@venus.77
|
Selamlar sevgili okuyucularım. Son bölüme gösterdiğiniz çaba için hepinize teşekkür ediyorum 💓 Şu an bulunduğum şehirden başka bir yere taşınma sürecindeyim. 30 oy sınırı aşılsa bile bölümler biraz gecikebilir. Şimdiden af diliyorum bekleyen herkesten. Hepinizi öpüyorum keyifli okumalar 🫶🏻
Alarmın sesini duyunca el yordamıyla uzanıp kapattım. Bugün cumartesiydi ve dün gece alarmı kapatmadığım için sabahın köründe uyanmak zorunda kalmıştım. Kafamı yastığa gömüp ofladım, nefessiz kalana kadar. Sırtüstü uzanıp tavana bakarak dün olanları düşündüm. Çınar, bana resmen ilan-ı aşk etmişti! Yorganımı kafama kadar çekip karanlıkta bekledim, sanki böyle yaparsam her şeyi unutabilecektim. Daha fazla yerimde duramayıp kalktım ve odayı havalandırmak için camı açtım. Güneş bulutların arasından yer yer ışığını saçsa da hava kapalıydı. Yeryüzü hüzünlü bir sabaha uyanmış gibiydi. Kaldırımda bir yerlere yetişmek için hızla yürüyen insanlar, simit satmak için bağıran yaşlı amca, ağaçların altında gayesizce yatan köpekler bunu umursamadan yerlerini almışlardı. Her şey olağan akışındaydı, ama benim için asla öyle değildi. Bir gecede tepetaklak olmuştu sanki dünyam. Masamdan bana göz kırpan kavanozun varlığı midemi harekete geçirdi sanki. İçerde kesinlikle filler tepişiyor olmalıydı. Erken kalkmış olmamın verdiği rahatlıkla sandalyeme oturdum ve kavanozu dikkatli bir şekilde açtım. İçindeki minik notları masaya sıraladım. Rengarenk, minicik kağıt parçalarının kalbimi hızlandıracak güçte olması beni deli ediyordu. Cesaretimi topladım ve ilk notu alıp okumaya başladım. Eciş bücüş yazısı içimi saf mutlulukla doldurdu, onu bu notları yazarken hayal ettim. "İçindeki ışığı etrafına saçan bir yıldız gibisin. Kimsenin onu söndürmesine izin verme." Gülümseyerek diğer notlara geçtim. Hemen hepsinde beni öven, ara ara tavsiye veren ama genel olarak hislerini saklamaya çalışsa da kendini ele veren bir hava vardı. Kalbimdeki kıpırtılarla notları kimsenin göremeyeceği bir yere kaldırdım. Saçlarımı topuz yaparken bugün neler yapacağımı düşündüm. Öğleden sonra dershaneye gitmem lazımdı. Onun öncesinde belki biraz dolaşmaya çıkabilirdim Eda'yla. Odadan çıkıp mutfağa yönelirken abimi gördüm, esneye esneye salona doğru yürüyordu. Beni gördü ama istifini bozmadan yoluna devam etti. Salak! Onu umursamadan mutfağa girdim. Annemle Yiğit kahvaltı hazırlıyorlardı. Sessizce arkalarından yaklaşıp ikisine birden sarıldım. Annem baş parmağıyla üst damağını itip bana kızgın bakışlarla bakarken Yiğit yaşadığı küçük çaplı heyecanın etkisiyle kıkır kıkır gülüyordu. "Kız, eşşek sıpası! Ödümü kopardın." Annemin sesine yansımıştı öfkesi. "Sana da günaydın annemmm." Doğranmış salatalıklardan ağzıma attım bir kaçını. "Abla bugün parkta oyun oynayalım mı?" Sorduğu soruyla birlikte Yiğit'e döndüm. Masum masum bakıyordu, kıyamam. Çenesini kavrayıp okşadım. "Yarın oynasak olur mu bitanem? Bugün dershaneye gitmem gerekiyor." Yüzü asılmıştı. Kafasını öne eğip "hı hı"dedi mırıldanarak. "Kahvaltıdan sonra çıkacağım Eda'yla erken buluşup tekrar yapacağız." Göz ucuyla anneme baktım, çaydanlığı ocaktan alıyordu. Söylediklerimi duydu ancak olumsuz bir şey demediği için bunu izin olarak kabul ettim. Karnımı bir güzel doyurduktan sonra odama geçip üzerimi değiştirdim. Kitaplarımı çantaya atıp gerekli malzemeleri de ekledim içine. Saçlarımı serbest bırakıp aynadan kendime baktım. Hazır olduğuma kanaat getirdikten sonra evden çıktım. Eda beni bekliyor olmalıydı, öyle haberleşmiştik çünkü. Aşağı indiğimde onu gördüm. Beni görünce gülümsedi. Birkaç adımda yanına varıp sarıldım. "Naber kaçak?" Ona, olanları anlattığımdan beri bana kaçak diyordu. Bu beni rahatsız etse de bir şey demedim. Bir bakıma haklıydı, Çınar'dan kaçmıştım resmen! "Gördüğün gibi."dedim kendimi gösterip. Kafasını sallayıp güldü. "Erkenden dershaneye gitmeyeceğiz herhalde?"dedi sorarcasına bir imayla. "Saçmalama, gezelim diye erken çıktım zaten, bunaldım." Rahatlamış bir ifade yerleşti yüzüne. "Haaa, iyi bari."dedi önüne dönüp. "Aslında ben de bilmiyorum." Saçımı kaşıyıp etrafa baktım. Sanki ona küfür etmişim gibi bir bakış yerleşti yüzüne. "Dalga mı geçiyorsun?"dedi yüzümü incelerken. Aslında ciddiydim, neden böyle anlamıştı ki? "Yoo."dedim ciddi bir sesle. "Başka bir fikrin varsa bilemem tabi"diyerek sorarcasına ona döndüm. "Offf" omuzlarını düşürüp sesli bir of çekti. "Burası göt kadar şehir, yapılabilecek şeyler kısıtlı. Ya avm ya parklar ya da caddeler. Canım büyük şehir kaosu çekiyor resmen!" Söylediklerine gülerek karşılık verdim. Burası Denizli'ydi , gerçekten yapacak bir şey yoktu. "Üniversite için büyük şehirleri yazarız üzülme, gel şimdi kafeye gidelim en azından sıcak çikolata falan içeriz."diyerek koluna girdim. Olumlu mırıltılar döküldü dudaklarından. Otobüs durağına varıp oturduk. Beklemek çok sıkıcıydı. *** Dershanenin yakınlarında bir kafeye girmek üzere karar verdik ve oraya doğru adımladık. İçeri geçecekken sigara içilen açık alanda Çınar'ı görmemle duraksadım. Karşısında biri vardı. Gözlerimi kısıp kim olduğunu anlamaya çalıştım. Kızıl saçlarından tanıdığım kadarıyla Peri abla olmalıydı. Çınar'ın gözleri bir anlığına benimkilerle buluştuğunda yüzünde aniden beliren panikli ifade Peri ablanın da dikkatini çekmiş olmalı ki yerinde kıpırdanıp sağa sola bakındı. Daha fazla dikkat çekmemek adına hemen içeri geçip Eda'nın seçtiği masaya oturdum. O ikisinin ne işi vardı burda? Gerçi beni ne ilgilendirirdi ki. Belki de barışmışlardı sonuçta eski sevgililerdi. "Ben kahve alacağım galiba Nazoş, sen ne içeceksin ?" Eda'nın sorusuyla kafamı menüye çevirip yalandan bir baktım. "Sıcak çikolata" kararım belliydi zaten. Ancak kafamdaki soru soran canavarı susturamıyordum. Merakım beni esir almıştı resmen. İçimden bir ses masalarına git, konuş, sor onlara diyordu ama ne hakla, ne hadle bunu yapabilirdim ki? Eda bir süre telefonuyla oyalanıp dış dünyadan bağını kestiğinde ben de çaktırmadan dışarı ile burayı bağlayan kapıyı gözetliyordum. Çınar'ın gelmesini bekliyor gibiydim sanki. Oysa çocuğu reddeden, kaçan bendim. Uzak durmakta sonuna kadar haklıydı. Şimdi ne yüzle yanıma gelmesini istiyordum ki? "Afiyet olsun" garson içeceklerimiz bırakıp giderken teşekkür ederek kupalarımızı önümüze yaklaştırdık. "Ahmet buluşmak istiyormuş ama önce sana sorayım planımız var mı yarın için?" "Siz baya baya oldunuz he." dedim imalı imalı gülerek. İçeceğimden bir yudum alıp devam ettim konuşmaya. "Tamam o zaman yazıyorum benimkine." "Yaz bakalım seninkine." Gülümseyerek; heyecanlı heyecanlı mesaj yazmasına baktım. Ne şanslıydı. Onun adına çok mutluydum. Ne güzel, uğraşacağı bir abisi ya da hoşlanıp da olmayacağını bildiği birisi yoktu. "İçeri girerken Çınar'ı gördüm sanki. Şimdi aklıma geldi. Fark ettin mi sen de?" Kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım. "Evet, oydu." gülümsemeye çalıştım sanki bir şey yokmuş gibi. "Peri ablayla oturuyorlardı." "Eski sevgilisi değil miydi o?"dedi refleks olarak kapıya doğru bakarken. Omuz silktim. "Evet ta kendisi." Yüzüme anlam verememiş gibi baktı bi süre."Barıştılar mı acaba?" "Bilmiyorum Eda! Umrumda da değil." Ani çıkışım onu korkutmuştu. Bu tepkimi beklemiyor olmalıydı. Aslına bakılırsa ben de beklemiyordum. "Neymiş o umrunda olmayan hanımefendi?" Çınar'ın sesini duymamla kaskatı kesildim. Yanımıza ne ara gelmişti bu manyak? "Çına-Çınar abi?" Dediğimde yüzü düştü. Hay dilimi eşşşek arıları soksun. Bok vardı da abi diyordum! "Ne işin var burada?"dedim sanki içeri geçerken onu görmemişim gibi. "İyi, oturuyorduk Peri'yle. Siz napıyorsunuz asıl?" Sandalyeyi çekip oturdu. "İyii, biz de dershaneye gitmeden önce oturalım dedik biraz." "Bırakayım mı sizi dershaneye uzak mı?" Eda ile birbirimize baktık. "Yok, yakın zaten yürürüz ya." "Siz bilirsiniz. Eee sen napıyorsun Eda?" Eda kahvesinden bir yudum alıp sakin bir şekilde Çınar'a döndü. O da şaşırmıştı benim gibi. "İyiyim Çınar abi, bildiğin gibi işte." Bakışları bir anlığına beni bulup ardından tekrar Çınar'a yöneldi. "Barıştınız galiba Peri ablayla." "Her yerde de gözün var herhalde meraklı Melehat." İkimizin de hala ona bakıyor oluşu konuşmasına devam etmesine sebep oldu. "Anlaşıldı, tek meraklı sen değilsin. Barıştık, içiniz rahat olsun."dedi gözlerini gözlerime dikip. Yutkunup kafamı çevirdim hemen. Karnıma ağrı girmişti anında. Yumruk yemiş gibiydim. Gözlerime hücum edecek yaşları sezdiğimden, kafamı yukarı kaldırıp tavana baktım. Ağlama, ağlama.. kendine gel Nazlı. Salak mısın? Sanane, ne isterse yapar onun hayatı. Senin keyfini mi bekleyecekti sanki? "Hayırlı olsun o zaman." soğuk bir şekilde Çınar'a bakıp önüne döndü tekrar. Eda'nın dediklerine sadece kafasını salladı Çınar da. Bakışlarını üzerimde hissediyordum. Tepkimi ölçüyordu galiba. Tabiki duygularımı belli edecek kadar aptal değildim. Elimden geldiğince gerçekçi bir gülüş yerleştirdim yüzüme. "Hayırlı olsun Çınar abi. Mutluluklar dilerim."dedim abi kelimesini bastıra bastıra. Kasılan çenesi, çatılan kaşları söylediklerimden hiç memnun olmadığını gösteriyordu. "Sağol Nazlı." Sıcak -artık soğuk- çikolatamın son yudumunu da alıp masaya bıraktım. Çantamdan cüzdanımı çıkarıp ayaklandım. "Biz kalkalım artık, dersimiz var." Eda'ya hızlı bir bakış attım. O da benim gibi çantasını alıp kalktı. Çınar da yerinde doğrulup vedalaşmak için bana doğru eğildi. "Görüşürüz, iyi dersler ufaklık." Baş selamını (!) alıp garip garip yüzüne baktım. Ne yani abi-kardeş mi olmuştuk tekrardan?! Sinirli bir halde kafeden çıktım. Dişlerimi biraz daha sıkarsam yola döküleceklerdi artık. Fakat kendime engel olamıyordum. Çığlık atmak, tekmelemek istiyordum etrafımı. "İyi misin kanka sen?" "İyi miyim Eda? Bilmiyorum iyi miyim değil miyim tek bildiğim sinirli olduğum. Saçlarımı koparacağım şimdi sinirden!" "Kanka bi sakin olsana. Çınar yalan söylüyor bence." Kaşlarım istemsizce çatıldı. "Ne?" "Zarf attı işte. Tepkini görmek istedi. Sana karşı boş olsa niye ayrılsın Peri'den? Bence barışmadılar. Niye buluştular bilmiyorum ama barışmadıklarına yüzde yüz eminim." Söyledikleri kafamı karıştırıyor zaten bulamaç olan beynimi iyice beter hale getiriyordu. Haklı olabilir miydi acaba? Çınar’ın bana bakışındaki o panik ifadesi, içimdeki merakı daha da körüklüyordu. "Ama ya gerçekten barıştıysalar?" dedim, içimden geçirdiğim kaygıları dile getirerek. "Barışmadıklarına eminimmmm." İçimde bir umut ışığı yanmaya başladı. Belki de Eda haklıydı. Belki Çınar gerçekten de beni sınamak için yapmıştı bunu. Ama bu düşünce, kalbimdeki karmaşayı dindirmiyor, aksine büyütüyordu. “Yine de ne fark eder ki,” dedim. “Eğer öyle yaptıysa bile sanki biz mi sevgili olacağız? Abimin gözünden kaçmaz bu.ikimiz de bu durumu ne kadar gizleyebiliriz ki?” Eda omuz silkti. “Belki de abinin bu durumu bilmesine gerek yoktur. Senin için önemli olan, ne hissettiğin. Eğer Çınar'a karşı hislerinden eminsen, bu durumu abine açıklamak zorunda değilsin.” O an Eda’nın söyledikleri bir nebze rahatlatıyordu beni. Ama içimdeki belirsizlik ve kaygı, bu rahatlık hissini çabuk söndürüyordu. Derse gitme fikri bile artık içimden gelmiyordu. Bir an için sadece dışarıda olmak, kalabalığın içinde kaybolmak istedim. Havadaki gri bulutlar içimdeki karamsarlığı yansıtıyordu sanki. Eda’yla yürürken aklımda hala Çınar vardı; onun yüzündeki ifadeler, bir anlığına bile olsa beni kandırıyor olabileceği ihtimali. “Ya kızım hoşlanıyor musun hoşlanmıyor musun sen bu çocuktan?” diye sordu Eda aniden. Cevap vermekte zorlandım. Çınar benim için karmaşık duygular demekti. Onunla olan anılarım, kalbimde bir yer etmişti. Ama artık ne yapacağımı bilmiyordum. “Bir şeyler hissediyorum, ama bu ne olduğundan emin değilim." dedim. “Ona yaklaşmak, hissettiklerimi açıkça yaşamak istemiyorum. Ama uzak durmak da imkânsız.” Eda, "O zaman bu durumu çözmek için bir şeyler yapmalısın," dedi kararlı bir sesle. "Belki de tekrar konuşma zamanı gelmiştir." Dershane binasına yaklaştığımızda, adımlarım daha ağırlaşmıştı. İçimdeki belirsizlik, sabırsız bir şekilde konuşmayı bekliyordu. Bu durumu çözmek, hislerimi açığa çıkarmak ve en önemlisi Çınar’ın gerçek niyetini anlamak zorundaydım. Ama bunun için ne gerekiyordu? Cesaret mi, yoksa sadece doğru anı beklemek mi? Dershane kapısına geldiğimizde, Eda'nın tavsiyelerini düşünüyordum. İçeri adım attım ama kafamda hala Çınar vardı. Ne yapacağımı düşünmeden duramıyordum. İçimdeki kararsızlık, ders boyunca beni rahat bırakmadı. Notlarımı alırken, dikkatimi veremediğimi fark ettim. Sınıfta herkes kendi işine odaklanmışken, benim aklım bir başka dünyadaydı. Sonunda, dersi bitirdiğimizde Eda’ya "Bir şeyler yapmalıyım," dedim, gözlerimde bir kararlılık belirmişti. "Belki de ona bir mesaj atmalıyım. Her şeyi sorgulamadan geçiştirmek, kalbimdeki yükü daha da artırıyor." Eda gülümseyerek başını salladı. "Yap kanka yap. Yap ben arkandayım" O an, belki de kendime olan güvenimi tekrar kazanmanın zamanıydı. Eda’yla birlikte dershane kapısından çıkarken, içimde bir şeyler değişmişti. Çınar’a ulaşmak, belirsizliklerle yüzleşmek ve hislerimi dile getirmek zorundaydım. Hayatımda belki de en önemli adımlardan birine hazırlanıyordum. Kalbimdeki karmaşayı çözmek ve duygularımı anlamak için doğru zamanın geldiğini hissettim. Belki de Çınar ile olan hikâyemiz, yeni bir başlangıç olabilirdi.
|
0% |