Yeni Üyelik
13.
Bölüm

|13.Bölüm|”Bir ileri İki Geri”

@venus.77

"Abinler merak eder, dönelim istersen."

Aniden ellerini çekip birkaç adım geriye gitti. Boğazını temizler gibi sesler çıkardı. Rahatsızca kıpırdanıyordu olduğu yerde. Ne yapmaya çalışıyordu? Sanki az önce o güzel sözleri söyleyen, dudaklarıma dokunan o değilmiş gibiydi.. Parmaklarının bıraktığı hoş sızı içimi gıdıklamıştı. Ona baktığımda kaçmak ister gibi bir hali vardı. Önüme gelen bir tutam saçı kulağımın arkasına ittim. Yutkunup tekrar ellerimi cebime attım. Bir yanım konuşmaya devam etsin istiyor diğer yanımsa bir an önce odaya ışınlanmak istiyordu.

"Üşüdün mü?"diye sordu ceketini çıkarmaya yeltenip. "Hayır hayır iyiyim, gidelim Çınar abi." dedim gözlerinin tam içine bakarak. Söylediklerim onu rahatsız etmiş gibi yüzünü buruşturdu fakat hemen toparlayıp yürümeye başladı.

Eve dönerken, içim içimi yiyordu. Neden böyle yapıyordu? Söylediklerinden pişman mı olmuştu? Ona dönüp bir şey deme cesaretini de bulamıyordum kendimde. Belki de bana "Sen beni yanlış anlamışsın." diyip kestirip atacaktı? Daha dediklerinin arkasında bile duramıyordu!

Sessiz geçen yolculuğumuzun sonunda eve vardık. Mangal yakılan ocak sönmüş, kapı kapalıydı. İçeri girdiğimizde, abim ve Gökçe ablayı sofrayı hazırlarken gördüm. Her şey hazırdı; masa özenle düzenlenmiş, yemeklerden gelen kokular evin içine yayılmıştı.

“Hoş geldiniz!” diyerek gülümsediler. Aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdik onlara. Ellerimi yıkamak için yukarı çıktığım sırada Çınar abinin de mutfağa gittiğini gördüm. Kaç bakalım.

Yemek sırasında, herkes sohbet ediyordu ama gözlerim sürekli Çınar abideydi. Onun gözleri de bana ara ara dokunuyordu. Konuşmaların arasında, göz göze geldiğimizde, aramızdaki gerilimi daha güçlü bir şekilde hissediyordum.

Yemeğin ilerleyen saatlerinde, sohbetler daha canlı hale geldi. Abim ve Gökçe ablanın neşesi ortamı iyice hareketlendirmişti. Fakat benim içimde, Çınar abinin bakışları ve aramızdaki sessiz iletişim, yemekten ve diğer her şeyden daha baskın bir şekilde kendini gösteriyordu.

Bir an, onun gözleri benimkilerle buluştu ve içimdeki sıcaklık yeniden alevlendi. O anın yükü, sadece göz göze gelmekle sınırlı kalmıyor, aynı zamanda içimde derin bir his uyandırıyordu. Onu deli gibi merak ediyordum. Anlamak, dinlemek, tanımak istiyordum. Kapalı bir kutu misali , yalnızca o isterse ve onun istediği kadarını görebiliyordum.

Keyifli ve garip bir yemeğin ardından çaylarımızı içtik salonda. Çınar abi özellikle bakmamaya çalışıyordu sanki benden tarafa. Sohbete dahil bile olmuyordu neredeyse. Abim bunu fark etmiş olacak ki "Sende bi şeyler var."dedi yerinde doğrulup. Çınar abi omuz silkip "Yok be kardeşim ne olsun. Hamlamışım biraz, yürümek yordu."dedi. Yalancı.

Abiminse ona inanmaya niyeti yok gibiydi. "Peri'ye üzülüyorsun sen, anlamadım sanma. Ah be kirvem, git konuş diyorum onu da yapmıyorsun."dedi sitemli bir sesle.

Gözlerimiz Çınar abiyle tekrar buluştuğunda mahcup bir ifade belirdi yüzünde. Ya da ben öyle görmek istedim bilmiyorum. Konuyu değiştirmek ister gibi "O defteri kapattık artık. Üfleyelim gel."diyerek sehpada duran sigarasını aldı. Abim de onunla birlikte kalktığında Gökçe ablayla baş başa kaldık.

"Eee nerelere gittiniz ?"dedi merak dolu gözlerle bana bakarken. "Yürüdük işte evin önlerinde, hareket etmek iyi geldi."dedim zoraki gülümsememle.

"Nazlı her şeyin farkındasın da salağa mı yatıyorsun yoksa gerçekten salak mısın anlamıyorum bazen."

Gökçe ablanın söyledikleri çayı püskürtmeme sebep olmuştu. Öksürürken sorarcasına ona baktım. Fısıldayarak "Çınar'ı diyorum," dedi gözleriyle dışarıyı işaret edip. "Sence de seninle fazla ilgilenmiyor mu? Abin şüphelenmesin diye bir şey demedim ama Peri kıskanmakta haklıymış baksana geldiğimizden beri gözü hep sende."

Çatık kaşlarımla ona bakmaya devam ettim. Neler söylüyordu böyle?
"Ne demek istiyorsun Gökçe abla?" Çayından bir yudum aldı ve gözleriyle kapıyı kontrol ederek "Çınar, sana karşı kardeşlikten öte şeyler hissediyor. Benden söylemesi."dedi.

"Saçmalıyorsun! Abim gibi o benim. Beni kardeşi gibi görüyor, koruyup kolluyor. Nasıl düşünürsün böyle şeyler?" Sesimin tonunu ayarlamakta güçlük çekiyordum. Öfkelenmiştim.

"Sakin ol Nazlı, ben gördüğümü söylüyorum gerisi sana kalmış."dedi ellerini göğsünde kavuşturup.

"Bir daha böyle şeyler söyleme mümkünse. Rahatsız oluyorum."

Bardaktaki çayımı yarım bırakıp odaya çıktım. İçimde gittikçe büyüyen bir öfke topu vardı. Yalnız, bu öfke Gökçe ablaya mı yoksa Çınar abiye mi bilmiyordum. Belki de kendimeydi. Söylediği şeyler kafamda teker teker dönerken, durdum. Ben salak değildim. Salağa da yatmıyordum. Ortada bir şey yoktu. Çınar abinin git-gelleri vardı sadece. Öyle bi şey yapıyordu ki tüm dengem alt üst oluyordu. Buna bir son vermeliydim. Ben bu değildim. Madem o benimle oyun oynuyordu, bu kez kaçma sırası bendeydi.

***
 

Gün ışığı, pencereden süzülüp gözlerime usulca dokunurken kaşlarımı çatıp diğer tarafıma döndüm. Uyanmak istemiyordum henüz. Uyansam bile aşağı inip Çınar abi ve Gökçe ablayla karşılaşmak istemiyordum. Dünden tepkiliydim onlara. Gerçi, tepkimin asıl sahibi Çınar abiydi ama.

İsteksizce kalkıp yatağı topladım ve camları açtım havalandırmak için. Çantamdan temiz kıyafetlerimi ve havlumu da alarak hole çıktım. Abimlerin kapısı kapalıydı. Çıt çıkmıyordu evden, herkes uyuyordu galiba. Banyonun kapısını tıklatıp boş olduğundan emin olunca girdim. Sıcak bir duş beni kendime getirirdi.

Banyodan çıktığımda etraf hala sessizdi. Umursamadan odaya dönüp havluları astım kuruması için. Kirli kıyafetlerimi de çantaya koyup telefonumu cebime atarak aşağı indim.

Salona iner inmez koltukta uyuyan Çınar abiye çarptı gözüm. Uyandırmamak için elimden geldiğince sessiz olmaya çalıştım. Mutfağa yönelip kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Çay demlenirken dilimlediğim domatesleri salatalıklarla buluşturdum. Buzluktan dondurulmuş börekleri çıkarıp fırına yerleştirdim.

"Günaydın en sevdiğim görümcem."

Gökçe abla gülümseyen gözlerle kapıda belirdi. Ona olan azıcık öfkem bir anda yerini tatlı bir hisse bıraktı. "Başka görümcen yok zaten Gökçe abla."dedim gülerek. Beklemediğim bir hamleyle boynuma sarıldı. "Özür dilerim, ben yanlış anladım sanırım. Niyetim seni üzmek değildi." Ellerim ıslak olduğu için kollarımla karşılık verdim sarılmasına. "Sorun değil, unuttum bile."dedim ayrılırken.

"Yaşına göre o kadar olgunsun ki.. gerçekten imreniyorum sana."

"Utandırıyorsun beni Gökçe abla."dedim gözlerimi kaçırıp. "Hem bırak artık şu ablayı. Gökçe de bana. Uzaklaşıyoruz sanki öyle deyince. Ben senin en yakın arkadaşın olmak istiyorum, yengen değil."

"Peki öyle olsun Gökçe abl-yani Gökçe."

"Olacak olacak, alışacaksın balım."göz kırpıp gülümsedi ben de ona gülümseyip kaynayan suyun altını kıstım.

Gökçe, abimi uyandırmak için gittiğinde ben de sofrayı kurmak için salona geçtim. Çınar abi hala uyuyordu. Elimi cebime atıp telefondan saate baktım, 10:23 olmuştu saat. Allah Allah? Bu kadar geç kalkmaz bizden önce uyanırdı normalde, hasta mıydı acaba?

Sakin ve dikkatli adımlarla yanına ulaşıp yavaşça omzuna dokundum. "Çınar abiii."dedim korkutmamak için. Kaşlarını çatıp homurdandı. "Uykum var." Tekrar dürtmek için omzuna dokunmuştum ki gözlerini açtı birden bire. Hemen geri çekilip "Şey, kahvaltı için uyandırmaya gelmiştim de."dedim masayı işaret ederek.

Gözleri kan çanağı gibi olmuştu. Elleriyle ovuşturup "Tamam tamam, kalktım." dedi yerinde doğrularken. Onu rahat bırakmak için mutfağa gittim tekrar. Gece uyumamış mıydı acaba? Neden öyle kötü olmuştu gözleri? Merakım içimi bu denli kemirirken gidip soramamak çok can sıkıcıydı.

Çaydanlığı da alarak tekrar içeri gittiğimde Çınar abinin yatağının toplanmış olduğunu fark ettim. Abimler henüz inmemişti. Çayımı doldurup onları beklemeye başladım. Gökçe'nin sesini duyunca o tarafa döndüm. Abimle didişiyorlardı.

"Günaydın abisinin gülü"dedi abim yanağımdan makas alırken. "Günaydın abiciğim."dedim ona gülümseyip. "Erkencisin bugün"dedi sofraya bakarak. Gökçe de "Hem hamarat hem erkenci."diyip güldü. Çaylarını doldurup önlerine koydum. Çınar abi de gelince kahvaltımızı yapmaya başladık.

"Of ya, ne çabuk bitti."dedi Gökçe üzüntüyle. "Bir daha gelirsiniz"dedi Çınar abi. "Aynen aşkım, geliriz yine. Sıkma sen canını."diyerek teselli etti abim de.

"Nazlı pek beğenmedi galiba?" Çınar abi nihayet bana laf atınca, iletişim kurabileceğimiz için mutlu olmuştum ancak bunu belli etmek istemiyordum.

"Yoo, beğendim. Çok keyifli bir kaçamak oldu bizim için."diyip gülümsedim.

"Bir daha böyle bir tatil için annenlerin yine bi yerlere gitmeleri gerek galiba."dedi Gökçe gülerek. Abimle bakışıp güldük biz de. "Merak etme bebeğim bizim akraba çok, hepsi de İstanbul'da."diye bir açıklamada bulundu.

"Sahi mi?"dedi Gökçe şaşkınlıkla bize bakıp. "Burda hiç akrabanız yok mu?"

"Akraba sevmiyoruz biz, kaçmışız o yüzden Denizli'ye"abimin gülerek söylediklerini ciddiye almasınlar diye hemen düzeltme gereği duydum. "İşin aslı öyle değil, babamın tayini çıkmış biz daha küçükken Denizli'ye. Burayı beğenince de gitmek istememişler yerleşmişiz."dedim.

"Demek İstanbullusunuz ha, vay be."dedi Gökçe hayranlıkla. Abim de ben de kafamızı sallayıp "Biz artık buralıyız."dedik gülerek.

Cidden de öyleydi. Kendimi bildim bileli bu şehirdeydik. Evet hiç akrabamız yoktu burada, tüm kuzenlerimiz, teyze, amcalarımız oradaydı. Ancak yokluklarını da pek hissetmiyorduk. Annem zaten babamın tarafından pek hazetmez, büyücüler diye bahsederdi onlardan. Anne tarafındaysa iki teyzemiz vardı sadece. Yiğit bile burada doğmuştu, yerlisi sayılırdık bence.

Kahvaltıdan sonra hep birlikte evi şöyle bir toparladık. Eşyalarımızı da hazırladıktan sonra salonda buluştuk. Öğlen olmuştu zaten. Annemler akşama döneceği için gitme vakti gelmişti.

"Alışmıştım lan buraya."dedi abim içli içli. Çınar abi elindeki anahtarı uzatıp "Al kardeşim, ne zaman istersen gelirsin."dedi. Onları gülümseyerek izledim.

"Anahtarı alırsam evden çıkmam yalnız."abim gülerek anahtarı salladı havada. Çınar abiyse omuz silkip sırıttı. "Köpeğin olsun oğlum, nolcak."

Gökçe ile birbirimize bakıp eksik bir şey var mı kontrolüne çıktık. Her şey tamdı. Çöpleri de alarak dışarı çıktık. Çınar abi kapıyı kilitlerken abim de valizleri bagaja koydu. Biz de arkaya binmek için niyetlenmiştik ki abim beni durdurdu. "Nazo sen bu seferlik Çınar abinin yanına geç, ben yengenle arkaya geçeyim."dedi.

Bakışlarım anında Çınar abiyi buldu. Hiç tepki vermemişti. "Tamam."diyip ön koltuğa geçtim. Kemerimi takarken abimin Gökçe'ye gerçekten aşık olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Onunla geçen bir dakikasını bile değerlendirmek istiyordu. Sevilen böyle seviliyordu işte..

Yola çıkınca elim istemsizce radyoya gitti. Rastgele çevirdiğim tuşlardan sonra nihayet çeken bir kanal bulmuştum. Sesi biraz daha açıp şarkıyı tanımaya çalıştım.

Yalın'dan Keşke parçası çalıyordu..

Sesini biraz daha açıp arkama yaslandım. Şarkı ilerleyip nakarat kısmına geldiğinde çaktırmadan Çınar abiye baktım. O ise yola bakıyordu.

Abimlere döndüğümde birbirlerine sarılarak gözlerini yumduklarını gördüm. İkisinin de yüzü gülüyordu.

Önüme dönerken Çınar abinin sesiyle birlikte ondan tarafa döndüm. Şarkıya eşlik ediyordu!

Bırak sevginden şüphem yok
Arkadaş kalıyorsak ben yapamam bırak
Sessiz kalmaya ihtiyacım var
Yanlızlığı senle özledim, uzak dur bana yeter

Gözleri kaçamak bakışlarla gözlerimle buluştu. Bir kaç saniye sonra kafasını tekrar yola çevirip şarkıya devam etti.

Keşke oyunlar oynamasaydık
Üzülmeseydi şarkılar
Hala sana yazılıyorlar
Hala buram buram sen kokuyorlar

Sesi o kadar güzeldi ki.. Büyülenmiş gibi ona bakıyordum hala. Söylediği kısımların sözleri kafamda döndükçe acaba gönderme mi yapıyor diye düşünsem de, hemen bu fikri sildim zihnimden.

"Sesin ne kadar güzelmiş."dedim ara ara benden yana çevirdiği gözlerine bakıp. "Hiç duymamıştım şarkı söylediğini."

"Nadiren söylerim, pek iyi değil sesim."

Bilerek mi soğuk yapıyordu yoksa abimler arka tarafta olduğundan mı böyleydi bilemiyordum. Bunu anlamam da pek mümkün değildi şu anlık.

Kafamı camdan yana çevirip şarkı eşliğinde bulutları izledim. Hayat ne garipti. Daha haftalar önce sevildiğimi sandığım bir ilişkim vardı, günler önce aldatıldığımı öğrenmiştim, şimdiyse kafamda bambaşka şeyler dönüyordu.

Titreşim sesiyle çantamdan telefonumu çıkardım. Eda mesaj atmıştı, yarın konuşup konuşmayacağımızı teyit etmek istiyordu. Ona olumlu bir cevap verip telefonu kilitleyerek kucağıma koydum.

Bir kaç saniye içinde Eda'dan yine mesaj geldi. Telefonu tekrar elime almıştım ki Çınar abi "Şu şarkıyı geçsene."dedi az önceki gibi soğuk bir tavırla. "Tamam bir dakika."diyip mesaj yazmaya koyuldum. Eda, nasıl olduğumu soruyordu.

Oflayıp radyoyu kapattı. Ondan tarafa döndüğümde direksiyonu sımsıkı tuttuğunu gördüm. Kaşları çatılmış, tam karşıya bakıyordu. Yine neye kızmıştı acaba ruh hastası?

"İyi misin Çınar abi?"

"İyiyim."

Kollarımı göğsümde kavuşturup sıkıntıyla ofladım. Dünkü adam gitmiş yerine bu kalas gelmişti. Neyi vardı, neden bu haldeydi? Beni öyle bi keşmekeşin içine sokmuştu ki ağlamak istiyordum.

 

 

 

 

Loading...
0%