@venus.77
|
Gözlerimi açtığımda, odama dolan loş ışıkla birlikte sessizlik de içime işlemişti. Uyanmak, bir anda olmak zorunda değildi. Zaman, insanın elinde yoğrulabilen bir hamurmuş gibi hissedilirdi. An gelir sıkıştırır, an gelir uzatırdı. Benim içinse o an, bir boşlukta süzülme hissiydi. Sanki yataktan kalkmak, dünle bugün arasında kurduğum köprüde attığım ilk adımdı. Oysa bugün diğer günlerden farklıydı, ama bir o kadar da aynıydı. Artık on sekizdim. Telefonumu elime aldım, ekrandaki yansımam bana yabancı gibi gelmişti. Belki her sabah böyleydim, ama her sabah fark etmiyordum bunu. İçimdeki merak kıpırtısı beni odanın köşesindeki çalışma masasına doğru çekti. Takvime baktım. Sayfadan bana göz kırpan tarih, doğum günümdü. Yani dün.. Sayfayı koparıp özel defterimin içine sıkıştırdım. Özel defterim diyorum çünkü; küçüklüğümden beri hoşuma giden, saklanması gerektiğini düşündüğüm özel şeyleri tutuyorum bu sayfaların içinde. Bu takvim yaprağı da orada olmayı hak ediyordu bence. Ne garipti, insan her yıl aynı gün doğar ama hiçbir zaman aynı kişi olarak karşılamazdı o günü. Ben de bu yılki yaşımı yeni tecrübeler, tadını bilmediğim duygular ve hiç yaşamak istemeyeceğim anılarla karşılamıştım. Geçen seneki doğum günümde bu kadar şey bilmiyordum ama en azından mutluydum. Cahillik gerçekten mutluluktu. Artık büyüdün, dedi içimde bir yerlerde hala varlığını anımsadığım o küçük kız çocuğu.. Doğruydu bu. Büyümüştüm. Yaralarımı annem ya da babam sarmıyordu artık. Öpünce de geçmiyordu zaten. O yara kapanana kadar acıyı hissediyor, varlığına alışıyordum. Bu kadar melankoli yeter! Kendimi, kendime getirip (?) telefonumdan enerjik bir müzik açıp kulaklıklarımı da takarak hazırlanmaya başladım. Okul formamı giyerken saçlarımı da nasıl yapacağıma karar verdim. Hafif bir clean girl makyajıyla hazırlığımı tamamladım. "Günaydınn."dedim kahvaltı sofrasına geçerken. Yiğit beni görünce kocaman gülümsedi. "Günaydın ablacığımmm." Sandalyeye otururken yanağından makas aldım. "Neşelisin bugün."annemin çayımı doldururken şüpheyle karışık sorduğu soruya "Bugün yeni hayatımın ilk günü, on sekiz oldum biliyorsunuz."diye cevap verdim saçlarımı savurup. "Hayallerini yıkmak istemem Nazoş ama değişen tek şey sayılar oluyor."dedi abim ağzına bir zeytin atıp. Onu umursamayıp güldüm. "Bir şeyleri değiştirmek bizim elimizde abişim." Babam kafasını gömdüğü gazeteden uzanıp gözlerimin içine baktı. "Aynen öyle güzel kızım, çaba çok önemli."dedi gülümseyip. Ona hayali bir öpücük gönderdim. Babamın işi, benim okulum, dershanem derken çok az görebiliyordum onu. Aynı evin içinde birbirimizi özlüyorduk resmen. "Ben çıkıyorum görüşürüz millet." Abim masadan kalkıp ceketini giydi. "Allah zihin açıklığı versin yavrum."dedi annem arkasından. "İyi dersler abi."diyerek bağırdım ben de. Kahvaltımı bitirdikten sonra yanıma almam gereken birkaç kitabı poşete koyup evden çıktım. Her zaman yaptığım gibi durağa yürüyordum ki korna sesiyle birlikte korkup yerimde sıçradım. Merakla etrafa bakınca Çınar abinin arabasına benzeyen bir araba gördüm. Gözlerimi kısıp şoför koltuğuna baktığımda, onun ta kendisi olduğunu fark ettim. Israrla kornaya basmaya devam ediyordu. Sorarcasına ona baktığımda kafasıyla yan koltuğu işaret etti. Bir kaç adımda yanına ulaştım. Camı indirip "Atla bakalım."dedi. "Naptığını sanıyorsun sen? Okula geç kalacağım!"dedim hafif sinirli bir sesle. "Gel, ben bırakacağım seni hadi!"dedi kendinden emin bir şekilde. Bir yanım boşver onu durağa git uslu uslu dese de, diğer yanım neler olacağını deli gibi merak ediyordu. Ve bilin bakalım ne hangi yanımı seçecektim? Sağıma soluma bakıp, kontrol ettikten sonra yolcu koltuğuna geçip emniyet kemerini taktım. Araba çalıştığında Eda'ya otobüsle gelmeyeceğimi bildiren bir mesaj yazdım. "Nasılsın bakalım cadı" hiçbir şey olmamış gibi neşeli neşeli konuşması canımı sıkmıştı. "Benimle konuşurken dikkat edersen sevinirim artık çocuk değilim, resmî olarak yetişkinim."dedim iğneleyen bakışlarımı üstüne çevirip. Bu tavrım onu güldürdü. "Tamam tamam bir şey demedim Nazlı hanım."dedi dalgaya vurarak. Ona cevap vermeyip susmayı tercih ettim. Saate baktığımda zilin çalmasına 25 dakika kaldığını gördüm. "Şimdi soracaksın sabah sabah içmiş mi bu adam, ne alaka beni okula bırakıyor diye."dedi bir anlığına benden tarafa dönüp. Evet, gerçekten de garip gelmişti bu yaptığı. Kafamı sallayıp devam etmesini bekledim. "Açıklayacağım."dedi yola bakarken. "Peki"diyerek önüme döndüm. Neyi açıklayacaktı ki? Bunun benimle ne ilgisi vardı? Kafamda mum misali yanan soruları tek tek söndürüp sabırla bekledim. Biraz daha ilerledikten sonra okulun bahçesi görüş alanımıza girdi. Araba durduğunda Çınar abi yavaşça bana döndü. "Öncelikle"dedi arkaya uzanıp yaldızlı bir poşeti alırken. O kadar çok yaklaşmıştı ki, parfümü burnumda gezintiye çıkmıştı resmen. Gözlerimi bir anlığına kapatıp bu kokuyu içime çektim istemsizce. Hareketlendiğinde hemen geri çekilip istifimi bozmadan ona baktım. "Doğum günün kutlu olsun bücür."diyerek poşeti kucağıma bıraktı. Sensin bücür! Ben yetişkinlikten büyüdüğümden bahsediyordum, gelmiş bana çocukça lakaplar takıyordu hala! Duyguları, yüzüne çabuk yansıyan biriydim maalesef. Üzüldüğümü fark etmiş olacak ki, "Ne oldu? Yanlış bir şey mi yaptım?"dedi endişeyle. "Bana çocukmuşum gibi davranma artık."dedim tüm ciddiyetimle. "Haa sen ona kızdın."dedi bıyık altından gülerken. "Ne dememi istersin sana?" Benimle uğraşmak hoşuna gidiyordu resmen! "Adımla seslenmen yeterli." "Peki öyle olsun, aç hadi hediyeni."dedi çocuk gibi sabırsızca. Poşeti aralayıp içindeki kutuyu aldım. Açtığımda çok tatlı bir kavanoz çıktı içinden. Kapağını açınca minik minik notlar görmemle kahkahamı tutamadım. Çınar abi, oturup tek tek not yazıp bu kavanoza mı koymuştu gerçekten? "Komik mi buldun?"dedi asabi asabi. "Çınar yaprağı değil mi bu?"dedim gülmemeye çalışarak. Hediye konusunda gerçekten berbattı. "Of tamam ver bunları, boş zamanında çıkalım ne beğenirsen onu alayım sana."dedi sitemli sitemli. Bir yandan da elimdekilere uzanmaya çalışıyordu. "Hayır." Kutuları toparlayıp çantama koydum. "Bunlar bende kalacak, hepsi çok güzel. Sadece..."dedim gözlerinin etkisinden çıkmak için sağa sola bakınırken. "Beklemiyordum." Nihayet yüzüne bakmaya cesaret ettiğimde o sıcacık gülüşüyle bana bakıyordu. "Nice güzel yaşların olsun."dedi kısık bir sesle. Zil sesini duyunca panikle toparlandım. "Teşekkür ederim Çınar abi, görüşürüz."diyerek indim arabadan. O arkamdan el sallarken ben koşarak okula girdim. Teneffüs olduğunda Eda ile birlikte hediyeleri tekrar açtık. Kolyenin yanına iliştirilmiş minik notta 'Her yaprak bir yaşanmışlık, her yaşanmışlık da seni sen yapan izler bırakır. Bu yaprak gibi zarif ve güçlü olmanı dilerim.’ yazıyordu. Notu okuduğumda, gülümsemem bir an için dondu. Çınar abinin hediyesini ilk gördüğümde dalga geçmek istemiştim, ama yazdığı bu sözler, ruhuma dokunmuştu. Kolyeyi elime aldım ve yaprağın ince detaylarını inceledim. Yüzümde hala bir gülümseme olsa da içimde garip bir ağırlık vardı. Eda bana bakarak, "Bu kadar duygusal bir şey beklemiyordum doğrusu," dedi gözlerini kısarak. "Çınar abi gerçekten seni düşündü galiba." O an gözlerimi kolyeden ayırıp Eda’ya baktım. Çınar abinin bu kadar ince düşünmesi, onun bende bıraktığı karmaşık hisleri daha da körüklüyordu. Başka biri olsaydı, bu hediyeyi normal karşılardım belki, ama o Çınar’dı. Samet’in en yakın arkadaşı, belki de hayatımda en uzak olması gereken kişi... Kafamı toparlamaya çalışarak gülümsedim. "Evet, beklemediğim bir hediye oldu," dedim, ama içimde bir şeylerin değiştiğini hissediyordum. Anlaşılan diğer minik notlarda da böyle duygusal, ince sözler yazıyordu. Şu an onları okumanın zamanı değil gibiydi. Akşam bakmak üzere hepsini kaldırdım çantama. "Takacak mısın?"dedi Eda. Kolyeden bahsediyordu. "Kararsızım, buna hazır mıyım bilmiyorum."dedim çenemi avcuma yaslayıp. "Kafam çok karışık Eda.." ona doğru dönüp içimi dökmeye karar verdim. "Çınar abi çok farklı. Eskisi gibi değil, o kadar dengesiz ki.. bazen çok yakınmışız gibi hissediyorum bazense yabancıdan ibaret oluyoruz birbirimize." "Belki de korkuyordur."dedi tek kaşını havalandırıp. "Neyden korkacak ki? Abimden mi?"dedim kinayeyle. "Hayır tabiki şapşal, abinden korksa sana bunları yapar mı? Senden korkuyordur."dedi gözlerini belertip. "Nasıl ya?"dedim işaret parmağımı kendime doğru çevirip. "Benden korkuyor ha?" İnanmadığım sesime de yansımıştı. "Belli ki sana karşı boş değil Çınar abi. En başından belliydi aslında, seninle ilgilenirken bir abiden fazlasıydı hep." Söyledikleri zihnimde bir puzzle gibi tık tık yerine otururken onu dinlemeye devam ettim. "Daha düne kadar Batuhan'la çıkıyordun. Ona karşı bir hissin olup olmadığından emin değilse seni kaybetmekten korkuyordur." "Hiç bu açıdan bakmamıştım.."dedim mırıltıya yakın bir sesle. Haklılık payı vardı söylediklerinde. "Sen ne hissediyorsun önemli olan o" meraklı gözlerini üzerimde hissedince derin bir of çekip kafamı masaya gömdüm. Ben gerçekten ne hissedeceğimi hiç bilmiyordum. Gözlerimi kapatıp içimdeki karışıklığı anlamaya çalıştım, ama hiçbir şey netleşmiyordu. Çınar... abimin en yakın arkadaşı, yıllardır abimle aynı odada ders çalışırken ya da bizim evde oturup maç izlerken gördüğüm biri. Ama bir süredir onunla ilgili hissettiklerim başka bir boyuta geçmişti. Nasıl oldu bilmiyorum, belki de Batuhan'la olan ilişkimin ardından hayatımda bir şeylerin eksik olduğunu hissetmemle başladı. Ama eksik olan Çınar mıydı, yoksa ben mi bir boşluğu doldurmaya çalışıyordum? Bilmiyordum. Eda sabırla yüzümü masadan kaldırmamı beklerken, içimden gelen bir dürtüyle konuşmaya başladım. "Çınar abiyle ilgili hissettiklerim çok karmaşık," dedim, kafamı yavaşça kaldırıp ona baktım. "Bazen onun yanında çok rahat hissediyorum, o kadar ki... sanki yıllardır onu tanıyormuşum gibi. Ama bazen de sanki onu hiç tanımıyorum. Bir yabancı gibi." Eda kafasını hafifçe yana eğdi, bakışlarında anlayış vardı. "Yani onu gerçekten tanımadığını mı hissediyorsun? Yoksa bu sadece hissettiğin şeylerden dolayı mı böyle geliyor?" Omuzlarımı silktim. "Belki de," dedim düşünceli bir şekilde. "Onu daha derinden tanımak istiyorum, ama aynı zamanda ondan uzak durmam gerektiğini de biliyorum. Sonuçta abimin arkadaşı, işler karışırsa bu yalnızca benim için değil, herkes için kötü olur. Hem, ya beni gerçekten ciddiye almıyorsa? Ya sadece... oyun oynuyorsa?" Eda’nın yüzü ciddileşti. "Böyle düşünme Nazlı. Çınar abi seninle oyun oynamaz, oynayamaz. Arada abin var. Sen ne hissediyorsun buna karar ver. Bu durumda olan sadece sen değilsin. Kendi duygularına odaklan." Başımı salladım, ama içimdeki karışıklık dinmedi. Çınar abinin bana hediye ettiği kolye ve notlar, duygularının yüzeyde değil, çok daha derinlerde olduğunu gösteriyordu. Ancak yine de... her şey çok hızlı gelişiyordu. Belki de ben ona karşı hislerimi kabul etmeye hazır değildim. “Belki haklısın,” dedim sonunda, “Ama yine de kafam çok karışık. Bir yandan onu daha yakından tanımak istiyorum, diğer yandan uzak durmam gerektiğini hissediyorum. Sanki attığım her adımda bir uçurumun kenarındayım.” Eda başını salladı. “O zaman acele etme. Duyguların zamanla netleşir. Çınar abi de sabırlı olur eminim. Ama önemli olan senin ne istediğin. Eğer onu tanımak istiyorsan, bu korkuyla yüzleşmek zorundasın.” Derin bir nefes aldım. Eda’nın sözleri içimde bir yerlere dokundu. Belki de gerçekten korkuyordum. Ama korkmak, ne hissettiğimi anlamaya çalışmama engel olamazdı. Çınar'ı tanımak istiyordum, ama bu neye mal olacaksa... hazır olup olmadığımı zaman gösterecekti. Zil yeniden çaldığında, düşüncelerimden sıyrıldım. "Ders başlıyor, hadi bakalım," dedim Eda'ya. Ama aklım hala Çınar’daydı, ve ondan gelen o yaprak şeklindeki kolyede...
|
0% |