Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@vedaizim

1.BÖLÜM

 

Dudaklarımdaki sigaranın dumanı süzülerek havaya karışırken nemli gözlerim bir müddet daha karşımdaki hırçın denizde oyalandı. Saçlarım rüzgârın etkisiyle öne doğru savurulup yüzüme çarparken denizden sıçrayan küçük damlalar yüzüme ve kıyafetlerime bulaştı.

Sigaramdan derin bir nefes çektim.

“Beni hiç sevmemişler.”

Nemli gözlerim küçük damlaları dökmek için fırsat kollarken bakışlarımı arkamdaki devasa şehre çevirdim. Dikili binaların büyüklüğü ne kadar küçük, yalnız olduğumu hissettirirken yağmur damlaları gri bulutlardan yavaşça düşmeye başlamıştı.

“Beni yurdumdan sürgün ettiler.”

Sigaramdan tekrar derin bir nefes alarak sahil kenarından uzaklaşarak yola doğru ilerledim. Bedenim üşüyordu ama şu an buna dikkat edemeyecek kadar yorgundum. Yavaş adımlarla sahilden uzaklaşırken bilmediğim şehrin sokaklarında ilerliyordum. Oysa kendi yurdumda olsaydım nereye gideceğini bilmeyen adımlarım kendinden emin olurdu.

Yavaşça ara sokaklarda ilerlerken yağmura rağmen etrafta koşuşturan küçük çocukları buruk bir gülümsemeyle izledim. Serin havaya nazaran gülümseyen yüzleri, üzerlerindeki formalarla sokak aralarında oynayışları beni çocukluğuma döndürmüştü.

Gülümseyerek yanlarından geçtim, sigaramdan derin bir nefes alıp izmaritini yanından geçtiğim çöp konteynırına attım. Üzerimdeki siyah paltonun cebindeki sigara paketimden bir dal daha çıkartırken yürüdüğüm sokaklardaki insanların tuhaf bakışlarını hissediyordum.

Adımlarım ilerledikçe yağmur şiddetlendi, ciğerlerime dolan duman arttı.

“Kendi evime tutsak edildim.”

Sigaramdan bir nefes daha çekerken bakışlarım bir binada durdu. Karşımda yol ayırımı vardı, solumda bir kahve sağımda ise dört katlı bir bina vardı. 3. Kat ise kiralıktı. Birkaç saniye boyunca camın üzerindeki sarı afişe baktım.

Gidecek bir yerim, kalacak bir evim yoktu ama param vardı. Burada kalabilirdim, babam beni burada bulamazdı. Bir kenar mahallede kalmayacağımı bilirdi.

Sigaramın son nefesini çekerken yanıma kırklı yaşların sonunda, yaşlı bir adam yaklaştı. Dudaklarında samimi bir gülümseme belirirken aynı zamanda şüpheliydi.

“Merhaba kızım, birini mi arıyorsun?” nazik sesi, kibar hareketiyle dudaklarımda küçük bir tebessüm oluştu. Başımla üçüncü kattaki kiralık afişini gösterdim.

“Bu dairenin sahibini tanıyor musunuz?” adamın bakışları kiralık daireye kayarken yüzündeki hatlar daha da yumuşadı.

“Ev mi arıyorsun kızım?” onu başımla onayladım.

“Evet, uzun zamandır ev arıyorum.” Bana ev gibi hissettirecek bir yer arıyorum. Adamın bakışları daha da yumuşarken eliyle kahveyi gösterdi.

“Gel otur kızım, sahibini tanırım. Birazdan kahveye uğrar, yağmurun altında kalma.” Dediğinde sesindeki babacan tavır içimi ısıttı. Adam gözlerime baktı, o an anladım ki içimdeki sevgisiz çocuğu görmüştü.

“Gel, kızım.” Önden yürüdüğünde bende ona eşlik ettim. Beraber küçük kahvenin içine girdiğimizde kahvenin içindekilerin şaşkın bakışlarını gördüm. Adam onları umursamadan beni boş masalardan birine götürdü.

“Ali, oğlum ablana bir çay getir içi ısınsın!” adam içeriye bağırarak söyledikleriyle on yaşlarındaki bir oğlan çocuğu onu onaylamış, ardından mutfakta gözden kaybolmuştu. Sandalyelerden birine otururken adamda hemen karşımdaki sandalyeye oturdu, kahvedeki adamlar tekrar işlerine dönerken bazı gençlerin bakışları hâlâ üzerimdeydi.

“Benim adım Kamuran, bu kahvenin sahibiyim.” Kamuran Bey’in dedikleriyle bakışlarımı kahvede gezdirdim. Kahve ne çok ucuz ne de çok pahalı mallarla döşenmişti, güzeldi.

“Kahveniz çok güzel Kamuran Bey.” Nazik sesimle Kamuran Bey kıkırdadı.

“Bana Kamuran Amca de.” Onu gülümseyerek onayladım. Ali önüme bir çay koyarken teşekkür edip bardağın yanındaki iki şekeri alıp çaya attım.

“Nereden geliyorsun kızım? Buralı değil gibisin.” Dediğinde bir müddet ne cevap veremeyeceğimi bilemedim. Çayımı karıştırıp derin bir iç çektim.

“Değilim, Kamuran Amca.” Konudan kaçtığımı anlayınca üstüme gelmedi, beni onaylayıp önündeki çaydan bir yudum aldı.

“Kaç yaşındasın kızım?” Kamuran Amca benimle konuşmak için çabaladığında ona gülümsedim.

“20 yaşındayım.” Kamuran Amcanın kaşları şaşkınlıkla havalandı. “Gençmişsin.” Yüz ifadesi gibi şaşkın sesiyle onu onayladım. Çayımdan bir yudum daha alırken sıcak sıvı boğazımı yakarak mideme indi.

“Adın neydi güzel kızım?” Kamuran Amca şaşkınlığını attığında bir müddet gerçek ismimi söyleyip söylememe arasında kaldım.

“Efsar.” Dediğimde kaşları tekrar şaşkınlıkla havalandı.

“İsmin gibi bahtında güzel olsun kızım.” Keşke bunu annemin rahmine düştüğüm zaman söyleseydin Kamuran Amca.

Kamuran Amcanın bakışları kahvenin dışına kaydığında yüzünde büyük bir gülümseme oluştu.

“Hah, işte ev sahibi de geldi.” Dediğinde çayı masaya bırakıp baktığı yöne baktığımda kahveye doğru gelen iri, uzun boylu adamı gördüm. Adam kahveden içeriye girdiğinde Kamuran Amca ona doğru seslendi. Kahvedeki herkes Atalay denen adamı selamlarken burada saygı duyulan biri olduğunu anlamak zor değildi.

“Atalay, oğlum!” Atalay diye söz ettiği adam bize döndüğünde Kamuran Amcaya gülümsedi, bakışları yanında duran bana kayarken kaşları çatılır gibi oldu. Sert adımlarla yanımıza doğru ilerlerken arkasından gelen arkadaşları diye tahmin ettiğim kişilerde peşinden geldiler.

“Oğlum, bu güzel kız Efsar. Kiralık evin için gelmiş.” Kamuran Amca keyifli bir sesle söyledikleriyle elimi Atalay’a uzattım. Karşımdaki sert adam Kamuran Amcayı başıyla onaylayıp uzattığım eli sıktı.

Benim ince, uzun parmaklarım onun iri elleri arasında kaybolurken, “Memnun oldum Atalay Bey.” Dediğimde dudaklarında küçük bir tebessüm belirdi. “Bende, Efsar Hanım.” Ardından elimizi çektik. Çaprazımdaki sandalyeye oturduğunda arkadaşları da birkaç sandalye çekerek yanımıza oturdular.

Az önce iki kişiyken şimdi altı kişi olmuştuk. “Ali Ağabeylerine çay getir!” Kamuran Amca içeriye bağırarak sipariş verdiğinde Atalay arkasına yaslandı.

“Ev için ne kadar istiyorsunuz?” çayımdan bir yudum aldığımda Atalay’ın bakışları bir müddet gözlerimde dolandı.

“10.000.” dediğinde onu başımla onayladım.

“Tamam. Sözleşmeyi ne zaman imzalayacağız?” ani kararımla kaşları havalanırken masadakiler bile şaşkındı.

“Evi görmeyecek misin?” Kamuran Amcanın şaşkın sesiyle beraber başımı olumsuzca salladım.

“Hayır.” Masada bir müddet sessizlik oluştu, bu süre zarfında Ali diğerlerin çaylarını önlerine bırakmış ardından diğer müşterilerle ilgilenmek için masaları ziyaret etmeye başlamıştı.

“Evet kaç odalı?” Atalay’a bakarak söylediklerimle Atalay sakin bir sesle yanıtladı.

“3 odalı.” Kaşlarım hafifçe çatıldı. Bu dönemde böyle bir eve göre kira fazlasıyla uygunda.

“Kira az değil mi? Anlaşılan ev büyük.” Kaşlarım çatık bir şekilde söylediklerimle masadakilerden biri beni yanıtladı.

“Atalay standart kira fiyatlarını umursamıyor.” Dediğinde omuzlarımı silktim. “Pekâlâ.” Ardından Atalay’a döndüm.

“Ev bana acil lazım, ne zaman yerleşebilirim?” Atalay cevap vermeyip cebinden bir anahtar çıkartarak önüme bıraktı.

“İstediğin zaman yerleşebilirsin.” Böyle bir karar vermelerini beklemediğim için önümdeki anahtarlığa bir müddet baktım.

Ya adam fazla anlayışlıydı ya da beni tanıyordu.

Bakışlarımı adamın gözlerine çıkarttım ve o açık kahve gözlerinde bir açık aradım. Ama kahve gözleri o kadar ifadesizdi ki tek bir duygu kırıntısına bile ulaşamadım.

Uzanıp anahtarlığı aldım ardından ayağa kalktım. “Anlaştık o hâlde Atalay Bey.” Deyip elimi uzattığımda oda ayağa kalktı, iri eliyle elimi kavrayıp başıyla beni onayladı.

“Anlaştık, Efsar Hanım.” Elimi sıcak ellerinden çekip bu defa Kamuran Amcaya uzattım, Kamuran Amca gülümseyerek elimi tuttuğunda “Beni kahvende ağırladığın için teşekkür ederim Kamuran Amca.” Kamuran Amca buruk bir gülümsemeyle iki eliyle elimi sıktı.

“Daha çok ağırlayacağım kızım, ne de olsa komşu olduk.” Gülerek dedikleriyle ona gülümsemekle yetindim. Masadaki diğer erkeklerle tokalaştıktan sonra kapıya doğru ilerleyeceğim sırada Atalay söze girdi.

“Telefon numaranı ver, sözleşme hazır olduğunda haber vereceğim.” Omuzlarımı silkerken dudaklarımda alaylı bir gülümseme yer edindi.

“Maalesef daha hat almadım.” Dediğimde Atalay’ın kaşları havalandı, hiçbir şey demeden kahvenin çıkışına yöneldim. Kahvedeki bir çok kişinin bakışları üzerime yoğunlaşırken çıkmadan önce yüksek sesle, Atalay’a hitaben konuştum.

“Merak etme, seni bulurum.”

...

Sigaramdan derin bir nefes alırken nakliye şirketi eşyaları üçüncü kata çıkartışlarını izliyordum. Güneş daha doğmamış, gökyüzü hâlâ karanlığa gömülü vaziyetteydi. Sigara dumanını yavaşça havaya üflerken nakliye şirketi eşyaları yerleştirmişti.

“Her şey bitti Hanımefendi.” Yanıma gelen şefleriyle beraber başımla onu onayladım.

“Teşekkür ederim.” Adam beni onaylayıp büyük nakliye arabasına bindiğinde ona yardım edenlerde arabaya bindi. Araba çalışıp sokaktan ayrıldığında yerimden kıpırdamadım. Dudaklarımdaki sigaradan tekrar derin bir nefes aldım.

Babam çok geçmeden yerimi bulacaktı, bunu biliyordum. Şimdiden onu özlemiştim ama aynı zamanda ona kırgındım. Ona çok kırgındım. Rusya’yı bırakıp bilmediğim bu ülkeye gelmiştim.

Yurdumdan olmuştum.

Evimden olmuştum.

Babamdan kaçıyordum, biliyordum ki cehenneme bile sığınsam bu adam beni bulacak, tekrar yanına alacaktı.

Babam bir Rus mafyasıydı ve onun tek varisi bendim. Her ne kadar ağabeylerim olsa da onları bu tehlikeye atmak istememiş, beni seçmişti. Koskoca saltanatı için yirmi yaşındaki küçük kızını seçmişti.

Ben bundan kaçmıştım, o kirli dünyadan kaçıp gelmiştim annemin memleketine.

Sigaram bittiğinde yere atıp botumla ezdim ve yeni bir sigara çıkardım. İçtiğim kaçıncı sigaraydı saymadım, yüreğimin üzerindeki sızıyı bastırmak için ciğerlerimi dumanla doldurmaya yemin etmiş gibiydim.

Ben güçlü bir kızdım, bunu biliyordum. Ama sıradan bir hayat istiyordum, bir mafya lideri olmak istemiyordum, her an ölme korkusuyla yaşamak istemiyordum.

Çıkarttığım sigarayı dudaklarıma yerleştirip yaktım, küçük sigaranın ucu parlarken güneş yavaş yavaş doğdu ardından ezan sesi duyuldu. Sokaklar aydınlanırken bazı evlerin kapıları açıldı, bazı adamlar kapıdan çıkıp sokağın aşağısına, camiye doğru ilerlerken bakışları bana takıldı.

Bazıları selam verip yanımdan geçerken onları küçük bir gülümsemeyle karşılık verdim. Türkiye’nin çoğunluğu ya da bazı kesimi Müslümandı ama Müslüman ülke gibi neredeyse her sokakta birer cami vardı.

“Efsar Hanım.” Yanıma doğru yaklaşan Atalay Bey ile ona döndüm, sert adımlarla yanıma yaklaşırken sigaramdan derin bir nefes çekip başımı kıpırdatmadan aşağıya doğru üfledim. “Atalay Bey.” Diye karşılık verdim. Atalay tam karşımda durduğunda elleri paltonun ceplerindeydi.

“Kira sözleşmesi hazır.” Sert sesiyle beraber sigaramdan tekrar bir nefes aldım ve yavaşça yüzüne doğru üfledim.

Ama sanırım yanlış bir şey yapmıştım çünkü kaşları şaşkınlıkla havalanmış, hatta afallamıştı.

“Rahatsız mı oldunuz?” sakin sesimle beraber yüzümü bir müddet inceledi, ardından dolgun dudakları içe doğru kıvrıldı.

“Hayır, ama size küçük bir Ağabey tavsiyesi,” deyip yavaşça üzerime eğildiğinde sert parfümün kokusu tenimi yalayıp geçti.

“Bir erkeğin yüzüne sigara dumanınızı üflemeyin.” Hafif alay kokan sesiyle kaşlarım çatıldı.

“Neden ki?” onu anlamamam kıvrılan dudaklarının gerilip küçük bir sırıtışın oluşmasına sebep oldu.

“Kadınlar istedikleri erkeğin yüzüne sigara dumanı üflerler.” Siktir!

Gözlerim irileşirken beyaz tenimin yandığını hissettim. Gerçekten koca bir siktir! Daha ilk günden adamın gözüne batmıştım. Bu hâlimi gördüğünde başını olumsuzca sallayarak geri çekildi. Şu an yerin dibinde olmayı isterdim.

Eğer bunu kalabalık bir erkek ortamında yapsaydım kesinlikle insan içine çıkamazdım. Bu tür şeylerden pek utanmazdım ama konu karşı tarafa ilgi duymuyor oluşum ve kaçmış olmam olunca gerçekten de içimdeki melek devreye giriyor, bedenim utançla yanmasına sebep oluyordu.

“Dert etme, olur böyle şeyler.” Atalay bana göz kırparak yanımdan geçtiğinde bakışlarının kızaran tenimde gezindiğini hissettim.

“Böyle bir anlamı olduğunu bilmiyordum!” arkasından bağırsam bile o dönüp bakmamış, caminin yolunu tutmuştu.

Bir küfür savurup yarısını bile bitirmediğim sigarayı yere attım ardından üstüne basarak binaya girdim. İlk günden rezil olmuştum! Hem de ev sahibine.

Küfürler eşliğinde merdivenlerden çıkarken telefonumdan bildirim sesi yükseldi. Telefonu cebimden çıkartırken kendi katımın önüne gelmiş, cebimdeki anahtarla kapıyı açmıştım. Telefonu açtığımda mesaj atan kişinin en yakın arkadaşımdan olduğunu gördüm. Onu kaldıracak kafada olmadığım için mesajı üst bildirimden okudum.

Güzelim Kişisinden Yeni Bir Mesajınız Var.

Güzelim: Kızım ortalık yandı yandı! Baban kafayı yedi.

Güzelim: Ağabeylerin kocaya kaçtığını sandı haha

Güzelim: Bu arada baban Rusya’yı birbirine katıyor.

Güzelim: Umarım iyi bir yerde saklanıyorsundur.

Güzelim: Yoksa baban seni bulur.

Güzelim: Bulunca pek sağ bırakacağını sanmıyorum.

Gözlerimi devirerek bildirimi sildim. Telefonu tekrar cebime yerleştirirken eve girdim, ayakkabılarımı çıkartırken nakliye şirketinin evi güzelce dizdiğini gördüm. Ev gerçekten de güzeldi, ferah ve büyüktü.

Küçük koridorda ilerlerken ilk çıkan odaya baktım. Burası oturma odasıydı, güzel bir oturma grubu yerleştirilmişti. Tek kişilik, yan yana konumlandırılmış iki koltuğun hemen arkasında altı kişilik bir yemek masası vardı. Kapının hemen yanında ise büyük plazma bir TV ünitesi bulunuyordu. Odadan çıkıp bu defa solumda kalan mutfağa baktım. Mutfak tahmin ettiğimden de büyüktü, L şeklindeydi ve temiz beyaz dolaplardan oluşuyordu. Mutfağın bir kapısı vardı, büyük ihtimalle balkondu. Mutfaktan çıkıp bu defa karşıma çıkan diğer odaya girdim.

Burası yatak odasıydı. Sadece bir yatak ve dolap bulunuyordu çünkü ben daha sonra kendime göre dizecektim. Üzerimdeki ceketi çıkartıp kendimi yatağa bıraktım. Uykuya ihtiyacım vardı.

Çok geçmeden gözlerim kapandı.

Birkaç saat uykunun ardından uyandığımda yavaşça yataktan doğruldum. Birkaç saniye boyunca kendime gelmeye çalıştım, bedenim uykuyla beraber uyuşmuş gibiydi. Hafifçe esnerken karnımda bir guruldama hissettim.

Acıkmıştım.

Yataktan kalkarken sarı saçlarımı dağınık bir topuzla topladım. Birkaç parça kıyafet getirmiştim, sipariş ettiğim kıyafetler gelene kadar onlarla idare etmek zorundaydım. Yatağımın kenarındaki çantayı alırken çantamdaki birkaç kıyafeti yatağımın üzerine bıraktım. Ev bulana kadar otelde kaldığım için eşyaları dün buraya getirmiştim.

Üzerimdeki kıyafetleri çıkartıp yatağın üzerindeki siyah mini eteği aldım. Eteği üzerime giydim, bedenimi kavrayan siyah eteğin üzerine ince askılı, dantelli bluzumu giydim. Ayağıma topuklu ayakkabılarımı giyerken sarı saçlarımı salık bıraktım.

Telefonumu elime alırken arkadaşlarımdan birkaç mesaj gelmişti. Bu telefon benim yedek telefonumdu, ne babamın ne de ağabeylerimin haberi vardı. Arkadaşlarım ise ne beni yakalatmak ne de gerçek yüzümle karşılaşmak istemedikleri için onlarda aynı şekilde yedek telefon kullanıyorlardı.

Saate kısa bir bakış attığımda öğleni geçtiğini fark ettim. Fazla uyumuştum, çok fazla.

Çantamı alarak evden çıktım, kapıyı kapatıp kilitleyip merdivenlerden inmeye başladım. Topuk sesleri yükselirken yavaş adımlarla indim. Dış kapıya vardığımda kapının düğmesine basarak kapıyı açtım. Şimdiden çocuk seslerini duyuyordum.

Dışarıya doğru adım attığımda soğuk hava tenime nüfus etti, sokakta kalın giyinmiş çocukların şaşkın bakışlarını üzerimde hissetsem de umursamadan kapıyı arkamdan kapatıp sokağın dışına doğru yürümeye başladım. Karşıdaki kahvedeki bazı insanların bakışları üstümde olsa da onları umursamadım.

Bu ayazda kim mini bir etek ve bluzla çıkardı ki? Kesinlikle onlara göre kafayı yemiştim.

Sokakta ilerlerken karşıma çıkan ilk markete girdim. Çok büyük olmayan marketin alışveriş arabasından bir tanesini aldım ardından karşıma çıkan ekmek bölümünden iki ekmek, elmalı kurabiye aldım. Biraz daha ilerleyip başka bir reyona saptığımda burası içecek bölümüydü. Bir litrelik kola, altı adet limonlu soda, kahve aldım ardından cips bölümünden birkaç cips aldım. Üç tane makarna paketi, hazır patates, köfte aldım. Birkaç çeşit çikolata aldıktan sonra hazır yemeklerden ve hazır pastalardan biraz alıp kasaya doğru ilerledim. Bütün ürünleri kasadan geçirip nakit bir şekilde ödedikten sonra elimdeki dolu poşetlerle marketten çıktım.

Poşetler ağır olsa da umursamadım. Birkaç adım daha atamadan kahvenin çırağı Ali yanımda belirdi.

“Abla ver taşıyayım.” Elini poşetlere uzatarak söyledikleriyle hızla ellerimi çektim. “Olmaz, bunlar ağır. Belin ağrır.” Desem de poşetlere uzanan elini çekmedi.

“Asla Abla, ben taşırım.” Tekrar poşeti almaya çalıştığında gülmeden edemedim. “Olmaz Ali, sen küçüksün. Sana taşıttıramam.” Nazik sesimle beraber Ali’nin omuzları düştü, küçük kare gözleri çipil çipil bana bakarken kırılmış gibiydi.

“Ama Babam bana yardıma ihtiyacı olana yardım et dedi.” Bu sözleri bana babamı hatırlatırken dudaklarımdaki gülümseme buruk bir hâl aldı.

“Benim yardıma ihtiyacım yok Ali, ben tek başıma taşıyabilirim.” Ali en sonunda pes ettiğinde arkamdan bir ses duydum.

“Efsar Hanım.” Bakışlarım arkamda duran Atalay’a çevrildiğinde Ali isyan edercesine karşısındaki iri bedene baktı.

“Atalay Ağabey, Efsar Abla ona yardım etmeme izin vermiyor.” Sitemli sesiyle kıkırdarken Atalay gülümseyip Ali’nin saçlarını karıştırdı.

“Sen kahveye git, ben yardım ederim.” Kaşlarım çatılırken Ali kocaman gülümseyip onu onayladı ardından bana el sallayarak yanımızdan ayrıldı. Adımları hızlı bir şekilde kahveye giderken Atalay yanıma doğru ilerledi. Elleri poşetlere giderken ben daha çekemeden ellerimdeki poşetleri aldı.

“Gerek yok Atalay Bey.” Şaşkın sesimle beraber çenesiyle yolu gösterdi. “Önden buyurun.” Poşetleri vermeyeceğini anladığımda iç çekerek yürümeye başladım. Atalay yanımda yerini alırken uzu boyu karşısında benim 1.80’lik boyum bile kısa kalmıştı.

“Sabah yaşananlar için kusura bakmayın.” Ona dönerek söylediklerimle kahve irisleri bana döndü, dudakları hafifçe gerilip bir tebessüm oluşturdu.

“Önemli değil Efsar Hanım.” Gülümseyerek önüme döndüm. Mahalleden geçerken yoldan geçenlerin bakışları üzerimden çekilmiyordu. Bundan rahatsız olmuştum, eğer babamın adamları Türkiye’de olduğumu öğrenir ve burayı araştırırlarsa burada yaşayanlar beni tanıdığı için anında beni bulurlardı.

“Okuyor musunuz?” Atalay’ın sakin sesiyle başımı olumsuzca salladım. “Aile meselelerinden dolayı okulu bırakmak zorunda kaldım.” Bakışları anında bana dönerken kaşları usulca çatıldı.

Babamın varisi olduğumu öğrendiğimde okulu bırakmak zorunda kalmıştım, daha doğrusu bırakılmak zorunda kalmıştım. Ağabeylerim beni üniversiteden almıştı.

“Okumayı düşünüyor musunuz?” ciddileşen sesiyle ona dönerken başımla onayladım.

“Evet, ama en az bir yıl sonra kaldığım yerden devam edebilirim.” Gözleri merakla koyulaşırken onda merak uyandırdığımı anladım. Merak ediyor ama rahatsız olacağımı düşündüğü için soru sormuyordu.

Kapımın önüne geldiğimizde her ne kadar taşıyacağımı söylesem de beni dinlemeyip oturduğum kata kadar poşetleri taşımıştı. Evin kapısının önünde durduğumuzda cebimdeki anahtarla kapıyı açtım.

“Bir kahve içmek ister misiniz?” kapıyı ittirerek açıp söylediklerimle beni hafifçe başıyla onayladı.

“Siz geçin, sözleşmeyi alıp geleceğim.” Dediğinde onun ellerindeki poşetleri aldım.

“Tamam.” Binadan çıkmasını beklerken merdivenlere yönelip üst kata çıktığında kısa çaplı bir şok yaşadım.

Adam üst komşummuş.

Desene fazlasıyla yüz göz olacağız.

İçeriye girip topuklu ayakkabılarımı çıkarttım ve kapıyı kapattım ardından mutfağa girerek aldığım kahve makinesinde iki Türk kahvesi yapıp masanın üzerine bıraktım ardından poşetten aldığım hazır pastadan iki dilim kesip tabaklara koydum.

Para olduğunda tek bir gecede ev dizilebilirdi.

Hazırladıklarımı oturma odasına koyarken kapı da çalmıştı. Hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledim, demir kapıyı açtığımda Atalay iri cüssesiyle tam karşımdaydı. Yana çekilerek kapıyı ona açtığımda ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdi, yanımdaki portmantonun üzerinde gördüğü

 

 

Loading...
0%