Yeni Üyelik
10.
Bölüm

|10.Bölüm|”Gerçekler Acıdır, Acıtır.”

@venus.77

Herkese selam aşklarımmm💓 Medyadaki şarkıyı dinleyerek okumanızı tavsiye ederim🥺 keyifli okumalar🫶🏻

 

 

 

"Ne oldu az önce ya?" Çınar abinin arkasından bakakalmıştık. "Sen biliyor musun Gökçe abla?" O da en az benim kadar şok olmuştu fakat benim aksime daha rahattı. "Bildiğimden emin değilim."dedi belli belirsiz çıkan sesiyle. "Yanlış mı anladı acaba bizi öyle görünce?" Kafamda beliren tek sebep bu olmuştu çünkü. Omuz silkti, "Yanlış anlamaz ya, abin sayılır o senin. Bence nedeni başka bi şey."diyerek elini omzuma attı. "Hadi." Kafamı sallayıp onunla birlikte apartmana doğru ilerledim.

Eve çıktığımızda annem bize kapıyı açtı. Gökçe ablayı görünce gözleri parladı resmen, yüzünde her zamanki sıcak gülümsemesi belirdi. "Hoş geldiniz yavrum." Ayakkabılarımızı çıkarıp içeri geçtik. "Hoş bulduk Yasemin teyzeciğim."dedi Gökçe abla, sesinde bariz bir heyecan vardı.

Mutfaktan gelen yemek kokuları burnuma dolunca midemin gurultusunu hissettim. "Hadi ellerinizi yıkayıp gelin, sofra hazır."diyerek mutfağa geri döndü annem. Abim lavabodan çıkmış, bizi birlikte görünce şaşırmıştı. "İyice yapışık ikizlere döndünüz siz de ha."diyerek güldü. İkimiz de sırıtarak abime baktık. Gökçe abla "Ne o? Kıskandın mı yoksa?"dedi alaylı bi sesle. "Ne kıskanacağım be." yapmacık itirazı ikimizi de güldürdü. Abim önümüzden geçip mutfağa yöneldi. Biz de ellerimizi yıkayıp sofraya geçtik.

"Babam yok mu?"
"İşleri varmış dışarda, geç gelecek biraz."dedi annem çorbasını kaşıklarken. "Ben çorba istemiyorum anne!" Yiğit huzursuzca kıpırdandı yerinde. "Okulda da çorba içtik bıktım." Haklı bir serzenişti bence. Hepimiz ona bakıp gülerken annem Gökçe ablaya ayıp olmasın diye olabildiğince sakin ve yumuşak olmaya çalışıyordu. Bu hali o kadar komikti ki..

"Çorba çok faydalı anneciğim, iç hadi."dedi zoraki gülüşüyle. Yiğit inatçı bir şekilde çorbasını eliyle itti. Bir kaç damla masa örtüsüne bulaştığında annemin kaşı resmen attı. Gözleri pörtlemişti ve donuk bakıyordu. Aha, kesin terlikle girişecek şimdi!

"Kızım kusura bakma.."dedi Gökçe ablaya dönüp ardından eline duvarda asılı olan oklavasını alıp Yiğit'e doğru salladı. "Hele bi içme o çorbayı, bak gör ne yapıyorum sana!" Çocuk korkudan çorbasını hızlı hızlı içti. Gözleri yaşarmış, dokunsalar ağlayacak moddaydı. Annemin tarzı her ne kadar makul olmasa da, işe yaramıştı.

"Eee kızım, sen nasılsın? Nasıl gidiyor hastane?" Konuyu dağıtmak istercesine Gökçe ablaya bi soru yöneltti annem.

"İyiyim Yasemin teyzeciğim, hastane bayağı yoğun. Çok yoruluyorum valla."

Annem yüzünde acıyan bir ifadeyle "Vah yavrum, Allah yardımcın olsun zor hastane işi."dedi. "Evlenince çoluğun çocuğun başına geçersin, çalışacak değilsin ya. Dinlenirsin hem."

Abim öksürerek konuşmasını böldü annemin. Gökçe abla da kibarlığından bir şey diyemiyordu garibim. "Anne kız boşuna mı okudu? Tabiki isterse mesleğini yapar, isterse ev hanımı olur."diyerek onun yerine sesimi çıkardım. Abim de bana katılıp "Tabii ya, boşuna mı okudu."diyerek anneme çıkıştı. Annem ise bizi hiç umursamadan Gökçe ablanın ellerine dokundu şefkatle. "Gökçe kızım nasıl isterse öyle olur tabi."dedi. O da gülümseyerek baktı anneme.

Yemekten sonra sofrayı toplayıp bulaşıkları hallettik Gökçe ablayla. Annem Yiğit'le birlikte salona geçti dinlenmek için. Abimse sigarasını içiyordu. "Çınar'la konuştun mu?" Abim ona yöneltilen soruyla afalladı. "Konuşmam mı gerekiyordu?"
"Hayır da, merak ettim işte." Abim Gökçe ablaya tuhaf tuhaf baktı. "Bir şey mi oldu?" Gökçe abla da kafasını sallayıp "Peri ile araları iyi değildi en son."dedi. Abim sigarasını söndürüp cebinden telefonunu çıkardı. Çınar abiyi arayıp eve davet etti. Ben de o gelene kadar üzerimi değiştirmek için odama geçtim.

Eda'dan yüzlerce arama ve mesaj vardı. Henüz onunla konuşmak gelmiyordu içimden. Hiçbirine cevap vermedim ve telefonu sessize alıp komodinin üstüne bıraktım. Formamı çıkarıp rahat bir eşofman ve crop geçirdim üzerime. Saçlarımı da tepeden toplayıp odamdan çıktım. Abimle Gökçe abla mutfaktaydı. O sırada kapı çaldı, yakın olduğum için ben açmak durumunda kaldım.

"Hoş geldin Çınar abi."Kapıyı kendime doğru çekip kenarda durarak geçmesi için alan açtım. "Hoş buldum."dedi ve içeri geçti. Gözlerini benden kaçırıyor gibiydi. Özellikle bana bakmadan mutfağa geçti hemen. Ben de peşinden yürüdüm merakla.

Abimlerle selamlaşıp oturdu sandalyeye. İlk yaptığı her zamanki gibi sigarasını yakmak oldu. Bir eliyle içerken diğer eliyle hızlı hızlı çakmağını döndürüyordu. Abim sessizliği bozdu. "Kardeşim iyi misin? Yengeyle aranız bozukmuş herhalde?" Çınar abi sıkıntıyla iç çekti. "Sorma Samet. Kız delirdi iyice. Büyük saçmaladı." Abim daha da meraklanmıştı. Yerinde doğrulup bir sigara da o yaktı. "Çok paranoyak, sürekli onu aldattığımı düşünüyor. Sevgime inanmıyor..hoş seviyor muyum emin değilim ya..herkese şüpheyle bakıyor. Nazlı'yı bile kıskandı." Söyledikleri abimin kaşlarının çatılmasına sebep olmuştu. "Ne alaka ya? Benim bacımı ne karıştırıyor? Bir şey mi yapmış Nazlı?"dedi çatık kaşlarla bana dönüp. Çınar abi hemen atıldı. "Yok oğlum, diyorum ya kız manyak. Zaten falla kafayı bozmuş. Nazlı'nın bir suçu yok."dedi. Abim biraz da olsa rahatlamıştı. "Ayrıldınız mı yani?"diye sordu. "Bence en doğrusunu yaptın Çınar, tuhaf düşünceleri vardı. Neymiş Nazlı'nın sevgilisi varmış, darbe yiyecekmiş bilmem ne. Olsa ben bilmeyeceğim sanki yengesi olarak." Öyle ölmem Gökçe abla, füze atsaydın ya. Camdan dışarı atsan da olurdu. Yutkunup abimin tepkisini ölçtüm. "Psikolojisi bozukmuş demek ki. Hakkında hayırlısı olsun bro. Takma kafana."dedi sadece. Derin ve rahat bir nefes alıp "Çay koyuyorum içeriz değil mi?"dedim ortaya. Herkesten olumlu mırıltılar dökülünce işe koyuldum.

***

Çaylarımızı içtikten sonra abimler Gökçe ablayı evine bırakmaya gitti. Ben de odama geçip bu fırsatı değerlendirmek için Batuşumu görüntülü aradım. Biraz çaldıktan sonra açtı. Camın önünde görünüyordu. Kulaklığımı sabitleyip "Canımmm."diyerek selamladım onu. "Yavrum."dedi gülen gözleriyle. "Nasılsın? Özledin mi beni?" Kıkırdayıp kafamı salladım. "Çok hem de. Ne zaman geleceksin?" Sorumla birlikte elini kafasına götürüp kaşıdı. Piksel piksel olan görüntüde çok net bir şey dikkatimi çekti. Siyah ipli, doğal taşlı bileklik.. İlayda ile aldatmıştı beni!

"Balım hiç belli değil. Liseye benzemiyor burası..." o konuşuyordu fakat ben onu duymuyordum. Kulaklarım çınlıyordu sanki. Kalbim ince ince sızlamaya başladı. Kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. Her yerim titriyordu. Beni salak yerine koymuştu! Beni, gözümün önünde aldatmıştı!

Annemin duyacağını bile umursamadan "ALLAH BELANI VERSİN OR*SPU ÇOCUĞU!"diyerek telefonu yüzüne kapattım. Bütün her yerden engelleyip sesli bir şekilde ağlamaya başladım.

Aynı gün içinde hem en yakın dostumdan hem de sevgilimden kazık yemiştim. Tarif bile edemiyordum içimdekileri.. Sanki içimde bir deprem oluyor ve tüm organlarım var gücüyle sallanıyordu. Yatağın üzerine oturup dizlerimi kendime çektim. Göz yaşlarım her yeri ıslatmıştı. Durduramıyordum kendimi. Boğulur gibi bir hisle başa çıkmaya çalışıyordum ve bu hiç kolay değildi. Anlık bir sinirle İlayda'nın hesabını bulup ona mesaj attım. Batuhan'ın beni onunla aldattığını, dikkat etmesi gerektiğini söyledim. Kızın yaptığı ise görüldü atıp beni engellemek oldu. Bu iyice sinirlenmeme sebep olmuştu. Allah'ın cezaları, tam tencere kapak olmuşlardı demek ki!

Hıçkırıklarım devam ederken annemin sesini duydum. Kapıyı tıklatıp içeri girdi. Sinirle çatılmış olan kaşları ağladığımı görünce yumuşadı. Endişeli gözlerle yanıma oturdu. Sarıldığında kendimi tutamadım ve daha içli ağlamaya başladım. Anlatsam anlar mısın anne? Duyar mısın içimdeki acıyı? Dokunsan geçer mi canımın yangını?

"Annem, niye ağlıyorsun sen kıyamam göz yaşlarına kurban olduğum.. noldu annen çözsün derdin neyse?"başımı okşayıp göz yaşlarımı sildi. O an anneme anlatıp anlatmama konusunda ikilemde kaldım. Bizi seviyordu, merhametliydi ama bazı konularda çok sertti annem. Okul okuyacaksam belli bi yaşa kadar aşktan uzak duracaktım mesela. Ya da evlenmeden görüşmeyecektim bir erkekle. Ona anlatamamak içimi yaksa da sonraki hamleleri düşünüp Eda ile yaşadığımız olayı, bazı şeyleri gizleyerek anlattım. Nihayetinde yalan değildi, ona da ağlıyordum sonuçta.

Annem derdimi güzelce dinledi. Eda'yı sevse de, ona karşı dikkatli olmam konusunda uyardı beni. Ben de sakinleşip kafamı olumlu anlamda salladım. "Sütlaç yapayım mı sana?"dedi gülümseyerek. Hayır anlamında kafamı sallayıp yatağıma uzandım. Üzerimi örtüp gözlerimi kapadım. "Uyumak istiyorum anne." Suratının düştüğünü hissedebiliyordum. "İyi dinlen bakalım."diyerek odamdan çıktı.

O çıkınca tüm yaşlarım ipini koparmış gibi boşaldı gözlerimden. Kendimi salak gibi hissediyordum. Nasıl izin vermiştim beni kandırmasına? Nasıl görememiştim gözümün önündekileri?

Çok mu çirkindim? Çok mu yetersizdim? Şişman mıydım? Aptal mıydım? Sıkıcı mıydım? Neden? Neden yapmıştı bunu? Sevilmeyi hak etmiyor muydum ben?

***
 

Korkunç bir baş ağrısıyla uyandım. Dün gece ağlayarak uyuyakalmıştım ve cezasını kafamı zonklatan bir ağrıyla çekiyordum. Rahatsızca kıpırdandım yerimde. Tüm kemiklerim ağrıyordu sanki! Zorlanarak komodindeki telefonuma uzandım. Eda'dan bir sürü bildirim gelmişti. Batuhan'u engellediğim için ulaşamamıştı bana hiçbir yerden. Belki de ulaşmak istememişti kim bilir?

Telefonu geri bırakıp tavanı izlemeye başladım. Ağzımda acı bir tat vardı. Midem yanıyordu yine. Güçlükle yutkundum. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. "SAMEEET! YİĞİİİT, NAZLIII UYANIN OKULA GEÇ KALACAKSINIz!" Annemin sesiyle irkildim ve istemeye istemeye yataktan kalktım. Sabahlığımı üzerime geçirdim. Aynadan kendime bakarken göz altlarımın morluğu dikkatimi çekti. Ağladığım o kadar belliydi ki. Babam ve abimin bundan haberi olmamalıydı. O yüzden göz altlarıma birkaç kat kapatıcı sürdüm. Gözlerimin şişliğini gizlemek için de biraz rimel.

Paytak adımlarla mutfağa doğru yürüdüm. Babamla annem kahvaltı yapıyordu. Boş bir sandalyeye geçip oturdum. Tabağıma birkaç zeytin ve salatalık koyup çayımdan küçük bir yudum alarak tabağımdakilerle oynamaya başladım. Abim ve Yiğit de geldiğinde sessiz bir kahvaltı faslına geçtik.

"Abim aradı."dedi babam ortaya. "Ne istiyormuş yine?"diye sordu annem yüzünü buruşturup. Babam ona gözlerini belertip konuşmaya devam etti. "Kızı evleniyormuş, bizi de davet etti." Annem çatalını sertçe bıraktı masaya. "Benden gidecek yok, siz giderseniz gidin." Babam sabır dilenircesine nefes aldı. "Yahu kadın, adam yanılıp yenilip aramış. Tek başıma ne yapayım ben orada." Annem kaşlarını çatıp omuz silkti. "Koca yaz durup da Eylül sonu düğün mü yapıyorlar? Her şeyleri ters senin bu ailenin de!" Babam onu umursamadan çayını içti. "Giderken para bırakayım da takı al bugün."dedi. Annem memnuniyetsizce kafasını salladı.

"Biz de gitmek zorunda mıyız ya?"dedi abim keyifsizce. Hepimiz babama döndük. O ise anneme bakıp "Münasibi nedir bilemedim ki, çocukların okulu da var. Gerçi haftasonu demişlerdi." Annem bize baktı gitmek isteyip istemediğimizi anlamak istercesine. Kaşlarımı kaldırıp kafamı sağa sola salladım hızlıca.
"Yiğit'i götürsek kafi. Çocuklarım zaten okulda yoruluyor, bir de onca yol mu çekecekler. Buradan İstanbul epey uzak." Abimle birlikte rahat bir nefes aldık. Zaten moralim bozuktu bir de gıcık akrabalarla uğraşacak halde değildim. Babam kahvaltısını yapıp çıktı. Annem de Yiğit'i okula götürmek üzere gitti. Abimle kaldığımızda merakla beni süzdü. "Okula gitmiyor musun?" Ona bakıp "Cık."diye bir ses çıkardım. "Hastayım gitmeyeceğim. Eda bana notları getirecek." Abim üstünde durmadan odasına gitti. Birkaç dakika içinde hazırlanıp dönmüştü. "Ben çıkıyorum"diye seslendi holden. "Okula mı?"diye sordum oturduğum yerden. "Gökçe'nin izin günü, dışarı çıkacağız."diyerek gitti. Evde tek başıma kalmıştım nihayet.

Zaten iştahsız olduğumdan oynadığım tabaktakileri çöpe boşalttım. Mide ilacımı içip mutfağı topladım. Evi de şöyle bir elden geçirip dinlenmek için salona geçtim. Televizyondan bir şeyler izlemek için bakındım kanallara. Hiç ilgimi çeken bir şey bulamadığımdan internete bağlanıp Twilight serisinin ilk filmini açıp durdurdum. Yanına bi şeyler hazırlasam iyi olacaktı.

Pijamamın kollarını sıvayıp kendime birkaç atıştırmalık hazırladım. Tepsiyi içeri alıp sehpanın üzerine bıraktım. Filmi devam ettirip izlemeye koyuldum. Şu an kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı.

Film bittiğinde ağlamaya başladım. Niye bitmişti ki? Ne güzel izliyordum. Vampir olsam ne olurdu diye hayal ettim. Annem kesin çiğ kan içirmez, kaynatıp öyle verirdi. Bu düşünceme kendi kendime gülüp geçtim. Daha sonra niye vampir olamadığımı düşünüp tekrar ağlamaya devam ettim. İnsanın canı yanınca ağlayacak çok bahanesi oluyordu. Kapının sesiyle göz yaşlarımı sildim hızlıca. Annem gelmiş olmalıydı.

Hızlı adımlarla hole yürüdüm. Kapıyı açtığımda annemi beklerken Çınar abiyi görmek beni şaşırttı.

"Çınar abi?"

Gözleriyle beni baştan ayağa süzdü. Bakışları nihayet gözlerimde sabitlendiğinde "Samet evde mi? Ben onun yanına gelmiştim de."dedi çekinerek. "Bugün okulun yok muydu senin?"

"Abim yok, çıktı 2 saat önce."dedim. "Midem çok ağrıdığı için okula gitmedim bugün."

"Anladım, geçmiş olsun. Ben gideyim o zaman." Tam gitmek için arkasını dönecekti ki onu durdurdum. "İstersen gel." Kaçamak bakışlarla gözlerimi süzdü. Bir şey fark etmiş gibi havalandı kaşları. "Sen..ağladın mı? Göz altların..."dedi işaret edip "Mor mor olmuş."

Çınar abi, ağladığımı hatta kim için ağladığımı öğrenmemeliydi. Onu ikna etmek için geç uyuduğumu , mide ve baş ağrısından olduğunu söyledim fakat gözleri hiç inanmış gibi bakmıyordu.

"Samet gelene kadar bekleyeyim bari biraz."dedi çekine çekine. Geri çekilip geçmesi için yana kaydım. Adım attığı an burnuma müthiş bir alkol kokusu doldu. İçmiş miydi?

Yüzümün buruştuğunu fark ettiğinden olsa gerek, kendi kendini koklamaya başladı. "O kadar mı kötü? Biraz fazla kaçırdım galiba."dedi. Gülümseyip omuz silktim.

Salona geçip karşılıklı oturduk. Televizyondaki filmi görünce "Aaa Alacakaranlık mı izliyordun?"diye sordu. Kumandaya uzanıp kapattım, "Evet, bitti bile."dedim. Anladığını söyleyip önümdeki tepsiye göz attı. "Midem ağrıyor diyip abur cubur yemen?" Sorgulayıcı ses tonu yakalanmışım gibi hissettirse de istifimi bozmadım. "Ne yapayım çok seviyorum." Söylediğime gülüp "Ben de."dedi gözleri gözlerimdeyken. "Kim sevmez ki. Ben kahve yapıp geleyim."dedim kaçarcasına.

O içeride beklerken ben de kahve yapmaya koyuldum. İkimiz de sade içiyorduk, şeker eklemeden makinaya su ve kahve koydum. O yavaşça pişerken Çınar abinin adımlarını duydum. Bu tarafa geliyordu.
"Sigara içecektim de."dedi paketini gösterip. Kafamı sallayıp gülümsedim sadece. Yanımdan geçerken gerildiğimi fark ettim.

Daha önce de yalnız kalmıştık Çınar abiyle ama bu kez tuhaf hissediyordum. Bizim evde hiç başbaşa kalmamıştık. Annem gelse yanlış anlar mıydı acaba? Ya da abim? Anlamazlardı bence. Zaten anlayacakları bi durum yoktu ki. Abi kardeş oturuyorduk.

"Nazlı."

Yerimde sıçrayıp ona döndüm. "İyi misin? Bir şey var sende."dedi gözleriyle tararken. "Bir şeyim yok abi, Eda mevzusu işte."dedim başımdan savmak için. "Bana yalan söylememen konusunda seni uyarmıştım."diyerek ayağa kalktı. "O p*ç seni üzecek bir şey mi yaptı yoksa?" Omuzlarımı düşürdüm. Pes edecektim artık. Saklamaktan yorulmuştum. Eda ile küs olduğumuz için dertleşecek kimsem de kalmamıştı zaten.

"Batu.."dedim sessizce. "Beni aldatıyormuş." Başımı öne eğip iki damla yaşın yanaklarımdan süzülmesine izin verdim.

"Ne?!" Yanıma gelip çenemi yukarı kaldırdı bir hamleyle. "Ne diyorsun sen Nazlı?" Yutkundum. "Duydun işte. Sen haklı çıktın, gurur duymalısın kendinle. Bak üzdü beni."dedim histerik bir gülüşle.

Sağlam bir küfür savurdu. Boyun damarları belirginleşmişti yine. Sinirden yumruk yaptığı elini serçe tezgaha vurdu. İstemsiz küçük bir çığlık döküldü dudaklarımdan.

"Demek o it ağlattı seni. Ulan ben de Çınar'sam çıktığı deliğe geri sokmaz mıyım lan onu!" Hızlı adımlarla çıkışa yönelmişti ki kolundan tuttum. Tutuşumla birlikte olduğu yerde durdu. Elimin altındaki teni gerim gerim gerilmişti.

"Çınar abi dur lütfen... zaten çok utanıyorum. Lütfen bu konuyu kapatalım. Kimse bilmesin lütfen." Yalvarışım onu sakinleştirmemiş aksine daha da öfkelendirmişti. "Sen niye utanıyorsun? Senin bir suçun yok. O pi* görecek gününü! Seni üzmenin bedelini ödeyecek!"

Söyledikleri beni endişelendirmişti. "Lütfen. Kötü bir şey yapmanı istemiyorum." Öfkeli gözleri gözlerimi buldu. "Nazlı.."dedi yutkunup. "Seni üzmesine dayanamıyorum." Geriye doğru birkaç adım atıp doğruldum.

"İyiyim ben Çınar abi."

Makinanın sesiyle ikimizin de odağı dağılmıştı. "Kahvelerimiz oldu."diyerek fincanlara döktüm, masaya koyarken gözümle süzdüm ne yaptığını.

Gözleri hala öfke ve hınç doluydu. "Nasıl oldu peki? Nasıl anladın?" Sakince durumu özetledim. Dişlerini sıkıp sayamayacağım kadar çok küfür etti. "Ben dersimi aldım, sen haklıymışsın. Artık tek umrumda olan derslerim." Sigarasını çıkarıp yaktı bir tane. Usul usul içine çekip dumanı gelişine üfledi. O kadar canımı çektirmişti ki, kül tablasına koyduğu an kapıp dudaklarıma götürdüm. "Napıyorsun!" demesine kalmadan çoktan içime çekmiştim bile. Öksüre öksüre boğazımı temizledim. "İğrenççç"dedim tükürme hissiyle dolup taşarak. "Nasıl içiyorsunuz bunu?" Sigarayı dudaklarının arasına kıstırıp sırtıma hafifçe vurdu. "Manyak mısın kızım ya! Ailen görse kötü yola sokuyorum sanar. Sigara neyine senin?"

"Her şeye kızıyorsun sen de! Konuşulmuyor bile düzgünce."

Sitemim üzerine bakışları yumuşadı. "Güzel bir şey olsa ben teklif ederim zaten iç diye." Son bir kez içine çekip söndürdü. "Sen de içme o zaman."dedim omuzlarımı dikip. Gözlerini kıstı. "Bu konuşma bana tanıdık geldi."dedi düşünür gibi yaparak. "Hatırladım.!" Birden yükseldi. İrkilerek devam etmesini bekledim. "En son kampüste Eda ile seni uyardığımda bana "sen de ayrıl o zaman" demiştiniz."diyerek güldü.

"Aaa evet, hatırladım ben de. Sonuç itibari ile ikimiz de ayrılık sevgililerimizden. Demek ki sen de yüzde yüz haklı değilmişsin."diyerek gıcık bir gülümseme ile ona baktım.
Kahvesini yudumladı sadece. "Sahi siz neden ayrıldınız tam olarak? Dün ne ima etti Peri abla? Tahmin ettiği şey neymiş?" Soruları art arda sıralamam onu güldürdü. "Meraklı Melahat seni."

"Anlat hadi. Bak ben sana her şeyimi anlatıyorum Çınar abi. Bana güvenebilirsin kimseye söylemem, kardeş sözü."dedim ikna olması için umarak.

Yüzü düştü. Anlaşılan üzülüyordu ayrıldığı için.

"Seni kıskandı. Seninle ilgilenmemi, sana nasihatler vermemi falan. Manyağın teki işte boşver."dedi umursamaz bir ses tonuyla.

"İstersen onunla konuşabilirim, yanlış anlamış demek ki. Sen benim abimsin, bunu herkes bilir. Hatta kendi de söyledi bize ilk geldiğinde. Neden böyle değişti ki?"

"Gerek yok."dedi soğuk bir sesle. Konuşmak onu fazlasıyla üzüyor olmalıydı. Susup kahvemden yudumlar aldım. Eğlencesine kapatacaktım ki, aklıma Çınar abinin üzülebileceği geldi. Vazgeçtim ve boş fincanları alıp suya tuttum. Makinaya yerleştirip geri yerime oturdum.

Havada elle tutulur bir gerginlik hakimdi. Çınar abinin üzülmesi benim de üzülmeme sebep olmuştu. Yavaşça kafamı ona çevirdim.

"İyiki varsın Çınar abi. Anneme bile anlatamadıklarımı seninle paylaşıyorum. Kardeş olmak için kan bağına gerek olmadığını gösterdin bana."

Söylediklerimle birlikte yüzü ekşiyen Çınar abi ani bir hamleyle ayaklandı. Masadaki eşyalarını cebine atarak hole doğru yürüdü.

Yanlış bir şey mi söylemiştim? Peşinden koşarak gittim. Tam kapıyı açacağı sırada anahtar sesiyle durdu. Birbirimize aynı anda dönüp baktık.
Kimdi gelen???

Loading...
0%