@vasoniacmp
|
………………………………………………………. BÖLÜM 2 - Kehanet 1 EKİM 2024 …………………………………………………………………… Karşısına oturdum. “Şey, yara izlerinden bahsetmemi ister misin? Öğrenmek istiyor gibisin.” Başımı salladım. “Ben Afrodit’in kızıyım. Şey, Afrodit kızı gibi olmayan tek kızım gerçi.” Şey, Afrodit’in kızı olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti. “Göreve Ares’in oğlu Nathan’la birlikte çıkmıştım. Onda da benzer yara izleri var. Altın postu alacaktık. Görev buydu. Kahin böyle söylemişti.” “Kahin[1]? Kehanette ne demişti peki?”
“Bir Afrodit ve bir Ares çocuğu beraber çıkacak bu göreve. İkisi de kalıcı yaralar alacak. Afrodit kızının ünü çok yayılacak. Ares’in oğlu ceza alacak bu görevde. Ve biri geri dönemeyecek. Ama ölmeyecek. 20 Ekim 2024 tarihinde ölecek. Ve sadece üç büyüklerin bir çocuğu getirebilecek onu geri.” “Y-yani Nathan öldü mü?” “Bilmiyorum. Bunla bağlantılı bir kehanet daha var. İyi dinle. “Üç büyüklerden birinin çocuğu bir karar verecek. Bu kararda onun zaafı da var. Arkadaşına yardım mı edecek? Yoksa sevdiği kızın hayatı daha mı önemli? Afrodit ağlayacak bu görevin sonunda.” “Ah, şey…” “Bu sebeple dikkatimi çekiyorsun Zade. Nathan’ı kurtaracak melez sen olabilirsin.” Tamam. Hayır. Bu olamazdı. “Tamam, ben de sana şunu söyleyeyim, savaşmayı bilmiyorum. Yani ben olamam.” “Üç büyüklerden birinin tek çocuğu sensin. Yani bu sebeple sen olmalısın.” Tamam. Bu imkansız değildi. Ama savaşmayı bilmiyordum. Elimden tutttu. “Bak Zade. Lütfen. Nathan benim için çok önemli.” Tamam. Peki. “Kabul ediyorum.” Grace kocaman bir şekilde gülümsedi. “Çok teşekkür ederim Zade. senin için ne gerekiyorsa yapacağım.” Gülümsedim. “Haydi! Sana eğitim verelim!”. Tamam, neler yaptığımızı söylemeyeceğim. Çok sıkıcı. Çok uzundu. Savaş eğitimi verildi ve bu kadar usta olduğumu bilmiyordum. Okçuluk, ve ata (at dediğime bakmayın pegasus) binmeyi öğrettiler. Yatağa yattığım gibi uyumuşum. Ertesi gün uyandığımda Grace’i başucumda otururken buldum. Bir an korktum ve geri çekildim. “Ee, göreve çıkacak mıyız?”. Tamam. Bu kızı başucumda otururken bulmam biraz ürkütücüydü. “Şey, Grace, başucumda oturman garip değil mi? Yani gün içinde de söyleyebilirdin.” Grace bu sözlerime biraz üzüldü. Başını yere eğdi. “Üzgünüm. Sadece Nathan’ın yaşıyor olabileceği beni çok heyecanlandırıyor.” Onu anlıyordum. “Peki, nasıl çıkacağız göreve?”. Grace gülümsedi. “Dionsios’a söyleyeceğiz. Dionsios onaylarsa seni veya beni bütün kampçıların önünde çağıracak ve 3 kişi seçmeni veya seçmemi isteyecek. Onay vermemesi kötü olur. Ama vermeyeceğini pek düşünmüyorum.” Tamam. “O zaman Dionsios’a mı gidiyoruz?”. Başını salladı. “Dışarıda bekliyorum. Giyin ve gel.” Bir anda kulaklarıma kadar kızardım. Üzerimde tişört olmadığını unutmuştum. O dışarı çıktığında yataktan çıktım ve üzerime bana verilen melez kampı tişörtünü giydim. Altıma ise mavi bir kot pantolon. Dışarı çıktım. “Haydi gel! Hemen Dionsios’a gidelim!”. Grace gerçekten de çok heyecanlıydı. Kıza çirkin demek amaçlı söylemiyorum, ama şeytan yüzlü melekti resmen. O yüzündeki yara izleri, gözleri, hiç böyle bir kız olabileceği düşünülmezdi. Bir kulübeye vardık. “Vay vay vay, Poseidon’un oğlu Kane Tarola. Ve kamptaki baş melez. Görev istemek için mi geldiniz? Grace, Nathan’ı kurtaracak melez’in gerçekten bu mu olacağını düşünüyorsun?”. Grace başını salladı. “Efendim, o Zade, Kane değil. Ve evet, görev is-“. Dionsios bir boru çaldı. “Eğer görevden dönemezseniz, inanın bana, beni dinlemediğinize çok pişman olacaksınız.” Arkasını döndü ve bir yere gitmeye başladı. “Yürü. Ana alana gideceğiz. Dionsios göreve izin verdi.” Peşinden gitmeye başladım. Stadyum gibi oturulacak yerler vardı. Yanına oturdum. “YENİ BİR GÖREVİMİZ VAR!”. Herkes seçilmek için dua ediyordu. “Bu benim seçemeyeceğim bir şey, o yüzden… ACE MİATH! Öne çık ve istediğin 2 kişiyi seç.” Herkes üzülmüştü. Ve benim olduğumu anlamıştı. Daha yeni olduğumdan dolayı göreve çıkamayacağımı söyleyip mızmızlananlar vardı. Grace genel sayıdan bahsetmişti sanırım. Ben 3 kişi seçeceğimi sanmıştım. Öne çıktım. “Grace-“. Soyadını bilmiyordum. “Levonia.” Grace söylemişti. Yanıma geldi. Diğer seçeceğim kişi… “Janett Miller.” Janett gülerek yanımıza geldi ve bana sarıldı. Fısıldayarak; “Teşekkür ederim. Bu benim ilk görevim.” Bende gülümsedim. “Bay D. bizim bir kişiye daha ihtiyacımız var.” “Olmaz. Uğurlu sayı 3. Çok istiyorsanız alın ama uğurlu sayı üç. İnanın bana uğursuzluk getirir.” Grace nedense 1 kişi daha istemişti. “Wayne. Hayatı boyunca bir göreve çıkmak istedi ve okçulukta çok iyi.” Wayne’in gözlerinden yaşlar dökülecekti neredeyse. Çok mutlu olduğu yüzünden anlaşılıyordu. Koşarak yanımıza geldi. “5. Kişi gerçekten uğursuzluk getirir. Bu sebeple göreve sizi bu şekilde yollayacağım. Eşyalarınızı hazırlayın bir saat sonra bu kamptan dışarı adımınızı atacaksınız.” Düşündüğümden hızlı olmuştu her şey. Birkaç kıyafet aldım. Zaten çok bir şeyim yoktu. Janett’in bana özel olarak verdiği kılıcı aldım. Ve Wayne’in verdiği özel kalkanı. Bir sırt çantam vardı ve kıyafetlerle kalkan (kapanabilen bir kalkandı) sığıyordu. Kılıcı soktuğumda biraz dışarı çıkıyordu. Ama sorun yoktu. Çekmecenin birinde bir hançer buldum. Onu da aldım. Yatağıma oturup derin bir nefes aldım. Ve daha sonrasında yatıp uyudum. Çok uykum gelmişti. “ZADE! UYAN! SENİN YÜZÜNDEN GEÇ KALDIK HADİ!!!” Wayne vardı karşımda. “Kalktım kalktım tamam.” Hazırladığım çantayı aldım ve Wayne’in peşinden kulübeden çıktım. Kamp çıkışına kadar takip ettim Wayne’i. Kheiron ve Bay Zion oradaydı. Yanıma bir kız geldi. Bu kız kavga eden kızlardan biriydi. “Selam Zade. Ben Fiona. Hatırlamışsındır. Ares’in kızıyım.” Başımı salladım. Kızın saçları pembeydi. Ve çok pofuduk duruyordu. Bana katlanmış bir kağıt uzattı. “Bu sihirli bir harita. Haritaya nereyi söylersen orasını ve oranın geniş çevresini gösterir. Ve sizin o noktadan ne kadar uzakta olduğunuzu söyler.” “Teşekkür ederim.” Gülümsedi. “Rica ederim.” Kamptan en sonunda çıkabilmiştik.(Bizi soru yağmuruna tutmuşlardı.) Janett en önden gidiyordu. “Gitmemiz gereken yola deniz veya hava yoluyla gitmeliyiz. Nathan güneyde bir adada. Tabii hala yaşıyorsa.” Wayne başını salladı. “Tam olarak adanın adını biliyor musun Grace?” diye sordu Janett. Grace sağa sola hayır anlamında başını salladı. “Ne biliyorsun Grace?”. “Senden daha çok şey biliyorum Janett.” Janett olduğu yerde durdu. Grace de öyle. Mecburen biz de durduk. “Demeye çalıştığım şey şu Grace, güneyde 30’dan fazla ada var. Hepsine tek tek gidecek miyiz?” “Hayır Janett. O kadar aptal değilim. Sadece 5 tane ada var bakacağımız.” Janett somurttu ve yürümeye devam etti. “Baştan söyleseydin keşke.” Grace onun somurttuğunu görünce gülümsedi. “Hep somurtuyorsun ama tatlım, ben daha hiç o hakkımı kullanmadım bile…” Janett bir anlığına durdu. “Kapa çeneni Grace. Sende hep somurtuyorsun.” Kısa bir süre ilerledik. “Peki hangi yoldan gideceğiz?”. “Sabırlı ol Zade. Deniz yoluyla gideceğiz. Furialar sudan az da olsa korktukları için bize ulaşamazlar. Ancak hava yolunda bizi yakalamaları daha da olanaklı. Ama bir yönden de düşünürsek baban bizi yukarıda koruyabilir. Ona sorsan mı acaba?” “Ne diyeceğim? Baba, merhaba ben oğlun Zade, bizi hava yolunda koruyabilir misin? Mi diyeceğim?” “Evet aynen öyle diyeceksin.” Bu kız saçmalamaya başlamıştı. Derin bir nefes aldım. Yukarı baktım. “Hey baba? Ben Zade. tek oğlun. Acaba biz uçağa binsek bizi koruyabilir misin?” Herhangi bir şey olmadı. Janett dudağını büktü. “Tüh, sanırım Grace Hanım’ın yöntemi işe yaramadı.” Grace somurttu. “Deniz yoluyla gidelim. Daha hızlı.” Wayne başıyla onayladı. “O zaman limana gidip gemi mi alıyoruz?” “Evet.” “Peki Grace, neyle gideceğiz? Liman çok uzak.” Grace bir ıslık çaldı. Şimdi görürsünüz dercesine bir bakış attı. Ve yaklaşık 5 saniye (5 dakika) sonra havadan bir taksi aşağı indi. Grace konuştu. “Üç kardeşlerin taksisi.” “Ben bu taksiye binmem. Sadece tek bir gözleri var”. Diye yanıtladı Janett. “Üzgünüm Janett ama başka bir şekilde gitmek çok zaman alır.” Janett gözlerini devirdi. “Zamanımız mı yok sanki?” “18 günümüz var Janett. Son günü saymıyorum. 20 Ekim’de Nathan ölecek.” “Artık şu kavganızı bırakır mısınız? Başım şişti.” Wayne bu sözlerinden sonra kılıcını kınından çekti ve Janett’e doğrulttu. “Sende herşeye mızmızlanmayı bırak artık. Görevin başında Grace var. Bu göreve onun için çıktık. Zade bile sesini çıkartmıyor.” Kılıcı kınına geri soktu. “Gösteriş meraklısı”. Diye mırıldandı Grace. Hepimiz taksiye bindik. Janett ve Grace çıt çıkarmıyordu. “Gemi limanı.” Yoldayken taksici kadınlar bağırıp çağrışıyordu. 2 dakika sonrasında ise limana vardık. “’200 drahmi.” “Yok daha neler.” “200 drahmi yoksa GERİ GÖTÜRÜRÜM.” Grace 200 drahmi uzattı. “İnin.” Limanın kenarında 2 katlı bir kulübe vardı. Bakımlıydı. Bu da içinde biri yaşıyor demekti. En uçta iki kişi vardı. Biri kıvırcık sarı saçlı 10-11 yaşlarında bir kızdı, karşısındaki oğlana bağırıyordu. Çocuk siyah saçlıydı. Bizim gibi 15-16 yaşlarında gözüküyordu o da. Kızın ona bağırmasına karşılık o sadece elleri cebinde dimdik kıza bakıp somurtuyordu. Wayne bana bakıp gözleriyle orayı işaret etti. Ne demek istediğini anlamıştım. 4’ümüz oraya doğru yürümeye başladık. Onlara doğru 4-5 adım atmıştık ki siyah saçlı çocuk bizi gördü. Kaşlarını kaldırdı. “Bir dakika Charlotte.” Bize döndü. “Bir şeye mi ihtiyacınız var yoksa öyle 4 kişi kavga çıkartmak amaçlı mı geldiniz?”. Kaşlarını çatmıştı. Elleri bu sefer önünde bağlıydı. Ellerimi yukarı ‘Tamam, teslim oluyoruz bizi gördün’ dercesine kaldırdım (tabii öyle bir amacım yoktu) ve konuşmaya başladım. “Sadece bir soru soracağız.” Çocuk ellerini çözdü. “Ben Axl. Bu da kardeşim Charlotte. Sorabilirisiniz.” Grace konuştu bu sefer. “Gemiye ihtiyacımız var.” Axl Grace’i süzmeye başladı. Gülümseyerek; “Tabii ki prenses, ancak gemi sürmek için ehliyetiniz olmadığını düşünüyorum. 17 yaşında durmuyorsunuz. Kanunlara göre sizle gelmek zorundayım.” Janett somurttu. “Kanunmuş. Kanun diye bir şey mi kaldı?”. Grace Axl’a yaklaştı ve yakasından tutup kendine doğru çekti. Axl hala gülümsüyordu. “Bana bak. Eğer şu yolculuk sırasında bana bir kere bile asılırsan seni yakaladığım gibi denize atarım. Geri de dönmem. Ayrıca kız kardeşin gelemez. Önemli bir görevdeyiz.” Axl hala gülümsüyordu. “Tamam prenses. Charlotte gelmese de olur. Sorun yok. Ama ben geliyorum.” Kıkırdadı. Charlotte isimli kız somurttu. “Ben niye gelmiyormuşum? Senden sadece 7 yaş küçüğüm!” “Charlotte, 10 yaşındasın. Senin için tehlikeli.” “Senin için değil yani! Beni büyütmen için bıraktılar seni. Benim 5 yaşımda bile evde yalnız kalmışlığım var! Annem senden hiç gurur duymazdı! Hep beni bırakıp gidiyorsun!”. Axl’ın yüzü ‘anne’ sözünü duyduğu gibi gülümsemeyi bıraktı. Charlotte’nin omuzlarından tutup sıktı. “Annem gurur duymaz ha? Seni 2 yaşından beri ben büyütüyorum Charlotte. Onun bırakıp gitmemesi gerekiyordu. Oysa ne yaptı o? Benle 2 yıl geçirdi. Sonra gitti . Sonra bir ara geri geldi, sen doğdun yine gitti. Babam da üzüntüden alkolik olup beni dövdü. Sonra da sigarayı çok fazla içmesi sebebiyle akciğer kanserinden öldü.” Derin bir nefes aldı. “Annemin, babamın değil, senin benle gurur duyman lazım.” Daha sonrasında Charlotte’i elinden tuttuğu gibi kulübeye sürüklemeye başladı. Charlotte arkasını dönmüş bize bakıyordu. Sonunda Janett konuştu. “Tam kitaplık hikaye be. Alkolik baba, giden anne filan.” Kıkırdadı. “Janett, komik değil. Sende öyle bir çocukluk geçirebilirdin.” “Peki, özür dilerim Wayne.” Wayne Janett kendisinden özür dilediği için memnun bir şekilde gülümsedi. 5 dakika sonra Axl sırtında bir çantayla geldi. “Eee, gidiyor muyuz?”. Wayne başıyla onayladı. ‘Zalada’ isimli bir gemiye bindik. Axl çapayı çözünce, maceramız başlamış oldu. [1] Yunan mitolojisinde kehanetleri okuyan kişi. Geçmişi görür ve geçmiş hakkında şeyler söyler. BÖLÜM 2 SONU (Bölüm 3 gelecek) |
0% |