Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Gülüşüne kuş konmuş gibi

@verahare

Cihan valizleri arabaya taşırken Neşe ona yardım etmek istedi.

 

"Bırak. Sen git otur arabaya."

 

"Elin yaralı zaten. Yaran kanayacak." dedi Neşe.

 

"Bir şey olmaz."

 

Fidan kucağında hanımla çıktı evden. Neşe ona bakarken Yağız'ın ona verdiği güvercini balkonun duvarında gördü. Onu götürmek istemedi. Götürüp geri vermek istiyordu Yağız'a. Ama Cihan var diye bir şeyde yapamıyordu.

 

"Güvercinler yuvasını bilirler. Birazdan uçup kendi yuvasına gider merak etme." dedi Fidan Neşe'ye.

 

"Açlıktan ölmez demi?"

 

"Saçmalama Neşe. Boynunda tasması mı var? birazdan uçup gider. Hatta bak uçuyor." dedi Fidan göğe yükselen güvercini işaret edip.

 

"Hadi. Hazırsanız binin." dedi Cihan direksiyona geçip.

 

Neşe, "Zeynep'le Elif'e hoşçakalın demek istiyorum." dedi.

 

"Onlar gezmeye gittiler."

 

Neşe Cihan'ın yanına oturdu. Fidan'da hanımı kucaklayıp arkaya geçti. Neşe eskiden yaşadığı evi Cihan'a tarif etti. Bir saatlik yolculuktan sonra görkemli beyaz bir yalının önünde durdular. Cihan'la Fidan uzun uzadıya yalıya baktılar.

 

"Bizim bütün mahalle sığar bu yalıya." dedi Fidan ağzı açık kalırken.

 

"Batu'nun evide yan tarafımızda." deyip arabadan indi Neşe.

 

Birlikte her iki yanı palmiye ağaçlarıyla kaplı zemini mermer bir avluda yürüdüler. Evin içi dışından da şıktı.

 

Neşe'nin zihninde anılar canlandı. Annesiyle babasının salonda dans edip birbirlerine sonsuz bir sevgiyle gülümsemeleri, seslerinin kulaklarında yankılanması onu huzurlu kıldı.

 

"Kendinize dikkat edin olur mu?" deyip evden çıktı Cihan. Neşe'de arkasından gitti.

 

"Hastaneye gidecektin."

 

Cihan eline bakıp, "Giderim." dedi.

 

"Senin gitmeye niyetin yok. Şimdi beraber gidiyoruz." deyip arabaya doğru ilerledi Neşe.

 

Birlikte hastaneye giderlerken, "Yağız kim?" diye sorup camı açtı Neşe.

 

"Onu mu merak ettin şimdi?"

 

"Farkındaysan onun yüzünden taşındım mahalleden. Şimdi bana onun nasıl biri olduğunu söyle lütfen."

 

"İnsan kılığında bir şeytan."

 

Neşe meraklandı. Radyonun sesini kısıp Cihan'ı dinledi.

 

"İki yıl önce nişanlısı ondan ayrılmak istedi diye sokak ortasında bıçakladı onu. Kızda sakat kaldı. Yağız kısa bir süre yatıp, çıktı hapisten. Bir tane kız kardeşi vardı. O da Yağız yüzünden intihar etti..."

 

"İntihar mı! neden?"

 

"Yağız'ın kavga etmediği adam yoktu. Bütün pis işlerin hepsi onda. Uyuşturucu, gasp, hırsızlık... Bir gün yine kavga etti adamın biriyle. Adamda onun kız kardeşini kaçırdı. Yirmi yaşında hayat dolu bir kızdı Seher. Yağız ne kadar kötüyse Seher bir o kadar masumdu. Nişanlıydı o zamanlar. Seher'i kaçıran adam gecenin geç bir saatinde onu evinin önüne atıp gitmiş. Nişanlısı Seher'e sahip çıkacağı yerde terk etti onu. Seher de ağır bir travma geçirdi. Gecenin bir yarısında Yağız'ın silahını alıp kafasına sıkmış. Yağız itinin umrunda bile değildi. Hatta Seher öldü diye mutlu da olmuştu. Ona göre namusu temizlenmişti."

 

Neşe nefes almakta zorlandı bir an. "Korkunç! Canilik bu!"

 

"Yağız'da insanlığa dair hiçbir şey bulunmaz. O sadece insan kılığına girmiş bir şeytan." Eliyle yüzünü okşayıp, "Sana zarar gelmesinden korktum. İsra manyağı senin onun evinde olduğunu söylediğinde dünyam başıma yıkıldı. Sanki bin tane iğne kalbimin ortasına batırılmış gibi oldum." Üzgünce konuşup, elini avuçlayıp dudaklarına götürdü. "Ben Yağız'dan korkmuyorum. Ben senin kalbinin iyiliğinden korkuyorum Neşe."

 

"Tamam. Bir daha görmeyecem onu. Hem görsem bile yönümü çeviricem." dedi Neşe. Cihan'ın yaralı eli yüzünü okşadı. Kaybetme korkusunun sancısı yüzüne yansımıştı. Onu böyle görmek Neşe'nin yüreğini eziyordu.

 

Hastaneye gittiklerinde Cihan'ın eline dikiş atıldı. Beraber el ele çıkarlarken,

 

"İyi ki geldik. Yoksa yaran mikrop kapardı. Anahtarı versene bu sefer ben sürücem arabayı." dedi Neşe. Anahtarı Cihan'dan alıp direksiyona geçti. Emniyet kemerini bağlarken, "Akşam bende yemek yiyeceksin."

 

"Ne yapacaksın?"

 

"Ben yemek yapmayı bilmem. Sen ne yiyeceksen siparişi ona göre vericem."

 

"Bir tane bile yemek yapmasını bilmiyor musun gerçekten?"

 

"Niye şaşırdın ki. Erkek olsaydım hiç şaşırmazdın ama değil mi?"

 

"Doğru. Şaşırmazdım.

 

"Ben doğduğumdan beri evimiz hizmetçilerle doluydu Cihan. Dolayısıyla ne yemekten anlarım, ne de ev işlerinden." kısa bir bakış atıp, "Senin için denerim ama." dedi. "Sende karşılık olarak gömleğimi ütülersin." diye kıkırdadı.

 

"Pazarlık yapıyorsun yani?"

 

Neşe daha fazla dayanamayıp, kahkaha ile güldü. Uzun, huzurlu bir gülüştü onunkisi.

 

"Gülüşüne kuş konmuş gibi." deyip sevdiğinin yanağını öptü Cihan. "Sen hep böyle gül tamam mı. Gül ki ömrüm uzasın."

 

Fidan uyuduğu için akşam yemeğini ikisi birlikte terasta yediler. Cihan'a evini gezdirmeye başladı Neşe. Üst kattaki salonda duvarda asılı olan birbirlerine sarılmış kadınla erkeğin fotoğraflarına baktı. Kadının zarif boynundaki haça bakıp, merak edip sordu Cihan.

 

"Annen Hristiyan mıydı?"

 

Neşe "Evet." deyip annesiyle babasının fotoğrafını eline aldı. Tozlu çerçeveyi silip yerine koyarken annesine gülümsedi. "Dinlerinden dolayı birçok engelle karşılaşmışlar. Ne babamın ailesi annemi kabul etmiş. Ne de annemin ailesi babamı. Ama onlar hiç kimseyi dinlemeyip evlendiler. Dinlerinin farklı olması onlar için hiçbir zaman sorun olmadı. Babamla annem birbirilerini hep sevdiler."

 

Yeniden terasa geçtiler.

 

"Ya senin anne baban, onların evlilikleri nasıldı?" diye sordu Neşe.

 

Cihan hafifçe gülümsedi. "Seninkiler dinlerinden dolayı sıkıntı yaşamışlar, benim anne babamda ırklarından dolayı. Ama onlar kimseyi dinlemeyip kaçarak evlenmişler."

 

O sırada Neşe gelip kucağına oturdu. Yüzünü avuçlarının içine alıp okşarken, "İşte aşkı bu yüzden seviyorum. Her zaman galip geliyor." deyip işaret parmağını onun dudağında gezdirmeye başladı. Küçük bir öpücük alıp, "İyi ki varsın aşkım." diye fısıldadı kulağına.

 

~~

 

Öğle vakti valizdeki elbiselerini çıkarıp askılıyordu Neşe. Başını kaldırıp yatağın üstünde gardıropa dizilmeyi bekleyen elbise kalabalığına baktı. Sıkıntıyla nefesini verip, yatağın üstünden pantolonu alıp katlarken telofonu çaldı. Pantolonu bırakıp, komodinin üstünden telefonu alıp baktı. Hastaneden arıyorlardı. Meraklanıp, telefonu kaldıracağı sırada Fidan'ın acıyla bağırdığını işitti. Telefonu yatağın üstüne atıp, yerdeki valizin üstünden fırlayıp odadan kurşun hızıyla çıktı. Fidan salonun ortasında elini tutmuş ağlıyordu.

 

"Ne oldu?"

 

"Elim yandı!"

 

Neşe seri bir şekilde Fidan'ı banyoya götürdü. Soğuk suyu açıp elini suya tuttu.

 

"Nasıl yaktın?"

 

Fidan sıktığı dişlerinin arasından, "Çayı yeni demlemiştim. Bir bardak doldurup koltukta oturdum. Hanımda yanımdaydı birden kucağıma çıkınca, işte görüyorsun halimi..." dedi. Soğuk su acısını hafifletmişti. Salona geçtiklerinde,

 

"Hadi hastaneye gidelim." dedi Neşe Fidan'a bakıp.

 

"Gerek yok. Sadece biraz sızlıyor. Birazdan o da geçer."

 

"Delirdin mi sen! Balon balon olur elin sonra."

 

"İyiyim. Valla. Bak bir şey yok." dedi Fidan çay dökülen kızarmış elini gösterip.

 

"Canının kıymetini bilmiyorsun sen. Bari eczaneye gidip merhem alalım."

 

"Bir şeyim yok. Ben iyiyim." dedi Fidan. Telefonun çaldığını duyup, "Telefonun çalıyor."

 

"Akıl mı kaldı bende!" deyip hızlı adımlarla odasına gitti Neşe. Israrla çalan telefonu kaldırdı. Hemşirenin söylediklerini dinledi. Acilen hastaneye gelmesi söyleniyordu. Neşe korkuyla telefonu hemşirenin yüzüne kapattı. Hastaneye gitmek istemiyordu. Bir yandanda onu neden çağırdıklarını merak ediyordu. Telefon yine çalınca korkuyla baktı. Titreyen eliyle telefonu kaldırdı.

 

"Neşe hanım doktorunuz sizinle görüşmek istiyor."

 

"Oraya gelmek istemiyorum. Hem beni neden çağırıyorsunuz ki? Artık orada bir işim yok."

 

"Gelmeniz gerekiyor Neşe hanım."

 

Neşe cevap vermeden telefonu kapattı. Doktorunun ne söyleyeceğini merak ediyordu. Ama hastaneye de gitmek istemiyordu. Oraya, yanında Batu varken gidebilirdi.

 

"Fidan ben çıkıyorum. Birazdan gelirim merak etme."

 

"Nereye gidiyorsun?"

 

Neşe sandaletlerini ayaklarına giyerken, "Çok sürmeyecek." deyip evden çıktı. Arabasına binerken Batu'yu hastaneye gelmesi için aradı. Yoldayken hastanede geçirdiği zamanlar zihnine üşüştü. Hatırlamak istemediği her şeyi şimdi yaşıyormuş gibi oldu.

 

Hastanenin önünde durduğunda derin bir soluk çekti akciğerlerine. Batu'yu arabasının önünde durmuş görünce az da olsa rahatladı. Arabadan inip, onun yanına gitti.

 

Batu Neşe'nin koluna girdi. "Ben hep yanındayım. Korkma." dedi.

 

Birlikte hastaneye girdiler. Neşe'nin gözleri koridorda yürüyen başında mavi galoşu olan küçük kıza takıldı. Dikkatle solgun gri yüzünü inceleyince, kirpiklerinin dökülmekte olduklarını fark etti. Kızında ona baktığını gördü. Kız gülümseyince onunda dudakları kıvrıldı. Kız arkasında kalırken Neşe'nin aklındaki tek soru kızın iyileşip iyileşmeyeceğiydi.

 

Az sonra etrafı doktorla çevrili bir masada otururken buldu kendini. Hepsi birbirinin yüzüne bakıyor ama hiçbiri bir şey söylemeye cesaret edemiyor gibiydi. En sonunda kır sakallı bir doktorun dudaklarının kıpırdadığını fark etti. Neşe bütün dikkatini onun dudaklarında topladı. "Patoloji raporlarınız karışmış." Kirpiklerini birkaç kez kırpıştırdı. Doktorun ne söylemeye çalıştığını anlamıyordu. "Yanlış teşhis..." Hastalığını ilk öğrendiğinde dünyası başına yıkılmış bir halde hüngür hüngür öfkeyle ağlamıştı. Şimdi karşısındaki adam, ölüme hazırlanmaya başlarken ona ölmeyeceğini kolayca söyleyebiliyordu. Şimdide hüngür hüngür ağlıyordu. Aynı öfke vardı içinde. Hemen yanı başında oturan Batu'nun heyecanla doktorları soru yağmuruna tuttuğunu gördü. Ölmeyecek miydi şimdi? Cihan'ın arzusu üzerine mandalina bahçesinde mi yaşayacaklardı? Fidan'ın bebeğini görebilecek miydi?

 

Kafası allak bullak olmuştu. Kulağının içinde matkap dönüyordu sanki. Ölmeyecekti. Ama sevinemiyordu da.

Bu kadar önemli bir hastalıkta hataya nasıl yer veriyorlardı anlamıyordu. Nasıl hissetmesi gerektiğini bilmiyordu.Fidan'ın bebeğini görecek ve dondurduğu yumurtalarına yeniden kavuşup anne olabilecek miydi?

 

Bölüm sonu...

 

 

Loading...
0%