Yeni Üyelik
17.
Bölüm

|17.Bölüm|”İçsel Yansımalar”

@venus.77

Arkadaşlar kitabı okuyup geçiyorsunuz, ne oy veren var doğru düzgün ne yorum yapan. Gerçekten motivasyonum düşüyor böyle olunca. Bu bölüme minimum 30 oy gelmeden yeni bölüm atmayacağım, bilginize. Burada bir çok kitaba bakıyorum, düzenli bölüm atılmamasına rağmen oylar yorumlar yapılıyor bir sürü. Lütfen artık bunları buraya yazmak zorunda bırakmayın beni sevgiler 🌸

 

 

 

 

~4 Hafta Önce~

Çınar, karşısında oturan Peri'nin söylediklerini dinlerken içindeki öfkeyi bastırmakta zorlanıyordu. Peri, her zamanki gibi inatçıydı ve falda gördüğüne inandığını söylüyordu. Çınar ise onun bu iddialarına artık sabır gösteremiyordu. Nazlı, Batuhan ile birlikteydi, evet, ama Batuhan gibi birinin Nazlı'yı aldatma ihtimalini aklının ucundan bile geçirmiyordu. Olsa bile, böyle bir durumda Batuhan'ın ciğerini sökecek kadar ileri gidebilirdi. Sigara paketinden bir tane daha alıp dudaklarına götürdü, çakmağıyla tutuşturdu ve derin bir nefes çekti. Dumanı, Peri'ye gitmesin diye yana doğru üfledi. Peri’nin konuşmaları giderek daha rahatsız edici bir hal alıyordu.

"O daha çocuk, ne yasak aşkı? Reşit bile değil!" diyerek konuyu kapatmak istedi, ama Peri geri adım atmıyordu. Gözlerini dikmiş, Çınar'ın sözlerine meydan okurcasına bakıyordu. Peri'nin bu imalı bakışları, Çınar'ın sabrını taşıran başka bir detaydı. "Sen yine de kendine mukayyet ol," dedi Peri sakin bir sesle, ama bu sözlerin altında derin bir anlam yatıyordu. Çınar, ne ima ettiğini anlamaya çalışırken öfkeyle ona döndü. "Ne ima ediyorsun?" diye çıkıştı. Peri, sigarasını yakarken omuz silkti, sanki söyledikleri önemsizmiş gibi. "İma etmiyorum, söylüyorum. Nazlı çok saf biri. Senin ilgini yanlış anlayabilir."

Bu sözler, Çınar’ın içindeki öfkeyi iyice alevlendirdi. Oysa ki, Nazlı onun için yalnızca bir kardeşti, bu düşünceler Peri'nin kafasından nasıl geçebilirdi ki? Çınar kendini zorlukla sakinleştirerek, "Nazlı benim kardeşim. Ona o gözle bakmam! O da bana bakmaz!" diye çıkıştı. Peri'nin bu kirli düşüncelerinin aklına bile getirilmesine tahammülü yoktu. Beklediği gibi Peri'nin utanıp susmasını ummuştu, ancak Peri geri adım atacağına daha da öfkelenmişti. "İlgilenme o zaman! Bırak abisi ilgilensin. Niye sen biliyorsun ilişkisini? Niye sen uyarıyorsun? Beni bu kadar sorgulamıyorsun, sevgilinim ben senin!" dedi Peri, sesi iyice yükselerek.

Etraftaki insanlar onlara bakmaya başlamıştı. Çınar dişlerini sıkıp kendini zor tutarak, "Bağırma! İnsanlar bize bakıyor," dedi. Bir anlık sessizlik oldu. Çınar içten içe patlamak üzereydi. "Tamam, daha az ilgileneceğim… derdin buysa eğer," dedi sonunda, sinirini kontrol altında tutmaya çalışarak. Ama eklemekte gecikmedi: "Ayrıca küçücük bir kız çocuğunu kıskandığına inanamıyorum."

Peri’nin yüzündeki ifade değişti, ama geri adım atmıyordu. "Kıskanmıyorum, sadece seni uyarıyorum," dedi inatla. Ardından ekledi: "Sen ondan haber almadan nefes bile alamazsın, kafayı bozmuşsun onunla!" Bu cümle, Çınar için bardağı taşıran son damla olmuştu. Öfke patlamasının eşiğindeydi. Peri'nin söyledikleri, onu en derinden yaralamıştı. Nazlı'ya karşı ne hissettiği konusunda haince bir imada bulunuluyordu. "Perihan yeter!" diye haykırdı sonunda, sesinin kontrolünü kaybederek. "Ağzından çıkanı kulağın duysun!"

Peri, Çınar'ın tepkisiyle irkildi ama hemen kendini toparladı. "O ismimi kullanma demiştim!" diyerek konuyu başka bir yere çekmeye çalıştı. Ancak Çınar, bu tartışmayı daha fazla sürdüremeyeceğini anlamıştı. Peri'nin söyledikleri, ona olan hislerini iyice sorgulamasına neden olmuştu. İlişkileri zaten bir süredir çatırdamaktaydı ve Çınar artık bu ilişkiyi bitirme zamanının geldiğini hissediyordu.

"Bir süre görüşmesek iyi olur," dedi, yüzünde kararlı bir ifadeyle. Anahtarlarını ve sigarasını cebine attı, cüzdanından bir miktar para çıkarıp masaya bıraktı. Peri’nin ardından gelen sözleri duymadı bile. Restorandan hızla çıkarken, kafasında Peri'nin söyledikleri yankılanıyordu. Kendini sorgulamaya başladı. Peri haklı olabilir miydi? Nazlı’ya olan ilgisi gerçekten sadece abilik miydi, yoksa bunun ötesinde bir şey mi vardı? Ama nasıl olabilirdi? Nazlı, daha düne kadar gözünde sadece bir çocuktu..

 

Peri, Çınar'ın yüzündeki kararlılığı gördüğünde bir an için sözleri ağzında düğümlendi. Çınar’ın "Bir süre görüşmesek iyi olur" dediği an, adeta bir bıçak gibi kalbine saplanmıştı. Daha birkaç dakika önce kavgaya tutuşmuş, birbirlerini kırmışlardı ama bu kadar ileri gideceğini düşünmemişti. Birkaç saniye boyunca ne diyeceğini bilemedi, sanki zaman durmuştu.

Çınar, masaya para bıraktıktan sonra dönüp hızlıca kapıya doğru ilerledi. Peri'nin gözleri, onun ardından bir an boşluğa baktı. İçinde bir fırtına koparken, onu durdurmakla sessiz kalmak arasında gidip geliyordu. Onu durdurursa bu tartışma uzayacak, belki daha da kötüleşecekti; durdurmazsa ise her şey sona erecekti. Ancak gururu, sevgisiyle savaş içindeydi. Yüzündeki sert ifade kırılmaya başladı, ancak sesi hala kontrolünü kaybetmemişti.

"Çınar," dedi arkasından, sesi bu kez daha yumuşaktı ama içinde bir sitem vardı. Çınar adımlarını yavaşlatmadan kapıya doğru ilerlemeye devam etti. "Gerçekten böyle mi bitecek? Sadece küçük bir tartışma yüzünden mi?" diye ekledi Peri, bir yanıt almayı umarak. Ancak Çınar, duraksamadan kapıyı açıp dışarı adımını attı. Peri’nin içindeki öfke ve hayal kırıklığı artık yerini boşluğa bırakıyordu.

Dışarıdaki soğuk hava, Çınar’ın yüzüne çarptığında birkaç saniyeliğine durdu. Nefesini derinlemesine içine çekti, sanki aldığı bu nefes, onu içinde bulunduğu gerilimden kurtaracakmış gibi. Kafasında hâlâ Peri'nin söyledikleri yankılanıyordu. Nazlı’ya olan ilgisi, bu kıskançlık, bu tartışma… Hepsi zihninde dolanıyordu. Ancak geri dönüp yeniden o masaya oturmak, Peri’nin yüzüne bakmak istemiyordu artık. İlişkileri çoktan geri dönülemez bir noktaya ulaşmıştı.

Peri, gözleri dolu dolu, Çınar'ın arkasından bakarken boğazında düğümlenen kelimeler artık bir anlam ifade etmiyordu. İçindeki kırgınlık, pişmanlık ve hayal kırıklığı birbirine karışmıştı. Sadece bakakaldı.

 

Peri’nin gözleri kapıya kilitlenmiş, Çınar’ın ardında bıraktığı boşluğa bakıyordu. İçindeki öfke yerini hızla bir çaresizliğe bırakıyordu. Çınar gerçekten gitmişti. Masanın üzerindeki para, yarım kalmış sigaralar ve soğuyan kahveler her şeyin bittiğini simgeliyordu. Elini saçlarına götürdü, hafifçe çekiştirdi; kendini sakinleştirmeye çalışıyordu ama başaramıyordu. Birkaç derin nefes aldıktan sonra çantasına uzandı. Titreyen elleriyle telefonunu buldu, açtı ve Çınar’ın ismine uzun uzun baktı.

"Yapma, arama," diye mırıldandı kendi kendine, ama parmakları titreyerek numarayı çevirdi. Telefon birkaç kez çaldı, ancak Çınar cevap vermedi. Peri telefonu suratına kapatıp masaya fırlattı. Kalbinin ritmi giderek hızlanırken etrafındaki insanların meraklı bakışları üzerine yoğunlaşmış gibiydi. Bir anlığına herkesin ona baktığını, herkesin onun acısını gördüğünü hissetti. Ayağa kalktı, çantasını hızla omzuna atarak dışarı çıktı. Sanki orada durdukça nefes almak zorlaşıyordu.

Dışarı adımını attığında, Çınar'ı kaldırımda yürürken gördü. Hemen birkaç metre ötedeydi, ama ona doğru seslenemedi. Adımlarını hızlandırdı, ona yetişmek istiyordu. Ancak her adımında içindeki gurur daha da ağırlaşıyor, kalbinin derinliklerinden yükselen bir ses ona durmasını söylüyordu. Ne kadar acıtsa da, bir şeyi bitirmenin gerektiği anı hissediyordu. Çınar’ın arkasından bakmayı bırakıp yoluna devam etti. Belki de bu ayrılık, ikisi için de en doğrusu olacaktı. Bunu kabul etmek zordu, ama gerçek buydu.

Çınar ise sokakta ilerlerken bir an için arkasını döndü. Peri’nin dışarı çıktığını gördü ama geri dönmedi. Kalbinde bir sızı hissetti, ama artık yapacak bir şey kalmadığını biliyordu. Bu ilişkinin, bu tartışmaların bir sonu olmalıydı ve o son nihayet gelmişti. Kafasını çevirdi ve yürümeye devam etti. Her adımında biraz daha uzaklaşıyor, biraz daha özgür hissediyordu, ama o özgürlükle birlikte gelen boşluk da adeta içinde büyüyordu.

Yol boyunca düşündü. Peri ile aralarında bir zamanlar tutkulu bir bağ vardı, ama zamanla bu bağ kopmaya başlamıştı. Şimdiye kadar sadece inatla, alışkanlıkla yürütülen bir ilişkiydi bu. Nazlı konusundaki tartışma ise her şeyi su yüzüne çıkarmıştı. Peri'nin kıskançlığı ve Çınar’ın duyguları arasındaki çatışma, kopmakta olan ipin son lifini koparmıştı.

Çınar bir banka oturdu, başını geriye yasladı ve gözlerini kapattı. Soğuk hava yüzünü okşarken içindeki karmaşa dağılmıyordu. Peri'nin sözleri, içindeki derin bir gerçeği yüzeye çıkarmıştı. Nazlı'ya olan hisleri gerçekten masum muydu? Kendine bu soruyu sormaktan bile kaçınıyordu, ama Peri'nin imaları zihninde yankılanmaya devam ediyordu. Peri'yi kaybetmişti, ama belki de en başından beri onu hiç gerçekten kazanmamıştı.

Gözlerini kapattığında zihni bir kasırga gibi dönmeye başladı. Peri ile geçirdiği anlar, tartışmaları, kıskançlıkları… Her şey üst üste biniyor, boğucu bir hâl alıyordu. Kafasındaki gürültü onu rahat bırakmıyordu. Ama bu kargaşa arasında Nazlı’nın yüzü beliriyordu, sanki tüm düşünceler onun etrafında dönüyordu. Çınar, kafasını sallayarak bu düşünceleri dağıtmaya çalıştı, ama nafile.

Nazlı… Küçük bir kız olarak hayatına girdiği günleri hatırlıyordu. O zamanlar abisi Samet'in peşinden koşardı, onun oyunlarına katılır, neşeli kahkahalarıyla etrafı doldururdu. Nazlı, küçükken ona da hayrandı. Onunla vakit geçirmek için fırsatlar yaratır, hep yanında olmak isterdi. O zamanlar Çınar, onun bu çocuksu sevgisini sevecenlikle karşılar, küçük kardeşi gibi görürdü. Ama şimdi…

Kafasında bir çatışma başladı. "Hayır" dedi içinden, "Nazlı benim kardeşim gibi. Onu başka türlü düşünmek aklımın ucundan bile geçmez." Ama zihni ona ihanet ediyordu. Nazlı’nın büyüdüğünü, masum ve saf bir genç kıza dönüştüğünü fark ettiği anlar bir bir zihninde canlanıyordu. Onunla geçirdiği zamanlar, ona olan ilgisi… Hepsi gözlerinin önünde dönüyordu. Kalbinin derinlerinde bir yer, bu duyguları inkar etmenin artık mümkün olmadığını söylüyordu. Ama Çınar direniyordu. "Ben öyle bir adam değilim," diye tekrarladı kendi kendine. "O daha bir çocuk. Ben onun abisiyim!"

Ama bu kendini kandırma çabası kısa sürdü. Nazlı’yı düşünürken hissettiği o ince heyecan, yanında olduğunda kalbinin hızlanması… Bunlar masum bir abilikten fazlasıydı, ve Çınar bunu artık inkâr edemiyordu. Gözlerini kapatıp Nazlı'nın yüzünü düşündü. O güldüğünde içini saran mutluluğu, ona baktığında hissettiği koruma içgüdüsünün ötesindeki o farklı duyguyu… Ne kadar inkâr etmeye çalışsa da artık gerçeği görüyordu.

Peri’nin kıskançlığının sebebi buydu. Çınar bunu inkâr etse de Peri anlamıştı. Onun Nazlı’ya karşı olan aşırı ilgisini, koruyuculuğunu, hatta kıskançlığını fark etmişti. Aslında Peri haklıydı. Çınar, Nazlı’yı kendi abisi gibi koruduğunu söylemiş, hep bu yalanın arkasına saklanmıştı. Ama içten içe, Nazlı’nın başka biriyle birlikte olma fikrine katlanamıyordu. Batuhan’ı bu kadar şiddetle reddetmesi, Nazlı’nın başkasıyla mutlu olabileceğini kabul edememesi… Tüm bunlar, sadece abilikle açıklanamazdı.

Bu düşünceler içinde boğulurken, Çınar kendini suçlamaya başladı. "Ne yaptım ben? Nazlı daha genç, küçük. Ona karşı böyle hissetmek... yanlış, çok yanlış. Kendime nasıl izin verdim bu duygulara? Ben hain miyim?" Çınar’ın zihni bu sorgulamalarla dolarken, kalbinde bir başka gerçek yükselmeye devam ediyordu. Nazlı, onun için sadece bir kardeşten fazlası olmuştu. Bu gerçeği itiraf etmekten ne kadar kaçarsa kaçsın, artık bir çıkış yolu yoktu.

Bir süre banka sessizce oturdu, içindeki fırtınayı dindirmeye çalıştı ama en sonunda pes etti. Gerçek ne kadar acı verici olursa olsun, inkâr edemezdi. Nazlı’ya aşıktı. Ona baktığında hissettiği şey, abilik ya da koruyuculuk değildi. İçinde büyüyen o yasak, karmaşık, belki de yanlış hislerin adı aşktı. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Bu itiraf, içini sızlatıyordu, ama aynı zamanda bir rahatlama da getirmişti. Gerçekle yüzleşmekten başka bir seçeneği yoktu.

"Nazlı’ya âşığım," dedi kendi kendine, sesi sadece kendisinin duyabileceği kadar alçaktı. Bu itiraf, hayatını tamamen değiştirecekti, bunu biliyordu. Ama artık ne hissettiğini biliyordu, ve bu duyguların peşinden gitmek zorundaydı ne kadar imkânsız görünse de.

Çınar, kendisiyle yüzleşip Nazlı'ya olan duygularını kabul ettikten sonra, bu gerçeği daha fazla saklamanın, hem kendisine hem de Peri'ye daha fazla zarar vereceğini biliyordu. Peri'nin söyledikleri doğruydu; o, Çınar'dan önce anlamıştı her şeyi. Kendi duygularını kabul etmek zor olmuştu ama şimdi, Peri'yi daha fazla incitmeden bu ilişkiyi bitirmenin bir yolunu bulmak zorundaydı.

Telefonunu çıkardı, Peri’ye bir mesaj yazdı.

"Buluşmamız gerek. Konuşmamız gereken şeyler var. Lütfen."

Mesajı yolladıktan sonra içini bir huzursuzluk sardı. Peri’den özür dilemek, belki de onu tamamen kaybetmek… Zordu ama gerekliydi. Bir süre sonra telefonuna gelen cevapla Peri’nin buluşmayı kabul ettiğini gördü. Buluşma yeri olarak her zamanki kafeyi seçmişlerdi, sakin ve sessiz bir yerdi.

Çınar kafeye vardığında Peri çoktan gelmişti. Masada oturmuş, önünde duran kahveye dalgın bir şekilde bakıyordu. Çınar’ı gördüğünde bakışlarını kaldırdı ama gözlerinde eskisi gibi bir sıcaklık yoktu. Daha çok karışık, kırgın bir bakıştı bu. Çınar derin bir nefes alarak yanına oturdu, ama kelimeleri bulmak kolay olmadı. Birkaç saniye sessizlik içinde geçti.

Peri, sonunda sessizliği bozdu.

"Ne diyeceksen söyle artık, Çınar," dedi sakin ama hafif bir sitemle. "Sana o kadar çok şey söyledim ki, şimdi ne duyacağımdan emin değilim."

Çınar, başını eğip ellerini masanın üzerinde birleştirdi. Gözlerini Peri’nin yüzüne dikti ve içtenlikle konuşmaya başladı. "Haklıydın Peri," dedi yavaşça. "Söylediklerin… her şey doğruydu. Nazlı hakkında, benim hislerim hakkında. Ben kendime bile itiraf edemedim ama sen gerçeği görmüştün."

Peri'nin gözleri irkilmiş gibi açıldı. Çınar’ın bu itirafı, onun da beklediğinden daha açık bir kabul olmuştu. Çınar devam etti:

"Nazlı’ya karşı hissettiklerim… sadece abilik değildi. Bunu inkâr ettim, çünkü yanlış olduğuna inandım. Ve sana karşı da dürüst olmadım. Asıl mesele, sana olan duygularımın zamanla değişmiş olması. Bu yüzden de ilişkimiz hep çıkmaza girdi."

Peri, Çınar’ın sözlerini sindirmeye çalışırken, yüzündeki kırgınlık yerini hafif bir rahatlamaya bıraktı. Sessizlik birkaç saniye sürdü.

"Biliyordum," dedi sonunda, sesi çatallaşmıştı. "Ama senin bunu kabul edeceğini hiç düşünmemiştim. Ne olursa olsun, dürüst olduğun için teşekkür ederim."

Çınar, derin bir nefes alarak başını salladı. "Sana zarar vermek istemedim. Sana haksızlık ettim, biliyorum. Bu ilişkiyi sürdürmeye çalışmak, ikimize de zarar verdi."

Peri, gözlerini kahvesine dikti. Çınar’ın söyledikleri canını yakıyordu, ama onun dürüstlüğü de içini hafifletmişti. Kendi içinde uzun zamandır hissettiği bir şeydi bu: İkisi de farklı yollara gitmeliydi. Derin bir nefes aldı ve Çınar’a dönerek yumuşak bir sesle konuştu. "Bunu duymak zordu ama galiba buna ihtiyacımız vardı. Sana kızgınım, evet. Ama aynı zamanda hak veriyorum. Kendimizi kandırıyorduk."

Çınar, Peri’nin gözlerine bakarak yavaşça başını salladı. "Seni incitmek istememiştim, Peri. Ama doğru olan bu… İkimiz de daha fazla yıpranmadan ayrılmalıyız. Sen çok daha fazlasını hak ediyorsun."

Peri, gözlerinde hafif bir ıslaklıkla gülümsedi. Çınar’ın haklı olduğunu biliyordu. Onu sevmeye çalışmıştı, ama aralarındaki ilişki bir süredir zayıflamıştı. "Belki de gerçekten birbirimize uygun değildik. Ama yine de… seni sevmiştim, Çınar."

Çınar, bu sözlerle boğazındaki düğümün daha da büyüdüğünü hissetti. "Ben de seni sevdim, Peri. Ama… belki de doğru zamanda doğru kişi değildik."

Bir süre daha sessizce oturdular. İkisi de bu sonun geldiğini kabul etmişlerdi. Çınar, yavaşça elini masanın üzerine koydu ve Peri’nin eline hafifçe dokundu. "Affedebilecek misin beni?" diye sordu, sesinde hafif bir titreme vardı.

Peri, gözlerindeki yaşları saklamaya çalışarak gülümsedi. "Zamanla… evet, affedeceğim. Sen de kendini affet, Çınar."

Son bir bakışla birbirlerine veda edercesine baktılar. Ardından Çınar, Peri’nin elini bıraktı ve ayağa kalktı. Aralarında bir hüzün vardı, ama bu hüzün aynı zamanda bir rahatlama da getiriyordu. İkisi de özgürdü artık; yanlış bir ilişkiyi sürdürme zorunluluğu yoktu. Çınar, birkaç adım attıktan sonra arkasına döndü.

"Kendine iyi bak, Peri."

Peri de ayağa kalktı, başını hafifçe eğip gülümsedi. "Sen de, Çınar."

Çınar, kafeden çıktı. İçinde bir boşluk vardı, ama bu boşluk huzurlu bir sessizlikle doluyordu. Peri ile olan ilişkisinin sona ermesi, ona hayatında yeni bir yol çizmek için bir fırsat vermişti. Gerçekleri kabul etmiş, ilk adımı atmıştı. Geriye sadece, Nazlı ile olan hisleriyle ne yapacağına karar vermek kalmıştı.

Loading...
0%