Yeni Üyelik
15.
Bölüm
@verahare

Sabah düğüne geç kalmış bir vaziyette uyandı Zeynep. Ayaklarını yataktan aşırtıp, lavaboya geçip ellerindeki kurumuş kınayı musluğa tuttu. Avuçlarının içi nar gibi kızarmıştı. Banyoya geçip yıkandı. Odasında saçlarını havluyla kuruladı. Elif hala uyuyordu. Ellerine geçirdiği çoraplar sıyrılmış, kurumuş kına parçacıkları yatağa dökülmüştü. Ufak yüzü gülümsüyordu. Rüya gördüğünü düşündü. Annesini mi görüyordu bilmiyordu. Yanına gelip, başını hafifçe okşayıp öptü. Eskiye kıyasla çok daha iyiydi. Kabuslarla uyanmıyordu artık. Onlar geride kalmıştı. Kabuslar, yerini huzurlu rüyalara bırakmıştı.

 

Güpürlü kiremit rengi elbisesini giymeye başladı. Elif o sırada uyanmış onu izliyordu.

 

"Hadi hemen ellerini yıka. Bakalım ellerin nar gibi kızarmış mı ha." deyip avuçlarını gösterdi Zeynep.

 

Elif sevinç çığlığı atıp yataktan fırladı. Lavaboya koşup elini musluğa tuttu. Avuçlarının kıpkırmızı olduğunu görünce, "Nar gibi kızarmışlar!" diye bağırıp odaya koştu. Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. "Bak." deyip güldü.

 

Küçük elleri öpüp, "Çok güzeller!" dedi Zeynep. Saçlarını taramaya koyuldu. Cihan'ın ona aldığı gümüş taraklı tokayla bağladı saçlarını. Yüzüne hafif bir makyaj yaptı. Elif'e aldığı mavi keten pantolon ve beyaz tişörtü giydirmeye başladı. Kısacık saçları tararken, "Yanımdan bir yere ayrılmak yok tamam mı? hem nikahtan sonra kız kıza gezeceğiz."

 

"Nereye gideceğiz?"

 

"Lunaparka gideceğiz. Sonra Şelale de piknik yapacağız."

 

"Oleyyy!"

 

Odalarından çıktıklarında Cihan'ın kahvaltıyı çoktan hazırlamış olduğunu gördüler.

 

"Işık saçıyorsunuz her ikinizde." deyip demlediği çayı masaya koydu Cihan.

 

Zeynep gülümseyip otururken "Teşekkür ederiz." dedi.

 

"Bak ellerime." diye ellerini Cihan'a gösterdi Elif.

 

"Güzel olmuş."

 

Pide ekmeğin üstüne salça sürüp Elif'e uzattı Zeynep. Cam sürahiyi alıp taze sıkılmış mandalina suyunu bardağa doldurup, "Al bakalım." dedi Elif'e. Kapı çalınca, "Ben bakarım." deyip sofradan kalkıp kapıya koştu Elif.

 

"Dur! hemen açma." dedi Zeynep Elif'in peşinden giderken.

 

Kısa boylu, tıknaz, genç bir kadına canı sıkılarak baktı Zeynep. Kadın onu umursamadan Elif'i kucağına alıp öpmeye başladı. Elif onun kucağından inmek için kendini geriye itti.

 

"Halasının bir tanesi." deyip sulu öpücüklerini yeğeninin somurtkan yüzünde gezdirdi Nilgün. Kapının önünde üst üste dizilmiş hediye paketlerini Elif'e gösterip, "Sana aldım bunları." diye övündü kendiyle.

 

Zeynep Nilgün'ün gösterisine göğüs gerip katlandı. Sakince bir köşede durup onları izledi.

 

"Neden artık gelmiyorsun bana?"

 

"Apartmanı sevmiyorum. Parkta oynuyorum. Üstüm başım toz oluyor diye sürekli banyoya sokuyorsun beni." dedi Elif sıkılarak.

 

"Mikrop kaparsın diye öyle diyorum."

 

"Ama sen koltuklarını kirlettiğimi söylüyordun geçen seferinde." dedi Elif.

 

Nilgün sıkışmış gibi Zeynep'e baktı. Elif'e dönüp, "Hediyelerine bakmayacak mısın?" deyip Elif'i kucağından indirdi. Elif heyecansız bir şekilde hediye paketlerini açmaya çalıştı.

 

Nilgün Zeynep'in koluna girip, Elif'in onları duyamayacağı bir köşeye çekildiler.

 

"Neden getirmedin Elif'i bana? seninle böyle konuşmamıştık." diye dişlerini gıcırdattı.

 

"Yanına gelmek istemedi. Bende getirmedim." dedi Zeynep dik dik Nilgün'e bakıp.

 

"Ben onun halasıyım. Onun üzerinde senden daha fazla hakkım var." diye çıkıştı Nilgün. Köşeye sıkışmış vahşi bir hayvanı andırıyordu bu hali. Titriyor, ağzının kenarında tükürükler oluşuyordu. Bal rengi gözlerinin içi öfkeyle parlıyordu.

 

Zeynep kısık bir sesle, "Elif'e babasından bahsederek nasıl adi bir kadın olduğunu gösterdin sen. Öyle şerefsiz birini nasıl da masum göstermeye kalkarsın sen. Elif'in kötü olacağını hiç mi düşünmedin?" diye tısladı.

 

"Tek suçlu abim mi, Yasemin'in hiç mi suçu yok? tutturdu boşanacam diye. Alttan alsaydı ne olurdu ki, aldatılan her kadın boşanıyor mu sanki. Hem abim pişman olmadı mı ? ne vardı sanki affetseydi." diye nefes nefese kalmış bir halde konuştu Nilgün.

 

Kadının en büyük düşmanı yine kadındı. Nilgün bunun en iyi kanıtıydı.

 

Zeynep bütün öfkesini yutup eve döndü. "Abi bakar mısın?" diye yüksek bir sesle bağırdı. Cihan kapıda görününce, "Elif'i kuaföre bırak. Bende birazdan gelicem."

 

Cihan az sonra olacakları tahmin edip, "Hadi gidelim. Aysel abla yüzüne çok sevdiğin kahverengi çillerden yapsın yine." deyip, Elif'in elini tutup avludan çıkmaya başladılar.

 

Onlar gittikten sonra Nilgün'ün koluna girip onu eve soktu Zeynep. "Abin adi bir adamdı. Yasemin Elif'i doğururken o başka kadınlarla eğleniyordu. Elif hastalanınca da yanında yoktu. Yasemin gecenin bir yarısında evine giren hırsız tarafından tecavüze uğrarken senin abin başka kadınlarla eğlenmekle meşguldü!" diye öfkeyle bağırıp Nilgün'ün üstüne yürüdü Zeynep. Bir kez olsun kendini kaybetmek istiyordu. Karşısındaki kadını dünyadan silmek, susturmak istiyordu.

 

Nilgün korkup, geri geri yürüyüp duvara yapıştı. "Gelme üstüme." diye titrek bir sesle çıkıştı.

 

Zeynep onu kollarından tutup duvardan ayırdı. "Evime bir daha gelmeyeceksin. Elif'i yalnızca benim istediğim zamanda dışarda göreceksin. Bir daha onun aklını bulandırmaya kalkayım deme.Yoksa yemin ederim dilini keserim. İnsanlıktan çıkarma beni!" dedi öfkeyle onu sarsarken. Kendini tutamayıp yüzüne iki tane sağlam tokatını indirdi.

 

"Delirdin mi? bırak gideyim." korkakça ağladı Nilgün.

 

Zeynep onu kolundan çekip evden attı . "Hele bir daha evime gelmeye kalk. Bak o zaman ne yapıyorum sana ben." dedi göğsü hızlı hızlı inip kalkarken. O sırada Leman'la Derya'da gelmişlerdi.

 

"Ne oluyor burda?" diye konuştu Derya. Nilgün'e tiksintiyle bakıp, "Yine mi geldin sen?" dedi.

 

"Size meraklı değilim. Elif için geldim ben. Onu evime götürmeye hakkım var."

 

Derya Nilgün'ün yakasına yapıştı. "Eğer biraz insan olsaydın Elif'in savunmasız zihnini bulandırmaya kalkmazdın. Abini savunmazdın. " deyip omuzlarından itekledi onu. "Hangi cesaretle Elif'i babasıyla görüştürmeye kalkarsın, Elif'in kaç gün hastanede yattığını biliyor musun sen?" deyip Nilgün'ün saçını kökünden sökmek ister gibi çekti. "Parçalarım seni Nilgün. Yok ederim anlıyor musun. Uzak dur Elif'ten. Abininde seninde canınız cehenneme. Umarım hak ettiğiniz bir şekilde ölürsünüz."

 

Leman Derya'nın elini tuttuğu saçtan ayırmaya çalışıp, "Bırak şunu artık. Görmüyor musun korkudan bayılacak. Başımıza kalacak sonra."

 

Derya kendine gelip, Nilgün'ü yere itti. "Defol!" diye bağırdı.

 

Nilgün perişan bir halde ayağa kalkıp elbisesindeki tozları silkeledi. Onlardan uzaklaşıp kendini güvenceye alıp, "Deli kadınlar!" diye bağırıp koşarak çıktı evden.

 

Zeynep'in dağılmış saçlarını tarayıp tokasını taktı Leman. "Hadi Zeynep geç kalıyoruz. Birazdan nikah başlayacak." deyip onu kaldırdı.

 

"Yasemin'i çok özledim." dedi Zeynep. Gözyaşları yanaklarından yuvarlanıp yere düştü. Karşısındaki her iki kadınında sessizce ağlamakta olduğunu gördü. Bir süre sonra gözyaşlarını silip ayaklandılar. Arkadaşları için yapabilecekleri bir şey yoktu. Ama onun emaneti için yapmayacakları şey de yoktu.

 

Bir süre sonra Derya hafifçe gülüp, "Yine pijama ve tişörtle mi yüzeceksin şelalede." diye baktı Zeynep'e.

 

Zeynep sırıtıp, "Manyak." dedi başını olumsuzca sallarken.

 

"O ergen kızları hatırladın mı? nasıl da bakıp gülüyorlardı sana." diye seslice güldü Leman. Halının ortasına uzanıp gülüştü üç kadın. Gün ışığı yüzlerini aydınlatıyordu. Hayatın o kadar kötü yanına rağmen ufacık bir anı onları diriltiyor, ayağa kaldırıyordu. Hayata karşı ayakta durmayı öğrenmişlerdi.

~~

İspanyol kollu A kesimli dantelli gelinliğin içinde bir çiçek gibi görünüyordu Zeliha. Ona bakınca Murat'ın içi titriyordu.

 

O kadar heyecanlıydı ki dili bile titremeye başlamıştı onunla konuşurken. "Çok... çok güzel olmuşsun Zeliha."

 

Zeliha gülümseyip onu yanağından öptü. Murat, lavantalı ve içinde beyaz laleler olan gelin çiçeğini ona uzattı.

 

"Sende çok güzel olmuşsun sevgilim." deyip Murat'ın siyah kravatını düzeltti Zeliha. Kuaförden el ele çıktılar.

 

Düğün bayram havasında geçiyordu. Zeynep oynamayı sevmemesine karşın kızlarla beraber Elif'i ortalarına almış oynuyordu. Neşe'de onlara katılmıştı. Fidan hamileliğinden dolayı oturmak zorunda kalmıştı. Bebeğine bir zarar gelsin istemiyordu. Zeliha'nın nikah şahidi Zeynep olmuştu. Murat'ın şahidi ise işyerinden bir arkadaşı olmuştu. Takı töreni umduklarından da iyi geçmişti. Zeynep, Leman ve Derya biner lira para takmışlardı.

 

Cihan'ın takı takmak için ayaklandığını görüp yanına gitti Neşe. Çantasından bin lira çıkarıp, "Küçük bir hediye. Seninkinin üstüne koyup ver." dedi. Cihan'da üç bin lira takıp geri döndü.

 

Düğün saat bire kadar devam etti. Zeliha dış çekim için denize gitti. Cihan masraf olmasın diye arabasını gelin arabası olarak süsletmiş, düğün bitene kadar Murat'a vermişti.

 

Arabadayken karısının elini kavrayıp, "Sonra söyleyecektim ama şimdi söylemek istiyorum." dedi Murat.

 

Zeliha yüzünü kocasına çevirip, "Neyi?" dedi.

 

"Hani mahalledeki fırının arkasında küçük bir arsa vardı ya."

 

"Eee."

 

"İşte ben o arsayı aldım."

 

Zeliha'nın beklenmedik sevinç çığlığı Murat'ı korkuttu. Bu kadar sevineceğini düşünmemişti.

 

"Şimdi bizim bir arsamız mı var Murat?" deyip avuçlarını açıp, "Allah'ım sana şükürler olsun." dedi elini yüzüne götürürken. Kocasının yanağını öptü.

 

"Bir yerlerden başlamak lazım Zeliha. Yavaş yavaş ödeyeceğim arsanın borcunu. Sonra Allah nasip ederse evi yaparız."

 

"Bende çalışır sana yardım ederim." dedi Zeliha. Hayatında hiç bu kadar çalışmak istememişti. Beden olarak yorgundu. Ama Murat'ın az önce söyledikleri onun yorgunluğunu almıştı üstünden.

 

Karısının elini öpüp, "Yok gülüm. Sana bundan sonra çalışmak yasak." dedi Murat.

~~

 

Düğünden sonra Zeynep kızlarla beraber evine gidip üstlerini değiştiler. Zeynep dünden yaptığı yemekleri, tatlıları piknik sepetine koydu.

 

"Çarpışan arabaya bineceğiz demi?" diye sordu Elif.

 

Leman dönüp, elini cebine atıp avuç dolusu kırmızı jetonları gösterip, "Hemde dilediğimiz kadar." deyip göz kırptı.

 

Derya'nın kullandığı arabaya bindiler.

 

"Halama gitmek istemiyorum bir daha." diye açıkladı Elif.

 

Üç kadın birbirine baktılar. Derya dudağının köşesindeki sigarayı eline alıp camdan sarkıttı.

 

"Merak etme biz de seni bir daha onun yanına bırakmayacağız." deyip izmariti yola fırlattı. Dikiz aynasından Elif'in ona bakıp gülümsediğini gördü. Telefonu çalınca kulaklığı kulaklarına takıp dinledi. Karşıdan ağlama seslerini işitti. Canı sıkkınca dinledi. Babasının durumunun ağırlaştığını öğrendi. Tepki vermedi. Kadının hastaneye gelmesi için yalvarmasına, "Geliyorum." dedi kuru bir sesle. Arabayı hastaneye sürdü. Zeynep ve Leman Elif var diye konuşamadılar.

 

"Lunaparka gitmeyecek miyiz?" diye sordu Elif, Derya'nın yön değiştirdiğini görünce.

 

"Dişim için ilaç alıcam eczaneden. Sonra hemen lunaparka gideceğiz." dedi Derya.

 

Arabayı hastanenin önünde durdurup indi.

 

"Görmek zorunda değilsin Derya." dedi Zeynep.

 

Leman, "Bencede." deyip Zeynep'i doğruladı.

 

"Bu anı görmeyi çok bekledim." deyip hastaneye baktı Derya.

 

"Bizde gelelim istersen." dedi Zeynep.

 

"Siz Elif'le kalın." deyip hastaneye gitti Derya.

 

Uzun koridorları hızlıca yürüdü. Yoğun bakım servisinde halaları ve amcaları vardı. Hepsinin yüzü çökmüş ,ölecek olan abileri için yas tutmaya başlamışlardı.

 

"Durumu ağır. Belki sabaha çıkmaz abim." dedi kısa boylu kadın burnunu çekip.

 

Derya küçük halasına kayıtsızca baktı. Büyük amcasının ona nefretle bakmakta olduğunu gördü.

 

"Ne öyle bakıyorsun?" diye terslendi. Sonra hepsine bakıp, "Onu ben mi öldürüyorum da bana öyle bakıyorsunuz?" diye tısladı.

 

Az sonra babasının yanına gitti. Oksijen maskeli adamın, beyaz sakallı yüzü bir deri bir kemikti. Kuru göğsü inip kalkıyordu. Can çekişiyordu. Kızını görünce siyah gözleri dolu dolu oldu.

 

Annesinin katiline uzun uzun baktı Derya. Yüzünü tiksinti kapladı. Gözleri adamın kırışmış ellerine kaydı. Silah'ı tutan güçlü kuvvetli eli anımsadı. Annesine üç el ateş edişini...

 

Kulağına eğilip, "Seni hiçbir zaman affetmeyeceğim." diye nefretle fısıldadı. Kıskançlık krizi yüzünden babası annesini katletmişti. Orda ölen bir tek annesi değildi. Ölen umutlarıydı. Annesi bu kıskanç, kafasında sürekli karısının kendisini aldattığını sanan adamdan boşanıp, kızıyla birlikte yeni bir hayata başlayacaktı. Babası annesini sonra da umutlarını, hayallerini, mutluluklarını katletmişti.

 

Buz gibi bir sesle, "Umarım cehennemden çıkmazsın baba!" dedi Derya yumruklarını sıkarken. Bir çocuğun çocukluğu ölür mü? Derya'nın ki beş yaşında ölmüştü. Çocukluğu kocaman bir enkazdı. Yetimhanenin sıralı yataklarının birinin içinde annesini deli gibi özleyip durmuştu. Annesi gözünün önünde katledilmiş bir çocuk olarak büyümek hiç de kolay olmamıştı. Hiçbir akrabası onu yanına almak istememiş, bir gün bile ziyaret etmemişlerdi.

 

Adamın yalvarır gibi bakan yüzüne, "Annemde böyle bakmıştı sana. Onu öldürmemen için kaç defa yalvardı o gece. Sesi hala kulaklarımda. O sesi duymamak için sağır olmayı o kadar çok istedim ki. Sen affedilecek bir adam değilsin baba." deyip ordan ayrıldı. Koridorda küçük halası önünü kesip,

 

"Affettin mi babanı kızım?" dedi.

 

"Allah hepinizin belasını versin!" diye haykırdı Derya. Koridorları koşarak aştı.

 

Derya'nın geldiğini görünce Leman'ın yüzü aydınlandı. Arabanın içinde oturmuş Elif'le el çırpma oyununu oynayan Zeynep'e dönüp,

 

"Geldi." dedi.

 

Arabaya binip, radyoyu yüksek sese getirip açtı Derya. Hayatının bütün yorgunluğu üstünden akıp gitmişti. İlk defa rahat bir nefes aldı.

 

"İyi misin?" diye sordular Zeynep'le Leman.

 

Coşkun bir kahkaha koptu ağzından. "Bundan daha iyi olmamıştım." dedi gerçeği söyleyip.

~~

"Film izleyelim mi?" diye sordu Cihan evlerine gitmeye hazırlanan Neşe'yle Fidan'a.

 

"Yoruldum ben. Eve gidip hemen uyuyucam." dedi Fidan.

 

"Keşke gelseydin. Beraber izlerdik filmi." dedi Neşe .

 

Fidan, "Başka zaman beraber izleriz." dedi eve gitmeye başlarken.

 

Neşe Cihan'a dönüp, "Hangi filmi izleyeceğiz?" diye sordu.

 

"Beraber seçeriz."

 

"Amir Khan'ın üçüncü serisi olan 'DHOOM'adlı filmini çok seviyorum. O filmi izleyelim ne olur."

 

"İzleyelim."

 

Zeynep'in odasına geçip, komodinin üstündeki laptopu alıp salona gitti Cihan.

 

"Sen otur. Ben mısır patlatıp geliyorum." deyip mutfağa seğirtti.

 

Laptoptan filmi açıp durdurdu Neşe. Gidip mutfağa baktı. Cihan'ın derin bir kase mısır patlatmış olduğunu görüp uzun bir ıslık çaldı.

 

"Sen şimdi bana mandalina suyu da hazırlarsın sevgilim." dedi.

 

"Hazırladım bile. Buzdolabını aç."

 

Neşe filmi başlatırken Cihan koltuğa oturup, " Filmin konusu güzel mi?" diye sordu.

 

"Muhteşem!"

 

Üç saatlik filmin sonunda Neşe'nin gözlerinin dolduğunu görüp,

 

"Film bu. Çok kaptırma kendini."

 

"Çok anlamlı ama."

 

"Öyle." deyip Neşe'yi elinden tutup kaldırdı Cihan. Evden çıkarken avludaki siyah bisikleti gösterip, "Bununla sahile kadar götürücem seni ." dedi.

 

Bisikletin önüne oturdu Neşe. Cihan pedallara bastı. Mahalleden çıktıklarında kollarını iki yanına açıp, "Resmen uçuyorum!" diye haykırdı Neşe hızlı giden bisikletin üstünde sevinçle. Cihan'ın ciğerleri Neşe'nin kokusuyla dolup taştı. Onu görmediği zaman ne kadar da eksik olduğunu fark ediyordu.

 

"Seninle yaşadığımı hissediyorum adam." diye haykırdı Neşe.

 

Bölüm sonu...

 

 

Loading...
0%