@verahare
|
Bir hafta sonra...
Fidan'ın mide bulantıları aralıksız sürüyordu. Yüzü biraz zayıflamıştı. Canı sürekli bir şeyler çekiyordu. Aynı anda baklava ve turşu yiyordu. Hamile olduğu düşüncesi aklına bile gelmiyordu. Neşe onu düşünmeye iten sorulara boğuyordu. Regl zamanının neden geciktiği hakkında konuşmalar yapıyordu. Fidan'da "Düzensizlikten kaynaklanıyor. Bazen tam iki ay boyunca regl olmadığım zamanlar oluyor." diyordu.
Şimdi Fidan elini yüzünü kurularken. Onu izleyen Neşe,
"Hamilesin." dedi düz bir sesle. "Anlamanı bekledim ama senin anlayacağın yok."
Fidan'ın yüzü korkuyla gerildi. Adım atmaya cesaret edemedi. O kadar şeyden sonra üstüne birde hamile kalmak istemiyordu. Birden içindeki tüm öfke oklarını Neşe'ye çevirip,
"İki defa kustum diye hamile olduğumu da nereden çıkardın sen?" dedi ateş saçan gözleriyle. Yüreği hoplaya hoplaya yürüyüp odasına girdi. Kapıyı kırar gibi çarptı. Neşe şaşkınca arkasından bakakaldı.
"Neden kızıyorsun ki?" diye sesini yükseltti Neşe. Gidip odanın kapısında durdu. Kapının altındaki boşluktan Fidan'ın yere oturduğunu gördü. "Cinsel birliktelik yaşamışsın. Korunmadığına adım gibi eminim." sesini bir parça yumuşatarak, "Hamile kalman olanaksız değil Fidan." dedi.
"Hamile falan değilim!" diye kızdı Fidan bağıra bağıra. "Değilim tamam mı?"
"O zaman test yaptır."
"Teste gerek yok!" deyip kapıyı kırar gibi açtı Fidan. Gözleri ateş saçıyordu.
"Bana neden kızıyorsun ki?" dedi Neşe Fidan'ın kolunu tutarken.
"Saçmalıyorsunda ondan."
Neşe sabırla, "Madem ben saçmalıyorum. O zaman testi yaptır." dedi.
"Hamile değilim." diye diretti Fidan. "Sen sadece gevezelik ediyorsun. Yaptığım hataları yüzüme vuruyorsun. Ben o canavarı unutmaya çalıştıkça sen onu hatırlatacak şeyleri bana söylemekten çekinmiyorsun bile." yüzündeki kızıllık daha da artmış durumdaydı. evden hızlı adımlarla çıktı Fidan.
Neşe koşup önüne geçti. "Lütfen bana kızma tamam mı? Dünyanın sonu gelmiş gibi de davranma."
Fidan onu dinlemedi. Merdivenleri koşar gibi indi.
Neşe telaşlandı. "Nereye gidiyorsun?" diye kaygıyla bağırdı arkasından.
"Cehennemin dibine!"
Yarım saat sonra birbiri ardınca sıralı sandalyelerden birine iki büklüm olmuş bir halde oturmuş, avucunu çenesine dayamış korkudan buz kesmiş gözleriyle doktorun odasında olan asistanın çıkıp onu çağırmasını bekliyordu Fidan. Yeni hamile olduğunu öğrenen bir kadını gördü. Yüzünde kocaman bir gülümsemesi vardı. Aynı gülümsemeyi karısına sarılan adamda da gördü. Mutlu bir evlilik...Doğacak çocuk şimdiden şanslıydı.
"Fidan Yılmaz!"
Küt saçlı asistan bir defa seslenip yeniden odaya gitdi.
Korka korka kalktı Fidan. Kalbi ağzında atıyor gibi geldi ona. Titreyen bacaklarıyla doktorun odasına geçti. Elindeki kan tahlili sonuçlarını doktor Didem'e uzattı. Kadının siyah gözleriyle sonuçları incelediğini gördü. Yüzünün ifadesini okumaya çalıştı. Kadının tek mimiği oynamıyordu. Canı sıkıldı. Dudaklarını içten içe ısırdı.
"Hamilesiniz."
İşte can alıcı sözleri duymuştu Fidan. Dünyası başına yıkılmıştı. Şimşek hızıyla gözlerini karnına indirdi. Gözleri öfkeyle kısıldı. Burun deliklerinin içi nefretle titreyip genişledi. Doktorun sesi duvarı delen bir matkap gibi sinirini bozuyordu.
"Aldırmak istiyorum." diye doktorun sözünü kesti buz gibi bir sesle. "Hemen!"
Doktor Didem şaşaladı. Kızın öfkesinin arkasında ağlamaya hazır halini gördü. Evli olmadığını sezinledi. İçinde hastasına karşı öfke kabarcıkları zuhur etti. 'İstemediği bir bebeği neden yaparki insan?' diye geçirdi içinden.
"Biraz düşün istersen." dedi sesini yumuşatarak.
"Düşünecek bir şey yok. Onu istemiyorum!" diye nefretle soludu Fidan.
Doktor Didem duygusuz bir sesle, "Haftaya Pazartesi. Saat 10.00' da burada ol." dedi.
"Bugün olmaz mı?" diye atıldı Fidan.
"Tüm randevularım dolu." cevabını verdi doktor Didem.
Fidan umutsuzca ayaklandı. Ayaklarını sürüyerek çıktı odadan. Hastaneden çıkıp denize yürüyene dek sessiz bir öfkeyle ağladı. Kalabalık insan sürüsü nehir gibi akıp gidiyordu. Güneşin turuncu ve kırmızı renkleriyle iç içe karıştığı ufukta kuş sürülerinin uçtuğu bir vakitti. Balıkçıların sesi uzaktan geliyordu. Bir elinin karnında olduğunu yeni anladı. Aklına Neşe'nin söylediği uğursuz sözcük geldi. "Hamilesin." ne kadar kolay bir şekilde söylemişti bunu. Hamileydi. Yarı anne sayılırdı. Ona dair her şeyi unutmaya başlamışken şimdi ondan daha da büyük bir sorun yapışmıştı yakasına. Bunun bir lanet olduğunu düşündü. Annesi, üvey babası, onu sevdiğini evlilik vaadi ile kandıran adam, şimdide karnındaki. Hepsinin kötü bir kabus olmasını ne çok isterdi. Başka bir anne babaya sahip olmuş olsaydı eğer, şu an tek derdinin ödevleri olacağından hiç kuşkusu yoktu. Babasını hatırladı bir an. "Çay niye böyle açık?" deyişini, ağzı köpürerek küfürler savuruşunu, yüzüne tokatlar indirdiğini dövmek için bahaneler yaratmasını, hatta bazen bahanelere başvurmadan kemeri sırtına indirdiği günler oluyordu. Annesinin koltukta oturmuş normal bir şeymiş gibi kızının dayak yiğişine kayıtsız kaldığını gördü. Aynı şeylere ondan küçük kız kardeşide maruz kalıyordu. Asıl cehennem onların evindeydi. Dayak yememek için yorganın altına saklanıp kardeşiyle balık gibi titreyip, içinden dua edişini üzerlerinden yorganın savrulduğunu bu sefer babaları yerine annelerin saç yolmalarına, tüm kötü şeylerin sebebinin onlar olduğunu söyleyip, üzerlerine saldırdığını duyar gibi oldu bir an. Sıçradı. Göğsü patlayacakmış gibi daraldı. Sıcacık terler yüzünden akmaya başladı. Soluk soluğaydı. Midesindeki bulantı boğazına kadar yükseldi bir an kusmamak için ağzını sıkı sıkı kapadı. Bulantısı geçince derin bir nefes aldı. Gözlerini karnına indirdi. Hayatını düzene koyabilmesi için ondan kurtulması gerektiğinin bilincindeydi.
Ayak seslerini işitince başını hafifçe arkaya çevirdi. Neşe'nin sabahtan beri onu takip ettiğini biliyordu.
"Oturabilir miyim?" diye sordu Neşe Fidan'ın yanına gelirken. Fidan'dan ses çıkmayınca spor ayakkabılarını çıkartıp, yanına oturup ayaklarını denize soktu.
"Müthiş!" dedi suyun serinliği onu sevindirirken. Birden Fidan'a dönüp, "Sende koysana ayaklarını."
"Niye geldin?"
"Seni yalnız bırakmak istemedim. İyi değilsin. Testi yaptırdın mı?"
"Sen haklı çıktın. Hamileyim." dedi Fidan cılız bir sesle.
"Ne yapmayı planlıyorsun?"
"Ondan kurtulucam. O da benden kurtulacak."
"Doğmaya hakkı var."
"Aldırıcam."
"Niye bu kadar çok korkuyorsun?"
"Sevgisiz bir evde doğdum ben. Bilirsin ne her kadın anne olabilir, ne de her erkek baba. Benim anne babam onlardandı. Birbirlerine karşı hiçbir zaman güzel söz söylediklerini işitmedi kulaklarım. Tebessüm nedir bilmez iki yüzün birbirlerine çevirdiği soğuk ve bıkkınlıkla dolu bakışmalarını seyrettik hep kardeşimle. Evde kavga dövüş eksik olmazdı. Bunlar bizim birer parçamızdı. Babamla annem birbirinin ezeli düşmanları gibiydiler. Biri ötekine kızdığında hıncını bizden çıkartıyorlardı. Bunu niye yapıyorlardı kendileri bile bilmiyordu. Dayak, küfürler, nefret... bunlar bizim hayatımızdı. Evden, anne babamızdan kurtulmak için hep dua ederdik kardeşimle. Kardeşimin duası kabul oldu. Kurtuldu."
"Nasıl?" diye meraklandı Neşe.
Fidan dudaklarında yarım acıyla karışık gülümsedi. "Böbrekleri iflas etti." dedi. "Bana öyle bakma Neşe. Kardeşim eğer yaşasaydı kaderi benimkinden farklı olmayacaktı. Hayatın diğer yüzünü görmeden öldü. Tertemiz, masum bir şekilde... Öldüğüne halen seviniyorum. Çünkü, eğer şimdi yaşamış olsaydı yine ölmeyi isteyeceğini biliyorum. Sen yaşamayı seversin, sevmen gerekli çünkü paran var. Kimseye muhtaç değilsin. Sadece canın sıkıldı diye ev değiştirme lüksüne sahipsin. Ama her kızın hayatı seninki gibi değil. O yüzden bana öyle bakmayı kes. Katlandığım hayatın bir dakikasını bile yaşamak istemezsin. Ben artık o hayatı yaşamıyor olabilirim. Ama birçok evlerde şiddet, istismar ve daha sayamadığım şeyler yaşanıyor.
Elini yeniden karnına götürdü. İçinden 'rahminde olduğun kadın, sığıntının teki!'diye geçirdi. Kendisinin nasıl bir kaderi olacağı şimdiden belli değil mi? Bunu ona yapamazdı. Hakkı yoktu buna. Onu cehenneme getirmemeliydi.
Neşe şimdi aydınlanmıştı. Fidan bebeği fakirliğinden dolayı istemiyordu. Kendisine ait bir yeri yokken onu dünyaya getirip, kendisiyle beraber süründürmenin haksızlık olduğunun bilincindeydi.
"O senin bebeğin Fidan."
Fidan umutsuzca başını salladı. "Anlamıyorsun." dedi kalkarken.
"Tamam. Sana bebeğini aldırmaman konusunda baskı yapmayacağım. Sonuçta bu senin bebeğin. Onun hakkında en doğru kararı ancak sen verebilirsin. Özür dilerim haddimi aştım. Ama ne olur artık eve birlikte dönelim. Çok alıştım sana." Fidan'ın koluna girdi. "Hadi evimize gidelim."
"Senin evin."
"Herneyse artık gidelim.."
Birlikte eve döndüler.
"Acıktın mı bir şeyler söyleyim mi?"
"Acıkmadım." deyip banyoya yöneldi Fidan.
Ilık suyun altına girdi Fidan. Su, gerilen sinirlerini birazda olsa gevşetmişti. Su ve gözyaşlarıyla ıslanmış gözleri karnına indirdi. Hamileydi. Üstelik evli değildi. Bir an annesinin ona tükürürmüş gibi sarf ettiği sözcükler zihninde yankılandı. "Oros..." kadının çirkin yüzü silindi. Bu sefer üvey babasının yüzünü gördü. Kocalarının karılarını arzuladığı gibi bakıyordu ona. Gözlerini sıkıca yumdu. Nefes nefese kalmıştı. Karanlık bir kuyunun içine çekildi. Dili tutuldu. Sonra evinde gördü kendini. Mutfaktaydı. Kaynamaya başlayan ketılın başında durmuş, bekliyordu. Sonra birden bire adamın sigara kokan nefesini boynunda hissetti. Ne olduğunu anlayamadan, arkadan boynuna gömülen başı çırpınarak ittiğini gördü. Ama adam domuz gibi güçlüydü. Kız onu bir milim bile uzaklaştıramadı kendinden. "Dokunma. Bırak. Lütfen lütfen." canı yanmadan kurtulamayacağını anlaması uzun sürmedi. Artık tamamen kaynayan ketıl gözüne çarptı. Kurtulması ona bağlıydı. Gözleri parladı ve ketılı kaptı. Bedeni tezgah ve adamın arasında kalmıştı. Ne olduysa o anda oldu. Fidan daha önce böyle bir çığlık duymamıştı. Adam can çekişen bir hayvan gibi çığlık atıyordu iki büklüm olmuşken. Bir yanda da ona, "Oros..." diyordu. ağzı köpüklenirken. Evden can havliyle kaçışını, annesinin eve geleceği saate kadar dışarda şaşkın, korku dolu bir halle titrediğini eve gittiğinde olanları yeniden yaşayarak, kekeleyerek anlatışını, annesinin üstüne atlayıp onu bayıltana kadar dövüp hangi cürretle kocasına böyle bir iftirayı attığını, onu evden kovduğunu gördü. "İftira, iftira, iftira..."
Fidan sıçradı. Gözlerini şimşek hızıyla açtı. Etrafına bakındı. Banyoda ayakta durmuş tepesinden su akıyordu yorgun bedenine. "İftira değil." suyu kapatıp kendi kendine fısıldadı Fidan. Gözleri yerinden çıkmış gibi, "iftira değil..." başı döndü beyaz küvetin içine oturup dizlerini kendi çekip başını dizlerine yasladı. Ellerini bedenine sarıp, "İftira değil anne, gerçek!" diye inledi boğuk boğuk "Gerçek." Eğer annesi bir kez olsun kızına inanıp o rezil adamı hayatlarından çıkarsaydı. Fidan daha ilk gördüğü adama sığınmaz, hamile kalmazdı.
"Kapının önüne pijama takımını bırakıyorum. Çıktığında giyersin. Aç mısın? Bir şeyler hazırlama mı ister misin?" dedi Neşe. Ses gelmeyince "İyi misin Fidan?" diye sordu kapıya bir adım daha yaklaşıp.
Fidan kendini zorlayarak, "İyiyim." diyebildi sadece.
Neşe onu rahat bırakması gerektiğini düşünerek kapıdan ayrıldı. Mutfağa geçerken Fidan'ın ne yapacağını düşündü. Doğuracak mıydı bebeğini. Doğurmasını çok istiyordu. Ama bedende, bebekte Fidan'a aitti. Neşe onu doğurmaya zorlamakla ne kadar yanlış davrandığını anladı. Bazen durması gereken yeri unuttuğunu biliyordu. Sıkıntıyla soludu. Penceredeki çiçeği sulamak için camı açtı. Cihan'la Elif'i yürürlerken gördü. Kalbi çarmaya başladı. Cihan'ı ne kadar çok özlediğini fark etti. O akşamki öpücükten sonra bir daha onunla karşılaşmaya utanmıştı. Cihan evine gelmek için aramış, telaşla evde olmadığı yalanını söylemişti bir çırpıda. Onun sesindeki titreyişini fark eden Cihan, Neşe'nin yalan söylediğini anlamıştı. Onu sonraki günler takip etti. Cihan her onu arayışında Neşe türlü türlü yalanlar söyledi. Hastayım, alışverişteyim, misafirlerim var. Söyleyecek yalan kalmayınca utanarak, "Sonra görüşsek olmaz mı?" demişti masumca, sanki o karşısındaymış gibi gözlerini yere dikerek.
"Sen istediğin zaman görüşürüz Neşe. Tıpkı sen istemediğin için görüşmediğimiz gibi." demişti Cihan.
Sesinden kırıldığını anlamıştı Neşe. 'Onu incittim. Kim bilir hakkımda neler düşünecek?' diye kendi kendine konuşmuştu.
Onları gözlerinin ulaşacağı bir noktaya kadar izledi. Tamamen gözden kaybolduklarında pencereden çekildi.
Bekliyordu Cihan. Kıyamete kadar beklerdi. Neşe gibi bir kadını hangi erkek beklemezdi ki?
Bölüm sonu...
|
0% |