Yeni Üyelik
33.
Bölüm

Çavreşamın

@verahare

Canım ne güzel kelime öyle!Can var. An var. Anı var. Canım var."

 

Fuzuli

 

Evden çıkmadan önce yatağın kıyısına oturup karısını bir süre izledi Cihan. Yüzüne düşen bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırdı. Avucunu yanağına koyup hafifçe okşadı. Taze yüzü pamuk gibiydi. Hele o güzelim yanaklarındaki pembeliği ne kadar öpse daha da öpesi geliyordu. Parmakları köprücük kemiklerinde gezindi. Küçük dokunuşları yukarıya boynuna kaydı. Teninin sıcaklığı içini eritiyordu. Kapalı göz kapaklarını okşadı. Kirpiklerine dokunmanın sevinci anlatılmazdı. Uyurken onu seyretmek ne güzeldi!Her soluk alıp verişinde göğsünün inip kalkışını izlemek, sağlıklı olduğunu bilmek kalbini mutluluktan titretiyor, gözlerinde yaşların dolmasına sebep oluyordu. Allah'a karısını ona bağışladığı için şükrediyordu hep.

 

"Canım." deyip gözlerinden öptü karısını.

 

Evden çıkıp köy mezarlığına doğru yürüdü. Ailesinin mezarlarını ziyaret etti. Dualar okuduktan sonra çeşmenin yanına gidip evden getirdiği bidonları su doldurup geri döndü. Anne babasının, iki tane abisinin mezarlarını suladı. Onları kaybedeli yıllar oluyordu. Alışmıştı artık yokluklarına. İnsanoğlu neye alışmıyordu ki. Onları ilk kaybettiği zaman ne yapacağını bilmez bir halde Zeynep'le beraber ortada kalmışlardı. Sahipsizlik kadar daha kötü bir şey olmadığını onlar ölünce anlamıştı. Ama şimdi yetişkin bir erkekti. Ve mutluydu. Hayatında iki güzel insan vardı. Zeynep ve Neşe. O iki güzel kadın hayatının yaşam kaynaklarıydı. Eğer şu dünyada sizi seven birileri varsa, çekilmez olan hayat bir anda anlamlı oluverirdi.

 

Eve döndüğünde Neşe'yi yatak odasından çıkarken gördü. Karısı onun farkında bile değildi. Islak gözlerini elinin tersiyle silerken,

 

Cihan panikle yanına gidip elini tuttu. Sonra yüzünü ellerinin arasına aldı. Karısını ağlarken görmek içini burkuyordu. Endişeli bir sesle, "Niye ağlıyorsun, kötü bir şey mi oldu mu canım?" diye sorup onu göğsüne yaslayıp saçlarını okşadı.

 

Neşe hırçınlık edip, "Bırak beni!" diye kızdı. Kocasının kollarını belinden sertçe çekip ondan ayrıldı. "Neden uyandığımda yatakta değildin ha? Seni göremeyince ne hale geldim görmüyor musun?" sesi titriyor yaşlar yanaklarından yuvarlanıp yere damlıyordu.

 

Cihan ne yapacağını bilmez bir halde, "Özür dilerim." diye mırıldandı. Sakin bir sesle, "Allah aşkına ne oldu söyle bana lütfen!"

 

"Kabus... Yağız.." sesi tıkandı. Yere çöktü. Cihan yanına gidip oturdu. Anlatmasını bekledi. Neşe ona bakmadan, "B..bı... Bıçak vardı elinde." korkuyla yutkundu. Dişleri birbine çarpıyordu. Gözlerini Cihan'a dikti. "Seni gözlerimin önünde parçalara ayırıyordu. Uyandığımda seni göremeyince..."

 

Karısının başını sol göğsüne bastırdı kalbinin atışını duyabilsin diye. "Seni bıraktığım için özür dilerim." yemin eder gibi, "Bir daha sen uyanmadan evden çıkmayacağım." başının tepesini öptü. Karısının sıcak nefesi boynuna çarpıyordu.

 

"Çok korktum. Seni baştan dinlemeliydim. Yağız'a yardım etmeseydim. Onunla hiç konuşmasaydım sana benim yüzümden zarar vermezdi."

 

"Şşş hiçbir şey senin yüzünden olmadı tamam mı? Hiçbir şey için sakın kendini suçlama. Sen sadece insanlık görevini yapıp Yağız'a yardım ettin. Onun takıntılı psikopat olduğunu nereden bilebilirdin ki?"

 

"Eğer bilseydim o gün, bırak yaralarını sarmayı yüzüne bile bakmazdım onun."

 

"Biliyorum." dedi Cihan tebessüm ederek. Karısını elini avuçlarının içine alıp öptü. "Bak kocan sapasağlam karıcığım." dedi şakacı bir edayla, "İnanmıyorsan öp beni, ya da dur ben öpeyim." eğildi. Sıcak gözyaşlarıyla ıslanmış dudakları hiç bitmeyecek bir tutkuyla öptü. "Canım." kucağına oturttu. Saçlarını arkaya itti. Islak yanaklarını eliyle kuruladı. "Ağlama bir daha kurban olduğum. Hiç yakışmıyor." karısının ne kadar çok korktuğunu görüyordu. Bu kadar çok sevildiğini görmek Cihan'ı ürpertiyordu. Aşık bir kadından daha güzeli olamaz diye düşündü. Saçlarını avuçlarının içine aldı. Alınları birbirlerinkine değdi. Karısının sıcak nefesi yüzüne çarpıyordu. "Sen sadece gül gülüm. Hep gül olur mu?" dedi Cihan.

 

Neşe burukça gülümsedi. Şimdi biraz daha sakindi. "Gitme bir daha benden uzağa." dedi. "Seni göremeyince ne hale geldim görüyorsun." elini tutup kalbine götürdü. "Korkudan nasıl çarpıyor bak."

 

Karısını kalbinden öptü adam. Kucağından indirmeden yerden kalktı. Banyoya girdiğinde birbirlerinin elbiselerini çıkardılar. Cihan'ın sırtındaki kurşun yarasının izine dokundu Neşe.

 

"Geçti artık." dedi Cihan.

 

"İyi ki geçti."

 

"Seni özledim."

 

"Yanındayım ya."

 

"Olsun ben seni yanımdaykende özlüyorum. Mesela sen uyurken gözlerine bakmayı özlüyorum. Dudakların kapalıyken sesini duymayı özlüyorum. Ellerini boynuma dolayışını özlüyorum..."

 

Neşe'nin yüzü ışıldadı. Yüreği ferahladı. Kabusun etkileri sis gibi dağılmaya başladı. Başından ılık sular akmaya başladı.

 

Banyodan çıktıklarında evden çıkmadan önce hazırladığı kahvaltılıkları tepsiye koyup salona taşıdı Cihan.

 

"Sabah nereye gitmiştin?" diye sordu Neşe çay bardaklarını tepsiye dizip.

 

"Ailemi ziyaret ettim."

 

"Keşke bana da söyleseydin beraber giderdik."

 

"Sonra gideriz." dedi Cihan. "Kahvaltıdan sonra hazırlan gezeceğiz."

 

Kahvaltıdan sonra yatak odasına gidip üstündekileri çıkardı Neşe.

Omuzu lastikli eteği fırfırlı olan parlak kırmızı elbiseyi giydi. Elbisenin hasır kuşağını yandan bağladı. Aynanın karşısına geçip saçlarına fön çekti. Hafif bir makyaj yaptı yüzüne. Dudaklarına koyu kırmızı rujunu sürdü. Askıdan kenarları dalgalı olan beyaz şapkasını alıp başına taktı. Ayaklarına, yeni aldığı dolgu topuklu beyaz sandaletini giydi. Önüne dönünce Cihan'ı sırtını kapıya dayamış, kollarını göğsünde kavuşturmuş, derin bakan gözleriyle onu izlerken gördü. Üstünde ütülü beyaz gömleği, bacaklarında koyu mavi kot pantolonu vardı. Saçları yeni traş edilmişti. Yanlar sıfır, üst kısımlarındaki saçlar ise serçe parmağının yarısı uzunluğundaydı.

 

"Yeterince güzelsin zaten. Bu makyaj niye?"

 

Cihan'ın sözlerinden sonra Neşe'nin içi bir hoş oldu. "Sahi güzel miyim o kadar?" diye sordu kaşları havalanırken.

 

Cihan bir iki adımda yanına gidip, sol omzuna küçük bir öpücük kondurdu. Arkadan karısına sarıldı. Kulağına, "Gördüğüm tek güzel kadınsın." diye fısıldadı. "Benim kadınım."

 

"Sen böyle güzel seviyorsun ya beni; İşte o zaman sanki dünyadaki bütün mutluluklar, bütün gülüşler benim oluyor. Şenlik bahçesine dönüyor kalbim." dedi Neşe. Yüzünü kocasına çevirdi. Kirli sakallı yanakları öptü. Ayrılırken, "Öyle işte." dedi odadan elbisesinin yaydığı hışırtıyla çıkıp.

 

Arabaya geçtiklerinde, "İlk nereye götüreyim seni?" diye sordu Cihan Neşe'ye.

 

"Halfeti'ye gidelim. Karagül görmek istiyorum."

 

"Efsanesini bilir misin?"

 

Başını kocasına çevirip merakla, "Efsanesi mi var?" diye sordu Neşe.

 

"Var ya."

 

"Anlatsana."

 

"Halfetiye gittik mi anlatırım."

 

Neşe diretti."Meraktan çatlarım ben. Ne olur şimdi anlat!"

 

Cihan önüne bakarken, "Eski bir zamanda Ermeni ustası bir adamın Vartuhi adında çok güzel ve çok zarif bir kızı varmış. Vartuhi Ermenicede 'gül" demekmiş. Vartuhi evinin bahçesinde kırmızı güller yetiştirir, onlarla konuşurmuş. Babası Vartuhi'yi çok sever ve gözünden sakınırmış. Fırat adında bir genç varmış. Fırat güvercin ve keklik yetiştirirmiş. Kimsesiz ve fakir olan Fırat, güvercin ve kekliklerden kendine bir aile oluşturmuş. Bir gün Fırat'ın güvercinleri Vartuhi'nin bahçesine konmuş. Fırat güvercinlerin peşine takılmış. Bahçeye geldiğinde Vartuhi'yi görmüş. İki genç birbirlerini gördükleri anda aşık olmuşlar. Fırat Vartuhi'yi görmek için bilinçli olarak güvercinlerini Vartuhi'nin bahçesine gönderir olmuş. Vartuhi çiçekleriyle ilgilenirken Fırat'la bakışırlarmış. Fırat Vartuhi'nin babasına evlenmek istediğini açıklamış bir gün. Adam karşı çıkmış tabi. Aşıklar bir süre daha gizli görüşmeye devam etmiş. Ermeni ustayı evliliklerine ikna edemeyeceklerini anlamışlar. Bölgeden kaçmaya, kendilerine yeni bir hayat kurmaya karar vermişler. Kaçmak için anlaşan Fırat ve Vartuhi yola çıkmış. Sıkıntılarından, kederlerinden kurtulacaklarına inanan aşıklar el ele tutuşup, umutla bölgeden uzaklaşmak için yürümüşler. Bu arada Vartuhi'nin babası durumu çoktan fark edip, bölge insanını devreye sokmuş. Aşıkların etrafını sardırmış. Fazla uzaklaşamayan Fırat ve Vartuhi Fırat nehri yakınlarında sıkışmış. Teslim olsalar da kavuşamayacaklarını anlayan aşıklar o an kendilerini nehire atmaya karar vermişler. Ve birlikte nehire atlayıp gözden kaybolmuşlar. O günden sonra Vartuhi'nin bahçesindeki kırmızı güller koyulaşarak karagüle dönüşmüş. Ve sadece Vartuhi'nin değil Halfetideki bütün kırmızı güller karagül olarak açmış."

 

Neşe'nin gözleri doldu. "Kırmızı güller aşıkların yasını tutup karagüle dönüşmüş yani." dedi ağlamaklı bir sesle.

 

"Öyle."

 

"Aşıkların hatırına bizde bahçemizde karagül ekelim."

 

"Halfetiden başka yerde ektin mi kırmızı olarak açar bu güller. Dünyada sadece Halfetide karagül yetişiyor. Başka yerde karagül yetişmez. Mesela dalından kopardın mı karagül kırmızı renge dönüşüyor."

 

"Anladım. Ama biz yine de bahçemizde ekelim."

 

"Tamam canım."

 

Halfetiye geldiklerinde Cihan kıyılarda bekleyen teknelerden birini özel olarak kiraladı. Neşe su altında kalan terkedilmiş evleri sadece minaresi görünen camiyi merakla izliyor, videoya kaydediyordu. İçinde oldukları tekneden 'Kara Köprü Narlıktır' adlı türkü çalıyordu. Video çekmeyi bırakıp saklı cenneti izlemeye koyuldu. Kocasının kuvvetli elini belinde hissedince yüzünü ona çevirip baktı. Dudakları kıvrıldı. Ama tekneye binmeden önce genç bir kadının genç bir adama söylediği söz aklına geldi. Anlamını bilmiyordu ama kadının söyleyiş biçimi, adamın gülümseyip kadına sarılmasından güzel bir şey olduğunu anlıyordu.

 

"Cihan sana bir şey soracağım."

 

"Sor güzelim." dedi Cihan Neşe'yi dinlerken.

 

"'Ez ji te hezdıkım' ne demek?" diye sordu Neşe.

 

Cihan gülümsedi. Karısının dudaklarından kendi dilinden olan sözleri duymak hoşuna gidiyordu. Karısının yüzünü okşayıp, "Bir daha söyler misin?"

 

Neşe anlaşılmadığını düşünüp kelimeleri tane tane söyledi. "Ez ji te hezdıkım." dedi. Cihan'ın yine gülümsediğini gördü.

 

"Sen nereden duydun bu sözleri?"

 

"Tekneye binmeden önce kadının birini bir adama söylerken gördüm. E hadi söylesene anlamını."

 

"Ez ji te hezdıkım, 'Seni seviyorum' demek oluyor karıcığım." dedi Cihan. Karısının kara gözlerine bakıp, "Çavreşamın. (Kara gözlüm)" dedi. Başındaki şapkayı alıp, karısını güzel alnından öptü.

 

"Ne demek çavreşamın?"

 

"Kara gözlüm."

 

"Kulağa hoş geliyor. Senden duyunca daha çok hoşuma gidiyor." dedi Neşe. Cihan'ın elindeki şapkasını alıp yüzlerini kapatacak bir şekilde tuttu. Kimse onları görmezken Cihan'ın dudaklarını öptü. Ayrıldığında, "Keşke evde olsaydık." diye itirafta bulundu.

 

Birlikte karagüllerin ekili olduğu seraları ziyaret ettiler. Neşe Cihan'la birlikte bol bol fotoğraf çekti. Restorana geçip Urfa'nın meşhur yemeklerini yediler. Arabalarına binip sırasıyla Göbeklitepe'yi, Balıklı gölü, tarihi Gümrük Hanı ve daha birçok yerleri gezdiler.

 

Gece on iki gibi evlerine geldiklerinde arabanın bagajından aldıkları hediyelik eşyaları çıkarıp eve girdiler.

 

"Harikaydı her şey! Hele yemeklerinin lezzetine diyecek yok!" dedi Neşe.

 

"Beğendin mi Urfayı?"

 

"Müthiş bir yer!Her yaz gelelim." dedi Neşe.

 

Karısına sarılıp boynunu öptü Cihan. "Belki seneye bir çocuğumuz olur. Onunla geliriz ha?" deyip karısının belinden tutup kucakladı.

 

Alnını kocasının alnına yaslayıp gömleğinin düğmelerini açarken, "Seni özledim. Çok özledim." diye fısıldadı Neşe.

 

Bölüm sonu...

 

 

Loading...
0%