Yeni Üyelik
44.
Bölüm

Eksik yanım

@verahare

Bunaltıcı havada temizlik yapmak tam bir eziyet." dedi Neşe nefes nefese kalmış bir halde. Son camı da silip kendini koltuğa attı.

 

"Bana bırak dedim sana." Cihan temizlik bezlerini ve su dolu leğeni yerden alıp,"Ben aşağıdayım. Çiçekleri sulayacağım." deyip odadan çıktı.

 

Koltukta uzanırken bahçeden su sesi gelince doğruldu Neşe. Camdan baktığında kocası yarı çıplak bir halde elindeki hortumu almış saksıdaki çiçekleri suluyor, arada bir hortumu başından aşağıya tutuyordu. Onu izlerken bütün vücudu nabız gibi atmaya başladı.

 

Karısının kendisini izlediğini fark edip gülümsedi. "Gelsene yanıma. Beraber yıkanalım."

 

Neşe odadan çıkıp Cihan'ın yanına gitti. Cihan başından aşağıya suyu dökmeye başlayınca, Neşe birdenbire ürperip Cihan'ın kollarına sımsıkı tutundu. Tırnakları gergin kollara battı. Başını kaldırıp kocasının gözlerine içine bakarken, "Çok soğuk." dedi dişleri birbirine vururken. Geri çekildi. Cihan'ın göğüslerine baktığını fark edince kollarını göğsünde kavuşturup, kaşlarını çattı.

 

"Sütyen takmamışsın."

 

"Sanane. Hem sende atlet giymemişsin ben bir şey diyor muyum?"

 

Elindeki hortumu yere atıp Neşe'nin yanına gitti Cihan. Bir elini beline bastırıp onu kendine yasladı. "Kocanım senin.Hem seni ilk kez böyle görmüyorum ki. Bazen böyle utanmana anlam veremiyorum." Karısının kızıllaşmış yanaklarını avuçlarının içine aldı. "Hem her gün birlikte olurken..."

 

Neşe'nin yüzü iyice kızardı. Regl olduğu günler hariç her gün birlikte oluyorlardı.

 

"Ne bilim niye böyle utanıyorum." dedi kısık sesle.

 

Cihan dayanamayıp karısının dudaklarını öptü. Onu belinden kavrayınca Neşe ayaklarını Cihan'ın beline sıkıca doladı. Parmakları saçlarının içinde tarar gibi gezindi. Nefes alma ihtiyacı duyana dek birbirlerinden ayrılmadılar. İkisinin dudakları kıpkırmızı oldu. Cihan Neşe'nin kulağına, "Çocuğumuz olsun istiyorum." dedi boynunu öpücüklere boğup. Nefesi Neşe'nin içini kavururken. "Sende istiyor musun?" diye sordu karısına bakıp.

 

"İstiyorum."

 

Eve girdiler. Her birliktelikleri diğerlerinden daha tutkulu, daha uzun sürüyordu. Yerde yan yana uzanırlarken, "Seni seviyorum." dedi Cihan. Karısının ıslak saçlarını yüzünden çekip, dudaklarını öptü. Pembeleşmiş yanaklarını sevdi. Neşe birdenbire dönüp, Cihan'ın üstüne uzandı. İşaret parmağıyla göğsüne daireler çizmeye başladı. Göğsünü okşayıp öptü. Kocasının kulağına yaklaşıp, "Evliliğimiz aşkımızı daha da harladı." diye fısıldadı. Birdenbire kendini Cihan'ın kucağında yatak odasına giderken gördü. Cihan'ın boynunu uzun uzun öptü Neşe.

~~~~

 

Ela'nın kına gecesi için hazırlanıyordu Zeynep. İnce askılı eteği yere kadar uzanan kırmızı elbisesini giymişti. Kuaför Aysel'den saçlarını su yolu dalgası modelini yapmasını istemişti.

 

"Hayırdır Zeynep nereye böyle?" diye sordu Aysel Zeynep'in saçlarını yapıp.

 

Zeliha Zeynep'in yerine cevap verdi. "Eski bir öğrencisinin kınasına gidiyor." dedi iştahla yeşil erikleri yerken.

 

"Zeliha sen niye geldin buraya? Bak doğum ayına girdin biraz evinde ol. Böyle giderse sokakta doğuracaksın."

 

"Ne yapayım merak ettim seni. Çok güzel oldun vallahi Zeynep."

 

"Tek mi gideceksin düğüne? Arkadaş falan."

 

Aysel'in imalı yüzüne aynadan bakarken, "Hayır arkadaşımla gideceğim." dedi Zeynep.

 

"Erkek mi kız mı?"

 

"Yahu arkadaş işte kız erkek fark eder mi?" dedi Zeynep.

 

"Bu günlerde biraz farklı görüyorum seni Zeynep." dedi Aysel.

 

Zeynep nasıl göründüğünü merak etti. "Nasıl görünüyorum ki abla?"

 

"Hayatında bir değişiklik mi oldu?" soruya soruyla karşılık verdi Aysel.

 

"Ne değişiklik olacak ki?"

 

Aysel güldü. "Geçen gün senin niyetine kahve içip falına baktım. Böyle uzun boylu, esmer mi esmer, yakışıklı bir adam gördüm."

 

Zeynep kızardı. "Böyle hurafelere inanmak için kaçık olmak lazım."

 

"Aman dur anlatayım.Kaçık falan ayıp oluyor hem. Düğün gördüm kız. Evlenecek misin ne ayy hadi inşallah!"

 

Zeynep alayla, "Maşallah o kahve telfesinden de her şeyi görmüşsün. Dur ben sana söyleyeyim ben buraya gelmeden önce Zeliha gelip anlattı zaten değil mi?"

 

"Aman ne anlatacak. İsra görmüş sizi kapının önünde. Ben de seni göremeyince Zeliha'ya sordum. O da anlattı." dedi Aysel Zeynep'i dürtüp, "Çok yakışıyormuşsunuz öyle mi?" diye sorup Zeynep'in saçlarına sprey sıktı.

 

"Şükür saçlarım bitti." deyip hızla ayaklandı Zeynep. "Muhabbetinize doyum olmaz." Parayı masanın üzerine bırakıp hızlıca kuaförden çıktı. Oturduğu sokağa girdiğinde Sidar'ı arabadan inerken gördü. Siyah takım giymişti. Ceketinin içinde beyaz gömlek vardı. Avuçları ter içinde kaldı.

 

Sidar Zeynep'i gördüğünde yanakları genişleyip tebessüm oldu.

 

"Hoş geldin." dedi Zeynep Sidar'ın yanına gelip.

 

"Hoş buldum."

 

Birlikte kapıdan geçtiler. Fidan'la Elif bahçede oturmuş limonata içiyorlardı. Zeynep'i görünce,

 

"Prenses gibi olmuşsun Zeynep." dedi Elif.

 

Zeynep Elif'in başını okşayıp öptü. "Sağol tatlım." deyip eve gitti. Arkasından Fidan geldi.

 

Siyah, önü kapalı, kısa topuklu ayakkabısını giyerken,

 

"Harikasın!" dedi Fidan. "Saçların, elbisen... Gelini görmedim ama eminim sen ondan daha güzel olmuşsun."

 

"O kadar da değil canım." diye güldü Zeynep. Siyah cüzdanını komodinin üstünden alıp, aynadan kendine son bir kez baktı.

 

"Uyumlu giyinmişsiniz."

 

"Fidan.."

 

"Ne dedim canım. Aa."

 

"Neyse biz çıkıyoruz kendinize dikkat edin."

 

"Seni ne zaman ailesiyle tanıştıracak?"

 

Zeynep dönüp Fidan'a baktı. "Niye ailesiyle tanıştırsın ki?"

 

"Sen onu ailenle tanıştırdın ya. O yüzden sordum."

 

"Bilmem ki."

 

Beraber evden çıktılar.

 

"Benim yeğenler nasıl. Derslerini dinliyorlar mı?" diye sordu Sidar.

 

"İkisi de çok iyi. Ama Lavin biraz durgun. Sürekli dalıyor. Geçen iki defa soru sordum ona duymadı beni. Dicle onu dürtünce korkudan sıçradı. Ama hemen toparladı kendini."

 

"Senden rica etsem ona biraz daha dikkat eder misin Zeynep?"

 

Zeynep meraklanarak, "Ederim... ederim de bir sorun mu var?"

 

Sidar derin bir iç geçirdi. "Birkaç ay önce bir adamla tanışmış. Lavin on altı, adam ise yirmi yedi yaşındaydı. Aynı mahallede oturuyorduk. Kandırmış yeğenimi. Sözde sevgili olmuşlar. Tabi ne benim ne ailemin bundan hiçbir haberi olmadı. Bir körden farkımız yoktu. Lavin yemeğini odasında yemeğe başlayınca, bizimle artık aynı odalarda oturmamaya başlayınca kız kardeşim fark etmiş. Sürekli elinde telefon falan.."

 

Zeynep'in aklına kötü bir şey geldi. Korka korka, "Ne oldu Lavin'e?" diye sordu.

 

"Yetişmeseydik daha kötü olaylar olacaktı. Kardeşim Lavin'nin telefonundaki mesajları gizlice okumuş. Adam evine gelmesini söylemiş. Kardeşim bizi aradığında abim işte, ben hastanedeydim. Şansıma trafik yoğun. Çıkıp koşmak istiyorum, bu sefer mahalle uzak... yani öyle bir çaresizlik yaşadım ki, dedim 'Allah'ım al artık canımı'. Ben eve gittiğimde abimle kardeşim çoktan ordalardı. Abim o şerefsizi öldüresiye dövüyordu. Lavin yarı çıplaktı. Yatakta uzanmış ölü gibi yatıyordu. İçeceğine ilaç atılmıştı. Kardeşim onu giydiriyor bir yandan da ayıltmaya çalışıyordu. Bir an korktum öldü diye. Dondum kaldım."

 

"Ne oldu o pisliğe?"

 

"Abimin elinden kurtuldu. Ama caddeden son süratla geçen arabadan kurtulamadı. Geberdi gitti. Ama Lavin..." Sidar'ın sesi gitti. Gözleri doldu.

 

Zeynep boşta kalan elini tuttu. "Durdur arabayı. Biraz dinlen."

 

"Böyle daha iyi." dedi Sidar. Kendini toparladı. "Lavin bir kez intihar etmeye kalkıştı. Utancından kendini yaşamaya layık bulmadığını söylüyordu. Biz onun suçu olmadığını defalarca söyledik. Bizi kandırdığını bizim sevgimize layık olmadığını söyleyip duruyordu. Hala da sorunlar var. Psikolog desteği olmasa Lavin belkide şimdi yoktu. Mahalleyi değiştirdik. Kocaman bahçesi olan bir ev aldık. Lavin sürekli bahçeyle uğraşıyor. Toprağı kazıyor, ağaçları suluyor, adını bilmediğimiz ilk defa gördüğümüz çiçeklerle dolu bahçemiz. Hiç sevmediği ev işlerini bile yapıyor."

 

"Lavin'e üzüldüm. Daha kötü sonuçlanmadan kurtulmuş çok şükür. Ergenlik pimi çekilmiş bir bomba gibi. Hani diyorsun ya psikolog sayesinde Lavin iyileşti. Elbette psikoloğunda desteği var. Ama en büyük destek siz olmuşsunuz ona. Kimileri çocukları hata yaptığında dövüp aşağalıyor. Yaptıkları hataları sürekli çocuklarının yüzlerine vurmaktan çekinmiyorlar. Psikolojik ve fiziksel şiddet uyguluyorlar. Hayır böyle yapınca o çocuğu daha büyük hata yapmaya ittiklerini bilmiyorlar mı anlamıyorum. Evet Lavin bir hata yapmış. Kendisinden neredeyse on yaş büyük bir adamla muhabbeti olmuş. Kandırılmış. Çünkü o daha çocuk. Zihni henüz savunmasız. Ne mutlu ki ona gerçeği görebilmiş. En az hasarla kurtulmuş. Dediğin gibi çok daha kötü şeylerde olabilirdi. Allah'ım çocuklarımızı korusun."

 

"Eskiden bir dakika yerinde durmazdı. Televizyonda sevdiği şarkı çıktımı kumandayı mikrofon yerine kullanır, şarkıya eşlik ederdi. Annem ona komşuları rahatsız etme diye ikazda bulunurdu. Şimdi hepimiz şen kahkahasını atıp, şarkı söyleyen Lavin'i özledik."

 

"O da olur zamanla. Evde çok durmayın. Parka gidin, denize gidin, piknik yapın,sürekli vakit geçirin onunla. Sevdiği bir şey yok mu?"

 

"Köpekleri çok seviyor. İki tane aldım çok sevindi Lavin. Japon balığı bile var. Bir şeylerle uğraşmak ona iyi geliyor.

 

"Sizin sevginiz, desteğiniz sürdükçe Lavin eskisinden de iyi olur merak etme. Ona dikkat ederim Sidar. Hatta birlikte vakit bile geçirebiliriz. İki tane çok sevdiğim öğrencim var. Aileleri izin verirse beraber şelaleye, pikniğe gideriz. Değişiklik olur." dedi Zeynep.

 

"Çok sağol Zeynep."

 

"Ben bir şey yapmadım ki. Keşke Lavin bunların hiçbirini yaşamasaydı."

 

"Keşke."

 

Yarım saat kadar yol gittiklerinde,

 

"Bana neden nişanı attığımı sormuştun ya." dedi Zeynep.

 

"Evet."

 

"Nişanı Elif için attım. Elif'in annesi benim kardeşim gibiydi. Kocası tarafından katledildi. Elif'i yanıma aldığımda hem nişanlım hem ailesi buna karşı çıktılar. Başkasının çocuğuna bakamayız diye kıyameti kopardılar. Bende evlenmekten vazgeçtim."

 

Kıskançlığını bastırmak istedi. Fakat nasıl olduysa, "Seviyor musun hala onu?" diye söz çıktı ağzından.

 

Zeynep Sidar'a tebessüm etti. Sesinden, takındığı tavırdan kıskandığı belliydi. "Hiç sevmedim ki." dedi. Sırtını koltuğa yasladı. Sidar'ın ferahladığını görünce istemeden gülümsedi.

 

"Belki kızacaksın ama... sevmediğin biriyle nasıl nişanladın? evlenebilirdin de. O zaman her şey için geç kalırdım."

 

"Neye geç kalırdın?"

 

"Seni sevmeye." diye itirafta bulundu Sidar. "Allah korusun evli bir kadın olsaydın, seni sevmeye bile hakkım olmazdı. Şimdi bunların hiçbirini konuşamazdık."

 

Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Pencereden giren hava ona yetmiyordu. Hala sevildiğini bilmek, görmek onu mutlu etmişti.

 

Araba birdenbire durdu.

 

"Bu sefer araya yıllar girmesin Zeynep. Seni eskisinden daha çok seviyorum."

 

"Çok kırdım ama seni. Hak etmediğin bir sürü şeyleri söyledim. Şimdi bile yüzüm kızarıyor. Keşke zaman ileriye gideceğine bir kez geriye gitseydi. O zaman bütün söylediklerimi geri alırdım. O zaman başlardım elini tutmaya. O zamandan başlardım seni sevmeye. Her şeyi mahvetmezdim. Yeniden karşılaşmasaydık diye düşünüyorum bazı geceler. Vücudum ürperiyor, tüylerim diken diken oluyor." pişmandı Zeynep. Pişmanlıktan kavuruluyordu. Kendisinden beklenmeyecek bir şey yaptı. Boynuna sarıldı. Onu müdürün odasında gördüğünden beri yapmak istediği buydu. Sarılmak;özür dilemek, barışmak, özlemek... içinde birçok eylemi barındıran bir konuydu. "Eksik yanım." hasretle yanağını öptü.

~~~~

Yeni evlerinde ilk günleri olmasına rağmen hemen alıştı Emel. Duvar hardal sarısına boyanmış kapılar ise koyu yeşildi. Emel'in sevdiği renkti bunlar. İnsanın kendisine ait bir evinin olması ne güzeldi. Ev sahibinin dırdırının olmaması istediğin kadar müzik sesini açmak... Çok güzel bir duyguydu.

 

Çiçek elinde küçük bir sepetle eve girdi. Kızına yavru bir köpek almıştı. Kapıda karşılaştıklarında Emel yavru köpeği görünce ağzı kulaklarına vardı. Bütün hayvanları seviyordu ama köpekleri daha çok seviyordu. Eski ev sahipleri hayvanları sevmediği için evde hayvan beslemelerine yasak koymuştu. Annesi çok mücadele etmişti ama ev sahibi sözünden dönmemişti.

 

Annesini öpücüklere boğup, "Çok teşekkür ederim anne." dedi Emel köpeği kucağına alıp sevdi. "Ne tatlı şey. Prenses olsun mu adı?"

 

"Olsun." dedi Çiçek kızına gülümseyip. Telefonu çalınca kaldırdı. Kocasıyla belirli bir dakika içinde konuşmaya başladı. Telefonu kulağından çekip kızına uzattı. "Baban seninle konuşmak istiyor."

 

Telefonu çekinerek aldı. "Alo?"

 

Kızının sesini duyunca dünyalar adamın oldu sanki. "Emelim. Kızım nasılsın?"

 

"İyiyim baba. Sen nasılsın?"

 

"Yakında size kavuşacağım için çok iyiyim kızım. Özledin mi beni?"

 

"Özledim baba."

 

"Az kaldı kızım çok az kaldı. Sana sarılmayı, seni dizlerime oturtup saçlarını taramayı öyle çok özledim ki. Sürem bitiyor annene verir misin telefonu?"

 

"Tabi."

 

"Allah'a emanet ol. Gözlerinden öperim kızım."

 

Telefonu annesine verdi. Konuşmalarını dinledi. Telefon kapandıktan sonra,

 

"Baban seni çok özlemiş. Keşke babana bu kadar yabancı olmasaydın kızım."

 

"Kızdı mı bana?"

 

"O sadece kendisine kızgın. Yanımızda olamadığı için kendisini suçluyor. Baban bir katil olabilir ama bu onu kötü biri yapmaz. O beni korumak isterken katil oldu. Bana zorla senet imzalatmışlardı. Bir gün baban geldi pavyona. Arkadaşları onu getirmişti. Daha sonraki günler tek başına geldi. Benimle evlenmek istediğini söyleyince inanmadım. Aklı başında hangi erkek pavyon kadınıyla evlenirdi ki? Baban benden hiçbir zaman vazgeçmedi. Ama ailesi beni istemedi. Hatta annesi evleneceğimizi duyduğunda kalp krizi geçirdi. Ama baban yine vazgeçmedi. Kimseyi takmadı. Onda en çok sevdiğim bu huyuydu. Kimsenin ne dediğini zerre takmazdı. Konuşan herkesin karşısında dimdik durabiliyordu. Birlikte şehirden kaçtık. Evlendik. Gittiğimiz yerde bizi kimse tanımıyordu. Sanki yeniden doğmuş gibiydim Emel. Komşularımız bile olmuştu. Sonra sen doğdun. Mucizeydin sen. Babanı tanımayana kadar; aşık olmayı, evlenmeyi, çocuk sahibi olmayı bile hayal edemezdim. Ama mutluluğumuz üç yıl sürdü. Ne kadar kısa değil mi? Buldular bizi. Ellerinde senetlerle geldiler. İşte o zaman baban dayanamadı. Bıçağı bana zorla senet imzalatan adamın kardeşine sapladı. O günden sonrası tam bir cehennemdi. Seni babanın ailesine vermek istedim. Sende benimle sürün istemedim. Ama istemediler. Üstüne bir de iftira attılar. Başkasının çocuğu dediler." bitkince gülümsedi. "Ama artık bitti. Bütün kötü günler geride kaldı."

 

"Nasıl dayanabiliyorsun?" diye sordu Emel annesine acıyıp.

 

"Yaşamak isteyen bir yolunu bulur. Sen ve baban yaşama sebebimsiniz. Hem benden daha kötü durumda olanlar vardı. Dedim ya artık bitti. Baban geldiğinde tam bir aile olacağız."

 

"Babamı hiç tanımıyorum."

 

"Seni çok seviyor Emel. Bunu bilmen yeterli. Onu tanıdığında ne kadar da merhametli olduğunu göreceksin. Baban ince düşünceli bir adam."

 

Birlikte kitapları yerleştirmeye başladılar.

 

"Ne çok kitabın var!" dedi Çiçek kızına. "Hepsini okudun mu yoksa?"

 

"Yarısını okudum. Sende okusana anne."

 

"Sonra okurum. Hatta bırakalım şu kitapları şimdi. Acıktım ben. Fırına tava yemeğini götürmüştüm. Çıkmıştır şimdi. Yemeği alır mısın?"

 

"Alırım."

 

"Ekmekte al. Cüzdanım komodinin üstünde."

 

Arka sokaktaki fırına girdiğinde fırının kalabalık olduğunu gördü. Hepside erkekti. Çekine çekine sıraya girdi. Ön sıradan Güney'i elinde ekmekle çıkarken gördü.

 

"Emel!"

 

"Güney!"

 

Güney güldü. "Bu mahallede ne işin var?"

 

"Dün taşındık."

 

Güney sıraya baktı. Birde Emel'in arkasında uyuz gibi sırıtan çocuğa. Emel'e dönüp, "Ben fazladan ekmek almıştım. Bekleme çıkalım."

 

"Yoo olmaz."

 

"Olur olur. Bekleme burada."

 

Emel birden ferahladı. Otobüsteki şoförün sözlü tacizinden sonra erkeklerle başbaşa kalmaktan ölesiye korkuyordu. Yemeğin parasını ödeyip tepsiyi alıp fırından çıktılar.

 

"Demek buraya taşındınız?"

 

"Hı hı." diye mırıldanıp çaktırmadan Güney'e baktı Emel. Spor yaptığından vücudu yaşıtındaki erkeklere kıyasla şekillenmişti. Kusursuzdu.

 

"Caddedeki spor salonunu gördün mü?"

 

"Gördüm."

 

"İşte o spor salonu ve üstündeki ev bizim. Orada oturuyoruz ablamla."

 

"Geldik." dedi Emel kapılarının önünde durup, "Burası da bizim ev."

 

"Yaa. Ben çocukken çok meyve çaldım bu bahçeden. Hele kara incirleri yemeğe doymazdım."

 

Emel gülümsedi. "Hala var incirler. İstersen toplayabilirsin."

 

"Başka zaman." dedi Güney. Ekmekleri işaret etti. "İstersen hepsini alabilirsin Emel."

 

Tebessüm edip, "Bana sadece iki tane lazım." deyip poşetten iki ekmek aldı Emel. "Teşekkür ederim."

 

Güney gittikten sonra Emel evine girdi. Güney'le aynı mahallede olmak onu mutlu etmişti. Hele fırındaki o hareketi Emel'in çok hoşuna gitmişti.

 

Bölüm sonu...

 

 

Loading...
0%