@venus.77
|
Lütfen bol bol yorum yapın arkadaşlar🥹 okuyup geçmeyin sadece. Fikirlerinize ihtiyacım var. Nihayet sırlar açığa çıktı bu bölümde keyifli okumalar🌸
Öğle molasından sonra Eda ile birlikte sınıfa geçerken, düşüncelerimi toparlamakta zorlanıyordum. Çınar abinin verdiği kolye ve içindeki notlar bir yandan zihnimi kurcalarken, diğer yandan gelecekte ne yapacağımı kestirememenin belirsizliği üzerime bir ağırlık gibi çökmüştü. Sınıfta yerime oturduğumda, öğretmenin anlattığı dersin hiç de ilgimi çekmediğini fark ettim. Gözüm sürekli saatteydi, zaman geçtikçe, akşam eve gidip o kavanozdaki diğer notları okuyacak olmanın heyecanı içimi kıpırdatıyordu. Ancak bir yandan da endişeliydim. Çınar abiyle aramızdaki bu değişim, kontrol edemediğim bir şekilde ilerliyordu ve ne kadar süre böyle devam edeceğini bilemiyordum. Ona olan hislerim karışıktı, ama bir yandan da içten içe bu duruma karşı koyamayacak kadar meraklıydım. Çınar abi beni bu kadar etkiliyorsa, bu hisler nereye varacaktı? Dersin ortasında birden telefonum titredi. Ekrana baktığımda instagramdan gelen bir mesaj gördüm. "Beğendin mi gerçekten hediyeleri?" diye yazıyordu. Çınar abi yazmıştı. Mesajı okuduğumda kalbim hızla atmaya başladı. Bana böyle aniden yazıp, aklımı karıştırmaya bayılıyordu sanki! "Cevabımı arabada vermiştim sabah." diye cevap yazdım. Biraz bekledikten sonra tekrar yazdı: "Konuşma yarım kaldı sanki, bence bu akşam tekrar konuşmalıyız bu konu hakkında" Bu sefer mesajını gördüğümde hafifçe gülümsedim. Cevap vermek yerine telefonu masaya koyup dersi dinlemeye çalıştım, ama dikkatim dağılmıştı. Zihnim, onun mesajlarında ve sabah verdiği hediyede dolaşıyordu. Bir sonraki teneffüste Eda "Ne oldu, bir haber mi var?" diye sordu, yüzümdeki ifadeden bir şeyler olduğunu anlamıştı. "Çınar abi yazdı," dedim, hala telefonuma bakıyordum. Eda hemen yanıt verdi, "Ne dedi?" "Hediyeyi beğenip beğenmediğimi sordu. Bir de akşam buluşmak istiyor." dedim gülümseyerek. Eda imalı bir gülüşle, "Sen istiyor musun peki?"diye sordu. Başımı sallayarak onayladım, ama ailemden nasıl izin alacağımı bilemiyordum. "Ama akşam çıkmam mümkün değil gibi. Ailemi biliyorsun."dedim omuzlarımı düşürüp. Onun da suratı asıldı, fakat sonra aklına bir şey gelmiş gibi gülümsedi. "Buldum!" Merakla ne diyeceğini bekledim. "Eda ile proje ödevimiz var gelecek pazartesiye yetiştirmemiz lazım. Onun yanına gideceğim diye çık."dedi gözleri parlayarak. "İyi ama haftasonu çuvala mı girdi derlerse?" "Eda haftasonu şehirdışında olacakmış dersin. Zaten günümüz okul ve dershanede bitiyor. Bir tek akşam kalıyor geriye." Aslında söyledikleri çok mantıklıydı ama yine de aileme yalan söylemek zorunda kalmak rahatsız ediciydi. Gün boyu bu hislerle boğuştum. Zihnimde her şey karmaşık bir düğüm gibi dolanıp duruyordu. *** Okul çıkışında Eda'yla birlikte dershaneye doğru yürürken telefonum tekrar titredi. Çınar abiden yeni bir mesaj gelmişti: "Buluşuyor muyuz ?" Kalbim yeniden hızlandı. Ona hayır demek istiyordum, çünkü bu kadar hızlı ilerleyen şeyler beni korkutuyordu. Ama diğer yandan onu görmek, yanında olmak da istiyordum. Mesaja baktım, kafamda gidip gelen düşüncelerle. Bir süre duraksadıktan sonra, mesaj yazdım: "Ailemden izin alabilirsem evet?" Çınar abi hemen yanıtladı: "Ben bunu nasıl atladım! İzin alamazsın ki.." yazdıklarına gülümsedim ardından Eda'yla yaptığımız planı anlattım. Onun da kafasına yattığında içim rahatladı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Onunla buluşmak konusunda emin değildim. Ama merak, korkumu yeniyordu. Şimdi, bir sonraki adım ne olursa olsun, bunun nereye varacağını görmeliydim.
*** Akşam eve dönerken kafam karmakarışıktı. Çınar abiyle buluşacak olmanın verdiği heyecan içimde adeta kaynıyordu. Ama bir yandan da onunla ne konuşacağımızı, neler olacağını kestirememenin getirdiği bir tedirginlik vardı. Eve vardığımda salona girdim ve ailemi masada akşam yemeği hazırlığı yaparken buldum. Her zamanki neşeli halleriyle beni karşıladılar. Ama ben biraz durgundum. "Ne oldu kızım, iyi misin?" diye sordu annem, tabağa pilav koyarken. "İyiyim anne, biraz yorgunum," dedim, yalan söylemek zorundaydım. İçimde fırtınalar koparken onlara bunu anlatmak istemiyordum. Yiğit, her zamanki meraklı tavrıyla, "Eee bugün nasıldı? Okulda neler yaptınız?" diye sordu. "Güzeldi, çok da bir şey yoktu," dedim, kısa kesip konuyu değiştirmeye çalışarak. Sonra aklıma Çınar abiyle buluşacağımız geldi. Onu akşam yemeği sırasında nasıl araya sıkıştıracağımı bilemiyordum. Herkesle aynı masada oturmuşken, buluşma saatinin yaklaşmasıyla kalbim daha da hızlı atıyordu. Telefonuma baktım, tam da beklediğim gibi ondan bir mesaj gelmişti. “Hazır mısın?" Bunu okuyunca içimden hafif bir panik yükseldi. Yemeği bitirmeden hemen kalkıp üzerimi değiştirmem gerekecekti. Ama bir yandan da izin verip vermeyeceklerini bilmiyordum. Yiğit, abim, annem ve babamın gözleri üzerimdeyken, aklımdaki buluşmayı nasıl gizleyebilirdim? "Anne," dedim tereddütle, "Eda'lara gitmem gerekiyor. Proje ödevimiz var. Birazdan çıkabilir miyim?" Annem kaşlarını kaldırdı. "Gündüz yapılmıyor mu bu ödev?" Sonra kendi kendine bu tezini çürüttü. "Gerçi okul ve dershane yüzünden akşam oluyor." "Haftasonu yapın" dedi abim bana bakarak. "Eda şehirdışına çıkacakmış" dedim. "Eda bize gelsin, senin gitmen şart mı?" diye sordu babam, gazeteden gözlerini ayırarak. Onun bu kadar dikkatli olması hiç işime gelmiyordu. Ayrıca bu kadar darlamalarından da bıkmıştım! Sakinliğimi korumak zorundaydım izin alabilmek için. "Eda'nın bilgisayarı, yazıcısı falan var o yüzden. Zaten çok geç kalmam hemen şurası." dedim, sesime olabildiğince sakin bir ton vermeye çalışarak. Bir süre düşündükten sonra annem ve babam başını salladı. "Peki ama fazla geç kalma, tamam mı?" "Tamam," diyerek hızlıca mutfaktan çıktım. Odamda üstümü değiştirirken ellerim titriyordu. Birkaç kitabı da çantama atıp yanıma aldım. Sanki normal bir buluşma değilmiş gibi bir gerilim vardı üzerimde. Çınar abiyle ne yaşayacağımı kestirememek beni ürkütüyordu, ama yine de merakım ağır basıyordu. Tam odadan çıkarken telefonum bir kez daha titredi. Çınar abiden bir mesaj daha gelmişti: "Beş dakikaya oradayım. Sokağın köşesinde seni bekliyorum." Onun gelmesine çok az kalmıştı. Aceleyle aynaya bir göz attım, saçlarımı düzeltip hafif bir ruj sürdüm. Hazır olduğumdan emin olduktan sonra sessizce dışarı çıktım. Kapıyı kapatırken kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, nefes almakta zorlanıyordum. "Ben bırakayım seni gel, gece gece gitme kız başına." Abimin teklifiyle mideme ağrılar girdi. Ne desem de reddetsem diye düşünürken telefonu çaldı. Birkaç dakika bekledim ancak hala konuşuyordu. Bunu fırsat bilip "Abimi beklersem geç kalacağım, ben çıktım!"diye bağırarak evden koşarcasına çıktım. Binanın önüne inip dikkatlice sokağın sonuna doğru yürürken Çınar abinin arabasını gördüm köşede. Siyah camlarıyla karanlığın içinde neredeyse fark edilmiyordu. Derin bir nefes alarak arabaya yaklaştım. Camı yavaşça indirip bana baktı, gözlerinde her zamanki o gizemli ifade vardı. “Geldin mi?” dedi, sesi beklediğimden daha yumuşaktı. “Evet,” dedim, biraz çekinerek. Ne söylemem gerektiğinden emin değildim. Çınar abi kapıyı açtı. "Hadi geç bakalım küçük hanım," dedi. “Sana bir sürprizim var.” Sürpriz mi? İçimdeki gerilim daha da arttı. Ne yapacağımızı bilmiyordum ama yine de heyecanlanmadan edemedim. Ona güvenmek zorundaydım, başka şansım yoktu. Ön koltuğa oturdum ve o arabayı çalıştırırken gözlerim etrafı taradı. Nereye gideceğimizi bilmiyordum, ama artık bunun geri dönüşü yoktu. Arabanın içinde sessizlik hakim olmuştu. Sadece motorun hafif uğultusu duyuluyordu. Çınar abi, gözlerini yola dikmiş, sakince direksiyonu tutuyordu. İçimde biriken soruları sormak istiyordum ama dilim tutulmuş gibiydi. Onun bu sakin, umursamaz hali beni daha da geriyordu. Derin bir nefes aldım, kendimi toparlamaya çalıştım. "Bu sürpriz neyle ilgili?" dedim, sessizliği bozmak için. Sesim biraz tedirgin çıkmıştı. Gözlerini yoldan ayırmadan hafifçe gülümsedi. "Merak etme, az kaldı. Göreceksin." Bu, merakımı daha da artırmıştı ama sormaya devam etmek istemedim. Beni nereye götürdüğünü tahmin edemiyordum. Denizli’nin sokaklarından geçip şehir merkezini yavaşça geride bırakırken, arabayı daha tenha yollara doğru sürdü. Işıklar azalmış, çevredeki evler seyrekleşmişti. Kafamda sorular uçuşuyordu ama bir yandan da ona güvenmek istiyordum. Bir süre sonra arabayı küçük, ıssız bir tepeye doğru sürdü. Manzarayı görünce, bir an için nefesim kesildi. Denizli’nin ışıkları, uzaklardan adeta yıldız gibi parlıyordu. Şehir, geceyi aydınlatan bir deniz gibiydi. Araba durduğunda, Çınar abi motoru kapattı ve sessizlik daha da derinleşti. "İşte geldik," dedi, camı indirip temiz havayı içine çekerek. "Burayı sevdiğini biliyorum." Bunu nereden biliyordu? Çınar abi arabadan inip, kapıyı açtı. "Gel," dedi, elini bana uzatarak. Tereddüt etsem de, ona güvendim ve elini tuttum. Arabadan inip onunla birlikte manzaraya doğru yürüdüm. Hafif bir rüzgar esiyordu, tenimde soğuk bir dokunuş bırakarak. Çınar abi, arabanın bagajını açıp içinden bir battaniye çıkardı. Onu yere serip oturdu, ardından bana da işaret etti. "Hadi otur," dedi gülümseyerek. Sessizce yanına oturdum, hala ne yapacağımızı tam anlamamıştım. Gözlerim şehre doğru bakarken içimde bir huzur dalgası yayıldı. Çınar abinin yanında olmak, tuhaf bir şekilde güven vericiydi. Ama aynı zamanda ona karşı hissettiğim karmaşık duygular da içimi kemiriyordu. Bir süre sessizce oturduk. Çınar abi arada bir göz ucuyla bana bakıyor, ama konuşmuyordu. Sanki söylemek istedikleri vardı, ama nereden başlayacağını bilmiyordu. Sonunda, gözlerimi şehirden ayırıp ona döndüm. "Neden buraya geldik, Çınar abi?" Bir an duraksadı, sonra derin bir nefes aldı. "Öncelikle bana abi diyip durma artık."sesindeki öfke kendini belli ediyordu. Sonra daha sakin bir tonda konuşmasına devam etti. Kalbim birden hızla atmaya başladı. Ne diyeceğini bilmiyordum, ama içimde garip bir his vardı. "Ne hakkında konuşmak istiyorsun?" Gözlerini bana çevirdi. "Seninle ilgili. Bizimle ilgili." Cümlesi havada asılı kaldı. 'Biz' diye bahsetmesi, aramızda gerçekten bir şeylerin olduğunu ima ediyordu ve bu beni hem korkutuyor hem de heyecanlandırıyordu. "Ne demek istiyorsun?" diye sordum, daha fazla dayanamayarak. İçimdeki merak artık beni esir almıştı. "Bak, Nazlı," dedi, gözlerini derin bir ciddiyetle bana dikerek. "Samet’in en yakın arkadaşıyım, bunu biliyorsun. Seninle aramızda hep bir mesafe olmalıydı. Ama son zamanlarda... seni fark ettim. Daha doğrusu, seni daha farklı bir şekilde görmeye başladım. Bu hissettiğim şey, kardeşlikten öteye geçmeye başladı. Ama bu beni korkutuyor." Sözleri havada yankılandı. Ne diyeceğimi bilemedim, sadece ona bakıyordum. Onun da korkuları vardı. Tıpkı benim gibi. "Ben..." dedim, kelimeler boğazımda düğümlenmişti. Hislerim net değildi, ama onun bu açıklaması içimde bir şeyleri harekete geçirmişti. Çınar, gözlerimin içine bakarak elini yavaşça uzattı. "Eğer bu konuda bir şey hissediyorsan, bana söyle. Çünkü ben ne yapacağımı bilmiyorum. Bir adım daha atsam, her şey değişebilir. Ama bu adımı atmaktan korkuyorum." Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Gözlerim, onun eline kaydı. O an, hayatımda bir dönüm noktası yaşıyordum ve bu noktadan sonra hiçbir şey aynı olmayacaktı. O an ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Çınar'ın gözleri benimkilere kenetlenmiş, sanki her şey bana bağlıymış gibi bir beklenti içindeydi. Onunla aramızdaki bu yasak ilişki düşüncesi içimi kemirirken, aynı zamanda kalbimde bir yerlerde büyüyen o çekim kuvveti de inkar edilemezdi. Fakat bu sadece bir heyecandı belki de. Hislerim bu kadar mı derindi? Yoksa geçici bir tutkudan mı ibaretti? Bir an için nefes aldım, rüzgarın yüzümü okşadığı o sessizlikte bir karara varmaya çalıştım. Çınar, elini hala bana doğru uzatmıştı ve o elin üzerindeki sıcaklığı hissetmek istiyordum. Ama işte tam o anda, aklımda Samet belirdi. Abimin, en yakın arkadaşına bu şekilde yaklaşmamın ne anlama geleceğini düşündüm. Onu ne kadar inciteceğimizi ve bu ilişkiyi nasıl bir sır olarak saklayabileceğimizi. "Çınar..." dedim, sesim titrek ve belirsizdi. "Bu... ne kadar doğru olur, bilmiyorum." Bir süre sessizlik oldu. Çınar, elini yavaşça geri çekti. Yüzündeki gülümseme kaybolmuştu, yerini anlayışlı ama biraz da hüzünlü bir ifadeye bırakmıştı. "Anlıyorum," dedi sonunda, başını hafifçe öne eğerek. "Bunun zor olduğunu biliyorum, Nazlı. Ama hislerimi saklayamam. Sadece, bunu bilmeni istedim." İçimde bir şeylerin kırıldığını hissediyordum. Onun kalbini incitmek istememiştim ama bu, aramızdaki bağı da tamamen koparmak istemediğim anlamına gelmiyordu. Bu hislerin ne olduğunu çözmek için zamana ihtiyacım vardı. Ne yaparsam yapayım, bu belirsizlikle yaşamaktan korkuyordum. "Çınar, seni anlıyorum," dedim. "Ama belki de... biraz zaman vermeliyiz. Bu, bizim karar vermemiz gereken bir şey değil sadece." Başını salladı, gözlerini tekrar şehrin ışıklarına çevirdi. "Belki de haklısın. Zaman en doğrusu." O an içimdeki karmaşayı çözmek için zamana ihtiyacım olduğunu hissettim. Belki de aramızdaki bu çekim, sadece bir yanılsamaydı. Ya da belki, her şeyin cevabını bulmam için biraz daha beklemem gerekiyordu. Sessizce yan yana otururken, rüzgarın hafif uğultusu eşliğinde düşüncelerimle baş başa kaldım. Sessizlik ağırlaşıyordu. O anki duygularımı tarif edebilmek çok zordu. Ne tam anlamıyla pişmanlık ne de huzur vardı içimde. Sadece bir boşluk… Çınar’ın sessizliği de bu boşluğu büyütüyordu. Onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini tam olarak bilemiyordum. Ama beni zorlamadığını görmek biraz olsun rahatlatmıştı. Yine de aramızda bir mesafe oluşmuştu. O an, geçmişteki her şeyin önüne bir set çekilmiş gibi hissettim. Artık geri dönmek zordu, belki de imkânsızdı. "Yarın sabah okula bırakayım mı seni?" diye sordu Çınar, sesi yumuşak ama biraz kırılmış gibiydi. O an bir yandan ona bu kadar mesafeli davranmanın doğru olup olmadığını düşünsem de, diğer yandan da bu mesafeye ihtiyacım olduğundan emindim. "Teşekkür ederim ama otobüsle giderim," dedim, gözlerimi kaçırarak. Bu kararı verdiğim için içimde bir sızı vardı, ama başka türlü hareket etmek içimden gelmiyordu. "Haklısın," dedi kısa bir süre sonra. "Biraz mesafe iyi gelir." Bir süre daha orada sessizce oturduk, ne onun bir adım daha attığı ne de benim bir şeyler eklediğim bir an oldu. Sanki bu konuşma burada sonlanmalıydı. Belki de bu, yeni bir başlangıç değil, bir sondu. Kalkıp arabaya geçtik, artık gitme vaktiydi. Yine sokağın kuytu bir köşesinde durdurdu arabayı, kapı kilitlerini açtı. "Dikkat et kendine," dedi kısa ve net bir şekilde. Kapıyı açıp dışarı çıktım. Arkamı dönmeden, ona bir kez daha teşekkür ettim ve hızlı adımlarla evimizin olduğu yola yöneldim. Kalbimde bir ağırlık vardı, ama en azından bir şeylerin doğru ya da yanlış olduğunu tartacak kadar net bir karar verebilmiştim. Çınar’la böyle bir ilişkiyi sürdürmek, şu an için yapabileceğim bir şey değildi. Gece boyu Çınar’la olan konuşmam aklımın bir köşesinde dönüp durdu.Bir yandan içimdeki karmaşa, bir yandan da onun bana hediye ettiği o kolye... Hepsi birbirine karışmıştı. Kavonozu çantamdan çıkarıp masama koydum. Minik notları çıkarmaya cesaretim yoktu şu an. O notlar, Çınar’la aramızdaki şeylerin birer yansıması gibiydi. İçimde büyüyen o tuhaf hissi bastıramıyordum. Ama aynı zamanda, o hisleri açığa çıkarmaktan da korkuyordum. Yatağıma uzandım, tavana bakarken kafamda sürekli aynı sorular dolanıyordu. Çınar’a karşı ne hissediyordum? Bu yasak ilişki beni nereye götürürdü? Samet bunu bilse ne yapardı? Cevapsız sorularla geçen uzun bir günün ardından, gözlerimi yavaşça kapattım. O gece uykumun derinliklerinde bile, aklımda hâlâ Çınar ve aramızdaki o karmaşık bağ vardı. |
0% |