@venus.77
|
Aşklarım selam 👋 Düzenli atamıyorum bölümleri kusura bakmayın, bu aralar biraz yoğunum. Elimden geldiğince ihmal etmemeye çalışıyorum burayı ancak sizden bir isteğim var. Bölümleri okuyan hayalet okucuyularım özellikle, lütfen kendinizi belli edin. Bölümleri beğenip yorum yaptığınız zaman motive olup daha sık bölüm yazabiliyorum lütfen bu konuda destekleyin beni💓🥹 Geçen bölüm ve bu bölüm biraz sakin ve sıkıcı gelmiş/gelecek olabilir. Geçiş bölümleri olduğu için böyle. Hareketlenecek ama endişelenmeyin. Peri'yi savunanlar ve nefret edenler olarak ikiye ayrılmışız🥲 bunu da Çınar'ın bakış açısıyla anlatılan bi bölümde netleştireceğiz. Ayy çenem düştü. Hepinize kucak dolusu sevgiler ve keyifli okumalar! 🌸
Çınar abiyi son görüşümün üstünden dört gün geçmişti. Zihnime yüklediği merak yığını beni bocalatsa da, ondan uzak kalmak iyi gelmişti bünyeme. Annemler geldiklerinde çok şükür anlaşılmamıştı küçük kaçamağımız. Zaten akrabaları görüp gelmiş olan annem, evine gelince cennete gelmiş gibi olmuştu. Bu sayede abim de ben de onun sorgusundan muaf olmuştuk. Bu sırada okula gitmiş Eda ile barışmıştım. Onu tam anlamıyla affetmemiştim ama küs kalmak da istemiyordum. Derslerimle ilgilenmem gerektiği dank etmişti artık kafama. Ne aşktan yüzüm gülmüştü ne de bi yeteneğim vardı elimde bu yüzden sınavıma odaklanmak makul görünüyordu. Okuldan sonra Eda ile birlikte dershanenin yolunu tuttuk. Çok uzak olmadığı için yürüyerek gidebilmek bir nimetti bizim için. Gün sonu yorgunluğunun üzerine bir de otobüse binmek çilelerin en büyüğü olurdu çünkü. "Nazlı" dedi Eda koluma girerek. Ona dönüp sorarcasına baktım. "Efendim." Mahcup bir ifadeyle "Ya tekrardan özür dilerim, gerçekten çok üzgünüm bunları yaşadığımız için. Sen benim en yakınımsın, uzak kaldığımız süreçte bunu daha iyi anladım."dedi. Bu bir milyonuncu özürü falandı galiba. Sıcak bir tebessüm bahşedip kolunu sıkıca kavradım. "Sen de benim en yakınımsın, öfkem geçti ama kırgınlığım kaldı biraz" suratı hemen asıldı. "Ama zamanla aşacağız bunu da, biliyorum."diyerek gülümsemesini sağladım. "Elimden gelenin fazlasını yapmaya hazırım, göreceksin."dedi kendinden emin bir ses tonuyla. Yapardı, biliyorum. Bu yüzden bu konuda içim rahattı artık. "Şeyy,"dedi kaçamak bakışlarının arasından. "Biz Ahmet'le flörtleşiyoruz galiba. Sana anlatmaya fırsatım olmadı ama, o günden beri konuşuyoruz her gün." Tepkimi ölçmek ister gibi yüzümü inceledi. Kızacağımı düşünmüyordu herhalde? "Ohaaaa, e bu çok iyi haber!"diyerek sevincimi belli ettim. Beklediği tepkiyi almış gibi mutlu oldu o da. "Senin adına çok sevindim, umarım hep mutlu olursun."dedim hala ona bakarken. "Teşekkür ederim Nazoşummm. Umarım sen de çok mutlu olursun Batuhan'la." Söyledikleri mideme ağır bir taş gibi oturdu. Aldatıldığımı bilmiyordu henüz. Ona anlatıp anlatmama konusunda ikilemde kalsam da, bir yanım güçlü bir şekilde ona şans vermemi söylüyordu. Sonuçta çocukluk arkadaşımdı ve hata yapmak insana mahsustu. Önemli olan pişman olup çabalamasıydı. "Biz ayrıldık onunla."dedim sokağın köşesinden dönerken. Bir yandan da etrafı kolaçan ettim yakınlarda tanıdık var mı diye. Eda, şaşkınlıkla bana bakıyordu hala. "Neden?"dedi. Sıkıntılı bir iç çekip "Aldattı çünkü."dedim zoraki gülümsememle. Dershane binası görüş alanımıza girdiğinde "Sonra konuşuruz detayları."diyerek konuyu kapattım. Okuldan bir kaç kişi de bizimle aynı dershanedeydi çünkü. Dedikodu malzemesi olmak istemiyordum kimsenin. Dersliğimizin olduğu kata çıkıp çantalarımızı bıraktık. Hoca henüz gelmemişti bunu fırsat bilip bi şeyler içmek için kantine indik. Eda kahvelerimizi almaya giderken ben de boş bulduğum bir masaya geçtim. Etrafa şöyle bi bakarken, tanıdık bir sima dikkatimi çekti. Kim olduğunu çıkarmaya çalışsam da bulamadım. Dikkat çekmemek için kafamı hemen çevirdim başka yöne fakat başarılı olamamıştım çünkü kız bana doğru geliyordu. Uzun , koyu saçlarını savura savura birkaç adımda yanımda belirdi. Uzun ve zarif ellerini bana doğru uzattı tokalaşmak için. "Merhaba Nazlı." Adımı nereden biliyordu ki? Hala tanıyamamıştım kim olduğunu. "Merhaba?"dedim merakla yüzünü incelerken. "Tanıyamadım?"diye sordum. Yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu. "Ben seni tanıyorum ama."dedi. "Sen Batuhan abinin eski sevgilisisin." Yutkundum. "Bunu nereden biliyorsun?" Sorum onu pek şaşırtmışa benzemiyordu. Ellerini masaya koyup "İlayda'nın kardeşiyim ben. Her şeyi biliyorum."dedi. "Benden ne istiyorsun peki?" "Batuhan'ın seni aldattığını biliyorum ama ablam inanmıyor. Senin Batuhan'a takıntılı bir manyak olduğunu düşünüyor. Ablamı kurtarmak istiyorum ondan." Söyledikleriyle beynimden vurulmuşa döndüm. Ben mi takıntılıydım? Sinir kat sayım had safhaya çıkmıştı. Öfkeyle yumruklarımı sıktım. Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım. "Ona güvenmiyorum ablamı kandırıyor. Sizin okuldan bir arkadaşım var, onun sayesinde öğrendim sevgili olduğunuzu. Ablama söylediğimde bana kızıp onu savundu." "Adın ne bilmiyorum, fakat bu konuyla ilgilenmiyorum. Üzgünüm ama sana yardımcı olamam." "Adım İpek."dedi gülümseyip. "Bana yardım edersin diye düşünmüştüm. Tek yapman gereken bana ablamla bir kere oturup konuşmak, lütfen." Yalvaran bakışlarını görmemek için kafamı çevirdim. "Maalesef, ben zaten ablana yazmıştım. Bana görüldü atıp engelledi beni." Eda bize doğru geliyordu meraklı bakışlarla. "Anladım, dediğim gibi ablam büyük bir manipülasyonun içinde. Belki yüz yüze konuşa-" elimi kaldırıp onu durduracak bir hamle yaptım. "İstemiyorum, gerçekten. Eninde sonunda kendi farkına varacaktır zaten. Benim 1 yılıma mal oldu, umarım onunki daha kısa sürer." "Nazlı? Kim bu arkadaş?" Eda kahveleri masaya koyarken İpek'i süzdü uzun uzun. "Bir tanıdık."dedim ona bakıp. "Kalkıyordu zaten şimdi." İpek konuşmak için ağzını açtı fakat kararlı bakışlarım onu pes ettirmişti. "Görüşürüz."diyip kalktı yanımızdan. "Nereden tanıyorsun?"dedi Eda kahvesinden bir yudum alıp. "Tanıdık işte boşver."diyip konuyu kapattım. Ders vaktine kadar havadan sudan konuşup vakit öldürdük. Ardından yukarı çıkıp derse girdik. Vicdanım ara ara yokluyordu beni. Yardım etmek istiyordum ancak bir taraftan bu konu beni üzdüğü için uzak kalmak daha iyi bir seçenekmiş gibi görünüyordu.
*** Otobüsten inip evlerimizin olduğu sokağa doğru yürüdük Eda'yla. "Of pertim çıktı vallahi! Beynimi hissetmiyorum yerinde mi acaba?" Eda sızlanarak kafasını işaret etti. "Yerindedir merak etme, bu daha başlangıç."dedim sanki ondan bir farkım varmış gibi. "Bu sene bir an önce bitsin istiyorum bıktım şimdiden." Kafamı sallayıp ona katıldığımı gösterdim, gerçekten çok yorucuydu okul, dersler, önümüzdeki sınavın stresi.. "Yarın görüşürüz kankim, öpeyim seni."dedi sapağa geldiğimizde. Sarılıp öptükten sonra o kendi evinin yolunu tuttu. Ben de evime doğru yöneldim. Hava kararmıştı çoktan. Sokak lambalarının ışığı altında hızlı ama temkinli adımlarla yürüdüm. Apartmanı gördüğümde rahatlayıp yavaşlattım adımlarımı. Güvenli bir mahalledeydik ancak burası Türkiye'ydi. Ne olacağını hiçbir zaman belli olmazdı. Zile basıp yukarıdan birinin açmasını bekledim. Binanın önünde beklerken bir araba yavaşladı yakınımda. Kafamı çevirdiğimde Çınar abinin arabası olduğunu fark ettim. Beni görünce yarım yamalak gülümsedi. "Nazlı?" "Efendim Çınar abi?"dedim bir elimle zile tekrar basıp. Neredeydi bunlar ya! "Nereden geliyorsun bu saatte?" Bir senin sorgun eksikti gerçekten. Öfkemi maskeleyip "Dershaneden."dedim umursamaz bir tavırla. "Anladım, ben de abini bekliyorum."dedi sanki sormuşum gibi. Ondan tarafa bakmadan "İyiymiş"diyerek geçiştirdim onu. Kapı açıldı birden. Gelen abimdi. "Ağaç oldum burada ya niye açmıyorsunuz kapıyı?"dedim sitemli sitemli. Abim gayet sakin bir tonda "Evde kimse yok, annemler misafirliğe gitmiş. Anahtarın yok muydu?"dedi. Allah Allah nereye gitmişlerdi acaba yine? "Yok, sabah unutmuşum aceleyle."dedim elimi uzatıp. Anahtarını bana verip dikkatli olmam konusunda uyardıktan sonra Çınar abiyle selamlaştı. Onlarla vedalaşıp eve çıktım. Evin bu saatte boş olması garip gelmişti. Üzerimi değiştirip bir şeyler atıştırmak için mutfağa girdim. Dolaptan annemin yaptıklarını çıkarıp yiyeceğim kadarını ısıttım. Telefonumdan izleyecek bir şeyler açıp yemeğimi yedim. Sakin geçen günümü test çözerek kapattım. Huzurlu ama sıkıcı günlere geri dönmüştüm işte. Biraz sosyal medyada kafamı dağıttım, biraz da Eda'yla konuşup aldatılma olayını anlattım ona tüm detaylarıyla. Ardından Çınar abiden bahsettim. Verdiği tepkiler Gökçe'ninkine çok benzerdi yine de ona katılmadığımı gösterip normal olduğuna ikna etmeye çalıştım. Aslında normal olmadığını ben de biliyordum fakat dediğim gibi, arkasında durmuyordu yaptıklarının. Uzaklaşmıştı benden iyice. Belki de yanlış yaptığını fark edip daha başlamadan kilit vurmuştu bu gizemli kapıya. Yine de beni böyle muallakta bırakması fazlasıyla can sıkıcıydı. Belki de günahını alıyordum, bilmiyorum. Benim cephede ise her şey tuhaftı. Batuhan'ı unutmuş muydum? Bilmiyorum, ama ona karşı içimde olumlu hiçbir şey kalmamıştı. Tek hatırladığım beni kandırdığı gerçeğiydi. Çınar abi ise.. bunu kendime bile itiraf edemiyordum. Etkilendiğim yönleri vardı evet, fakat bu ne tür bir şeydi bilmiyorum. Belki çocukça bir hayranlık, belki de duygusal çöküntümde altın tepside sunulan bir kaçış..
Düşüncelerim rahatsız edici bir boyuta ulaştığında telefonumu alıp çalışma masama yöneldim. Masa takviminden bir yaprak kopardığımda gördüğüm tarih içimde tuhaf bir his uyandırdı. 17 Ekim…Bugün doğum günüm. Son zamanlarda yaşadığım olumsuzluklar yüzünden bu tarihi unutmuşum. Ancak bu yıl on sekiz yaşına basacak olmam, doğum günümün önceki yıllardan farklı olacağı anlamına geliyordu. Reşit olacaktım, yani artık resmi olarak yetişkin sayılacaktım. Evimizde doğum günleri genellikle şaşalı partilerle kutlanmazdı. Pastaneden alınan bir pasta ve annemin yaptığı ev yapımı kurabiyelerle sade bir şekilde kutlanırdı. Babam işten başını kaldıramazdı, abim bazen dalgın olurdu ve Yiğit de küçüktü. Yine de beni üzmemek için her yıl hediye vermeyi ihmal etmezdi ailem. Bu yıl belki de biraz farklı olmalıydı, her zaman 18 olmuyordum sonuçta! *** Sabah olduğunda ailem bugünü unutmuş gibi yaptılar, kendilerince bana sürpriz yapacaklardı sanırım. Onların bu küçük oyununu bozmadım ve kurallara uyarak merakımı dizginledim. Kahvaltıdan sonra okula gitmek için evden çıktım. Zihnim hala İpek'le yaptığımız o garip konuşmadaydı. Batuhan'ı ne kadar geride bıraktığımı düşünsem de, geçmişteki hayal kırıklıkları hep önümde bir engel olarak duruyordu. Öğle molasına çıktığımızda Eda tuvalete gidip geleceğini söyledi. Onu beklerken, hala doğum günümü kutlamamış olması sebebiyle moralim bozuldu. Unutmuştu sanırım. Saatime bakıp on beş dakika olduğunu görünce endişelendim, bir şey mi olmuştu acaba. Koridora çıkıp lavaboya ilerleyecekken Eda ve Ahmet'i birlikte görünce rahatladım. Niye geç kaldığı belli olmuştu. Beni görünce "Gel hadi."diyerek elimden tutup merdivenlere doğru sürükledi beni. Ne yaptığını anlayamasam da pes edip beni götürmesine izin verdim. Ahmet de önümüzden gidip laboratuvara girdi. "Kapat bakalım gözlerini." Cebinden çıkardığı fuları gözlerime bağladığında bunun benim için yapılmış bir doğum günü sürprizi olduğunu anladım. Yine de bozuntuya vermeden devam ettim. Uzattıkları pastanın mumlarını üflerken gerçek aşkı tatmayı diledim. Gerçekten sevmek ve sevilmek istiyordum artık. Eda arkasına gizlediği hediye paketini bana uzatınca büyük bir mutlulukla aldım. "Unuttun sanmıştım."dedim hafif sitemli bir sesle. "Çok mutlu ettiniz beni çok teşekkür ederim."diyerek gülümsedim ve herkese tek tek sarıldım. Ortak birkaç arkadaşımız ve Ahmet'in arkadaşlarından bazıları gelmişti. Utanç duygumu gizleyip pozitif kalmaya çalıştım. Böyle büyük partilere alışık değildim. Eda da genelde hediyemi verir, eti pufuma mum diker öyle kutlardı hep. Bu senenin farklı olacağını şimdiden hissedebiliyordum. *** Günün yorgunluğuyla nihayet eve varmıştım. Şimdi de evdeki küçük kutlama bekliyordu beni. Elimdeki hediye poşetlerini diğer elime geçirdim ve boşta olan elimle zile bastım. "Sürpriiiiiiz!!!" Ağlamama ramak kalmıştı. Bir gün içinde iki kutlama fazla gelmişti sanırım bünyeme. Gülümseyerek bana bakan kalabalığa göz gezdirdim. Hepsi sevgi dolu bakışlarıyla pastamdaki mumları üflememi bekliyorlardı. Bu kez dilek hakkımı hep birlikte sağlıklı ve mutlu yaşamaktan yana kullanıp üfledim hepsini. Alkışların ardından salona geçildi. Rabia teyze ve Mümtaz amcayla sarılıp uzattıkları hediyeyi aldım. Çınar'ın küçük kardeşi Merve de sevgiyle hopladı kucağıma. Onu öpüp kokladım. Daha sonra Yiğit'le oynamaları için yönlendirdim. Herkesle sırayla sarılıp teşekkür ettikten sonra hediyelerimi de alıp odama geçtim. Formalarımdan kurtulup rahat ama şık bir şeyler geçirdim üzerime. Karnım gurulduyordu. Mutfağa giderken salona doğru baktığımda herkesin sohbet ettiğini gördüm. Çınar'la göz göze geldiğimizde gülümsedi, karşılık verip hızlıca tüydüm oradan. Annemle Gökçe tabakları hazırlıyorlardı. Masada duran sarmalardan birkaçını ağzıma tıktım bunu gören annem elindeki kaşıkla elime vurdu. "Hep birlikte yiyeceğiz!"diyerek fırçalasa da bir tane daha aldım. "Doğum günü çocuğuyum ben."dedim gülerek. "Artık çocuk değilsin, on sekiz oldun!" Gökçe gülerek çaydanlığı aldı ocaktan. Tepsideki bardakları doldururken "Hadi bakalım götürelim tabakları."dedi. Dediğini yapıp tabakları aldım. Hep birlikte içeri geçip servis ettik. Boş yer bulamadığım için sandalye çekip oturdum bir köşeye. Rabia teyze gülümseyerek bana bakıyordu. Ben de ona gülümseyip çayımdan bir yudum aldım. Bir taraftan da nazikçe tabağımdakileri yiyordum. Beni hunharca yemek yerken görmelerini istemezdim elbette! "Nazlı ne kadar güzel bir genç kız oldun, maşallah sana." "Teşekkür ederim Rabia teyzeciğim."diyip gülümsedim. Annem araya girip "Büyüdü artık teyzesi. Üniversiteye gidecek benim kızım."dedi. Rabia teyze kafasını sallayıp gülümsedi. "Ne olacaksın bakalım?"dedi meraklı meraklı. Zurnanın zart dediği yer tam olarak burasıydı sanırım. Ne diyeceğim ben bu kadına ya? "Henüz karar veremedim."dedim utana sıkıla. "Rehber öğretmenimizle birlikte karar vereceğiz."diyerek gülümsedim. "Hayırlısı yavrum."diyip sarmalardan birini attı ağzına. "Sen mi yaptın bunları? Çok güzel olmuş."dedi memnuniyetini gösteren bir bakışla. "Yasemin teyze yapmıştır kesin, Nazlı biraz kötü yemek konusunda."diyip güldü Çınar abi. Ha-ha! Çok komik! "Öğrenecek daha Çınar abisi, okuldan vaktimi kalıyor ki. Hele bi mesleğini eline alsın, yemeğini de yaparım ben onun tatlısını da." Annemin beni savunması gururumu okşamıştı. Fakat Çınar'a baktığımda suratı asıktı. Dikkat çekmemek adına hemen önüme döndüm. "Ben de sonradan öğrendim ne var ki yemek yapmakta. Nazlı çok akıllı bir kız. Çabucak kavrar." Gökçe bana bakarak gülümsedi. "Doğru tabi, önce eğitim. Bizim imkanımız olmadı bari çocuklarımızın olsun."dedi Rabia teyze dertli dertli. O da annem gibi ilkokul terkti. Bu yüzden kızlarının okumasını istiyordu ikisi de. Biraz daha sohbet ettikten sonra izin isteyip kalktılar. Abim de Gökçe'yi bırakmak için çıktığında evde biz bize kalmıştık. Yiğit çoktan uyumuştu. Babam da maç yorumlarını izliyordu. Annemle ortalığı topladıktan sonra mutfakta birer kahve içmek için masaya geçtik. Bana bakarak içinden sessizce bir şeyler söyledi ve etrafıma üfürüp yüzüme ufaktan tükürdü. "Ya anne!"dedim suratımdaki küçük damlacıkları silerken "napıyorsun ya!?" "Nazar duası okuyorum."dedi gözlerini benden çekmeden. "Rabia teyzen gök gözlü, nazarı değer onun."dedi ciddiyetle. "Kıçımı da kaşıyayım mı?"dedim ironiyle. "Tabiii, kaşı kaşı."dedi. Dalga geçtiğimi hala anlayamamıştı. "Aman anne. Ben odama gidiyorum, iyi geceler sana."diyerek kalktım yanından. Hediyelerime bakmak istiyordum bir an önce. Gökçe çok şık bir mor bir bluz almıştı, annemlerse hediyemi kendim almam için toplanıp bir çeyrek yaptırmışlardı. Rabia teyzeler ise gümüş bir kolye-bileklik seti almışlardı. Hepsini özenle yerine koyup içimi kaplayan huzurla yatağa attım kendimi. Ancak bu çok uzun sürmedi, çünkü Çınar bırak hediyeyi gelip doğum günün kutlu olsun bile dememişti doğru düzgün. Belki sonra telafi ederdi, kim bilir...
|
0% |