@verahare
|
Gecenin üçünde balkonda oturmuş ayaklarını balkonun duvarına yaslayıp, dizlerine indirdiği kitabı büyük bir şevkle okuyordu Neşe. Yanı başındaki sandalyede Hanım başını önüne indirmiş, kulakları dik bir halde derin uykuya dalmıştı. Hafif bir rüzgar esince okumayı bırakıp elini kitabın arasına koyup başını dikleştirip omuzlarına sardığı şalı çözüp, Hanım'ın üzerine uyanmamasını dileyerek örttü. Yeniden kitaba döndü. Muhteşem cümleleri tekrar etti. Sesi rüzgarda hışırdayan ağaçların yapraklarına karıştı.
"Ben bir kuş değilim. Ve hiçbir ağ beni kapana kıstıramaz.Ben kendi bağımsız iradesine sahip, özgür bir bireyim!"
"Ne güzel cümleler bunlar!" dedi Fidan Neşe'nin arkasında dururken. "Hangi kitaptan?"
Neşe elindeki kitabın kapağını Fidan'a çevirdi.
"Charlotte Bronte'nin en sevdiğim romanıdır Jane Eyre. Muhteşem bir klasik. Her kadının okuması gerek bence."
"Bir ara okurum."
"Sen neden uyumadın?"
Fidan sıkıntıyla iç geçirdi. "Yarın Pazartesi. Düşüncelerim beynimi kemiriyor. Rahatsız edici bir şey bu." dedi inler gibi.
"Zaten aldırmak istemiyor muydun, şimdi neden rahatsız oluyorsun?"
"Bilmiyorum."
"Korkuyor musun?"
Fidan'ın yüzü aydınlandı. "Evet evet!" diye korkuyla atıldı. "Çok korkuyorum."
"Seninle gelirim."
"Onu aldırırsam, sanki insanlığımıda aldıracakmışım gibime geliyor. Hamile olduğumu öğrendiğimden bu yana rahat bir uyku uyuyamadım. Başımı ne zaman yastığa koysam onunla ilgili rüyalar görüyorum. Daha doğrusu kabuslar. Can çekişiyorum Neşe."
"Sana bebeğinle ilgili bir konuşma yapmayacağım. Yalnız sana şunları söyleyebilirim. Ne yaparsan yap ne karar verirsen ver bunların temelinde vicdanını bulundurmayı unutma. Çünkü insanı insan yapan vicdanıdır Fidan."
Fidan kucağına koyduğı ellerini saçlarına daldırıp, "Kabuslar görüyorum. Kasvetli bir ormanın içinde su kuyusunun karşısında, üzeri beyaz bir örtüyle kaplı bir beşik görüyorum. İçinden can yakıcı bebek ağlamasını duyuyorum. İçim yanıyor dayanamıyorum ağlamasına, koşuyorum. Beşik karşımda ama bir türlü varamıyorum ona. Koşuyorum, koşuyorum. Sanki hiç koşmamış gibi. Sonunda yetişiyorum ona. Diz çöküp örtüyü savuruyorum. Bomboş bir beşikle karşılaşıyorum. Bebeğin sesi kuyudan geliyor. Bu sefer kurşun hızıyla dönüp, dibine kadar karanlık kuyuya bakıyorum. Sadece bebeğin sesini duyuyorum ama. Karanlıkta onu arıyorum delice. Eğilip bakıyorum. Gözlerim bana karanlıktan başka bir şeyi sunmuyor. Aklım çıkacak gibi oluyor. " dedi korkudan titreyen sesiyle.
Neşe rahatlatıcı bir tavırla gülümseyip, "Bebeğin karnında Fidan. Onu kaybetmedin." dedi. Kalkıp Fidan'ın elini tuttu. "Biraz uyumayı dene."
"Korkuyorum. Yine aynı kabusu görürüm diye uyumaktan korkuyorum." dedi Fidan ağlar gibi.
Neşe annesinin ona yaptığı gibi Fidan'ı alıp, koltuğa uzandırdı. Üzerine polar battaniye örtüp başını alıp dizine koydu. Saçlarını merhametle okşayıp, onun dikkatini başka yöne çekmeyi denedi.
"Cihan nasıl biri sence?" diye sordu.
"Seni hak edecek kadar iyi birine benziyor. Ve birbirinize yakışıyorsunuz da."
"Belki sende ilerde seni hak edecek biriyle karşılaşırsın."
"Ne kadar yaşarım bilmiyorum. Ama hayatımın geri kalanını hiçbir erkeğe bağlı kalmadan yaşayacağım. Benim erkeklerle falan işim olmaz daha. Yine aynı şeylerin tekrarlanmasına kalbim dayanmaz."
"Ama bütün erkekler kötü değildir."
"Bazen tek bir erkek bütün erkekleri temsil edebilir Neşe." dedi Fidan.
Neşe bir şey demeden saçlarını okşadı. Fidan'ın haklı olduğunu biliyordu. Hayatına dahil olan erkeklerin hepsi habis bir yüreğe sahiplerdi. Şiddet ve taciz... insan onurunu kıran, ruhlarını derinden sarsan olaylara çarpıcı bir şekilde maruz kalmıştı o. Şimdi onunla bütün erkeklerin kötü olmadığı hakkında konuşmalar yapmak anlamsız gelmeye başladı. Hatta saçma.
Birden içinden gelerek, "Yarın vereceğin karar, hakkında düşündüklerimi değiştirmeyecek. Sen iyi bir insansın ve bu hiç değişmeyecek Fidan."
Sabah, uykusuzluktan ağrıyan gözlerini ovuşturup giyinmeye başladı Fidan. Gözlerini saate çevirdi. Saatin dokuz olduğunu görünce kimliğini alıp odasından çıktı. Salondaki masada Neşe'nin hazırladığı kahvaltı vardı.
"Bir şeyler yiyelim. Öyle çıkalım evden." dedi Neşe balkonun kapısında dururken.
"Hemen gidelim lütfen."
"Tamam."
Fidan hızlı adımlarla evden çıktı. Onu Neşe takip etti. Arabaya geçtiklerinde Fidan'ın titrediğini görüp,
"İyi misin?" diye sordu Neşe.
"Bir an önce gidelim artık. Hemen bitsin istiyorum."
Hasta önlüğünü giymiş, saçlarını galoşun içinde toplamıştı Fidan. Muayene koltuğuna uzanmış, kürtaj için hazırlık yapan hemşireleri korku dolu gözleriyle izliyordu. İğneler, kesici metal aletler, odadaki boğucu hava... Kimbilir kaç tane kadın bu koltuğa uzanmış, bebeğini aldırmıştı. Düşünmemeye çalıştı. Ama elinde olmadan daha çok düşündü.
"Birazdan doktor hanım gelecek." dedi etine dolgun hemşire. Fidan'a bakmadan hazırlıklara devam etti.
Fidan onu duymadı. Dün geceki rüyası gözlerinin önüne geldi. Bebeğiyle ilgili hep kabus görmüştü. Ama dün onunla ilgili ilk kez güzel bir rüya görmüştü. Hayatında gördüğü en güzel rüyanın bebeğiyle olduğunu biliyordu. Serin bir yaz günüydü. Denize karşı oturmuş ihtişamlı dalgaları izliyordu. İleride küçük bir kız çocuğunun gülümseyerek kendisine yaklaştığını gördü. O da gülümseyerek karşılık verdi. Çocuğun uzattığı küçücük elleri kavradı. Islak kumsalda yürümeye başladılar. Her ikiside elbiselerinin eteklerine kadar ıslanmışlardı. Bazen ellerini suya daldırıp birbirine fırlatıyorlardı. Fidan kim olduğunu bilmediği kızı kucaklayıp koltuk altlarından tutup, etrafında çevirdi. Kızın coşkun kahkahası şimdiye dek duyduğu en güzel kahkahaydı. Başı dönünce durup kıza sarıldı. Kızın nefesini kulağında duydu. "Anne!"
Fidan rüyayı yine görmüş gibi sıçradı. Etrafına bakındı. Nefes nefese kalmıştı. Sırtında terler boşandı. Kalbi ağzında atıyordu sanki.
"Hazır mısın?"diye sordu Doktor Didem eldivenlerini giyerken.
Yaşadığı tüm kötü anıları o kısacık bir zaman içinde unuttu Fidan. Onun savaşı hayatlaydı. İyi bir anne nasıl olunur bilmiyordu ama annesi gibi bir anne olmayacağını çok iyi biliyordu. Bebeğini kucağına almayı istiyordu. Hemde bütün kalbiyle. Bebeğini nefes aldığı müddetçe koruyup sevecekti. Ve onu hiç kimseye değişmeyecekti.
Doktor Didem hastasının onu duymadığını anlayınca, "İyi misiniz?" diye sordu meraklanarak.
Fidan karşısındaki kadına baktı. Hemşirelerin hazırladıkları kesici aletler gözüne ilişince kalbi dehşetle çarptı. "İstemiyorum!" dedi kızgın bir sesle. Kurşun hızıyla doğrulup, başındaki boneyi sertçe çekip attı yere. Çıplak ayaklarıyla soğuk zemine bastı. Önlüklü haliyle çıktı odadan. Ağladığının farkında değildi. Kapının yanındaki sandalyede oturmuş olan Neşe onu öyle harabeye dönmüş görünce fırlayıp koluna girdi.
"İyi misin ne oldu?"
"Hemen gidelim burdan." diye yalvardı Fidan.
Neşe Fidan'ın koluna girip onu hastaneden çıkardı. Fidan durmadan ağlıyordu. Titreyen bedenini kontrol etmeye çalışıp kollarını göğsüne sardı.
"Yapamadım." dedi dişleri birbirine vururken. "Hiçbir zamanda yapamayacağım. Bebeğimi istiyorum."
Az sonra eve gelmişlerdi. Neşe Fidan'a giyecek bir şeyler ayarlayıp vermişti. Bebeğini aldırmadığına çok mutlu olmuştu. Şimdi odanın kapısında durmuş,
"Girebilir miyim?" diye sordu.
"Gel."
Neşe odaya girdi. Fidan'ı yatağının içinde otumuş, düşünürken gördü.
"Yemek söyleyelim. Canın ne istiyorsa söyle tamam mı?" Fidan'ın yorgun yüzünü avuçlarının içine aldı. "Sen doğru bir karar verdin Fidan. Bebeğin de sende maddi açıdan hiçbir sıkıntı çekmeyeceksiniz."
"Ben dilenci değilim."
Neşe birden Fidan'a sarılıp, "Değilsin elbette." dedi yatıştırıcı bir sesle. Fidan'ı kollarından tutup, güven verici bir tavırla sıktı. "Bir iş kurman için sana yardım ederim. Yavaş yavaş borcunu ödersin bana. Anladığın bir iş varmı?"
"Eskiden dikiş dikerdim. Okuldan eve döneceğim zamanlarda mahallenin terzisinin yanına gider, dikiş öğrenirdim. Ama çok uzun bir zaman önceydi. Şimdi yapabilirmiyim bilmiyorum."
"Yaparsın yaparsın. Önce özel bir dikiş kursuna yazılırsın. Sertifikanı alınca da sana güzel bir dükkan açarız." dedi Neşe Fidan'ın içinden geçenleri duymuş gibi. "Eline para geçtiğinde borcunu da ödersin."
"Dün ilk defa kabus görmedim. Aksine şimdiye dek görmediğim huzurlu bir rüya gördüm. Küçük bir kız çocuğuydu. Benim kızımdı. Onunla ıslak kumsalda yürüyorduk. Onu kucağıma aldığımda bana 'anne' dedi." Fidan dizlerini karnına çekip, ellerini bacaklarına sardı. "Ona bakabilirmiyim diye korkuyorum. Kimseye muhtaç olmadan ayaklarımın üzerinde durmak istiyorum ben. Küçükte olsa kendime ait bir evim olsun. İçinde sadece çocuğumla ben yaşayalım istiyorum. Güçlü bir anne olmak istiyorum."
"Bunların hiçbiri imkansız değil. Sen kendi gücüne inan yeter ki."
"Karnım büyüdükçe insanlar bana babasının kim olduğunu soracaklar."
"İnsanlardan sanane. Bırak istediğini söylesinler. Sen kendi yoluna bak. İnsanların hakkında ne düşündüklerini düşünürsen eğer, bir milim bile yol katedemezsin ki. Bırak artık şu insanları. Sen bir bireysin Fidan. Ve benim gördüğüm en güzel, en akıllı anne sen olacaksın." deyip ayaklandı Neşe. "Şimdi uyu biraz. Yarın doktora görüneceksin." kapıyı açtı. Adımını atarken dönüp, Fidan'a baktı uzun uzun. Gülümseyip, "Bebeğin için elbiseler alırız. Tabii sana da hamilelikler beğeniriz."
Huzurlu bir gündü. Öğle sonrası balkonunda oturmuş, minibüsten inen ellerinde sepet taşıyan şalvarlı işçi kızları izliyordu Neşe. Kızların önünde yürüyen, şapkalı üstleri tozlu olan erkeklerden bir tanesinin dönüp arkasında mandalina soymakla meşgül olan kıza baktı. Bu bakışları seyretti Neşe. Kız sanki önceden haberleşmişler gibi birden başını kaldırıp, ağır ağır gülümsedi erkeğe. Orta yaşlı kadınlar görüş alanına girince genç kız panikledi. Sanki hiç gülmemiş gibi ciddileşip, hızlıca yürüyüp geçti. Hala böyle şeyler vardı. Bazı insanlar toplumun baskısıyla aşklarını bir ayıp gibi görüyordu. Sevmenin ne gibi bir ayıbı olabilirdi ki? Hiç kuşkusuz sevmek dünyadaki en yüce duyguydu. Sadece habis yüreğe sahip olanlar sevmeyi bir ayıp olarak görürdü.
Sevdiği adam görüş alanını kaplayınca kanatları çıkmış gibi adeta uçarak çıktı evden. Avluyu koşarak aşıp, adamın boynuna atladı. Etrafındaki çirkin gözlere aldırmayıp, yüzünü öpücüklere boğdu. Birbirlerine sarılıp eve geçtiler.
Koltukta otururlarken, "Bugün Zeynep geldi. Seni görmek istiyor. Bize gelir misin?" dedi Cihan.
"Gelirim." dedi Neşe.
Üst üste çalan telefonunu kaldırdı Cihan. Zeynep'ti. Ondan arabanın anahtarını istiyordu. "Geliyorum." deyip telefonu kapatıp, ayağa kalktı Cihan. Neşe'ye dönüp, "Şimdi gidiyorum. Sonra gelip seni alıcam."
"Ben kendim gelirim. Şimdi biraz işlerim var. Benim için yorucu bir gündü." dedi Neşe. Ellerini Cihan'ın ellerinde gördü bir an. Parmak uçlarını dudaklarında gezdirdi adam. Parmakları tek tek açıp, avuç içini öptü. "Sen ne güzel kadınsın Neşe!" kadının utangaç gözlerini yere eğip, dudaklarının kıvrılışını izledi. Eğilip öpmek, ordaki huzuru kendi dudaklarında hissetmek istedi.
Cihan gittikten sonra. Neşe salondaki masadan kalem ve bir not kağıdını alıp, "Ben Cihan'ın yanına gidiyorum." diye yazıp Fidan'ın odasına girip not kağıdını komodinin üstüne bırakıp, sessizce odadan çıktı.
Yoldayken yine o sarışın kadını gördü. Saçları kalçalarından sarkıyordu. Bir eliyle saçlarını tek omzunun üstüne getirip saldı. Karşısındaki kadınla hararetli bir şey konuşuyordu. Kadının kendinden tarafa bakmakta olduğunu görünce başını şimşek hızıyla çevirdi. Kadının gözleri onu tarıyordu adeta.
"Bir dakika baksana."
Kadının emredici bir şekilde konuşması Neşe'nin sinirine dokunmuştu. Kadınla konuşmak istemiyordu. O kim oluyordu da onunla emreder gibi konuşuyordu?
"Baksana buraya. Sana bir şey söyleyeceğim." dedi İsra. Yanındaki kadını bırakıp, Neşe'nin önünü kesti.
Neşe sakin kalmaya çalışıp, "Beni tanımıyorsunuz. Tanımadığınız insana bir şey söyleyemezsiniz değil mi?" dedi sabrının sonuna gelirken. Bu kadın onu fazlasıyla sinirlendiriyordu. Sebebi Cihan'dı.
"Buraya neden geldim biliyor musun? Tahmin edebiliyorsundur herhalde."
"Ne için geldiğinizle ilgilenmiyorum ben.Ve hatta sizinle de ilgilenmiyorum. Bana ilgi çekici biri gibi gelmiyorsunuz."
Neşe'nin sözleri İsra'yı öfkelendirmişti. İçinden onu parçalara ayırma isteği doğdu. Kıza bir böcekmiş gibi bakıp, "Kaç yaşındasın sen, Cihan'ın yanında ergen bir kız gibi göründüğünün farkında mısın?" dedi küstahça sırıtıp.
Neşe sakin kalmaya çalışarak,
"Peki siz evlenip boşanmış bir kadın olarak eski sevgilinizin kapısına geldiğinizde nasıl göründüğünüzün farkında mıydınız?" diye cevabı tokat gibi yapıştırdı. İsra'nın yüzü çarpılmış gibi oldu. Gözleri yuvalarından fırlamış, yanakları seğirmişti. Yüzü kıpkırmızı kesilmiş, dili tutulmuştu. "Sakın bir daha yoluma çıkmayı denemeyin. Ben bir eşya değilim ki beni Cihan'ın yanına yakıştırasın. Ben onun sevdiği kadınıyım. Sevdiği..." sözcükleri vurgulayarak söylemişti. "Şimdi yolumdan çekil!" dedi soğuk bir sesle. Kadını arkasında bırakıp yoluna devam etti. Kalbi acıdı birden. Bir yerlere tutunmak istedi. İncecik gözyaşları akmaya başlamıştı. Aklında ve kalbinde tek şu soru yankılanıyordu.
"Benden sonra Cihan onu tekrardan sever mi?"
Bölüm sonu...
|
0% |