Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Giriş: Emanetler

@venustenokur

Selaaammm, merhabalar öncelikle ve Venüs'ünüz yani gerçek adım Melike bana nasıl hitap etmek istersenizzz.

Sosyal medya hesaplarımdan bana ulaşabilirsiniz:

İnstagram/Youtube/Tiktok:@venustenokur

hesaplarımı takip ederseniz çookkca mutlu olurum.

İnşallah emeklerimin karşılığını alırım canlarım. O zaman kurguma uzatmadan geçelim. İyi okumalar. 🫠😚💗

 

Bölüm Müziği:

•Cem Adrian &Ceylan Ertem - Bu Gece Uyut Beni

​​​​•>Cem Adrian & Derya Bedavacı - Viran

 

GİRİŞ:EMANETLER

​​​​​*Bundan sonra siz birbirinize emanetsiniz.*

•23/07/2011

(Yazarın Anlatımıyla)

Bir yaz günü sabahıydı. Güzel, neşeli, cıvıl cıvıl bir mahallede yaşayan mahalle sakinleri tatlı bir telaş içerisindeydiler. Güzel bir genç kızı gelin olarak göndermenin telaşı vardı. Yakınlar yardım ediyor, komşulara davetiyeler gönderiliyordu.

En nihayetinde gece çökmüştü, davetliler en güzel elbiselerini giyip gelmişlerdi. Küçük Ekim, arkadaşı Nisan ve mahallede beraber oynadıkları çocuklarla neşe içinde bir oraya bir buraya koşuşturuyolardı. Küçük Nisan ve Ekim hep ikiz gibi giyinirlerdi anneleri çok yakın arkadaştı ve onlarında arkadaş olmalarını istiyorlardı. Öyle de olmuşlardı.

Gelin ve damat gelirken çalan müzik Müslüm Gürses'ten seni yazdım olmuş.

Küçük Ekim "Annecim, annecim! Bende biygün bu abya gibi bu şekiyde yakışıkyı, güçyü, kasyı yıydızımla evyencek miyim?" diyerek minnak parmağıyla işaret etmiş. Annesi ve öz teyzesi gibi gördüğü kadın bunu duyunca dayanamayıp kahkaha atmışlar. Annesi kızının "Yıldız" diye tabir ettiği çocuğu iyi tanıyormuş. Minik kızı oğlanın yakasından ayrılmazmış kı hiç.

​​​Kadın " Tabi kızım oda seni severse neden olmasın?" diyince tekrar gülüşmüşler. "Sevsin ya da sevmesin. Umyumda deyiy! Başına öyye şeyley yapayım ki! Buna mecbuy kayıy." demiş

"Güzel kızım benim bu ne acele böyle bakayım?" demiş Nisan'ın annesi Melek. "Çocukları böyle yerlere getirmeyeceksin aslında." diye sitem etmiş Ekim'in annesi Sibel. Nisan dururmu hemen o çenesiyle atlamış lafa "Ben kardeşimi o zibidiyle istemiyorum!" demiş sinirle. Annesi ise "Şşş kızım o laf ne öyle ayıp biz sana kötü söz bile öğretmedik kim öğretiyor sana bunları bakalım?" diyerek yerinde tepinen kızını kollarının arasına almış. "O çocuğun arkadaşından!" demiş.

*

İkisininde anneleri kahkalarla gülerken Ekim kızmış ve tirip atmış kollarını birbirine kavuşturarak "Hıhh!" Ekim'in annesi "Tamam tamam Ekim kızım kalk!" Ekim kalkar "Nisan kızım sende kalk yavrum." Nisam'da kalkar ve Ekim'in yanına gelir.

Ekim'in annesi onlara nasıl dans edileceğini gösterirken Nisan'nın annesinin gülmekten karnına ağrilar girmiş, kızların bu halini görünce hemen telefonunu çıkartıp çekmeye başlamış.

Müslüm Gürses şarkısında Solmadan gel artık aşkımın gülü derken anneleri de bir yandanda gülüyolarmış.

Şarkıda"Böyle bir aşk görülmemiş dünyada, ne geçmişte ne de bundan sonra da, arasalar bulamazlar rüyada, göremezler seni yazdım kalbime..." diye devam ediyormuş. Şarkı sözleri böyle devam ederken kızların anneleri hala gülüyorlarmış nihayetinde şarkı bitmiş ve kına yakılmak üzere Nisan'ın annesi kalkmış ve kına tepsisini almış, ellerine mum yakılmış birkaç genç kız, arkada yine bir şarkı ile kızın etrafında birkaç defa dönmüşler.

Sonunda durmuş ve kızın yanına gitmiş o sırada kınayı yakmak için Ekim'in annesi Ekim'in yanından ayrılıken Ekim "Anne!" Annesi kızına döner "Anne bende gelebilirmiyim?" Annesi "Tabi ki! yavrum gel bakalım." der ve Ekim'in elinden tutup oraya götürür. Gelinin eline kına yakılır.

 

3 saat sonra...

Artık eve gitme zamanı gelir herkes evlerine yavaş yavaş gider. Etrafta koşuşturmadan yorgun düşen Ekim ve Nisan Annelerinin kucaklarında uyurlar Ekim'in annesi "Melek gidelim mi arkadaşım." "Gidelim çocuklarda uyudu."

Kına gecesini düzenleyenlere Allah mesut etsin dedikten sonra evlerine doğru giderler Nisan'gilin eve varınca Ekim'in annesi "iyi geceler Melek" "Sanada." İkiside tam arkadasını dönmüş gidecekken Melek arkadasını döner ve "Ha Sibel sana bir şey dicektim bak unuttum Ahmet yarın sabah işe gidecek bende öğlenden sonra size geleceğim müsaitmisin dicektim." "Biliyosun ki herzaman müsaitim." Ikiside tebessüm eder. "Teşekkürler." "Rica ederim iyi geceler." "Sana da iyi geceler."

Sabah olur Nisan ve Annesi Ekim'gile giderler (vakit öğle)

Ekimin annesi "Bir bardak daha çay istermisin?" "Yok sağol."

Sessizlik... Sessizlik...

Ekim "Nisan beni yakalamaz ki!" Nisan "yakalıycam göreceksin."

Çocuklar ordan buraya koşuştururken Nisan'nın annesi Melek derin bir"Offf" çeker. Ekim'in Annesi, Melek'in Masa üstündeki birleştirmiş ellerinin üzerine elini götürür "İyimisin?"

Melek " Bilmem, sanki. Yani nasıl diyeceğimi bilemiyorum..." "Anlat kardeşim içini dök."

"Yani Sibel ne bileyim sanki sanki gidecekte gelmeyecek gibi hissediyorum."

"N-Ne M-M-Melek nasıl yani" "Sibel"

"Efendim"

"Bana bir şey olursa kızıma bakarmısın?"

Melek, kıpkırmızı olmuş yüzü ve dolmuş gözleriyle Sibel'e bakar. Sibel ise donmuş bir ifadeyle "Arkadaşım sen hiç iyi değilsin sakince otur ben sana bi su getireyim."

Sibel su getirir ve tekrar masaya oturur suyu Melek'e uzatır "Al iç." "Sağol." Melek bir yudum, iki yudum, üç yudum içer tekrar gözleri dolarak "Kızımı bu dünyada sana amanet etmek istiyorum ona bakarmısın?"

Sibel yutkunarak "Tabi ki Nisan benimde kızım sayılır." Melek'in neden böyle dediği anlamaya çalışır. "Teşekkürler, iyi ki seni tanımışım, iyi ki sen benim arkadaşım oldun." "Asıl sen iyi ki varsın da niye böyle bir konuşma yapma gereği duydun?" der. Melek göz yaşlarını silerken Sibel konuşmaya girer. "Sen iyimisin? Değilsin bu aşşırı belli." "Yok iyiyim sağol." "O zaman bir daha gidecekmişşin gibi konuşma." "Tamam." der ve tebessüm eder.

Melek suyunu yudumlarken bir anda ayağa kalkar ve mutfak camına doğru ilerler. "Hatırlıyomusun buraya ilk geldiğim günü." "Hatırlamazmıyım ben senin adını duyduğumda benim Melek'im değildir demiştim hiç umursamamıştım sonra seni orada görünce..."

Ekim'in annesinden gözleri dolarken ayağa kalkar ve Melek'in yanına gider "Tam şu meydandaydı hatırlıyor musun?" Melek derin bir nefes alıp verdikten sonra "Aynen." "Seni o gün orada gördüğümde bu olamaz dedim bu benim on iki yıllık arkadaşım olamaz dedim ama o yaşanlardan sonra kaybolan Melek olamaz dedim yanına geldim baktım sana sende beni fark ettin göz göze geldik ben o an öyle bir hissetmiştim ki." "Biliyomusun bende o gün o pis adamın elinden kaçtığımda sanki birinin beni şuradan almasını bekliyordum veya bana yardım etmesini sonra kafamı sola çevirdim senle göz göze gelince sanki benim yaşadığım tüm geçmişim çocukluğum, aile hayatim, okul hayatım, seninle geçirdiğimiz günler bir bir gözümün önünden geçti."

İkisi arasında derin sessizlik oluşmuştu. Arkadan Ekim ve Nisan'ın sesleri duyuldu aceleyle gözlerindeki yaşları sildiler çocukların ikiside "Anne... Anne..." diye koşuyorlar di Nisan kendi annesinin yanına gidip sarılınca annesi kucağina aldı saçlarindaki kokuyu içinde çekerek derin bir nefes aldı sanki kızının bütün kokusunu içine çekmek ister gibi... Ve aynısını Ekim'e yaptı.

"Bundan sonra siz arkadaş değil, kardeşsiniz. Tamammı güzel kızım. Bundan sonra den Sibel teyzenden sonra Ekim ile birbirinize emanetsiniz."

Düğün Günü

Tarih:25/07/2011

(Yine Yazarın Anlatımıyla)

Nihayet düğün günü gelip çalmıştı Ekim ve Nisan ise gitmeyecek Nisan'ın babaanesiyle kalacaklardı Ekim'in annesi önce Ekim'i Nisan'ın babaannesine bırakır ve teşekkür eder sonra ise oradan ayrılır...

Artık Nisan'ın babasının arabasında binerler arabada 3 kişi vardır Melek, Ahmet -Melek'in kocası- ve Sibel evet Sibel'in kocası yoktu çünkü o iş için Almanya'daydı.

Yolu çoktan yarı etmişken aralarında konuşurken Ahmet telefonundan gelen bilidirmle telefonu Melek'e uzatır "Karıcım şu bildirime bakarmısın?" "Aaaa Ahmet o çok istediğin iş teklifi değil mi bu?" "Ne Ne nasıl?" Telefonu elinden çeker ve bakmaya başlar aynı zamanda direksiyonuda elinden bırakır telefona tam odaklanmış bir halde bakarken yola bi anda bir köpek çıkar Sibel "Köpek köpek var!" Bi anda gözünü yola çevirerek Ahmet arabanın direksiyonun sağa çevirir, sağdaki büyük kocaman ağaca çarparlar...

-1 SAAT SONRA-

Her yerden duman çıkıyordu ve kimse görmemişti kazayı yoldan geçen biri ambulans, polis gibi yerleri aramıştı. Kaza öyle ücra bir yerde olmuştu ki...

Arabanın ön kaportası dağılmış, camlar patlamış, kapılar açılmıştı çarpmanın etkisiyle.

-Yarım saat sonra 19:26-

(Bu şarkıyı açıp devam edebilirsiniz)

Ambulans sesleri, trafik polisi sesleri, etraftaki insanların sesleri...

Polislerden birinin sesi "Açılın lütfen."

Ambulans gelmişti.

Sağlık personelleri ve polisler arasında geçen diyalog "Bunun sonu çok kötü olmuş yüzü bile tanınmayacak halde." komiser yaklaşır "Çok kötü."

"Evet komiserim." Komiser kadının yanındaki çantaya uzanır ve cüzdanını çıkarır "Melek Minaz." der ardından.

"Kadın ölmüş yaşam belirtisi yok, morga kaldırırlar baksana." der.

"Arkadaşlar buraya bakın burada da biri var." diye bağırır kadın polis ve ekler.

"Ama ölmüş."

Ölmüştü...

Kadını Ambulans ile morga götürmüşlerdir. Nisan'ın babası ise kolundaki kırık ve başındaki yarayla sağ bir şekilde kurtulmuş. Ekim'in annesi Sibel ise kafasındaki yara ile kazadan sağ çıkmıştır.

Komiser Sibel Hanıma "Bu adam kim, Tanıyormusunuz?" "Evet o benim arkadaşımın kocası." "O zaman bu size ağır gelebilir ama arkadaşınız artık yaşamıyor maalesef başınız sağolsun. Kazadan sonra hayata gözlerini yumdu bedeni çok kötü bir haldeydi tanıyamadık anca kimliğinden falan."

​​​Sibel daha kendinin yaşadığına şükür edemeden sanki deprem olmuşta altında kalmış gibi veya Karadeniz'de gemileri batmış gibi hissediyordu. Yine gecenin karanlığında kalmıştı...

"Yok, hayır ölmedi şaka yapıyorsunuz dimi komiser hanım ölmedi dimi!" diye çıkışır ağlayarak kadın umutsuzca bakar "Maalesef hanımefendi gerçek. Tekrardan başınız sağolsun."

Dünyası başına yıkılmıştı gözlerinden damla damla yaşlar süzülürken bağırdı, bağırdı dönüp arabaya yumruk, tekme attı. Ağlıyordu o ölemezdi nasıl bir çırpıda ölebilirdi ki? Kocası sağ çıkmıştı, kendisi yaşıyordu en çok kızı için yaşamalıydı diye düşünüyordu aklına bugun ki konuştukları geldikçe daha da sinirleniyor, üzülüyor, kendini harap ediyordu bunu hak etmemişti veya hak edecek bir şey yapmadı diye düşünüyordu.

"Hanımefendi ambulansa binmeniz gerek yaralarınıza bakmaları gerek." der başka bir polis "Yok, istemem kalsın." der sinirle. Göz yaşlarını siler "Ama Hanımefendi." der tekrardan adam "İstemiyorum dedim git başımdan." diye tersledi.

Sibel yıkılmış bir şekilde. Bi anda Melek'in daha dün dedikleri gelir. Ayağa kalkar enkazdan çıkmış gibi biraz yürür ve çimenlere oturup bağırmaya başlar "Nasıl, nasıl yaptın bunu nasıl bize? bıraktın hadi bizi geçtim kızın ya kızını nasıl bıraktın." Gözlerinde yaşlar hızla süzülürken sinirinden çimleri yolar çimlere tekme atıyordu. En sonunda artık yorulmuştu çimlere oturdu etrafı izlemeye koyuldu ağlayarak.

O ağlarken gök bi anda gürler evde uyuyan Nisan ve Ekim gök gürlemesiyle ağlamaya başlarlar Nisan "Anne anne nerdesin anne." diye sayıklarken Ekim yanına gider "Kardeşim ben varım annelerimiz birazdan gelecek beraber sarılalım mı bende çok korkuyorum da." Kızlar herşeyden habersiz birlerine sarılıp uyurlar.

Sibel yağmur yağarken çimlere uzanır ve ağlamaya devam eder içinden şöyle geçirir.

O gün bana kızını emanet ettin ve karanlığa gelince çekip gittin seni asla affetmeyeceğim ne olursa olsun. Kızını, kocanı, bizi bıraktında gittin. Onca yaşadığın şeye rağmen başarmıştın sen oysaki. O pislik adamda tam senin peşini bırakmıştı seviniyorduk halbuki. Demek ki bizi ölüm ayıracakmış kardeşim seni seviyorum cennette görüşmek dileğiyle...

Etraf Karanlık... kadın ise Karanlıkta...

Sessizlik...

​​Sessizlik...

Can, masum bir can gitti. Bir kız çocuğu annesiz, kimsesiz kaldı, anne şevkatine yoksun kaldı. Umutlar, hayaller, yarım kaldı. Kimin günahlarının bedelini ödemişlerdi? Kim işlemişti bu günahı? Kim tutacak bu kızın ellerini?

Karanlık bizi içine hapsettiğinde kimsesiz kalsanız bile bir yaşam umudu belirse bile bazen ona tutanamazsınız. Peki siz bizim ellerimizi tutmaya var mısınız?

KARANLIKTA...

​​

Loading...
0%