@verahare
|
Asma çardağının altında oturmuş yaprak sarıyordu Fidan. Arada bir anakucağına koyduğu kızına bakıyor baktıkça içi huzurla doluyordu. Neşe bebek tepesindeki yıldız, çiçek ve minik ayıcığa dikkatle bakıyor, gülümsüyordu. Nar renkli dudağının köşesinde, minik minik baloncuklu salya aktığını görünce gidip ellerini yıkadı Fidan. Geri döndüğünde elinde kenarlarını pembe iplikle işlediği pamuklu beyaz mendil vardı. Kızını kucaklayıp ağzının kenarlarını sildi. Cennet kokusunu içine çekti. Bebeği ona hayatında hiç tatmadığı huzuru vermişti. Bütün o kaygılarının, kederin boşuna olduğunu görüyordu. Kızının onu iyileştirdiğini biliyordu.
"Ne tuhaf değil mi? Şimdilik konuşamıyorsun, yürüyemiyorsun ama bi gülümsemenle... o sıcacık gülümsemenle anneni iyileştiriyorsun kızım. Kim bilir yürüyüp konuşsan beni neye dönüştürürsün." Yumuşak başını okşadı. Nazara karşı olan duaları okuyup kızına üfledi. Bunu her gün yapıyordu. "Bilsen ne kadar huzur vericisin." yanaklarını şefkatle öptü. "Annesinin canı, küçük çiçeği." diye fısıldadı kulağına. O sırada Elif arka bahçeden üstü başı toz içinde çıkıp yanına geldi. Zeynep okula gittiği zaman Elif'i Fidan'ın da isteği üzere ona emanet ediyordu.
Elif Fidan'ın tepside sardığı yaprak sarmasından bir tane alıp ısırdı.
"Kız dur daha pişirmedim. Karnın ağrıyacak sonra." diye güldü Fidan.
"Yo karnım ağrımıyorki. Zeynep her yaprak sarması yaptığında ben içinden bir tane alıp yerim, oda senin gibi karnımın ağrıyacağını söyleyip endişelenir. Bu kadar güzel yemekler yapmayı nereden öğrendin?"
'Annemin zoruyla yaptım' demek istedi. Ama sonra küçük kızın etkileneceğini düşünüp, "Kendi kendime. Tabii ilk başlarda yemeği ocakta unuttum, yaktım, çorbayı taşırdım. Ama sonunda muhteşem yemekler yapmayı başarabildim." Diye sıcacık güldü Fidan. Çorbayı taşırdığı günü anımsadı. Annesinin yüzünün nefretle buruştuğunu, kaba elinin havaya kalkışını, tokadın yüzünde patlaması ve içinden kanayan yanak. Midesi kasıldı. Sıkı bir yumruk oturdu boğazına. Yutkunmaya korktu. Sevgisizlik kanayan bir yara diye düşündü. Annesinin bu kadar kötü biri olmasının nedenini biliyordu elbet. Hiç sevgi göremeyen biri sevgi veremezdi ki. O, ana babasından ne gördüyse ne yaşadıysa aynı şeyleri çocuklarına yaşatmaktan geri kalmamıştı. Kötü anılar zehirli sarmaşıklar gibi yapışmıştı ruhuna. Anne baba olmak bu kadar kolay olmamalı diye içinden geçirdi. Sevmeyeceklerse, korumayacaklarsa çocuk sahibi olmaları engellenmeli. Engellenmeli ki başka çocukların hayatı alt üst olmasın. O anda kızının bebeklere özgü olan sesleri çıkardığını duyunca gözlerini indirip ona baktı. Sıcak, sevgi doluydu gözleri. Birdenbire içinde bir ışık yandı. Geçecek diye düşündü. Geçmeli. Yaşanacak güzel günlerin önünde olduğunu biliyordu. Kızıyla beraber upuzun sağlıklı bir hayat yaşayacaklarını biliyordu.
"Neye daldın kız?" diye güldü Zeliha. "Kaç dakikadır gelmişim ama farkında bile değilsin."
Fidan kendini toparlayıp zoraki bir şekilde gülümsedi. "Kusura bakma. Dalmışım.." kızını yeniden anakucağına koydu. "Hoşgeldin."
"Hoşbulduk." deyip Neşe bebeğe bakıp gülümsedi Zeliha. "Her gün biraz daha büyüyor küçük hanım."
"Öyle."
Fidan'ın getirdiği sandalyeye bir eli karnında oturdu Zeliha. "Yaprak sarması bayılırım. Versene bir tane yiyeyim."
Fidan yaprak sarmasını Zeliha'ya uzatırken, "Dokunmasın sonra?" diye sordu.
"Dokunmaz merak etme. Geçen canım toprak çekti. Gittim bahçeye toprağı avuçladım. Tam yiyicem Murat engel oldu."
Fidan büyüyen gözleriyle Zeliha'ya baktı. "Ciddi misin?"
"Valla." diye güldü Zeliha. Sarmaları işaret edip, "Yardım edeyim mi sarmaya?"
"Yok dinlen sen. Birazdan biter. Sarmanın yanına cacık yaparım beraber yeriz. Karışık turşu da var."
Zeliha bir şeyler söyleyecekken amcasının karısını avlu kapısını açarken gördü. Yüzü kireç gibi oldu birden. Yüreği hopladı.
"Kolay gelsin kızım."
Fidan bu kadını üçüncü kez görüyordu. "Sağ olun."
"Bizim kız da burdaymış. Nasılsın Zeliha?"
Zeliha yengesine buz gibi bakış fırlattı. Daha önce bu konuşmayı yapmaması için defalarca uyarmıştı yengesini. Fakat kadın onu umarsamamıştı.
"Lafı uzatmayacam kızım. Ben buraya..."
"Yenge sus Allah aşkına." diye kızdı Zeliha.
"Asıl sen sus. Bi öğrenemedin terbiyeyi."
"Ne oluyor?"
"Kızım benim oğul seni görmüş beğenmiş. Seni kendine eş olarak istiyor."
Fidan'ın yüzü nefretle kısıldı. Gözleri alevlendi. "İstiyor?"
Kadın, "Evet istiyor. Çok beğenmiş oğlum seni. Onun da başından bir evlilik geçti. Gelin kısır çıkınca boşadı." dedi. Gözleri anakucağındaki bebeğe kaydı. "Maşallah nur topu gibi bebek."
Zeliha utançtan yerin dibine girmişti. Fidan'a bakmaya yüzü kalmamıştı. Fidan'ın evlenmek istemediğini defalarca söylemişti yengesine.
"Hem bu zamanda tek başına çocuk büyütmek zordur. Sende istersin başında bir erkeğin olmasını. Oğlumu görsen evlenmeyi kabul edersin."
"Bir erkek bir kadını isteyemez. Ben bir eşya değilim ve hiçbir erkek beni kendine isteyemez tamam mı? Mal değilim ben. Sen oğlunu evlendirmek yerine onunla beraber önce insan olmayı öğren. İstiyormuş... bu nasıl bir kafadır. Senin gibi anne olmaz olsun. Sizin gibi annelerin oğullarından ne hayır gelir ki. Yok karısı kısır çıkmışta boşamış. Kadın üreme makinesi mi? Sizler oğullarınız mutlu olsun diye kadınların oğullarınıza köle olsun istiyorsunuz. Allah belanızı versin." diye öfkeyle konuştu Fidan.
"Aman kızım delirdin mi?"
"Delirdim. Sizin gibiler yüzünden delirdim tamam mı? Defol git buradan."
Kadın sinirle ayaklandı. "Ne biçim kadınsın. Oğlumun kötü bir niyeti yoktu ki. Sana koca evladına da baba olmak istedi."
Kan beynine sıçradı. Üvey babayla yaşamanın ne demek olduğunu o çok iyi biliyordu. Şimdi bile gecenin yarısında onun kabusuyla uyanıyordu. Kızı onun canıydı ve o canını ömrü yettiğince koruyacaktı. Kimse canını incitemeyecekti.
Kadının bileğine yapıştı. Tırnakları ete battı. Dişlerini sıkıp, "Hiçbir erkeğe ihtiyacım yok benim anladın mı? Biz kızımla birlikte mutluyuz. Huzurluyuz. Ve ben yaşadığım sürece bu böyle olacak. Git oğluna söyle sakın bana bulaşmasın." Kadını kendi elleriyle avuludan çıkardı. Tiksinerek bakıp, "Pislikler." deyip nefretle yere tükürdü. Avlu kapısını kapattı. Çardağa döndüğünde Zeliha'nın hüngür hüngür ağladığını gördü. Suçluluk duyduğunu biliyordu Fidan. Hiçbir suçunun olmadığını da biliyordu. Gidip yanına çömeldi. Ellerini tuttu.
"Niye ağlıyorsun?"
Zeliha kesik kesik, "Özür dilerim." dedi. "Yemin ederim ben defalarca onlara senin evlenmeyi düşünmediğini söyledim. Ama.."
Fidan tebessüm etti. Zeliha'nın gözyaşlarını elleriyle silip, "Sen niye özür diliyorsun ki. Suçunun olmadığını biliyorum ben. Hadi hadi ağlama." Ayaklanıp eve gitti. Elinde bir sürahi dolusu suyla geldi. Suyu bardağa doldurup, Zeliha'ya uzattı. "İç biraz."
Zeliha suyu içtikten sonra Fidan ona gülümsedi. "Ne diye ağladın öyle kız suçlu gibi?"
"Hormonlardan galiba. Fidan yemin ederim ben onlarla konuştum ama dinletemedim."
"Beni duymadın mı sen? Suçlu olmadığını biliyorum. Sürekli özür dileyip durma. Hem gördün ağzının payını verdim manyağın. Benim anlamadığım sen bunca yıl bu manyakların arasında nasıl yaşadın?"
"Mecburdum. Sokakların nasıl tehlikeli olduğunu sen benden daha iyi biliyorsun. Allah'a şükür kurtuldum."
"Çocuğu olmadı diye karısını boşamış şerefsiz herif."
Zeliha güldü.
"Neye güldün?"
"Aslında kısır değilmiş biliyor musun?"
"Nasıl yani? Yengen kısır olduğunu söyledi ya."
"Beş yıl boyunca çocukları olmadı doğru. Pınar çok istiyordu bir bebeğinin olmasını. Gittiği birçok doktor olumsuz yanıt verince amcamın oğlu boşadı Pınar'ı. Ama ben gizlice Pınar'la görüşüyordum. İşe gittiğim de sürekli telefonlaşıyorduk. Şimdi bile görüşüyoruz. Çok mutlu bir evliliği var. Kocası ona hak ettiği değeri veriyor. Şimdi iki tane evladı var bir kız bir erkek." diye mutlulukla gülümsedi Zeliha.
"Nasıl olur?"
"Bazen doktorlarda yanılabilir Fidan. Mucizeler olur. Sonumuzu ancak Allah bilir."
Bölüm sonu...
|
0% |