@verahare
|
Duyduğu söz karşısında afalladı. Sidar'la kahve içmek? O kadar vakit içinde sadece kahve içmeyeceklerini elbette biliyordu. Ne konuşacaktı, nasıl hareket edecekti bilmiyordu. Daha doğrusu bir erkekle nasıl vakit keçirilir onu da bilmiyordu. Eski nişanlısına elini tuturmayan, başbaşa vakit geçirmek istediğinde arkadaşlarıyla birlikte onunla buluşan bir kadındı Zeynep. Sırf bu tavırları yüzünden yaban damgası yemişti.
Bu sefer pişman olmak istemiyordu. Sadece bir kahveydi. Nasıl sonuçlanırdı bilmiyordu ama bir adım atması gerektiğini sezinliyordu. Hem o yanındayken lise zamanlarında hissetiği o garip ama hoş duygu derin bir uykudan uyanır gibi vücudunda uyanmıştı. Karnındaki heyecanlı sancıyı bir türlü bastıramıyordu. Kalbinin gürültülü sesini yalnızca kendisi duyuyordu. Avuçlarının terlediğini hissetti. Sadece adını bildiğiniz bir insan için bu kadar duyguyu hissetmek normal miydi?
Yüzünü adama çevirip, "Olur." dedi.
Sidar derin bir nefes verdi. "Senin için uygunsa bu akşam çıkalım mı?"
"Bana uyar." deyip hızla indi arabadan. Evine baktığında, avlu duvarının dibinde Zeliha'yla Fidan'ı merakla gözlerle ikisini seyrederken gördü. Arkasına bakmadan avluya girdi. Arabanın gittiğini görünce;
"Kimdi o adam?" diye sordu Zeliha imalı bir şekilde gülümseyip.
"Arkadaşım."
"Hadi ordan. Senin erkek arkadaşın yok ki."
"Aman Zeliha adamı soracağına önce şu üstümün başımın halini sor. Ne haldeyim baksanıza!" deyip koşar gibi eve girdi Zeynep.
Fidan ardından gelip, "Hemen banyoya gir." dedi. "Ne oldu sana böyle?"
"Geri zekalı herifin biri arabayla ıslattı beni!" diye yüksek sesle konuştu Zeynep banyoda üzerini değiştirip.
Ağır adımlarla eve daha yeni giren Zeliha Zeynep'in banyodan seslendiğini duyunca, "Aa banyoya girmiş bile." dedi. "Zeynep! adam kim bilmiyorum ama birbirinize acayip yakışıyorsunuz. Ama önemli olan huyunun güzel olması."
Zeynep sabrı taşmış bir halde bedenini kapının ardına saklayıp, kapıyı açtı. Başını kapıdan uzatıp, "Zeliha sen görmeyeli, hani şu sokakta çekirdek çitleyip dedikodu yapan kadınlar var ya işte tam onlara benzemişsin."
Fidan kendini tutamayıp kahkahayı bastı.
"Hadi canım anlat. Ne var bunda? Hem niye utanıyorsun?"
Zeynep daha fazla kaçamayacağını anlayıp tek bir nefeste, "Lisedeyken bana çıkma teklifi etmişti. Bende ret etmiştim. Kader bu ya, yıllar sonra yine karşılaştık. Bu akşamda kahve içmeye gideceğiz." dedi.
Fidan haykırır gibi, "Gerçekten mi! Şaka yapmıyorsun değil mi?"
"Şaka yapmıyorum canım. Hadi lütfen bırakında yıkanayım." diye sızlandı Zeynep.
Zeliha Zeynep'e takılıp, "Çeyizin için yazma işlemeye başlayayım o zaman ben." dedi.
"Bende perdelerini dikerim." diye içten konuştu Fidan.
"Ne çeyizi, ne perdesi!Size ne oluyor Allah aşkına? Kahveden çeyize nasıl geldiniz?"
"Aa çeyizsiz olmaz." dedi Zeliha. Kendini tutamayıp gülmeye başladı. Fidan'da ona eşlik etti.
"Ya sabır."
Kapıyı çarpıp suyu sonuna kadar açtı Zeynep. Hızlı bir şekilde yıkandı. Bornozunu giyinip banyodan çıktı. Zeliha'yla Fidan'ı görünce somurttu.
"İki şaka bile yaptırmıyorsun." dedi Zeliha. "Hemencecik alınıyorsun."
"Alınmadım."
"Senin adına çok mutlu olduk Zeynep. İnşallah iyi bir adamdır." dedi Fidan Zeynep'in omzunu okşayıp.
"Söylemezsem çatlayacağım. Onu yeniden gördüğüme çok mutlu oldum kızlar!" diye heyecanla konuştu Zeynep. "Ayaklarım yere basmıyor, şu kollarımı açsam sanki uçacakmışım gibi hissediyorum kendimi!Hele karnımdaki kelebekler..."
Odasına geçip gardıropun üstüne koyduğu siyah metal kutuyu aldı. Yatağa oturup kutunun tozunu alıp kapağını açtı. Lise birden son senesine kadar arkadaşlarıyla çektirdiği fotoğrafları eline aldı. Yüzünde buruk bir tebessüm, gözleri hafif dolmuş fotoğraflara baktı. Gıcık olduğu öğretmenleri ve bazı sınıf arkadaşlarını bile özlediğini fark etti. Yeniden o yıllara dönmeyi ne çok isterdi. Arkadaşının doğum gününde çekilen fotoğrafta Sidar'ı gördü. İstemsizce sırıttı. Sidar yanına gelmiş yan yana fotoğrafları çekilecekken, diğer arkadaşları her ikisinin ortasına geçmiş, aralarındaki mesafe baya açılmıştı. Sidar bir uçta kendisi de diğer uçta kalmıştı. Ve aynı fotoğraf karesinde olup hiçbir zaman yan yana gelememişlerdi. Fotoğrafları yerine koyup saçlarını havluyla kuruladı. Gardıropa göz gezdirdi. Sade olmak istiyordu. Askıdan dizlerinin altında olan sarı pileli eteğini aldı. Beyaz tişörtünü de alıp giyinmeye başladı. "Ayaklarıma beyaz spor ayakkabımı da giydim mi tamamdır."
"Zeynep, köfteyle patates kızarttım. Salata ve pilavda yaptım. Yemeğini ye aç açına gitme!" dedi Fidan tepsideki yemekleri salona taşırken.
O kadar heyecanlıydı ki Fidan söylemese aç olduğunu bile anlamayacaktı.
"Bir dakika geliyorum." deyip eteğin fermuarını kapattı. Üstünü düzeltip odadan çıktı.
"Bu ne şıklık!" dedi Zeliha.
"Çok mu abartılı olmuş?"
"Hiç de bile harika görünüyorsun!" dedi Zeliha.
"Sade ve şık." dedi Fidan mutfaktan elinde pilav tenceresiyle çıkarken.
"Elif nerede?"
"Arka bahçede oynuyor." dedi Fidan. "Gidip çağırayım."
Yemekten sonra odasına geçip saçlarını taramaya başladı. Elif odaya girip yatağın üstüne oturup onu izledi.
"Bir yere mi gideceksin Zeynep?"
"Evet. Eski lise arkadaşımla yıllar sonra karşılaştım. Beni kahve içmeye çağırdı."
"Niye burada içmiyorsunuz kahveyi?"
"Belki burada da içeriz bir gün."
Şelaledeki kafede karşılıklı oturmuş, kahvelerini yudumluyorlardı. Gözünün ucuyla adamı izliyordu Zeynep. Karnındaki kelebekler yine meydana çıkmıştı. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu.
"Öğretmen olmana şaşırdım." dedi Sidar fincanı masanın üstüne koyarken. Zeynep'in yıllar içinde daha da güzelleştiğini görüyordu. Beyaz duru yüzü, zarif bir gülümsemesi vardı. "Edebiyat öğretmeni olmana daha da şaşırdım!" kadının çatılıp, kalkan kaşlarını izledi.
"Niye şaşırdın ki bu kadar?"
"Sen edebiyat dersinden nefret ederdin de ondan. Kitap okumak tam bir işkenceydi senin için. Hele kitap özetlerini çıkarmaya çalışmandaki halini hiç unutamıyorum."
"Peki sen ne yapıyorsun?" diye soruyu değiştirdi Zeynep. "Okulu neden yarıda bıraktın?"
"Şehirden taşındık. Üniversiteyi burada okudum ama. Sonra yine buraya taşındık. Diş Hekimi oldum."
"Senin adına sevindim."
"Senin hayatın nasıl gidiyor?" diye sorup, kahvesini dudaklarına götürdü Sidar.
"Nişanladım."
Sidar'ın birden öksürdüğünü görünce telaşlanıp, ayaklandı Zeynep. Sırtına defalarca vurdu. "Helal helal!"
Sidar elini kaldırıp, nefes nefese "Tamam tamam." dedi kızarmış bir yüzle, gözleri ıslak bir halde.
Masadaki suyu kapıp, Sidar'a uzattı Zeynep. Sidar'ın suyu içmesini izledikten sonra yerine geçti.
"İyisin değil mi?"
Peçeteyle dudaklarını kurulayıp, "İyiyim. Özür dilerim." dedi Sidar. "Nişanlandığını bilmiyordum."
"Nişanlandım. Ama evlenmedim." dedi Zeynep. Sidar'ın ferahladığını görünce içinden gülmek geldi ama gülmedi. "Yüzüğü attım."
"Özel değilse nedenini sorabilir miyim?"
"Sonra söylerim." dedi Zeynep. "Peki senin hayatında kimse olmadı mı?"
"Üniversitede kız arkadaşım oldu. Çok uzun sürmedi birlikteliğimiz."
Konuyu değiştirip, "Dicle ve Lavin senin neyin oluyorlar?" diye sordu Zeynep.
"Yeğenlerim. Ablam vefat edince üç çocuğuna da biz bakıyoruz. En küçükleri dört yaşında."
"İyi, yine bakmışsınız çocuklara."
"Nasıl bakmayız, ablamın emaneti onlar."
Saat on bire geliyordu. Kahveden sonra birer bardak çay içtiler.
"Saat baya geç olmuş. Kalkalım mı artık?" diye sordu Zeynep.
"Sen nasıl istersen."
Arabadayken Zeynep'e kısa bir bakış atıp gülümsedi.
"Saçların güzelmiş."
Zeynep istemsizce saçlarına dokundu. 'uçları çatallaşmış bakımsız saçlarım mı güzel' Akşam olduğu için saçlarının kırıkları pek belli olmadığını anladı. Yarın ilk iş kuaföre gitmek olacaktı.
Kadının boynundaki kolyeyi fark etmişti. Onu utandırmak istemediği için kolye hakkında konuşmadı.
"Herşey için teşekkür ederim Sidar."
"İtiraf edeyim. Eskiden olduğu gibi yine beni terslersin diye korktum." dedi Sidar. "Bir gün yemeğe de çıkalım."
"Bakarız."
"Telefon numarını verir misin?"
Çantasından not defteri ve kalemi çıkarıp, telefon numarasını yazıp Sidar'a uzattı.
"Seninle yine görüşmek isterim." dedi Sidar. Not kağıdını katlayıp cebine koydu.
Zeynep ses etmedi.
"Seninle konuşmayı özledim."
Zeynep onu sadece terslediği günleri anımsadı. Sidar bu terslemeyi konuşmak sayıyordu. Zavallı çocuk. 'Vay arkadaş şimdi düşünüyorumda ben ne çekilmez bir kızmışım.'
"Zarif ve güzelsin."
Kan kulaklarında kaynadı. Göbek çukuru alev alevdi. Gözlerinin içine kadar kızarmıştı. İlkleri yaşamak ne güzeldi. Daha önce hiçbir erkek onu böyle bir duygunun içinde bırakmamıştı. Karnında sıcak bir dalganın kalbine yayıldığını hissetti. Bütün vücudu sımsıcak kesildi. Dili damağı kurumuştu. Fındık burnunun kanatları titreyip hafifçe açıldı. Yanakları allanırken başını önüne eğip arabadan indi.
"Her şey için teşekkür ederim Sidar." dedi kısık bir sesle.
Gece yatağında uzanırken Sidar'ın ona hissetirdiklerini düşündü. Bünyesi bu duygulara alışık değildi. Bir sağa bir sola dönüyordu. Yıllar önceki teklifini kabul etseydi şu an ki durumlarının nasıl olduğunu hayal etmeden duramadı. Bu sefer iyi, güzel anılar biriktirmek istedi.
Bildirim sesini duyunca yabancı numaradan gelen mesajı okudu.
"Sidar ben."
Ağzı kulaklarına vardı. Numarayı kaydetti.
İkinci mesajı açtı.
"Balık ekmek yemeği hala seviyor musun?"
Hızlı bir şekilde tuşlara basıp, "Evet." yazıp mesajı gönderdi.
"Cumartesi sahile gidelim mi balık ekmek yemeğe"
Gidelim diye yazacaktı ki, "Eğer müsait olursam..." diye yazıp mesajı gönderdi. Ve cumartesi günü ne giyeceğini düşünmeye başladı.
Bölüm sonu...
|
0% |