@venus.77
|
Midemde nükseden acıyla birlikte yüzümü buruşturdum. Reflü atağım tutmuştu yine, halbuki beslenmeme de dikkat ediyordum niye geçmiyordu bu Allahın cezası? Bu kadar hassas olmasam olmuyor muydu sanki? Yatağımda doğrulduktan sonra eğilip saate baktım. 08:30. Okula çoktan geç kalmıştım. Zaten midem de ağrıyordu, bunu fırsat bilip okula gitmeme kararı aldım. Zaten okulun ilk haftasıydı, ders falan işlemezdi hocalar. Eda'ya hasta olduğumu ve gidemeyeceğimi içeren bir mesaj atıp yataktan sarkıttım bacaklarımı. Gözlerimi pencereye doğru çevirip, cama vuran minik damlaları izledim. Göz yaşlarıma benzettim onları, minik ama sürekli.. İstemeyerek de olsa yatağımdan kalkıp sandalyemin üzerindeki ince hırkamı geçirdim üzerime. Eylül sonuna gelmiştik neredeyse ve havalar iyiden iyiye soğumaya başlamıştı artık. Odadan çıkıp tuvalete koştum hemen fakat doluydu. Holde beklerken annemle Yiğit'i gördüm. Dinozorlu takımı giydirilmiş, saçları taranmış, yüzünde okulun ilk günü heyecanı vardı. Beslenme çantasını Yiğit'in boynuna asıyordu annem. Beni görünce ikisi de bana dönüp baktı. "Sen niye hazır değilsin?"dedi annem merakla üzerimi süzerken. Omuz silkip kolumda saat varmış gibi saati işaret ettim. "Geç kaldım"dedim umarsızca. Kaşları çatıldı, bir şey söylemek için ağzını açtı ancak sonra vazgeçip Yiğit'in çantasını alarak dış kapıya doğru yürüdü. "Kendin bilirsin. Biz çıkıyoruz, masayı toplamadım sen yedikten sonra halledersin"dedi. Ona kafamı sallayıp Yiğit'e döndüm. "Görüşürüz balım, iyi eğlenceler sana okulda"diyerek öpücük attım. O da bana aynısını yapıp el sallayarak annemle birlikte çıktı. Babamı görmeyi beklerken abim çıkıverdi tuvaletten. Eli karnındaydı. "Mideyi fena bozmuşum"dedi ovalarken. Suratımı buruşturup, girmekten vazgeçerek mutfağa yöneldim. "Kahvaltı ettin mi?"diye bağırdım beni duymasını umarak. Abimden sızlanan mırıltılar döküldü sadece. Galiba cidden hasta olmuştu bu manyak. Tepsiye, yiyebileceği besinlerden bir kahvaltı oluşturup odasına götürdüm. Kapısını ayağımla itip hızlıca açtım. Beni görünce panikle telefonu yorganın altına sakladı. "Yavaş gel hayvan" dedi tehditkar bir tonda. Korkmuştu galiba. İçten içe gülerken hiç istifimi bozmayıp ona doğru adımladım. "Yap hadi kahvaltını, sen bari okuluna geç kalma"diyerek tepsiyi dizlerinin üzerine koyup geri çekildim. "Okula gitmeyeceğim"dedi. Sorar gözlerle ona baktığımı fark etmiş olacak ki "Okulun ilk haftası üniversiteye gidilmez Nazo, bu yazılı olmayan bir öğrenci kuralıdır."dedi. "Ben de gitmeyeceğim, ders işlenmiyor zaten."dedim arkamı dönerken. "Gel seni dışarı çıkarayım o zaman bugün." Söyledikleriyle birlikte hemen arkamı döndüm. "Sahi mi?"gözlerim kocaman açılmıştı. Gülümseyerek kafasını salladı. Allah Allah ölecek miydi acaba? Niye bana iyi davranıyordu ki? "Aslan abimmm!"diye bağırarak ona öpücük attım ve zaman kaybetmeden kahvaltımı yapmaya gittim mutfağa. Ortalığı da toplayıp hazırlanmam gerekiyordu daha.
Kahverengi kotumu, damalı cropumla kombinleyip , altına da beyaz sporlarımı giydim. Üzerimdekilere uygun bir çantayı da omzuma asıp aynanın karşısında kendimi süzdüm. Bence, oldukça güzel olmuştum. Saçlarımı düz ve salınık bırakıp güneş gözlüğümü de alarak odamdan çıktım. Abim kapıda beni bekliyordu. Kapıyı kilitleyip çantama attıktan sonra gelen asansöre bindik. "Nereye gidiyoruz abiş?"dedim merakla. "Çınar aşağıda bekliyor bizi, kararı beraber veririz."dedi gülümseyerek. Çınar adını duyunca moralim bozulsa da çaktırmamaya çalışarak sırıttım. Apartmandan çıktığımızda arabasına yaslanmış, sigara dumanını üfleyerek gökyüzüne bakan bir Çınar abi karşıladı bizi. Abim "Kardeşimm"dedi ona doğru yürüyüp el selamı verirken. Abimle selamlaşırken gözleri bir anda beni buldu. Tepeden tırnağa süzüp nihayetinde gözlerimde durdu. Gülümseyecek gibi oldu ancak hemen vazgeçip abime döndü. "Ufaklığı getireceğinden haberim yoktu."dedi beni ima ederek. "Benim kıza, Samet'le çıkacağız demiştim." Abim kafasını sallayarak onu onaylayıp bana döndü "Okul kaçağını gezdirelim diye düşündüm."dedi. Ardından muzip bir sesle "Hanım köylü olmuşuz kardeşim"diyerek omzuna vurdu hafifçe. Çınar abi küçük bir sarsıldı, sonrasında "Yok be oğlum, merak ediyor kız. Zaten son zamanlarda çok darlıyor."dedi bıkmış bir tonda. Beklemekten sıkıldığım için açık olan arabanın arka koltuğuna geçtim. Gözlüğümü takıp camı açarak "Hadi, gitmiyor muyuz?"diye sordum. Abimler gülüşerek arabaya bindiler. Çınar abi dikiz aynasından beni süzüyordu hala. Kendince özür bekliyordu ama asla yapmayacaktım bunu. "Nereye gidiyoruz?" "Karar vermedik brom, sür nereye sürersen"dedi abim sigara paketinin jelatinini sökerken. Ne kadar çok içiyorlardı böyle? İnsan kendine zararı olduğunu bile bile içer miydi bu zıkkımı? "O zaman sizi Denizli'nin en iyi kahvecisine götüreceğim."dedi Çınar abi gülümseyip. Gözleri hala bendeydi. Muzipçe sırıtıyordu. İçimden her ne kadar gülmek gelse de kafamı cama çevirip sanki görmüyormuşum gibi rollendim. Belli bir süre ilerledikten sonra durduk. "Analog Plak& Kahve evi" tabelasının tam karşısındaydık. "Siz inin, ben park edip geliyorum"dedi Çınar abi. Abimle birlikte araçtan inip dikkatli bir şekilde yolun karşısına geçtik. Gireceğimiz kafeye daha önce hiç gelmemiştim. Abim eliyle kafeyi gösterip geçmem için bekledi. İçeri girdiğimde, sanki yıllar öncesine ışınlanmış gibiydim. Vintage bir havası vardı buranın. Eski plaklar, kitaplar, işlemeli ahşap koltuk takımları ve oymalı masalar.. Loş ışıklandırma altında parlayan dokuma olduğunu düşündüğüm kilimler... Plak çalardan gelen eski bir şarkı... Nostaljik atak geçiriyordum, büyülenmiş gibiydim, ve kombinim de o kadar uygundu ki burası için. Abime , fotoğrafımı çekmesini söyledim hemen. Beni kırmayıp birkaç tane çekti. Çınar abi de nihayet geldiğinde, içeri doğru adımladık. Garsonlar bizi karşılayıp, geçmemiz için sigara içilen tarafa yönlendirdiler. Gözümüze kestirdiğimiz bir masayı seçip oturduk. Daire şeklindeki menüyü inceledik ancak Çınar abinin önerisiyle Çedene Menengiç Kahvesi söyledik. Onlar sigaralarını yakarken ben de telefonuma bakmaya karar verdim. Eda, okulda her şeyin yolunda -yani sıkıcı- olduğunu yazmıştı. Batuhan'dan herhangi bir haber yoktu. En son gece mesajlaşmıştık ve bu sabah için bir sürü ders kayıt vs işleri olduğunu söylemişti. Oturduğum yerde bir özçekim yapıp fotoğrafıma baktım, hoşuma gitmediği için sildim. Sonra ekranı kilitleyip dirseklerimi masaya yaslayıp yüzümü avuçlarımın arasına aldım. "Beğendiniz mi burayı?" Çınar abinin sorusuyla birlikte bakışlarımı ona çevirip kafamı salladım. "Çok güzel bir yermiş, huzur verici." Abim de sigarasından son bir fırt alıp kafasını sallayarak "Ben de Gökçe'yi getireceğim bir gün, güzel mekan."dedi. Midesinden yükselen seslerle birlikte eli karnına gitti ve yüzüne endişeli bir ifade yerleşti. "Acil tuvalete gitmem lazım."diyerek apar topar kalktı yanımızdan. Yerimde doğrulup bakışlarımı masanın altında birleştirdiğim ellerime indirdim. "Midesini bozmuş abim."dedim kafamı hiç kaldırmadan. "Kahveyi de içerse tüm vakti orada geçecek."dedi eliyle tuvaletleri işaret edip. İstemsizce kıkırdadım. "Özür dilerim."dedi beklemediğim bir şekilde. "Sana yalancı muamelesi yaptım, üzgünüm."diye ekledi. Ne tepki vereceğimi bilemez bir halde gülümsemeye çalıştım. "Sorun değil."diyerek bakışlarımı ona çevirdim. Gözleri koyulaşmıştı. Gerçek rengini bilmesem simsiyah olduklarına yemin edebilirdim. Demek ki sadece ela gözlerin rengi değişmiyormuş ara ara. "Senin iyiliğin içindi abicim."diyip gözlerini kaçırdı. "Kahveleriniz" garsonun sesiyle ikimiz de ona dönüp geriye doğru yaslandık. "Teşekkürler"diyerek masadaki kahveyi önüme yaklaştırdım biraz daha. Buharı üzerindeydi. Gelen fincanlar çok tanıdık gelmişti. Babaannemin gümüşlük dolabındaki fincan takımına çok benziyordu. Kahverengi ve kavun içi karışımı, parlak porselenden yapılmış, baklava desenli ve oldukça hoş bir takımdı. "Beğendin galiba?"dedi gülerek. Çınar abinin sesiyle kendime gelip ona döndüm. "Babaannemin takımına benziyor."dedim gözlerim hala fincandayken. "Demode yani?"diye sordu. Hafif bir kahkaha atıp kafamı sağa sola salladım. "Hayır, çok güzeller." İkimiz de sessizce kahvelerimizi yudumlarken "Peri abla çok güzel bir kız"diye girdim cümleye. "Kalbi de temiz, üstelik fala da bakıyor. Sana baktı mı hiç?"diye sorumu yönelttim. Yerinde geriye yaslanıp omuzlarını düşürdü. "Evet, güzel bir kız ancak..beni darlıyor. Her şeyden haberdar olmak istiyor ve güvenini sarsmışım gibi davranıyor."dedi. Yüzü düşmüştü. İçimden, kendime bu konuyu açtığım için kızdım. Ne vardı sanki çenemi kapalı tutsaydım? "Özür dilerim abi, ben yaranı deşmek istememiştim."diyerek kafamı öne eğdim. "Sorun değil."dedi. Abim "Tuvaleti baya inceleme fırsatım oldu."dedi yanımıza geldiğinde. "Orayı bile çok güzel dekor etmişler." Çınar abiyle birlikte kahkaha attık. "Sen yine de buradaki dekorları incele kardeşim."dedi Çınar abi gülümseyip. Abim de hafifçe sırıtıp kahvesini eline aldı. Bir yudum alıp arkasına yaslandı. "Ne güzelmiş lan bu"diyerek bir yudum daha aldı. Gülümsüyordu ancak bu yarıda kesildi çünkü midesi yine harakete geçmişti. "Gidip geleyim de kalkalım ya! S*kicem bu hastalığı." Sinirli sinirli tuvalete koşarken minik bir endişe kol gezdi vücudumda. Hastaneye mi gitseydik acaba? "Çınar abi, abim beni dinlemez kesin. Sanki senin fikrinmiş gibi onu hastaneye götürsek? Bir serum bi şey yese, iyi gelir belki."dedim endişeyle. Bir yandan da telefonumdan saate bakıp masaya geri bıraktım. "Valla abiciğim, abin beni de dinlemez ki."dedi yüzünü buruşturup. "Gökçe'ye mi sorsak ne yapsak, o ikna ediyordu bi şekilde."diyerek öneri sundu. "Aaa evet, olabilir bak, ama derstedir bence o." Söylediklerimin üzerine telefonunu cebinden çıkardı ve Peri ablayı aradı. Durumu izah edip Gökçe ablaya haber vermesini istedi ve kapattı. "Peri'ye söyledim, Gökçe'ye haber verecek. Merak etme bi şey olmaz abine." Beni rahatlatmaya çalışıyor oluşuna gülümsemeden edemedim. "Umarım." "Üzgünüm Nazlı ama abine söylemek zorundayım artık." Peri ablanın falda dedikleri çıkıyor muydu yoksa? |
0% |