kenarında. “Yara izlerimi çıktığım bir görevde aldım. Kalıcılar.” Onlara baktığımı anlamış olmalıydı. “Otursana?”.
[1] Apollon (Yunanca: Απόλλων, Latince: Apollo), mitolojide müziğin, sanatların, Güneş'in, ateşin ve şiirin tanrısı, kehanet yapan, bilici tanrıdır. Aynı zamanda kâhinlik yeteneğini diğer insanlara da transfer edebilir. [2] Yunan mitolojisinde Furies, Furiae, Hiddetliler veya Cehennem Tanrıçaları. (Latince'deki furere: öfkeden çıldırmak, kasıp kavurmak sözcüğünden) Gaia ve Uranüs'ün kızları. [3] Antik Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının ve ölülerin tanrısı olarak geçen Hades, hikayesiyle adeta büyülüyor. Zeus'un ve Kronos ile Rheia'nın oğlu olan Hades, Poseidon ve Zeus ile birlikte üç kardeşin arasında bölüşülen dünyayı yönetme görevini alıyor. [4] Afrodit (Grekçe: Ἀφροδίτη), Yunan mitolojisinde aşk tanrıçası. Beden ve ruh aşkını birbirinden ayıran Antik Yunanlar, Afrodit adında iki tanrıçaya sahiplerdi: Afroditlerin biri, "beden aşkı" tanrıçası, diğeri ise "ruh aşkı" idi. Roma mitolojisindeki ismi Venüs, Etrüsk mitolojisindeki ismi Turan'dır. [5] Hephaistos, Yunan mitolojisinde Zeus ile Hera'nın oğlu ya da Hera'nın yalnız başına doğurduğu oğlu. Tanrılar ve kahramanlar için demircilik zanaatıyla uğraşarak silahlar ve zırhlar üreten ateşler tanrısı. Aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'in eşidir. [6] Athena, Yunan mitolojisinde zekâ, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçasıdır. Roma mitolojisinde Minerva ile eşit kabul edilir. Babası Tanrıların başı Zeus, annesi ise Zeus'un ilk karısı olan hikmet tanrıçası Metis'tir. Sembolleri, kalkan, mızrak, zeytin dalı ve baykuştur. BÖLÜM 1 SONU (UMARIM SEVEMİŞSİNİZDİR 2. BÖLÜM GELECEK)
|
0% |