Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Kıskanmak

@verahare

Daha önce hiçbir kadının gözleri karşısındaki kadının ki kadar tatlı değil diye düşündü Cihan. İri, ışıl ışıl... siyah bir inciyi andırıyordu gözleri. Solgun ve ağırbaşlı yüzü biraz yorgundu. Konuşurken dudaklarının zarif kıvrımları beynine kazınıyordu sanki.

 

"Çok güzel çiçekleriniz var. Hele şu papatyalar. Bakınca insanın içi güneş gibi aydınlanıyor."

 

"Papatyaları seviyorsun anlaşılan?"

 

"Bütün çiçekleri severim. Ama papatyaların yeri başkadır benim için." dedi Neşe. Köşede duran sazı işaret edip, "Müzikle mi uğraşıyorsun?" diye sordu.

 

"Hobi olarak saz çalıyorum."

 

"Ya.." dedi Neşe şaşkınlığı yüzüne yansırken. "Ben sanmıştım ki.."

 

"Tarımla uğraşıyorum. Mandalina bahçem var." dedi Cihan. Neşe'nin yüzündeki şaşkınlık yerini gülümsemeye bırakınca elinde olmadan o da gülümsedi. "İstersen bir gün seni götürürüm oraya."

 

"Belki sonra." dedi Neşe ayaklanıp tabakları tepsiye koymaya başladı.

 

"Bırak ben sonra hallederim." diye birden Neşe'yi bileğinden tuttu Cihan. Tuttuğu gibi hemen bıraktı. Korkutmak istemiyordu.

 

"Olmaz." diye itiraz etti Neşe tepsiyi eve taşırken. Yan evin penceresinden kendisine merakla bakan iki tane genç kızları gördü. Ona bakarlarken birbirlerinin kulağına hoş olmayan bir gülümsemeyle bi şeyler fısıldamaya başladıklarında Neşe onlara bakmayı kesip eve girdi. Mutfağa geçip bulaşıkları seri bir şekilde yıkamaya başladı. Tabakları plastik rafa koyup etrafına bakındı. Elbezini göremeyince ıslak ellerini elbisesinin kenarlarına sürtüp tezgahtan yeşillikleri alıp buzdolabına yöneldi. Eli havada kalırken dolaptaki fotoğrafa baka kaldı. Yirmi yaşlarda gencecik bir kızla Cihan birbirlerine sarılmış gülümsüyorlardı. Kız güzeldi güneş gibi bi gülümsemesi vardı. Sırma gibi saçları göğüslerinin altına kadar uzanıyordu. Ona bakarken içi sıkıldı birden. Gözlerini Cihan'a yöneltti. Canlı haline bakamazken fotoğrafının en ince ayrıntısına kadar baktı. Kahverengi gözleri bakır gibi bi teni vardı. Sırım gibi ince bir vücut. Kemerli kaşlarının iki parmak üstünde biten şakakları onların gerisinde başlayan simsiyah saçlar ince çizgili çıkık alnı. Kirli sakallı yüzünde çocuksu bir tebessüm...

 

"Kardeşim Zeynep."

 

Arkasından gelen sesle sıçrayıp tabağı elinden düşürdü Neşe. "Özür dilerim. İstemeden oldu." dedi telaşla yere çömelip kırık cam parçalarını toplamaya koyulurken.

 

"Bırak elini keseceksin." dedi Cihan. Neşe'nin elini tutup avucundaki kırık cam parçalarını dikkatle aldı. Bir kolundan tutup onu yukarı doğru çekti. "Bunlar elle toplanır mı hiç?" dedi ağzını çarpıtarak.

Avucundaki cam kırıklarını tezgahın üstündeki çöpe dökerken. "Elini kesmedin demi?" dedi kaygılı bir ilgiyle.

 

Neşe başını iki yana salladı. Kıskandığını mı sezip açıklama yapmıştı bilmiyordu. Yüzü ateş gibi yanmaya başladı birden. "Ben gideyim." dedi kekeler gibi konuşup evden koşar adımlarla çıktı. O kadar acele etti ki sandaletlerin bağcıklarını bile bağlamadan evden çıktı. Cihan arkasından baka kaldı.

 

Yoldayken yüzündeki yanma hissi bir türlü geçmiyordu. Birkaç saat içinde tanıdığı bir adamı kıskanması ne kadar normaldi bilmiyordu. Yüzünün hali gözlerinin önüne gelince birden kapattı gözlerini. Kalbinin çarpıntısı göğsünü çatlacakmış gibi çarpıyor şakakları zonkluyordu. Ter içinde kalan avuçlarını elbisesine sürtüp caddedeki eczaneye gitti. Fidan'ın morlukları için iki tane ilaç alıp, evin yolunu tuttu. Yanından geçen bir arabanın yarı açık siyah camından

 

"O nasıl bacaktır yavrum." sesini duyunca irkildi. Kan beynine sıçramıştı resmen. Kadınlar ne zaman tek başlarına rahatça dolaşacaklardı sokakta? Birden ağzındaki bütün tükürüğü arabaya nişanlayıp fırlattı. "Yazık seni doğuran kadına!" diye bağırdı sesinin son perdesiyle son sürat giden arabanın arkasından. "Şeref yoksunu adi pislik. Umarım başka kadınlara zarar vermeden geberirsin." kendi kendine konuşurken evinin avlusuna girdi. Hala sinirden titriyordu. Merdivenleri aşıp tahta kapıyı vurmak için elini kaldırdı. Eli havada kaldı. Fidan ondan önce davranmıştı.

 

"Yüzünün hali ne böyle!" dedi Fidan Neşe yanından geçerken.

 

"Ne varmış yüzümde?" dedi Neşe ona bakmadan sandaletlerini çıkarıp dolaba koyarken.

 

"Sinirli gibi bi halin var."

 

"Yoldayken münasebetsizin biri laf attı ona kızdım." dedi Neşe odasına giderken.

 

"Sana laf atmışlar bana neler teklif ettiler bir duysan."

 

"Eee yani."

 

"Yanisi şu, takma duymazlıktan gel."

 

"Sen kafanın içinde beyin yerine ne taşıyorsun çok merak ediyorum. Beni inciten, onurumu kıran bir şerefsizi nasıl duymazlıktan geleyim?" diye hırçınlaştı Neşe.

 

"Yanlış anladın. Demek istediğim sonunda yine sen inciniyorsun. Hakkını ne kadar çok savunuyorsan o kadar çok haksız oluyorsun. Seni haksız görenlerin birçoğu ne yazık ki hemcinslerin oluyor. Bunu yaşamış biri olarak söylüyorum. Örnek olarak annemi verebilirim sana. Bide teyzemi." dedi Fidan üzülerek. "Şimdi iyi geceler Neşe."

 

"Özür dilerim!" diye Fidan'ın arkasından bağırdı Neşe. Ama Fidan çoktan odasına geçmişti bile. "Salak" kendi kafasına vurup üzerini değişmeye başladı Neşe. Banyoya geçip elini yüzünü yıkadı. Fidan'ın kapısının önünde durup kapıyı bir defa vurdu.

 

"Uyudun mu?"

 

"Hayır."

 

"Yanına gelebilir miyim?"

 

"Burası senin evin. İçeri girmek için benden izin almana gerek yok ki."

 

Fidan'ın sesinden kırıldığını anlayabiliyordu Neşe.

 

"Giriyorum o zaman." diye girdi odaya. Fidan'ı yatağın üzerinde oturmuş görünce yatağın köşesine oturup poşetten ilaçları çıkarıp,

 

"Yüzünü yaklaştır." dedi.

 

Fidan sesini çıkarmadan yüzünü yaklaştırdı ona. Neşe de merhemi onun morlukla dolu yüzüne hafif baskı yaparak sürdü. Yüzünü ekşitirken,

 

"Acıtmıyorum demi, Acıtırsam söyle bak tamam mı?"

 

"Söylerim."

 

"Hastaneye gitseydik daha iyi olurdu ama ne yapalım seni ikna edemedim bir türlü. Bunlar hemen geçirir morluklarını merak etme. Elleri kırılır inşallah şerefsizin."

 

"İnşallah."

 

"Sana bunu neden yaptı?" dedi Neşe Fidan'ın koluna merhemi sürmeye başlarken.

 

Fidan yorgunca gülümsedi. "Susmadığım için. Beni kendine inandırdı. Sahipsiz olduğumu görünce yaklaştı bana. Beni sevdiğini söyledi. Evlenmek istediğini söyledi. Yüzük bile taktı parmağıma. Tam bir ay boyunca onunla beraber yaşadım. Bir ayın sonunda benimle işi bitince benden sıkıldığını söyledi. Her şeyin bir oyun olduğunu, benim hafif bir kız olduğumu söyledi.. Üvey babamın beni taciz ettiğini söylemiştim bir keresinde. O da bunu bana karşı silah olarak kullandı. Benim üvey babamı tahrik ettiğimi söyledi. Baştan çıkarıcı hallerimin olduğunu falan bunun gibi daha birçok şeyle suçladı beni. Sesimi çıkarınca da bunları yaptı bana. Başta beni öldürmeden bırakmayacağını düşündüm. Nasıl olduysa elinden kurtulmayı başardım. Kurtulmam bana hala bir rüya gibi geliyor. Lunaparka gittiğimizde o yüzden dışarı çıkmak istemedim. Sanki bir yerden çıkıp yarım bıraktığı o işi tamamlayacakmış gibi geliyor bana. Beni aramadığını biliyorum . Beni görse bile görmemezlikten geleceğini de biliyorum ama bir türlü ölüm düşüncesini atamıyorum aklımdan. Çünkü o gece bağazıma yapıştığında gözlerinde sadece ölüm vardı. Ölüm..."

 

"Şşş ağlama." Dedi Neşe Fidan'a sarılırken. "Geçti. Sana istesede zarar veremez artık."

 

"İyi ki varsın." dedi Fidan çaresiz bir sesle Neşe'ye sarılırken.

 

"Sende iyi ki varsın Fidan."

 

"Bazen keşke olmasaydım diyorum kendi kendime. Olmasaydım bu kadar acı çekmez, bu kadar incinmezdim."

 

"Saçmalama Fidan. Yaşın Daha çok genç. Yolun başındasın daha. Tamam kötü bi tecrübe yaşamışsın ama bunun içinde hayata küsme.

 

"Çok yoruldum!" dedi Fidan bezgin bir sesle. "O gün karşılaşmasydık seninle, kendimi öldüre.."

 

"O kelimeyi bir daha sakın ağzına alma." dedi Neşe terslenerek. "Şimdi biraz uyu." deyip çarşafı Fidan'ın üstüne örttü.

 

"Hanım bu gece benle uyusa olur mu?"

 

"Şimdi getiririm onu." dedi Neşe odadan çıkıp Hanım'ı aramaya gitti. Onu küçük piknik sepetinde uyurken buldu. Yavaşça kaldırıp kucakladı. Fidan'ın yanına geldi. Hanımı onun yanına koydu. Fidan'ın başını okşayıp öptü. Gece ışığını açıp odadan sessizce çıktı. İçinden "hayatın hiç iyi yönünü görmemiş." diye geçirdi. Ona acıyordu. Annesine de bildiği tüm küfürleri ediyordu. Nasıl olurda kızına inanmaz cadı kadın. Diye içi içini yiyordu.

 

Sabah Neşe'nin karga gibi sesiyle uyandı Fidan. Bir şarkı nasıl katledilir, görüyordu. Odadan çıkıp Neşe'ye baktı.

 

"Günaydın!" dedi Neşe balerin gibi parmak uçlarında yürürken. Elindeki zeytin tabağını balkona kurduğu masaya taşıdı. Geri döndüğünde Fidan'a bakıp, "Hava çok güzel demi. Sanki deniz ve çiçek kokuyor mis gibi valla." dedi coşkun bir sesle.

 

Fidan içinden, "Aşık olmuş bu!" dedi ifadesiz bir yüzle.

 

Neşe elinde çaydanlıkla mutfaktan çıkarken, "Hadi git elini yüzünü yıka. Gel kahvaltı edelim. Pizza söyledim."

 

"Geliyorum birazdan."

 

Fidan masaya geçtiğinde,

 

"Bugün denize gidelim mi yüzeriz beraber." dedi Neşe çayları doldururken.

 

"Ben yüzme bilmem ki."

 

"Ben öğretirim sana."

 

"Ben sudan korkarım. Deniz, baraj, şelale bunlara giremem. Çok derinler."

 

"Yanımda durursan bir şey olmaz merak etme. Bizde derin yerlere gitmeyiz ne var."

 

"Bırak şimdi denizi de söyle bakalım. Dün akşam ne oldu, anlat bana."

 

"Beraber yemek yedik."

 

"Vuu çok hızlısınız!" diye gülüp, ellerini birbirine vurdu Fidan.

 

Neşe utandı. Utangaç kirpiklerini birkaç defa kırpıştırdı. Yanakları yanmaya başladı.

 

"Ay sen utandın mı?" diye keyifle gülüp pizzadan bir dilim alıp ısırdı Fidan. "Eee sonra."

 

"Sen böyle konuşup beni utandırırsan ben nasıl anlatırım canım!" dedi Neşe ters ters.

 

Fidan ellerini havaya kaldırıp, "Tamam utandırmak yok." dedi sırıtarak.

 

"Çok güzel saz çalıyor. Sesi de muhteşem!" heyecanla anlatmaya başladı Neşe.

 

"Müzikle mi uğraşıyor?"

 

"Hobi olarak saz çalıyor. Tarımla uğraşıyormuş. Bana mandalina bahçesinden bahsetti. Eğer istersem beni götüreceğini söyledi."

 

"Sen ne dedin peki?"

 

"Belki sonra dedim."

 

"Tek mi yaşıyor? Elinde yüzük falan yoktu demi?"

 

"Yüzük yoktu. Bide bence tek yaşıyor Çünkü raflarındaki tabak, bardakları sayısı hep ikiliydi."

 

"Seni heyecanladırmış."

 

"İlk defa böyle bir şey yaşıyorum ben. Bir erkeği sevmek nasıldır bilmem. Bir erkeğin beni sevdiğini de bilmem. Hiç anlamam öyle şeylerden. Bir körden farkım yok."

 

"Sadece yemek mi yediniz?"

 

"Evet bahçede yedik. Senin yaptığın sarmaları beğendi."

 

"Ben yaptım deseydin bari." dedi Fidan heyacanlı bir sesle.

 

"Arkadaşım yaptı dedim. Kendimi beğendirmek gibi bir derdim yok ki benim. Neysem oyum ben."

 

"Ondan hoşlandın mı?"

 

"Galiba. Bide şey..." dedi Neşe dudaklarını ısırırken.

 

"Ney?" dedi Fidan kaşları çatılırken.

 

"Ben onu kıskandım galiba."

 

Fidan'dan coşkun bir kahkaha kopunca daha da utandı. Gözlerini yere indirip Fidan'ın kahkahasının bitmesini bekledi. Kız açmıştı bir kere ağzını.

 

"Gülmesene canım. Aa yeter ama. Anlatmayacağım sana bir daha." diye ayaklandı Neşe.

 

Fidan hemen koluna yapıştı. "Tamam, tamam. Gülmeyeceğim. Affet beni. Otur anlat hadi."

 

"Mutfakta buzdolabına yapıştılmış bir fotoğraftı. O ve kız kardeşiydi. Birbirlerine sarılmışlardı. Ben ne bileyim kardeş olduklarını. Fotoğrafa bakarken gördü beni. Kardeşi olduğunu söyledi. Elimde tabak vardı düştü kırdım. Yerin dibine girdim o an. Koşar gibi çıktım evden."

 

"Bende bi şey oldu sandım. Ne varki bunda, niye hemen geldin ki?"

 

"Utandım işte." dedi Neşe. Tahta kapının sesini duyunca bakışları oraya doğru kaydı. Yine o küçük kızdı. Elinde küçük bir piknik sepeti vardı. Sepeti zar zor taşıyordu.

 

Kız Neşe'nin kendisine baktığını görünce "Ne öyle bakıyorsun, gelip alsana şunu elimden. Sürekli sana bir şey taşımaktan yoruldum!" diye yakındı.

 

Neşe ile Fidan hemen ayaklandılar. Bu sefer Fidan açmıştı kapıyı. Kız Fidan'ın arkasında duran Neşe'yi işaret edip,

 

"Bunlar senin içinmiş." dedi üzeri beyaz örtüyle kaplı piknik sepetini Neşe'ye verirken.

 

Heyecanlı bir şekilde kucağına aldı sepeti.Arkasını dönüp bezi hafifçe araladı. Göz bebekleri büyüdü bir anda. Rengarenklerdi. Mis gibi kokuyordu çiçekleri. Yatak odasına gidip dizlerini kırarak yatağa çıktı. Örtüyü birden kaldırdı. "Ne güzelsiniz öyle!" deyip papatyaları burnuna daldırıp, kokularını çekti içine. Kırmızı bir not kağıdına beyaz kalemle yazılmış notu görünce kaşları hafiften havalandı.

 

Yüreği titreye titreye, saç dipleri ter içinde okumaya başladı notu.

 

"Umarım bir ömür boyu saklacayak kadar değerlidirler senin için."

 

BÖLÜM SONU..

 

 

Loading...
0%