@vaviis
|
Kasaba, kasvetli ve terkedilmiş gibi görünen bir yerdi. Sokakları, neredeyse hiç kimseyi görmeden geçilen, yavaşça solan binalarla doluydu. Evlerin dış duvarlarında zamanın izleri, rüzgarla savrulmuş yapraklar gibi kırık dökük bir iz bırakıyordu. Kasaba halkı, genellikle evlerine çekilir, yalnızlık içinde kaybolur, dışarıda çok fazla vakit geçirmezdi. Mila Altay. Herkes onu biliyor, fakat kimse onu tanımıyordu. Ya da tanımaktan korkuyordu. Gözleri, derin bir boşluk gibi bakar, her zaman bir adım uzakta durur. Mila'nın etrafında dönen söylentiler, kasabanın karanlık geçmişiyle birleşerek bir halk efsanesine dönüşmüştü. Kimisi onun, kasabanın yıllar önce kaybolan bir üyesinin torunu olduğunu söylerdi, kimisi ise onun kadim bir lanetle bağlantılı olduğuna inanırdı. Bir söylentiye göre, Mila'nın bulunduğu her mekanda, bir hüzün ve korku havasi yaratıyordu. Bir akşam, kasaba yollarına adım atmış bir adam belirdi. Elinde eski bir harita ve gözlerinde kaybolmuş bir umudu taşıyan bu adam, kasabanın karanlık havasına yabancıydı. O, kasabanın derinliklerine doğru adımlarını atarken, yolu kaybetmiş, belki de bir zamanlar görmek istediği bir yerin peşinden sürüklenmişti. Adımlarının sesleri, taşlı yolların çukurundaki yankılarla karışıyor, rüzgarın uğuldamasıyla birleştiriliyordu. Adam, kasabaya ilk geldiğinde her şeyin tuhaf olduğunu fark etti. Terkedilmiş gibi görünen dükkanlar, kasvetli evler ve kasabanın gizemli sakinleri, ona bir korku salmıştı. Ama bir şey daha vardı: kasaba, sanki zamanın bir yerinde donmuş gibiydi. Her şey eski. Gözleri, kasabanın gizemli havasına odaklanmıştı; ama bir anda, fark etmediği bir şey dikkatini çekti. Karşısında bir gölge beliriyordu. Havanın soğukluğu içinde, zarif bir siluet yavaşça şekil almaya başladı. Karanlıkla iç içe geçmiş, ancak bir o kadar da ışıldıyordu. Uzun dalgalı siyah saçları rüzgarın etkisi ile savrulurken onun bakışları, adamın ruhuna kadar işleyen bir yoğunluk taşıyordu. Adam, merakla ona yaklaştı. "Kim...?" diye mırıldandı, ama sesi, bu kasabada yankılanan tek ses gibi kesildi. Mila, gözlerini ona doğru kaldırdı. Onun bakışları, derin bir boşluğu andırıyordu ama aynı zamanda bir büyüyle sarılmış gibiydi. Mila, bir adım atarak, adamın hemen önünde durdu. Gözlerinde bir kıvılcım vardı, bir arzu. "Beni tanıman gerekmez," dedi, sesindeki yumuşaklık, kasabanın sertliğine zıt bir his uyandırıyordu. "Ama seni tanımamı ister misin?" Adam, zamanın durmuş gibi hissettiren anı içinde kaybolmuştu. Leyla'nın varlığı, kasabanın boş sokaklarına ve çürüyen duvarlarına rağmen, bir tür gizemli cazibe yayıyor, her adımda bir başka gerilim oluşturuyordu. Ve o an, aralarındaki çekim, geçmişin karanlık sırları ve her şeyin belirsizliğinden doğan bir istekle birleştirilmişti. Mila, Adam’a doğru yavaşça yaklaşırken, aralarındaki mesafe gitgide azalıyordu. Kasabanın soğuk, terkedilmiş havasına rağmen, Leyla’nın varlığı etrafını sıcak bir çekimle sarmıştı. Adam, gözlerini ondan ayıramıyordu. Mila, aniden bir adım daha atarak, Adam’ın omzuna dokundu. Adam, ne olduğunu anlamadan, parmaklarının üzerinden geçen sıcaklıkla irkildi. Kadının elleri, kasabanın soğukluğuna rağmen, neredeyse yanmış gibiydi. Mila, elini yavaşça omzundan aşağı kaydırırken, aralarındaki mesafe tamamen yok olmuştu. "Buraya neden geldin, biliyor musun?" dedi Mila Adam, ne söyleyeceğini bilemeden birkaç saniye durdu. Gözleri, kasabanın içinde kaybolan her şeyi sormak istiyordu, ama Mila'nın varlığı, her soruyu unutturuyordu. Mila, gülümseyerek . "Beni bulman, bir şeylerin başlangıcı olabilir. Ama kaybolmak, bambaşka bir şey," dedi Nefesi, Adam’ın cildinde hafif bir sıcaklık bırakıyordu. “Burada bir şeyler değişiyor, değil mi?” dedi, sesi kulağında yankı yaparak. Her kelime, kasabanın boğucu sessizliğini daha da yoğunlaştırıyordu. Mila, onun gözlerinin içine bakarken şeytani gülümseme belirdi yüzünde. "Zamanla her şey değişmiyor mu?" Dedi. Adam, içinde yükselen istekle, ona biraz daha yaklaştı. Kasaba ne kadar sessizse, Mila o kadar etkileyiciydi. Aralarındaki çekim, her geçen saniyede daha da güçlü hale geliyordu. Ve o an, Adam, Mila’nın karanlık ve gizemli çekimine tamamen kapılmıştı. Her şey, bir anın içinde birbirine karışıyordu. Geçmiş, şimdi ve geleceği kaybetmiş bir kasaba. Mila adama tekrar gülümseyip bir adım geri çekildi ve ellerini cebine koydu. "Adın?" ne diye bir soru yöneltti. Adam; aniden değişen ortam atmosferi ve oldukça normal olan soruyla irkilip, "Barlas." dedi. "Senin adın ne?" "Mila. Mila Altay." "Daha önce hiç duymamıştım." "Biliyorum" dedi Mila kendinden emin bir şekilde. Barlas Mila'nın her bir cümlesinde hayır her bir kelimesinde farklı enerji alıyordu. Karşısındaki kadına bu hislerini belli etmemek için de özen gösteriyordu. "Biliyorsun?" "Yaygın bir isim değil. Kendim dışında Mila isimli biri görmedim." "Anladım. Peki,yani rahatsız olmayacaksan eğer bir sorum olacaktı." Mila kafasını olumlu anlamda sallayıp Barlas'ın sorusunu bekledi. "Bu kasaba neden böyle?" "Böyle derken kastettiğin şey ne Barlas?" Barlas etraftaki terk edilmiş görünümlü evlerin camlarındaki yeni,tertemiz görünümlü perdelere baktı.Sonrada kasabanın boğucu havasını içine çekti. "Sanki bu dünyaya ait değil gibi. İnsanlar bedenen var ama ruhları çekilmiş gibi evlerinden çıkmıyorlar. Terk edilmiş gibi duran evlerin içi yeni bir evin içi gibi tertemiz,yepyeni duruyor." Mila, Barlas’ın sorusunu dikkatlice dinledikten sonra, yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Gözlerinde, kasabanın karanlık geçmişiyle, şimdi ve geleceğin belirsizliğiyle harmanlanmış bir derinlik vardı. "Bu kasaba..." diye başladı, sesi neredeyse fısıldar gibi. "Zamanın bittiği yer. İnsanlar burada fiziksel olarak varlar ama ruhları kaybolmuş. Kasaba, geçmişin ve geleceğin arasında sıkışıp kalmış bir yer. Burada insanlar, bir zamanlar ne olduklarını unutmuşlar, bir nevi sonsuz bir uykuya dalmışlar. Her şey yeni, çünkü burada zaman yerinde duruyor. Yenilik, sadece bir yansıma, bir yanılsama." Barlas, kadının söylediklerine anlam verememiş gibi bakıyordu. Bu kasaba, gerçekten de garipti. Bir yerden sonra her şeyin donmuş gibi görünmesi, kasvetli havası, evet, zamanın burada durduğunu düşündürüyordu. Ancak bir şeyler eksikti, bu kasaba gerçek değildi. Mila, Barlas’ın kararsız bakışlarını fark etti ve elleri cebinden çıkarıp evleri işaret etti. "Burada bir şeyler oluyor, Barlas," dedi. "Ama ne olduğunu kimse tam olarak bilmiyor. Herkes bir şeyleri bekliyor. Ve kimse sormuyor. Çünkü burada soru sormak, zamanın daha da kaybolmasına sebep olur." Barlas, kelimelerin ağırlığını hissediyordu. Bu kasaba, sanki bir zamanlar kaybolan bir yerin kalıntısıydı. İnsanlar, mekanlar, her şey birbirine zincirlenmiş gibi bir hal almıştı. Kasaba, bilinçli olarak bir hapsi mi yaşıyordu? "Bir zamanlar burada çok şey oldu," dedi Mila, adeta bir sır gibi fısıldayarak. "Ama geçmişin hatıraları, kimseyi bu kasabadan çıkarmaz. Herkes burada kalır.Sonsuza dek.Ve benden sana küçük bir bilgi iyi eğitilmiş her evcil hayvan sahibinden kaçsa bile yine sahibini arayacaktır." Barlas, kadının sözlerindeki şehveti hissetti.Ama kadının aksine bu sözler kendisini rahatsız edici türden sözcüklerdi. Tüm kasaba, bir tür lanetin içine hapsolmuş gibiydi. Ve Mila o lanetin merkezindeydi. "Buradan çıkmak mümkün mü?" diye sordu, sesi neredeyse boğuklaşmıştı. Mila, uzun siyah saçlarını rüzgarın etkisiyle savururken, gülümsedi. "Bunu ancak sen keşfedebilirsin, Barlas." "Buradan çıkmak istiyorum," dedi. Sesi, kasabanın soğuk havasında hafifçe titredi. "Ama kasaba her şey beni çekiyor. Burada kalmak garip bir şekilde bir şeyler bulmamı sağlıyor gibi hissediyorum. Sadece bu his, ne olduğunu anlamamı engelliyor." Mila, Barlas’ın sözlerine dikkatle bakarken yine o şeytani gülüşünü yaptı. "Burada kalmak... evet, çünkü burası seni kendine çekiyor," dedi Mila "Burada her şey, bir şekilde seni anlamaya, geçmişinle yüzleşmeye davet ediyor. Ama aynı zamanda, her şeyin kaybolduğu bir yer burası. Kimse buradan gitmek istemez, Barlas. Çünkü burada, unutulmuş bir şey var. Ama sen, sen bir farklısın. Burası seni seçti." "Beni mi,niye?" Mila, adım adım geri çekilerek uzaklaştı. Gözlerinde bir şeytani parlaklık vardı. "Burası seni test ediyor, Barlas. Tıpkı her şey gibi burada da bir seçim yapman gerekecek. Birçok yol var ama hepsi farklı sonuçlar getirir. Kimisi kaybolur, kimisi ise yolunu bulur. Ama unutma kasaba seni izliyor. O, seni görüp tanımaya başladığında her şey değişir." Barlas, Mila’nın söylediklerini aklında tartarken, kasabanın gizemi daha da derinleşiyordu. "Sen, sen kimsin Mila?" diye sordu, bir kez daha onun derin bakışlarına takılı kalırken. Mila, sanki bu soruya hazırmış gibi bir kahkaha attı. "Ben, zamanın ve kaybolanların bir parçasıyım, Barlas. Kasabanın ruhuyum. Belki de bir tür kapı. Burada olan her şey, beni takip eder. Ama bir şey var. Burada olman seni bir testin içine sokuyor. Ve bu testin sonucu, sadece senin elinde." "Bir test mi? Ne tür bir test?" Barlas, gözlerinde bir belirsizlikle ona yaklaştı, ama Mila artık çok uzaktaydı. Sanki her adım attıkça, kasaba biraz daha büyüyor ve onun etrafında daha sıkı bir ağ örülüyordu. Mila, bir an daha derin bir sessizlik içinde durdu, ardından Barlas’a son bir kez bakıp, sessizce yürümeye devam etti. "Bu kasaba seni değiştirecek, Barlas. Ve belki de değişim seni hiç beklemediğin bir şekilde bulacak."
|
0% |